AK Gençliğin Buluşma Noktası
Tartışıyorum AK Partililerin, AK Parti Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



 
Stil
Seçenekler
 
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
Alt 04-11-2010, 14:25   #1
Kullanıcı Adı
novek
Standart DemirYolu Komünist İşidir!!!
vaktiyle rahmetli Turgut Özal demiştiki demiryolu komunist işidir.
ve bu ulkede demiryolu teknolojisi geliştirilmedi.
Emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi veren Anadolu’da demiryoluna verilen önem, 10’uncu Yıl Marşı’nda “Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” dizesiyle dile getiriliyordu. Ancak başta ABD’li otomotiv tekelleri olmak üzere, emperyalist politikalar yüzünden çürümeye terk edildi demiryolları. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Osmanlı’dan devralınan demiryollarına, büyük bir coşkuyla, şevkle yenileri eklendi, raylar, istasyonlar, trenler halkın yaşamının bir parçası haline geldi adeta. “Kara tren gelir mola” gibi manilere, halkın diline yerleşti tren ve demiryolları.
Daha az arazi kullanılarak, engebeli yollar açılarak yeni yeni bölgelere, il ve ilçelere raylar döşendi, trenler üzerinde coşkuyla, düdüğünü çalarak geldiğini haber verdi sevdiğine, dostuna, sılasına kavuşmak isteyenlere.


Sadece yolcu değil, yük taşımacılığında da çokça kullanılır oldu demiryolları. Daha güvenli, daha rahat ve ucuz diye tercih edildi. Öyle çok paralar da gerekmiyordu bakımı için. Hele karayollarıyla kıyaslanamazdı yatırımı için gerekli paralar. Hani IMF’den, Dünya Bankası’ndan, ya da ABD’den para dilenmeye, onlara el açmaya, “yatırım için gerekli” demeye gerek de yoktu. Anadolu, kendi olanaklarıyla yeni demiryolları da açar, eskilerinin de bakımını yapardı. Yeter ki politikalar bu yönde, demiryollarından yana kullanılsın.

Ancak, emperyalist politilar bu sektörü de rahat bırakmadı. Uluslararası otomotiv tekellerinin ürettikleri otomobiller için yeni pazarlar, az gelişmiş ülkelerden el koydukları petrolü pahalı satacakları ülkeler gerekliydi. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan, Ortadoğu’ya hükmedebilecekleri Türkiye’den daha iyi pazar da bulamazlardı emperyalistler.

Demokrat Parti iktidarıyla birlikte, hızla politikalarını hayata geçirmeye çalışan, ilerleyen emperyalist ülkeler ve tekeller, tercihin demiryollarından değil, karayollarından yana olmasını şart koştular.

Ayaş Tüneli

Ankara-İstanbul arasındaki “Hızlı Trenyolu” projesinin bitmeyen, bitirilmeyen öyküsü de bu noktada başladı. 1943’lerde gündeme gelen, ancak Demokrat Parti’nin katı Amerikancı tutumu yüzünden sadece proje aşamasında kalan Ankara-İstanbul Hızlı Trenyolu’nun ilk harcı 1976 yılında Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde atılıyor. “Ayaş Ağzı”na dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in attığı ilk kürek harçla başlıyor Ayaş Tüneli’nin hazin öyküsü. Ardından 1977’de Milliyetçi Cephe hükümetinin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ise Ayaş yakınlarındaki Erkeksu girişinin temelini atıyor. Temellerin ardından bugüne kadar, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan’ın da başbakanlık yaptığı 18 hükümet geçiyor. Ancak 20 yılı aşkın sürede ne Ayaş Tüneli’nin kalan 2 kilometrelik bölümü bitirilerek hızlı trenyolu ulaşıma açılıyor, ne de “Artık vazgeçtik. Politikalarımızı karayollarından yana kullandık. Unutun bu projeyi” deniyor. Döşenen raylar, yapılan yatırım toprağın altında çürümeye terk edilirken, her dönem de politika aracı ediliyor Ankara-İstanbul arası hızlı trenyolu.

İlk aşamasından itibaren yıllarını Ayaş Tüneli’ne veren, büyük bir aşkla, şevkle çalışan, bittiğinde iki şehir arasındaki mesafenin nasıl da kısalacağının hayallerini kuran Jeoloji Mühendisi Celal Beşiktepe, tünelin ve yolun bitirilmeyişini şu sözlerle sergiliyor; “Truman Doktrini’ne dayalı olarak ABD ile Türkiye arasında 1947 yılında imzalanan ‘Yardım Anlaşması’ bir dönemin de başlangıcıdır. Marshall Yardımları kapsamında tarıma traktör girmesi, karayollarına dayalı bir ulaştırma sistemine geçilmesi ve tüketim mallarına dayalı endüstrileşme kapalı pazar ekonomisinden açık pazar ekonomisine geçiş sürecini başlatmıştır. ABD yardım programının ilkeleri için Türkiye’ye gelen Thornburg, karayolunun demiryoluna tercih edilmesini, lokomotif fabrikasının kurulmamasını, denizyollarıyla ulaşım yapılmamasını istemiştir.”
Eski adıyla Yeregömü, şimdiki adıyla Sinanlı köyü sakinleri ise yolun bitirilmemesinin ardında yatan çıplak gerçeği kendi dilleriyle ne de güzel anlatıyorlar; “O zenginler buraları bitirtmezler. Çünkü tren yolu olursa arabaları çalışmaz. Tren geçse müşterileri kalmayacak.”

Demiryolları nereden nereye

Demiryollarının Anadolu topraklarına ilk girişi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, yabancı sermayenin öncülüğünde başlıyor. 1856’da bir İngiliz şirketi tarafından İzmir-Aydın arasında temeli atılan 130 kilometre uzunluğundaki ilk demiryolu hattının 23 kilometrelik bölümü 1860’ta işletmeciliğe açılıyor. Hattın tamamının yapımı ise 1866’da bitiriliyor.
2 bin kilometrelik (km) Şark Demiryolları’nın 337 km’lik İstanbul-Edirne, Kırklareli-Apullu kesimleri 1888’de işletmeye açılırken, 1896’da Eskişehir-Konya, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Konya- Nusaybin hatları tamamlanıyor. 1871’de Haydarpaşa-İzmir hattının yapımı başlayıp, 91 km’lik hat 1873’te biterken, maddi olanaksızlıklar nedeniyle yapımına devam edilemeyen Anadolu demiryolları ile Bağdat ve Güney demiryollarının yapımı Almanya’dan alınan kredi ile gerçekleştiriliyor. Kaynaklara göre, Osmanlı’dan Cumhuriyet hükümetine toplam 3 bin 865 kilometre demiryolu aktarılıyor.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, Osmanlıdan devralınan demiryollarının bir ağ gibi Anadolu’nun her yanına gitmesi hedefleniyor. 23 Mayıs 1927’de çıkarılan 1043 sayılı kanunla Devlet Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi kuruluyor. Ocak 1929’da adı Devlet Demiryolları ve Limanları Umum Müdürlüğü olarak değiştiriliyor. 8 Nisan 1931 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile de kuruluşun adı Devlet Demiryolları İşletmesi Umum Müdürlüğü olup, 1953’te ise bugünkü ismiyle kamu iktisadi devlet teşekkülü haline getiriliyor.
Osmanlı döneminden başlayarak 1940’ların ilk yarısının sonlarına kadar, Türkiye ekonomisi ve ulaşımı açısından hep önem taşıyan, önde olan demiryolları taşımacılığı, 10’uncu Yıl Marşı’na bile yansıyor; “Demirağlarla ördük anayurdu dört baştan”.

Demiryolları genç cumhuriyetin bir övünç belgesi olarak savunuluyor o yıllarda. Ancak 1940’ların ortalarından itibaren devletçi politikaların gerilemesi ve özellikle özel kesimin hızla gelişmeye başlaması, ulaştırma politikasında da önemli değişiklikleri beraberinde getiriyor. Yük ve yolcu taşımacılığında karayollarının payı artarken, demiryollarında düşüş oluyor. Özel sektörün elindeki karayolu yük ve yolcu taşımacılığı hızla gelişip, palazlanırken, demiryollarından hızla dönülmeye, yatırımlar demiryollarına değil, karayollarına kaydırılmaya başlanıyor.

1972 yılında yurtiçi yolcu taşımacılığında karayolu taşımacılığının payı yüzde 90.6 iken, banliyöler hariç demiryolu taşımacılığının payı yüzde 7.2’ye geriliyor. 1983’te bu paylar karayollarında yüzde 95.3’e yükselirken, demiryolları önce yüzde 3. 8’e, 1993’te de yüzde 3.2’ye kadar geriliyor.
Demiryollarının 1955’te yolcu taşıma payı yüzde 24’lerde, yük taşıma payı ise yüzde 53’lerde iken, 1970’te yolcu taşıma payı yüzde 8’e, yük taşıma payı ise yüzde 22’ye geriliyor. 1998’de ise bu rakamlar yüzde 4 ve 7’ye düşürülürken, 2001 yılı verilerine göre bu rakamlar yolcu taşımada yüzde 3, yük taşımada yüzde 4.9’a kadar iniyor. ‘80’li yılların ortalarından itibaren estirilen özelleştirme rüzgârı ise tuzu biberi oluyor. Bugün itibariyle yatırımlar yapılmadığı gibi, var olan işletmeler de özelleştirme yoluyla yok olmaya doğru gidiyor. 2001 yılı verilerine göre karayollarına yüzde 52.8 oranında pay ayrılırken, demiryollarına ayrılan pay yüzde 4’lerde kalıyor.
--------------------------------------------------------------------------------
‘Amerika demiryolu ulaşımını istemedi’
Ulaşım bir entegre sistem olup, demiryolu, denizyolu, havayolu ve karayolu bu bütünün parçalarını oluşturmaktadır. Ulaşım sorununun yalnızca karayolu-otoyol ağırlıklı politikalarla çözülemeyeceği ortadadır. Türkiye ulusal ulaştırma politikalarını belirleyen bir plan geliştirmemiş, petrol ve otomotiv tekellerinin yükselen pazarları konumuna gelmiştir.
Türkiye’nin, Cumhuriyet yönetimi ile başlatmış ve başarı ile yürütmüş olduğu demiryolu politikasını, 1950’lerden itibaren terk ederek, Marshall yardımı ve Hilts Raporu doğrultusunda karayolu ulaştırma politikasına geçmesi, emperyalist politikaların Türkiye üzerindeki yansımasıdır.
Truman doktrinine dayalı olarak ABD ile Türkiye arasında 1947 yılında imzalanan ‘Yardım Anlaşması’ bir dönemin de başlangıcıdır. Marshall yardımları kapsamında tarıma traktörün girmesi, karayollarına dayalı bir ulaştırma sistemine geçilmesi ve tüketim mallarına dayalı endüstrileşme, kapalı pazar ekonomisinden açık pazar ekonomisine geçiş sürecini başlatmıştır.
ABD yardım programının ilkeleri için Türkiye’ye gelen Thornburg, karayolunun demiryoluna tercih edilmesini, lokomotif fabrikasının kurulmamasını, denizyollarıyla ulaşım yapılmamasını istemiştir.
1950 yılında toplam 24 bin km olan karayolu uzunluğu, 1961’de 42 bin km’ye çıkarılmıştır. Ulaştırmada öncelikle dikkate alınması gereken konu, bilimsel gerçeklerle kanıtlandığı ve tüm dünyadaki uygulamaların da gösterdiği şekilde en ucuz ve güvenli taşımacılığın denizyolu taşımacılığı olduğudur. Birim yükü belirli mesafede taşımada, denizyolu ile yapılan taşıma ile kıyaslandığında, demiryolu yaklaşık iki kat, karayolu ise 10 kat fazla enerji sarfiyatı gerektirmektedir. Ülkemiz toplam enerji sarfiyatının yüzde 25’i ulaşıma harcanmakta olup özellikle karayolu taşımacılığında kullanılan petrol tamamen ithal edilmektedir. Yıllık petrol ithalatımızın bedeli ise 4 milyar dolardır.

Demiryolu ulaştırmasından karayolu ulaştırma sistemine geçiş, temel kamu hizmeti niteliğinde olan ulaştırma hizmetinin işletme bölümünün özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Toplam maliyetler içinde çok büyük bir paya sahip olan karayolları, yapım ve bakım-onarım maliyetleri kamu kesimi üzerinde bırakılarak, taşıma bedeline sadece işletme maliyetleri yüklenince, ulaştırma maliyetleri görüntüsel ve yapay olarak düşük saptanmış oldu. Böylece, 1950 politikaları çerçevesinde hız kazanan kentleşme akımları ile de desteklenen düşük fiyat uygulaması, hal ikameci montaj sanayi modeli ile karayolu taşımacılığına ekonomik ivme kazandırmış oldu.
Ulaştırma sektörünün kendisi önemli bir yatırım alanıdır. Genel bir kural olarak, ulaştırma yatırımları tüm kamu ve özel yatırımcılar içinde yüzde 20-25’lik bir paya sahiptir ve uluslararası kuruluşların az gelişmiş ülkelere verdikleri borçların en az yüzde 20’si ulaştırma yatırımları üzerinedir. Günümüzde Türkiye’de dış borçlarla yapımı sürmekte olan otoyol yatırımlarının tutarı 10 milyar dolar civarındadır.

1950 yılından günümüze kadar (1950-1960 arasında yapılan 224 km demiryolu dışında) demiryolunda yeni hat yapılmadığı halde, İstanbul-Ankara demiryolu projesi 1976’da neden gündeme gelmiştir? Bu proje, 1974 krizinin arkasından ortaya çıkan döviz darboğazları ve kapitalist ekonomilerde beliren ‘Petrole bağlı olmayan teknolojilere yönelme’ eğiliminin Türkiye’ye de yansımasının sonucu olarak gündeme gelmiştir. 1976’da inşaatına başlanmış, ancak 1979-1981 döneminde uygulamaya konulan yeni liberal politikaların bir sonucu olarak vazgeçilmiştir.
İstanbul-Ankara arasındaki ulaşımı 2.5 saate indirecek 250 km/saat hızındaki Arifiye- Sincan çift hatlı elektrikli demiryolu projesinin inşaatı tamamen durdurulmuştur. 1976’da yapımına başlanan proje için ayrılan kamu ödenekleri 1978’den itibaren kısılmaya başlanmış ve 1980’den itibaren de kaynak aktarılmamıştır. 1982’de yapımının tamamlanarak, ulaşıma açılması planlanan demiryolu güzergahı otomotiv, petrol ve petro-kimya tekelleri tarafından engellenmiştir.

Demiryolu hattı yerine 140 km’lik Ankara-Gerede otoyolu yapılarak karayoluna dayalı ulaşım politikaları bir kez daha tercih edilmiştir. Bu otoyola aktarılan kaynaklarla, İstanbul-Ankara demiryolu güzergahını tamamlamak mümkündü. İstanbul-Ankara demiryolu güzergahının, Sincan-Ayaş-Beypazarı-Çayırhan-Göynük bölümünün inşaatı büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bu projenin en uzun tünel geçişi olan 10,5 kilometrelik Ayaş tünelinin 8.5 km’lik bölümü de tamamen bitirilmiştir. Ama kalan bölümün bitirilmesi istenmiyor. Onun için de yıllarca kaynak aktarılmıyor, yapılan yatırımlar da çürümeye terk ediliyor.



Kaynak: Sultan Özer


#
amerikan otomotiv sanayiinin türkiye ayağının tamamlanması için demiryolları yatırımlarının durdurulmasına uğraşanların uydurmasıdır. bu anlamda dp herhangi bir yanlıştan dönmemiştir, amerikan yardımlarını da arkasına alarak uyguladığı enflasyonist politikaların sonucu olarak ülkede demiryolları yatırımlarını durdurup otoyol yapımına ağırlık vermiştir. hepsi bu. eğer masrafsa demiryolu için yapılacak tünel otoyol için de yapılacaktır sonuçta. yani otoyol yapılarak neyden ne kadar tasarruf edilmiştir? otoyol taşımacılığının ekonomik veya insani boyutu nedir? (trafik kazaları anlamında) demir yolu taşımacılığında ilerlemiş fransa, italya, japonya gibi ülkeler komünist midir? anladık demiryolu komünist işi otoyol liberal işi; peki havayolları ne işidir? (hayır bir de hep duyarım ismet inönü ne zaman şu "bu yola uçak mı indireceksiniz?" sözünü sarfetmiştir belgesiyle gösterebilecek olan varsa beri gelsin.)
(aytok, 14.10.2007 23:28 ~ 23:57)
@2013038 [k]
#
50-60 arası politik dönemininde, demiryolu-karayolu tartışmalarında baskın çıkmak için dp'lilerce kullanılan söylem. yalnız demiryollarının anti-emperyalist ve milli gerekçelerle kurulduğunu düşünenler için yazmak gerekiyor ki osmanlı'da onlar da başlangıcından itibaren yabancılar tarafından yapılmıştır. ilk demiryolumuz izmir-aydın demiryoludur, ingilizler tarafından kendi ticaretlerini ve pazarlarını geliştirmek amaçlı olarak yapılmıştır, taksimdeki tünel ingiliz fransız ortak yapımıdır. bağdat ve hicaz demiryolları almanlar tarafından yapılmıştır, amacı da petrol taşımacılığıdır. o dönem demiryollarımızın çoğu böyledir. "emperyalist amaçlarla hareket eden yabancı devletler" otomobile kimilerinin sandığı gibi muhtaç değildirler, demiryolu yapıldığında da hem ray demirlerini, hem de lokomotifleri, vagonları gene onlar satmışlardır. cumhuriyetin ilk döneminde de başkaca bir şey bilmediğimiz için biz de aynen demiryoluna devam ettik, ama aslında zaman ilerlemiş, motorlu karayolu taşıtları çok daha yaygın ve etkin kullanılabilir hale gelmişti. karayolu teknik olarak çok daha fazla dikey eğimi kaldırabilir, çok daha büyük açıları daha küçük mesafelerde dönebilir ve her yer birbirine bağlıdır. demiryolu bunları yapamadığı için sürekli tünel açma zorunluluğu getirir. tren ne kadar hızlı olacaksa bu zorunluluk da o kadar artar, bu yüzden demiryolu yatırımlarının eşik maliyetleri her zaman devasa boyutlardadır. üstelik bu maliyeti yaptığımız yolun esnekliği sıfırdır. yani sonuna kadar gitmediğimiz sürece hiç bir yere bağlayamayız. iki karayolunu ise birbirlerine bağlamak çok daha ucuzdur, evinin önüne demiryolu gelen yoktur, ama herkesin evinin önünde karayolu vardır, değil mi?
tabii asıl iktisadi ölçekte anlamlı olan yük taşıtmak isteyen bir firma olduğunuzu düşünürsek ortaya çıkar, istediğiniz herhangi bir iş saatinde ve herhangi bir yere bir kamyon ya da tırı çekip, yükleyip 5 saatte ankaraya adrese göndermeyi mi istersiniz, yoksa trenin kalkacağı saate göre bir kamyon ya da tırı çekip, dolayısıyla belki de saatlerce boşa bekleyip, yükleyerek ankaradaki "istasyona" götürecek trenin kalkacağı "istasyona" mı göndermeyi istersiniz? peki ankarada nasıl indirilip de asıl gitmesi gereken yere gitmek üzere tekrar kamyona ya da tıra yüklenip de gönderilecek?
