Anketler Tüm anketlerimizi burada paylaşıyoruz. |
Anketimiz: TÜRK BİRLİĞİNE YORUMUNUZ NEDİR? | |||
BÜYÜK HAYALİMDİR OLMASINI İSTERİZ |
![]() ![]() ![]() ![]() |
13 | 76.47% |
KESİNLİKLE HAYIR |
![]() ![]() ![]() ![]() |
6 | 35.29% |
DAHA ÇOK ERKEN |
![]() ![]() ![]() ![]() |
4 | 23.53% |
AMERİKA BIRAKMAZ BIRAKSADA BİZ KURAMAYIZ |
![]() ![]() ![]() ![]() |
4 | 23.53% |
AVRUPA BİRLİĞİ DAHA İYİ OLUR |
![]() ![]() ![]() ![]() |
4 | 23.53% |
Birden fazla seçeneğe oy verilebilir. Katılımcı sayısı: 17. Sizin bu Ankette oy kullanma yetkiniz bulunmuyor |
![]() |
#1 |
![]() AZERBAYCAN CUMHURİYETİ 30 Eylül 1991 tarihinde bağımsızlığını ilân eden Azerbaycan Cumhuriyeti; Güney Kafkasya'nın doğusunda, Hazar Denizi'nin batısında 86.600 km2lik bir sahada yer almaktadır. Kuzeyde Dağıstan, Kuzeybatıda Gürcistan, güneybatıda Ermenistan, güneyde İran ile çevrilidir. Bölgenin en önemli özelliği kuzey-güney, doğu-batı istikametinde uzanan tarihi geçit ve ticaret yolları üzerinde bulunmasıdır. Dünyadaki 11 iklim çeşidinden 9'una sahip olan Azerbaycan iklimi kuzeyden gelen soğuk hava kütleleri, güneyden gelen sıcak hava akımları ve hazar Denizi'nin etkisi altındadır. Genel olarak iklim kuru ve subtropikal karakterdedir. Kuzey bölgesinde kuru karasal iklim hakimdir. Azerbaycan'ın önemli nehirleri Kura (Kür), Aras, Alazani, Samur, Terter, Kanık, Genceçay ve Beylegan nehirleridir. Hacı Kabul gölü en büyük göl olup, onu Sarısu ve Candahar izlemektedir. Tuzlu su gölleri ise Acınor ve Büyükşor gölleridir. Azerbaycan'da Mingeçevir, Veriveri, Sarsank, Ceyranbatar, Akstafa ve Arpaçay barajları bulunmaktadır. Başkenti Bakü olan Azerbaycan'da toplam 60 kaza ve 45 şehir bulunmaktadır. Başlıca şehirleri Sumgayıt, Guba, Ali Bayramlı, Lenkeran, Mingeçevir, Hankendi, Naftalan, Gence ve Suşa'dır.1995 sayımlarına göre nüfusu 7.553.000 olup genç bir nüfusa sahip olan Azerbaycan nüfusunun %53'ü kentlerde, %47'si kırsal alanda oturmaktadır. Nüfus yoğunluğu km2'ye 85.8 kişidir. Ortalama yaşam süresi 68.5 yıl olan Azerbaycan'da nüfus artış oranı %0.9'dur. Nüfusun %78.1' Azerbaycan Türkü, %7.9'u Rus, %14'ünün diğerleri teşkil etmektedir. 25 Aralık 1991 tarihinde Kril alfabesinin yerine Lâtin alfabesini kabul eden Azerbaycan 1995 yılında Lâtin alfabesinin uygulamasına geçmiştir. Azerbaycan'da okur-yazarlık oranı %98 olup, 9 yıllık ilk -orta öğretim mecburidir. 22 adet üniversite, Akademi ve Enstitü bulunmaktadır. Kütüphane ve müze yönünden zengin bir ülkedir. Önemli bir tarım ülkesi olan Azerbaycan'ın temel tarımsal ürünleri tahıl, pamuk, tütün, üzüm, sebze ve meyvedir. Hayvancılık kırsal alanda önemli bir geçim kaynağı olmaya devam etmektedir. Ham ipek üretiminde önemli yer tutan dut ağacı yetiştirilmesi ülkede yaygındır. 800 km uzunluğundaki Hazar denizi kıyısıyla akarsularında balıkçılık ve su ürünleri önemli yer tutmaktadır. Hazar denizinde avlanan Mersin balığı yumurtası dünyaca ünlü olup, dünya havyar üretiminin %80ini karşılamaktadır.Azerbaycan bitki örtüsü ve florası çok zengin bir ülkedir. Ormanlarının çoğunu yapraklarını döken ağaçlar ile çam ağaçları oluşturmaktadır. Bilinen bitki sayısı 1400'ün üzerindedir. Ormanlar ülke yüzölçümünün %12'sini kapsamaktadır. Azerbaycan doğal kaynaklar tarafından çok zengindir. Kurşun, çinko, bakır, demir cevheri, barit, alünit, kobalt, arsenik, mermer, kireç taşı, siyonit, maden ve kaya tuzları bulunmaktadır. Az miktarda altın ve gümüş gibi kıymetli madenleri vardır. Ülkenin en büyük yer altı zenginliği petrol ve doğalgazdır. Petrolün %77'si Hazar denizinden sağlanmaktadır. Doğalzgaz ise Bahar, Kumadası ve Sangaçal'dan çıkarılmaktadır. Toplam petrol rezervi 118.65 milyar m3olduğu tahmin edilmektedir. Azerbaycan'da temel sanayi dalları, petrol araştırma, sondaj makinaları üretimi, petrokimyasallar, gıda, tekstil, elektronik ve metal işlemedir. Sektörde yer alan bir çok fabrika, yeni teknolojileri uygulayamadığı için yetersiz durumdadır. Petrol işleme kapasitesi çıkardığı petrolün altında olduğu için ham petrol ihraç etmekte, rafine petrol almaktadır. 1995 yılına göre 2.727.837 kişi çalışabilir nüfusu oluşturmaktadır. Bunun %21.1' sanayi ve inşaat, %37.1 tarım, %41.8'i hizmetler sektöründedir GSMG 2400 dolar olup, kişi başına milli gelir, 317 dolardır.Azerbaycan'ın 1995 yılı ithalatı 667.7 milyon dolar ihracatı 547.4 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti'nde SSCB döneminden kalan bir çok unsur halen varlığını sürdürmesine karşın, yeni devlet yapısı henüz kurulma aşamasında bulunmaktadır. Azerbaycan'da Cumhurbaşkanı, yürütme organları ve Cumhuriyet Parlamentosu bulunmaktadır. Yürütme yetkileri münhasıran Cumhurbaşkanı tarafından atanan icra hakimleri tarafından kullanılmaktadır.Azerbaycan'da çoğulcu demokratik yapının yerleşmesi yönünde önemli adımlar atılmaktadır. Anayasa taslağı ve seçim kanunu hazırlıklarının ardından ilk çok partili seçim 12 Kasım 1995 tarihinde yapılmış, bu seçimle birlikte anayasa halk oylaması ile birlikte kabul edilmiştir. AZERBAYCAN TARİHİ M.Ö. 6'ıncı asırdan itibaren 'ülke' olarak jeopolitik konumu itibarıyla çeşitli devletlerin hakimiyetinde kalmış olan Azerbaycan, bu ismi de Türklerin bölgeye gelip yerleşmesiyle almıştır.Türkler, Azerbaycan'a M.S. 4 ve 5'inci yüzyıllarda yerleştiler. 643'te Müslüman Arapların hakimiyetine geçen Azerbaycan, Abbasiler döneminde Türk emirler vasıtasıyla idare edildi. Selçuklu akıcılar'ı 7'nci asırdan itibaren Azerbaycan'a girdi. Fakat Oğuz boyları 1015-1016'dan sonra Azerbaycan'a yerleşmeye başladı. Bölge, Sultan Alparslan döneminde selçuklu hakimiyetine girerken, 12 ve 13'üncü yüzyıllarda Atabegler ve Harezmşahların eline geçti. Azarbaycan 1320'de başlayan ve kısa süren Moğol hakimiyetinden sonra Cuciler'in istilasına uğradı. İran ve Altınordu Devleti'nin hüküm sürdüğü Azerbaycan, 1534'te Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Ancak bölgede 19'uncu yüzyıla kadar çeşitli hanlıklar kuruldu ve istikrar sağlanamadı. Çarlık Rusyası'nın yıkılmasıyla Azerbaycan Türkleri, Mehmet Emin Resulzade önderliğinde, 28 Mayıs 1918'de Milli Azerbaycan Cumhuriyeti'ni kurdular. Fakat bu Cumuriyet, Kızılordunun 27 Nisan 1920'de Azerbaycan'ı işgaliyle ortadan kalktı. Sovyetler Birliği, 1936'da Azerbaycan topraklarının bir bölümünü Gürcistan ve Ermenistan'a vererek, bölgede kendisine bağlı 3 cumhuriyet kurdurdu. Azerbaycan'ın istiklali için, Sovyetler Birliği döneminde başlatılan 56 isyan, çok kanlı şekilde bastırıldı. Sovyetlerin dağılma sürecine girmesiyle 1990'da bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan, tekrar Kızılordu'nun istilasına uğradı. Ancak Azerbaycan, Ağustos 1991'de Letonya, Estonya ve Litvanya ile bağımsızlığını ilan etmeyi başardı.KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ 20 Temmuz 1974'de Türkiye'nin gerçekleştirdiği Barış Harekatı neticesinde yapılan toplumlarası görüşmelerin çıkmaza girmesiyle 15 Kasım 1983 yılında bağımsızlığını ilân eden KKTC, Türkiye'nin 60 km güneyinde bulunan Kıbrıs adası üzerinde kurulmuştur. Yüzölçümü 3.335 km2'dir. Toplam 9.251 km2 olan ada yüzölçümünün %35'i KKTC'ye aittir. Coğrafî bakımdan düzlükler kapsayan KKTC, Beşparmak dağlarıyla ikiye bölünmekte, güneyinde ise Magosa'dan Lefkoşa'ya kadar uzanan Meserya ovası ile Lefkoşa'dan Güzelyurt'a kadar uzanan verimli topraklar uzanmaktadır. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı tipik Akdeniz iklimine sahip olan KKTC'nin en sıcak ayları Temmuz, Ağustos, en soğuk ayları Aralık, Şubat göze çarpmaktadır. Yağış ortalaması ise 70 mm. civarındadır. 1996 kesin olmayan sayım sonuçlarına göre KKTC'nin nüfusu 200.587 olup, km2'ye 59 kişi düşmektedir. Nüfus artışı ise %1.1'dir. Başkenti Lefkoşa olan KKTC'nin diğer önemli şehirleri Gazimagosa, Girne ve Güzelyurt'tur. Yeşil Ada olarak bütün dünyaca tanınan Kıbrıs adasının kuzeyinde yer alan KKTC'inde tarım ve ormancılık faaliyetlerine özel önem verilmektedir. Ülkenin %57'si tarım arazisidir. Turunçgiller, arpa, buğday, zeytinyağı, patates, havuç, meyvecilik ve sebzecilik gelişmiş olup, sebze ve meyve açısından kendi kendine yeterli hale gelmiştir. Ülkenin kıt su kaynakları göz önünde bulundurularak modern sulama sistemleri kurulmuş, kısıtlı su kaynakları en rasyonel şekilde kullanılmaya çalışılmıştır. Dağlık alanlarda küçükbaş, çiftliklerde ise büyükbaş hayvancılık yapılmaktadır. Arıcılık gelişmiştir. 1980-95 yılları arasında 184 binin üzerinde canlı kuzu, 737 canlı dana, 54 binin üzerinde canlı oğlak, 2800 canlı keçi ve 1000 canlı koyun ihracatı gerçekleşmiştir. Ayrıca 3000 hektarlık bir alan ağaçlandırılmıştır. Sanayi fazla gelişmemiş olmakla birlikte gıda, inşaat ve giyim dallarında oldukça önemli gelişmeler sağlanmıştır. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler şeklinde sanayi kurulmuş, 1995 yılında imalat sanayinde tesis sayısı 726'ya çıkmış istihdam edilen kişi sayısı ise 11.382'ye yükselmiştir. Lefkoşe, Gazimagosa ve Girne'de organize sanayi bölgeleri kurulmuş ve Gazimagosa'da kurulan serbest liman ile bu bölgede şu anda 22 işletme çimento ve deri paketleme, araç bakım ve onarımı, konfeksiyon imalatı ve transit ticaret sahalarında faaliyet gösterilmektedir. Elektrik enerjisi üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak seviyeye gelmiştir. Kuzey Kıbrıs tarihi ve turistik yerleri, güzel havası ve temiz çevresi ile turizmde her yıl gelişen cennet bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.KKTC'nin gayri safi milli hasılası 767.0 milyon dolar olup, ihracatı 68.5 milyon dolar, ithalatı 330.0 milyon dolardır. (1996 yılı verileri). Ekonomide önem arzeden sektörlerin başında %18.2 ile ticaret ve sanayi %13.5 tarım gelmektedir. Fert başına düşen milli gelir 4.156 dolara ulaşmıştır.Ciddi bir işsizlik sorunu yaşamayan KKTC'de çalışır nüfus 76.454'dür. Bu nüfus tarım, sanayi, inşaat ve kamu hizmetlerinde yoğunlaşmaktadır. 1963-74 yılları arasında Rum ablukası altında olan dış ticaret 1974 Barış harekatından sonra aktivite kazanmış, Cumhuriyetin ilânından sonra da hız kazanarak büyümüştür. Bugün KKTC 70 ülke ile dış ticaret yapmaktadır. 1995 yılı itibariyle ihracatın %30'unu Türkiye'ye, %54.2'sini Avrupa'ya, ithalatının %53.2'si Türkiye'den, %27.1 ise Avrupa Topluluğu üzerinden yapmıştır. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti dışındaki Türk Cumhuriyetleri ile ticarî ve siyasi faaliyetlerini artırma yönünde yoğun çabalar harcanmaktadır. Anayasa 5 Mayıs 1985 tarihinde yapılan halk oylaması ile kabul edilmiştir. Çok partili demokratik bir sisteme sahip olan KKTC, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğüne dayalı, lâik ve bağımsız bir devlettir. Cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanlar kurulu ve parlamentosu olan KKTC'nin en büyük sorunu uluslararası tanınmadır..KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ Asya ile Avrupa arasında en önemli geçiş ülkelerinden birisi olan Kazakistan Doğu'da doğu Türkistan (ÇHC), güneyde Kırgızistan ve Özbekistan, batıda Hazar denizi, kuzeyde Rusya Federasyonu ile çevrilmiş olup, yüzölçümü 2.717.000 km2'dir. Genelde büyük düzlükleri ihtiva eden Kazakistan coğrafyasını platolar, tepelikler, ovalar ve dağlar kaplamaktadır. Ülkenin batı ve güneybatı kesimlerine hakim olan Hazar çöküntüsünün güneyinde Üst-yurt yaylası, Mankışlak yarımadasında ise Karadağ ve Akdağ uzanır. Kazakistan sınırlarında yükselen Tanrı dağlarının kuzeybatısında Cu-İli dağları uzanmaktadır. Kazakistan'ın kuzeyinde büyük ve küçük Baruski çölleriyle orta kısımda Karakurum, güneyinde Kızılkum çölleri bulunmaktadır. Yine orta kesimde tuz göllerinin yer aldığı birçok çöküntü alanı yer almaktadır. Kazakistan'da ülke genelinde sert karasal iklim hakimdir. Çok kurak geçen yaz. Kışın çok soğuğuna dönüşür. Kış ve yaz aylarındaki ısı farkı çok büyüktür. Kuraklık güney ve güneybatıya gittikçe artar. Yağışlar 100 mm.'nin çok altına düşer. Ülkede yedi bini aşkın akarsu bulunmaktadır. En önemli nehirleri Ural, Emba, Sırderya, İli ve İrtiş nehirleridir. Akarsuların birçoğu yazları kurur. Aral, Balkaş, Zaysan, Alakol, Tengiz ve Seletitengiz en önemli gölleridir. Ülkenin en büyük gölü olan Aral gölü bugün kuruma aşamasına gelmiştir. Kazakistan Cumhuriyetinin başkentini Almatı'dan Akmola şehrine taşımıştır. Nüfusu 16.679.000'dır. Bu nüfusun %56'sı kentlerde, %44'ü kırsal kesimde yaşamaktadır. Kadın nüfusu erkek nüfusundan %2 fazladır. kilometrekareye 6.2 kişi düşmektedir. Ortalama yaşam süresi 68.9 yıldır. Nüfus artış oranı ise %0.16 ile çok azdır. Nüfusun %46'sını Kazak Türkleri, %35'i Ruslar, %3'ünü Almanlar, %3'ünü Ukraynalılar, %11'ini ise diğerleri teşkil etmektedir. Çalışabilir nüfus 6.093.000 olup bunun %17.3'ü sanayide, %18.2'si tarımda çalışmaktadır. 1988 yılında alınan bir kararla resmi dil olarak Türkçe'nin Kazak lehçesi konuşulmaktadır. İlk ve orta öğretimde dokuz bine yakın okul, yüksek öğretimde ise 55 üniversite ve enstitü bulunmaktadır. Kazakistan'da tarım ve hayvancılık oldukça gelişmiş olup tarımsal ürünlerin başında buğday ve pamuk gelmektedir. Darı, yulaf, mısır ve pirinç üretilmektedir. Diğer önemli ürünler şekerpancarı, meyve ve sebzedir. Hayvancılık daha çok sığır ve küçükbaş hayvan ağırlıklıdır. Ülkede 23 milyon hektar ormanlık alan bulunmaktadır. Doğal kaynaklar yönünden zengin olan Kazakistan'da krom, çinko, bakır, kurşun, wolgram, asbest, barit, berilyum, bizmut, altın, demir, kömür, alüminyum, titanyum, bor, ferrokrom, petrol ve doğalgaz çok miktarda çıkarılmaktadır. Demir üretimi %9.8'lik bir payla önemli bir yere sahiptir. Bakır üretiminde dünyada yedinci sırada gelmektedir. Ülke petrol ve doğalgaz üretimi açısından dünyada yirmi üçüncü sıradadır. Toplam, 2.1 milyar ton petrol, 1,7 trilyon m3 doğalgaz rezervi bulunmaktadır. Petrol üretimi 1993 yılı itibariyle 23 milyon ton, doğalgaz üretimi ise 6.7 milyar m3'tür. Önemli sanayi dalları tarım, metalurji, hafif sanayi, petrokimyasallar ve tekstildir. Metal ve makine sanayi toplam sanayi üretiminin %15.9 kapsamaktadır. Bu alanda en önemli ürünler, traktörler, ziraat makinaları, yemleme için makinalar ve bunların yedek parçalarıdır. Kimya sanayinde ise petrol rafinasyonu, motor petrolü, dizel benzini, araba lastiği, kauçuk, plastik, krom bileşikleri, üretimi önde gelmektedir. Kazakistan Cumhuriyetinde GSMG 1995 yılında 992 milyar Tengedir. Aynı yıla göre ihracatı 2.234.8 milyon dolar, ithalatı ise 1172.2 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Kazakistan Cumhuriyeti yeni anayasasını 28 Ocak 1993 tarihinde kabul etmiştir. Yeni anayasa demokratik, lâik ve üniter devlet yapısını öngörmektedir. Parlamento 177 üyeli olup, 135'i doğrudan, 42 üye ise Cumhurbaşkanı tarafından oluşturulan Devlet Listesinden seçilmektedir. Hükümet başkanı ve üyeleri doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanmakta, ancak, Başbakan, Başbakan yardımcıları, Dış İşleri, İç İşleri, Savunma, Maliye ile Devlet Güvenlik Komitesi Başkanının atanmasında Parlamentonun onayı alınmaktadır. Cumhurbaşkanı 1995 yılında yayınladığı bir kararnâme ile "Kazakistan Millî Halklar Asamblesi"ni kurmuştur. Bu kuruluş 300 üyeden oluşmakta, doğrudan Cumhurbaşkanına bağlı, danışman organı niteliğindedir. KAZAK TARİHİ Kazak Adı: "Kazak adına eskiden Kazak'larla ilişki kuran, yazı kültürüne sahip memleketlerin yazılı kaynaklarında rastlamak mümkündür. Bunlar; Çin, Arap, Farsı, Bizans, Rus, Moğol ve Türk dillerinde yazılan eserlerdir. Bu eserlerin dil özelliklerinden dolayı "Kazak" adı: Asa, Kasa, Hasa, Haysak, Kosok, Gasag, Hasık, Kasok, Kazak, Kazsak v.s. çeşitli şekillerle yazılmıştır. Kazak adının ne zaman ortaya çıktığını tam olarak söyleyemiyoruz. Çünkü, "Kazak" kelimesinin etimolojisi tarihin derinliklerinde yer almaktadır. Kazak'lar hakkında tarihçiler çeşitli hipotezler, deliller getiriyorlar. Mesela, Akademik Marr: "...Kafkaz'da "Kazak'lar (kasok, kasahi) yaşıyorlar...", Çekoslovak tarihçisi Groznıy: "Kazak'lar m.ö. Hazar denizinin Batı bölgesinde yaşayan Hun'ların torunları ve kafkaz kaspi kelimelerinin kaz, kas kökünden türemiş olduğunu, "Kazak" adının da bu kelimeden kaynaklandığını söylüyor. Ermeni tarihçi-yazar Musa Hareni: "...İran Padişahı Velirittis'in devrinde, m.ö. 197-126 y.y. Kazak'ların Farsı'larla savaştığını yazıyor." Meşhur alim Vernştam, Radlof'un Vamberi'nin, Bartold'un, Samoyloviç'in, Marr'ın "Kazak" terimi hakkında söylediklerini destekleyerek, bu kelimenin tarihî asırlara inen kökeni olduğunu," Kaspii ve Sak kelimelerin mürekkebinden meydana geldiğini "hür, yiğit, bağımsız, isyancı anlamlarının sonradan kazandığını söylüyor. Kazak şairi Kadır Mırzalı: "...Biz-Kazak, ecelden erkindik ansağan..." diye, Kazak adının "hür" anlamına geldiğini belirtiyor. KAZAK HANLIĞI Kazak Hanlığı, 13. asırda kurulan Ak Orda'nın üzerine bina edilmiştir. Asıl kurucusu Cengiz Hanın torunun Orda Ecen'dir. 1227 tarihinde Cuci'nin ölümünden sonra, Batu Han Altın Orda'yı sağ ve sol kanata ayırmıştır. Ulus'un Batı kısmını kendisi idare etmiş ve Doğu kısmını da ağabeyi Orda Ecen'e vermiştir. Bugünden itibaren Ak Orda diye adlandırılan Ulus'un merkezi şimdiki Balkaş gölünün etrafında yerleşmiş, sonra Sığnak'a değiştirilmiştir. 1395 yılında Emir Timur'un hakimiyeti altında kalmış, 1428'den 1456'ya kadar Ebülhayır'ın idaresinde olmuştur. 1456'da Barak hanın oğulları Kerey ve Canibek Ebülhayır'a isyan ederek "Yedi Su" etrafına göç etmişler ve kendi hanlıklarını ilan etmişler. Böylece Ak Orda hanlığı tarih sahnesine tekrar çıkmış, sonra da bu hanlık "Kazak Hanlığı" diye adlandırılmıştır. Kazak Hanlığının Gelişmesi veya "Altın Devri" (15-17 yy): Ebülhayır Hanın iktidarına karşı ayaklanan Kazak boylarının Doğu Deşt-i Kıpçak'tan, Batı Yedi Su yerine göç etmeleri Kazak Hanlığı kuruluşunun başlangıcı olmuştur. Kazak Hanlığında siyasi ve iktisadi yönden ilerlemeye ilk adım atan Kasım (1511-1523) Han olmuştur. Onun, Kazakların yaşadığı toprakları birleştirdiğini "Tarihi-Raşidi", "Şeybaniname" v.b. tarihi eserler de açıklıyor. Önceden Ak Orda'ya ait olan bütün toprakları kendi idaresi altında bulundurmuştur. Orta Asya, Edil etrafındaki hanlıklar ile Rus'larla ticari ve diplomatik ilişkiler kurmuş. Kasım Hanı Batı Avrupa da tanımıştır. Bunu o dönemde Avusturya dışişlerinde elçilik görevi yapan Sigizmund Gerberşteyn, kendi yazılarıyla destekliyor. Kasım Han devrinde Kazak'ların ilk anayasası "Beş Yargı" yeniden düzenlenmiştir. Göçebeler adet, örf üzerine kurulan bu Anayasaya "Kasım Hanın Kaska Yolu" demişler. Moskova elçisi Danila Kubin'in 1536'da Rus Çarına yazdığı mektubunda "...Kazak Hanlığı, Orta Asya Hanlıklarından daha kuvvetli" diye, yazmıştır. Kazak Hanlığı Haknazar Han (1538-1580) devrinde daha ileri gitmiştir. Bu han Kazak-Kıgız Hanı ünvanını almıştır. "Türk Tatar Tarihi" eserinde, A. Z. Velidi: "...Haknazar Kazak-Nogay Hanı oldu" demiş. Kazak Hanlığı ekonomisi kuvvetlenmiş, Orta Asya hanlıklarıyla yapılan dış politikada galip gelmiştir.Tevekkül Hanın devrinde (1586-1598) de Kazak Hanlığı dış politikada, Rus'larla diplomatik ilişkilerde önemli rol oynamıştır. Tevekkül Han öldükten sonra yerine geçen Esim Hanın (1598-1628) şöhreti büyük olmuştur. Kazak'ların barış içinde yaşamalarını, ekonomik, ticari, ilmi sahalarda önemli gelişmeler sağlanmıştır. "Esim Hanın Eski Yolu" diye adlandırılan, Kazak'ların ikinci bir mükemmel Anayasasını yeniden düzenledi. İç politikada Kazak sultanlarının bölünme hareketlerine engel olmuş, Kazak Hanlığının bütünlüğünü korumuştur. Dış savaşlarda (1635, 1643,1652 yıllarında) Oyrat-Conğar'ları mağlup etmiştir. Kazak'ların bir araya gelerek, birlikte hareket etmeleri Tavke Han (1680-1718) devrinde olmuştur. Kazak'lar Tavke Hanı "Az Tavke" "insanoğlu'nun danışmanı" demişler. Bu han bir merkezden idare etmek için, yeni idari reformları, idarecilik "Han Meclisi'ni", "Beyler Heyeti'ni uyguladı. "Kasım Hanın Kaska Yolu", "Esim Hanın Eski Yolu" diye, tanımlanan Kazak'ların Anayasalarını tekrar yenileyerek, İslami, şerii hükümleri kullanarak "Yedi Yargı" veya "Yedi Hakikat" diye, adlandırılan Kazak'ların Anayasasını oluşturmuştur. Ak Orda'nın devamı olan Kazak Hanlığının 15-17. yy.'da gerçek manada siyasi, ekonomik, ticari, ilmi rolü büyük olmuştur. Kazak'ların bu asırlardaki dini durumu hakkında ilmi araştırmalar yapılmamıştır. Sadece ulaşabildiğimiz kaynaklarda, Ak Orda devrinde tasavvufi faaliyetlerin önemli katkısı olduğu, meşhur Şeyh Baba Kemalüddin Sığnakî'nin, Şeyh Uluğ Bilgi'nin tesirlerinin büyük olduğu bilinmektedir. Sırderya nehri etrafında, Batı Kazakistan'da 300'den fazla süfîlerin ocakları (tekkeleri) bulunduğu bilinmektedir. XVIII-XIX. yy. Kazak Hanlığı 17. asrın sonu ve 18. asrın başında Kazak Hanlığı iç ve dış sebeplerden dolayı zayıfladı.Bunun yanında, bir taraftan Kokan Beyleri de sıkıntı yaratıyorlardı. Buhara ve Hive Hanları Kazak'ları köle etmeye çalışmışlar, Çinliler ise Coğarlara yardım etmişler, Rus'lar bu durumdan istifade ederek Kazak topraklarına kendi kalelerini inşa etmeye başladılar. Kazak askeri kuvveti Conğar askerlerinden eksik değildi. Her Yüz hanları kendi hanlıklarını korudular. Mesela, Ulu Yüz savaştığı esnada öteki Yüz hanları savaşa katılmadılar. Bu durumu iyice kullanan Conğar'lar Kazak Hanlarıyla teker teker savaşma şansına sahip oldular. Kazak Hanlıkları birleşmek yerine teker teker Rus'lara sığındılar. Kazak bozkırı boşalmağa başladı ve Kazak halkı nüfusunun yarısını kaybetti. Hak "Aktaban şuburundu'ya" (baskın, sürgün manasında) uğradılar. Bu asırlar Kazak'lar için acı sonuçlar getirmiştir. 1731'de Küçük Yüz, 1734'te Orta Yüz, 1728'de Ulu Yüz Hanlıkları Rus hakimiyetine geçtiler. Kokan Beki Alim (1801-1809) Ulu Yüz Hanlığını işgal etmiş, sonuçta 1822'de Orta Yüz, 1824'te Rusya tarafından ortadan kaldırıldı. Böylece 13. asırda kurulan Ak Orda ulusunun devamı olan, 1456'da tekrar meydana gelen Kazak Hanlığı 19. asırlarda son buldu. Kazak'lar Rus Hakimiyetinde Bundan sonraki Kazak tarihine "ayaklanmalar tarihi" demek daha doğru olur. Bu ayaklanmalar hürriyet, bağımsızlık, egemenlik için olmuşlar ve üç asır boyu devam etmiştir. 18. asrın sonunda Küçük Yüz Kazak'larının silahlı ayaklanmaları geniş alana yayıldı. Bu ayaklanmaların önemlileri Sırım Batır (1783-1797), Karatay Sultan (1797-1814), Arınğazı Sultan (1816-1821), İsatay Mahambet (1836-1837), Eset Batır (1853-1858), Cankoca Batır (1856-1857), Kenesarı Navruzbay (1841-1847) önderlikleriyle olmuştur. Güney Kazakistan'da asrın sonunda Küçük Yüz Kazaklarının 1858'de Kokan Beylerinin baskısına karşı ayaklanmalar olmuştur. Kazakların büyük isyanı 25 Haziran 1916'da çıkarılan "Yabancıları Harekete Geçirme" kararnamelerinin yayınlamasıyla başladı. Bunlar Çarlık Rusya devrindeki ayaklanmalardır. Bu ayaklanmaların sebepleri Rus'ların, işgal ettikleri Kazak'ların ülkesinde sömürgeleştirme siyaseti uygulaması, bu toprakların bütün imkanlarını elde ettikleri gibi, bu bölgelere getirdikleri göçmenlerle yerleşik bir koloni dönemi meydana getirmesi, Rus kalelerinin yükselmesi, yerli Kazakları göçe zorlaması, Kazakların diline, dinine ve yaşayışına Rus'ların hücum etmesi gibi Rus siyaseti olmuştur. Sovyet idaresi altındaki Kazak'ların tarihi içinde 1930-1986 yılları arasında Rus'lara ve rejime muhalif çeşitli olaylar olarak 1933'te yapılan suni açlık, 1937-1938 yıllarında soykırım (jenosit), 1954'te 6 milyon 300 bin hektar yerin zor kullanılarak Rus muhacirlerine dağıtılması, 1960'lı yıllara kadar Rus göçmenlerini yerleştirme planlarının uygulanması, 17-18 Aralık 1986 yılında meydana gelen meşhur "CELTOKSAN" hadisesini söylemek mümkündür. Nihayet Kazakistan Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, 25 Ekim 1990 tarihinde egemenliğini 16 Kasım 1991 tarihinde de bağımsızlığını ilan etmiştir. ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ 20 Haziran 1990 yılında egemenliğini, 1 Eylül 1991 yılında da bağımsızlığını ilân eden Özbekistan cumhuriyetle idare edilmektedir. Özbekistan Cumhuriyeti Orta Asya'nın merkezinde Ceyhun ve Seyhun nehri ile Aral gölünün meydana getirdiği ova ile Tanrı dağlarının batı eteklerinde yer almaktadır. Kuzey ve kuzeybatısında Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatısında Türkmenistan güneyde ise Afganistan ile komşudur. Bütün Türkistan'ın coğrafî ve kültürel merkezi olan Özbekistan, 22 milyona yaklaşan nüfusu ile bölgenin geleceğini elinde tutmaktadır. Çünkü Orta Asya'nın siyasi istikrarı Özbekistan'a dayanmaktadır. Özbekistan'ın iç istikrarını ise homojen nüfus yapısı sağlamaktadır. Taşkent, Moskova, St. Petersburg ve Kiev'den sonra eski Sovyetler Birliği'nin en gelişmiş dördüncü kentidir. Fergana ise, Orta Asya'nın en çok nüfus yoğunluğuna sahip bölgesidir ve bölgeye geniş alilelerden oluşan aşiretler hakimdir. TAŞKENT Özbekistan'ın başkenti olan Taşkent, Çatkal dağlarının batısında, Çirçik vadisinde yer alır. Çirçik ırmağına bağlı bir dizi kanal kentin içinden geçer. Taşkent'in ilk kuruluşu M. Ö. 2-1'inci yüzyıla kadar uzanır. Kent kuruluşundan bugüne dek Caca, Çaçkent, Şaşkent ve Binkent gibi değişik adlarla anılmıştır. Taşkent adı, kayıtlara ilk kez 11. yüzyılda geçmiştir. Orta Asya'nın göz bebeği olan bu kentte bugün çok sayıda araştırma merkezi, akademi ve 1920 de kurulan üniversite vardır. Nevai Edebiyat Müzesi önemli bir merkezdir. Şehirde halen 9 tiyatro bulunmaktadır. Günümüzde bu kentte bulunan sanayi üretiminin ağırlığını tarım ve tekstil makinalarıyla, tekstil ürünleri gibi pamukla ilgili ürünler oluşturur. Bölgede başta pamuk olmak üzere, buğday, pirinç, sebze ve kavun yetiştirilir. İpek böcekçiliğinin yanı sıra koyun yetiştiriciliği ve besicilik çok yaygındır. Orta Asya'nın en büyük kenti olan Taşkent, batıya ve doğuya giden ticaret yollarının üzerinde bulunması sebebiyle, tarih boyunca kurulan bütün devletlerin ilgi odağı olmuştur. Taşkent, 8'inci yüzyılda Abbasi ordularının eline geçti. 13'üncü yüzyıla kadar çeşitli hanedanların elinde kalan ve 16. asırda Kazakların eline geçerek başkent yapılan Taşkent, bu yüzyılda bütün Orta Asya'yı kasıp kavuran Moğol istilasına uğradı. Bir süre Timur Devleti'nin elinde kaldıktan sonra, Şeybanilerin eline geçen kent, bağımsız statüsünü 1809'da Hokand Hanlığı'nın eline geçinceye değin kurudu. Taşkent, 1865 yılında Çarlık Rusyası tarafından istila edildi. O tarihte 70 bin nüfuslu ve surlarla çevrili bir kent olan Taşkent, devrin önde gelen ticaret merkezlerinden birisi idi. Taşkent, 1867 yılında Rus İmparatorluğu tarafından oluşturulan Türkistan Valiliği'nin yönetim merkezi yapılırken, bu tarihten itibaren şehir surlar dışına çıkarak yeni yerleşim merkezinde yeniden yükselmeye başladı. Kaldırımların iki yanına dikilmiş ağaçlar sebebiyle kaldırımlarında gökyüzünü görmeden dakikalarca yürümenin mümkün olduğu şehirde, sıkı bir mimari planlama vardır. Bu sebeple şehirde izin alınmadan tek bir çivi dahi çakmak mümkün değildir.Taşkent'te bugün mükemmel bir metro sistemi, tramvay ve troleybüs ile toplu taşıma meselesi tamamen halledilmiştir. Şehirde merkezi ısıtma ve merkezi sıcak su sistemi vardır. Bundan ötürü hava kirliliği meselesi de hemen hiç yaşanmamaktadır. GENEL OLARAK ÖZBEKİSTAN Coğrafî olarak, Orta Asya'nın merkezinde yer alan Özbekistan, güneybatıdaki Amuderya ve kuzeydoğudaki Siriderya Nehirleri arasında uzanan toprakların büyük bölümünü kapsar. Kuzey ve kuzeybatıdaki Kazakistan, doğu ve güneydoğuda Kırgızistan ve Tacikistan, güneybatıda Türkmenistan, güneyde ise Afganistan, güneybatıda Türkmenistan, güneyde ise Afganistan'ın küçük bir bölümüyle çevrilidir. 1936'da kurulan Karakalpak Özerk Bölgesi de Özbekistan sınırları içindedir. Sovyet döneminde olduğu gibi bugün de Özbekistan toprakları idari olarak 12 eyalete ayrılmıştır; Buhara, Navii, Endican, Harezm, Surhanderya, Cizzak, Kaşkaderya, Namangan, Semerkand, Siriderya, Taşkent ve Fergana. Ayrıca ülkede 156 şehir, 104 kasaba ve 1254 tane köy bulunmaktadır. Orta Asya Cumhuriyetleri'nden biri olan Özbekistan, 447.600 kilometre karelik yüzölçümü ve 22 milyona varan nüfusu ile bölgenin en kalabalık ülkesidir. Eski SSCB içinde de Rus ve Ukraynalılardan sonra en büyük üçüncü "millet" Özbekler olmuştur. Özbekistan'da 60'tan fazla etnik grup yaşamaktadır. Cumhuriyet içerisinde Kongrat, Nayman, Kineges, Mangıt, Toyak, Saray, Barın, Üç Uruğ, Bugut, Arlat, Kanglı, Kırk, Bataş ve Karakalpak gibi boylara rastlamak mümkündür. Ancak bu boylar arasında evlilikler oldukça sınırlı kalmıştır. II. Dünya Savaşı öncesi 1926-1939 yapılan nüfus sayımları, müslüman halkların nüfus artışının ülke ölçüsünde, Slav kökenli ve diğer halklarınkinin gerisinde kaldığını göstermektedir. Savaştan sonra bu durumda köklü değişiklikler oldu. Bugün de özellikle Özbekistan, nüfus artışı yönünden dinamik toplulukları barındırır. Özbekistan'ın son belirlemelere göre 21.6 milyon olan nüfusunun %69'unu Özbekler, %9'unu Ruslar, %4.7'sini Tacikler, %4.1'ini Kazaklar, %2.4'ünü Tatarlar, %2.1'ini Karakalpaklar ve %7'sini diğer etnik gruplar oluşturmaktadır. Rus azınlık nüfusu, diğer Türk Cumhuriyeti'ne oranla Özbekistan'da daha azdır. Ruslar, Taşkent gibi büyük metropollerde yaşamakta ve başat mevkiilerde yer almaktadırlar. Özbekistan'daki yönetim kadrosu esas olarak Özbeklerden oluşmakla birlikte teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren yerlerde Ruslar görev yapmakta ve özellikle hizmet sektöründe hakim durumda bulunmaktadırlar. Özbekler ile Ruslar arasında kayda değer bir çatışma yaşanmamış olmasına rağmen, gelecekleri konusunda belirsizlik, Özbekistan'ın Kasım 1993'te ulusal parasını tedavüle koyması ve Özbek yönetiminin Rus azınlığa, Moskova'nın baskısına karşın çifte vatandaşlık hakkı tanımamakta direnmesi Rus nüfusun esasen var olan göç eğilimini artıran bir rol aynamıştır. Özbekler ile bazı etnik gruplar arasındaki ilişkilerin de uyumlu olduğu söylenemez. Nitekim, 1989 yılında Özbekler ile Ahıska Türkleri arasında kanlı çatışmalar meydana gelmiş, bir grup Ahıska Türkü ülkeyi terk etmiştir. Yine Fergana Vadisi'nin Kırgızistan tarafında Kırgızlar ile Özbekler arasında toprak anlaşmazlığı nedeniyle ortaya çıkan ciddi olaylar Özbekistan'daki Kırgızlar ile olan ilişkileri de etkilemiştir. Özbekistan nüfusunun büyük bölümünün Özbeklerden oluşması hem bir siyasi güç, hem de bir istikrar unsuru olarak değerlendirilmektedir. Bu durum aynı zamanda yönetimde ve ekonomide Ruslar tarafından donatılmış olan kilit mevkiilerin Özbekleştirilemesinde Kerimov'a büyük kolaylıklar sağlamıştır. Özbekistan'daki nüfus artışı oldukça fazladır ve üçüncü dünya ülkelerine eşittir. Ancak bu durum özellikle ekonomi yönünden birtakım olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Mesela bütün ülkedeki çalışma yaşına gelmiş nüfusun, bu ülkedeki artışı %90'dan fazladır. Tüm eski SSCB'nin iki katı doğum hızına sahip Özbekistan'da bu artış 1970-1989 yılları arası %68.6 olarak tespit edilmiştir. Oysa bu oran SSCB'de %18.6 olmuştu. 2010 yılında Özbekistan'ın 32-36 milyona ulaşacağı hesaplanıyor. Bu nüfus artışının sonucu olarak, verimli ve su tarımı yapılan bölgelerde yoğunlaşma artacak ve kişi başına düşen toprak alanı azalacaktır. Bu soruna göç politikası ile çözüm bulunması da şimdilik mümkün görülmüyor. Çünkü bütün Orta Asya bölgesinde yerleşik nüfusun göç oranı genel ortalamanın %25-30'u dolayındadır. Bu bölgelerden oldukça az göç olmaktadır ve özellikle kırsal kesimdeki nüfus hareketsizdir. Bunun yanında, Özbekistan diğer Orta Asya Cumhuriyetleri'ne oranla kentli nüfusun en fazla olduğu ülkedir. 1979-1980 arasında bu oran %41 olarak belirlenmiştir. Ancak kentli nüfusun giderek azalması olgusu bugün de devam etmektedir. Kırsal yörelerde oturan ve toplam nüfusun %59'unu oluşturan halkın dörtte üçü Özbek kökenlidir. Özbekistan, Azerbaycan'dan sonra en fazla yerli nüfusu kapsar ve diğer cumhuriyetlere oranla en az Rus nüfusu barındıran ülkedir. Ülkede pek çok etnik grup olmasına karşın Özbekler, %7 oranında Tacikistan'da %3.5 oranında Kırgızistan'da, %2'si Türkmenistan'da ve Kazakistan'da yaşamaktadır. Ayrıca Çin'in Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde 20 bin dolayında Özbek yaşamaktadır. Bugün nüfusun yaklaşık %2.1'ini oluşturan Karakalpaklar, Kazaklara yakın bir Türk boyudur. Yaşadıkları bölge olan Karakalpakistan, 1925 Nisan'ında Kazak Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin bir bölgesi durumundaydı. 20 Mart 1932'de özerk statüsünü kazanan bölge, Aralık 1936'da Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne dahil edilmiştir. Özbekistan'ın tarihten gelen ve zengin bir kültür ve debiyat temeli vardır. Semerkand ve Buhara şehirlerinde Türklük dünyasının en ünlü ve dünya çapındaki düşünürleri, edebiyatçıları, matematikçileri ve bilim adamları yetişmiştir. Diğer cumhuriyetlerde bulunmayan bu köklü kültür mirası, Özbeklere çok daha güçlü bir ulusal kimlik bilinci kazandırmıştır. Bugün, Özbek Edebiyatı diye isimlendirilen edebiyat, 19. yy'ın ikinci yarısına kadar Orta Asya Türk oymaklarının ortak edebiyatı olarak gelişen ve Türkiye'de daha çok "Çağatay Edebiyatı" olarak bilinen kültürünün devamıdır. Çok zengin bir kültür ve edebiyata sahip olan Özbekler, edebiyatları aracılığı ile de siyasi baskıları dile getirmiş ve ulusal bilinç ile bağımsızlık isteklerini canlı tutmaya çalışmışlardır. Bunun yanında bütün yıkıcı savaşlar ve iç çatışmalara rağmen zengin kültür varlıklarını korumayı başarmışlardır. ÖZBEK ADININ KÖKENİ Özbek kavminin adı hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Örneğin Ebugazi Bahadır Han (1603-1669)'ın belirttiğine göre Özbek adı, 1313-1340 yılları arasında hüküm süren Altınordu Hanı Özbek'in kendi halkına verdiği bir addır. Önceleri Çağatay ulusundan ayırmak için Cuci ulusunun doğu koluna verilen Özbek adı, bölge Türklerine İslamlığı benimseten Özbek HAn'dan sonra, özellikle Ebul Hayr'a bağlı kurulan boyların adı oldu. Böylece Özbek Han'ın ada, oymağı niteleyen bir süreklilik kazandı. Yakubovsky'nin belittiğine göre Özbek Han 1335'te Azerbaycan seferine çıktığında askerlerine "Özbekler" deniliyordu. Ebul-Hayr'ın kendi devletini kurmasıyla da "Özbek" devletin adı oldu. Bugün Özbekistan Cumhuriyeti'nin 969'unu oluşturan ve geçmişte ÖSSC'ninda yaşayan ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan Özbekler çeşitli Türk boylarından oluşmaktadır. Ruslar zamanında Özbeklere Sart, Kurama, Tacik, Çağatay, Türk, Mülmlan gibi adlar da vermişlerdir. Bilindiği gibi, Altınordu Hanı Özbekin soyundan gelen yöneticiler, Fergane Vadisi'nde Türkleri bir araya toplayarak, yeni bir devlet kurmuş ve bu devlete de "Özbek Devleti" adını vermişlerdir. İŞGAL ALTINDAKİ ÖZBEKİSTAN Özbekistan'ın tarihi gelişimine bakıldığında 1920'de Buhara Emirliği'nden sonra Kızıl Ordu'nun yardımı ile Buhara Halk Cumhuriyeti'nin kurulduğu görülmektedir. Buhara Halkları Komiserleri Konseyi'nin başkanı Feyzullah Hocayev, 1920-24 yılları arasında yürütülen "sınırlandırma" işleminde başat rol oynamış ve Moskova'nın ilk yerli müttefiki olmuştur. Ulusal sınırlandırma ile Buhara SSC ortadan kalkmış, bu cumhuriyetin toprakları Özbekistan'a katılmıştır. Bu anlamda Özbekistan'a geniştilmiş Buhara da demek mümkündür. Aslında görülen odur ki Sovyet Türkistan'ın Semerkant bölümü, Taşkent bölgesi ve Fergana Vadisi'nin büyük bir parçası eski Buhara ile birleştirilerek Özbekistan oluşturulmuştur. Ancak bu günü ne Batılı ne de Sovyet tarihçileri kabul etmemişlerdir. 1917'deki gelişmelerden sonra Türkistanlılar kendi içişlerini yönetebilmek için bir federasyona gidilmesini istemişlerdi. Ancak Ruslara bağlı olarak oluşturulan Türkistan Bağımsız Sosyalist Cumhuriyeti, Moskova'nın binr bakıma Türkistan'ı yatıştırmak ve Türkistan'ın bağımsızlık isteğinin önünü almak için kurduğu bir birimdir. Türkistan SSC'nin 1924'te birden ortadan kaldırıp, cumhuriyetlere bölünmesi bu görüşü destekleyen bir gelişme oldu. Yerli politikacılar, kendilerini resmi olarak alışılmış ancak unutulmamış tarihi oluşumların temsilcileri olarak gördüler. 1935-1938 yılları Feyzullah Hocayev ile Ekmel Ekremov'un siyasi rekabetine sahne olmuştur. Hocayev, Buhara, Semerkand, Ekremov ise Taşkent ve Fergana bölgelerinde güçlüydüler. 1937'de önce Hocayev, sonra Ekremov tutulandılar. 1938'de idam edildiler. Özbekistan'da girişilen Stalinist temizleme harekatı ile oluşmakta olan Özbek aydın kesiminin önde gelen isimleri ortadan kaldırılarak Cedidist reformculaın siyasi egemenliğine son verildi. Böylece hem Hocayev'in temsil ettiği hareketin ulusal kanadı hem de Ekremov'un savunuculuğunu yaptığı ulusal Bolşevik kolu tasfiye edildi. 1938'de, Özbekistan, tarihinde yeni bir döneme girildi. Ve Osman Yusufov'un önderliğini yaptığı yeni bir politik nesil işbaşına geldi..TÜRKMENİSTAN CUMHURİYETİ Türkmenistan Cumhuriyeti, 488.100 km2 (195.000 mil2) yüzölçümü olan uzunluğu batıdan doğuya 1.100 km., kuzeyden güneye 650 km. olan bir İç Asya ülkesidir. Toplam sınır uzunluğu 5.522 km.'dir. Kuzeyinde Kazakistan (Mangğistau, Kızılorda Oblastları) (379 km.) ve Özbekistan (Karakalpakistan Cumhuriyeti, Harezm, Nevaiy, Buhara, Semerkand, Kaşkaderya, Surhanderya Vilayetleri) (1.621 km.), batısında Hazar Denizi, güneyinde İran (Mazenderan, Semnan, Horasan Vilayetleri) (992 km.), güneydoğusunda Afganistan (Herat, Badgis, Faryab, Gausjan, Belh, Gur vilayetleri) (744 km.) bulunmaktadır. Türkmenistan topoğrafik olarak daha çukur bir arazi üzerinde bulunmaktadır. Ülke topraklarının %84'ü (375.000 km2) çöl ve ülke topraklarının 2/3'ü tek başına Karaum çölüdür. İran ile arasında sınır oluşturan ve en yüksek noktası 2942 m'ye ulaşan Kopet dağları dışında arazi genelde düz olup, denizden yükseklik 150-300 m. arasındadır. Türkmenistan arazilerinin önemli bir kısmı Kopet dağlarının kuzeyinde yeralan bir graben (çöküntü alanı) üzerinde bulunmaktadır. Ülke toprakları bu çöküntü alanını dolduran başta Amu Derya (Ceyhun) nehri olmak üzere, birçok küçük derelerin getirdiği alüvyonlar üzerinde oluşmuş genç topraklardır. Türkmenistan'ın önemli su kaynakları Amu Derya (Ceyhun) (Türkmenistan'da 997,5 km., 620 mil.), Mugan (353,9 km., 220 mil), Tecen (299,9 km., 186,4 mil), Etrek (139,9 km., 87 mil) nehirleri ve suyunu Amu Derya'dan alan Kara-Kum kanalıdır (yaklaşık 1.200 km.) Türkmenistan'a suptopikal çöl iklimi egemendir. Gece ve gündüz arasında büyük ısı farkı görülür. Kış ayları kısa ve soğuk, yaz ayları uzun ve sıcaktır. Bahar ortalarından itibaren ülkede yağış görülmez. Türkmenistan ikliminin genel karakterini okyanuslara uzaklığı ve etrafının yüksek dağlarla çevrilmiş olması belirlemektedir. Sonuçta meteorolojik hareketlerin hem günlük, hem yıllık büyük değişmeler gösterdiği tipik bir karasal iklim özelliği göstermektedir. Başkenti Aşkabat olan Türkmenistan beş vilayete ayrılmıştır: Ahal, Balkan, Daş Oğuz, Levap, Mari. Önemli şehirleri Aşkabat, Merv, Türkmenbaşı, Daş hovuz Çardcov, Köhne, Ürgenç ve Keski'dir. Nüfusu 4.483.000 (1995) olan Türkmenistan'da kadın nüfusu erkek nüfusundan fazladır. Nüfusun 2.020.300'ü kentlerde, 2.463.000'i kırsal kesimlerde yaşamaktadır. Nüfus büyüme oranı %1.97'dir. Nüfusun %77'si Türkmenler %9.2'si Özbek Türkleri, %0.9'u Azerbaycan Türkleri %0.9'u Ermeniler, %0.1' Almanlar, %2.1'si diğerleridir. Okuma yazma oranı %98 olan Türkmenistan'da resim dil Türkmenistan Türkçesi'dir. 10 yıl eğitimin zorunlu olduğu Türkmenistan'da 765 ilk-orta okul, 36 teknik okul, 84 sanat okulu, 1 üniversite ve buna bağlı 11 fakülte bulunmaktadır. Ayrıca 10 araştırma enstitüsü, 11 araştırma istasyonu ve 11 adet Solhoz'dan oluşan ziraî bilimler akademisi mevcuttur. Tarımsal ürünlerin başında pamuk, meyve, sebze ve hububat gelmektedir. Nüfusunun yarıdan fazlasının köylü olması ve çalışanların %42.77'sinin tarımda yer alması Türkmenistan'a bir tarım ülkesi görüntüsü vermesine rağmen, ülke topraklarının büyük bir kısmının tarıma elverişli olması nedeniyle tarım Amu Derya Nehri boyunca yapılmaktadır. BDT pamuk üretiminin %17'si Türkmenistan'da gerçekleştirilmektedir. Hayvancılıkta kıraç ve step alanlarda koyunculuk önem kazanmış, büyükbaş hayvanlarda sığır yetiştiriciliği ön plana çıkmıştır. Domuz ve kümes hayvanları yetiştiriciliği de hayli fazladır. Türkmenistan doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülkedir. Özellikle petrol ve doğalgaz en önemli yeraltı kaynaklarıdır. Henüz işletilmemiş geniş petrol sahaları bulunmaktadır. Sülfür, krom, kurşun, brom, kömür ve potasyum en önemli doğal kaynaklarıdır. Enerji üretimi açısından zengin olan Türkmenistan'da yıllık üretim 15 milyar kw civarında olup, %40'ını ihraç etmektedir. Doğalgaz rezerv ve üretiminde diğer Orta Asya Türk devletlerinden en önde gelenidir. Türkmenistan'da temel sanayi dalları petro-kimya, tekstil, gübre, pencere camı, gıda sanayidir. Çalışabilir nüfus olan 1.600.000 kişinin %42.''si tarımda, %10.8'i sanayi dallarında diğerleri hizmet sektöründe kullanılmaktadır. 1990 yılına göre işsizlik oranı %20-25'tir. Türkmenistan'ın 1995 yılı ihracatı 2.008 milyon dolar olup, ihraç ürünleri, doğalgaz, pamuk, petrol ürünleri, elektrik, tekstil, el yapımı halılardır. İthalatı ise 1.472 milyon dolar olup, en çok Türkiye, Rusya Federasyonu, Kazakistan, Azerbaycan, Özbekistan, İran ve Avrupa topluluğu ile yapmaktadır. AŞKABAD Türkmenistan Cumhuriyeti'nin başkenti olan Aşkabad, Hazar Denizi'nin doğusunda bulunan Karakum Çölü'nün güneyinde; Türkmenistan ile İran arasında uzanan Kopetdağ silsilesinin kuzey eteklerinde ve sınırdan 30 kilometre içerde yeralır. 19'uncu yüzyıl sonlarına kadar halkın Teke Türkmenlerinin oluşturması sebebiyle Ahal Teke adıyla anılan vahalar bölgesinin beşyüz çadırlı en önemli obası (avul) iken; bölgenin 1881'de Ruslar tarafından işgalinden sonra, şehir haline getirildi. Ruslar, önce bir kale inşa ederek, burayı, yeni kurdukları Zakarpiskaya eyaletinin başkenti yaptılar. Dört yıl sonra da, Hazar Denizi kıyısındaki Krasnovodsk'u Buhara ve Taşkent'e bağlayacak demiryolu hattının buradan geçirilmesi üzerine, Aşkabad Rus göçmenlerin akınına uğradı. Kısa zamanda önemli bir ticaret ve hafif endüstri merkezi haline geldi. 1917'de kurulan Bolşevik yönetim, 1918'de Beyaz Rus ve Türkmenlerden oluşan karşı devrimcilerin eline geçti. Fakat kısa bir süre sonra General Kuybiçev kumandasındaki Kızılordu birlikleri şehri geri aldı. Böylece, Aşkabat adı da, ilk Bolşevik yönetimin kurulmasında etkili olan ihtilalci Poltoratsk'ın adıyla değiştirildi. Şehir 1924'te Sovyetlerin yapılaşma hareketi sırasında, yeni kurulan Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti yapıldı ve adı da 1927'de yeniden Aşkabad'a çevrildi. 1948'deki büyük depremde tamamen yıkılan Aşkabad, daha geniş bir alana, aynı plana göre; fakat daha alçak binalarla yeniden inşa edildi. 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine bağımsızlığını ilan eden Türkmenistan Cumhuriyeti'nin başkenti olan Aşkabad, bugün bir ticaret, sanayi, kültür ve sanat kenti durumunda. Cam, motor, karoser, tarım aletleri, pamuklu ve ipekli dokuma, iplik, ayakkabı ve gıda sanayii üzerine çeşitli fabrika ve imalathanelerin bulunduğu Aşkabad'da, Maksim Gorki Türkmen Üniversitesi başta olmak üzere, 6 yüksek öğretim kurumu, Türkmen Bilimler Akademisi, Çöl Enstitüsü ve Güney Türkmenistan Arkeoloji Enstitüsü yer almaktadır. Kültür ve sanat kuruluşlarının en önemlileri ise; bölgede yapılan kazılarda bulunmuş eski eserlerin korunduğu Arkeoloji Müzesi, Türkmen etnografyası üzerine büyük değer taşıyan esereler sahip Etnografya Müzesi, Farsça yazmaların bulunduğu bir araştırma kütüphanesi, opera, çeşitli tiyatrolar ve kenti bir sinema sanayii haline getiren film stüdyolarıdır.1984'te 351 bin olan nüfusun yüzde 30'u Türkmen, yüzde 50'si Rus ve geri kalanı da diğer etnik gruplara mensuptu. Fakat 1991'de Türkmenistan'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından, Aşkabad'daki Türkmen nüfus oranı da hızla artmaya başladı.1962'de yapımı tamamlanan Karakum Kanalı ile sulanan Aşkabad'ın vaha topraklarında pamuk, tahıl, sebze ve üzüm, kavun, karpuz gibi meyveler yetişiyor ve bölgede hayvancılık yapılıyor. En önemli hayvancılık ürünü, karakul kuzusu postu(astragan)dur. Bölgedeki en önemli madenler ise çinko, kurşun, sülfür ve barittir. Aşkabad'ın 7 kilometre batısında, ilk çağ şehirlerinden Nesa, tamamen harabe vaziyette bulunmaktadır. 10 kilometre doğusunda da Asya'nın en eski yerleşim birimlerinden birine ait kalıntıların ortaya çıkarıldığı Anov Kurganı (höyük) bulunmaktadır. Kuzey-güney yönünde uzayan iki tepeden ibaret Anov Kurganı'nda, 20'nci yüzyıl başlarında yapılan arkeolojik kazılar sonucu, 4 kültür katından oluşan bir medeniyetin izleri tesbit edildi. Orta Asya ve ona bağlı olarak da Batı Çin tarihi için büyük önem taşıyan Anov'un ilk kültürü; ker*** evlerde oturan, ziraatı, hayvan evcilleştirmeyi ve çanak çömlek yapmayı bilen neolitik(yeni taş) devir medeniyetine, son kültürü ise; demiri tanıyan bir maden devri medeniyetine aittir. Kronoloji konusunda yapılan son çalışmalar, üçüncü kültürün, M.Ö. 6'ncı binyılın sonları veya 5'inci binyılın başlarına ait olduğunu göstermektedir. Ki, bu durum Orta Asya'da da, Ön Asya'dakiler kadar eski medeniyetlerin var olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Anov Kurganı'nın yakınında, kitabesinden Ebu'l Kasım Babür (ölümü 1457) tarafından yaptırıldığı anlaşılan bir de cami bulunmaktadır. Cami, 1948 depreminde yıkılmıştır. TÜRKMENİSTAN TARİHİ İlk kez VIII. yy'da bir Sogut mektubunda geçen, X. yy'dan itibaren genel bir adlandırma olarak yerleşik hayata geçmiş Türkler için, ağırlıklı olarak da Müslüman Oğuz boyları için kullanılmaya başlanılan Türkmen adı bugün dar manada Türkmenistan Cumhuriyeti'nde yaşayan Türkmenler ile Irak, İran, Suriye ve Anadolu'daki Türkmen boylarına mensup olanlar için kullanılmaktadır. Bu adın etimolojisi üzerine en tutarlı görüş Kuman, Karaman, Ataman, Kölemen, Köğmen gibi kelimelerde de görülen -man, -men ekinin Türk kelimesine eklenmesiyle oluştuğu görüşüdür. Türkmen Türkçesi Azerbaycan, Türkiye ve Horasan Türkçeleriyle birlikte Türk dilinin Oğuz Türkçesi grubunu oluşturur. Safevî Türk hükümdarı Nadir Şah'dan sonra, İranlılar ile Hivelilerin hücumlarına maruz kalan Türkmenler, 1835'den itibaren Merv bölgesine doğru yayılmağa başlamışlardır. Oraz Han'ın başkanlığında Tecend Derya kenarında Oraz Kalesi inşa edilmiş, fakat Farslar ve Hivelilerin ani baskınlarıyla karşılaşmışlardır. ÇARLIK RUSYA DÖNEMİNDE XIX. yy.'lın ikinci yarısına kadar Çarlık Rusyası Türkistan ile ticaretini Astrahan merkez olmak üzere iki güzergahtan yapmıştır: 1) Astrahan'dan kalkan ticaret kervanları Aral'ın kuzeyindeki Kazak topraklarından geçerek Orta asya kentlerine ulaşıyorlardı. Fakat XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Ruslar tarafından Kazak topraklarının işgali başlayınca Kazakların kervanlara saldırması nedeniyle bu güzergah tehlikeli olmuştur. 2) Astrahan'dan kalkan ticaret kervanları kayıklarla Hazar'ın kuzey kısmını geçerek Mangışlak'a ulaşıp, buradan Hive'ye ve oradan da diğer kentlere ulaşıyorlardı. Çarlık Rusyası, Kafkasya'yı Hazar üstünden Orta Asya'ya ve İran'a bağlayan stratejik, ticari yolun Türkmen topraklarından geçmesi ve bağımsız Türkmenistan'ın diğer Türkistan Hanlıkları'nın bağımsızlık isteklerini kamçıladığı düşüncesiyle Türkmenistan'ın egemenlikleri altına alınmasını planlamıştır. Böylece 1858-1860 yılları arasında ordusunu reforme eden Çarlık Rusyası, Orta Asya'yı 1864-1873 yılları arasında parça parça işgal etmiştir.İran sınırına ulaşmaya çalışan Çarlık Rusyası'nın Türkmenistan ve Türkmenlerin ne durumda olduğu hakkındaki çalışmaları Kırım Savaşı'ndan önce 1820 ve 1830'lu yıllarda başlamıştır.Yüzbaşı Muravyev, Türkmenistan ve Hive'yi 1858'de Kont İgnatiev Orta Asya'yı gezerek ayrıntılı raporlar vermişlerdir. 1859'da Türkmenistan'a gelen Binbaşı Dandaville'de Kızılsu'nun Çarlık Rusyası'nın Türkmenistan'a girişini sağlayacak askeri ve ticari bir kale olarak kullanılması gerektiği üzerine rapor vermiştir. Çarlık Rusyası hükümeti edindiği raporlar üzerine Kızılsu'nun işgal edilerek bir askeri üs olarak kullanılmasına karar vermiş, Türkmenlere de burasının ticaret merkezi olarak kullanılacağı şeklinde haber verilmesini istemiştir. Rusların asıl gayesi Hazar'ın doğusundaki Kızılsu'ya askeri yığınak yaparak Hokand ve Buhara'dan sonra işgal etmeyi planladıkları Hive'yi ele geçirmekti.Çarlık Rusyası kuvvetleri Kızılsu'ya çıktıktan sonra stratejik bir konumda olan Kopetdağı'na uzanan yoldaki Daş-Avrat ve Molla Kara'yı işgal etti. 1871 baharında Yamud Türkmenlerinin önemli yerleşim yerlerinden biri olan Hazar'ın güneydoğu kısıyısındaki Çekişler de Albay Stoletov'un komutasındaki Rus kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir. Albay Stoletov bir müddet sonra Kafkasya'ya çağrılarak yerine sert mizaçlı Albay Markozov tayin edilmiştir. 1871 Eylülü'nde başlatılan bir dizi seferle Kızılsu-Hive arasındaki bütün Türkmen köyleri, kaleleri ve önemli yerleşim yerlerinden Gözlü-Ata, Çagil, Kam Şebşen, Uzun Kuyu, Sarıkamış ele geçirilmiştir. Çarlık Rusyası'nın Hokand ve Buhara'yı ele geçirdikten sonra Hazar'ın doğu kıyısından hızla içeri bölgelere doğru gösterdikleri ilerleme Türkmen lideri Nur Verdi Han'ın Hive Hanı Seyyid Muhammed Rahim ile Hive'de görüşmesine yol açmıştır. Bu görüşmeden sonra Hive Hanı Orenburg ve Tiflis'deki Rus karargalarına dostluk mesajlarını içeren birer elçi göndermiştir. Rus yetkililer elçilere Çar'ın kardeşi Grand Duke Michail'in ültimatonunu iletmişlerdir: 1) Hive Hanı bir ferman ile Rus Hükümeti ile dost olduğunu ilan edecektir, 2) Bütün Rus rehineler serbest bırakılacaktır, 3) Türkistan Genel Valisi General Kaufman'ın daha önce yazdığı mektuba niçin cevap verilmediği açıklanacak ve özür dilenecektir. Sözkonusu bu gelişmelerden sonra Albay Markozov, Tiflis'de Grand Duke Michail'den yeni direktifler aldıktan sonra Haziran 1872'de Çekişlere geri dönmüştür. Aldığı emirlere göre, 1872 yazında ve sonbaharında Hazar'ın doğusunda Rus nüfuzunu, yayılmasını tamamlayacak ve böylece Hive Hanlığı üzerindeki baskıyı arttıracaktı. Böylece ahalisini Türkmen ve Özbeklerin oluşturduğu Hive Hanlığı 1873 Nisan ve Mayısı'nda Çarlık Rusyası kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen kuşatmaya dayanamamış ve teslim olmuştur. Hivelilerin bir kısmı Rusya'nın egemenliğini kabul ederken bir kısmı da Karakum çölünü aşarak diğer Türkmen kabilelerin arasına katılmışlardır. Çarlık Rusyası 1874 yılında Kafkasya Askeri Valiliği'ne bağlı olarak Hazar Ötesi Bölgesi Valiliği'ni kurmuştur. Böylece açık olarak Türkmenistan'ın işgal edileceği gösterilmiştir. Nitekim sözkonusu Valilik Türkmenlerin iç işlerine karışmaya başlayınca 1874 Haziran sonlarında Nur Verdi Han başkanlığında toplanan geleneksel Türkmen Meclisi Ruslara karşı takip edilecek siyaset konusunda genel bir toplantı yapmıştır. Bu toplantı sonucu Ruslara karşı bağımsızlığın savunulması genel olarak kabul görmüştür. Toplantı sonrası Türkmenler, İngiliz şemsiyesinin korumasına girmek için Büyük Britanya egemenliğindeki Afganistan Emirliği'ne bir heyet göndererek Afgan hakimiyetine girmeğe hazır olduklarını bildirdiler. Ancak Ruslarla aralarındaki ilişkilerin bozulmasını uygun bulmayan İngilizler Türkmenlerin bu talebini olumsuz karşılamışlardır. İngilizlerin olumsuz yaklaşımları nedeniyle 1876 baharında bir Türkmen heyeti Tahran'a giderek İran'dan yardım talebinde bulunmuşlardır. Bunun üzerine Çarlık Rusyası Büyükelçisi Zinovyev İran'a bir nota vererek yapılacak bir anlaşmanın hükümeti tarafından tanınmayacağını bildirmiş, Türkmen köylerine de baskınlar bu devirde arttırılmıştır. Çarlık Rusyası Türkmenleri egemenlikleri altına almak için 1877 bahasında General Lomakin komutasında büyük bir askeri harekata giriştiler. Rus kuvvetlerin hareketlenmesini zamanında haber alan Türkmenler Bami, Burma, Kızıl-Arvat gibi sınır kasabalarını boşaltarak Gök-Tepe müstahkem kalesine çekildiler. Rus kuvvetleri 7 Mayıs 1877 tarihinde Kızıl-Arvat'a girdi, 12 Mayıs 1877 tarihinde de Nur Verdi Han komutasındaki Türmenlerle Kızıl-Arvat'da ilk ciddi çatışma oldu ve Türkmenler üstün ateş gücü karşısında yenilgiye uğradı. Ancak Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusyası arasında başlayan 1877-78 Savaşı (93 Harbi) nedeniyle Haziran 1877'de Türkmen topraklarındaki Rus birliklerinin önemli bir kısmı ve General Lomakin Kafkasya'ya geri çağrıldı. Rus birliklerinin geri çekilmesi Türkmenleri rahatlatsa da bu birlikler 1878 sonlarında Hazar'ın doğu kıyısına tekrar dönmeye başladılar. Osmanlı Devleti'ne karşı kazanılan zaferinde etkisiyle Çarlık Rusyası 2 Şubat 1879 tarihinde Türkmenistan'ın işgaline karar verdi. 1879 baharında yapılacak olan seferin komutanlığına Osmanlı Devleti'ne ve İmam Şamil'e karşı yürüttüğü savaşlardaki sertliği ile tanınan Kafkasya Ordusu I. Kolordu Komutanı Genaral Lazaryev getirildi. Lazaryev, General Kont Broch'u piyade birlikleri komutanlığına, General Prens Witgenstein'i süvari birlikleri komutanlığına, Albay Dolgorukov'u öncü birlikleri komutanlığına, Hazar Ötesi Askeri Valisi General Prens Lomakin'i danışman olarak tayin edip 1879 Mart başlarında hazırlıklara başladı ve Türkmen kuvvetlerini ikiye bölmek için Türkistan Genel Valisi General Kaufman'a telgraf çekelerek Amu-Derya tarafından Merv'e hücum edilecek gibi davranılmasını istedi. Merv'de toplanan geleneksel Türkmen Meclisi, Rusları doğuda -Merv kalesinde- Nur Verdi Han'ın, batıda -Gök-Tepe kalesinde- ise oğlu Berdi Murad Han'ın karşılamasına karar verdi. General Lazaryev'in 26 Ağustos 1879 tarihinde kan zehirlenmesi sonucu ölmesinden sonra komutayı General Lomakin aldı. Rus kuvvetlerinin 9 Eylül 1979'da Gök-Tepe kalesine karşı giriştiği saldırı top, mitralyöz ve modern tüfeklerden oluşan üstün ateş gücüne rağmen Türkmenler tarafından -Rusların 185 kaybına karşılık içlerinde Berdi Murad Han'ın da olduğu yaklaşık 4000 can verilerek- geri püstürtülmüştür. Gök-Tepe'nin ele geçirilmemesi karşısında General Lomakin görevden alınarak yerine 1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Plevne'de Osman Paşa'ya karşı savaşan ünlü General M. D. Skobelev komutan olarak tayin edilmiştir. General M. D. Skobelev, 1880 yılında maneviyatı bozulan birlikleri yenileri ile değiştirmiş, Hazar'ın doğusundan Gök-Tepe'ye doğru uzanan bir demiryolu hattının yapımına başlamıştır ve Nisan 1880'de hazırlıklarını tamamlayarak Türkmen topraklarına girmiştir. Nur Verdi Han'ın 5 Mayıs 1880 tarihinde aniden hastalanarak ölmesi üzerine Türkmenler Han'ın küçük oğlu Mahdum Kulu'yu Han seçip, Tıkma Serdar ile birlikte üç kişilik bir danışmanlar heyeti tayin ederek Rus kuvvetlerine karşı savunma hazırlıklarına devam etmişlerdir. Ancak Genearal M. D. Skobelev, top ve mitralyöze dayanan üstün ateş gücü, mayınlama ve disiplinli ordusu ile Gök-Tepe kalesini 1 Ocak 1881'de başlayan ve 25 Ocak'da biten -Ruslardan 289, Türkmenlerden ise kadın ve çocuklarında bulunduğu 34.500 canın verildiği- savaş sonucunda ele geçirmiştir. Başlatılan harekat devam ettirilerek 30 Ocak 1881 tarihine kadar Aşgabat'a kadar olan Türkmen toprakları da ele geçirilmiş, Nisan 1881'de Tıkma Serdar ve birkaç ay sonra Mahdum Kulu Han Ruslara teslim olmuştur. İngilizlerden umutsuzca yardım isteyen ve Büyük Britanya'nın Tahran Büyükelçisi tarafından yardım talepleri reddedilen Merv bölgesi Türkmenleri de Rus ordusunda yüzbaşı olan Alihanov'un çalışmaları sonucunda Nur Verdi Han'ın dul eşi Gülcemal Hanım'ın başkanlığında Ocak 1884 tarihinde Ruslara teslim olmuşlardır. Böylece 1860'da başlatılan Türkmenistan'ın işgali 1884'de tamamlanmıştır. Çarlık Rusyası devrinde yönetim kademesi, bürokrasi Ruslardan oluşturulmuş, süistimal ve yolsuzluklarla dolu bir baskı dönemi yaşanmıştır. Nitekim 1905 Rus-Japon savaşı sonrası Türkistan'a gönderilen Alman asıllı Kont K. K. Pahlen başkanlığındaki heyet Türkistan'daki en büyük yolsuzlukların Türkmenistan'da olduğunu tespit ederek bu ülkede görevli subay ve bürokratların üçte ikisinin hırsızlık, rüşvet, sahtekarlık, cinayet suçlarından mahkeme önüne çıkmasına neden olmuştur. SSCB Döneminde Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Sovyetlere ve onların maşası durumundaki Hive Hanlığı'na karşı ilk ayaklanma Cüneyd Han önderliğinde Yamud Türkmenleri tarafından başlatılmış, ancak başarılı olunamamıştır. Cüneyd Han bağımsızlık mücadelesini 1927 yılında Türkmenistan'ı terk etmek zorunda kalmasından sonra 1938 yılında ölümüne kadar Afganistan'da sürdürmüştür. Türkistan Genel Valiliği yerine, 30 Nisan 1918 tarihinde Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC)'ne bağlı Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti TÖSSC kurulmuştur. 14 Ekim 1924 tarihinde Özbek ve Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuştur. Türkmen SSC. Hazar kıyılarından Merv bölgesine kadar uzanan Türkmen topraklarını, Buhara Cumhuriyeti'nin Türkmenlerin bölgeleri olan Kerki, Çarcev'i, Harezm Cumhuriyeti'nin Türkmenlerin bölgeleri olan Daşhovuz, İlyali, Parsu, Köneurgenç, Mangıt, Ambar-Mamak, Sadavar, Dargan-Ata ve Hoceli'nin bir bölümünü kapsamıştır. Türkmen SSC.'nin kuruluşundan yaklaşık yedi ay sonra 13 Mayıs 1925 tarihinde Türkmen Komünist Partisi (TKP) kurulmuştur. TKP'nin tamamen Moskova güdümünde olmaması parti liderlerinin milliyetçilik ile suçlanmalarına neden olmuş ve 1937-38 yıllarında Türkmen Yüksek Sovyeti'nin Başkanı Nedirbay Aykatov, Devlet Başkanı Gaygısız Atabay ile birlikte birçok Türkmen aydını sürgüne gönderilmiştir. Türkmenlerin Sovyetleşmeye ve Türkmen köylülerinin, göçebelerinin kolhozlarda toplanmaya karşı direnmelerinin 1948 yılında hala devam ettiği TKP Birinci Sekteteri Batırov tarafından da açıkça ifade edilmiştir. 1950'li yıllarda TKP Birinci Sekreteri Suhan Babayev, Merkez Komitesi Kültür ve İdeoloji Bölümü Başkanı Nurcemal Burdiyeva ile arkadaşları "Burjuva milliyetçiliği yapmak" suçlaması ile partiden atılmışlardır. Türkmen SSC.'yi Sovyetleştirme kılıfı içerisinde Ruslaştırma hareketleri 1960 ve 1970'li yıllarda bütün hızıyla devam etmiştir. Bu yıllarda TKP'nin başına Mahammednazar Gapurov gibi Moskova'ya sadık, milliyetçi hareketlere ve aydın çevrelere baskı uygulayan yöneticiler gelmiştir. Türkmenistan'da 1917'de yaklaşık 500 camii bulunurken SSCB döneminde ülkedeki camiler kapatılmış, sünnet ve cenazelerin kaldırılmasında bile islami tören yapılması yasaklanmıştır. II. Dünya Savaşı sıralarından itibaren SSCB geneline tamamen egemen olan Rus şövenizminden çekinilmesinden dolayı Türkmenistan SSC'de birçok kentli Türkmen aydın ve bürokrat çocuklarına resmi ad olarak bir Rus adı takmak zorunda kalmıştır. Ancak her çocuğun aile ve akraba çevresinde kullanılan Türkmen Türkçesi veya islam kökenli adı da bulunuyordu. Türkmenistan'ın bağımsızlığı sonrası resmi Rus adlar hızla terk edilmiş ve aile içi kullanılan Türkmen veya islam kökenli adlar resmi ad olmuştur. Türkmenistan SSC döneminde Rus şövenizminin etkileri evliliklere de yansımıştı. Türkmen bürokratlar arasında Türkmenistan Komünist Partisi'nde veya Türkmenistan SSC bürokrasisinde hızlı yükselebilmek, başkent Aşgabat'da beklemeden lojman bulabilmek gibi nedenlerle Slavlarla (Rus, Ukraynalı, Beyazrus, Kossak) evliliği tercih edenler veya çocuklarını evlendirenler azımsanmayacak kadar çoktu. 1985 yılında M. Gorbaçov'un Açıklık (Glasnost) ve Yeniden Yapılanma (Perestroyka) politikası sonucu SSCB'de düzenin yüksek sesle eleştirilmeye başlanması sonrasında TKP'nin Moskova yönetimini küstürmeden halka daha yumuşak davrandığı görülmüştür. Bu yumuşama içinde 1989 yılında Türkmenistan hükümeti aldığı kararla Türkmen dilini Rusça ile birlikte cumhuriyetin resmi dili haline getirmiştir. Bu karar Türkmen Türkçesinin devlet dili olması için atılan ilk adım olmasından dolayı büyük önem taşımaktadır. Türkmenistan'ın bağımsızlık yıllarına damgasını vuracak olan Saparmurat Niyazov (Türkmenbaşı) da Parti içinde 1980-1984 yıllar arasında Aşgabat Kenti Komitesi Birinci Sekreterliği'ne, 1985 yılında Bakanlar Komitesi Başkanlığı'na ve aynı yılın Aralık ayında Türmenistan Komünist Partisi Birinci Sekreterliği'ne, 13 Ocak 1990 tarihinde de Türkmenistan SSC'nin Devlet Başkanlığı'na seçilmiştir. Bağımsızlık Döneminde Türkmenistan Cumhuriyeti Türkmenistan SSC, 22 Ağustos 1990 tarihinde Türkmenistan Meclisi Türkmenistan Devleti'nin egemenliğini ilan etmiş ve 27 Ekim 1990 tarihinde yapılan açık oy esasına dayalı genel seçim ile oyların %98,3'ünü alan Saparmurat Niyazov Türkmenistan SSC'nin seçimle başa gelen ilk Devlet Başkanı olmuştur. Türkmenistan SSC, 27 Ekim 1991 tarihinde yapılan referandum sonucu bağımsızlığını ilan etmiştir. 18 Mayıs 1992 tarihinde Türkmenistan Meclisi'nin oy birliği ile bağımsız Türkmenistan'ın yeni Anayasası'nın kabul edilmesi nedeniyle, 21 Haziran 1992 tarihinde Devlet Başkanlığı seçimleri yenilenmiş ve Saparmurat Niyazov seçmenlerin %99,5'inin oyunu alarak Türkmenistan'ın Devlet Başkanı olarak tekrar seçilmiştir. Yeni Anayasa Başkanlık sistemini öngörmekte ve Devlet Başkanı, ileride Meclisin onayına sunmak şartıyla yasa yapmak hakkına sahiptir. Devlet Başkanı Yardımcıları, Bakanlar, Hakimler (Belediye Başkanı + Vali), Yüksek Mahkeme Başkanı Devlet Başkanı tarafından atanmaktadır. Bakanlar Kabinesi'ne başkanlık da yapan Devlet Başkanı, gerekli gördüğü hallerde Meclisi feshetme hakkına sahiptir.KIRGIZİSTAN CUMHURİYETİ Başkenti Bişkek olan Kırgızistan'ın nüfusu 4.472.000'dir. bu nüfusun %39'u kentlerde, %61 ise kırsal alanlarda yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu km2'de 20 kişidir. Nüfus kompozisyonunu %52.4 Kırgız, %20.9 Rus, %12.7 Özbek, %2.4 Ukraynalı, %11.6 diğerleri oluşturmaktadır. Altı idarî bölgeye ayrılan Kırgızistan'ın (Çuy, Issık-kul, Oş, Talas, Calalabad, Nevin) önemli şehirleri Bişkek, Oş, Calalabad, Tokmak ve Karabalta'dır.SSCB döneminde eğitim ve ilim alanında bilinçli olarak geri bırakılan Kırgızistan, bağımsızlıktan sonra eğitim alanına süratle el atmıştır. 1990/91 verilerine göre orta dereceli okul sayısı 1806, yüksek öğretim kurum sayısı ise 9'dur. 16 adet üniversite ve enstitü, 48 adet teknik ve sanat okulu bulunmaktadır. Kırgızistan arazisinin %7'si tarıma elverişli arazidir. Temel tarım ürünleri hububat, pamuk, şeker pancarı, tütün, patates, kenevir, sebze ve meyveler teşkil etmektedir. Hayvancılık gelişmiş olup, koyun, keçi, büyük baş hayvan, arıcılık ve domuz üretme son yıllarda yer almaktadır. Yün ve deri en önemli gelir kaynağıdır. Önemli doğal kaynakları kömür altın, cıva ve uranyumdur. Kırgızistan Orta Asya'daki kömür rezervinin yaklaşık yarısını elinde bulundurmaktadır. Petrol ve doğalgaz yatakları genellikle Fergana vadisi kuzey doğu kesiminde yer almaktadır. Kırgızistan Cumhuriyeti'nin temel sanayi dalların tekstil, gıda, maden ve metalurji endüstrisi, elektronik, demir dışı metaller, şeker, ipek ve koza işleme, deri işleme, tarım ve iş makineleri ile konservecilik teşkil etmektedir. Kırgızistan'da çalışabilir nüfus 1.835.900'dür. bu sayının %25.2'si sanayi, %38.2'si tarım, %19'u eğitim, sağlık, %6'sı hizmet, %11.3'ü ise ulaşım, haberleşme ve diğer sektörlerde çalışmaktadır. 1994 yılı itibariyle toplam ihracat 340 milyon dolar, ithalat ise 459 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Dış ticaret yaptığı ülkeler arasında BDT ülkeleri, Çin, ABD, İngiltere, Almanya, Türkiye, Fransa, Hollanda ve Japonya başta gelmektedir. Kırgızistan Cumhuriyeti 5 Mayıs 1993 yılında parlamentoda oy birliği ile anayasasını kabul etmiştir. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı konumundan çıkarılarak, devlet organının koordinatörü durumuna getirilmiştir. Yeni Anayasa 105 üyeli ve Batı ülkelerine benzer bir parlamento sistemi öngörmekte ve 35 kişilik yasama meclisi, 70 kişilik Temsilciler meclisinden oluşmaktadır. Başkent Bişkek Kırgızistan Cumhuriyeti'nin başkenti olan Bişkek'in Sovyetler Birliği öncesindeki adı Pişpek idi. 1885'te burada doğan Kızılordu komutanlarından Mihail Vasilyeviç Frunze'nin adından dolayı, Sovyetler döneminde şehire Frunze adı verildi.Bişkek, Aladağların eteklerinde, Çu Irmağı vadisinde yeralır. Alaarça ve Alamedin ırmakları üzerinde kurulu olan şehiri, Büyük Çuyski Kanalı ikiye böler. Hokant Hanedanı tarafından inşa ettirilen Pişpek Kalesi Rusların eline geçtikten sonra, şehir bu kale yakınlarında 1878'de kuruldu. 1924'e kadar küçük bir yerleşim birimi olan şehir, bu tarihde Sovyetler Birliği idaresindeki Kırgız Özerk Yönetim Bölgesi'nin merkezi oldu. 1926'da ise Kırgız Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti yapıldı ve bundan sonra hızla gelişti. Şehirdeki nüfus bugün 600 bini aşmıştı.İkinci Dünya Savaşı'na kadar şeker, et ve meyve konserveciliği gibi hafif sanayi kuruluşları bulunan Bişkek'te, savaş sırasında Sovyetler sanayiinin doğuya kaydırılmasıyla; tarım makinaları, otomobil ve metal işleme gibi sanayi kuruluşları tesis edildi. Özellikle 1960'larda hızlı bir sanayileşme ve şehirleşme yaşandı. Bugünkü Bişkek, geniş caddeleri ve bol ağaçlı yapısıyla, modern bir şehirdir. Kırgızistan Bilimler Akademisi, Kırgızistan Devlet Üniversitesi, tarım, tıp, teknik ve öğretmen yüksek okulları, başlıca öğretim kurumlarıdır. SSCB'nin dağılmasıyla 1991'de bağımsızlığı elde eden Kırgızistan'ın başkenti olan Bişkek'te SSCB'den ayrılan diğer Türk Cumhuriyetleri'nde olduğu gibi hiçbir sanayi kuruluşu işlememektedir. Bunun en önemli nedenini de teknolojik alt yapısının çöküşü oluşturmaktadır. Kırgızistan Tarihi Türklerin bilinen en eski yazılı belgelerinden olan Kök Türk yazıtlarında Kırgızlar, tarihleri çok eskiye dayanan Türk kavimleri arasında zikredilmektedir. Çin tarihine ait yıllıklarda ise Kırgızlar M.Ö. 2. yüzyılda Hunlar zamanındaki olaylar anlatılırken karşımıza çıkmakta ve Kırgız Türklerinin bilinen ilk devletlerini M.Ö. 2. yüzyılda bugünkü Kırgızistan topraklarından doğuya ve kuzey doğuya uzanan bölgede, (Tanrı Dağlarının doğu ve kuzey doğusunda) kurdukları anlaşılmaktadır. Aslında bu bölgede yapılan arkeolojik ve antropolojik araştırmalar Türklerin M.Ö. 2. bin yılından da ötelere kadar uzanan tarihlerinin aynı coğrafi alanda yaşanmış olduğunu göstermektedir. Hun İmparatorluğu Dönemi Bir müddet sonra bu ilk Kırgız Devleti yıkılmış ve Kırgızlar, Töles boyları başta olmak üzere diğer bazı Türk boyları ile birlikte Hun İmparatorluğu'nun idaresinde yaşamaya başlamıştır. Takibeden bir kaç asırlık dönemdeki kaynakların yetersizliği nedeniyle tarihler çok net bir şekilde belli olmamakla birlikte, Hun İmparatorluğu'nun giderek gücünü kaybetmesi sonucunda M.S. 2. ve 3. yy'larda bu Türk boylarının Hun idaresinden çıkarak, bölgede dağınık bir şekilde yaşadığı anlaşılmaktadır. Kök Türk İmparatorluğu Dönemi M.S. 6. yy'dan itibaren netleşen tarihî verilere göre Kırgızlar M.S. 557 yılında Kök Türk Devletinin fetret devrine rastlayan 7. asrın ikinci yarısı boyunca müstakil bir görünüm sergileyen Kırgızların bu dönemde Çin ile doğrudan ilişkiler kurmalarına rağmen, 699 yılında yeniden Kök Türk yönetimine girdiği görülmektedir. Kök Türk kitabelerinden anlaşıldığı kadarıyla, Kök Türklerin Kırgızlar üzerinde hâkimiyet tesisi pek kolay olmamış ve her iki dönemde de ancak uzun ve çetin mücadelelerden sonra Kök Türklerin hakimiyet kurması mümkün olmuştur. İlk Bağımsız Kırgız Devleti Kırgızlar 743 yılında Kök Türk devletinin yıkılışından sonra yönetimi ele alan Uygur Hakanlığı'nın idâresini kabul etmeyerek, uzun yıllar boyunca Uygurlarla mücadele etmiş ve 9. asrın başlarında Uygurlarla yapılan bir savaşta büyük kayıplar vermelerine rağmen, 838 yılında Uygur Kağanını öldürerek Uygur Devletinin Kuzey kısmını işgâl etmek suretiyle asırlardan sonra ilk defa merkezi Ötüken olmak üzere bir Türk Devletinin idâresini ele almışlardır. Kırgızların yüzyıllardan (neredeyse bin yıla yakın bir aradan) sonra yeniden bağımsız bir devlete sahip olmaları, yaklaşık bir asır süren ikinci bağımsız Kırgız devleti süresince onların kültürel alanda yeniden derlenip toparlanmalarına, hatta Kök Türk ve Uygur kardeşlerinin yazı dilini kullanarak kendi kitabelerini yazdırıp diktirmelerine vesile olmuştur. Fakat bu ikinci Kırgız devletinin kurulduğu bölgeler bugünkü Çin Halk Cumhuriyeti sınırları dahilinde kaldığı ve Çin yönetimince de Türk tarihine ait pek çok önemli eserin gömülü olduğu bilinen bu bölgelerde kazı yapılmasına müsaade edilmediği için, tarih ve bu arada başka bir çok ilim dalı bu bölgeden elde edilebilecek her biri bir hazine değerindeki verilere ulaşamamaktadır. Şayet birgün bu bölgedeki Kırgız kitabelerinin gün ışığına çıkartılması mümkün olursa muhakkak ki Kırgızların ve bu arada genel olarak Türklerin Orta Asya'daki tarihlerine ait bilgiler yeni ve daha geniş boyutlar kazanacak, bu arada Türkler'in M.Ö. ve Miladı takiben bir kaç yüzyıl boyuncaki hayatlarının pek çok bilinmeyen yönü açıklık kazanmış olacaktır. Çin Tehdidi ve Batıya Göç 920 yılından sonra, önce Kök Türk ülkesini ve sonra Moğolistan'ı işgâl eden Çin ordularının dalga dalga gelen saldırıları karşısında tutunamayan Kırgızlar 924 yılında bu yurtlarını terkederek, daha batıya (bugünkü Kırgızistan'a) doğru çekilmişlerdir. 10-12'inci yüzyıllar arasında Karahanlıların hakimiyeti altında yaşayan Kırgızlar, bu dönemde Kırgızistan toprakları üzerinde büyük şehirler meydana getirmiş ve halkın daha çok tarım ve ticarete yönelmesi sonucunda önceleri genellikle göçebe olarak hayvancılıkla uğraşan Kırgızların sosyo-ekonomik hayatında büyük değişimler meydana gelmiştir. Söz konusu sosyo-ekonomik gelişmelerle birlikte Kırgızların kültür hayatında da önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve Türk dilinin ilk şâheseri "Kutad-gu Bilig" Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından bu dönemde ortaya konulmuştur. Moğol ve Özbek Hakimiyeti 12. yüzyılın başlarından itibaren Kırgızları Cengiz Han yönetimindeki Moğolların hakimiyeti altında görüyoruz. 1217 yılında Moğol yönetimine karşı başlattıkları isyânın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Kırgızlar 14. asrın sonuna kadar Moğol hakimiyeti altında kaldı. Ancak 1399 yılında yanlarına Oyratları da alan Kırgızlar, Moğol yönetimine karşı başlatılan ikinci isyan ile yeniden bağımsızlığına kavuştular. Fakat, o dönemde amansız bir hâkimiyet mücadelesinin hüküm sürdüğü Orta Asya'da gerekli şartlara erişemeden bağımsız kalmak kolay değildi. Nitekim Kırgızlar kısa bir bağımsızlık döneminden sonra 1425 yılında Özbek hâkimiyeti altına girdiler ve daha sonra Özbeklerin Moğol saldırıları karşısında tutunamaması sonucunda kuzeydeki Kazakistan bozkırlarına çekilerek Kazak Yönetimi altında Kazaklarla birlikte yaşamaya başladılar. Yeniden Bağımsız Kırgız Devleti Asya'da Moğol hakimiyeti sona erdikten sonra Kırgızlar önce Kalmukların idâresi altına girmişler ve sonra 1703 yılında Tanrı dağlarının güney batı taraflarına göç ederek, kısa bir süre önce kurulmuş olan Hokand devletinin hakimiyetini gönüllü olarak kabul etmişlerdir. Ancak bu iltihak ile kısa sürede hem nüfusun ve hem de askeri gücün çoğunluğunu ele geçiren Kırgızlar, çok geçmeden Hokand devletinin yönetimini ele aldılar. Böylelikle Kırgız Türklerinin tarihinde yeni bir bağımsız devlet dönemi başlamış oldu. Hokand devletinin 18. yy boyunca giderek Orta Asya'da nüfuzlu bir konuma yükselmesi Buhara Emirliği'nin dikkatini çekmiş ve 19. asrın başlarında Hokand Hanı Ömer Han (1809-1822) ile Buhara Emiri Haydar Şah (1800-1826) arasında başlayan rekabet ve çekişme, Orta Asya Türklüğünün en büyük talihsizliklerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Öyleki bu hanlıklar, aralarındaki rekabeti, Osmanlı İmparatorluğuna biat etmek suretiyle ondan bir diğerine karşı destek sağlamak için İstanbul'a elçiler göndermek noktasına kadar tırmandırmışlar, fakat bu amansız mücadele sadece Rusların Orta Asya'daki hâkimiyet plânlarını uygulamaya koymak için müsâit bir zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramamıştır. Rus İşgali Merkezi Asya'daki Türk Hanlıklarının birbirine düştüğü böyle bir dönemde önce 1846 yılında Kazalinsk Kalesini ele geçiren Rusların Türkistan illerini istilâsı bundan sonra da devam etti. Bu dönemde sadece 1864 yılında Çimkent üzerine yürüyen Rus orduları, Alim Kul kumandasındaki Hokand ordusu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılmış, fakat bu arada Buhara Emirinin Hokand üzerine yüdüğü haberini alan Alim Kul başkenti savunmak için dönünce, bu fırsatı değerlendiren mağlup Rus ordusu 22 Eylül 1864'de Çimkent'i işgâl etmiştir. Böylece iki Türk Hakanı arasındaki anlaşmazlık, Rus ordusuna Türkler tarafından yaşatılan bir hezimetin, büyük bir Rus zaferi olarak tarihe geçmesine vesile olmuştur. Çimkent'in işgâlinden sonra Alim Kul yönetimindeki Hokand orduları Rus işgaline karşı amansız bir direniş göstermeye devam ettiler. Bu mücadele döneminde Alim Kul ve ordusu, Buhara Ordularının işgal ettiği topraklar ile Rus ordularının işgâl ettiği topraklar arasında adeta mekik dokuyor ve sürekli olarak bir cepheden diğerine koşuyordu. Nihayet 23 Mayıs 1865'de Alim Kul, Rus ordularına karşı Niyaz Bey Kalesini savunurken şehit düştü. Alim Kul'un ölümünü mütekakip Rus ordularının Taşkent'i kuşattığı ve Taşkentlilerin tam otuz iki gün şehirlerini Ruslara karşı kahramanca müdafaa ettiği bir dönemde bile, Buhara Emiri Muzaffereddin, Hokand devletinin başkentini işgal etmekten geri durmadı. Fakat Orta Asya'nın işgâlinde Hokand veya Buhara ayırımı gözetmeden Rus orduları Hokand ülkesinin işgalinden hemen sonra 1867-1868'de Buhara Emirliğinin hâkimiyet sahalarını da işgal etti. Bunu müteakip 1873'de Hive emirliği ve 1874-1875'de Türkmenistan'ın işgali ile Orta Asya'daki Türk yurtlarının tamamı Rusların kontrolüne girmiş oldu. Bağımsızlık Direnişleri Yurtlarının Ruslar tarafından işgâl edilmesine tahammül edemeyen Kırgızlar 1876'da Abdurrahman Abtabacı önderliğinde ve 1885'de ise Oş şehrinde Derviş Han Tora önderliğinden isyan başlatmalarına rağmen her iki isyan da kanlı bir şekilde bastırıldı ve isyancılar katledildi. Buna rağmen Çarlık Rusyası'nın son dönemleri boyunca Kırgız isyanlarının ardı arkası kesilmedi. 17-18 Mayıs 1898 gecesi Andican'ın Mintepe Camii imamı İşan Muhammed Sabıroğlu yönetimindeki ayaklanarak Rus garnizonunu basan Kırgız Türkleri, modern silahlara sahip Rus ordusu karşısında ağır kayıplar verdikten başka, sağ ele geçen 380 kişi de idam edildi. Bu olaydan sonra bölgeyi ziyaret eden Rus Genel Valisini diz çökerek selamlamamakta direnen 208 kişilik bir halk grubu Sibirya'ya sürüldü. Nihayet 6 Ağustos 1916'da büyük ve toplu bir isyan başlatan Kırgızlar, bütün Türkistan'da yayılmakta olan bağımsızlık savaşına iştirak ettiler. Fakat Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırılan bu isyânda da Kırgızlar binlerce kayıp verdi ve isyânın bastırılması sonucunda üçyüz bin civarında Kırgız Türkü Çin'e kaçmak zorunda kaldı. Bunca can kaybı ve göçe rağmen Kırgızistan'da milliyetçi Kırgız komiteleri hemen ertesi yıl 1917 Bolşevik ihtilâli sırasında yeniden bağımsızlık mücadelesini başlatmışlar ve bu mücadele 1929 yılına kadar sürmüştür. Kırgızistan'da yarım asrı aşkin bir süre aralıksız süren bu direnişler ancak Stalin'in despot yönetimi devrinde tamamen sindirilmiş ve bu arada Rusya tarafından 1924'de Muhtar Bölge Statüsü verilen Kırgızistan 1926 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği'ne Kırgızistan adı ile dâhil edilmiştir. Bugünkü Kırgızistan 1980'li yılların ortalarından itibaren Gorbaçov'un yönetim dönemi ile başlayan açıklık ve yeniden yapılanma sürecinin getirdiği tarihi gelişmeler sonucunda adım adım yeniden bağımsızlığa doğru ilerleyen Kırgızistan, 20-21 Ağustos 1991'de Moskova'da yaşanan darbe girişimi ve ardından merkezi hükümetin istifası ortamında 31 Ağustos 1991 günü bağımsızlığını ilan etti. Bundan kısa bir süre önce, yani bağımsızlığn adım adım yaklaşmakta olduğu süreç içerisinde, 27 Ekim 1990 günü yapılan seçim ile Cumhurbaşkanı olan Askar Akayev, bağımsızlığın ilan edildiği dönemde Kırgızistan Cumhuriyeti yönetiminin başında bulunuyordu. Bağımsızlığı, Akayev ile tanıyan Kırgızistan, bağımsızlık ilanını müteakip 12 Ekim 1991 günü yapılan halk oylamasında yoluna yine onunla devam etmeye karar vererek, Akayev'i yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.Kaynak:www.turktarih.net BİRAZ UZUN OLDU AMA OKUMAYA DEĞER ...
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
türk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|