![]() |
#71 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#72 | ||
![]() Alıntı:
AK Parti'nin kaderi'de Refah Partisi gibi olacak eriyip gidecektir. Bunları bir AK Parti karşıtı olarak söylemiyorum yanlış anlaşılmasın bunlar daha önce tecrübeyle sabitlenmiş gerçeklerdir. |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
#73 | |||
![]() Alıntı:
|
||||
![]() |
![]() |
#74 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#75 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#76 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#77 |
![]() yazık çok yazık üniversiteye kapalı gideceğim diye ne çok sevinmiştim sevincim kursağımda kaldı :'(
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#78 |
![]() BAŞÖRTÜSÜ YASAĞININ SOMUT OLAYLAR VE ANKETLERE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye’de başını örten bayanlara karşı gerçekleştirilen uygulama, insan hakları alanında önemli bir ihlal oluşturmaktadır. Bu nedenle, konuya ilişkin somut vakalardan oluşan ve başörtüsü yasağının bir insan hakkı ihlali olup olmadığının değerlendirmesini yapan ve kısaca anketler ile insan hakları kuruluşlarının raporlarına yer veren aşağıdaki raporu Umran okuyucularının istifadesine sunuyoruz. (Bu rapor, BM dahil ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderilmiştir.) BAŞINI ÖRTEN BAYANLARA KARŞI GERÇEKLEŞTİRİLEN UYGULAMALAR Türkiye’de kadınlar, din ve vicdan hürriyetinin tezahürü olan kıyafet biçimini benimseyerek başörtüsünü taktıklarında, kamusal alanda pek çok sınırlama ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Başını örten bayanların eğitim haklarını kullanmaları, öğrenimlerinin her kademesinde engellenmektedir. Öğrenciler sınavla eğitim görmeye hak kazandıkları okullarına ait kapalı yada açık hiç bir mekana alınmamaktadır. Bir bayanın Türkiye’de başı örtülü eğitim görebilmesi için hiç alternatifi yoktur. Özel yada Devlete ait tüm üniversiteler Yükseköğretim Kurumu’na bağlıdır. Yükseköğretim Kurumu Başkanlığı’nın 15 Eylül 2000 tarih, 3699/20644 sayılı kararı gereği, kişinin evi konumundaki lojmanlarda sürekli kalanların dahi başlarının açık olması gerekmektedir. (Ek 1) 27 Mart 2001 tarihli kararında ise öğrencilerin peruklu olmalarının, çıkarma cezasını gerektirir bir suç olduğu ifade ederek bu konudaki katı tutumunu ortaya koymuştur. (Ek 2) Bu durumun hiçbir istisnası yoktur. Öyle ki 26/05/1998 tarihinde 4 başörtülü öğrenci, sınıflarından çıkmadıkları için öğretim görevlisi emriyle ışıkları söndürülmüş bir amfiye kilitlenmişlerdir. Fatih 4 Asliye Hukuk Mahkemesi, bu durumu yerinde tespit eden Noter tutanağı bulunduğundan (Ek 3 ), öğrencilerin amfide mahsur bırakıldıklarını tespit etmiş fakat kimin bu emri verdiği tespit edilemediğinden tazminat talebinin reddine karar vermiştir. (Ek 5) Başörtülü bayanların vatandaş olarak dahi Üniversiteye ait herhangi bir mekana girmesi mümkün değildir. 05/02/2003 tarihinde başörtülü hastalar Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından bizzat astım hastalarını bilgilendirmek için yapılan toplantıya alınmamışlardır. (Ek 6) İstanbul Üniversitesi, bir panel yönetmek üzere Umman Sultanlığından davet ettikleri bir öğretim görevlisinin okula girişine izin vermemiştir. Akabinde “biz onu erkek zannediyorduk” açıklamasında bulunmuştur. (Ek 7) %40 oranında dini eğitim veren İmam Hatip Liseleri de dahil olmak üzere orta öğretim kurumlarında başı örtülü olarak eğitim görmek mümkün değildir. Öğrencilerden bahçede dahi başlarını açmaları istenmektedir. (Ek 4) Uygulama, özel sürücü kurslarında başı açık fotoğraf talep edilmesine kadar ileri boyutlara gelmiştir. Kırklareli İl Milli Eğitim Müdürlüğü, bir kursiyerin başı örtülü fotoğrafını kabul etmemiştir. (Ek 8) Bunun üzerine tamamıyla özel bir kurum olmasına ve ücreti ödenmesine ve bu konuda hiçbir hukuki mevzuat bulunmamasına rağmen kursiyerin kaydı silinmiştir. (Ek 9) + Meslek sahibi olan bayanlar açısından durum farklı değildir. Başlarını örten kadınların, çalışma imkanları kısıtlanmaktadır. Her Türk vatandaşının Devlet memuru olma hakkı bulunmasına rağmen, başörtülü bayanların memur olmasına izin verilmemektedir. Henüz sınav aşamasında başlarının açık olması istenmektedir. Daha önce memuriyete alınanlar ise 1998 yılından itibaren kademeli olarak Devlet memurluğundan çıkartılmışlardır. Devlet memurluğundan çıkartılan bir memurun, ömür boyu kamu kurumunda çalışmasına imkan bulunmamaktadır. Bu surette daha önceki senelere ait emeklilik haklarından da yoksun kalmaktadır. Başın örtülmesi yasal mevzuat uyarınca sadece uyarma ve kınama disiplin cezası gerektirir bir suç olduğundan, başörtülü memurlar, ideolojik veya siyasi amaçlarla ideolojik ve siyasi amaçlarla kurumun huzur sükun ve çalışma düzenini bozmakla suçlanmışlardır. Fakat gerçekte somut olarak düzenin bozulması aranmamıştır. Aynı kişilerin senelerce disiplin soruşturması geçirmeden ve düzen bozmadan görev yaptığı, fiiliyatta hiçbir zaman huzursuzluk olmadığı, pek çok memurun 25/10/1982 tarihli “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin kılık Kıyafetine Dair Yönetmelik” ihlal ettiği ve uyarma disiplin cezasıyla bile karşılaşmadıkları dikkate alınmamıştır. Sadece Milli Eğitim Bakanlığından çıkartılan öğretmen sayısının beş bin olduğu ifade edilmektedir. Toplam on dokuz sene değişik kurumlarda öğretmenlik yapan bir bayan devam eden kanser tedavisi nedeniyle sözlü savunma tanık dinletme hakkının kullanımına imkan olmadığı halde, fiili savunma hakkı tanınmadan matbu evraklarla Devlet memurluğundan çıkartılmıştır. (Ek 10 ) Peruk takan öğretmenler hakkında disiplin soruşturması açılmıştır. Memur yönetmeline uyduğunu ifade etmesine rağmen düzen bozmakla suçlanarak hakkında Devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesi teklif edilmiştir. (Ek 11) Hatta peruk taktığı için çıkarma cezası alan bir öğretmen hakkında, Mahkeme“peruk taktığına göre Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne uymada samimi değil, ideolojik veya siyasi amaçlarla düzen bozma isnadı ile verilen Devlet memurluğundan çıkarma cezası doğrudur” (Ek 12) şeklinde bir karar vermiştir. Düzen bozma vakıasının, zaten fiilen gerçeklemediği, başın açık olma, yani bu konuda yegane mevzuat olan yönetmeliğe uyma şartının dahi mevcut olduğu dikkate alınmamıştır. Bu surette başını örten bayanlara ceza verilmesinin temel sebebinin varsayımsal “niyetleri” olduğu açıkça ortaya konmuştur. Aynı şekilde öğretmenler hakkında, salt kıyafet biçimleri nedeniyle ceza davası açılması için lüzumu muhakeme kararları verilmiştir. Kıyafetin Türk Ceza Kanunu bağlamında suç olmaması nedeniyle açılan davalar teker teker beraat ile sonuçlanmıştır. (Ek 13) Fakat yüzlerce başörtülü bayan, adi suçlular gibi hakim karşısında ifade vermek zorunda kalmışlar ve senelerce başörtülü görev yapmaları dikkate alınmaksızın, istifa etmeleri yada başları açmaları yönünde baskı yapılmıştır. Tuzla Asliye Ceza Mahkemesinde bir hakim başıörtülü görev yaptığı için hakkında ceza davası açılan sanığı, kıyafeti gerekçesiyle duruşma salonundan çıkartmıştır. Sanığı kıyafetiyle değerlendiren hakimin bağımsız olamayacağı gerekçesiyle hakim reddi talebinde bulunulmuşsa da Kartal 2. Ağır Ceza Mahkemesi hakim reddi talebini reddetmiştir. (Ek 14) Hakimler hakkında da, eşlerinin kıyafetleri nedeniyle disiplin soruşturması açılmıştır. “sosyal ve ailevi yaşantınız nedeni ile eşinizin benimsediği çağdaş olmayan giyim tarzı itibarıyla laiklik karşıtı düşüncelere yakınlık duyduğunuz hususunda kanaat uyandırdığınız ileri sürüldüğünden” (Ek 15) ya da eşinin kıyafet biçimine ek olarak “evinize gelen misafirleri haremlik ve selamlık şeklinde tabir edilen şekilde ağırladığınız, odanızdaki teypten veya radyodan dini yayınlar ve ilahi dinlediğiniz” (Ek 16) ifadelerinin yer aldığı soruşturma yazıları düzenlemiştir. Bir hakimin, disiplin cezası teşkil eder herhangi bir davranışı nedeni ile değil de, eşinin “çağdaş olmayan” şeklinde tabir edilen giyim tarzı nedeni ile soruşturma geçirdiği gerçeği, başörtülü davacılar hakkında tarafsız hukuk normları uyarınca karar verilmesini engellemiştir. Nitekim hukuki bir dayanağı bulunmayan uygulamanın hukuka aykırı olduğunu ifade eden hakimler soruşturma geçirmişler, cezai amaçla atamaları yapılmıştır. (Ek 17) Başörtülü avukatlar duruşmaya girememektedirler, hatta sanık olarak dahi mahkemede bulunamayacakları beyan edilmektedir. 07/11/2003 tarihinde bir sanık, başörtülü olduğu gerekçesiyle duruşma salonundan çıkartılmıştır. Savunma hakkının adil yargılanma hakkının en önemli parçası olduğu, temel bir hakkının kullanımı için kişiden başını açmasını istenemeyeceği önemsenmemiştir. Somut örnekleriyle ifade edilen ve hiçbir yasaya dayanmayan uygulama her geçen gün artmakta ve başını örten bayanlara karşı gerçekleştirilen hak ihlalinin kapsamı her an genişletilmektedir. |
|
![]() |
![]() |
#79 |
![]() BAŞÖRTÜSÜ TAKMANIN DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLİP DEĞERLENDİRİLMEYECEĞİ SORUNUNUN İNCELENMESİ
Başörtüsü kullanımı, din ve vicdan hürriyetinin tezahürüdür. Zira başın örtülmesi dini inanç gereğidir. Bu durum bizzat Devlete ait bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın değişik tarihlerde verdiği fetvalar ile sabittir. Dini konularda devlet adına görüş bildiren tek kuruluş, “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa” gereği Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, kadınların, saçlarını, başlarını, boyunlarını örtmelerinin dinin kesin bir emri olduğunu ve bu konuda ihtilaf bulunmadığını ifade etmiştir. Bu durumda başörtüsü din ve vicdan hürriyeti bağlamında değerlendirilmelidir. Din, inananların kimliğini ve yaşam konseptini oluşturan en hayati unsurlardan birisidir. Bu özgürlük, bir inanışa sahip olma veya olmamayı ve bir dinin kurallarını uygulayıp uygulamama özgürlüğünü de beraberinde getirir . (bakınız Kokkinakis v. Greece, judgment of 25 Mayıs 1993, Series A no. 260-A, p. 17, § 31, and Buscarini v. San Marino [GC], no. 24645/94, § 34, ECHR 1999-I). Başın örtülmesi, dini inançları yaşamak, gerektiğinde bu inancı dışarı vurmak şeklindeki din ve vicdan özgürlüğünün bir yansımasıdır. Devletin bu konuda yetkili tek Resmi Organı, bayanların başlarının örtülmesinin sadece dini inanç gereği olduğunu ortaya koyduğundan, başörtüsü takmak dini inancını yerine getirme noktasında iyi niyetli bir davranış olarak algılanmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün bir ifadesi şeklinde ortaya çıkan başörtüsü kullanmaya saygı gösterilmesi, insan temel hak ve özgürlüklerine saygının bir gereğidir. Nitekim tüm dünya ülkelerinde dini veya geleneksel olsun, tüm giyim tarzları ve şekilleri, herhangi bir dinin simgesi sayılsalar bile hürmete layık görülmekte ve saygı duyulmaktadır. Başörtüsü kullanıp kullanmamak tamamen kişinin dinsel inancını yerine getirme alışkanlığı ile ilgili bir durumdur; kendisiyle Allah arasında bireysel bir ilişkidir. Başını örtmeyi tercih eden Türk kadınları örtünmenin İslam dinin emri olduğuna ve dinin böyle bir zorunluluk getirdiğine inandıkları için başörtüsü takmaktadırlar. Bu nedenle hakları ihlal edilen bayanlar müdahaleyle karşılaştıklarında, tüm yaşamlarında başlarının örtülü olması gerektiğini düşündükleri, basit bir alışkanlık olmadığı için başlarını açmamaktadırlar. Fakat bu durum diğer haklarından mahrum bırakılmalarını gerektirmemektedir. Zira ifade edilmesine ve kullanılmasına izin verilmeyen bir inanç veya fikrin, varolduğundan ve özgürlüğünden bahsedilemez. Devlet inançlara saygıyı, yani bu özgürlüğün fiilen ve gerçekten kullanılmasını sağlamak için gerekli tedbir ve güvenceleri getirmekle yükümlüdür. Din ve vicdan hürriyeti, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler ile güvence altına alınan kişiye bağlı dokunulmaz bir haktır. Ulusal ve Uluslar arası tüm insan hakları belgelerinde, bir din ve inanca sahip olmanın yanı sıra, bağlı olunan dinin gereklerinin yerine getirilmesini ve uygulanmasını da korunmaktadır. Türkiye de ise inancın serbest olduğu söylenirken, dini inancının gereklerinin yerine getirilmesine ve serbestçe uygulanmasına engel olunmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen metinlerde ifade edildiği gibi, bu özgürlük sadece bireylerin inançlarını ve vicdani kanaatlerini güvence altına alarak gerçekleşemez. Bireysel yaşamada ve toplumsal yaşamda inancını gereğini gibi yerine getirme ve açıklama, dışa vurma özgürlüğünü de kapsar. İnsanın içinde kalan bir inanca, zaten müdahale edilemez. Başın örtülü olması din tarafından emredilen pratik bir uygulamadır. Bu durumda inandığı gibi yaşama yani ibadet özgürlüğünün, güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetini kapsamında olduğunda şüphe yoktur. İnançların dış dünyada ortaya konulması açısından ileri sürülebilecek husus, bu amaçla icra edilen fiillere toplumda diğer fertlerin haklarını ihlal etmemesidir. Bir bayanın giyim tarzı da üçüncü kişilerin hak ve hürriyetlerini ihlal etmez. |
|
![]() |
![]() |
#80 |
![]() TÜRK HALKININ VE İNSAN HAKLARI KURULUŞLARININ KONUYA DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye’deki yerel koşullar, başörtü kullanmasının başkalarının kendi dini inancına çekme (proselytist) bir etki yapacak nitelikte olmadığını ortaya koymaktadır. Türkiye’de kişilerin dini inançlarının ne olduğunu göstermek için, başını örtmelerine ihtiyaç duymadıkları açıktır. Sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan istatistiklerde, Türkiye’de başörtüsü bir ayrım, baskı aracı olarak değerlendirilmediği, farklı giyimdeki bireylerin kamu düzeni bozulmadan aynı ortamlarda bulunup bulunmadıkları incelenmiştir. Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı TESEV’in “Türkiye’de din, toplum ve siyaset”, Liberal Düşünce Topluluğunun “Yasal ve Sosyal Yönleriyle Türkiye’de İfade Özgürlüğü”, Akademik Araştırmalar Merkezi AKART’ın genel çalışması, İstanbul Mülkiyeliler Vakfı Sosyal Araştırmalar Merkezi (İMV-SAM) “Siyasal ve Toplumsal Eğilimler Araştırması’nın Aralık 1997 Raporu”, Milliyet Gazetesi’nin on beş gün devam eden “Türban Dosyası”, Gerçek Hayat dergisinde üç hafta yayımlanan “Başı açıklar anketi” ve Modus Araştırma Merkezi tarafından gerçekleşen “Başörtüsü Mağdurları Anketi”nde konunun bir insan hakkı sorunu olarak görüldüğü halkın %70’inden fazlasının bu yasağın kalkması gerektiği yönünde görüş beyan ettiği ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde yerel ve uluslar arası insan hakları kuruluşları Human Rihts Watch, Eğitimciler Birliği Sendikası, İnsan Hakları Derneği(İHD) ve İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ve pek çok sivil toplum kuruluşu bu konunun insan hakkı ihlali teşkil ettiğine ilişkin görüşlerini tekrarlamışlardır. + TESEV araştırması, Türk kadınlarının çoğunun örtündüğünü göstermektedir. Sokağa çıktıklarında başını örtmediğini söyleyen kadınların oranı sadece %27.3’tür. Buna karşılık %53.4’ü başörtüsü ve %15.7’si türban taktığını söylemektedir. Ankete cevap veren erkeklerden eşinin başını örtmediğini söyleyenlerin oranı %16. 4’tür. (s. 22) Görüşülenlerin %76.1’i üniversite öğrencisi kızların isterlerse başlarını örtmelerine izin verilmesi gerektiğine destek verirken, bu görüşe katılmayanlar yaklaşık %16 düzeyindedir. Devlet memuru kadınların isterlerse başlarını örtmelidir” ifadesine katılanların yüzdesi %74.2 olup, katılmayanların yüzdesi 16.0’dır. Türk halkının yarısı (%50.2) dindar insanlara baskı yapıldığını düşünmekte, baskı yapıldığını düşünen %42’nin yaklaşık %65’i türban yasağını örnek olarak vermektedir. Dinin kamu ve siyaset yaşamı üzerinde etkili olmaması gerektiğini düşünenlerin gibi devletin de dini yaşam müdahale etmemesi gerektiğini düşünenlerin çoğunluktadır. (s. 16) + Liberal Düşünce Topluluğunun, 3 Aralık 2002 tarihli basın açıklamasında deklare ettiği rapora[1] göre, toplumun yüzde 73’ü Türkiye’de insan hakları ihlallerinin yaygın olduğu kanaatindedir. Toplumun yarıdan fazlası, başörtülüler, kadınlar, dindarlar, eşcinseller ve Kürtlerin baskı gördüğü kanısındadır. (s.2) Toplumun yüzde 70’i üniversitelerde başörtüsünün serbest olması gerektiğini düşünmektedir. (s. 3) + Akademik Araştırmalar Merkezi (AKART’ın) araştırmada[2], Türk halkının %86’sı başörtüsü konusunda olumlu görüş bildirmektedir. Halkın üçte ikisi, okul devlet dairesi dahil ayrım yapılmaksızın her yerde başörtüsünün özgürce takabilmesini savunmaktadır. + Milliyet Gazetesinin on iki süren “Türban Dosyası” başlıklı yazı dizisindeki araştırma sonucuna göre, Türk kadınların yüzde 64'ü, sokağa çıkarken, evinin dışında başını kapamaktadır. Her 100 evin 77'sinde, başını örten bir kadın vardır. 17 yaşından büyük 22 milyon kadının, yaklaşık üçte ikisi, 14 milyonu, evinden dışarıya çıktığında başını bir giysiyle kapamaktadır. Başını örten 14 milyon kadının 11 milyonu, başına örttüğü giysiyi "başörtüsü" ya da "eşarp", 800 bini ise "türban" olarak adlandırmaktadır. 2 milyon kadın, "yöresel örtü" ile başını kapattığını, 270 bin kadınımız çarşafla örtündüğünü söylemektedir. Başını örtenler ve örtmeyenlerin çoğunluğu "türban"ı "sorun olarak" görmemektedir. Yetişkinlerin (42-44 milyon kişinin) en çok 6 milyonu için Türkiye’de "türban sorunu" vardır. (31/05/2003 tarihli Milliyet Gazetesi) Halkın dörtte üçü, üniversitelerde türban yasağı uygulanmasının karşısındadır. Cinsiyet ve yaş farkı, bu isteğin oranını değiştirememektedir. “Üniversitelerde turban yasağı olmamalıdır” diyenlerin oranı %75. 5’dir. Devlet dairelerinde çalışan bayanlardan isteyenler başlarını örtmelidir diyenler %62, 6 oranındadır. Üstelik Yüzde % 54.1 “size hizmet veren bir memurun kamu hizmetlisinin (hakim, öğretmen, tapu memuru, polis vs., ) siyasi olarak ne düşündüğünü belli edecek bir görünümde (rozet, işaret, belli bir şapka, türban vs) hizmet vermesinin kendisini sizi rahatsız etmeyeceğini ifade etmektedir. + Human Rigts Watch değişik tarihli raporlarında, Türkiye’de başörtüsü nedeniyle bayanların temel haklarını kullanmalarını engellenmesini insan hakkı ihlali olduğunu beyan etmiştir. (Ek 18) “OSCE İstanbul Zirvesinin Arka Planı” Kasım 1999 Dini hakların kısıtlanmasının (ifade özgürlüğünün daha ileri düzeye gelmesi sonucu) üzücü sonuçları başörtüsü ve türbanı toplum hayatında ve kamusal alanda yasa dışı ilan eden bir kampanya şeklinde tezahür etti. Geçen 3 yılda laiklik adı altında yürütülen işlemler, binlerce bayan öğrencinin yüksek öğretimden çıkarılmasına ya da okula devamlarına ara verilmesine, doktor ve hemşireleri de içeren kamu görevlilerinin işten çıkarılmasıyla sonuçlandı. |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|