yani ulaştırmada noktasal taşıma denilen şey de yoktur demiryolunda. bunların hepsi çok tartışılan ana dezavantajlarıdır demiryolunun. ve dünyadaki tüm örneklerde hep görülmüştür ki çok yoğun bir trafik, insan ve yük taşımacılığı yoksa demiryolu hep dezavantajlıdır, hep zarar eder ve hep sübvanse edilmek zorunda kalır. nerede kaldı türkiye'nin dağlık şartları, ve milyarlarca dolarlık yatırımları sübvanse edebilme kapasitesi. ki karayolunda işletme giderleri ve taşıyıcı aracın maliyeti de taşıyana aittir, devlete yani taşımayanlardan da vergi alan kuruma değil. ama tabii, olsun kamu zarar etsin, yeter ki demiryolu yapılsın.
gerçekte abd, türkiye'nin demokrasiye geçişi için chp hükümeti üzerinde 1945'ten itibaren ciddi baskı uyguladı, çünkü sscb'nin türkiye'ye sosyalizme geçmesi için baskı yapacağından korkuyordu, chp de ister istemez demokrasiye geçti, ve ilk serbest seçimde iktidarı kaybetti. sonra da abd, seçimi kazanan dp'ye, türkiyenin bir an önce kalkınması ve sosyalist olmaması için truman doktrini ve marshall fonu adları altında ciddi paralar vererek yatırımlar yaptırdı, ne yapılacağı konusunda da işini şansa falan bırakmadı. chp de kuyruk acısıyla, kendilerini anti-emperyalist, dp'yi ise abd'nin adamları pozisyonuna sokmak için bu benzin propagandasını ortaya attı.
bazı arkadaşlar da diyorlar ki şu ülke komünist mi, bu ülke komünist mi? kimse demiryolu yaptığı için komünist olmaz, o ülkelerin hemen hepsinde (gene zarar ediyor olmakla birlikte) dy yatırım maliyetleri kamuya türkiye'deki kadar büyük bir yük zaten getirmiyor, faydasına göre maliyeti sübvanse edilebilir bir boyutta kalıyor. ama o dönemde karayollarının emperyalizmin petrol hesaplarına dayalı olarak yapıldığı, demiryollarının ise ulusal çıkarlara hizmet ettiği şeklindeki gerçekdışı jargon solcu olmanın nişanesidir. türkiye'de demiryollarını savunan hiç kimse bunu demiryolunun fizibilitesi daha yüksek olduğu için savunmaz, çünkü savunamaz, çünkü karayolu karşısında bu anlamda savunulacak bir tarafı yoktur.
böyle karşılaştırmalar yapacağımıza açalım bakalım bir fiziki haritayı ve demiryollarının mesela bir ingiltere'de nerelerden geçtiğini görelim, sonra bir de türkiye ile ingiltere'yi birlikte gösteren bir fiziki haritaya bakalım. iki ülkenin ortalama yükselti rakamlarını karşılaştıralım. başka ülkelere bakalım, sonra tartışalım. (bu arada nesnel değil ideolojik gerekçelerle konuşan arkadaşlar da türkiye'den çok demiryolu var sanıp da burada yazdıkları bazı ülkelerde karayolu-demiryolu dengesinde türkiye'nin daha bile önde olduğunu da farkederler belki.)

 


Konu Gönülden tarafından (04-11-2010 Saat 17:24 ) değiştirilmiştir..
novek isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Konuyu Beğendin mi ? O Zaman Arkadaşınla Paylaş
Sayfayı E-Mail olarak gönder
 


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi