08-16-2010, 15:25 | #31 |
Tanıtım ve Medya Başkanlığı 16 Ağustos 2010 Pazartesi GÜNLÜK BASIN RAPORU G Ü N D E M 16 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ 1- Cumhurbaşkanı Gül, Azerbaycan'a gidecek. -Abdullah Gül, resmi ziyaret için Bakü'ye hareketinden önce İstanbul Atatürk Havalimanı'nda açıklama yapacak. (Saat: 09.30) -Cumhurbaşkanı Gül'ün gezisine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da katılacak. 2-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TOBB Yönetim Kurulu'nu Başbakanlık Resmi Konutu'nda kabul edecek. (Saat: 16.30) 3-Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri... -Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde düzenlenecek törenlere Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım katılacak. (Saat: 10.00) 4-Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa'nın Demirci ilçesi Kültür, Sanat ve Dayanışma Derneğinin Ankara'da Keçiören Çeşni Konağı'nda düzenleyeceği iftara katılacak. (Saat: 19.54) 5-Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, İstanbul'da Tuzla Belediyesini ziyaret edecek, Tuzla Belediyesi Veranda Sosyal Tesisleri'nde, Gönül Elleri Çarşısı Kent Gönüllülerine verilen iftara katılacak. (Saat: 19.00/20.05) 6-Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Ankara'nın Güdül ilçesinde esnafı ziyaret edecek, temaslarda bulunacak. (Saat: 11.30) 7-Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, Giresun'da ziyaretlerde bulunacak ve açılış programlarına katılacak. (Saat: 11.15-16.15) 8-Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, Rumeli Türkleri Vakfınca İstanbul Topkapı Eresin Otel'de düzenlenecek iftar programına katılacak. (Saat: 19.54) 9-Bayındırlık ve İskan Bakanı Mustafa Demir, Samsun'un Atakum ilçesinde ziyaret ve temaslarda bulunacak. (Saat: 13.00/20.00) 10-AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, Samsun'un İlkadım ilçesinde inceleme ve temaslarda bulunacak. (Saat: 13.00-20.00) 11-Marmara Depremi'nin 11. yılı... -Kocaeli'nin İzmit ve Gölcük ilçelerinde anma etkinlikleri düzenlenecek, Kocaeli Fuar Alanı'nda ''O Gece Kocaeli'' adlı AA Fotoğraf Sergisi'nin açılışı gerçekleştirilecek.(Saat: 21.00/22.30) -TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, ''Deprem ve Deprem Yönetimi Raporu''nu kamuoyuyla paylaşacak. (Saat: 13.00) 12-Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş'ye ait yüzde 80 oranındaki hissenin satış yöntemiyle özelleştirme ihalesi yapılacak. (Saat: 11.00) 13-Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mayıs ayı işgücü istatistiklerini açıklayacak. 16 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ GÜNDEM HABERLERİ GÜNDEM CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL AZERBAYCAN'A GİDİYOR Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in davetine icabetle iki ülke arasında düzenli olarak yapılan üst düzey ziyaretler çerçevesinde gerçekleşecek. Gül'e, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın yanı sıra resmi yetkililer, akademisyenler ve medya mensuplarından oluşan üst düzey bir heyet eşlik edecek. DİYARBAKIR CEZAEVİ'NİN TAŞINMASI ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR Tarım ve Köyişleri Bekanı Mehdi Eker, 12 Eylül darbesinin ardından adı işkencelerle anılan Diyarbakır Cezaevi'nin taşınmasıyla ilgili çalışmaların sürdüğünü söyledi. Yeni cezaevinin inşaat maliyetiyle ilgili sürecin başladığını belirten Eker, "Yeni cezaevi tamamlandıktan sonra oraya nakiller olacak" dedi. FAİLİ MEÇHULLER İÇİN EMEKLİ KORAMİRALİN İFADESİ ALINACAK 1993-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetler için "devlet politikası" diyen emekli Koramiral Atilla Kıyat'ın, konuyla ilgili davada ifade vermesi istendi. Talep, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan geldi. SÜMELA'DA 88 YIL SONRA AYİN DÜZENLENDİ Trabzon'da Karadağ'ın eteğine kurulu Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ilk kez Ortodoks Hristiyanlar ayin düzenlendi. Ayine Rusya Federasyonu, Yunanistan, Gürcistan, ABD ve yurt içinden gelen çok sayıdaki Ortodoks Hristiyan katıldı. Manastırda, 88 yıl aradan sonra, Hristiyan aleminde ''Meryem Ana'nın göğe yükseliş günü'' olarak kabul edilen ve kutsal sayılan bu günde bir günlüğüne düzenlenen ayini, Fener Rum Patriği Bartholomeos yönetti. Bartholomeos, manastırı bir günlüğüne ibadete açan Kültür Bakanlığı'na teşekkür etti. ABD'DEN TÜRKİYE RAPORU Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Genel Denetim Bürosu, Türkiye'deki diplomatik misyonu hakkında 110 sayfalık bir rapor yayınladı. Rapora göre "Dünyada en fazla Kürt nüfusunun yaşadığı yer İstanbul." EKONOMİ VERGİ BORCU OLANA JET TEBLİGAT YAPILACAK Maliye Bakanlığı, vergi kayıp ve kaçağı ile mücadeleye dönük yeni önlemleri uygulamaya koyuyor. Vergi borcu olana elektronik tebligat devreye sokulurken, vadeli piyasa finansal araçları olan futures, options, forward ve swap'ta vergi uygulaması yeniden düzenleniyor. TOPLU GÖRÜŞMELER ÇARŞAMBAYA ERTELENDİ KESK'in toplu görüşmelerin referandumdan sonra toplu sözleşme olarak devam etmesi önerisinin değerlendirilmesi için görüşmeler, 18 Ağustos Çarşamba gününe ertelendi. URUGUAY'DAN 14 BİN DANA GELİYOR Et ve Balık Kurumu'nun açtığı ihale kapsamında, Uruguay'dan gelecek 14 bin adet dananın 17 Ağustos'ta Türkiye'de olması bekleniyor. TÜRKİYE ÇİNLİ TURİST İÇİN ATAĞA KALKTI Kültür ve Turizm Bakanlığı Pekin Kültür ve Tanıtma Müşavirliğinin girişimleriyle Çin Marie Claire dergisi, ağustos sayısının 14 sayfasını, Türkiye'nin deniz, güneş ve kumuyla önemli cazibe merkezlerinden Alanya'ya ayırdı. Pekin Kültür ve Tanıtma Müşaviri İlknur Yiğit, daha önceki yıllarda güneşli seçeneklerden uzak kalan Çinli turistlerin artık tatilde güneşin peşine düşmeye başladığını söyledi. POLİTİKA BAŞBAKAN ERDOĞAN: "ÖNEMLİ OLAN BOY DEĞİL, SOY" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum mitingi için bugün Gaziantep'teydi. "Muhalefete sesleniyorum" diyen Erdoğan, "Önemli olan boy değil, soy" dedi. "Anayasa değişikliğiyle hukuk birilerinin arka bahçesi olmayacak" diye konuşan Başbakan, TOKİ'yi eleştiren CHP lideri Kılıçdaroğlu'na da cevap verdi. DÜNYA BAN Kİ-MUN KIBRIS'A GİDİYOR Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un, doğrudan müzakereler çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas arasındaki görüşmelerde yer almak amacıyla Kıbrıs'a gelmeye hazırlandığı öne sürüldü. AFGANİSTAN'DA YENİ PETROL YATAKLARI Afganistan'da, 1,8 milyar varil rezerve sahip olduğu tahmin edilen petrol sahası keşfedildi. Madenler Bakanlığı sözcüsü Cevad Ömer, kuzeydeki Balkh ve Şibirgan bölgeleri arasındaki petrol sahasının Afgan ve uluslararası jeologların ortak araştırmaları sonucu keşfedildiğini açıkladı. "NÜKLEER SORUNLARI ÇÖZEBİLİR" İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad, ülkesinin nükleer programı konusunda Türkiye ve Brezilya ile yapılan Tahran Deklarasyonu'nun, "çatışmacı tutumları değiştirerek dünyanın nükleer sorularına çözümleri getirdiği"ni ifade etti. 'BEN GİRİYORUM, SİZ DE GİRİN' ABD Başkanı Barack Obama, turizmin darbe almaması ve halkın Florida'da tatil yapmaya devam etmesi için, kızı Sasha ile petrol felaketinin yaşandığı Meksika Körfezi'nde yüzdü. YAZILI BASIN ÖZETLERİ 'ın bazı haber başlıkları: ARTIK 'DÖRT YANIMIZ DÜŞMAN' DEĞİL Başbakan Erdoğan, Gaziantep'te "yolumuzu şehitlerimiz aydınlatıyor" dedi ve halk oylamasında 'evet' istedi. fi Türkiye'nin yıllarca iç tehdit ve dış düşman korkusuyla kuşatıldığını, "Dört yanımız düşmanlarla çevrili" denildiğini hatırlatan Erdoğan, "Biz bu anlayışı kaldırdık" dedi. fi Erdoğan, "Mafyayla, karanlık örgütlerle mücadelemizde arkamızda mısınız? İleri demokrasiye evet mi?" diye sordu ve meydandaki on binlerce kişiden "Evet" cevabı aldı. Sanal korkuları yıktık Türkiye'nin dört tarafının düşmanlarla çevrili olduğunu söyleyerek, insanların sanal korkulara maruz bırakıldığını ifade eden Başbakan Erdoğan, "Biz geldik bu anlayışı yıktık" dedi. İnancına güvenen hürriyetinden korkmaz Başbakan Gaziantep'te MÜSİAD'ın iftarına da katıldı. Sümela Manastırı'ndaki ayinle ilgili bazılarının "Pontus'u hortlatıyorlar" dediğini hatırlatan Erdoğan, "İnancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz" dedi. CHP FİTNE TİMLERİ' SUÇÜSTÜ YAKALANDI Önceki akşam CHP Gençlik Kollan üyesi bir grup, gece saatlerde Başbakan Erdoğan'ın evine giderken kullandığı güzergah ve AK Parti Genel Merkezi güzergahı olmak üzere köprülü geçişlere, bazı alışveriş merkezlerinin duvarlarına sprey boyalarla "Tayyip gidecek, Gökçek gelecek" yazdı Olay, AK Parti'nin Ankara milletvekillerinin de tepkisine neden oldu. AK Parti Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, bunun bir "fitne ve fesat çıkarma girişimi" olduğunu söyledi, stara konuşan Kapusuz, bunun CHP'ye hiç yakışmadığını belirterek şunları söyledi: "Her yerde ilkeli, dürüst, ahlaklı olmak temel kurallardır. Siyaset bunların dışına çıkarsa başka şekil alır. Bu olay fitne fesat çıkarmaya yönelik gayri ahlaki bir tutumdur." Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, olayı komplo olarak nitelendirdi CHP, Kemal Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ortaya çıkaran Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek'in AK Parti ile arasını açmak için ilginç bir eyleme imza attı. Ancak CHP'nin provokatif eylemi kısa sürede ortaya çıkarıldı.. ELİ 'HAYIR'DA GÖZÜ 'EVET'TE Referandumda 'hayır' ilanı yapan KESK ve Kamu-Sen, 'toplu görüşme' için masaya oturdukları hükümete, "Memura 'toplu sözleşme' hakkı veren anayasa değişikliğinin oylanacağı 12 Eylül'deki referandumu bekleyelim" önerisi getirdi. 'ın bazı haber başlıkları: HERON GÖRÜNTELERİNİ İZLEDİM KOŞAN O ASKER BENİM Kamuoyu, Heron görüntülerine rağmen Hantepe'de 6 askerin şehit edilmesine göz yumulduğu iddialarına 15 gündür cevap bekliyor. 20 Temmuz 2010'da 17 askerin de yaralı kurtulduğu baskını yaşayanların anlattıkları da skandalı doğruluyor. Zaman'ın ulaştığı bir Hantepe gazisi, baskında ciddi ihmallerin olduğunu söylüyor. İsminin açıklanmasını istemeyen gazi, askerî yardımın 15 dakika uzaklıktaki birlikten dört saat sonra geldiğine dikkat çekiyor. Bu olayın peşini bırakmayacaklarını belirten gazi, "Bombadan kurtulan askerler mevziden koşarken görüntüleniyor. Pusuda bekleyen PKK'lılar (üstte çemberde), patlayan bombadan kaçan askerleri bekliyor. Ama askerler kurulan pusudan habersiz. Bombanın patlamasının ardından hayatta kalan askerler (altta) pusuda bekleyen PKK'lıların yanındaki sığınağa girmeye çalışıyor. görüntülerle ilgili kimsenin açıklama yapmamasını anlayamıyorum." diyor. KILIÇDAROĞLU'NA: HANİ KUL HAKKI YEMİYORDUN Kemal Kılıçdaroğlu'nun havuzlu villası olduğunu ve SSK genel müdürlüğü döneminde 71 akrabasını işe aldığını ortaya çıkaran Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, CHP lideri hakkında yeni iddialar gündeme getirdi: "SSK'nın başındayken yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Stentlere yaklaşık 100 kat fazla fiyat verilmesine nasıl müsaade ettin?" Gökçek, SSK genel müdürlüğü döneminde bütün akrabalarını işe aldığı, ihalelerde yolsuzluk yaptığı, 7 daire sahibi olduğu, evinin duvarlarındaki 8 tablonun en ucuzunun 70 bin lira değerinde olduğu ve 850 liralık ayakkabı giydiği iddialarıyla gündem oluşturmuştu. Dün CHP lideri ile ilgili yeni iddialar ortaya attı. Kanaltürk televizyonunda Politika Pazar programına canlı yayın konuğu olan Gökçek, Kılıçdaroğlu'nun SSK genel müdürlüğü dönemine ait bazı belgeleri paylaştı. Buna göre Kılıçdaroğlu, yurtdışından ithal edilen 25 dolarlık kalp stentlerini, kuruma 2 bin 450 dolar gibi fahiş fiyatlara mal etmiş. Ayrıca 900 dolarlık bir kardiyoloji cihazı da 4 bin dolara alınmış. Bu bilgileri, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan tarafından hazırlatılan raporlardan aktaran Gökçek, CHP liderine hitaben, "Mitinglerde 'Kul hakkı yemeyeceğim, bizim boğazımızdan haram lokma geçmedi.' diyen Sayın Kılıçdaroğlu, hangi dürüstlükten bahsediyorsun?" diye sordu. ARINÇ: DİMDİK DURDUK BOYNUMUZU EĞMEDİK Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde 27 Nisan'daki 'e-muhtıra'ya değinerek, "Dimdik durduk boynumuzu eğmedik, ağlamadık, korkmadık ve dedik ki biz bu buyuz, vazifemizi yapacağız." Dedi. Arınç, Konyanın Seydişehir ilçesinde düzenlenen 'referanduma evet' mitinginde konuştu. Arınç, partisinin ilçe başkanlığını ziyaret ettikten sonra Seyit Harun Bulvarı'nda halka hitap etti. ARITMAN: CHP'Yİ PARTİNİN AHLAKINI ÖZÜMSEMEMİŞ İNSANLAR YÖNETİYOR CHP Genel Sekreteri Önder Sav'ın, teşkilatlara gönderdiği genelgede, 'Deniz Baykal'a yakın milletvekilleriyle referandumda çalışılmayacak' talimatı partideki huzursuzluğu artırdı. İzmir Milletvekili Canan Arıtman, yasağa olan tepkisini, "CHP'nin tarihinde bugüne kadar olmayan şeyler oluyor" ifadesiyle dile getirdi. Partinin yeni yönetimini eleştiren Arıtman, "Bu parti, CHP'nin felsefesini, ahlakını özümsememiş olan insanlar tarafından yönetiliyor." dedi. Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, çeşitli ziyaretler için gittiği yerlerde partililerce karşılanmıyor. Baykal'ı karşılamaya gidenler ise görevlerinden alınıyor. 'ın bazı haber başlıkları: YÜKSEK YARGININ EKONOMİK MALİYETİ 600 MİLYAR DOLAR AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, yargı söz konusu olunca sadece siyasi sonuçların konuşulduğunu ama yüksek yargının yerindelik denetimi ile 1980'den bugüne Türkiye'yi 600 milyar dolar zarara uğrattığını söyledi. Çelik "Demokratik açılım bitmedi bitmeyecek Referandumda 2 önemli madde var. HSYK, AYM yapısının değiştirilmesi. Bunlar yargıyı ele geçirme girişimleri mi? Önce şunu söyleyim, 1950'ye kadar yargı, "siyaset bize müdahale etmesin" diye bir tek cümle kullanmıyor. 1950'de DP iktidara gelince jakobenler, dayatmacılar, totaliter devlet özlemcileri iktidardan düşünce ilk defa o zamanki Yargıtay Başkanı, adli yılın açılışında "siyaset bizim işimize karışmasın" diyor. Bizim yargıyı kuşatmamız, yargıyı vesayet altına almamız söz konusu değil. Üstelik bu iddiayı bizzat AYM reddetti. AYM şekil açısından CHP'nin ileri sürmüş olduğu iddiaları kesin dille reddetti. AYM'nin reddettiği bir başka husus, AYM ve HSYK'nın özerkliğinin ortadan kaldırıldığı ve siyasetin yargıyı vesayet altına aldığı iddiasıdır. Yani AYM, CHP'nin bu konulardaki iddialarının da doğru olmadığını söyledi. Dolayısıyla bu iddia yersiz bir iddiadır. HSYK'nın üye sayısını 22'ye çıkarıyoruz. Bunun 16'sını da yargı kurumlarının kendisi seçiyor. Peki, nasıl yargıyı kuşatmış oluyoruz biz? Burada mevcut yapının buna itiraz etmesin sebebi şu: Kapalı bir kast sistemi var. Yargıtay'a, Danıştay'a üye seçiyorlar, onlar da bunları seçiyor. "Biz bu halimizle mutluyduk, niye gelip bu işlere burnunuzu sokuyorsunuz" diyorlar özetle... Bu ilişki normalleşecek yani... Referandum yargı reformunun başlangıcıdır. HSYK çatıdır, çatının her tarafı akarken evde boya yapılmaz. HSYK ıslah olmadan Türkiye'de yargı reformu yapamazsınız. Yargı bağımsız diyorlar ya, biz gelirken "bakımsız" yargıydı. Bütün hâkim ve savcıların adalet dağıttığı yerler 500 bin metre kareydi, şimdi 2,5 milyon metre kare. 7-8 yılda % 500 artış. Adalet kurumları tepeden tırnağı bilişim teknolojisiyle donatıldı. Bitti mi, bütün hâkim ve savcıların özlük hakları diğer kamu çalışanlarıyla mukayese edilemeyecek kadar artırıldı. AK Parti dönemlerinde bütün kamu çalışanlarının enflasyondan arındırılmış artışı % 26,4'tür, hâkim ve savcıların ise % 55'tir. AYM'nin, Danıştay'ın binası yoktu biz yaptık. Yargıtay binasının projeleri yapıldı, binası yolda. Biz kendi yargımıza karşı olabilir miyiz? Yargı bağımsız olsun ama aynı zamanda tarafsız olsun. Yargı reformunu yapabilmek için önce HSYK' nın reforme edilmesi lazım. HEDEFİMİZ YERLİ ENERJİYİ HAREKETE GEÇİREBİLMEK Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 12 Eylül'deki referandum çalışmaları için Bartın'da ziyaretlerde bulundu. Yıldız, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun miting meydanlarında söylediği ağır sözleri eleştirdi. Yıldız, bir insanın lider olduğu zaman argo konuşma hakkı kazanmadığını belirterek "Bizi belli şeylerin içine çekmeye çalışıyorlar. Ancak biz üslubumuzu asla bozmayacağız. Bir kişinin parti lideri olması onun argo kelimeler kullanacağı anlamına gelmez" dedi. Yıldız, "Bir liderin liderliği meydana çılanca meydana çıkar. Biz hangi liderin nasıl meydana çıktığını çok iyi biliyoruz" yorumunu yaptı. Yıldız, sözlerini şöyle tamamladı: "Temel stratejimiz arasında yerli kaynaklarımız ve yenilenebilir kaynaklarımızın harekete geçmesi var. Bunların içerisinde kömür var, rüzgar var, hidroelektrik santraller var. Güneş enerjisi inşallah oluyor. Ama aynı zamanda biz çevreciyiz." BİZ LAF DEĞİL İŞ YAPIYORUZ Yapımına 16 yıl önce başlanan ve askeri açıdan yasak bölgede olması sebebiyle yapımı ve açılması uzun süren Gökçeada Havaalanı, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın da katıldığı törenle açıldı. Gökçeada'ya gelen Bakan Yıldırım, açılış nedeniyle yaptığı konuşmasında, muhalefet partisine göndermelerde bulunarak her şantiyeye "(Yaptığımız işler nedeniyle, muhalefete verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz) tabelası astıracağız. Biz laf değil, iş yapıyoruz. Bunu da herkes bilsin" dedi. Referandum konusuna da değinen Yıldırım, muhalefete sert tepki göstererek, "Türkiye bir dönüm noktasında. Bu Anayasa'nın seçimlerle karıştırılmaması lazım. Muhalefet partisi referandumu seçimle karıştırıyor. Düzenlemelere hayır diyenleri neye hayır diyeceklerinin sorulması lazım" dedi. 'ın bazı haber başlıkları: ONLARDA DA SAĞDUYULU SESLER VAR' Başbakan Erdoğan, Gaziantep mitinginde CHP ve MHP'lileri evet oyu vermeye çağırarak şöyle dedi: Muhalefetin içinden, ihraç edeceklerini söyleseler de, sağduyulu milletvekilleri, belediye başkanları, cesur yürekler çıkıyor, evet oyu vereceklerini söylüyor. BİR TABUNUN DAHA SONU Trabzon'daki tarihi Sümela Manastırı'nda 88 yıl sonra ilk kez dini ayin düzenlendi. Ortodoks ayinini yöneten Fener Patriği Bartholomeos, Osmanlı padişahlarına dua etti, ramazanı da kutladı. 20'DEMeryemana Evi'nde de ekmek, incil, üzüm dağıtıldı Sümela Manastırı'nda toplanan Ortodokslar Meryem Ana için dua etti. Ayini yöneten Rurr^ Patriği Bartholomeos Osmanlı padişahlarını da anmayı fi unutmadı Papandreu: Ayin dostluğu pekiştirdi İzmir'in Selçuk ilçesindeki Meryemana Evi'nde de ayin düzenlendi. Ayini, İzmir Katolik Kilisesi Başpiskoposu Ruggero Franceschini yönetti. Yerli ve yabancı çok sayıda Hıristiyanın katıldığı ayini, Meryemana Evi'ne gelen ziyaretçiler de izledi. İngilizce, İtalyanca ve Türkçe olarak yapılan ayin, ekmek, İncil ve üzümlerin kutsanması ile başladı. Daha sonra İncil'den bölümler okunarak ilahiler söylendi. Ayin sonrası kutsanan ekmek, İncil ve üzüm katılımcılara dağıtıldı. Bülbül Dağı'nda yer alan Meryemana Evi, Hıristiyan tarihçiler tarafından Meryem'in 101 yaşına kadar yaşadığı ve ölümünün ardından göğe yükseldiği yer olarak kabul ediliyor. "İLLA MALİ KURAL GEREKMİYOR TÜRKİYE'DE TABLO ÇOK OLUMLU" Akbank Genel Müdürü Ziya Akkurt, Türkiye'nin mali kural olmadan da bugüne dek geldiğini belirterek, "illa bir mali kural olması gerekmiyor. Türkiye'nin not artışları mali kural olacak diye yapılmadı, mali kural olmadı diye not indirimine gidilmeyecek" dedi. Akkurt, Türkiye'nin içinde bulunduğu tablonun çok olumlu olduğunu belirtti. Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlara ve coğrafyaya makro ekonomik perspektiften batanca çok güzel bir tablo var. Ufak tefek sıkıntılar var tabii. Cari açık problemmiş gibi görünüyor. Halbuki, Türkiye yıllardır cari açıkla gidiyor. Herkes 2008'de 'Cari açık ne olacak, şirketlerin borçları yüksek, bunlar ödenmeyecek' dedi. Bir Dünya Bankası yetkilisiyle iddiaya girdim. 'Bir şey olmaz5 dedim ve haklı çıktım. Türkiye 2002'den bu yana daha sağlıklı bir ekonomik modelin içine girdi. Bu modeli değiştirmek siyasi iktidarın kredibilitesine zarar verebilir. Bu olumlu tablo devam edecek veya ettirilecek. Türkiye'de büyük büyüme ve bölgede ekonomik güç yaratma potansiyeli var. 'ın bazı haber başlıkları: TOPLU SÖZLEŞMELER SONBAHARA KALIYOR Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, "bu sene toplu görüşme değil toplu sözleşmeyle çalışanların mali ve sosyal hakları belirlensin, görüşmelere ekim veya kasım ayında toplu sözleşme olarak devam edilsin" önerisinin incelenmeye değer olduğunu belirterek, "Bu konuyu karara bağlarsak bu mutabakat zaptı olacak. Hukuki bir engel varsa 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendi' kalan Kanunu'nun içeriğine bağlı olarak devam edeceğiz" dedi. Bakan Yazıcı, toplu görüşmelerin birinci turunun ardından Başbakanlık Merkez Bina'nın önünde açıklamalarda bulundu. Yazıcı, toplu görüşmelerde bugüne kadar mutabakata varılan konuların hemen hemen hepsini hayata geçirdiklerini söyledi. Son olarak Devlet Memurları Kanunu'na ilişkin değişiklik tasarısı hazırladıklarını hatırlatan Yazıcı, başta sicil konusu olmak üzere tasarıda memurlarla ilgili bir dizi düzenleme olduğunu belirtti. Referanduma sunulacak anayasa değişiklik paketinde kamu çalışanlarının ücretlerinin belirlenmesine yönelik önemli düzenlemeler bulunduğu- I nu belirten Yazıcı, toplu sözleşme hakkının bu şekilde anayasal kural haline getirilmek istendiğini ifade etti. 'ün bazı haber başlıkları: HUKUK ARTIK BİRİLERİNİN ARKA BAHÇESİ OLMAYACAK Başbakan Erdoğan, referandumun yargıdaki kapalı devre sistemine son vereceğini söyledi. Erdoğan, "Hukuk, artık birilerinin arka bahçesi olmayacak, milletin arka bahçesi olacak. Üstünlerin hukuku sona erecek. Hukuk millet adına karar verecek" dedi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 12 Eylül'deki referandumun Türkiye için milat olduğunu söyledi. Erdoğan, 'Anayasa Mahkemesi'nin, HSYK'nın yapısını değiştireceğiz. Hukukta kapalı devre sistemine, kast sistemine siz son vereceksiniz. Hukuk, artık birilerinin arka bahçesi olmayacak. Milletin arka bahçesi olacak Hukuk millet adına karar verecek Üstünlerin hukuku sona erecek, hukukun üstünlüğü egemen olacak" dedi. ÖZER: TÜRK HALKI 'EVET' DEMELİ Müzik yapımcısı Şahin Özer, referandumda kullanacağı oyun rengini açıkladı: "Evet": AK Parti Beşiktaş İlçe Teşkilatının verdiği iftar yemeğine katılan Özer, değişikliklerin Türkiye'yi daha ileriye götüreceğine inandığını söyledi. Özer, "Bu referandumda bütün Türk halkının 'evet' demesi lazım. Ben bu iktidar döneminde ülkemizin önemli mesafe kat etiğini, diğer ülkeler arasında itibarımızın arttığını gördüm. Daha aydınlık bir Türkiye için 'evet' diyeceğim. Dışarıda bir sessiz çoğunluk var. Bu sessiz çoğunlukta 'evet' diyecektir" seklinde konuştu. 'ün bazı haber başlıkları: 'NO TUŞUNA BASAMAYAN HAYIR İSTİYOR' Başbakan Erdoğan, muhalefetle yaşanan boy polemiğine yeni bir boyut kazandırdı. Erdoğan Gaziantep'te, "Tutturmuşlar Başbakan'ın boyu ne kadar. Çok merak ettin söyleyeyim: 1.85, tepe tepe kullan. Peki, boyuma yetişemezsen ne olacak. Önemli olan boy değil, önemli olan soy" dedi. 'Makaram sarı bağlar; kız oynar gelin ağlar' bunlar daha çook patinaj yapar. Muhalefetin hali bu. 'Hayır' diyorlar ama neye 'Hayır' dediklerini bilmiyorlar. (CHP Genel Sekreteri önder Sav'ın 'yes-no' olayına gönderme yaparak) Telefon tuşundaki hayıra basamayıp 'evet' diyenler, 'Yes' diyenler var ya korkuyorlar. Belki oy kabininde de böyle olur diye milletvekillerini göndermediler. Şimdi vatandaşa, 'Biz her ne kadar Meclis'te hayır diyemediysek de siz gidin sandıkta hayır deyin' diyorlar. 12 EYLÜL TARİHİ ÖNEMLİ BİR FIRSAT' Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önceki gece Mamak Belediyesi Ramazan Festivali'ne katıldı. Türkiye'nin her geçen yıl daha müreffeh, demokrasisi iyi işleyen, temel hak ve özgürlüklerde ileriye giden bir ülke haline geldiğini vurgulayan Babacan, buna rağmen Türkiye'nin hâlâ hak ettiği yere geldiğini düşünmediklerini söyledi. Babacan, 12 Eylül'de K S I referanduma sunulacak Anayasa değişikliği ile, sivil demokrasinin yerleşmesi ve yargı, hukuk sisteminin daha iyi çalışması için önemli bir adım attığını söyledi. Kadınlara, çocuk ve yaşlılara, engellilere özel muamelenin bir lütuf olmadığını, değişiklik ile bunun bir hak haline getirildiğini vurgulayan Babacan, "12 Eylül tarihi önemli bir fırsat. İyi bir şekilde kullanılırsa Türkiye'yi bir üst mertebeye taşıyacak bu değişimden bütün vatandaşlar istifade edecek" dedi. 'ın bazı haber başlıkları: OYLAR AKP'YE DEĞİL ANAYASAYA AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, "12 eylülde AK Parti'nin başarı veya başarısızlıkları değil Türkiye'nin özgürlükçü, sivil ve demokratik bir anayasaya olan ihtiyacı oylanacaktır" dedi. "MHP, CHP, Saadet Partisi, BBP, DP içinde demokrasiye inanan milyonlar var ve anayasaya 'evet' oyu verebilmek için sabırsızlıkla gün sayıyorlar" diyen Kılıç, şöyle konuştu: "Bugün anayasaya 'evet' diyenler AK Parti'ye de 'evet' demiş olmuyor. Çocuk istismarının önlenmesine, kadınlarımızın pozitif ayrımcılık hükümlerinden yararlandırılmasına, şehit yakınları, gazilerimiz ve özürlülerimiz için yapılacak fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemelere 'evet' demiş oluyorlar. 'in bazı haber başlıkları: ÖNEMLİ OLAN BOY DEĞİL SOYDUR SOY Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile arasındaki "boy" polemiğini Gaziantep mitinginde de sürdürdü. "Muhaliflere sesleniyorum: Boyum 1.85, al tepe tepe kullan. Ama önemli olan boy değil soydur, soy. Onun için biz şunu öğrendik. İlmi tahsil ederken 'edep yahu' dediler bize. Sen anayasa değişikliğine niçin hayır diyorsun bunu açıkla." İNANCINA GÜVENEN İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKMAZ Başbakan Tayyip Erdoğan, Sümela Manastırı'nda düzenlenen ayine Ş malum çevrelerin tepki gösterdiğini belirterek, "Ne kaybettin, ayin yaptılar gittiler. İnanana güvenen inanç özgürlüğünden korkmaz" dedi. Erdoğan, Gaziantep'teki iftar yemeğinde yaptığı konuşmada şunları söyledi: "Bir grup malum, isimlerim söylemiyorum malum. İşte bak yeniden 'Pontus'u hortlattılar' diyorlar. Bugün (dün) Trabzon'da, Sümela'da geldiler, ayinlerini yaptılar. Ya arkadaş ne oldu? Geldiler ayinlerini yaptılar gittiler, ne kaybettin? Aç Osmanlı tarihini bir oku İnanana güvenen inanç hürriyetinden korkmaz. Fikrine güvenen fikir özgürlüğünden korkmaz. Bunlar 'milliyetçiyiz' diyorlar. Aç Osmanlı tarihini bir oku. Osmanlı açmış, kendilerine güvenip bunları yapmış. 'in bazı haber başlıkları: MEMUR 'EVET' DEDİ Anayasa paketindeki 'toplu sözleşme değişikliğinin kabul edilmiş gibi uygulanmasını istedi Memur ile hükümet arasındaki toplu görüşmelerin birinci turuna 'referandum' damgasını vurdu. Zam pazarlığına gelen memur sendikalarının temsilcileri 12 Eylül'de halk oyuna sunulacak Anayasa paketinde yer alan 'toplu sözleşme' değişikliğinin kabul edilmiş gibi uygulanmasını istedi. Mevcut uygulamada ise taraflar anlaşamadığı zaman mutabakat metni imzalanıyor. Bu metin Bakanlar Kurulu'na sunuluyor. Bakanlar Kurulu kendi zam oranım belirtiyor. Anayasa paketinde yer alan 5. madde, Anayasa'nın 53. maddesinde yer alan 'toplu görüşme' ibaresini 'toplu sözleşme' hakkı olarak değiştiriyor. Buna göre yasa, memurlara toplu sözleşme hakkı getirirken, uyuşmazlık çıkması halinde Uzlaştırma Kurulu'na başvurulmasını düzenliyor. ‘in bazı haber başlıkları: SAHURDA REFERANDUMU ANLATTI 12 Eylül tarihi yaklaşırken siyasilerin çalışmaları da gece geç vakitlere kadar uzamaya başladı. Havaların sıcak geçmesi ve Ramazan ayı dolayısıyla referandumda halktan 'evet' oyu isteyen AK Partililer çalışmalarını sahura kadar sürdürmeye başladı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, referandum gezileri kapsamında Kırşehir'e geldi, ilk önce il merkezinde vatandaşa referandumda neden evet denilmesi gerektiğini anlatan Çelik, daha sonra Kırşehir'in Boztepe ilçesine bağlı Uzun pınar Köyü'ne gitti. Uzun pınar köylüleriyle sahura kadar sohbet eden ve referandumda neden 'evet' oyu kullanılması gerektiğini anlatan Çelik, burada sazlı sözlü bir de sahur yaptı. Köy usulü doğal gıdalardan sahurunu yapan Çelik, gördüğü ilgi karşısında değişecek olan anayasada nelerin bulunduğunu köylülere tek tek açıkladı. Kırşehirlilerden, yapılacak' olan referandumda 'evet' oyu kullanmalarını isteyen Hüseyin Çelik, şehir merkezindeki programın ardından hem referandumu anlatmak hem de sahurunu yapmak için bir köye gitmek istedi. Çelik ve AK Parti Kırşehir il yöneticileri Boztepe'nin Uzun pınar köyüne misafir oldu. Köylülerle tek tek tokalaşan Çelik, burada büyük bir ilgiyle karşılaştı. Köylülerden, referandumda herkesin sandık başına gitmesini ve 'evet' oyu vermelerini isteyen Hüseyin Çelik, basına kapalı olarak köy muhtarlarıyla sahurda bir toplantı yaptı. Toplantının ardından Uzun pınar Köyü Muhtarı Haydar Yıldırım'ın evine sahurda misafir olan Çelik, köy usulü hazırlanan ve doğal gıdalardan oluşan sofrada sahurunu yaptı. Köy halkı ile bol bol hatıra fotoğrafı çektiren Çelik, daha sonra mahalli sanatçıların seslendirdiği Neşet Ertaş'ın 'Mühür Gözlüm' eserine de eşlik etti. Sazlı sözlü gerçekleştirilen sahura Hüseyin Çelik'in yanı sıra AK Parti Kırşehir Milletvekilleri Mikail Arslan ve Abdullah Çalışkan, AK Parti İl Başkanı Muzaffer Aslan, ilçe Başkanı Şuayip Soysal ve köy halkı katıldı. DİSK VE TÜSİAD TUTARSIZLIĞI 2001 Eylül'ünde gazetelere verilen ilan. TOBB, TÜSİAD, TİSK, TÜRK-İŞ ve DİSK, 24 Eylül 2001'de işçiye fayda sağlayacak bir değişiklik olmamasına rağmen anayasanın değiştirilmesine "evet" başlığı altında gazetelere boy boy ilan vermişlerdi. Son anayasa değişiklikleri ise, darbe anayasasına karşı çıktığını iddia edenlerin maskesini düşürdü. Darbe anayasasının değiştirilmesi için yıllardır mücadele ettiğini iddia eden DİSK, aslını inkâr edercesine anayasa değişikliklerine muhalefet etmeye başladı, işçileri "hayır" oyu vermeye çağıran DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, üstelik referandumda "Hayır" oyu kullanılması için çalışma başlattı. HAK-İŞ ise tavrını değiştirmedi, evet oyu vereceğini açıkladı. Darbe anayasasının değiştirilmesini isteyen TOBB, TÜSİAD ve TÜRK-İŞ ise son anayasa değişikliğinin kabul edilmesinin ardından ağız değiştirdiler. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, "Bu paket, evet veya hayır denilmesi kolay bir paket değil" derken, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise "Hepimiz aynı şeyi düşünürsek gelişemeyiz" dedi. TÜRK-İŞ Genel Başkanı Mustafa Kumlu ise tabanlarına "evet" ya da "hayır" oyu kullanması yönünde bir sınırlama getirmeyeceklerini belirtti. İNÖNÜ EMRETTİ Başbakan Erdoğan'ın Sakarya'da söylediği "İsmet İnönü Dersim'de 20 bin kişiyi öldürdü" sözü, gözleri Dersim katliâmına çevirdi. Harekat İsmet İnönü başbakanlığında gerçekleştirilirken İnönü'nün generali isyanları bastıramamış, Atatürk'ün manevi kızı Sabiba Gökçen verilen emri yerine getirerek halkın üzerine bomba yağdırmıştı. . CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, Erdoğan'ın "Dersim'i CHP bombalattı" sözlerinin sorulması üzerine, garip bir cevap verdi: "Ben o zaman doğmamıştım." 'nin bazı haber başlıkları: DAVUTOĞLU: IRAK'IN BİRLİĞİ BİZİM İÇİN ÖNEMLİ Irak'ta yapılan seçimde ulusal meclise giren Türkmen milletvekilleriyle iftarda buluşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Irak toplumunun mezhep ve kavim endişeleri dışında bir araya gelmesi gerekiyor" dedi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Irak toplumunun bugün her türlü mezhep ve kavim endişeleri dışında bir araya gelmesi büyük bir önem taşıyor" dedi. Irak'ta yapılan son seçimlerin ardından ulusal meclise giren Türkmen milletvekillerine iftar yemeği veren Davutoğlu, yemekte Irak'taki son siyasi gelişmeleri ele aldıklarını, hükümet çalışmaları konusunda son dönemde yaptıkları temasları milletvekillerine aktardığını, milletvekillerinin de Irak'taki son siyasi durumla ilgili bilgi verdiklerini aktardı. MUHALEFETİN TABANI EVET İÇİN SABIRSIZLIKLA BEKLİYOR AK Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, MHP, CHP, Saadet Partisi, BBP, DP içinde demokrasiye inananların anayasaya 'evet' oyu verebilmek için referandum gününün sabırsızlıkla beklediğini söyledi. 12 Eylül'de yapılacak oylamanın bir halk oylaması olduğunu hatırlatan Kılıç, "AK Parti'nin başarı veya başarısızlıkları değil Türkiye'nin özgürlükçü, sivil ve demokratik bir anayasaya olan ihtiyacı oylanacaktır" dedi. HERKES SANDIĞA GİTSİN AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Benim bir tek oyumdan ne olur demeden, herkesi referandum oyunu kullanmaya davet ediyorum" dedi. Çelik, Kırşehir'de Memur-Sen tarafından organize edilen açık hava konferansına katıldı. Anayasayı değiştirme kararı aldıklarında açılan kapatma davasının Türkiye'ye 20 milyar dolar kaybettirdiğini vurgulayan Çelik, "Bu da 15 milyon gencin 20 yılını çalmışsınız demektir. |
|
08-16-2010, 15:26 | #32 |
KÖŞE YAZARLARI
GAZETESİ MUSTAFA KARARLİOĞLU Havuzlu villada siyasetin sonu "...Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği günleri hatırlayalım... Beklendiği gibi medya CHP yelkenlerini ölçüsüz bir rüzgarla şişiriyor ve yeni genel başkana imajlardan imaj beğeniliyordu. Gandi Kemal mi, halkçı Kemal mi, vatandaş Kemal mi yoksa Ecevit Kemal mi olsaydı acaba? Yoksa hepsi birden mi? Bugün görüyoruz ki hepsinden birkaç parça. Duruma göre bazen Gandi, bazen Ecevit... Kabul edelim, Baykal'la kıyaslandığında yüksek bir miting performansı vardır. Vardır da ne söylemektedir ona bakalım.Türkiye'nin mevcut ekonomik, siyasal performansını aşacak, dış politikadaki çizgisini daha da yukarılara taşıyacak ve genel olarak da vizyonunu değiştirecek birşeyler söylüyor mu? Din-devlet ilişkileri, Kürt sorunu, Alevilerin problemleri gibi temel problem alanlarında zihinleri harekete geçiren bir cümlesi var mı?Uzatmayalım, yok...Üsluplu, efendi bir siyasetçi havasıyla gelip birkaç günde en galiz sözlerin adamı haline gelen bir genel başkandan söz ediyoruz. Ülkedeki havuzlu villa maliklerinin büyük çoğunluğunun oy verdiği sosyolojik olarak ispatlanmış bir partinin genel başkanı olarak Başbakan'ın kiralık havuzlu villasını diline dolayan bir siyasetçiden söz ediyoruz. Kendisinin de bir havuzlu villaya sahip olduğunun anlaşılmasıyla durumu daha da trajik hal alan bir siyasetçiden...Kürt ve Alevi olduğu halde her iki kelimeyi de ağzına alamayan bir kompleksli psikoloji ile karşı karşıyayız...Muhalefet demek iktidarı şaşırtmak ve zorlamak demektir.Kılıçdaroğlu'nun muhalefetinde iktidarı zorlayacak, şaşırtacak bir pırıltı yoktur. Dolayısıyla, siyasetteki kızışmadan Türkiye'nin hayrına bir gelişme de sözkonusu değildir. Sanılanın aksine bu yolla oy yarışında üstünlük de sağlayamamaktadır. Aksine, görmezden gelerek kurtulacağı referandumda hayır kampanyası yaparak CHP korkusunu hatırlatıp, AK Parti'yi yüzde 70'lik muhafazakar-demokrat tabanda eskisinden daha güçlü bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Baykal'ı birkaç puan olsun geçebilme psikolojisi AK Parti'yi şimdiden genel seçimde de avantajlı duruma taşımıştır. Sorunun özü de buradadır... İktidarı vizyonunuzla zorlayamıyorsanız referandum ve seçimde de zorlayamazsınız.Hal böyle olunca ne havuz fayda eder ne de pahalı gömlek üstü kasket..." ESER KARAKAŞ 13 Eylül günü ne yazmalı? "...Referanduma yaklaşık bir ay kaldı. Bendeniz de şimdiden 13 Eylül günü köşe yazarları ne yazacaklar diye düşünmeye başladım. Ben daha önce 12 Eylül referandumunda "evet" oyu kullanacağımı açıkladım. Ancak, kendi tercihimden de bağımsız olarak, 12 Eylül anayasa referandumunda evet oylarının daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Bu düşüncem, tekrar ediyorum, kendi tercihimden bağımsız bir durum. Kendimce kullandığım bir tür siyasi aritmetik, detaylarına girmiyorum, bana bu tür bir sonucun çıkmasının daha muhtemel olduğunu söylüyor. Şayet, 12 Eylül günü hayırlar daha çok çıkarsa da, açık açık yanıldığımı söylerim. Ve neden yanıldığım konusunda da uzun uzun düşünürüm, arkadaşlarımla konuşurum, bir sonuca varmaya gayret ederim. Ancak, 13 Eylül Pazartesi günü asla yazmayacağım şeyler vardır. Bunları yazmayı ayıp sayarım. Mesela muhalefet halkı, seçmenleri kandırdı demem. Seçmenleri kolayca kandırılabilecek bir kitle olarak görmek elli milyon seçmeni aptal yerine koymak demek olabilir ve çok ayıptır. Ama, 12 Eylül referandumunda evetler daha yüksek çıkar, üstelik de arada ciddi bir fark olursa, acaba bugün meşru bir biçimde hayır propagandası yapanlar, hayırların büyük oranda evet oylarını geçeceğini öngörenler ne yazacaklar, doğrusu çok merak ediyorum. Acaba yine "bu bidon kafalılar", "bu karnını kaşıyan adamlar" edebiyatı devam edecek mi?.. 12 Eylül referandumunda hayır oyu kullanan, hayır propagandası yapanlar arasından, evetler kazanırsa, acaba birileri çıkıp, "biz ciddi bir siyasi analiz hatası yaptık, yapıyoruz" diyecek mi? Böyle birileri çıkabilir ise, referandum sonrasında muhalefet iki cepheye ayrılır. Birinci cephede yine "halkı kandırdılar", " bu halk zaten adam olmaz" diyenler olur. İkinci cephede ise "nerede hata yaptık?" diyenler. İkinci muhalefet cephesi referandum sonrası genel muhalefet çizgisine egemen olabilirse Türkiye ve AK Parti için çok hayırlı olur. Siyasi yarış çok daha kaliteli ve zorlu hale gelir. Birinci cephe yine muhalefete egemen olmayı sürdürür ise Başbakan Erdoğan'ın işi genel seçimlerde çok kolaylaşır..." GAZETESİ NABİ YAĞCI Nihayet "...Karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığın şafağı söker. Kürt açılımı bitti mi diye sorduğumuz ve yine gençlerimizi kurban verdiğimiz günlerin ardından bugün ateşkesle gelen, kalıcı bir barış umuduyla birlikte Kürt açılımının yeniden canlanacağına dair umutlarımız da yeşerdi. Şimdilik bir ay süre için bile olsa çocuklarımız ölmeyecek. PKK-Öcalan ateşkes ilan etti. Ve hükümet, Başbakan Erdoğan bu barışçı gelişmenin önünü açtı. Basından öğrendiğimize göre TSK'nın yeni komuta kademesindeki askerler içinde de bu gelişmeyi hoşnutlukla karşılayanlar varmış. CHP içinden ateşkes sürecine destek seslerinin çıkması da çok sevindirici...Bu umutlu noktaya nasıl gelindiği üstüne düşünmemiz gerekir. Çünkü ateşkes kararının kalıcı bir barışa dönebilmesi için bu etmenleri akılda tutmak önemli olacak. En genelinde Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği kafalara artık dank etti sanırım...Hatay Dörtyol'da yaşanan derin provokasyon hükümetin bazı gerçekleri daha çıplak görmesini sağladı. Hükümet, İçişleri Bakanı bu olay üstüne çok ciddi istihbarat toplama faaliyetine girişti. Öyle sanıyorum ki, derin devletin ve belki de bazı dış odakların kışkırtıcı planlarına vâkıf oldular ve bir TürkKürt çatışması ve iç savaş tehlikesinin ciddiyetini kavradılar...Üçüncü önemli etmen ise kanımca YAŞ toplantısındaki hükümetin asker üstünde sivil otoritesini kararlı biçimde kullanmasıdır. Böylece askerî vesayetin gücünün hayli kırılmış olduğunu sanırım yalnız kamuoyumuz değil Kürtler ve PKK de gördü. Artık askerin her dediğini yapacak veya şapkasını alıp sıvışacak bir hükümet yoktur karşılarında. Asker-sivil ilişkisinde güçler dengesi göreceli de olsa değişmiştir. Referandum sonucunun evet çıkmasıyla daha da değişeceğini herkes görebiliyor. Yani Ak Parti iktidarı üç gün sonra devrilebilecek bir iktidar değil. Nihayet TMK mağduru çocukları özgürlüğüne kavuşturan yasa değişikliği de güven arttırıcı bir adım olarak bu olumlu sürecin başlamasında önemli bir etmen oldu. Bu söylediklerime başka etmenler, dış konjonktür de eklenebilir kuşkusuz. Henüz barış sürecinin içinde değiliz ama ona giden önemli bir yolun başındayız. PKK ve Öcalan bu etapta üstüne düşeni yapmıştır. Şimdi devlet sürdürmekte olduğu operasyonları durdurmalı, silahları susturmalıdır. Bu yapılmaz ise ölen her gencimizin tek sorumlusu devlet olur. Atılması gereken başka adımlar da var, ama yerim bittiği için bunlara değinmeyi sonraya bırakıyorum. Fakat en önemlisi PKK realitesi ve siyasi çözüm üstüne yeniden düşünmektir..." GAZETESİ AHMET HAKAN Kemal Bey yine beyhat "...Geçen seçimin sonucunu en doğru tahmin eden iki kuruluştan birinin son yaptırdığı araştırmanın sonuçları var elimde.Buna göre...EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 45... CHP: Yüzde 26... MHP: Yüzde 11.Ve bir başka şirket...Ankara merkezli... Güvenilir ve saygın bir kuruluş...Onun sonuçları ise şöyle:EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Yani aynı sonuçlar.Bu şirketin seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 42... CHP: Yüzde 27... MHP: Yüzde 11...Kemal Kılıçdaroğlu'nun ortaya ilk çıkışında yapılan araştırmalar, CHP'nin yüzde 30 / yüzde 31 noktasına tırmandığını gösteriyordu.Bu sonuçlara bakacak olursak gelen gitmiş görünüyor.Peki ne oldu da böyle oldu?Olan şu:Kemal Kılıçdaroğlu bekleneni vermedi, veremedi, veremiyor."Neden böyle oldu?" sorusuna yanıt olsun diye hazırladığım 11 maddelik bir listem var.Siz bu 11 maddeyi...Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanmış bir "hasar tespit raporu" olarak da okuyabilirsiniz.Takdim ediyorum:1- Tamam çalışkan, tamam koşturuyor, tamam halka dokunuyor ama genel bir kampanyanın ancak çok küçük bir parçası olabilecek türden iddiaları ve suçlamaları, bütünün yerine koydu, koyuyor...2- Referandum sürecinde ilk kez çıktığı siyasi alanda "Neden hayır?" sorusuna, köşe yazarları kadar bile yanıt veremedi, veremiyor. 3- "Recep Bey" ve "Havuzlu villa" dışında hatırda kalacak bir şey söylemedi, söylemiyor.4- "Özgürlükler" alanında alabildiğine mütereddit ve çekimser davranırken, bir savcı iddianamesinden yola çıkarak Başbakan'a ağzını doldurarak "kalpazan" demekte bir sakınca görmedi, görmüyor.5- Anayasa değişikliğinde tezlerini halkın diline çevirmedi, çeviremiyor.6- Siyasette seviyeyi yükseltmek yerine ucuz popülizme savruldu, savruluyor. 7- Ucuz popülizmin bile hakkını veremedi, veremiyor.8- Karamsarlık ve yeis aşıladı, aşılıyor. Umut olamadı, olamıyor.9- Partiye egemen olmadı, olamıyor... 10- Bir ideolojik perspektif ortaya koymadı, koyamıyor.11- Partinin önde gelen isimlerini sahaya sürecek bir liderlik sergilemedi, sergilemiyor..." GAZETESİ SÜLEYMAN YAŞAR Referandumda 'evet' ekonomiye ne getirecek? "...Bir ülkenin zengin ülke sınıfına girebilmesi için bazı koşullar öne sürülüyor. İktisatçı Jeffrey Sachs bu koşulları şöyle sıralıyor. Bir, yüksek öğrenim çağındaki nüfusun yüzde 30'u yüksek öğrenime katılacak. İki, kamu ve özel sektörün toplam harcamalarının yüzde 1'i araştırmaya harcanacak. Üç, internet, mobil telefon kullanımı yaygın olacak. Dört, günlük gazete dağıtımı geniş bir alana yayılacak. Bütün bu aranan özelliklere ilave olarak da fert başına ulusal gelir 15 bin doların üzerinde olacak. Zengin ülke sınıfına girebilmenin şartları işte bunlar. Peki Türkiye şimdiki şartlarında böyle bir zenginliğin neresinde duruyor? Uzağında mı, yakınında mı duruyor?.. Rakamlara baktığımızda, zengin ülke sayılmamız için yüksek öğrenim kriteri hariç diğerlerini kısa sürede tutturmak mümkün. Gelelim en önemli ölçü olan fert başına gelir düzeyine... Satın alma gücü paritesine göre, Türkiye, 15 bin dolarlık koşula oldukça yaklaşmış durumda. 2010 programında fert başına gelir 13 bin 647 dolar civarında hesaplanıyor. Türkiye'nin birkaç yıl içinde 15 bin doları bulması çok mümkün. Peki Türkiye'nin zengin ülke olmasını engelleyen ne? Türkiye'yi fakirliğe çeken şey "bürokratik vesayet rejimi"... Bürokratik vesayet, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini kısıtlıyor. Eğer anayasa değişiklikleri referandumda kabul edilirse, bu sistem iyice delinecek. Yargının, ülkedeki yatırımları ideolojik olarak engelleme yetkisi ortadan kalkacak. Bürokrasi, keyfi olarak yetki kullanamayacak. Ayrıca bürokrasinin, vatandaşları fişleme ve bunu kötüye kullanma yetkisi de son bulacak. Hukukun koruması altında özgürleşen bir ortamda daha fazla yatırım yapılacağı için, Türkiye hızla zengin ülke kategorisine girebilecek. Türkiye, böyle müthiş imkânlara sahip ama, bu ülkenin zengin bir ülke olmasını istemeyenler de var. Onlar, "bu ülke fakir olsun, biz zengin olalım" diyen statükocu işadamları. Çünkü Türkiye zenginleştiğinde ve yüksek öğrenimli sayısı, yetişkinlerde yüzde 30'a ulaştığında, bu kesimlerin askerle ve yargıyla el ele vererek ülkeyi yönetmeleri artık mümkün olmayacak. Zira Anadolu'nun her ilinden üniversite eğitimi almış gençler, bundan böyle statükocuların devlet rantlarıyla geçinmelerine, silah komisyonculuğu yapmalarına, böylece savaş ortamını sürdürmelerine göz yummayacaklar. Statükocuların referandum telaşı da zaten bu yüzden. Onlar, anayasa değişikliklerine "hayır" derlerken, aslında Türkiye'nin fakir, kendilerinin ise zengin olmasına "evet" diyorlar..." OKAN MÜDERRİSOĞLU Anayasa zihinlerde değişti bile! "...Anayasa değişikliğinin, daha oylanmadan sonuç vermesi ilginç değil mi? Her ne kadar siyasi partiler meydanlarda, anayasa paketinin içeriğine girmese de bilinçli kesimler şimdiden harekete geçti bile. İşte en canlı örnek "Memurlar"! Hatırlıyorum da bu ülkede memur sendikası diye bir kavram yoktu. Maliye bürokratları otururlar, o yılki enflasyon tahminine, büyüme hedefine göre bir oran belirlerler, sonra da Başbakan'ı ikna etmeye çalışırlardı...Derken anayasal engel kısmen kalktı, memur sendikalaşmaya başladı. Lakin yeterince bilgili ve deneyimli değildi. Pazarlığa oturduğu kişiler de memurdu. Bir taraf sadece memuru değil hükümeti de düşünmek durumundaydı...Üçüncü aşamaya geçildiğinde, memur sendikaları ideolojik ayrışmalarına rağmen olgunlaştı. Gerçi toplu sözleşme yapamıyorlar, "Toplu görüşme" yöntemi ile isteklerini sıralıyorlar, hükümetler de direnme noktalarını açıklıyorlardı. Sendikalar, belki istedikleri zam oranını alamadılar ama uzlaştırma kurulları marifetiyle yeri geldi siyasetçinin bileğini de büktüler. Ve şimdi yepyeni bir aşamadayız. Anayasa değişikliği eğer yürürlüğe girerse memur için "toplu sözleşme" dönemi açılacak. Aslına bakarsanız fiilen açıldığını ilan edebiliriz. Dün, memur sendikaları ile hükümet, 2011'deki mali ve sosyal hakları için toplandığında bir sendikacı şöyle diyordu: "Eksikliklerine rağmen toplu sözleşme hakkının anayasa paketine girmesini önemsiyoruz. Hükümet, pakette var olan bu hakka göre hazırlıklı gelmeli, fiili durum oluşturmalı ve toplu sözleşmenin başlangıcını bu yıl yapmalı!"... Anayasa değişikliğini eleştirebilirsiniz, eksik bulabilirsiniz, hatta kaygılarınızı da içine yerleştirebilirsiniz. Ancak, objektif gerçeklerden kaçamazsınız. Nitekim toplumsal talep, ileri adımdan yani değişimden yana. Kuşkusuz bu anayasa değişikliğinin en büyük faydası, hak ve özgürlükler yönüyle, kuvvetler dengesi ihtiyacı ile yepyeni bir anayasa gereğini yeniden gündeme getirmesi olacak. Anayasa değişikliği sayesinde bireyin hukuku, ekonominin geleceği, katılımcı yönetim anlayışı, veri güvenliği, devletle ihtilafların çözümü yolunda da mesafe alınacak. Dezavantajlı kesimler olan kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehit dul ve yetimleri için insanca yaşam adına özel düzenlemeler yapılabilecek. Yurtdışına çıkış özgürlüğünün kapsamı genişleyecek. Devletin iş ve eyleminden dolayı haksızlığa uğrayan vatandaş, mahkemeler dışında derdine çare arayacağı Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kapısını çalabilecek. Emekli memurlar da toplu sözleşme hükümlerinden yararlanabilecek. Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal güvenceye kavuşturularak, siyaset üstü ekonomi dönemi başlayacak..." GAZETESİ ALİ SAYDAM 'Havuzlu villa'da ısrar niye?.. "...Hadi diyelim, bizim cumartesi günü MetroPoll araştırma şirketine dayanarak verdiğimiz rakamlar gerçekleri yansıtmıyor... Prof. Dr. Özer Sencar bizi ve kamuoyunu kandırıyor. Dün Habertürk'ün Konsensüs şirketine dayanarak yayınladığı, bizimkilerle aynı sonuçlarda buluşan; aynı doğrultuda mesajların ve derslerin çıkarılmasına işaret eden rakamlar da mı uydurma?..Sadece CHP'li kurmayların 'tahmin' yoluyla ya da gözlerini tavana dikip 'olsa, olsa' diye sallayarak ileri sürdükleri rakamlar mı doğru?.. Onlara bakarak mı strateji ve taktiklerin doğruluğuna karar vereceğiz?..CHP kurmayları iyimserlik ötesi tahminlerinde haklıysalar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsına yönelik başlatıp sürdürdüğü agresif yaklaşım doğru bir stratejinin ürünüdür... 1. MetroPoll ve Konsensüs'ün CHP'nin ve Hayır oylarının hızla erimekte olduğuna, Evet ve AK Parti oylarının hızla arttığına işaret eden mayıs - ağustos karşılaştırmalı rakamları yanlıştır ve maniple amacı gütmektedir.Tabii bir de yol kazaları var... Buna da, 'olur o kadar canım' denebilir tabii... Milliyet yazarı Fikret Bila, Kılıçdaroğlu'na sormuş: 'Başbakan'a 'havuzlu villa' diye yüklenirken sizin de havuzlu yazlığınız çıktı. Hata yaptığınızı düşündünüz mü?' CHP Başkanı da yanıt vermiş: 'Başbakan'ın villasıyla benim kooperatif yazlığım karşılaştırılamaz. Zaten 1.500 TL olan taksitlerini ödeyemediğim için villayı satıyorum...'Teniste buna 'Basit hata' diyorlar... İngilizcesinden tercüme ederseniz, 'Yapmaya zorlanmadığınız hata'... Bu da o türden... Puanlar gittikçe eriyor. İlk günden beri 'Aman etmeyin eylemeyin; bırakın Başbakan'a saldırmayı. Siz kendi projelerinizi anlatın, nasıl olup da AK Parti'den daha 'ilerlemeci' işler yapacağınızı söyleyin... Hamaset bu ülkede artık bir işe yaramıyor! Baksanıza seçmen AK Parti'yi daha 'ilerlemeci' buluyor. Buna nasıl tahammül edebiliyorsunuz?' dedikçe, onlar aynı yere vurup durmaya devam ettiler... Tek çıkış noktaları var artık. Bir araştırma şirketi bulacaklar. Daha önceki araştırma şirketlerinin yanıldığını, onların tahmin ettiği sonuçların ise gerçeklere tekabül ettiğini kanıtlayacaklar. Belki o zaman ruhlara bir nebze olsun su serpilir... Ancak bunu yapacak adam da araştırmacılar arasında pek kalmadı...Hatırlatalım: Bu referandum Galatasaray Direktörü'nün her mağlubiyetten sonra yaptığı gibi 'Bu mağlubiyet arkamızda kaldı, şimdi gelecek maçlara bakıyoruz' şeklindeki açıklamalarla savuşturulamaz. Bu referandumun mağlubunu hüsran ve acı dolu günler beklemektedir... Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (Nihayet Gandhi muhabbetini bıraktı galiba), ilk günden beri Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'havuzlu villa' sahibi olmak ve zenginleşmekle eleştirdi. Kampanyasını 'havuzlu villa' söylemi üzerine kurguladı. Vaadi de şuydu: 'Ben havuzlu villada yaşamayacağım!' Böyle oy istedi seçmenden. Oysa, kendisinin havuzlu bir yazlıkta oturduğu, anlaşıldı. Talihsizliğe bakın siz...Bila'ya 'Hata olduğunu düşünmüyorum' demiş Başkan. 'Ben 'havuzlu villa' eleştirisini elbette bilerek başlattım. Yazlık ev, yazlık kooperatif üyeliğimi elbette biliyordum. Bir hata olarak görmüyorum. Havuzlu villa söylemine devam edeceğim. Başbakan'ı bu konuda eleştirmeyi sürdüreceğim.'..." GAZETESİ A.TURAN ALKAN Kaybetmeyebilirdiniz ama kaybedeceksiniz "...Anketler bir ay kala, daha şimdiden eveti gösteriyor; zannımca evetler 12 Eylül'e doğru giderek artacaktır. E, ne olacak şimdi? Bakın şuraya yazıyorum; Evetler galebe ettiği gün çeşmelerden bal ve süt akıp kuzu kurd ile gezecek değildir ama evetlerin galebesi, hayırcıların etkisizleşmesi bakımından anlamlı. Halkoylaması şimdi farklı bir anlama büründü. Doğrusu hayırcı cephe çok renkli, hatta lüzumundan fazla renkli elemanlardan müteşekkil; aralarındaki yegâne fasl-ı müşterek "istemezükçülük"; bunun haricinde felsefi bir arka plan, bir dünya görüşü beraberliği yok. BDP'nin boykot kararı aldığı, PKK'nın yol kesip yolculara hayır propagandası yaptığı bir cephenin öteki elemanlarını saymak gereksiz...Ne istemediklerini biliyoruz ama ne istediklerini kendileri de izah edemiyorlar ve bu yüzden referandumu kaybedecekler; halbuki kimsenin kaybetmesi gerekmiyordu... Bunun yanlış bir taktik olduğu tatlı dille izah edildi, anlamıyorlar; bütün varlık sebebini "hayırlar fazla çıksın" ülküsüne adayanların hesap hatası şu; hayır oyu, bir tez değildir, "Yaptırmam, söyletmem, sizi buradan geçirtmem" makamında bir inat gösterisidir; yapıcı bir tarafı yok; "Seni buradan geçirtmem" demek "Ben istediğim yerden yürür geçerim" anlamına gelmiyor ki...Anlamadıkları bir başka şey: 2007'de hükümetin itildiği mağduriyet pozisyonu tekrarlanmak üzere. AK Parti mahvolsun diye diye AK Parti'nin değirmenine su taşımak bir nevi Sisifos işkencesi değil midir efendiler?.. Böyle kötü denklem kurulur mu, hani rakamlardan anlardınız? Hükümeti referandumla devireyim derken kendi varlığını referandum pokerine yatırmanın neresi akıllıca? Evetlerin bir fazla çıktığı an, istemezükçü koalisyonunda iç çatırtıların ve gümbürtülerin önüne kimse geçemez; bu açık-seçik görünüyor. Şurada yanlış yaptılar: Yandaşlarını hayır için zorlamak yerine serbest bırakmayı hesab edebilselerdi, hem demokratlıklarına toz kondurmayacak, hem seçmen tabanındaki blok kaymalarına mani olabileceklerdi. Referandumu siyaset dışı, teknik bir konu gibi gösterebilseler, herhalde hükümet kurmaylarını da çok şaşırtacaklardı ama tam aksini yaparak referandumu lüzumsuz yere hayat-memat meselesi haline getirdiler. Ee hükümetin pek hoşuna gitti yeni durum; çünkü artık kimse hükümete "2008'de anayasayı değiştirmeye kalktınız ama beceremediniz" demeyecektir!.. Böyle muhalefet herkesin başına gelmez; Başbakan kadrini bilsin!.." GAZETESİ ALİ ATIF BİR Çiller Boğaziçili değil miydi? "...Kültür olgusunu işin içine katmadan başanyı tanımlamak zor ama dün Yılmaz Özdilirı açtığı yoldan gidip bu konuda iki laf edeyim. Yılmaz Özdil dün "Obama Harvard, İngiltere Başbakanı Oxford mezunu bizimki ise üniversite sınavında ancak 106 bine girebilmiş" diyerek çaktırmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğaria ve AK Partili bakanlara çaktı. Bu konuda söylenecek çok söz var. Demirel İTÜ'lüydü. Ecevit Robertli. Erbakan İTÜ'lü. Özal İTÜ'iü. Çiller Bogaziçili. Mesut Yılmaz Ankara Siyasallı. Baykal Ankara Hukuklu. Hepsi de %1'lik dilimdendi. Yani iyi eğitim alan çocuklanmızdan siyasete girenlerdi. Ne yaptılar? Ya da bir şeyleri yapamadılar ki 2002'de AK Parti iktidar oldu! Bugün Marmara iktisadi ve Ticari Akademili Erdoğan "tüm zamanlardaki lider rakiplerine" kök söktürüyor. Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Bahçeli koçlar gibi Milliyetçi kaleyi koruyor. Yine Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Kılıçdaroğlu CHP'nin başında, %1'lik dilimden üniversiteye giren Baykal'dan daha iyi performans gösteriyor. Kimse halkın zamanında daha iyi eğitimlilere Türkiyeyi yönetmek üzere şans vermediğini söyleyemez!..Aslında Yılmaz Özdil soruyu şöyle sorsa daha iyi olurdu: ABD Genelkurmay Başkanı General Michael Mullen da askeri okul mezunu, ingiltere Genelkurmay Başkanı General Sir David Richards da... Bizim Genelkurmay Başkanı da... Niye onlar her fırsatta ülkeyi yönetmeye talip olmuyorlar da bizimkiler oluyorlar! Bu arada ingiltere Genelkurmay Başkanı Sir David Richard'ın Cardiff Üniversitesi'nden "siyaset ve ekonomi" lisans derecesi var. Belki de asıl tartışma şu olmalı: Genelkurmay başkanlarının askeri eğitim öncesinde sivil bir lisans eğitiminden geçmeleri "teamül" olmaz mı?.." ADEM YAVUZ ARSLAN Seçim yapmayı beceremeyen Türkiye "...Şunun şurasında sandığa az bir zaman kaldı ama skandallar, tartışmalar bitmiyor.Muhalefet oyunu iktidar partisinin sahasına yıktı ve Anayasa paketi dışındaki her şeyi konuşuyoruz. Kolayca evet alacak bir paket bıçak sırtı hale geldi.Fakat ortada somut bir gerçek daha var.Türkiye yine seçim yapmayı beceremiyor. Küflü paslı tahta sandıklar, kartondan kabinler, mükerrer oylar, parmak boyamalar... İşin şeklini bir kenara bırakın, YSK vatandaşın anayasal hakkını bile kullandırtamıyor. Her seçimde bir T.C. kimlik numarası sorunu baş gösteriyor. Yetmezmiş gibi bir de tayin krizi çıktı.Düşünün, devlet memurusunuz, tayininiz çıkıyor. Fakat YSK diyor ki: "Siz oy kullanamazsınız." Bu kararın meali şu: 39 bin polis, 61 bin öğretmen ve 45 bin asker oy kullanamayacak. Eşleri, çocukları da eklenince yüz binlerce kişi anayasal hakkından mahrum. Oysa bir genelgelik işi var. Çünkü tayin olanlar, mevcut seçmen bilgi kâğıtlarıyla gittikleri yerde oy kullanabilirler. Sonuçta bu yerel seçim değil kimin nerede oy kullandığının bir anlamı da yok. Tercih mühründeki 'Evet' yazısını muhalefet istedi diye jet bir kararla ve milyonlarca liralık masrafı göze alarak değiştiren YSK yüz binlerce memurun oy kullanma hakkını elinden alıyor. İşin kötüsü, YSK'nın memurlar konusundaki tercihinin 'siyasi' olduğu dile getiriliyor. İktidar sorunun farkında değilmiş gibi davranıyor. YSK'ya talimat verecek hali yok ama çözüm için de bastırmıyor. Havalimanları da ayrı bir sorun. Yurtdışı uçuşlarına açık havalimanlarının bazılarında -mesela Samsun- oy kullanmak mümkün değil. Oysa geçen seçimde de bu konu gündem olmuş, YSK 'hallederiz' demişti. Dünya internet üzerinden oy kullanmayı yaygınlaştırırken biz eski usul seçimi bile beceremiyoruz..." AYHAN AKTAR Muhalefetin sefaleti... "...Eylül referandumuna doğru yol aldığımız bu günlerde, içimi bir hüzün kaplamaya başladı. Özellikle, HAYIR kampanyasını yürüten cenahta izlediğim çapsızlık ve çaresizlik sanki sokakta topal köpek veya kör kedi görmüş gibi bende acıma ve şefkat duygusu uyandırıyor. Bazı gazetelere göz attıkça, yüksek sesle "vah vah" diye söylenir oldum. Hele akşam haberlerini seyrederken, gülmekten kırılıyorum. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Sevgili Malatyalılar, referandumun Malatya'nın kayısısına bir faydası var mı?" seviyesindeki analizlerini duyunca dayanamıyorum. Eminim, sıradan CHP'liler de şu tip laflar ediyorlardır: "Yahu, bu referandum benim kel kafamda saç çıkmasına, hanımın yirmi yaş gençleşmesine, bizim salak oğlanın üniversiteyi kazanmasına yaramıyor ise, ben bu referandumun ..." Kemalist muhalefetin sefaleti burada. Hele, son günlerdeki 'havuzlu villa' tartışmasına bayıldım. Kılıçdaroğlu, meydanlarda toplanan vatandaşlara "Recep Bey'in havuzlu villası var. Ama sizde mal-mülk nanay!" düzeyinde bir laf ettiydi. Hemen hazretin Ege sahillerindeki kendi kooperatif villasının fotoğrafını burnuna dayadılar. Garibimin nutku tutuldu. Yahu, madem senin de havuzlu villan var, ne uğraşırsın elâlemin villasıyla? Açıkçası, CHP'nin referandumu AKP politikalarının oylanması noktasına getirmesini Kılıçdaroğlu'na atılmış bir kazık olarak görüyorum. Mesela, 13 eylül sabahı Başbakan Erdoğan, "seçmenlerin yüzde 50'den fazlası AKP politikalarını onaylıyor" derse ne olacak? CHP'liler ne diyecekler? "Ama bu sadece bir anayasa değişikliği referandumuydu, AKP politikalarıyla bir alakası yok!" diyebilirler mi? Bence, hayır! Siyaset sahnesine Harbiye Marşı ile düşen Kılıçdaroğlu, referandumdan sonra 10. Yıl Marşı ile gidebilir..." GAZETESİ ASLI AYDINTAŞBAŞ PKK'da neler oluyor? "...Zarfı açınca, masaya kuşe kağıda basılmış 3 broşür dökülüverdi. Bir tanesi "Neden Hayır?" yazan bir kitapçık; diğer ikisinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun kravatlı milletvekili fotosunun altında "Oyunuz Hayır'lı Olsun" diyor. "Hah!" dedim kendi kendime, işte Deniz Baykal'ın söz ettiği kitapçıklar. CHP'nin dev hamlesi!Şaka bir yana, hatırlayalım Baykal, bir süre önce CNN Türk'e verdiği röportajda, CHP yönetimini eleştirerek "Referandum konusunda geç kalındı. Kurumsal olarak bütün parti gücünün daha etkili bir şekilde harekete geçirme mecburiyetimiz vardır. Sadece genel başkan büyük bir iyi niyetle geziyor dolaşıyor elinden geleni yapıyor. Daha broşürlerimiz çıkmadı argümasyonlarımız kitapçıklara dönüşmedi , sloganlarımız çıkmadı, afişler hazırlanmadı" demişti. Deniz Bey'i sevin ya da sevmeyin, ancak eski genel başkan CHP teşkilatlarının hantallığı ve CHP'nin referandumda devasa bir "AK Parti dişlisi" karşısında sönük kaldığı konusunda yerden göğe kadar haklı. Birkaç hafta önce CHP'de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun enerjik yurt gezileri dışında pek bir hayat belirtisi görmediğimi yazmıştım. AK Parti, reklam kampanyalarıyla, kadın kollarıyla, internetteki varlığıyla, bakanlar ve milletvekillerinin yurt gezileriyle "Evet" için Türkiye'yi karış karış arşınlarken, CHP'de lider dışında ciddi bir kampanya havası esmiyor. Referanduma bir ay kala durum pek değişmiş değil. Kemal Bey'in çabasını ve halkla kurduğu ilişkiyi küçümsemiyoruz. Taşköprü'den Alaplı'ya 47 il ve sayısız ilçeye yaptığı ziyaretler, siyasetin, muhalif ruhun Türkiye'nin her yerine yayılabileceğini gösteriyor. Üstelik "Recep Bey" söylemiyle Tayyip Erdoğan'ı mindere çekmeyi başardı. Ama siyaset örgüt işi. Partisinin lidere ayak uydurması, broşürlerin ötesinde bir varlık göstermesi, kitle iletişim imkanlarını kullanması ve en önemlisi, referanduma hazırlanırken bir yandan da 2011 için gerekli vizyon ve vitrini ortaya koyması gerekir. Huuu... duyan var mı?..." GAZETESİ EMİN PAZARCI Siyaset ve kin "...CHP'de, önder Sav'ın, eski Genel Başkan Baykal'ı bir daha dirilmemek üzere gömme çalışmaları, nihayet su yüzüne çıktı. Baykal'a yakın isimlerin görevden alınmalarının yanında, kendisine de genelge ile yasak konuldu. Baykal'a "Sen evinde otur, yardımına ihtiyacımız yok, işimize de karışma" mesajı verildi. Bunun iki sebebi var: 1) Yeni CHP yönetimi, Deniz Baykal'ı izole etmek istiyor. İleride ortaya çıkıp, "Ben de varım" demesini önlemeye çalışıyor. 2) CHP Genel Sekreteri Önder Sav, geçmişin acısını çıkarıyor. Baykal'a "Sen beni tasfiye etmek isterken, ben seni tasfiye ediyorum" diyor. Hikaye ilginç... Bugünkü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi, daha düne kadar Önder Sav'ı yerden yere vuruyordu. Önder Sav ve çevresine "CHP'nin politbürosu" adı takılmıştı. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı Baykal'a, sürekli olarak "önder Sav ve ekibi ile bu iş olmaz" mesajı veriyordu. Baykal da önder Sav'ı harcamaya karar verdi... Kendisini çağırıp, "Bak önder" dedi: - İkimiz de yaşlanıyoruz. Ben CHP'yi gençleştirmek, daha genç bir kadro ile çalışmak istiyorum. Baykal, "ikimiz de yaşlanıyoruz" dedi demesine de... Önder Sav'a, "Partiyi gençleştirmek istiyorum" diyerek, "Ben kalıyorum, sen gideceksin" mesajını verdi. önder Sav da bunu bir köşeye yazdı. önüne gelen ilk fırsatta bunun acısını çıkarttı. Baykal'ın gidişi ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıklaması, tam bir Önder Sav operasyonu oldu. Eğer önder Sav, kendisine "Adaylığını açıkla, arkandayım" demeseydi, Kılıçdaroğlu bugün Genel Başkanlık koltuğunda değildi..." GAZETESİ Yılmaz ÖZTUNA Ne konuştular? "...ABD Dışişleri Bakanlığı'nda geçtiğimiz perşembe günü özel ve kapalı bir toplantı yapıldı. Konu Türkiye idi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Hanım, bakanlığını yöneten diplomatlarla bir araya geldi. ABD protokolünde dışişleri bakanı, başkan ve başkan yardımcısından sonra 3. sıradadır. Zaten bakanlığın adı bütün dünyadaki gibi dışişleri değildir, 'Devlet Kapısı'dır (Department of State'i böyle tercüme ettim). Bakana da devlet sekreteri denir (Secretary of State). Dışişleri Bakanımız Prof. Ahmet Davutoğlu bu özel toplantıyı (ABD-Türkiye ilişkilerinin ne kadar önemli görüldüğü) şeklinde değerlendirdi. Bunu Meksika Dışişleri Bakanı Patricia Espinoza Hanım'ın yanında söyledi. Pekiyi ABD, Türkiye hakkında ne konuştu? Öyle ya, bayram değil, seyran değil. Bu husus, saklı ve gizli tutuldu. ABD bakanlık sözcüsü basına (bu tür toplantıları önemli konuları derinleştirmek için yaparız) diyerek bir fikir teâtîsi şeklinde sundu. Biz, Türkiye üzerindeki bu birinci derecede özel, mahrem toplantının konusunu belirlemek durumundayız. Zira Türkiye şüphesiz önemli devlettir de, başka önemli devletler de var. Şu günlerde Amerika, Irak'taki askerinin 50.000'ini ve önemli hacimde silâh çekiyor. İncirlik ve belki İskenderun'u kullanacaktır. Bu tahminim herhalde yanlış değil ama, bana bile yetersiz göründü. Dış politikada Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması var mı? konusunun mutlaka ele alındığını düşünüyorum. ABD Senatosu muhalefet (Cumhuriyetçi) kanadı, Ankara'ya atanacak yeni büyükelçi Ricciardone için titiz, hattâ hırçın bir tavır takındı. Pekiyi, Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması olup olmadığı nasıl anlaşılacak? ölçü nedir? Cevap şudur ve kesin cevaptır: Bir İran harekâtında müttefiklerimizin yanında mıyız, değil miyiz? Yanında olmadığımız takdirde Türkiye'nin açığı hangi güçlerle kapatılacak şıkkı ise mutlaka ele alındı..." DIŞ BASIN ÖZETLERİ TA NEA : UÇAKLARLA VE GEMİLERLE 12 Ağustos 2010 Manos Haralambakis ve Fotini 1923 yılından bu yana ilk kez bir ayinin yapılacağı Türkiye'de, 15 Ağustos'ta tarihî Sümela Manastırı'nda büyük bir kalabalığın toplanması bekleniyor. Ekümenik Patrikhane, Yunanistan, Gürcistan, Rusya ve diğer bölgelerden gelerek, yatılı kalacak ziyaretçilerin sayısının 6 bin civarında olacağını, ancak günü birlik ziyaretçilerle birlikte toplam ziyaretçi sayısının 10 bine ulaşacağını belirtiyor.Ziyaretçilerin; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Rusya Kilisesi adına Volokolamsk Metropoliti İlarion ve Yunan Kilisesi adına Drama Metropoliti Pavlos tarafından yapılacak ve birçok açıdan tarihî önem taşıyacak ayinde hazır bulunmak amacıyla uçak, otobüs hatta gemilerle bölgeye gelmesi bekleniyor. Bu tarihî olaya yönelik ilgi nedeniyle hafta sonunda Sümela Manastırı'ndan 170 kilometre mesafede bulunan etraftaki şehirlerde oteller yüzde 100 dolu. Manastırın bağlı olduğu Maçka Belediyesi de birkaç günlüğüne Yunan ziyaretçileri misafir edecek. Diplomatik kaynaklar gazetemize yaptıkları açıklamada, Ankara'nın manastırda ayinin yapılmasına dair geçen haziran ayında verdiği iznin, Türkiye'nin dinî özgürlüklere saygı gösterme çabası çerçevesinde alınan bir karar olduğunu ifade ettiler. Türk medyasının son zamanlarda konuyu olumlu bir şekilde ele alması önem taşımaktadır. Atina'daki aynı kaynaklar, kararın sembolik olmasının yanı sıra turizm alanında özellikle Trabzon ve civarına sağlanacak gelirin de göz önünde bulundurulduğunu belirtiyor. EL PAIS: TÜRKİYE AB'YE GİRMELİ 13 Ağustos 2010 Türklerin çoğu AB'nin ve genel olarak Batı'nın kendileriyle dalga geçtiği inancında. Türkiye yıllardır AB'ye üye olmak için Brüksel ile müzakereler yürütüyor ve kendisinden istenen demokratik, sosyo-politik ve ekonomik reformları gerçekleştiriyor ancak bazı hükûmetler tarafından önüne konulan bir duvarla karşı karşıya kalıyor.Söz konusu hükûmetlerin (Fransa, Almanya, Avusturya) çeşitli sebeplerle (ırkçılık da dâhil) Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan geniş bir Avrupa kamuoyu tarafından desteklendiğini de belirtmek lazım. Hükûmetler ve söz konusu kamuoyu sadece Türkiye tarafından tanınan yasa dışı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni destekleyen (kabul edilemez) Türk tutumunu, retlerini sürdürmede esas neden olarak görüyor. Şimdi mesele, AB Ankara'yı reddettikçe Ankara'nın da AB'yi reddetmeye başlaması değildir. Analizci Kemal Derviş bunu şöyle açıklıyor: "Arap-Fars Körfezi ülkelerinin zenginliği Türkiye için cezbedicidir. Aynı zamanda Türkiye'nin de içinde bulunduğu G-20'nin rolü ve üye ülkelerle dostluklar, bu yeni dünyada AB de dâhil çeşitli kulüplere üye olmaktan daha önemli görünüyor."Ankara, "Hristiyan bir kulübün" kapılarını kendisine açmayacağı konusunda ikna olursa kesin olarak yön değiştirecektir. İçeride yapılacak reformlar (ifade özgürlüğü alanında artık bazı geri adımlar atılmıştır) duracak ve içte İslami bir cepheyle köktendinci sınırlara sahip bir dış politikanın sağlamlaşması, Batı'nın karşı koymak zorunda kalacağı iç ve Orta Doğu istikrarı için tehlikeli gerçekler hâline gelecektir.Buna karşılık AB'ye dâhil olan bir Türkiye, İslam ile ilişkilere katkıda bulunabilir. Avrupa, çeşitli alanlarda ve uluslararası ilişkiler itibarıyla bugün bizim Türkiye'ye katkımızdan daha çok Türkiye'nin bize katkısının olabileceğini hesaba katmalıdır. Başarısız olduğumuz yerde başarı elde etmekte ve süper güç olmayan herkesin memnuniyetini kazanan bağımsız bir dış politika yürütmektedir. Somut olarak Ankara, bizim için hassas bir alanda ve eksikliklerimizin çok olduğu bir yerde bulunuyor. Balkanlar'ı kastediyorum. Geçen 24 Nisan'da Ankara, Belgrad ilee Saraybosna arasındaki yoğun diplomatik faaliyetten aylar sonra (Avrupa basınının çoğu bunu yansıtmadı) Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da Sırbistan ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanları ile bir araya geldi. Sırbistan ve Hırvatistan arasındaki yakınlaşmada Türk rolü hiç de az değildi. Bölgedeki eski Osmanlı İmparatorluğu egemenliğini ve Osmanlı karşıtı direnişin Sırp millî kimliğinin tarihî unsuru olduğunu hatırlarsak tüm bunlar özellikle önemli (ve Ankara'nın diplomasisi lehine çok şey gösteriyor) Türk dış politikasının bu başarıları, Batı medyasında geçiştirildiyse de İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmaya yardımcı olma amaçlı Türk-Brezilya girişimi konusunda tam tersi oldu. Türkiye'nin AB'ye girmesinin baş destekçisi Washington ve Birliğin kendisi tarafından saçma bir şekilde eleştirilen bir girişim. Uluslararası ilişkilerde süper güçlerin, bazı önemli ülkeler tarafından ivme kazandırılan girişimlere şüpheyle baktıkları izlenimi veriyor. Herkese uygun çözümlere katkıda bulunabilmek isteseler de başkalarının fikirlerinden ve farklı metotlarından çekince duyuyor gibiler. Dünyada Türkiye'nin gibi bir ülkeyi kendine dâhil etmeye yanaşmayan böyle bir AB olabilir mi? Herhangi bir adaydan istenen tüm beklentileri yerine getirmesi için hâlâ birkaç yıl gerekse de Ankara, Avrupa dış politikasının ve Orta Doğu'nun istikrarı için Birlikteki yerini almalı. KATHIMERINI:SÜMELA MANASTIRI'NDAKİ AYİNİN ANLAMI 13 Ağustos 2010 İoannis Grigoriadis Türk makamlarının, 15 Ağustos'ta Pontus Helenizminin Maçka'daki sembol anıtı Sümela Manastırı'nda ayin yapılmasına izin vermesi, tarihî önem taşıyan bir karardı. 1923 yılında ilk kez manastırın kilisesinde Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından bir ayin yapılacak. Bu girişimin yegâne girişim olmaması da ayrıca ilginçtir. Buna benzer bir karar, eylül ayında Ermeni kültürünün en önemli anıtlarında biri olan Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda ayinin yapılması yönünde de alındı. Daha öncelerde de Ekümenik Patriğe Küçük Asya'nın harap olmuş başka kiliselerinde de ayin yapması için izin verilmişti. Fakat söz konusu iki anıtın taşıdığı sembolik önem, Türkiye'nin girişimine çok büyük boyutlar kazandırıyor. Tabii bu kararların alınmasının bir nedeni de ekonomiktir. Gerek Pontus, gerekse Doğu Türkiye, turistik açıdan en az gelişmiş bölgelerdir ve Yunanistan'dan, Ermenistan'dan ve başka ülkelerden binlerce ziyaretçinin söz konusu bölgelere gelmesi döviz demektir. Ancak bu teşvik onlarca yıldan beri vardı ve böyle bir karar alınmamıştı. Türk makamlarından izin almadan ayin yapılması girişimi nedeniyle geçen yıl meydana gelen olayları unutmamak gerekir. Azınlık haklarının korunmasına yönelik önlemlerin verilen sözlere göre yine de eksik olduğu bu aşamada izin kararının alınmasında, Erdoğan hükûmetinin ileriye adımlar atıldığını gösterme çabası rol oynadı. Bu jest Erdoğan hükûmeti için siyasi riskler de taşıyor. 12 Eylül referandumu öncesinde aniden meydana gelecek herhangi bir olaydan kolayca siyasi düzeyde yararlanılabilir. Pontus'ta ve Doğu Türkiye'de aşırı milliyetçilik çok yoğun. Birkaç günlüğüne de olsa binlerce Yunanlının ve Ermeni'nin oralarda bulunması Türk aşırı milliyetçilerinin hoşuna hiç gitmeyecek. Ermeni gazeteci Hrant Dink'i 2007 yılında öldüren Samsunlu bir gençti. Trabzon'daki Katolik Papaz Andrea Sandoro ise 2006 yılında bir çocuk tarafından öldürüldü. Aşırı milliyetçi Türklerin ayinlerin yapılmasını engellemek amacıyla olaylar yaratması ve aşırı tutum yanlısı Yunanlıların ve Ermenilerin etkinliklerin dinî karakterini istismar etmesi, kaçınılması gereken bir tehlike. Sümela ve Akdamar'a yönelik çifte girişimin başarısı, Türk tarafının daha da "cesur" girişimlerine, aşamalı bir şekilde Türkiye'nin en azından bazı Yunan ve Ermeni mülteci dernekleriyle ilişkilerini düzene sokmasına, Türk toplumunun ülkenin Hristiyan mirasının ve Ekümenik Patrikhanenin önemini zamanla anlamasına yol açabilir. Türk makamlarının, Sümela'da ayinin düzenlenmesinde Ekümenik Patrikhane ile iş birliği de önemsiz bir gelişme değil. Son olarak, Yunanistan'ın çeşitli yerlerine serpilmiş İslam anıtlarının kullanımı konusunun, farklı bir bakış açısıyla ele alınmasında yarar var. |
|
08-16-2010, 15:26 | #33 |
KÖŞE YAZARLARI
GAZETESİ MUSTAFA KARARLİOĞLU Havuzlu villada siyasetin sonu "...Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği günleri hatırlayalım... Beklendiği gibi medya CHP yelkenlerini ölçüsüz bir rüzgarla şişiriyor ve yeni genel başkana imajlardan imaj beğeniliyordu. Gandi Kemal mi, halkçı Kemal mi, vatandaş Kemal mi yoksa Ecevit Kemal mi olsaydı acaba? Yoksa hepsi birden mi? Bugün görüyoruz ki hepsinden birkaç parça. Duruma göre bazen Gandi, bazen Ecevit... Kabul edelim, Baykal'la kıyaslandığında yüksek bir miting performansı vardır. Vardır da ne söylemektedir ona bakalım.Türkiye'nin mevcut ekonomik, siyasal performansını aşacak, dış politikadaki çizgisini daha da yukarılara taşıyacak ve genel olarak da vizyonunu değiştirecek birşeyler söylüyor mu? Din-devlet ilişkileri, Kürt sorunu, Alevilerin problemleri gibi temel problem alanlarında zihinleri harekete geçiren bir cümlesi var mı?Uzatmayalım, yok...Üsluplu, efendi bir siyasetçi havasıyla gelip birkaç günde en galiz sözlerin adamı haline gelen bir genel başkandan söz ediyoruz. Ülkedeki havuzlu villa maliklerinin büyük çoğunluğunun oy verdiği sosyolojik olarak ispatlanmış bir partinin genel başkanı olarak Başbakan'ın kiralık havuzlu villasını diline dolayan bir siyasetçiden söz ediyoruz. Kendisinin de bir havuzlu villaya sahip olduğunun anlaşılmasıyla durumu daha da trajik hal alan bir siyasetçiden...Kürt ve Alevi olduğu halde her iki kelimeyi de ağzına alamayan bir kompleksli psikoloji ile karşı karşıyayız...Muhalefet demek iktidarı şaşırtmak ve zorlamak demektir.Kılıçdaroğlu'nun muhalefetinde iktidarı zorlayacak, şaşırtacak bir pırıltı yoktur. Dolayısıyla, siyasetteki kızışmadan Türkiye'nin hayrına bir gelişme de sözkonusu değildir. Sanılanın aksine bu yolla oy yarışında üstünlük de sağlayamamaktadır. Aksine, görmezden gelerek kurtulacağı referandumda hayır kampanyası yaparak CHP korkusunu hatırlatıp, AK Parti'yi yüzde 70'lik muhafazakar-demokrat tabanda eskisinden daha güçlü bir cazibe merkezi haline getirmiştir. Baykal'ı birkaç puan olsun geçebilme psikolojisi AK Parti'yi şimdiden genel seçimde de avantajlı duruma taşımıştır. Sorunun özü de buradadır... İktidarı vizyonunuzla zorlayamıyorsanız referandum ve seçimde de zorlayamazsınız.Hal böyle olunca ne havuz fayda eder ne de pahalı gömlek üstü kasket..." ESER KARAKAŞ 13 Eylül günü ne yazmalı? "...Referanduma yaklaşık bir ay kaldı. Bendeniz de şimdiden 13 Eylül günü köşe yazarları ne yazacaklar diye düşünmeye başladım. Ben daha önce 12 Eylül referandumunda "evet" oyu kullanacağımı açıkladım. Ancak, kendi tercihimden de bağımsız olarak, 12 Eylül anayasa referandumunda evet oylarının daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Bu düşüncem, tekrar ediyorum, kendi tercihimden bağımsız bir durum. Kendimce kullandığım bir tür siyasi aritmetik, detaylarına girmiyorum, bana bu tür bir sonucun çıkmasının daha muhtemel olduğunu söylüyor. Şayet, 12 Eylül günü hayırlar daha çok çıkarsa da, açık açık yanıldığımı söylerim. Ve neden yanıldığım konusunda da uzun uzun düşünürüm, arkadaşlarımla konuşurum, bir sonuca varmaya gayret ederim. Ancak, 13 Eylül Pazartesi günü asla yazmayacağım şeyler vardır. Bunları yazmayı ayıp sayarım. Mesela muhalefet halkı, seçmenleri kandırdı demem. Seçmenleri kolayca kandırılabilecek bir kitle olarak görmek elli milyon seçmeni aptal yerine koymak demek olabilir ve çok ayıptır. Ama, 12 Eylül referandumunda evetler daha yüksek çıkar, üstelik de arada ciddi bir fark olursa, acaba bugün meşru bir biçimde hayır propagandası yapanlar, hayırların büyük oranda evet oylarını geçeceğini öngörenler ne yazacaklar, doğrusu çok merak ediyorum. Acaba yine "bu bidon kafalılar", "bu karnını kaşıyan adamlar" edebiyatı devam edecek mi?.. 12 Eylül referandumunda hayır oyu kullanan, hayır propagandası yapanlar arasından, evetler kazanırsa, acaba birileri çıkıp, "biz ciddi bir siyasi analiz hatası yaptık, yapıyoruz" diyecek mi? Böyle birileri çıkabilir ise, referandum sonrasında muhalefet iki cepheye ayrılır. Birinci cephede yine "halkı kandırdılar", " bu halk zaten adam olmaz" diyenler olur. İkinci cephede ise "nerede hata yaptık?" diyenler. İkinci muhalefet cephesi referandum sonrası genel muhalefet çizgisine egemen olabilirse Türkiye ve AK Parti için çok hayırlı olur. Siyasi yarış çok daha kaliteli ve zorlu hale gelir. Birinci cephe yine muhalefete egemen olmayı sürdürür ise Başbakan Erdoğan'ın işi genel seçimlerde çok kolaylaşır..." GAZETESİ NABİ YAĞCI Nihayet "...Karanlığın en yoğun olduğu anda aydınlığın şafağı söker. Kürt açılımı bitti mi diye sorduğumuz ve yine gençlerimizi kurban verdiğimiz günlerin ardından bugün ateşkesle gelen, kalıcı bir barış umuduyla birlikte Kürt açılımının yeniden canlanacağına dair umutlarımız da yeşerdi. Şimdilik bir ay süre için bile olsa çocuklarımız ölmeyecek. PKK-Öcalan ateşkes ilan etti. Ve hükümet, Başbakan Erdoğan bu barışçı gelişmenin önünü açtı. Basından öğrendiğimize göre TSK'nın yeni komuta kademesindeki askerler içinde de bu gelişmeyi hoşnutlukla karşılayanlar varmış. CHP içinden ateşkes sürecine destek seslerinin çıkması da çok sevindirici...Bu umutlu noktaya nasıl gelindiği üstüne düşünmemiz gerekir. Çünkü ateşkes kararının kalıcı bir barışa dönebilmesi için bu etmenleri akılda tutmak önemli olacak. En genelinde Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözülemeyeceği gerçeği kafalara artık dank etti sanırım...Hatay Dörtyol'da yaşanan derin provokasyon hükümetin bazı gerçekleri daha çıplak görmesini sağladı. Hükümet, İçişleri Bakanı bu olay üstüne çok ciddi istihbarat toplama faaliyetine girişti. Öyle sanıyorum ki, derin devletin ve belki de bazı dış odakların kışkırtıcı planlarına vâkıf oldular ve bir TürkKürt çatışması ve iç savaş tehlikesinin ciddiyetini kavradılar...Üçüncü önemli etmen ise kanımca YAŞ toplantısındaki hükümetin asker üstünde sivil otoritesini kararlı biçimde kullanmasıdır. Böylece askerî vesayetin gücünün hayli kırılmış olduğunu sanırım yalnız kamuoyumuz değil Kürtler ve PKK de gördü. Artık askerin her dediğini yapacak veya şapkasını alıp sıvışacak bir hükümet yoktur karşılarında. Asker-sivil ilişkisinde güçler dengesi göreceli de olsa değişmiştir. Referandum sonucunun evet çıkmasıyla daha da değişeceğini herkes görebiliyor. Yani Ak Parti iktidarı üç gün sonra devrilebilecek bir iktidar değil. Nihayet TMK mağduru çocukları özgürlüğüne kavuşturan yasa değişikliği de güven arttırıcı bir adım olarak bu olumlu sürecin başlamasında önemli bir etmen oldu. Bu söylediklerime başka etmenler, dış konjonktür de eklenebilir kuşkusuz. Henüz barış sürecinin içinde değiliz ama ona giden önemli bir yolun başındayız. PKK ve Öcalan bu etapta üstüne düşeni yapmıştır. Şimdi devlet sürdürmekte olduğu operasyonları durdurmalı, silahları susturmalıdır. Bu yapılmaz ise ölen her gencimizin tek sorumlusu devlet olur. Atılması gereken başka adımlar da var, ama yerim bittiği için bunlara değinmeyi sonraya bırakıyorum. Fakat en önemlisi PKK realitesi ve siyasi çözüm üstüne yeniden düşünmektir..." GAZETESİ AHMET HAKAN Kemal Bey yine beyhat "...Geçen seçimin sonucunu en doğru tahmin eden iki kuruluştan birinin son yaptırdığı araştırmanın sonuçları var elimde.Buna göre...EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 45... CHP: Yüzde 26... MHP: Yüzde 11.Ve bir başka şirket...Ankara merkezli... Güvenilir ve saygın bir kuruluş...Onun sonuçları ise şöyle:EVET: Yüzde 54... HAYIR: Yüzde 46...Yani aynı sonuçlar.Bu şirketin seçim tahmini ise şöyle:AK PARTİ: Yüzde 42... CHP: Yüzde 27... MHP: Yüzde 11...Kemal Kılıçdaroğlu'nun ortaya ilk çıkışında yapılan araştırmalar, CHP'nin yüzde 30 / yüzde 31 noktasına tırmandığını gösteriyordu.Bu sonuçlara bakacak olursak gelen gitmiş görünüyor.Peki ne oldu da böyle oldu?Olan şu:Kemal Kılıçdaroğlu bekleneni vermedi, veremedi, veremiyor."Neden böyle oldu?" sorusuna yanıt olsun diye hazırladığım 11 maddelik bir listem var.Siz bu 11 maddeyi...Kemal Kılıçdaroğlu için hazırlanmış bir "hasar tespit raporu" olarak da okuyabilirsiniz.Takdim ediyorum:1- Tamam çalışkan, tamam koşturuyor, tamam halka dokunuyor ama genel bir kampanyanın ancak çok küçük bir parçası olabilecek türden iddiaları ve suçlamaları, bütünün yerine koydu, koyuyor...2- Referandum sürecinde ilk kez çıktığı siyasi alanda "Neden hayır?" sorusuna, köşe yazarları kadar bile yanıt veremedi, veremiyor. 3- "Recep Bey" ve "Havuzlu villa" dışında hatırda kalacak bir şey söylemedi, söylemiyor.4- "Özgürlükler" alanında alabildiğine mütereddit ve çekimser davranırken, bir savcı iddianamesinden yola çıkarak Başbakan'a ağzını doldurarak "kalpazan" demekte bir sakınca görmedi, görmüyor.5- Anayasa değişikliğinde tezlerini halkın diline çevirmedi, çeviremiyor.6- Siyasette seviyeyi yükseltmek yerine ucuz popülizme savruldu, savruluyor. 7- Ucuz popülizmin bile hakkını veremedi, veremiyor.8- Karamsarlık ve yeis aşıladı, aşılıyor. Umut olamadı, olamıyor.9- Partiye egemen olmadı, olamıyor... 10- Bir ideolojik perspektif ortaya koymadı, koyamıyor.11- Partinin önde gelen isimlerini sahaya sürecek bir liderlik sergilemedi, sergilemiyor..." GAZETESİ SÜLEYMAN YAŞAR Referandumda 'evet' ekonomiye ne getirecek? "...Bir ülkenin zengin ülke sınıfına girebilmesi için bazı koşullar öne sürülüyor. İktisatçı Jeffrey Sachs bu koşulları şöyle sıralıyor. Bir, yüksek öğrenim çağındaki nüfusun yüzde 30'u yüksek öğrenime katılacak. İki, kamu ve özel sektörün toplam harcamalarının yüzde 1'i araştırmaya harcanacak. Üç, internet, mobil telefon kullanımı yaygın olacak. Dört, günlük gazete dağıtımı geniş bir alana yayılacak. Bütün bu aranan özelliklere ilave olarak da fert başına ulusal gelir 15 bin doların üzerinde olacak. Zengin ülke sınıfına girebilmenin şartları işte bunlar. Peki Türkiye şimdiki şartlarında böyle bir zenginliğin neresinde duruyor? Uzağında mı, yakınında mı duruyor?.. Rakamlara baktığımızda, zengin ülke sayılmamız için yüksek öğrenim kriteri hariç diğerlerini kısa sürede tutturmak mümkün. Gelelim en önemli ölçü olan fert başına gelir düzeyine... Satın alma gücü paritesine göre, Türkiye, 15 bin dolarlık koşula oldukça yaklaşmış durumda. 2010 programında fert başına gelir 13 bin 647 dolar civarında hesaplanıyor. Türkiye'nin birkaç yıl içinde 15 bin doları bulması çok mümkün. Peki Türkiye'nin zengin ülke olmasını engelleyen ne? Türkiye'yi fakirliğe çeken şey "bürokratik vesayet rejimi"... Bürokratik vesayet, düşünce, inanç ve girişim özgürlüklerini kısıtlıyor. Eğer anayasa değişiklikleri referandumda kabul edilirse, bu sistem iyice delinecek. Yargının, ülkedeki yatırımları ideolojik olarak engelleme yetkisi ortadan kalkacak. Bürokrasi, keyfi olarak yetki kullanamayacak. Ayrıca bürokrasinin, vatandaşları fişleme ve bunu kötüye kullanma yetkisi de son bulacak. Hukukun koruması altında özgürleşen bir ortamda daha fazla yatırım yapılacağı için, Türkiye hızla zengin ülke kategorisine girebilecek. Türkiye, böyle müthiş imkânlara sahip ama, bu ülkenin zengin bir ülke olmasını istemeyenler de var. Onlar, "bu ülke fakir olsun, biz zengin olalım" diyen statükocu işadamları. Çünkü Türkiye zenginleştiğinde ve yüksek öğrenimli sayısı, yetişkinlerde yüzde 30'a ulaştığında, bu kesimlerin askerle ve yargıyla el ele vererek ülkeyi yönetmeleri artık mümkün olmayacak. Zira Anadolu'nun her ilinden üniversite eğitimi almış gençler, bundan böyle statükocuların devlet rantlarıyla geçinmelerine, silah komisyonculuğu yapmalarına, böylece savaş ortamını sürdürmelerine göz yummayacaklar. Statükocuların referandum telaşı da zaten bu yüzden. Onlar, anayasa değişikliklerine "hayır" derlerken, aslında Türkiye'nin fakir, kendilerinin ise zengin olmasına "evet" diyorlar..." OKAN MÜDERRİSOĞLU Anayasa zihinlerde değişti bile! "...Anayasa değişikliğinin, daha oylanmadan sonuç vermesi ilginç değil mi? Her ne kadar siyasi partiler meydanlarda, anayasa paketinin içeriğine girmese de bilinçli kesimler şimdiden harekete geçti bile. İşte en canlı örnek "Memurlar"! Hatırlıyorum da bu ülkede memur sendikası diye bir kavram yoktu. Maliye bürokratları otururlar, o yılki enflasyon tahminine, büyüme hedefine göre bir oran belirlerler, sonra da Başbakan'ı ikna etmeye çalışırlardı...Derken anayasal engel kısmen kalktı, memur sendikalaşmaya başladı. Lakin yeterince bilgili ve deneyimli değildi. Pazarlığa oturduğu kişiler de memurdu. Bir taraf sadece memuru değil hükümeti de düşünmek durumundaydı...Üçüncü aşamaya geçildiğinde, memur sendikaları ideolojik ayrışmalarına rağmen olgunlaştı. Gerçi toplu sözleşme yapamıyorlar, "Toplu görüşme" yöntemi ile isteklerini sıralıyorlar, hükümetler de direnme noktalarını açıklıyorlardı. Sendikalar, belki istedikleri zam oranını alamadılar ama uzlaştırma kurulları marifetiyle yeri geldi siyasetçinin bileğini de büktüler. Ve şimdi yepyeni bir aşamadayız. Anayasa değişikliği eğer yürürlüğe girerse memur için "toplu sözleşme" dönemi açılacak. Aslına bakarsanız fiilen açıldığını ilan edebiliriz. Dün, memur sendikaları ile hükümet, 2011'deki mali ve sosyal hakları için toplandığında bir sendikacı şöyle diyordu: "Eksikliklerine rağmen toplu sözleşme hakkının anayasa paketine girmesini önemsiyoruz. Hükümet, pakette var olan bu hakka göre hazırlıklı gelmeli, fiili durum oluşturmalı ve toplu sözleşmenin başlangıcını bu yıl yapmalı!"... Anayasa değişikliğini eleştirebilirsiniz, eksik bulabilirsiniz, hatta kaygılarınızı da içine yerleştirebilirsiniz. Ancak, objektif gerçeklerden kaçamazsınız. Nitekim toplumsal talep, ileri adımdan yani değişimden yana. Kuşkusuz bu anayasa değişikliğinin en büyük faydası, hak ve özgürlükler yönüyle, kuvvetler dengesi ihtiyacı ile yepyeni bir anayasa gereğini yeniden gündeme getirmesi olacak. Anayasa değişikliği sayesinde bireyin hukuku, ekonominin geleceği, katılımcı yönetim anlayışı, veri güvenliği, devletle ihtilafların çözümü yolunda da mesafe alınacak. Dezavantajlı kesimler olan kadınlar, çocuklar, özürlüler, yaşlılar, şehit dul ve yetimleri için insanca yaşam adına özel düzenlemeler yapılabilecek. Yurtdışına çıkış özgürlüğünün kapsamı genişleyecek. Devletin iş ve eyleminden dolayı haksızlığa uğrayan vatandaş, mahkemeler dışında derdine çare arayacağı Kamu Denetçiliği Kurumu'nun kapısını çalabilecek. Emekli memurlar da toplu sözleşme hükümlerinden yararlanabilecek. Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal güvenceye kavuşturularak, siyaset üstü ekonomi dönemi başlayacak..." GAZETESİ ALİ SAYDAM 'Havuzlu villa'da ısrar niye?.. "...Hadi diyelim, bizim cumartesi günü MetroPoll araştırma şirketine dayanarak verdiğimiz rakamlar gerçekleri yansıtmıyor... Prof. Dr. Özer Sencar bizi ve kamuoyunu kandırıyor. Dün Habertürk'ün Konsensüs şirketine dayanarak yayınladığı, bizimkilerle aynı sonuçlarda buluşan; aynı doğrultuda mesajların ve derslerin çıkarılmasına işaret eden rakamlar da mı uydurma?..Sadece CHP'li kurmayların 'tahmin' yoluyla ya da gözlerini tavana dikip 'olsa, olsa' diye sallayarak ileri sürdükleri rakamlar mı doğru?.. Onlara bakarak mı strateji ve taktiklerin doğruluğuna karar vereceğiz?..CHP kurmayları iyimserlik ötesi tahminlerinde haklıysalar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şahsına yönelik başlatıp sürdürdüğü agresif yaklaşım doğru bir stratejinin ürünüdür... 1. MetroPoll ve Konsensüs'ün CHP'nin ve Hayır oylarının hızla erimekte olduğuna, Evet ve AK Parti oylarının hızla arttığına işaret eden mayıs - ağustos karşılaştırmalı rakamları yanlıştır ve maniple amacı gütmektedir.Tabii bir de yol kazaları var... Buna da, 'olur o kadar canım' denebilir tabii... Milliyet yazarı Fikret Bila, Kılıçdaroğlu'na sormuş: 'Başbakan'a 'havuzlu villa' diye yüklenirken sizin de havuzlu yazlığınız çıktı. Hata yaptığınızı düşündünüz mü?' CHP Başkanı da yanıt vermiş: 'Başbakan'ın villasıyla benim kooperatif yazlığım karşılaştırılamaz. Zaten 1.500 TL olan taksitlerini ödeyemediğim için villayı satıyorum...'Teniste buna 'Basit hata' diyorlar... İngilizcesinden tercüme ederseniz, 'Yapmaya zorlanmadığınız hata'... Bu da o türden... Puanlar gittikçe eriyor. İlk günden beri 'Aman etmeyin eylemeyin; bırakın Başbakan'a saldırmayı. Siz kendi projelerinizi anlatın, nasıl olup da AK Parti'den daha 'ilerlemeci' işler yapacağınızı söyleyin... Hamaset bu ülkede artık bir işe yaramıyor! Baksanıza seçmen AK Parti'yi daha 'ilerlemeci' buluyor. Buna nasıl tahammül edebiliyorsunuz?' dedikçe, onlar aynı yere vurup durmaya devam ettiler... Tek çıkış noktaları var artık. Bir araştırma şirketi bulacaklar. Daha önceki araştırma şirketlerinin yanıldığını, onların tahmin ettiği sonuçların ise gerçeklere tekabül ettiğini kanıtlayacaklar. Belki o zaman ruhlara bir nebze olsun su serpilir... Ancak bunu yapacak adam da araştırmacılar arasında pek kalmadı...Hatırlatalım: Bu referandum Galatasaray Direktörü'nün her mağlubiyetten sonra yaptığı gibi 'Bu mağlubiyet arkamızda kaldı, şimdi gelecek maçlara bakıyoruz' şeklindeki açıklamalarla savuşturulamaz. Bu referandumun mağlubunu hüsran ve acı dolu günler beklemektedir... Sayın Kemal Kılıçdaroğlu (Nihayet Gandhi muhabbetini bıraktı galiba), ilk günden beri Başbakan Tayyip Erdoğan'ı 'havuzlu villa' sahibi olmak ve zenginleşmekle eleştirdi. Kampanyasını 'havuzlu villa' söylemi üzerine kurguladı. Vaadi de şuydu: 'Ben havuzlu villada yaşamayacağım!' Böyle oy istedi seçmenden. Oysa, kendisinin havuzlu bir yazlıkta oturduğu, anlaşıldı. Talihsizliğe bakın siz...Bila'ya 'Hata olduğunu düşünmüyorum' demiş Başkan. 'Ben 'havuzlu villa' eleştirisini elbette bilerek başlattım. Yazlık ev, yazlık kooperatif üyeliğimi elbette biliyordum. Bir hata olarak görmüyorum. Havuzlu villa söylemine devam edeceğim. Başbakan'ı bu konuda eleştirmeyi sürdüreceğim.'..." GAZETESİ A.TURAN ALKAN Kaybetmeyebilirdiniz ama kaybedeceksiniz "...Anketler bir ay kala, daha şimdiden eveti gösteriyor; zannımca evetler 12 Eylül'e doğru giderek artacaktır. E, ne olacak şimdi? Bakın şuraya yazıyorum; Evetler galebe ettiği gün çeşmelerden bal ve süt akıp kuzu kurd ile gezecek değildir ama evetlerin galebesi, hayırcıların etkisizleşmesi bakımından anlamlı. Halkoylaması şimdi farklı bir anlama büründü. Doğrusu hayırcı cephe çok renkli, hatta lüzumundan fazla renkli elemanlardan müteşekkil; aralarındaki yegâne fasl-ı müşterek "istemezükçülük"; bunun haricinde felsefi bir arka plan, bir dünya görüşü beraberliği yok. BDP'nin boykot kararı aldığı, PKK'nın yol kesip yolculara hayır propagandası yaptığı bir cephenin öteki elemanlarını saymak gereksiz...Ne istemediklerini biliyoruz ama ne istediklerini kendileri de izah edemiyorlar ve bu yüzden referandumu kaybedecekler; halbuki kimsenin kaybetmesi gerekmiyordu... Bunun yanlış bir taktik olduğu tatlı dille izah edildi, anlamıyorlar; bütün varlık sebebini "hayırlar fazla çıksın" ülküsüne adayanların hesap hatası şu; hayır oyu, bir tez değildir, "Yaptırmam, söyletmem, sizi buradan geçirtmem" makamında bir inat gösterisidir; yapıcı bir tarafı yok; "Seni buradan geçirtmem" demek "Ben istediğim yerden yürür geçerim" anlamına gelmiyor ki...Anlamadıkları bir başka şey: 2007'de hükümetin itildiği mağduriyet pozisyonu tekrarlanmak üzere. AK Parti mahvolsun diye diye AK Parti'nin değirmenine su taşımak bir nevi Sisifos işkencesi değil midir efendiler?.. Böyle kötü denklem kurulur mu, hani rakamlardan anlardınız? Hükümeti referandumla devireyim derken kendi varlığını referandum pokerine yatırmanın neresi akıllıca? Evetlerin bir fazla çıktığı an, istemezükçü koalisyonunda iç çatırtıların ve gümbürtülerin önüne kimse geçemez; bu açık-seçik görünüyor. Şurada yanlış yaptılar: Yandaşlarını hayır için zorlamak yerine serbest bırakmayı hesab edebilselerdi, hem demokratlıklarına toz kondurmayacak, hem seçmen tabanındaki blok kaymalarına mani olabileceklerdi. Referandumu siyaset dışı, teknik bir konu gibi gösterebilseler, herhalde hükümet kurmaylarını da çok şaşırtacaklardı ama tam aksini yaparak referandumu lüzumsuz yere hayat-memat meselesi haline getirdiler. Ee hükümetin pek hoşuna gitti yeni durum; çünkü artık kimse hükümete "2008'de anayasayı değiştirmeye kalktınız ama beceremediniz" demeyecektir!.. Böyle muhalefet herkesin başına gelmez; Başbakan kadrini bilsin!.." GAZETESİ ALİ ATIF BİR Çiller Boğaziçili değil miydi? "...Kültür olgusunu işin içine katmadan başanyı tanımlamak zor ama dün Yılmaz Özdilirı açtığı yoldan gidip bu konuda iki laf edeyim. Yılmaz Özdil dün "Obama Harvard, İngiltere Başbakanı Oxford mezunu bizimki ise üniversite sınavında ancak 106 bine girebilmiş" diyerek çaktırmadan Başbakan Recep Tayyip Erdoğaria ve AK Partili bakanlara çaktı. Bu konuda söylenecek çok söz var. Demirel İTÜ'lüydü. Ecevit Robertli. Erbakan İTÜ'lü. Özal İTÜ'iü. Çiller Bogaziçili. Mesut Yılmaz Ankara Siyasallı. Baykal Ankara Hukuklu. Hepsi de %1'lik dilimdendi. Yani iyi eğitim alan çocuklanmızdan siyasete girenlerdi. Ne yaptılar? Ya da bir şeyleri yapamadılar ki 2002'de AK Parti iktidar oldu! Bugün Marmara iktisadi ve Ticari Akademili Erdoğan "tüm zamanlardaki lider rakiplerine" kök söktürüyor. Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Bahçeli koçlar gibi Milliyetçi kaleyi koruyor. Yine Ankara iktisadi ve Ticari Akademili Kılıçdaroğlu CHP'nin başında, %1'lik dilimden üniversiteye giren Baykal'dan daha iyi performans gösteriyor. Kimse halkın zamanında daha iyi eğitimlilere Türkiyeyi yönetmek üzere şans vermediğini söyleyemez!..Aslında Yılmaz Özdil soruyu şöyle sorsa daha iyi olurdu: ABD Genelkurmay Başkanı General Michael Mullen da askeri okul mezunu, ingiltere Genelkurmay Başkanı General Sir David Richards da... Bizim Genelkurmay Başkanı da... Niye onlar her fırsatta ülkeyi yönetmeye talip olmuyorlar da bizimkiler oluyorlar! Bu arada ingiltere Genelkurmay Başkanı Sir David Richard'ın Cardiff Üniversitesi'nden "siyaset ve ekonomi" lisans derecesi var. Belki de asıl tartışma şu olmalı: Genelkurmay başkanlarının askeri eğitim öncesinde sivil bir lisans eğitiminden geçmeleri "teamül" olmaz mı?.." ADEM YAVUZ ARSLAN Seçim yapmayı beceremeyen Türkiye "...Şunun şurasında sandığa az bir zaman kaldı ama skandallar, tartışmalar bitmiyor.Muhalefet oyunu iktidar partisinin sahasına yıktı ve Anayasa paketi dışındaki her şeyi konuşuyoruz. Kolayca evet alacak bir paket bıçak sırtı hale geldi.Fakat ortada somut bir gerçek daha var.Türkiye yine seçim yapmayı beceremiyor. Küflü paslı tahta sandıklar, kartondan kabinler, mükerrer oylar, parmak boyamalar... İşin şeklini bir kenara bırakın, YSK vatandaşın anayasal hakkını bile kullandırtamıyor. Her seçimde bir T.C. kimlik numarası sorunu baş gösteriyor. Yetmezmiş gibi bir de tayin krizi çıktı.Düşünün, devlet memurusunuz, tayininiz çıkıyor. Fakat YSK diyor ki: "Siz oy kullanamazsınız." Bu kararın meali şu: 39 bin polis, 61 bin öğretmen ve 45 bin asker oy kullanamayacak. Eşleri, çocukları da eklenince yüz binlerce kişi anayasal hakkından mahrum. Oysa bir genelgelik işi var. Çünkü tayin olanlar, mevcut seçmen bilgi kâğıtlarıyla gittikleri yerde oy kullanabilirler. Sonuçta bu yerel seçim değil kimin nerede oy kullandığının bir anlamı da yok. Tercih mühründeki 'Evet' yazısını muhalefet istedi diye jet bir kararla ve milyonlarca liralık masrafı göze alarak değiştiren YSK yüz binlerce memurun oy kullanma hakkını elinden alıyor. İşin kötüsü, YSK'nın memurlar konusundaki tercihinin 'siyasi' olduğu dile getiriliyor. İktidar sorunun farkında değilmiş gibi davranıyor. YSK'ya talimat verecek hali yok ama çözüm için de bastırmıyor. Havalimanları da ayrı bir sorun. Yurtdışı uçuşlarına açık havalimanlarının bazılarında -mesela Samsun- oy kullanmak mümkün değil. Oysa geçen seçimde de bu konu gündem olmuş, YSK 'hallederiz' demişti. Dünya internet üzerinden oy kullanmayı yaygınlaştırırken biz eski usul seçimi bile beceremiyoruz..." AYHAN AKTAR Muhalefetin sefaleti... "...Eylül referandumuna doğru yol aldığımız bu günlerde, içimi bir hüzün kaplamaya başladı. Özellikle, HAYIR kampanyasını yürüten cenahta izlediğim çapsızlık ve çaresizlik sanki sokakta topal köpek veya kör kedi görmüş gibi bende acıma ve şefkat duygusu uyandırıyor. Bazı gazetelere göz attıkça, yüksek sesle "vah vah" diye söylenir oldum. Hele akşam haberlerini seyrederken, gülmekten kırılıyorum. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Sevgili Malatyalılar, referandumun Malatya'nın kayısısına bir faydası var mı?" seviyesindeki analizlerini duyunca dayanamıyorum. Eminim, sıradan CHP'liler de şu tip laflar ediyorlardır: "Yahu, bu referandum benim kel kafamda saç çıkmasına, hanımın yirmi yaş gençleşmesine, bizim salak oğlanın üniversiteyi kazanmasına yaramıyor ise, ben bu referandumun ..." Kemalist muhalefetin sefaleti burada. Hele, son günlerdeki 'havuzlu villa' tartışmasına bayıldım. Kılıçdaroğlu, meydanlarda toplanan vatandaşlara "Recep Bey'in havuzlu villası var. Ama sizde mal-mülk nanay!" düzeyinde bir laf ettiydi. Hemen hazretin Ege sahillerindeki kendi kooperatif villasının fotoğrafını burnuna dayadılar. Garibimin nutku tutuldu. Yahu, madem senin de havuzlu villan var, ne uğraşırsın elâlemin villasıyla? Açıkçası, CHP'nin referandumu AKP politikalarının oylanması noktasına getirmesini Kılıçdaroğlu'na atılmış bir kazık olarak görüyorum. Mesela, 13 eylül sabahı Başbakan Erdoğan, "seçmenlerin yüzde 50'den fazlası AKP politikalarını onaylıyor" derse ne olacak? CHP'liler ne diyecekler? "Ama bu sadece bir anayasa değişikliği referandumuydu, AKP politikalarıyla bir alakası yok!" diyebilirler mi? Bence, hayır! Siyaset sahnesine Harbiye Marşı ile düşen Kılıçdaroğlu, referandumdan sonra 10. Yıl Marşı ile gidebilir..." GAZETESİ ASLI AYDINTAŞBAŞ PKK'da neler oluyor? "...Zarfı açınca, masaya kuşe kağıda basılmış 3 broşür dökülüverdi. Bir tanesi "Neden Hayır?" yazan bir kitapçık; diğer ikisinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun kravatlı milletvekili fotosunun altında "Oyunuz Hayır'lı Olsun" diyor. "Hah!" dedim kendi kendime, işte Deniz Baykal'ın söz ettiği kitapçıklar. CHP'nin dev hamlesi!Şaka bir yana, hatırlayalım Baykal, bir süre önce CNN Türk'e verdiği röportajda, CHP yönetimini eleştirerek "Referandum konusunda geç kalındı. Kurumsal olarak bütün parti gücünün daha etkili bir şekilde harekete geçirme mecburiyetimiz vardır. Sadece genel başkan büyük bir iyi niyetle geziyor dolaşıyor elinden geleni yapıyor. Daha broşürlerimiz çıkmadı argümasyonlarımız kitapçıklara dönüşmedi , sloganlarımız çıkmadı, afişler hazırlanmadı" demişti. Deniz Bey'i sevin ya da sevmeyin, ancak eski genel başkan CHP teşkilatlarının hantallığı ve CHP'nin referandumda devasa bir "AK Parti dişlisi" karşısında sönük kaldığı konusunda yerden göğe kadar haklı. Birkaç hafta önce CHP'de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun enerjik yurt gezileri dışında pek bir hayat belirtisi görmediğimi yazmıştım. AK Parti, reklam kampanyalarıyla, kadın kollarıyla, internetteki varlığıyla, bakanlar ve milletvekillerinin yurt gezileriyle "Evet" için Türkiye'yi karış karış arşınlarken, CHP'de lider dışında ciddi bir kampanya havası esmiyor. Referanduma bir ay kala durum pek değişmiş değil. Kemal Bey'in çabasını ve halkla kurduğu ilişkiyi küçümsemiyoruz. Taşköprü'den Alaplı'ya 47 il ve sayısız ilçeye yaptığı ziyaretler, siyasetin, muhalif ruhun Türkiye'nin her yerine yayılabileceğini gösteriyor. Üstelik "Recep Bey" söylemiyle Tayyip Erdoğan'ı mindere çekmeyi başardı. Ama siyaset örgüt işi. Partisinin lidere ayak uydurması, broşürlerin ötesinde bir varlık göstermesi, kitle iletişim imkanlarını kullanması ve en önemlisi, referanduma hazırlanırken bir yandan da 2011 için gerekli vizyon ve vitrini ortaya koyması gerekir. Huuu... duyan var mı?..." GAZETESİ EMİN PAZARCI Siyaset ve kin "...CHP'de, önder Sav'ın, eski Genel Başkan Baykal'ı bir daha dirilmemek üzere gömme çalışmaları, nihayet su yüzüne çıktı. Baykal'a yakın isimlerin görevden alınmalarının yanında, kendisine de genelge ile yasak konuldu. Baykal'a "Sen evinde otur, yardımına ihtiyacımız yok, işimize de karışma" mesajı verildi. Bunun iki sebebi var: 1) Yeni CHP yönetimi, Deniz Baykal'ı izole etmek istiyor. İleride ortaya çıkıp, "Ben de varım" demesini önlemeye çalışıyor. 2) CHP Genel Sekreteri Önder Sav, geçmişin acısını çıkarıyor. Baykal'a "Sen beni tasfiye etmek isterken, ben seni tasfiye ediyorum" diyor. Hikaye ilginç... Bugünkü Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın çevresi, daha düne kadar Önder Sav'ı yerden yere vuruyordu. Önder Sav ve çevresine "CHP'nin politbürosu" adı takılmıştı. Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı Baykal'a, sürekli olarak "önder Sav ve ekibi ile bu iş olmaz" mesajı veriyordu. Baykal da önder Sav'ı harcamaya karar verdi... Kendisini çağırıp, "Bak önder" dedi: - İkimiz de yaşlanıyoruz. Ben CHP'yi gençleştirmek, daha genç bir kadro ile çalışmak istiyorum. Baykal, "ikimiz de yaşlanıyoruz" dedi demesine de... Önder Sav'a, "Partiyi gençleştirmek istiyorum" diyerek, "Ben kalıyorum, sen gideceksin" mesajını verdi. önder Sav da bunu bir köşeye yazdı. önüne gelen ilk fırsatta bunun acısını çıkarttı. Baykal'ın gidişi ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'na adaylığını açıklaması, tam bir Önder Sav operasyonu oldu. Eğer önder Sav, kendisine "Adaylığını açıkla, arkandayım" demeseydi, Kılıçdaroğlu bugün Genel Başkanlık koltuğunda değildi..." GAZETESİ Yılmaz ÖZTUNA Ne konuştular? "...ABD Dışişleri Bakanlığı'nda geçtiğimiz perşembe günü özel ve kapalı bir toplantı yapıldı. Konu Türkiye idi. Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Hanım, bakanlığını yöneten diplomatlarla bir araya geldi. ABD protokolünde dışişleri bakanı, başkan ve başkan yardımcısından sonra 3. sıradadır. Zaten bakanlığın adı bütün dünyadaki gibi dışişleri değildir, 'Devlet Kapısı'dır (Department of State'i böyle tercüme ettim). Bakana da devlet sekreteri denir (Secretary of State). Dışişleri Bakanımız Prof. Ahmet Davutoğlu bu özel toplantıyı (ABD-Türkiye ilişkilerinin ne kadar önemli görüldüğü) şeklinde değerlendirdi. Bunu Meksika Dışişleri Bakanı Patricia Espinoza Hanım'ın yanında söyledi. Pekiyi ABD, Türkiye hakkında ne konuştu? Öyle ya, bayram değil, seyran değil. Bu husus, saklı ve gizli tutuldu. ABD bakanlık sözcüsü basına (bu tür toplantıları önemli konuları derinleştirmek için yaparız) diyerek bir fikir teâtîsi şeklinde sundu. Biz, Türkiye üzerindeki bu birinci derecede özel, mahrem toplantının konusunu belirlemek durumundayız. Zira Türkiye şüphesiz önemli devlettir de, başka önemli devletler de var. Şu günlerde Amerika, Irak'taki askerinin 50.000'ini ve önemli hacimde silâh çekiyor. İncirlik ve belki İskenderun'u kullanacaktır. Bu tahminim herhalde yanlış değil ama, bana bile yetersiz göründü. Dış politikada Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması var mı? konusunun mutlaka ele alındığını düşünüyorum. ABD Senatosu muhalefet (Cumhuriyetçi) kanadı, Ankara'ya atanacak yeni büyükelçi Ricciardone için titiz, hattâ hırçın bir tavır takındı. Pekiyi, Türkiye'de Batı'dan uzaklaşan bir eksen kayması olup olmadığı nasıl anlaşılacak? ölçü nedir? Cevap şudur ve kesin cevaptır: Bir İran harekâtında müttefiklerimizin yanında mıyız, değil miyiz? Yanında olmadığımız takdirde Türkiye'nin açığı hangi güçlerle kapatılacak şıkkı ise mutlaka ele alındı..." DIŞ BASIN ÖZETLERİ TA NEA : UÇAKLARLA VE GEMİLERLE 12 Ağustos 2010 Manos Haralambakis ve Fotini 1923 yılından bu yana ilk kez bir ayinin yapılacağı Türkiye'de, 15 Ağustos'ta tarihî Sümela Manastırı'nda büyük bir kalabalığın toplanması bekleniyor. Ekümenik Patrikhane, Yunanistan, Gürcistan, Rusya ve diğer bölgelerden gelerek, yatılı kalacak ziyaretçilerin sayısının 6 bin civarında olacağını, ancak günü birlik ziyaretçilerle birlikte toplam ziyaretçi sayısının 10 bine ulaşacağını belirtiyor.Ziyaretçilerin; Ekümenik Patrik Bartholomeos, Rusya Kilisesi adına Volokolamsk Metropoliti İlarion ve Yunan Kilisesi adına Drama Metropoliti Pavlos tarafından yapılacak ve birçok açıdan tarihî önem taşıyacak ayinde hazır bulunmak amacıyla uçak, otobüs hatta gemilerle bölgeye gelmesi bekleniyor. Bu tarihî olaya yönelik ilgi nedeniyle hafta sonunda Sümela Manastırı'ndan 170 kilometre mesafede bulunan etraftaki şehirlerde oteller yüzde 100 dolu. Manastırın bağlı olduğu Maçka Belediyesi de birkaç günlüğüne Yunan ziyaretçileri misafir edecek. Diplomatik kaynaklar gazetemize yaptıkları açıklamada, Ankara'nın manastırda ayinin yapılmasına dair geçen haziran ayında verdiği iznin, Türkiye'nin dinî özgürlüklere saygı gösterme çabası çerçevesinde alınan bir karar olduğunu ifade ettiler. Türk medyasının son zamanlarda konuyu olumlu bir şekilde ele alması önem taşımaktadır. Atina'daki aynı kaynaklar, kararın sembolik olmasının yanı sıra turizm alanında özellikle Trabzon ve civarına sağlanacak gelirin de göz önünde bulundurulduğunu belirtiyor. EL PAIS: TÜRKİYE AB'YE GİRMELİ 13 Ağustos 2010 Türklerin çoğu AB'nin ve genel olarak Batı'nın kendileriyle dalga geçtiği inancında. Türkiye yıllardır AB'ye üye olmak için Brüksel ile müzakereler yürütüyor ve kendisinden istenen demokratik, sosyo-politik ve ekonomik reformları gerçekleştiriyor ancak bazı hükûmetler tarafından önüne konulan bir duvarla karşı karşıya kalıyor.Söz konusu hükûmetlerin (Fransa, Almanya, Avusturya) çeşitli sebeplerle (ırkçılık da dâhil) Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan geniş bir Avrupa kamuoyu tarafından desteklendiğini de belirtmek lazım. Hükûmetler ve söz konusu kamuoyu sadece Türkiye tarafından tanınan yasa dışı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni destekleyen (kabul edilemez) Türk tutumunu, retlerini sürdürmede esas neden olarak görüyor. Şimdi mesele, AB Ankara'yı reddettikçe Ankara'nın da AB'yi reddetmeye başlaması değildir. Analizci Kemal Derviş bunu şöyle açıklıyor: "Arap-Fars Körfezi ülkelerinin zenginliği Türkiye için cezbedicidir. Aynı zamanda Türkiye'nin de içinde bulunduğu G-20'nin rolü ve üye ülkelerle dostluklar, bu yeni dünyada AB de dâhil çeşitli kulüplere üye olmaktan daha önemli görünüyor."Ankara, "Hristiyan bir kulübün" kapılarını kendisine açmayacağı konusunda ikna olursa kesin olarak yön değiştirecektir. İçeride yapılacak reformlar (ifade özgürlüğü alanında artık bazı geri adımlar atılmıştır) duracak ve içte İslami bir cepheyle köktendinci sınırlara sahip bir dış politikanın sağlamlaşması, Batı'nın karşı koymak zorunda kalacağı iç ve Orta Doğu istikrarı için tehlikeli gerçekler hâline gelecektir.Buna karşılık AB'ye dâhil olan bir Türkiye, İslam ile ilişkilere katkıda bulunabilir. Avrupa, çeşitli alanlarda ve uluslararası ilişkiler itibarıyla bugün bizim Türkiye'ye katkımızdan daha çok Türkiye'nin bize katkısının olabileceğini hesaba katmalıdır. Başarısız olduğumuz yerde başarı elde etmekte ve süper güç olmayan herkesin memnuniyetini kazanan bağımsız bir dış politika yürütmektedir. Somut olarak Ankara, bizim için hassas bir alanda ve eksikliklerimizin çok olduğu bir yerde bulunuyor. Balkanlar'ı kastediyorum. Geçen 24 Nisan'da Ankara, Belgrad ilee Saraybosna arasındaki yoğun diplomatik faaliyetten aylar sonra (Avrupa basınının çoğu bunu yansıtmadı) Türk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İstanbul'da Sırbistan ve Bosna Hersek Cumhurbaşkanları ile bir araya geldi. Sırbistan ve Hırvatistan arasındaki yakınlaşmada Türk rolü hiç de az değildi. Bölgedeki eski Osmanlı İmparatorluğu egemenliğini ve Osmanlı karşıtı direnişin Sırp millî kimliğinin tarihî unsuru olduğunu hatırlarsak tüm bunlar özellikle önemli (ve Ankara'nın diplomasisi lehine çok şey gösteriyor) Türk dış politikasının bu başarıları, Batı medyasında geçiştirildiyse de İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmaya yardımcı olma amaçlı Türk-Brezilya girişimi konusunda tam tersi oldu. Türkiye'nin AB'ye girmesinin baş destekçisi Washington ve Birliğin kendisi tarafından saçma bir şekilde eleştirilen bir girişim. Uluslararası ilişkilerde süper güçlerin, bazı önemli ülkeler tarafından ivme kazandırılan girişimlere şüpheyle baktıkları izlenimi veriyor. Herkese uygun çözümlere katkıda bulunabilmek isteseler de başkalarının fikirlerinden ve farklı metotlarından çekince duyuyor gibiler. Dünyada Türkiye'nin gibi bir ülkeyi kendine dâhil etmeye yanaşmayan böyle bir AB olabilir mi? Herhangi bir adaydan istenen tüm beklentileri yerine getirmesi için hâlâ birkaç yıl gerekse de Ankara, Avrupa dış politikasının ve Orta Doğu'nun istikrarı için Birlikteki yerini almalı. KATHIMERINI:SÜMELA MANASTIRI'NDAKİ AYİNİN ANLAMI 13 Ağustos 2010 İoannis Grigoriadis Türk makamlarının, 15 Ağustos'ta Pontus Helenizminin Maçka'daki sembol anıtı Sümela Manastırı'nda ayin yapılmasına izin vermesi, tarihî önem taşıyan bir karardı. 1923 yılında ilk kez manastırın kilisesinde Ekümenik Patrik Bartholomeos tarafından bir ayin yapılacak. Bu girişimin yegâne girişim olmaması da ayrıca ilginçtir. Buna benzer bir karar, eylül ayında Ermeni kültürünün en önemli anıtlarında biri olan Van Gölü'ndeki Akdamar Adası'nda ayinin yapılması yönünde de alındı. Daha öncelerde de Ekümenik Patriğe Küçük Asya'nın harap olmuş başka kiliselerinde de ayin yapması için izin verilmişti. Fakat söz konusu iki anıtın taşıdığı sembolik önem, Türkiye'nin girişimine çok büyük boyutlar kazandırıyor. Tabii bu kararların alınmasının bir nedeni de ekonomiktir. Gerek Pontus, gerekse Doğu Türkiye, turistik açıdan en az gelişmiş bölgelerdir ve Yunanistan'dan, Ermenistan'dan ve başka ülkelerden binlerce ziyaretçinin söz konusu bölgelere gelmesi döviz demektir. Ancak bu teşvik onlarca yıldan beri vardı ve böyle bir karar alınmamıştı. Türk makamlarından izin almadan ayin yapılması girişimi nedeniyle geçen yıl meydana gelen olayları unutmamak gerekir. Azınlık haklarının korunmasına yönelik önlemlerin verilen sözlere göre yine de eksik olduğu bu aşamada izin kararının alınmasında, Erdoğan hükûmetinin ileriye adımlar atıldığını gösterme çabası rol oynadı. Bu jest Erdoğan hükûmeti için siyasi riskler de taşıyor. 12 Eylül referandumu öncesinde aniden meydana gelecek herhangi bir olaydan kolayca siyasi düzeyde yararlanılabilir. Pontus'ta ve Doğu Türkiye'de aşırı milliyetçilik çok yoğun. Birkaç günlüğüne de olsa binlerce Yunanlının ve Ermeni'nin oralarda bulunması Türk aşırı milliyetçilerinin hoşuna hiç gitmeyecek. Ermeni gazeteci Hrant Dink'i 2007 yılında öldüren Samsunlu bir gençti. Trabzon'daki Katolik Papaz Andrea Sandoro ise 2006 yılında bir çocuk tarafından öldürüldü. Aşırı milliyetçi Türklerin ayinlerin yapılmasını engellemek amacıyla olaylar yaratması ve aşırı tutum yanlısı Yunanlıların ve Ermenilerin etkinliklerin dinî karakterini istismar etmesi, kaçınılması gereken bir tehlike. Sümela ve Akdamar'a yönelik çifte girişimin başarısı, Türk tarafının daha da "cesur" girişimlerine, aşamalı bir şekilde Türkiye'nin en azından bazı Yunan ve Ermeni mülteci dernekleriyle ilişkilerini düzene sokmasına, Türk toplumunun ülkenin Hristiyan mirasının ve Ekümenik Patrikhanenin önemini zamanla anlamasına yol açabilir. Türk makamlarının, Sümela'da ayinin düzenlenmesinde Ekümenik Patrikhane ile iş birliği de önemsiz bir gelişme değil. Son olarak, Yunanistan'ın çeşitli yerlerine serpilmiş İslam anıtlarının kullanımı konusunun, farklı bir bakış açısıyla ele alınmasında yarar var. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
ak, akp, basın, forum, haber, ishak, köşe, medya, parti, rapor, tanıtım, yazı, yılmaz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|