03-29-2010, 17:42 | #21 |
Gül!... Şarkın ateş renkli çiçeği! Mazlume!... Bir güle taktığım ad! Her çağda yeniden doğar mazlume; her bahçede yeniden açar bir gül... Yanmak ve yandırmak için. Yanışta mısın mazlûme ve seni yandırmaya yarışta mı güller? Yanmaktan yakmağa an bulunmuyor mu gülüm!? Sen bana mı benziyorsun mazlûme?!.. Gel ağlaşalım...” İskender Pala |
|
03-29-2010, 18:01 | #22 |
En iyi çayla gidiyor düşünmek seni.. Sen çay gibi sıcak, Çay sen gibi.. Sıcak yudumlarda hüznün ve matem Sensin bardak bardak Sensin dem dem Süzülen keder boğazımdan |
|
03-29-2010, 23:12 | #23 |
Mutlu an odur ki; Bir konakta otururuz ikimiz SEN ve BEN Bedenle can gibiyiz, Ayrılmaz biz ikimiz SEN ve BEN Mucize odur ki; Bir köşede kavuşmuşuz ikimiz SEN ve BEN Ama aynı zamanda Binlerce mil uzağız ikimiz SEN ve BEN Hz.Mevlana |
|
03-29-2010, 23:12 | #24 |
Derinlerde fırtınalar... Hafızamda intiharlar... Bir şiir mırıldanıyorum “yâr” için, gözümde canlanıyor mutluluk, bir boş kâğıda bir kalp, iki de çöp adam çizmek gibi bir şey bu... Çocuk yaşta beslenme çantasındaki yiyecekleri sınıfın sessiz sedasız bir kızıyla paylaşmak, yüzü buruşmuş, gözleri yumulmuş komşu amcaya sarılmak, içten bir buse kondurmak, hüznü boyunu aşmış birine derdini sormak gibi... Hasret gibi... Vuslat gibi... Tasvir edilemiyor, kelimelere gelmiyor, cümlelere sığmıyor şu “aşk” denen şey... Acılara göğüs germek kolaylaşıyor, “uğruna” diyebilecek bir şeyin oluyor nedense... Rüyadan uyanmak, iskelede son vapuru, garda son treni, hayatın mutluluğunu kaybetmek gibi bir şey bu... Düşünmek içli içli, sevenlerin neden kavuşamadığına çözüm arar gibi... Leyla ile Allah’ı aynı cümlede bulmak, Mecnun nerdedir diye sormak gibi... Aşk gibi... Ölüm gibi… Başımı kaldırıyorum gökyüzü siyah, ay bitkin, yıldızlar kayıp sanki... Kulakları parçalayan, camları kırarcasına, yürekleri yırtarcasına bir sessizlik, bilemem ama galiba kıyamet gibi bir şey bu. Yolların bitmemesi, kelimelerin yolları daha bir uzun etmesi, kalemin bunları süslü göstermesi gibi bir şey bu... Her şey öyle karışık, her şey öyle dağınık ki... Araf gibi... Mahşer gibi... Zaman geçiyor, yaşlar yürüyor, şehir gizlerime tanık oluyor... Bu sefer göze toz kaçmıyor, hasta olup yataklara düşülüyor. Ruhun ilâcı yalnızlık oluyor. Sabah aç karna "Mona Roza", akşam uyumadan Furkan dinleniyor. Biraz beyaz, biraz kırmızı... Fethin diyeti kan, üzerine düşen an, iki karış İstanbul gibi... Söz gibi... Bayrak gibi... Ve yağmur yağıyor... Ve nihayete eriyor yaşanmış, yaşandığı sanılmış ve yaşanmamış sevdalar. İyi oluyor sevmek, âşık olmak ve bunu açık açık söylemek. Bir kalemle kâğıda anlam yüklemek ve niyet etmek sevgi orucuna... Mevsimlerin hepsini sevip, her yeri sevgili bilmek gibi bir şey bu... Can gibi, canan gibi... Senin için... Bizim için... Bir yer hayal ediyorum mavi, bir yer hayal ediyorum kızıl... Öyle çok şey istemiyorum kendim için; iki sandalye, bir masa, gökyüzü ve batan güneş nedir ki doğa için? Şimdi uyanmak yeniden... Sükût... ve bir bardak çay lütfen... ... Mahmut Sayar |
|
03-30-2010, 17:56 | #25 |
Bir İstanbul kızısın… Yaşadığın şehre benziyorsun aslında… Sen biraz o musun, nedir? Bazen Ayasofya aksediyor yüzüne… Onun gibi her şeye Amenna diyor, Başını önüne eğip, susuyorsun… Bir İstanbul kızısın… Görür görmez anlamıştım bunu… Gözlerin birer İSTANBUL GECESİ olmuş Bakışlarında geziyorum… An oluyor sîmanı benzetiyorum ona; Bazen uykularda yüzdüğü bir an oluyorsun Kandilli’nin…. Mahmur gözlerle bakıyorsun Biraz esneyip gülümsüyorsun ardından. Bir yandan da mehtabı sürüklüyorsun Yangınınla… Bir İstanbul kızısın… İnsanın içini ferahlatıyor sözlerin… İnanır mısın bilmem, Kanlıca’nın yoğurduna dahi benzetiyorum seni… Yüzün beyazlıyor hayalimde… Gülümsüyorum bu sefer ben… Anlamıyor, lakin karşılık veriyorsun Başınla.. Bir İstanbul kızısın… Seni gördüğüm ilk an esiyor aklıma da; Bir pınarın çağlarken Etrafına saçtığı buselerdi bakışların… O halinle Kızkulesi düşüyor yadıma Her gece o boğaz esintili bakışlarla Kaç delikanlıya göz kırpıyordur Kim bilir?.. Bir İstanbul kızısın… Sinirlenip, ağlıyorsun ya bazen… İşte o an bir Marmara oluyor gözlerin… Marmara gibi doluyor… Sonsuzluğa erişiyorum gözyaşlarınla… Gözlerim açık… Bir İstanbul kızısın.. Gülümsemen o.. Ağlaman..Hüzünlenmen… Sana bakıyorum; Her nefesin ayrı bir semt oluyor gözlerimde.. Geziyorum İstanbul’un dört bir yanını Sana bakarken. Kayboluyorum onda Seni her görüşümde.. Şunu bil ki; Bulmak istemiyorum kendimi İstanbul kızı…. Gözüm hep ikinizde kalacak çünkü İkbâl Betül Armağan |
|
03-30-2010, 17:57 | #26 |
Aşk dedim düştüm yoluna… Düştüm yalınayak aşkın yoluna... Bir garip seyyahım şimdi alemde, Fikrim sensin,maksudum sen, Her dem zikrimde... Bir "hû"sesi yükseldi göğe, Bir "hû" sesi aşkın dilinden, Bırakma beni ya hû Aşksız bırakma! Aşk diye diye geldim kapına… Fatma BAYLAN |
|
03-30-2010, 22:53 | #27 |
Bir gün bir derviş,
Bir kucak dolusu elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rastlamış… Bozkırın sıcağında yorgunluktan al almış kızın yanakları.. “Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?” Diye sormuş derviş. Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız: “Sevdiğim çalışıyor orada… Ona elma götürüyorum.” “Kaç tane” diye soruvermiş derviş. Kız şaşkın: “İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?” deyivermiş.. Ve usulca koparıvermiş derviş elindeki tespihin ipini! |
|
03-30-2010, 22:56 | #28 |
Ulaşamadığına tevekkül, Ulaştığına razı,Kaybettiğine sabırgösteren kişi,takva ehlindendir.İmam-ı Gazali |
|
03-30-2010, 22:57 | #29 |
Niye böyle üzgün ve terk edilmiş görünüyorsun? Bir kapı kapalı olduğunda açıktır bir diğeri bilmiyormusun? ... |
|
03-31-2010, 12:10 | #30 |
Ya Rab bu hasrete can dayanmıyor; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Her adımda bir engel var, salmıyor, Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Mümkün mü bu yolda maksuda ermek? Mümkün mü sılada dost yüzü görmek? Âşıka ar gelir geriye dönmek; Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun. Abdurrahim Karakoç |
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|