AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 02:07   #251
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İbrâhim as.’ın Kendisine Verilen Ünvanlar ve Fazileti :
Kur’ân-ı Kerim'de Allahu Teâlâ'nın "Halil" dost diye nitelediği ulu'l-azm mertebesinde olan bir peygamberdir. "İbrâhim" kelimesinin manası "cemaat babası" demektir. Nitekim kendisinden sonra gelen peygamberle babası Hz.İbrâhim'dir. "Allah'ın dostu" anlamına gelen "Halîlullah" ünvanına sahip İbrâhim (a.s), "Ulü'l-azm" denilen büyük peygamberlerden biridir. "Ulü'l-azm" gayesine erişen diğer peygamberler ise Nuh (a.s), Musa (a.s), İsa (a.s) ve Muhammed (a.s)'dir. Hz. İbrâhim'in "halilullah" lakabını alması Allah'a olan sevgi ve bağlılığındandır. Bir rivayete göre Hz. İbrâhim insanlara karşı çok cömert olduğu ve onlardan hiçbir şey istemediği için "halilullah" diye nitelendirilmiştir. Hz.İbrâhim'in ismi Kur’ân-ı Kerim'de 25 sûrede 69 defa geçmiştir. Kur’ân-ı Kerim'de Hz.İbrâhim değişik isim ve sıfatlarla anılmış ve kendisinden övgüyle bahsedilmiştir. Kur’ân'da da geçen sıfatlarının bazıları: Evvâh (çok ah eden), Halim, Munib (Allah'a sığınan), Hanîf, Kânit (Allah'a kulluk eden), Şâkir.

Hz. Peygamber (s.a.s)'de Hz. İbrâhim (a.s)'ın faziletini anlatırken şöyle der: "Kıyâmet günü ilk elbise giydirilen kişi, İbrâhim'dir."[1]

"Bir gece bana rüyamda her zaman gelen iki melek (Cibril ile Mikâil) geldi. Bunlarla beraber gittik nihayet uzun boylu birinin yanına vardık, (Semaya doğru yücelen) boyunun uzunluğundan başını neredeyse göremeyecektim. O İbrâhim (a.s) idi.[2]

Allah, İbrâhim Aleyhisselam’ın kalbine öyle bir sevgi ve korku vermişti ki kalbinin çarpışı, tıpkı kuşun havada kanat çırpması gibi uzaktan duyulurdu. Allah’ın Elçisi as.’da öyle idi. Çok ağladığı zaman göğsünden, tencerede kaynayan suyun sesine benzer bir ses işitilirdi.[3]

Hz. İbrâhim’in örnek kişiliği Kur’ân ayetlerinde bize pazajlar arasında naklediliyor. Şimdi Kur’ân’a yönelerek, bizim yoluna uymamız istenen İbrâhim peygamberin şahsiyetini daha yakından tanımaya çalışalım ve onun bazı karakteristik özelliklerini sıralayalım:



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhâri, Enbiyâ, 8.

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:08   #252
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Özgür Düşünce Sahibi:
Hz.İbrâhim’in kişiliğine yönelik ilk tesbitimiz, onun içinde yaşadığı toplumdan bağımsız olarak doğruları araştıma yönünde bir gayret içinde olmasıdır. O doğruyu görme bakımından özgürce düşünüyor ve hakiki doğruyu bulmaya çalışıyordu. Dünyaya geldiği toplum putperest bir toplumdu. Bir yığın putları vardı taptıkları... O, önce bunlara baktı. Onları tanımaya çalıştı. Onların gerçek değerlerini anlamaya, güçlerini görmeye yöneldi.

En’am 74-78’de İbrâhim’in yıldıza, aya ve güneşe bakması ve onların kendisinin rabbi olamayacağını düşünmesi ve bunu dile getirmesi anlatılmaktadır.

En’am 74’de İbrâhim, daha önce putlara bakmış ve onları ilah olarak benimseyen babasına hiç çekinmeden şöyle demişti. “Doğrusu seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.” İbrâhim’in babası, Âzer, put yapıcısı idi. Babası İbrâhim’den yaptığı putları pazara götürüp satmasını isterdi. O da onları alır, pazara götürür : “Hiç kimseye bir faydısı da zararı da olmayan bu putları almak isteyen var mı?” diye, elindeki putları aşağılar, kimsenin almamasını sağlardı. Ama İbrâhim çok dürüst birisiydi. Pazarda onları satabilmek için inanmadığı ve doğru olmayan şeyler söylemiyordu. O gerçekleri dile getiriyordu. İkinci bir özellik olarak onun bildiğini ve inandığını açıklamaktan çekinmeyen açık sözlü birisi olduğunu söyleyebiliriz.[1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.80,81.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:08   #253
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Açık Sözlülük:
Hz.İbrâhim, doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Bu tutumu kendisini çok zor durumda bırakacak dahi olsa, o doğruluğun hep yanındaydı. İçinde ne varsa, dilinde de o vardı. Onun bu tutumu sadece müşriklere karşı ve onların batılları yüzlerine vurmakla sınırlı değildi. O, Allahu Teala’ya karşı da dürüst ve açık sözlü idi. O, Allah’ın ölüleri nasıl diriteceğinin düşünüyor ve bunun nasıl gerçekleşeceğini merak ediyordu. Bunun için Rabbine yönelip:

“Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster.”[1] Diyebiliyordu.

Lut as.’ın İçinde yaşadığı azgın bir kavmin bile içindeki mü’minleri ileri sürerek yok edilmesine gönlü razı olmayan İbrâhim’in yufka yürekli oluşu onun ayrı bir özelliğini teşkil ederken, orayı yok etmeye gelen elçi meleklerle tartışmaya girmesi onun ne kadar açık sözlü olduğunu yeterince ortaya koyuyordu.[2]

“İbrâhim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı. İbrâhim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah'a vermiş biri idi. (Melekler dediler ki): Ey İbrâhim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!”[3]

Hz.İbrâhim’in açık sözlülüğü aynı zamanda onun mücadeleci yönünün de ortaya koyuyordu. O, daima hakkın mücadelesinin veriyordu.



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: Bakara, 2/260.

[2] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.81.

[3] Kur’an-ı Kerim: Hud, 11/74-76.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:08   #254
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hak Yolda Mücadeleci:
O, doğruluğu kendisine rehber edinmişti. Açık görüşlü, açık sözlü ve mücadeleci bir kimliğe sahipti. Ama onun mücadelesi, insanlara gerçeği göstermeye, doğruyu öğretmeye yönelikti. Yoksa, kin, kıskançlık ve çekememezlik üzerine kurulu bir mücadele kesinlikle değilidi. İşte sizlere bu mücadele adamının gerek babası, gerek toplum ile yaptığı mücadele tablolarından bir örnek:[1]

“İbrâhim, babası Âzer'e: Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti. Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: Beni doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak, Rabbim'in bir şey dilemesi hariç. Rabbimin ilmi herşeyi kuşatmıştır. Hâla ibret almıyor musunuz? Siz, Allah'ın size haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki guruptan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır?”[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.82,83.

[2] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/74-81.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:08   #255
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Öğüt Verici:
İbrâhim as.’ın mücadele metodu, doğruyu göstermek ve öğüt vermek şeklindeydi. Mücadele ettiği kimselerin bilgisizliğini, cehaletini yüzlerine vurup, onları küçümsemek ve kendisini yüceltmek için konuşmuyordu. O, Allah’tan korkuyor ve toplumun da Allah’tan korkması, batıl inanç sebebiyle anlamsız putlardan korkmamasını istiyordu. O, insanlara yepyeni bir dünyanın kapılarını açıyordu. Batıl ve hurafe dolu, gerçek dışı sahte ilahların devrini kapatıp, tek ve her şeyin sahibi, hakimi ve insanlara en doğruyu gösteren, adalet sahibi Allah’ın yolunun öğretiyor, o yola girmelerini öğütlüyordu. O başta babası olmak üzere, şefkat ve merhametle halka şöyle diyordu: Onların düşüncelerine ve gönüllerine hitabederek:[1]

Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu. Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum. (Babası Ey İbrâhim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur! İbrâhim: Selâm sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır. Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam.”[2]

“Andolsun biz İbrâhim'e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık. O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti. Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi. Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin? Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.”[3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s..83.

[2] Kur’an-ı Kerim: Meryem, 19/42-48.

[3] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 21/51-56.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:09   #256
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Gittiği Yolda Kararlı:
İbrâhim peygamber, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, batıl ve yanlışlara tahammül edemeyen biri olduğu kadar, inandığı davayı sonuna kadar sürdürmekte de kararlı bir insandı. O, toplum hayatındaki sahte ilahların yanlışlığını görüyor, her vesile ile onların anlamsızlığını ve toplum üzerindedeki zararlarını anlatıyor, onların anlamsızlığını ve toplum üzerindeki zararlarını anlatıyor, onları nasıl Allah’ın yolundan uzaklaştırdıklarını ve Allah’ın gazabının üerlerinde topladıklarını hatırlatıyordu. Ancak, toplum tüm onun oğüt ve uyarılarına kulak asmıyor, onu ciddiye almıyor ve putlarına sıkı sıkıya yapışıyorlardı. O, bu mücadelenin ancak onların inandığı ve güvendiği putların yok edilmesiyle sona ereceğinin düşünüyor. O, putları yok edebileceği bir fırsat kolluyordu. Hatta bu düşüncesini de açıkça onlara söylemekten çekinmiyordu:[1]

“Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!”[2] Diyordu ve azimle yürüdüğü yolda, planladığı işi yapmış ve tüm putları yerle bir etmiş, halka gerçeği anlatmaya iyi bir fırsat olsun diye de o putlardan iri bir puta dokunmamış, diğerlerini kırdığı baltasını onun omzuna asmıştı. İbrâhim, hedefine ulaşmış, putların acizliğini ve basitliğini onlar göstermişti. Üstelik karşılarındaki genç bu saçma inanaçları dolayısıyla kendileriyle dalga geçiyordu. [3]

“Sonunda İbrâhim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler. (Bir kısmı Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhim denilirmiş, dediler. Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhim? dediler. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.”[4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.85.

[2] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 21/ 57.

[3] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.85.

[4] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 21/58-63.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:09   #257
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Tek başına bir Ümmet :
120) Gerçekten İbrahim bir ümmetti. Allah’a itaatkârdı. Hanifdi. Müşriklerden de değildi.

Ümmet: İyi hasletleri kendisinde toplayan önder. [1]

İmam kökünden alınmış bir çoğul isimdir ki, çeşitli insan gruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir cemaat demektir. Yani bir imamın çevresinde sağlam bir birlik oluşturup, düzenli bir şekilde faaliyet gösteren ve bu şekilde çeşitli insan grupları üzerine hakim olan bir topluluktur. Diğer bir tabirle ümmet, imamet-i kübra sahibi cemaattir. Cemaatlara göre ümmet, fertlere göre imam gibidir. Demek ki ümmet, hakim bir milletin fertlerinden meydana gelmiş olan bir sosyal toplumdur. [2]

Alimlerin Ayet hakkında Görüşleri:

1) Muhammed Ali es-Sabuni diyor ki: “Bu bölüm, öncekileri pekiştirmekte ve Yahudi ve Hristiyanların, Hz. İbrahim’in Yahudi ve Hristiyan olduğuna dair iddialarını reddetmektedir.

“Bir ümmetti” cümlesinde teşbih-i beliğ vardır. O, bütün mahlukata dağılmış olan olgunluk sıfatlarını kendisinde topladığı için tek başına bir ümmet ve büyük bir cemaat gibiydi. Nitekim şair şöyle der:

Allah’ın âlemleri bir tek kişide toplaması garip değildir.”[3]

2) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır diyor ki: “Şüphesiz ki İbrahim, başlı başına bir ümmetti. İnsanlar hep kâfir iken o, bir hanif, yani batıl dinlerin hepsinden yüz çevirerek hakka yönelmiş temiz bir muvahhid (Allah'ın birliğine inanan) olarak Allah için ayağa kalkmıştı. Hem o, müşriklerden değil idi. Yani müşrik oldukları halde kendilerini İbrahim'in milletinden sayan Kureyş ve diğerleri gibi müşriklerin dinlerine asla katılmamıştı.”[4]

3) Mevdudi diyor ki: "İbrahim başlı başına bir ümmetti." Çünkü o dönemde dünyada İslam sancağını taşıyan tek müslümandı. Dünyanın geri kalanı ise küfür sancağını taşıyordu. Allah'ın bu kulu, normalde bir topluluk tarafından yürütülen bir görevi yürüttüğü için bir tek kişi değil başlı başına bir topluluk, bir ümmetti."[5]

3) Seyyid Kutub diyor ki: “Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim'i -selâm üzerine olsun- doğru yolun, itaatin, şükretmenin ve Allah'a yönelmenin canlı bir örneği olarak takdim etmektedir. O'nun tek başına bir ümmet olduğunu ifade etmektedir. Buradaki ifade O'nun itaati, güzelliği, bereketi ve iyiliğiyle tek başına bir ümmete denk olduğu anlamına gelebilir. İyilik hususunda kendisine uyulan bir önder olduğu anlamına da gelebilir. Rivayet tefsirlerinden hem bu anlamı, hem de diğer anlamı destekleyen rivayetlere yer verilmiştir. Aslında her iki anlam da birbirine yakındır. Çünkü önder olan, insanları doğru yola iletendir. Bu da bir ümmetin lideridir. Böyle bir adamın hem kendi sevabı hem de onun vasıtasıyla doğru yola gelenlerin mükafatı kendisine verilir. O sanki bu iyilikleri ve sevabı elde etmede tek bir fert değil, bir ümmettir:

"Allah'ın buyruğuna titizlikle uyan."

İtaat eden, içten boyun eğen ve kulluk yapan.

"Tek Allah'a inanmış."

Hakka yönelen ve ona doğru içinde eğilim duyan bir liderdi.

"Ortak koşanlardan değildi..."

Onun şirkle bir ilgisi yoktur. Müşriklerle hiçbir ilgisi yoktur!”[6]

4) Ebu Bekir Cabir el-Cezairi diyor ki: “İmam Malik şöyle demiştir: “Bana şöyle bir haber geldi. Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: “Allah Muaz’a merhamet etsin. O verilene razı olan bir ümmetti. Ona: “Ey Ebu Abdurrahman, Allah bu ayeti İbrahim için söylemişti.” denince, o: “ümmet kelimesi insanlara iyiyi öğreten, “Kaniten” kelimesi ise itaat eden demektir.” dedi. [7]

5) Ömer Nasuhi Bilmen diyor ki: “Bu mübarek ayetler, Allah’ın birliğini risalet ve peygamberliği inkar eden, bununla beraber Hz. İbrahim’e bağlanma ve hürmet iddiasında bulunan müşrikleri reddediyor. İbrahim’in niteliklerine ve kavuşmuş olduğu ilahi nimetlere işaret buyuruyor. Allah’ın dini hususunda Hz. İbrahim ile Rasul-i Ekrem efendimizin bir olduklarını ve İbrahim’in müşrikler ile bir bağının bulunmadığını bildiriyor ve cumartesi günü hakkındaki ihtilafların kıyamet gününde Allah’ın hükmüyle çözüleceğini ihtar buyurmaktadır.”[8]

6) Mahmut Toptaş diyor ki: “İbrahim bir tek ümmetti, bir tek şahıs ümmetti yani “Bir mü’min dünyaya bedeldir” diyoruz ya işte o budur.”[9]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/351.

[2] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları: 1/419-422.

[3] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/353, 355.

[4] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim yayınları: c.5.

[5] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları: 3/61.

[6] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 6/583.

[7] Ebu Bekir Cabir el-Cezairi, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 5/40.

[8] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerim Meali ve Tefsiri, İpek Yayınları
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:09   #258
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hanîf :
Hanîf: Batıl dinleri bırakıp İslam dinine dönen demektir. Meyil manasına gelen “Hanf” kökündendir.[1]

Hanif: Doğru, sağlam, düzgün. Allah’ın dini üzere dosdoğru olan, O’nu bilen ve hayat sistemine egemen olma noktasında hiç kimseyi ona ortak koşmayan. [2]

Hanîf kelimesi, Arapça’da meyletmek anlamına gelir. Bir şeye gereği gibi meyletmek doğru olmak doğruya yönelmek, şirk ve batıl şeyden uzaklaşıp, hakka yönelmektir. Hz.İbrâhim Hanîf idi. Yani o, doğruyu aramayı, doğruya yönelmeyi kendisine ilke edinmişti.[3]

Doğru anlamına gelen “Hanîf”, Kur’ân’da çoğunlukla tevhid ve Allah’a şirk koşmama anlamında kullanılmıştır. Batıl inanaçların hepsinden ayrılıp yalnız Hakk’a yönelen kimseye “Hanîf” denir.[4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/351.

[2] Ebu Bekir Cabir el-Cezairi, En Kolay Tefsir, Mektup Yayınları: 1/168.

[3] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.86.

[4] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/145.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:10   #259
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Şakir ve Kânit ve Muvahhid :
Şakir ise, kendisine verilen ilahi nimetlere şükreden demektir. Türkçede ki anlamı, nimetin sahibine sadece dille teşekkür söylemek biçiminde algılanır. Aslında şükrün ikram anlamı da vardır. Kur’anda ki bu terim, ikram anlamıyla, aynı zamanda Hz. İbrâhim’in destanlaşan misafirperverliğini de anlatmaktadır.

Kânit: İtaatkâr, boyun eğen. İtaat ve boyun eğmek manasına gelen kunût kökündendir[1].

Kânit sıfatına gelince, Bu da yukarıdaki şükür kavramının anlamını tamamlar. Çünkü Kânit, Allah’ın emirlerinin hakkıyla yerine getiren demektir.

Hz. İbrâhim’in zâtı için kullanılan ümmet kelimesi ise burada iki anlama gelebiri. Birisi; O, tek başına bir ümmetti demek olabilir. Diğeri de bu anlamı tamamlar; O, kendisine uyulan bir imamdı, inanç konusunda kimsenin peşine takılmamıştı.[2]

Muvahhid ise, Allah’ı bir tanıyan, her türlü yanlış itikadlardan sıyrılmış. Tevhid akidesine bağlı kimseye denir.[3]

“İbrâhim; Hanîf olarak Allah’ın önünde kânit bir ümmet idi. Müşriklerden değildi. O’nun nimetlerine şakir idi”.[4]

“Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve Hanîfler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.”[5]

“(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrâhim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.”[6]

“De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, Hanîf (hakka yönelmiş) olarak İbrâhim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi”.[7]

“İşlerinde Hanîf (doğru ) olarak kendini Allah'a veren ve İbrâhim'in, Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır?”[8]

“İbrâhim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru (Hanîf) bir müslüman (muvahhid) idi; müşriklerden de değildi.”[9]

“De ki: “Şüphesiz Rabbim beni dosdoğru (Hanîf) bir yola, dimdik ayakta duran bir dine, muvahhid olan İbrâhim’in dinine iletti. O, müşriklerden olmadı.”[10]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 3/351.

[2] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s.24, 25.

[3] Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, Beşir Eryarsoy- Ahmed Ağırakça: s.59.

[4] Kur’an-ı Kerim: Nahl, 16/120-121.

[5] Kur’an-ı Kerim; :Beyyine, 98/ 5.

[6] Kur’an-ı Kerim: Bakara, 2/135.

[7] Kur’an’ı Kerim: Al-i İmran, 3/95.

[8] Kur’an-ı Kerim: Nisa, 4/125.

[9] Kur’an-ı Kerim: Al-i İmran, 4/67.

[10] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/161.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:10   #260
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Halim :
Halîm Kelimesi Hakkında Alimlerin Görüşleri:

“Çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yürekli (yanık kalbli) idi.”[1]

“İbrâhim'in babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhim çok yalvarıp yakaran (evvâh) ve gerçekten yumuşak huylu (halim) idi.”[2]

Tevbe 114 Meal/ Tefsiri :

İbrahim’in babası Azer için “Senin için Rabbimden mağfiret isteyeceğim. Çünkü O, bana pek lütufkârdır.” şeklinde bağışlanma dilemesi, sizin de ona uymanızı gerektiren bir davranış değildir. Çünkü bu davranışın nedeni, babasının şirk üzerinde ısrarı tahakkuk etmeden önce, iman edeceğini umduğu için ona verdiği bir söz dolayısıyla idi. İbrahim’e, babasının gerçekten şirk, küfür ve isyanda ısrar eden bir Allah düşmanı olduğu açıklanınca, bu hal üzere öldüğü belli olunca af ve bağışlanma dilemeyi bırakıp ondan derhal uzaklaştı. Şüphesiz İbrahim çok duygulu, bağrı yanık, yumuşak huylu, aşırı merhamet ve yumuşak kalpliliğinden dolayı çok yalvarıp yakarandı, kendisine yapılan eziyetlere karşı çok sabırlı idi. İhtiraslarına hakim, güçlü, temkinli, soğuk kanlı, makul ve müsamahakârdı. Bunun içindir ki, babası onu “Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım” sözüyle tehdit etmesine rağmen ona karşı sabırlı davrandı.

(İbrahim’in babasının hidayetini umarak onun için Allah’tan af dilemesi özel bir durum olup örnek alınmayı gerektirmez.)

Muhammed Ali es-Sabuni diyor ki: “Halîm: Hilmi çok. Bu öyle bir kimsedir ki, kusuru affeder, eziyete sabreder.”[3]

Kurtubi diyor ki: “Halîm (yumuşak huylu), hilmi çok kimse demektir. Bu ise, günahları bağışlayıp eziyetlere katlanan kimse demektir. Bir diğer açıklamaya göre, Allah için olması hali müstesna hiçbir kimseyi cezalandırmayan ve yine Allah için olması hali müstesna hiçbir kimseden intikam almayan kimse demektir. İbrahim (a.s.) da işte böyle idi. O, namaza kalktı mı, iki millik mesafeden kalbinin çırpıntı sesleri işitilirdi.”[4]

Fahreddin Razi diyor ki: “Allah Teala Hz. İbrahim’i bu ayette, bu iki vasıfla tavsif etmiştir. Çünkü onu alabildiğine rikkatli, şefkatli, korku ve endişeli olarak vasfetmiştir. İşte bundan ötürü onun, babasına ve çocuklarına duyduğu rikkat fazla olmuştur. Böylece Allah Teala bu vasıfları taşımasına rağmen onun, babasının küfürde ısrar ettiğini görünce, babasından uzaklaştığınıve ona karşı sert davrandığını beyan etmiştir. Binaenaleyh (ey mü’minler) böyle olmak size daha uygun düşer. Hz. İbrahim’in (a.s.) “halim” vasfına sahib oluşu da böyledir. Çünkü hilm sebeplerinden birisi de, kalbin rikkatli ve alabildiğine merhametli olmasıdır. Çünkü insanın durumu böyle olunca, öfkeli anında da hilmi artar.”[5]

Ali Arslan diyor ki: “Halîm, öfkesini zapteden, öfke halinin kendisini çileden çıkarmayan, bilgisizliğinin ve heva ve hevesinin kendisini hafifliğe sürüklemediği kişi demektir. Sabır, Halîm kişinin özelliklerinden olduğu gibi, ayrıca başkasının kusurunu affetmek, olayları yumuşak bir şekilde karşılayıp, acelecilikten sakınmak da onun vasıflarındandır.”[6]

Şaban Piriş diyor ki: “Ağırbaşlı, akıllı, uslu, sabırlı, yumuşak huylu, ince ruhlu, anlamında, rikkat, şefkat ve merhametli demektir. Başkasına yetişmek için acele etmeyip itidalle haraket eden, kızgınlığı ve öfkesi az olan kimseye Halim” denir.[7]

Ahmet Baydar diyor ki: “Allah’ın güzel isimlerinden birisidir. İlâh’ın isminin kullarından birisine sıfat olabilmesinin mantığını şöyle açıklayabiliriz. İlah’ın ‘Halim’ liği, hiddet ve öfkeyle hareket ederek zulmetmek gibi bir kusurdan yüce olması anlamındadır. Beşerin halimliği de, zorluklara tahammülsüzlük göstermekten arınmışlığı, eziyet, meşakkat ve mihnetlere karşı gayet sabırlı oluşu ifade eder. İbrâhim Peygamberin Allah’ın isimlerinden birisi ile nitelenmesi bu anlamdadır.”[8]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim : Hud, 11/75.

[2] Kur’an-ı Kerim: Tevbe, 9/114.

[3] Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-tefasir, Ensar Neşriyat: 2/538.

[4] Kurtubi, Camiu li Ahkâmi’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 8/427.

[5] Fahreddin Razi, Mefatihu’l-Ğayb, Akçağ Yayınları: 12/207.

[6] Ali Arslan, Büyük Kur’an-ı Kerim Tefsiri, Arlan Yayınları: 7/269-270.

[7] Şaban Piriş, Hz. İbrahim. Denge yayınları: s.87; Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s.23.

[8] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s.23.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi