AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-22-2008, 03:13   #31
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim'in Tebliğindeki Hikmetler İnsanlara Soru Yöntemiyle Doğru Olanı Göstermek


Hz. İbrahim şirk koşan kavmine, taptıkları putların hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini soru sorarak düşündürtmüştür:

... Sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? (Enbiya Suresi, 66)

Soru sormak, insanların kendi mantıklarını kullanarak içinde bulundukları durumu fark etmelerini sağlamaktadır. Bu çok önemli bir tebliğ yöntemidir. Allah'ı inkar eden insanlar samimi ve hikmetli sorular karşısında çok büyük bir hezimete uğrarlar. Çünkü Allah'ın varlığı apaçık delillerle ortadadır. Allah'ın dininden yüz çevirerek ve Allah'ı unutarak bir hayat kurmanın büyük bir aldanış olacağı açıktır. Akıl ve vicdan sahibi olan insanlar Allah'ın sonsuz güç ve kudretini kavrar, O'nun herşeye güç yetirdiğini, sonsuz ilim ve hikmet sahibi olduğunu bilir ve tüm hayatlarını Allah'ın rızası üzerine kurarlar. Şeytanın etkisiyle bu gerçekleri düşünmeyen, gaflet içerisindeki insanları uyandırmanın etkili bir yolu ise, onları bu gaflet uykusundan uyandıracak, dikkatlerini açacak sorular sormaktır. Nitekim Allah Kuran'ın pek çok ayetinde, insanları çeşitli sorularla düşünmeye davet etmektedir:

Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü? Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz? Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (Vakıa Suresi, 68-74)

Müminler din ahlakını anlatırken karşılarındaki kişinin durumuna, şuurunun açıklığına ve vicdanlı davranıp davranmamasına göre birçok yöntem deneyebilirler. Eğer tebliğ yapılan kişi Allah'ın ayetlerine karşı duyarlı, vicdanı açık bir kişiyse, Allah'ın izniyle din ahlakını kavraması çok kolay olur. Fakat Hz. İbrahim'in karşısındakiler gibi kibirli ve zalim bir topluluk ise, bu durumda onları bir şekilde "uyandırmak", gaflet halinden çıkarmak, fikren sarsmak gereklidir. Böyle insanlar kibirlerinden dolayı doğruları göremeyecek, görseler de kabul etmeyecek bir şuursuzluk içerisindedirler. İnatla kendi inançlarının doğruluğunu savunur ve farklı bir fikri dinlemeye bile tahammül edemezler. İşte böyle bir durumda karşı tarafın savunduğu fikri çürütmek için o kişiye sorular sormak, en hikmetli ve en çabuk sonuç verecek yöntemlerden biridir. Böylece kişi kendi savunduğu sapkın inancında çelişkiye düşecektir. Ve kendi akılsızlığına, batıl ve sapkın bir inanca nasıl saplandığına bizzat kendisi şahit olacaktır.

Soru sormanın bir diğer önemi de karşı tarafın anlatılanlar üzerinde düşünmekten kaçmasını engellemektir. Çünkü insan, Kuran'da belirtildiği üzere tartışmaya açık bir varlıktır. Dolayısıyla farklı bir fikrin anlatılması karşısında, birçok kişi genellikle karşı saldırıya geçip kendi fikrini savunmaya çalışacaktır. Bu verimsiz tartışmayı engellemenin bir yöntemi, soru sormak ve böylece kişiyi kendi fikrini sorgulamaya yöneltmektir. Şeytan, insanların Allah'ın, ahiret gününün, cennet ve cehennemin varlığı gibi önemli konular üzerinde düşünmelerini engellemek istediğinden, onları daima gerçeklerden kaçacakları bir tavra yöneltmeye çalışır. Soru yöntemi bu gibi kişilere karşı kullanılabilir ve söz konusu kişilerin Allah'ın varlığı, dünya hayatının amacı, ölümden sonra neler olacağı, hesap günü gibi belki de daha önce hiç düşünmedikleri gerçekler üzerinde düşünmeleri sağlanabilir.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:14   #32
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Tebliğde Cesur ve Açık Sözlü Davranmanın Önemi


Hz. İbrahim Allah'ın hidayet verdiği ve insanları iman etmeye çağırmakla görevlendirdiği kutlu bir elçisidir. O, her elçi gibi insanları doğru yola, Allah'ın rızasını kazanmaya, ahiret için yaşamaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmıştır. Elçilerin bu davetleri sırasında kullandıkları yöntemler, konuları anlatış şekilleri, üslupları her Müslümana örnek olmalı, her Müslüman insanları din ahlakına davet ederken bu mübarek insanlar gibi konuşmalı ve davranmalıdır.

Peygamberlerin Allah'a iman etmeye ve daha önceki sapkın inançlarını terk etmeye davet ettikleri toplumlar genellikle söz anlamayan azgın insanlardan oluşmaktadır. Ancak Rabbimizin Peygamberimiz (sav)'e "Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur..." (Şura Suresi, 15) ayetiyle de emrettiği gibi, tüm elçiler tebliğlerinde Allah'ın razı olacağı şekilde davranmışlar ve üstün bir ahlak göstermişlerdir. Hz. İbrahim'in karşısında da atalarının batıl dinine son derece bağlı olan tartışmacı bir kavim vardır. Hz. İbrahim onlara şirk sisteminin saçmalığını gösterdiği halde, kendisiyle tartışmaya girmişlerdir:

Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? Hem siz, O'nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz." İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 80-83)

Hz. İbrahim'in tebliğinde en dikkat çeken hususlardan biri de samimiyeti ve açık sözlülüğüdür. Allah'ın varlığını anlatırken karşısındaki kişilerin vicdanlarına yönelik, etkili söz söylemektedir. Onları açıkça uyarmakta, sadece Allah'tan korkmaya davet etmektedir. Bu ise, onlara ve ortak koştukları putlarına karşı ne denli cesur, dirayetli ve karalı olduğunu göstermektedir. Hz. İbrahim, kavminin inancının sapkınlığını, saçmalığını samimi bir anlatım ve etkileyici üslupla ifade etmektedir. Bu, Allah'ın Kuran'da iman edenlere bildirdiği bir emridir:

İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. (Nisa Suresi, 63)

Kavminin tümü kendisine karşı iken, Hz. İbrahim'in Allah'a olan derin imanından kaynaklanan şevki ve kararlılığı, çarpıcı, samimi ve akılcı üslubu her vicdanlı insanı etkileyecek bir tavır üstünlüğüdür. Ancak kavmi, hiçbir sözü anlamaya yanaşmayan cahil bir topluluk olduğu için, Hz. İbrahim bundan sonra başka yöntemler denemiştir. Onların tartışmacı üsluplarına Allah'ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, en güzel şekilde karşılık vermiştir. Allah bir ayette iman edenlere şu şekilde emretmektedir:

Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir. (Al-i İmran Suresi, 20)


dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:14   #33
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Planlı Davranmak ve Aşamalı Olarak Düşünmek


Önceki bölümde de üzerinde durduğumuz gibi Hz. İbrahim, kavmini Allah'a iman etmeye davet ederken türlü planlar yapmış ve çok farklı yöntemler izlemiştir. Bu yöntemlerden biri de, olası tehlikeleri ve alabileceği tepkileri düşünerek önceden çeşitli önlemler almaktır. Kuran'da peygamberlerin Allah'ın vücutça ve ilimce desteklediği, üstün bir hikmet, anlayış ve kavrayış yeteneği verdiği, Allah'ın ilhamıyla çok akılcı ve etkili tedbirler alan, basiret sahibi kullar oldukları haber verilmektedir. Hz. İbrahim'de de bu üstün özellikler en kamil şekilde ortaya çıkmaktadır. O, Allah'ın kendisine verdiği sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirmiş, insanları hidayet yoluna davet etmek için elindeki tüm imkanları sonuna kadar kullanmıştır.

Hz. İbrahim'in karşısında çok kalabalık bir topluluk vardır. Üstelik bu topluluk onu öldürmekle, taşlamakla ve yurdundan sürmekle tehdit etmektedir. Hz. İbrahim ise, kendisine türlü tuzaklar kurmaya çalışan bu müşrikleri mutlaka yanından uzaklaştırmak istemektedir. Bunun için de onlara "hastayım" demiştir:

Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz? Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?" Sonra yıldızlara bir göz attı. "Ben, doğrusu hastayım" dedi. Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. (Saffat Suresi, 85-90)

Hz. İbrahim'in, söylediği sözle inkarcıları yanından uzaklaştırması son derece hikmetli ve akılcı bir tavırdır. Çünkü onun hasta olduğunu duyan kişiler, kendilerince bir zarar görmemek için ondan uzaklaşmış, böylece Hz.İbrahim'e bir zarar verememişlerdir. Bu şekilde yalnız kalan Hz. İbrahim, putları kırmak için de zaman kazanmıştır. Eğer böyle birşey söylememiş olsa, inkarcı kavmi yanından ayrılmayacak, o da putları kırıp tuzak hazırlama imkanı bulamayabilecekti. Hz. İbrahim'in insanları şirk gibi bir günahtan arındırmak için gösterdiği bu ince plan, onun Allah korkusu, Allah sevgisi ve iman gücüyle hareket ettiğinin en güzel örneklerindendir. Allah'ın kendisine verdiği tebliğ sorumluluğunu yerine getirmek için çok büyük bir cesaret ve kararlılıkla, hiçbir zorluk karşısında yılmadan gayret etmiştir. İnsanlardan hiçbir karşılık beklememiş, kötülüklere iyilikle karşılık vermiş, bunları yaparken de sadece Allah'ın rızasını hedeflemiştir.

Kuran'da "bir şeyi kusurlu göstererek zalimlerin elinden kurtarma" ile ilgili bir örnek daha verilmektedir: Bu örneklerden biri, Hz. Musa ile birlikte yolculuk eden Hz. Hızır kıssasında yer alır. Ayetler şu şekildedir:

Böylece ikisi yola koyuldu. Nitekim bir gemiye binince, o bunu (gemiyi) deliverdi. (Musa) Dedi ki: "İçindekilerini batırmak için mi onu deldin? Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın." (Kehf Suresi, 71)

"Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim, (çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı." (Kehf Suresi, 79)

Allah'ın özel bir ilimle desteklediği kutlu bir kulu olan Hz. Hızır'ın gemiyi delişinde de çok büyük bir akıl, basiret ve ileri görüşlülük dikkati çekmektedir. Ayetlerde Hz. Hızır'ın Allah'a güçlü imanıyla, tevekkülü, teslimiyeti ve daha birçok özelliğiyle övülen, her hareketi hayır ve hikmet üzere olan bir kul olduğu bildirilmektedir. Hz. Hızır bir gemiyi delmiştir ve bunu yaparken çok önemli birkaç amacı vardır. İleride bu gemidekilere ve gemiye zarar verecek zorba bir kral olduğunu bilmekte, merhametiyle hemen yoksulların yardımına koşmaktadır. Onların sıkıntı içine düşmelerini, zorba kimselerden zulüm görmelerini engellemek istemiştir. O nedenle de yoksulluk ve ihtiyaç içinde olan bu insanları korumak için hemen gemilerinde bir delik açmış, böylece gemiyi eksik ve kusurlu göstererek zalimlerin elinden kurtarmıştır. Bu arada gemiyi makul ölçülerde, tekrar tamir edildiğinde kolayca kullanılabilecek şekilde tahrip etmiştir. Böylece gemiyi gören kişi kusurlu zannedecek ve el koymaktan vazgeçecektir. Ancak müminler, zorba kişilerin mallarını gasp etme tehlikesi ortadan kalktıktan sonra gemiyi kolaylıkla yeniden tamir edip, kullanılabilecek hale getireceklerdir.

Ayetlerin devamında Hz. Hızır Allah'ın emirlerini tereddütsüz uygulayan, merhamet ve şefkatiyle dikkat çeken, iman edenlere düşkünlüğü ve yardımseverliğiyle tanınan, sabrı ve kararlılığıyla övülen hikmet sahibi bir kul olduğu anlatılmaktadır. (Detaylı bilgi için bkz. Kehf Suresi'nden Ahir Zamana İşaretler, Harun Yahya)

Hz. İbrahim de inkarcı kavimle mücadele ederken kurduğu bir plan gereği, kavminin bir ilah olarak görüp, taptıkları putların hepsini kırmış, ancak bir tanesini sağlam bırakmıştır. Bunu gören insanlar Hz. İbrahim'i putları kırmakla suçlamış ve onu kendilerince cezalandırmak istemişlerdir. İşte Hz. İbrahim'in inkar edenlere yönelik hazırladığı plan -daha önce de belirttiğimiz gibi- burada ortaya çıkmaktadır:

"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 63)

Hz. İbrahim'in bu cevabıyla, taştan, tahtadan putların tüm kainatı yönlendirdiğine, canlılar üzerinde hakim olduğuna inanan putperest kavmi çok büyük bir çıkmaza girmiş, küçük düşmüş, hiçbir cevap verememiştir. Çünkü bu putların hiçbir güçü olmayan, cansız, taş ve tahta parçalarından heykeller oldukları açıktır. Bu apaçık gerçeği kabul etmekten başka çareleri olmadığı ortadadır. Ancak vicdanen ve kalben inandıkları bu gerçekleri açıkça söyleyemezler. Bunu yapmalarının nedenlerinden biri ise Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi "zulüm ve büyüklenmeleri"dir. (NemlSuresi, 14)

Hz. İbrahim'in tebliğinde vurgulanacak bir diğer önemli konu ise, onun yeni bir anlatıma başlamadan önce, kavminin tüm çarpık inançlarını tamamen ortadan kaldırmış olmasıdır. Allah Hz. İbrahim'e çok büyük bir hikmet, üstün bir anlayış ve tebliğ gücü vermiştir. Kavmini Allah'a iman etmeye davet ederken en hikmetli, en etkili ve en akılcı üslubu kullanmıştır. Allah'ın ilhamıyla kavminin çarpık dinini tamamen ortadan kaldırmış, şirk dininin ne kadar büyük bir yanılgı ve sapkınlık olduğunu en etkili şekilde ortaya koymuştur. Böylece Rabbimizin insanlara uyarıcı-kurtarıcı olarak gönderdiği ve alemlere üstün kıldığı bu mübarek elçisi, Allah'ın izniyle, batıl bir anlayışın yerine Allah'ın varlığına, O'nun üstün güç ve kudretine iman etmeye dayalı, hak olan bir bakış açısı yerleştirmiştir.

Hz. İbrahim'in, kavmini Allah'ın vahyiyle hidayete davet ederken izlediği bu hikmetli yol, tüm Müslümanların din ahlakını anlatırken örnek alabilecekleri çok önemli bir rehberdir. Hz. İbrahim'in kavmine yapmış olduğu bu tebliğ, bir topluluğu Allah'a iman etmeye davet ederken, önce o topluluğun sahip olduğu putperest dinin çelişkilerini ve çıkmazlarını ortaya koymanın son derece hikmetli ve etkili bir yol olduğunu göstermektedir. Böylelikle inançlarının çürük bir temele dayandığını gören insanların, hak dinin üstünlüğünü kavramaları, Allah'ın tüm kainatı yoktan yarattığını, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğunu ve tüm varlıkları sarıp kuşattığını görebilmeleri -Allah'ın dilemesiyle- çok daha kolay olacaktır.


dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:14   #34
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim'e Gelen Elçiler


Allah'ın Hz. İbrahim'e verdiği en büyük nimetlerinden biri onu melekleri ile desteklemesidir. Rabbimizin Kuran'da haber verdiğine göre, Hz. İbrahim'e insan suretinde gelen melek elçiler onun evinde konuk olmuşlardır:

Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "Yabancı bir topluluk." (Zariyat Suresi, 24-25)

Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. (Hud Suresi, 69)

Görüldüğü gibi Hz. İbrahim, gelen konukların farklı kişiler olduklarını hemen anlamıştır. Buna karşın hiç tanımadığı bu konuklarına karşı çok üstün bir misafirperverlik örneği göstermiş, hemen çok güzel ikramlarda bulunmuştur. Hz. İbrahim'in tanımadığı misafirlerine hemen ikramda bulunması, onun üstün ahlakının bir tecellisidir. İkramın, misafirlerden bir talep gelmeden yapılması, Müslümanların örnek almaları gereken ince düşünce özelliklerinden biridir. Hz. İbrahim'in gösterdiği ince düşünce örneklerinden bir diğeri de, bu ikramı sezdirmeden hazırlamasıdır:

Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "yemez misiniz?" dedi. (Zariyat Suresi, 26-27)

Hz. İbrahim konuklarına aç olup olmadıklarını sormamış, dahası bir yemek hazırlığı yaptığını dahi onlara fark ettirmemiştir. Çünkü insanın evine gelen bir misafir yemek yeme ihtiyacı olduğunu söylemekten mahçup olabilir ve izzet-i nefsinden dolayı bunu dile getiremeyebilir. Hz. İbrahim'in yemeği sezdirmeden hazırlatması, misafirlere duyulan saygının ve ilginin bir göstergesidir.

Hz. İbrahim konuklarına "semiz, kızartılmış bir buzağı" ikram etmiştir. Bu da sunulan yemeğin son derece lezzetli ve güzel olduğunu göstermektedir. Onlara olabilecek en leziz, en taze ve en zevk veren yiyeceklerden birini hazırlamıştır. Hz. İbrahim'in, ikramda bulunurken "yemez misiniz" diye sorması da, yine Allah'ın tüm insanlara örnek kıldığı bu kutlu elçisinin üstün ahlakının ve ince düşünceli tavrının çok güzel örneklerindendir.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:14   #35
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Elçilerin Getirdiği Müjdeler


Hz. İbrahim'in konukları, onun kendilerine sunduğu yiyeceklerden yememişlerdir:

Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik." (Hud Suresi, 70)

Konuklarına çok sıcak davrandığı ve onlara ikramda bulunduğu halde, onların ikram edilen yemekleri yememeleri, Hz. İbrahim'e ortada bir olağanüstülük olduğunu göstermiştir. İnsan suretinde kendisine gelmiş olan bu melekler, kuşkusuz çok nezih ve asil bir ahlak sergilemişlerdir. Nitekim Hz. İbrahim de onların çok kıymetli misafirler olduklarını hemen teşhis ettiği için kendilerine karşı son derece misafirperver davranmıştır. Elçiler, buna karşılık kendi kimliklerini açıklamışlar ve sonra da Hz. İbrahim'i salih bir çocukla müjdelemişlerdir:

Yanına girdiklerinde "Selam" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkmaktayız" demişti. Dediler ki: "Korkma biz sana bilgin bir çocuk müjdelemekteyiz." (Hicr Suresi, 52-53)

Elçilerin bu müjdesi karşısında Hz. İbrahim ve hanımı şaşırmışlardır. Çünkü her ikisinin yaşı da oldukça ilerlemiştir. Üstelik Hz. İbrahim'in hanımının da çocuğu olmamaktadır. Elçilerin bu müjdesine karşılık Hz. İbrahim onlara şu sözlerle karşılık vermiştir:

Dedi ki: "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?" Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." (Hicr Suresi, 54-55)

Karısı ayaktaydı, bunun üzerine güldü. Biz ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik. "Vay bana" dedi (kadın). "Ben kocamış bir kadın iken ve şu kocam da bir ihtiyar iken doğuracak mıyım? Gerçekten bu, şaşırtıcı bir şey!.." (Hud Suresi, 71-72)

Bu, Hz. İbrahim için büyük bir mucizenin haberiydi. Elçilerin bu haberine çok şaşıran Hz. İbrahim'in eşi, hayretle kendisinin nasıl doğum yapacağını sorduğunda, elçiler onun bu sorusuna, "... Öyle. Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir." (Zariyat Suresi, 30) diye cevap vermişlerdir. Allah başka bir ayetinde de, Hz. İbrahim ve eşinin bu emre şaşırmamaları gerektiğini bildirmiştir:

Dediler ki: "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid'tir." (Hud Suresi, 73)

Elçiler, Hz. İbrahim'e ayrıca şöyle bir hatırlatmada da bulunmuşlardı:

Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." (Hicr Suresi, 55)

Allah'tan umut kesmek, dinden uzak yaşayan insanlara ait bir ruh halidir. Bu insanlar birtakım beklentileri yerine gelmediğinde ümitsizliğe kapılır ve isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğine inanırlar. Bu, onların Allah'ı gereği gibi takdir edemediklerini gösterir. Hz. İbrahim ise daima Allah'tan ümitvar olarak güzel ahlak özelliği göstermiştir.

Mümin, Allah'ın gücünün farkında olarak, herşeyi Allah'tan ister ve ümitvar olur. Unutulmamalıdır ki, sebepleri ve bunlara bağlı olarak doğan sonuçları yaratan, dünya üzerindeki kanunları koyan Allah'tır. Allah eğer bir şeyin olmasını dilerse ona sadece "Ol" der ve o olay hemen gerçekleşir. Allah katında herşey mümkün olduğu için mümin her talebinde ümit içindedir. Allah sonsuz kudretini bir Kuran ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)

Bu sırrı kavrayan insan, aşılması imkansız gibi görünen engelleri de Allah'ın bir hikmetle yarattığını bilir. Kısırlığı yaratan Allah, istediği anda bunu tersine çevirebilir. Nitekim Hz. İbrahim kıssasında da bu şekilde olmuş, Allah ilerlemiş yaşlarına ve eşi kısır olmasına rağmen ona bilgin bir çocuk vermiştir. Öldüren de, dirilten de, yaşatan da yalnızca Allah'tır.

Ayetlerde Allah mucizevi bir olayı bizlere bildirmiş ve çocuk sahibi olmaları mümkün olmayan Hz. İbrahim ve eşini bir çocuk sahibi kılacağını haber vermiştir. Bu ayette aynı zamanda günümüzde kısırlığın tedavisinde ve tıp biliminde yaşanan gelişmelere de bir işaret bulunuyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:15   #36
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Elçilerin Hz. İbrahim'e Getirdiği Diğer Haberler


Hz. İbrahim'e gelen elçilerin getirdikleri birinci haber, çocuk müjdesidir. İkinci haber ise, Hz. İbrahim'le birlikte iman etmiş olan Lut Peygamberin inkarcı kavminin yakında helak edileceğidir. (Lut Peygamber, Hz. İbrahim'le aynı dönemde, aynı coğrafyada yaşamıştır ve eşcinsel bir kavmi bu sapıklıktan vazgeçmeye ve iman etmeye davet etmiştir. Kitabın 2. bölümünde Hz. Lut'un hayatını inceleyeceğiz.) Elçilerin verdiği bu haberi Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:

(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?" "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler. "Üzerlerine çamurdan taşlar yağdırmak için. Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için işaretlenmiştir." (Zariyat Suresi, 31-34)

Elçiler ile Hz. İbrahim arasındaki konuşma ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:

Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular." Dedi ki: "Onun içinde Lut da vardır." Dediler ki: "Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi biliriz. Kendi karısı dışında, onu ve ailesini muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır." (Ankebut Suresi, 31-32)

İbrahim'den korku gittiği ve ona müjde geldiği zaman, Lut kavmi konusunda Bizimle çekişip-tartışmalara giriyor(du). Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi. "Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir." (Hud Suresi, 74-76)

Allah'ın elçilerinin getirdikleri helak haberi, bir başka surede şöyle haber verilir:

Dediler ki: "Gerçekte biz, suçlu-günahkar olan bir topluluğa gönderildik. Ancak Lut ailesi hariçtir; biz onların tümünü muhakkak kurtaracağız. Ama karısını (kurtaracaklarımız) dışında tuttuk, o, geride kalanlardandır." (Hicr Suresi, 58-60)

Allah, içinde müminlerin bulunduğu bir toplumu asla helak etmeyeceğini Kuran'da bildirmektedir. Bu nedenle Allah gönderdiği haberci meleklerle Hz. İbrahim'e ve Hz. Lut'a ne yapmaları gerektiğini haber vermektedir. Böylece Hz. Lut ve Hz. İbrahim o bölgeden ayrılarak hicret etmişlerdir.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:15   #37
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim'in Oğulları: Hz. İsmail ve Hz. İshak


Hz. İbrahim'e gelen elçiler, gerçekte onun daha önceden Allah'a etmiş olduğu duanın icabetini müjdelemişlerdir. Bu dua, Hz. İbrahim'in Allah'tan salih bir varis istemesidir:

"Rabbim, bana salihlerden armağan et" (Saffat Suresi, 100)

Hz. İbrahim, Allah'tan, özellikle kendi soyundan bir evlat değil, salih bir insan istemektedir. Hz. İbrahim'in Allah'a olan duası, kendisinden sonra dini ayakta tutacak herhangi bir salih Müslümandır. Hz. İbrahim'in bir evlat beklentisi içinde olmadığı, elçilere verdiği cevaplardan da anlaşılmaktadır. Elçiler kendisini "bilgin bir çocukla" müjdelediklerinde, "Bana ihtiyarlık gelip-çökmüşken mi müjdeliyorsunuz? Beni ne ile müjdelemektesiniz?" (Hicr Suresi, 54) diye cevap vermiştir. Ancak Allah Hz. İbrahim'e mümin bir soy yaratmak istemiş, bu nedenle bir mucize gerçekleştirerek kısır ve yaşlı olan hanımını çocuk sahibi olmaya elverişli kılmıştır. Ve daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi bu müjdeyi elçileri vasıtasıyla haber vermiştir:

"Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik." (Saffat Suresi, 101)

Hz. İbrahim'de gördüğümüz bu örnek, onun soyundan gelen Hz. Zekeriya için de geçerlidir. Allah Kuran'da Hz. Zekeriya'nın duasını ve daha sonradan onu salih bir çocukla müjdelenmesini şöyle haber verir:

(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir. Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısırdır. Artık bana Kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu razı olunan kıl. (Allah buyurdu "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız. Dedi ki: "Rabbim, karım kısır iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Ona gelen melek "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: -Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 2-9)

Hz. İbrahim gibi Hz. Zekeriya da Allah'tan salih birer varis istemişlerdir. Hiç unutulmamalıdır ki, eğer bir insana Allah hidayet vermemişse, hiç kimse onu doğru yola eriştiremez. Nitekim Allah Kuran'da "... Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir." (Kasas Suresi, 56) şeklinde buyurmaktadır. Rabbimiz bu konuda bizlere Hz. Nuh'un oğlunu da bir örnek olarak vermiştir. Bu kişi, Hz. Nuh gibi samimiyeti, sabrı, tevekkülü ve güzel ahlakıyla alemlere örnek kıldığı, kıymetli bir elçisinin oğludur. Ancak Hz. Nuh'un kendisini çağırdığı hidayet yoluna uymamış ve inkarcılardan olmuştur. Allah Hz. Nuh'un oğlunu tufanda diğer inkarcılar ile birlikte helak etmiştir. (Hud Suresi, 43)

Rabbimiz Hz. İbrahim'i ise salih çocuklarla müjdelemiştir. Kuran'da Allah'ın peygamberlik makamıyla şereflendirdiği bu mübarek kulların Hz. İsmail ve Hz. İshak oldukları bildirilmektedir. Onlar da Hz. İbrahim gibi Allah'a olan bağlılıkları, güzel ahlakları ve teslimiyetleri ile seçkin kılınan kutlu elçilerdir. Kuran'da Hz. İbrahim'in Hz. İshak ve Hz. İsmail ile müjdelendikten sonra Rabbimize olan samimi duası ve şükrü şu şekilde haber verilmektedir:

"Hamd, Allah'a aittir ki, O, bana ihtiyarlığa rağmen İsmail'i ve İshak'ı armağan etti. Şüphesiz Rabbim, gerçekten duayı işitendir." (İbrahim Suresi, 39)

Rabbimiz Kuran'da Hz. İsmail'in; "hayırlı olanlardan olduğu" ve "alemlere üstün kılındığı"nı bildirir. Ayetlerde İsmail Peygamber için "vaadinde doğruydu ve gönderilmiş bir peygamberdi" (Meryem Suresi, 54-55) şeklinde buyurulmaktadır. Allah Kuran'da Hz. İsmail'den razı olduğunu da tüm insanlara bildirmektedir.

Hz. İshak henüz Hz. İbrahim hayatta iken, Rabbimiz ona Hz. Yakub'u armağan etmiştir. Hz.Yakub da Allah'ın peygamberlik makamıyla şereflendirdiği salih bir mümindir. Allah Kuran'da bu seçkin kulunun üzerindeki nimetini tamamladığını (Yusuf Suresi, 7) bildirmektedir. Hz.Yakub ayetlerde Allah'a olan samimi imanı, katıksızca ahiret yurdunu anan ihlas sahibi bir kul oluşu (Sad Suresi, 46) ile övülen mübarek bir insandır. Allah, Hz. İshak'ın ve Hz. Yakub'un üstün ahlak özelliklerini ayetlerde şöyle haber verir:

Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık.Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 46-47)

Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 72-73)

Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı da müjdeledik. (Saffat Suresi, 112)

Kuran'da Hz. İbrahim her işinde Rabbimize yönelmesi, samimi ve içten bir şekilde O'na dua etmesi ve Allah'a imanda kararlı olması ile övülmektedir. Hz.İbrahim başına gelen her türlü zorluk ve sıkıntı karşısında gösterdiği teslimiyetli tavrı tüm iman sahipleri için bir örnektir. Hz. İbrahim'in çocukları ile ilgili duası da bu samimiyeti açıkça göstermektedir:

"Rabbimiz gerçekten ben çocuklarımdan bir kısmını Beyt-i Haram yanında ekini olmayan bir vadiye yerleştirdim; Rabbimiz, dosdoğru namazı kılsınlar diye (öyle yaptım). Böylelikle Sen insanların bir kısmının kalblerini onlara ilgi duyar kıl ve onları birtakım ürünlerden rızıklandır. Umulur ki şükrederler." (İbrahim Suresi, 37)

Allah Hz. İbrahim'in ve soyunun üzerindeki büyük lütfunu Yusuf Suresi'nde şu şekilde bildirir:

Böylece Rabbin, seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Yusuf Suresi, 6)

Allah diğer ayetlerde Hz. İbrahim'in soyu hakkında şöyle buyurur:

Biz ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik ve onun soyunda peygamberliği ve Kitabı kıldık, ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır. (Ankebut Suresi, 27)

Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 45-47)

Böylelikle, onlardan ve Allah'tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak'ı ve (oğlu) Yakup'u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık. Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. (Meryem Suresi, 49-50)

Rabbimiz ayetlerde Hz. İbrahim'in ailesini alemlere üstün kıldığını, kitap ve hikmetle desteklediğini ve onlara büyük bir mülk nasip ettiğini bildirmektedir:

Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti. (Al-i İmran Suresi, 33)

Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitabı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)

İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 82-83)

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mü'min olan kullarımızdandır. (Saffat Suresi, 108-111)

Allah, Hz. İbrahim'i güzel, hayırlı ve temiz bir soy ile ödüllendirmiştir. Kavmi itaatsiz, kibirli ve Allah'ı inkarda direnen bir topluluk iken, Hz. İbrahim'in kendinden sonra kavmine mirasçı bırakacağı oğulları ise peygamber olarak seçilmiştir:

Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. (Enam Suresi, 84)

Hz. İsmail ve Hz. İshak, Hz. İbrahim ile birlikte insanları Allah'a iman etmeye davet etmişlerdir. Hz. İsmail, babası Hz. İbrahim ile birlikte kutsal Kabe'yi inşa etmiştir.


dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:15   #38
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim'in Kabe'yi İnşa Etmesi


Allah Kuran'da Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kabe'yi inşa ettiğini bildirmektedir. Arabistan'ın Mekke kentinde bulunan Kabe, insanların sadece Allah'a ibadet etmek için kullanacakları bir mekan olarak inşa edilen ilk yapıdır. Allah, "insanlar için ilk kurulan ev" olan Kabe'de "Hz. İbrahim'in makamı"nın bulunduğunu şöyle bildirir:

Gerçek şu ki, insanlar için ilk kurulan Ev, Bekke (Mekke) de, o, kutlu ve bütün insanlar için hidayet olan (Ka'be)dir. Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse, o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır. (Al-i İmran Suresi, 96-97)

Hz. İbrahim, Allah'ın kendisine verdiği Kabe'yi inşa görevini, oğlu Hz. İsmail ile birlikte yerine getirmiştir. Allah Kuran'da, bu konuda Hz. İbrahim'e şöyle vahiyde bulunduğunu bildirmiştir:

Hani Biz İbrahim'e Ev'in (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut. İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler. Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun. (Hac Suresi, 26-28)

Allah Hz. İbrahim'e Kabe'nin temizlenmesini emretmiştir. Bu, fiziksel bir temizlik olabileceği gibi, manevi anlamda da bir temizlik olabilir. Dolayısıyla bu ayetle Allah Kabe'nin hem fiziksel anlamda hem de manevi anlamda (şirkten ve Allah'tan başkalarına tapan müşriklerin kirinden) temizlenmesini emretmiştir. Allah bir diğer ayette, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in Kabe'yi inşa görevlerini şöyle bildirmektedir:

İbrahim, İsmail'le birlikte Ev'in (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin" (Bakara Suresi, 127)

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail Kabe'yi inşa ederlerken, yani fiili bir iş ve ibadet yaparlarken sürekli Rabbimize dua etmişlerdir. Peygamberlerin bu güzel özelliğini örnek alarak Allah'a her konuda dua edebilir, bir iş yaparken de Allah'tan yardım dileyebilir, O'nu zikir ve tesbih edip yüceltebiliriz. Çünkü Allah, insanın gizlisinin gizlisini bilen, onu her an işiten, gören ve her yaptığından haberdar olandır. Müminler Allah'ın bütün dualarına icabet edeceğini bilir ve dua etmeyi Allah'a yakınlaşmak için bir vesile olarak görürler. Kimi zaman bazı insanlar sadece belirli zamanlarda, belirli yerlerde dua edebileceklerini zannederek duayı belli bir şekile sokmaya çalışırlar. Oysa peygamberlerin Kuran'da haber verilen duaları da bize göstermektedir ki, mümin bir iş yaparken de, yatarken de, otururken de içinden Allah'a dua edebilir, her zaman Allah'a yönelebilir. Bunun için hiçbir kural yoktur. İnsan her an Allah'a yönelebilir, her an O'nu kalben anıp, en güzel isimleri ile Rabbimizi yüceltebilir.

Hz. İbrahim ile Hz. İsmail de Kabe'yi inşa ederlerken ettikleri dualarının sonunda Allah'ı yüceltmişlerdir. İki peygamber de Allah'tan istediklerini sözle ifade ettikten sonra, O'nun herşeyi bildiğini, işittiğini dile getirip Allah'ı övmüşlerdir. Bu da göstermektedir ki, dua sırasında da Allah'ı sıfatları ile anmak ve O'na bu sıfatlarla dua etmek makbuldür. Nitekim Allah bir ayetinde şöyle buyurur:

İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır. (Araf Suresi, 180)

Peygamberler gibi müminlerin de Allah'ın büyüklüğünü, herşeyi gördüğünü, işittiğini, herşeye güç yetirdiğini, hüküm ve hikmet sahibi olduğunu dile getirerek Allah'ı anmak bir mümin alametidir. Kuran'da peygamberlerin dualarıyla ilgili pek çok ayet, müminlerin nasıl dua edeceklerine dair yol gösterici olmaktadır.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:16   #39
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim ve Oğlunun Kurban İmtihanı


Allah'ın Hz. İbrahim kıssasında haber verdiği olaylardan biri de kurban olayıdır. Hz. İbrahim'in ve oğlu Hz. İsmail'in başından geçen bu denemeyi Rabbimiz ayetlerde şu şekilde haber verir:

Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın." Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik. "Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz." Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. (Saffat Suresi, 101-107)

Allah yukarıdaki ayetlerde Hz. İbrahim'i nasıl bir denemeden geçirdiğini bizlere aktarmaktadır. İslam alimleri de bu ayetleri genelde aynı şekilde tefsir ederler. Örneğin Elmalılı Hamdi Yazır, Kuran-ı Kerim tefsirinde, Hz. İbrahim'in rüyasında gördüklerinin bir vahiy olduğunu, bu vahyin yerine getirilmesinin ise bir emir olduğunu belirtmektedir. Ayetlerin devamını ise şu şekilde açıklamaktadır:

... Bunun üzerine onu zorla yapmaya kalkışmayıp, önce yerine getirilme şeklini istişare etmek üzere böyle görüşünü sorarak tebliğ etti ki, bununla ilk önce onun itaat ve boyun eğmekle ecir ve sevaba ermesini temin etmek istedi. Düşünmeli, bunu söylerken "Ey yavrucuğum!" diye hitap eden bir babanın kalbinde ne yüksek bir şefkat duygusu çarpıyor ve ona ne kadar büyük bir vazife aşkı, Allah sevgisi hakim bulunuyordu... İşte bunun böyle İlâhî bir emir olduğunu anlayan ve Allah'ın sabredenlerle beraber olduğunu bilen o yumuşak huylu oğul "Ey babacığım!" dedi, "Ne emrolunuyorsan yap. Beni inşaallah sabredenlerden bulacaksın."5

Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirinde Hz. İbrahim ve oğlunun başından geçen bu deneme şu şekilde izah edilmektedir:

Hazret-i İbrahim de oğlu da Allah-u Teala'nın emrine itaat edip teslimiyet gösterdiler ve İbrahim Aleyhisselam oğlunu (alnının bir yanı üzerine yatırdı) onu boğazlamak için öyle bir vaziyete bulundurdu... Onun rahmani bir rüya olduğunu anlayarak emr olunduğun vazifeyi yapmaya azmettin, sabrın, emri İlahi'ye itaatin tezahür etmiş oldu. Artık Hak Teala lütfetmiş, o oğlun yerine bir kurban hayvanının kesilmesini emir eylemiş, Hazreti İbrahim'i, öyle bir fedakarlıktan kurtarmıştır. 6

Ayetlerden ve tefsirlerden Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail'in Allah'a olan kalpten itaatleri, teslimiyetleri ve gönülden bağlılıkları açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu üstün ahlak tüm iman edenlere çok güzel bir örnek, eşsiz bir rehberdir. Bu nedenle tüm iman edenler onların yolunu izlemeli ve Allah'ın ayetlerini uygulamadaki titizlikleri, zorluk ya da sıkıntılar karşısındaki tavizsiz tavırları, sabırlı ve tevekküllü kişilikleriyle tanınmalıdırlar. Allah Saffat Suresi'nin devamında şu şekilde bildirir:

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mü'min olan kullarımızdandır. (Saffat Suresi, 108-111)
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-22-2008, 03:16   #40
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Hz. İbrahim’in Güzel Ahlakı


Kuran'da Rabbimizin insanlara uyarıcı, korkutucu ve müjdeleyici olarak gönderdiği kıymetli elçilerinin güzel ahlak özelliklerine dair birçok ayet yer almaktadır. Tüm peygamberler, Allah'a olan teslimiyetleri, samimiyetleri, sadakatleri ve adil, mütevazi, onurlu tavırlarıyla son derece üstün ahlaklı insanlardır. Kuran'da Peygamberimiz Hz. Muhammed Allah'a olan derin imanı, tevekkülü, samimiyeti ve güçlü Allah korkusu, Hz. Süleyman her an Allah'a şükredip Rabbimizin şanını yüceltmesi, dini yayma konusundaki kararlılığı, güç ve kudreti, Hz. Eyüp ve Hz. Nuh sabırları, Hz. Musa samimiyeti, Hz. İsa manevi derinliği ve Allah'a olan teslimiyeti, Hz. Davud her tutum ve davranışıyla Allah'a yönelmesi ve daha birçok üstün özellikleriyle tüm insanlara örnek verilmişlerdir. Hz. İbrahim'i de, Allah Kuran ayetlerinde övmekte ve tüm Müslümanlara üstün vasıfları ile örnek göstermektedir.

Yeryüzündeki tüm insanların, Allah'ın peygamberlik makamı ile şereflendirdiği, ilim ve güç bakımından desteklediği, güzel ahlaklarıyla övdüğü bu kutlu insanları kendilerine örnek almaları gerekmektedir. Her Müslüman Allah'ın alemlere üstün kıldığı bu kıymetli kullara özenmeli, onların eşsiz ahlak özelliklerini kendi hayatlarına geçirmelidir. Kitabın bu bölümünde birçok Kuran ayetinde Allah'a olan derin imanı, tevekkülü, samimiyeti ve teslimiyeti ile övülen Hz. İbrahim'in üstün ahlakı anlatılarak insanlar, Hz. İbrahim gibi bir ahlak göstermeye davet edilmektedir.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi