AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 01:15   #131
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: nemrud ve KAVMİNİ DAVETİ
1. İbrâhim as.’ın Halkı Uyarmağa Başlaması :
“O, babasına ve kavmine: ‘Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?’ demişti. Dediler ki: ‘Biz babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.’ ‘Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz’ dedi. Dediler ki: ‘Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?’ ‘Hayır’ dedi; ‘sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhitlik edenlerdenim.[1]”

Onlar körü körüne, heykellere tapıyorlar, bu konuda atalarının izini takip etmekten başka bir gerekçe de ileri süremiyorlardı. Onlar fikren ve rûhen ölmüş, hurâfe ve geleneklerin, örf, âdet ve an’anelerin altında ezilip duruyorlardı. Onun için de İbrâhim (a.s.)’in dâveti karşısında “şaka mı ediyorsun?” diyorlardı. İşte şirk, bid’at ve hurâfelere boğulmuş toplumların hali bundan farklı olamaz. Onlar duyu ve duygulardan o kadar mahrumdurlar ki, kendi putları gibi putlaşmış, robotlaşmış ve kendi putlarından farkları kalmamıştı.[2]

Hz. İbrâhim, aklî ve mantıkî delillerle, putperestlikten ve yıldızlara tapmaktan vazgeçirmek için giriştiği tevhid mücâdelesi sonunda kavmini susturmuş ve cevap veremez bir hale getirmiştir. Ama ne var ki bütün bu deliller karşısında şirksiz bir inançla Allah’a yönelmesi gereken bu insanlar; günümüzde de olduğu gibi, kendilerini sorgulayacak yerde “ilâhlaştırdıkları atalarının” ve “kutsal kemiklerin” arkasına sığınma açmazına düşmüşler, suçu onlara atarak sorumluluktan kurtulmaya çalışmışlardır.

Kur’an, hâlâ şirklerinde inat göstererek atalarını taklit bahanesine sarılmış olan bu insanların savunmalarını şöyle yansıtır: “İbrâhim, babasına ve kavmine: 'Neye tapıyorsunuz?' demişti. 'Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz' diye cevap verdiler. İbrâhim: 'Peki, dedi; yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut, size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?' Şöyle cevap verdiler: 'Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk[3].”

İbrâhim dedi ki: 'İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın; neye taptığını (biraz olsun) düşündünüz mü? İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur).[4]”

"İbrâhim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: 'Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır. Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler yaratıyor/uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz.[5]"

Hz. İbrâhim’in bu çağrısı; hiçbir bilgiye ve düşünmeye dayanmadan katı bir tutuculukla atalarını taklit eden bu insanları, geçmişin esâret zincirlerinden, gelenek pençesinden kurtararak İslâm’ın ışığında yeniden uyandırmak, vicdanlarındaki hürriyet duygularını harekete geçirerek özgürce düşünmelerini temin etmek içindir. Ne var ki bu insanlar, gerçeklerden kaçarak, ruhlarından İslâm’ın hidâyetini uzaklaştırarak “kemiklere sığınıyor” ve Hz. İbrâhim’in çağrısını cevapsız bırakıyorlar. Ama Peygamber ve Kitap; kendilerine “Allah’ın indirdiklerine uyun” deyince, “hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola (dine, ilkelere, ideolojiye) uyarız” diyorlar. Kur’an, böyle diyenlere şöyle sesleniyor:

“Peki, ya ataları bir şey düşünmeyen, doğruyu bulamayan kimseler olsa da mı?[6]”

“Ya şeytan onları alevli azâba çağırıyor idiyse?![7]”

Şüphesiz insanlar, atalarıyla, atalarının kemikleriyle uğraşmaya harcadıkları ümit ve enerjileri, kendilerini tanımaya ve oluşun çileli yolunda yürümeye harcadıklarında talih ufku aydınlanacak, vahyin hayat düzeni yeniden kurulacak; saâdet, asra taşınacaktır.[8]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Enbiyâ: 21/52-56.

[2] Beşir İslâmoğlu, İslâmî Hareketin Tarihî Seyri: 42-44.

[3] Şuarâ: 26/70-74.

[4] Şuarâ: 26/75-77.

[5] Ankebût: 29/16-17.

[6] Bakara: 2/170.

[7] Lokman: 31/21.

[8] Necmettin Şahinler, Tek Başına Bir Ümmet: 93-95; Ahmet Kalkan, Kur’ani Kavramlar‎: 2447-2448.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:15   #132
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İbrâhim as.’ın Tapınaktaki Putları Kırması ve Tariz[1] Üslubu :
“Andolsun ki biz, bundan evvel İbrahim’e rüşdünü verdik. Ve biz O’nu bilicileriz. O zaman babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti. Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi. Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin? Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim. Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!”[2]

“Gizlice sağ eliyle bir vurup onları kırdı.”[3]

“Sonunda İbrâhim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler. (Bir kısmı Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhim denilirmiş, dediler. O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.”[4]

İbrâhim as'ın, putlara karşı tutum ve davranışı, kavmi arasında yayılmış, Nemrud' a kadar ulaşmıştı. Âzer oğlunun bu tutumuna üzülüyor ve O'nu dinine yaklaştırmak için yollar arıyordu. Allah inancını kabule yanaşmayan halk, bir bayram günü adetleri üzere[5] puthaneye yemek getirmiş, putlarının önüne koymuş, daha sonra eğlenme yerlerine gitmişlerdi. İbrâhim as.'ı da götürmek istemişler, ancak o, rahatsız olduğu gerekçesiyle gitmemişti.[6]

“Derken yıldızlara bir bakış baktı. Ve “ben hastayım” dedi.[7]

İbrahim as. onların putlarını rezil etme maksadına ulaşmak ve Cenab-ı Allah’ın hak olan dininin zafere ulaşması için konuşmada onlara karşı tariz üslûbu kullandı. Derken İbrahim as.’ı kendi haline bıraktılar. Eğer İbrahim’in onların putlarını kıracağını bilselerdi, elbette ki O’nu orada bırakmazlardı.

Ama Cenab-ı Hakk’ın “Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlanızı parçalayacağım” deniliyor ki İbrahim as. bunu gizlice kendi içinden söyledi. İbn-i Mesud da diyor ki, bazıları onu duymuştu. [8]

“Nihayet onlar eğlence yerlerine gidince, puthaneye girip putların hepsini paramparça etmiş, içlerinden sadece en büyüğünü, ona baş vursunlar diye sağlam bırakmıştı.”: Ortalık İbrahim as. için boşalınca hemen putların yanına gitti. Putların yanında çok büyük bir putla karşılaştı. Kendisine kurban olarak önüne çeşitli yiyecekler koymuşlardı. İbrahim as. alaycı bir üslûpla ve aşağılayıcı tavırla ona dedi ki:[9]

“Yemiyor musunuz? Neden konuşmuyorsunuz, size ne oldu?” dedi ve sağ eliyle onlara vurmaya başladı.”[10]

Yani elindeki keserle putları kırmaya başladı. Cenab-ı Hakk’ın buyurduğu gibi: “Ve İbrahim putları paramparça etti” Kendisine gelirle diye yalnız büyüklerini bıraktı.”[11] Yani tamamen parçaladı, kırdı. Deniliyor ki, İbrahim as. keseri büyük putun eline koydu. Sebebi ise; kendisiyle birlikte küçük putlara tapılmasını kıskandığını işaret içindir![12]

“Onlar: Bunu ilahlarımıza kim yaptı? Muhakkak o zalimlerden biridir, dediler. Bazıları: İbrahim denilen biir gencin bunları kötülediğini işittik, dediler.”[13] Kavim bayramlarından döndü ve putlarını param parça dağılmış taş parçaları olarak gödüklerinde dehşete kapıldılar. Taklitçilik ve bön kafalılık, daha, şu putların kendi nefislerinden herhangi bir zararı gideremeyeceğini düşünmekten onları kör etmişti. Her dilin tekrarladığı şey; “ilahlarımıza bunu kim yaptı?” sorusuydu. Muhakkak ki bu iş yeni (onlara göre) bir olay ve büyük bir musibetti!...

Yeni bir olay... Onların tarihlerinde ona benzer bir olay olmadı. Büyük bir musibet. İnançlarının temeline isabet etti. Ve Nemrud’un emniyet kuvvetleri suçu işleyeni tahkikata başladı.

Şahitlerin sözleri bir araya geldi ve gözler İbrahim as.’a çevrildi. Çünkü O, ilahlarını noksanlıkla, ayıpla ve horlamakla anıyordu.

“Öyleyse O’nu herkesin önüne getirin ki, belki (yaptığı işe) şahitlik eder, dediler.” İşte Halilü’r Rahman’ın istediği de buydu. İnsanlar geldi. Her ovadan ve dağdan insanlar gelmiş mahkemeyi seyrediyorlardı. İlahlarını paramparça edenin sözlerini dinliyorlar... Ve İbrahim as. bu büyük topluluğun ortasında ilerledi. Hatasında sabit, mutmain bir halde ve onların tehdit ve korkutmalarına aldırmaksızın ilerledi. [14] Ve İbrahim as. sorguya çekilecekti.

“Ey İbrahim! İlahlarımıza bu işi sen mi yaptın?” dediler. İbrahim: Belki bunu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşurlarsa onlara sorun, dedi.”

İbrahim as. neden “Belki bunu büyükleri yapmıştır” dedi? Ve neden “sizin putlarınızı paramparça eden benim” demedi?

Ve acaba İbrahim as.’ın, “Belki bunu büyükleri yapmıştır”, sözü “Ben hastayım” ve Sare için kendisinin kardeşi olduğunu söylediği sözü gibi,, tevbe icabettiren ve Peygamberlerin masumiyetine muhalif olan yalandan mıdır? Kur’ân dışındaki İslâmi eserlerde daha da zenginleştirilen bu bilgiler,[15] yahudi kaynaklarında da vardır.[16]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] TA'RÎZ: Üstü kapalı kinaye yollu söyleme, söz dokundurma, üstü kapalı şekilde tenkid ve iğneleme anlamındadır.; Bkz. D.Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Bahar yayınları.

Üstü kapalı ve dokunaklı söz; kapalı îtirâz etmek; bir tarafı gösterip diğer tarafı kasd etmek. Gıybet, açıkça söylemek sûretiyle olduğu gibi fiille, ta'rîzle, yazıyla, hareketle ve işâretle de olur. Göz kırpmakla, elle işâret etmekle de olur.

Hazret-i Âişe buyurdu ki: "Bizim yanımıza bir kadın geldi. Kadın çıkıp giderken ona elimle kısa boyludur diye işâret ettim. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem: "Sen onun gıybetini yaptın" buyurdu. (Ebü'l-Leys Semerkandî).
Bir kimse, diğer bir şahsın sözü geçince, onu kastederek; "Bizi şu şu ayıplardan kurtaran Allahü teâlâya hamdolsun" derse, ta'rîz yoluyla onu gıybet etmiş olur.” (İbn-i Âbidîn).
İhtiyaç ve zarûret yokken ta'rîz câiz olmaz. Çünkü ifâdede yalan bulunmasa da yalanı akla getirebilir. Böyle olunca da mekruh olur. (Seyyid Alizâde).

[2] Kur’an-ı Kerim: En’biya: 21/51,57.

[3] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 37/93.

[4] Kur’an-ı Kerim: En’biya, 21/58-61.

[5] “Öyle anlaşılıyor ki, İbrahim’in kavminin bayramı da tıpkı İstiklal bayramı, ağaç bayramı ve tağutun doğum bayramı v.s gibi asrımızın bayramlarının benzeridir.” M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 191.

[6] Taberi-Tarih c.1, s.122; İbn.Esir- Kâmil c.1/89; Diyanet Vakfı İslâm Ans. c.21/270; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.152.

[7] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 88, 89.

[8] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 191.

[9] İbn Kesir, Kıssasu’l Enbiya; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 192.

[10] Kur’an-ı Kerim; Saffat; 37/91,93.

[11] İbn Kesir, Kısasu’l Enbiya; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s.192.

[12] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 192.

[13] Kur’an-ı Kerim: Enbiya,

[14] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s.192,193.

[15] Taberi-Tarih c.1, s.122; İbn.Esir- Kâmil c.1/89; Diyanet Vakfı İslâm Ans. c.21/270; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.152.

[16] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: c.21/270.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:16   #133
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İbrâhim as.’ın Nemrud ile Münazarası ve Zindana Atılması :
Nemrud İbrâhim as.’ı huzuruna çağırıp “senin, şu ibadet etmekte oluduğun ve halkı da, ona, ibadete davet ettiğin, başkalarına karşı, kudretinin ululuğundan ve üstünlüğünden söz ettiğin ilahını gördün mü? Nasıldır o?” diye sordu.

İbrâhim: “Benim Rabb’ım, hem diriltir, hem öldürür!” deyince

Nemrud: “Ben de diriltirim, öldürürüm!” dedi.

İbrâhim: “Sen, nasıl diriltir ve öldürürsün?” diye sordu.

Nemrud "ölümüne hükmettiğim iki adamdan birini, öldürürüm, onu, öldürmüş olurum. Diğerini ise, affedip sağ bırakırsam. Onu da, diriltmiş olurum!" dedi. [1]

İbrâhim: “Allah, güneşi, doğudan getiriyor. Haydi, sen, onu, batıdan getir bakayım?” deyince, kafir (Nemrud), şaşırıp, tutulup kaldı.

“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! “ “ İşte o zaman İbrâhim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. " “ İbrâhim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. “ “Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.”[2]

Meal/Tefsir’i Şöyledir:

Ey Muhammed! Allah’ın imtihan amacıyla kendisine mülk, hükümdarlık, hakimiyet, zenginlik ve saltanat vermesi ile şımarıp Allah’ın varlığı, rububiyyeti ve uluhiyyeti hakkında dostumuz İbrahim’le tartışan, iyilik ve ihsana nankörlük ve taşkınlıkla karşılık veren azgın tağut Nemrud’un haberini gözle görür gibi duymadınız mı, bilmediniz mi?! Elbette ki Kur’an’ın bildirmesiyle sen bilirsin. Bu tağut nereden ve nasıl geldiğini unutarak kendisini rab ve ilah olarak görmeye başladı. Bu sebeple kendisini tekfir eden, sapıklığını yüzüne haykıran ve şirksiz olarak yalnız Allah’a iman eden İbrahim ile Allah hakkında tartışmaya girişti. Nemrud: “Bizi çağırdığın Rabbin kimdir?” deyince İbrahim: “Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbim mahlukatı dirilten ve öldürendir." dediği zaman o azılı kafir ya kibir ve inadından dolayı kelimelerin manasını kavrayamaz duruma geldiği, ya da çevresinde bulunan insanları aldatmak istediği için Allah’a ait olan bu iki sıfatı basite aldı ve: “Ben de diriltir ve öldürürüm!?” dedi. Fakat o, Allah gibi cansız varlıklara can vererek yaşatmayı değil; açlıktan ölmek üzere olan bir kişiye yemek vererek veya ölüm cezasına çarptırılmış bir kişiyi affederek hayat vermeyi kastediyordu. Öldürme fiilini ise; canlı olan bir kişiyi herhangi bir sebeple öldürmek olarak algılıyordu. İbrahim, adamın anlayışının kıt olduğunu veya bilerek sözleri saptırdığını hissedince, daha açık bir delile geçerek ona: “Hayat veren ve öldüren zat, varlıkları istediği gibi düzenleyen zattır. Eğer bu zat sen isen işte güneş! Muhakkak Allah güneşi doğudan getiriyor batıdan kaybettiriyor ve bu düzenli olarak devam ediyor. Haydi sen de onu batıdan getir, doğudan kaybetsene!" dedi. O azılı kafir bu açık söz karşısında şaşırıp kaldı, dili tutuldu, apışıp kaldı, gözleri beleriverdi. Daha fazla inat edemeyeceğini anlayınca sesini kesti. Böylece tartışmada İbrahim’e yenildi. Doğrusu Allah küfür karanlığında yüzen, haktan yüzçevirip iman etmek istemeyen, hem nefsine hem insanlara hem de bütün varlıklara zulmeden zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Mücadele ve delil getirme makamında hüccet ve delil getirmeleri için zalimlere ilham vermez. Muttaki dostlarına ise ilham eder.[3]

Rivayete göre Nemrud, bu olayın üzerine İbrâhim as.'ı, zindanda 7 yıl hapsetti.[4] Talmûd'daki kayıtlara göre bu süre 10 gündür. Bundan sonra, Nemrud ile kavmi, İbrâhim as.’ın öldürülmesi üzerinde söz birliği ettiler. [5]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi-Tarih c.1,s.123; Sâlebi-Arais s.75; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.98; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.155.

[2] Kur’an-ı Kerim: Bakara 2/258.

[3] Abdulvahid Metin, Meal/Tefsir Aynı Ayet.

[4] İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.46; Taberi-Tarih c.1, s.159; Nevevi-Tehzibülesmâ c.1, s.101; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.155.

[5]Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:16   #134
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İbrâhim as.’ın Sorguya Çekilmesi ve Kavminin tutumu :
İbrâhim as'ın kavme yaptığı oyunun sonucundaki seslenişi halkın geri kalanlarından bir kısmı duymuştu. Bu olayın ardından bu Nemrud'a kadar gitmiş ve bunu İbrâhim as'ın yaptığı anlatılmıştı. Nemrud ile kavmin Eşrafı, yapılanlara karşılık bir ceza vermek istiyorlar fakat bunu delilsiz olarak yapmak istemiyorlardı. Bunun üzerine İbrâhim as'ın suçunu, kendisine itiraf ettirmek için onu halkın önünde sorguya çekmeye karar verdiler.[1]

“Kavmi de kendisine karşı mücadele ve hafif görmek suretiyle delil yarışına kalkıştılar, üstün gelme fikrine düştüler. Cevap olarak İbrahim onların sözlü ve fiilî mücadele ve tehditlerini de hafife alarak ve sevgi açısından ve sonra korku açısından ilâh ve kul olmanın hükümlerini anlatarak tam üstünlüğünü temin eden şu delil ile dedi ki: "Allah beni doğru yola çıkarmışken, siz hâlâ benimle O'nun hakkında mı tartışıyorsunuz? Ben O'na ortak tanıdığınız şeylerden korkmam, Rabbim dilemedikçe onlar bana birşey yapamaz, Rabb'imin ilmi herşeyi kuşatmıştır, iyice bir düşünmez misiniz? Hem Allah'a eş koştuklarınızdan nasıl korkarım ben? Siz, hakkında Allah'ın bir delil indirmediği şeyi O'na ortak yapmaktan korkmazken! Şu halde iki taraftan hangisi güvenilmeye daha layık? Eğer biliyorsanız söyleyin. İman edip, inançlarına hiçbir haksızlık karıştırmamış olanlar, işte onlar güvenlik içindedirler, doğru yolda olanlar da onlardır. [2]"[3]

Fıtrat bozulmaya başladı mı sapıtır. Ardından bu sapıklığını giderek derinleştirir. Artık açı genişlemeye, başlangıç çizgisinden gittikçe uzaklaşmaya başlamıştır. Öyle ki, fıtratın bundan sonra doğru yola dönmesi son derece güçleşir. İbrahim'in (selâm üzerine olsun) kavmi putlara, gezegenlere ve yıldızlara kullukta bulunuyor. İbrahim'in gönlünde gerçekleşen bu dehşet verici yolculuğu düşünüp değerlendirmiyorlardı. Bu olay onları sırf düşünüp incelemeye bile yöneltememiştir. Üstelik düşünce ve sapıklıklarındaki gözle görülür çaresizliklerine rağmen, gelip onunla tartışmaya ve inkâra kalkışıyorlar.

Ancak, Allah'ı gönlünde, aklında ve çevresindeki varlık aleminde bulan mümin İbrahim (selâm üzerine olsun) onları, büyük bir güven ve kararlılıkla tiksinerek karşılıyor. [4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi-Tarih c.1, s.122; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.154.

[2] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/ 80-81.

[3] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları: 3/454.

[4] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 4/88-89.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:16   #135
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
Kur’ân-ı Kerim bize konuyu şöyle anlatıyor :
“(Bir kısmı Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrâhim denilirmiş, dediler. O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrâhim? dediler. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler. İbrâhim: Öyleyse, dedi, Allah'ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız? Size de, Allah'ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?[1]

“(Resûlüm!) Onlara İbrâhim'in haberini de naklet. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti. "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler. İbrâhim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı? Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk. İbrâhim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü? ''İster siz , ister eski atalarınız'' İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur); Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. Beni yediren, içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.”[2]

“İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir." Şu kadar var ki, İbrâhim babasına: "Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" demişti. (O müminler şöyle dediler Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.”[3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 60, 67.

[2] Kur’an-ı Kerim: Şuara, 26/69-82.

[3] Kur’an-ı Kerim: Mümtehine, 60/4.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:17   #136
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Nemrud ile Tartışmanın Asıl Tebaası Neydi ?
Tartışmanın asıl konusu şuydu: Hz. İbrahim (a.s) Rab olarak kimi kabul ediyordu: Allah'ı mı, Nemrud'u mu? Bu tartışma, tebaasını Rab olarak Allah'ı değil de, kendisini kabul etmeye zorlayan Nemrud'un zorbalığından kaynaklanıyordu. Tabiî onun bu iddiası yanlıştı. Kendisine bu mülkü veren Allah'a şükreden bir kul olarak, Rab diye Allah'ı kabul etmeliydi. Şükreden bir kul olmak yerine o, öyle nankör oldu ki, tebaasının Rabbi olduğunu iddia etmeye başladı. Hz. İbrahim (a.s) bu durumu kabul edemeyeceği için aralarında bir tartışma meydana geldi.

Bu tartışmanın asıl mahiyetini anlayabilmek için aşağıdaki noktaları gözönünde bulundurmalıyız.

1) Allah'ı ilâhlar ilahı ve rabler rabbi olarak kabul edip, bununla birlikte O'nu tek Rab ve Mâbud olarak kabul etmediklerini gösterir bir şekilde O'na başka ilâhlar ve rableri ortak koşmak, hemen hemen tüm müşrik toplumların özelliğidir.

2) Onlar her zaman ilâhlığı ikiye ayırmışlardır: Tabiatüstü ilâhlık ve hükümde ilâhlık. Bir sonuç doğuran her tür sebebi kontrol eden tabiatüstü ilâhlığı, Allah'a atfetmişlerdir. Bu nedenle ihtiyaç duyduklarında veya zorluk anlarında O'ndan yardım dilerler; fakat cahillikleri nedeniyle ruhları, melekleri, cinleri, yıldızları ve daha bir çok şeyi Yüce Allah'a eş koşarlar ve onlara dua ederler, onlara ibadet ederler ve onlar için yapılmış tapınaklara adaklar sunarlar. Sadece Allah'a ait olan ve hayat tarzını belirleme emirlerine uyulmasını isteme ve dünyadaki bütün işler üzerinde mutlak otorite sahibi olma hakkını sadece O'na veren hakimiyette ilâhlığa gelince, her çağdaki müşrikler bu hakkı Allah'tan alıp, kral soyundan gelenlere veya gruplara vermişler veya Allah'la diğer putlar arasında paylaştırmışlardır. Kral soyundan gelenlerin ikinci kategorideki anlamıyla ilâhlık iddia etmelerin nedeni budur. Bu soylular grubu, iddialarına destek bulabilmek için birinci anlamda ilâhların soyundan geldiklerini iddia etmişlerdir. Rahipleri ve din adamları ise onları bu konuda destekleyip savunmuşlardır.

3) Nemrud, hakimiyete sahip olduğu anlamında ilâhlık iddiasında bulunmuştur. O ne Allah'ın varlığını reddetmiş ne göklerin ve yerin yaratıcısı ne de evrenin yöneticisi olduğunu iddia etmiştir. O sadece Irak'ın ve Irak'ta yaşayanların mutlak efendisi ve hâkimi olduğunu iddia ediyordu. O'nun iddiası şuydu: Ben ne dersem kanundur ve ben, söylediklerim nedeniyle benden başka hiç kimseye karşı sorumlu değilim. Bu nedenle beni efendi (rab) olarak kabul etmeyen her Irak'lı asîdir.

4) Burada değinilen tartışma, Hz. İbrahim (a.s): "Ben Alemlerin Rabbini Rab olarak ve ibadet edilecek ilâh olarak kabul ediyorum. O'ndan başka her şeyin rabliğini ve ilâhlığını reddediyorum." deyince ortaya çıkmıştır. Bu açıklama sadece kutsal din ve ulusal ilâhları kökünden reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda ulusal devletin ve onun merkezî gücü olup, Irak'ın tek efendisi olduğunu iddia eden Nemrud'un varlığını tehdit ediyordu. Buna müsamaha gösterilmemesinin ve Hz. İbrahim'in (a.s) sorguya çekilmek üzere Nemrud'un önüne getirilmesinin nedeni işte bu tehdittir.

Hz. İbrahim (a.s) ilk cümlesinden itibaren Allah'tan başka Rab olamayacağını apaçık ortaya koyduysa da, Nemrud yine de O'nun iddiasını çürütmeye çalıştı. Fakat ikinci delilden sonra Nemrud o denli köşeye sıkıştırılmıştı ki, başka bir sebep öne sürecek gücü kalmamıştı. Çünkü kendisi de, güneşin Hz. İbrahim'in (a.s) Rab olarak kabul ettiği Allah'ın emrinde olduğunu biliyordu. Fakat buna rağmen O, bu apaçık gerçeği kabul edemezdi; çünkü bunu kabul etmesi, despotluk yönetiminden vazgeçmesi demek olurdu. İçindeki isyan buna hazır olmadığı için, apaçık farkına vardığı halde Nemrud, nefse tapınmanın karanlığından Hakk'ın aydınlığına çıkmadı. Eğer nefsi yerine, Allah'ı ilâh olarak kabul etseydi, Hz. İbrahim'in (a.s) davetiyle doğru yolu bulurdu.

Talmud'da bu tartışmadan sonra Nemrud'un Hz. İbrahim'i (a.s) hapse gönderdiği ve Hz. İbrahim'in (a.s) orada on gün kaldığı yazılıdır. Daha sonra kral ve adamları O'na canlı canlı yanma cezası verdiler. Bu olaya Kur'an'da da değinilmektedir[1].[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bkz. Kur’an-ı Kerim; Enbiya: 21/51-74, Ankebut: 29/16-24, Saffat: 37/85-98.

[2] Mevdudi, Tefhimu’l-Kur’an, İnsan Yayınları: 1/176-177.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:17   #137
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Nemrut Allah’ın Varlığını Kabul Ediyordu :
Öyle anlaşılıyor ki, Hz. İbrahim ile Allah üzerine tartışmaya girişen bu hükümdar Allah'ın varlığını kökünden inkâr eden biri değildi; O sadece Allah'ın birliğine, ortaksızlığına, evreni ve bütün evrensel olayları tek başına tasarlayıp yönlendirdiğine inanmıyordu. Tıpkı cahiliye zihniyetli bazı sapıklar gibi. Onlar da Allah'ın varlığını kabul ediyorlar, fakat Allah'a hayatları üzerinde etkili ve aracı olduklarını düşündükleri bir takım ortaklar koşuyorlar. Ayrıca bu hükümdar, egemenliğin sadece Allah'a ait olduğunu, dünyevi gelişmeler ve toplumun yasal düzenlemeleri konusunda Allah'ın hükmü dışında hiçbir hükmün geçerli olmayacağı ilkesini de benimsemiyordu.

Öteyandan bu inkârcı ve haddini bilmez hükümdar, aslında iman etmesini ve Allah'a şükretmesini gerektiren bir sebep yüzünden inkârcılığa ve haddini bilmezliğe sapıyor. Bu sebep "Allah'ın kendisine iktidar vermesi", ona yönetim yetkisi bağışlamış olması idi. Aslında eğer iktidar, Allah'ın nimetini takdir edemeyenlerin,ellerine geçen nimetin kaynağını idrak edemeyenlerin bayı döndürmese, onları azgınlığa sürüklemeseydi, sözkonusu hükümdarın bu nimeti bilmesi ve karşılığında Allah'a şükretmesi gerekirdi. Fakat iktidar sahipleri bu azgınlıkları ve şımarıklıkları yüzünden nankörlüğü ve kâfirliği, şükrediciliğin yerine geçiriyorlar ve doğru yola koyulmalarına gerekçe olması beklenen sebep yüzünden sapıtıyorlar! Çünkü onlar, Allah kendilerine iktidar verdiği için iktidardadırlar. Allah onlara halka köle işlemi yapmak, yönetimleri altındakileri yanlarından koydukları keyfi kanunlara uymaya zorlamak yetkisi vermiş değildir. Onlar da diğer insanlar gibi Allah'ın birer kuludurlar. Yasal normları, halk gibi, Allah'tan almalı, Allah'ı bir yana bırakarak keyiflerine göre hüküm ve yasak koymaya kalkışmamalıdırlar. Çünkü onlar birer vekildirler, asil değildirler! [1]

İbrâhim (a.s.), kral Nemrut ile mücâdele ederken onu hiçbir zaman Allah’ın varlığını kabule dâvet etmemiştir. Çünkü Nemrut da diğer benzerleri gibi Allah’ın varlığına inanıyordu. Ancak, bu inançla birlikte Allah’a şirk koşuyor, kendini Allah’a denk görüyordu. Nemrud’un ilâhlık dâvâsı, kendisinin göklerin ve yeryüzünün ilâhı olduğu değildi. İbrâhim kavmininin üzerinde yaşadığı sosyal ve siyasal hayatın rabbi olmak, bütün toplumsal hayatı, merkezî bir otorite ve kendi diktatörlüğü ile yönetmek; helâl ve haramı tâyin etmek, emir ve yasaklar koymak sûretiyle onların hürriyetini elinde bulundurmak istiyordu. İbrâhim (a.s.) de, devrinin tâğûtuyla mücâdelesinde, hükmün/egemenliğin ancak Allah’a ait olacağını, bu yetki ve selâhiyetin kimseye verilemeyeceğini, rabbın; yani yaratan, yöneten, sevk ve idare edenin sadece Allah olduğunu anlatıyordu. İbrâhim (a.s.); “haydi sen de güneşi batıdan getir!” demekle o azgın herifi susturmuştu.

Bu suskunlukla onun aczi ortaya açık bir şekilde konulduğu halde, yine de Allah’a iman edip İbrâhim (a.s.)’e tâbi olmamıştır. İstiğnâ ve istikbâr, kendini beğenmişlik, nefsinin arzu ve isteklerine sıkı sıkıya bağlılık, onu öyle bir aşağılığa düşürmüştür ki, hak ve hakikati, kendi acziyetini anladığı halde despot diktatörlüğünden bir türlü vazgeçip Allah’a ve elçisine itaat etmeyi nefsine yediremiyordu. Hatta bu gurur ve böbürlenme ile, dünyevî çıkarlarını altüst eden elçiyi yakalayıp öldürmek istiyordu. “(Nemrut ve kavminden bazıları ‘Eğer bir iş yapacaksanız yakın onu da tanrılarınıza yardım edin!’ dediler. Biz de dedik ki:‘Ey ateş! İbrâhim için serin ve selâmet ol!’ Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat Biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.[2]”[3]

Yüce Allah, elçisine ve dolayısıyla dinine karşı çıkan herkesi mutlak sûrette cezâlandırmıştır, cezâlandıracaktır. Bu cezâ, bazen bir tûfan[4], bazen bir kasırga olur[5], bazen de bir deprem olur.[6] Allah, bazen melekleriyle[7] ve bazen görünmeyen askerleriyle[8] hak edenleri cezâlandırır. Dilerse, bir sivrisinekle. Her şey, O’nun emrinde askerdir. “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.[9]” İbrâhim kavmi, başta Nemrut olmak üzere, İbrâhim (a.s.)’i ateşe atacak kadar açıkça hakka cephe aldıktan sonra, Allah onları helâk etmiştir.[10]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Seyyid Kutub, Fîzilâli’l-Kur’an, Dünya Yayınları: 1/473-476.

[2] Enbiyâ: 21/68-70.

[3] Beşir İslâmoğlu, İslâmî Hareketin Tarihî Seyri: 44-45.

[4] Kamer: 54/11-12.

[5] İsrâ: 17/69; Zâriyât: 51/41.

[6] Hacc: 22/1; Zilzâl: 99/1.

[7] Âl-i İmrân: 3/124.

[8] Tevbe: 9/40.

[9] Fetih: 48/4, 7.

[10] Enbiyâ: 21/70.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:17   #138
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Şirkten Kurtulup Putları Kırmak :
Şeytan insana, şirkten kurtulmayı çok zor ve karmaşık, tevhidi, ihlâsı ve imanı ise yaşanması imkânsız gibi olağanüstü zor gösterebilir. Oysa bu, yalnızca şeytanın verdiği bir vesveseden ibarettir (İbrâhim: 14/22). Bilinmelidir ki, şirkten kurtulmak için samimi bir niyet ve tavır değişikliği yeterlidir. Bu niyet tashihi kişinin her şeye, herkese ve tüm olaylara karşı olan bakış açısını şirkten tevhide çevirecektir. Yani siyah gözlük takan birisinin etrafını görebilmek için her yeri tek tek aydınlatmasına gerek yoktur. Gözlüğünü çıkarması yeterlidir.

Şirk de her yeri karartan bu gözlük gibidir. Gözlüğü çıkarmadan zorlama yöntemlerle şirkten arınmaya çalışmak hem zor, hem de ümit kırıcıdır. Bir hamlede gözlüğü çıkarmak ise hem kolay, hem de tek etkili çözümdür. İnsanın şirk boyutundan Allah’ın râzı olduğu iman ve ihlâs boyutuna geçmesi de tek bir kararlılık hamlesi gerektirir. Bu da her ne durumda olursa olsun Allah'a güvenmek ve Kur’an’a bütünüyle ve samimi olarak uymaya karar vermektir. Bu samimiyet ve kararlılık, muhakkak beraberinde Allah’ın yardımını, hidâyetini ve büyük bir nimetle rahmetini getirecektir.

Şeytan tabii ki, tevhidi ve ihlâsı çirkin, sıkıntılı ve ıstırap verici olarak göstermeye çalışacaktır. Halbuki gerçek eziyet, sıkıntı ve ıstırap şirktedir. Bu, dünyada da âhirette de böyledir. Taptığı sahte ilâhları bırakarak sadece Allah'a yönelen bir insan boşlukta ve sahipsiz kalmaz; aksine tek gerçek ilâh olan Allah'a sığınarak olabilecek en büyük huzur, güven ve rahatlığı kazanır. “Kim Allah’tan ittika ederse (korkup sakınırsa), (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip gerçekleştirendir.[1]”

Şirkle tevhid arasındaki fark, çoğu zaman niyet ve bakış açısı farkıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) Kâbe’deki putları fiilî olarak kırmış, Hz. Mûsâ yahûdilerin edindiği altın buzağı heykelini yakıp küllerini denize savurmuştur. Hz. İbrâhim de ateşe atılma pahasına puthanedeki putları elindeki baltayla yerle bir etmiştir. Bunlar, sembolleştirilen şirklere karşı vurulan darbelerdir. Bugün de sembolleştirilen şirklere karşı aynı fiilî müdâhaleler yapılabilir; ama önemli olan öncelikle şirkin mantığını yıkmaktır. Gönül ve kafalardaki putlar yıkılmadan diğer putların yıkılması çok önemli olmayacaktır. Şirki gönül ve kafalardan yıkmak için, niyet ve bakış açısının değiştirilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, şirkten vazgeçip tevhide yönelen insanın yaşadığı büyük değişim, öncelikle kalpte ve zihinde meydana gelir. Dış görünüm olarak belki eski yaşamının bazı ögelerini devam ettirse bile, tamamen farklı bir bakış açısına ve kavrayışa sahip olur muvahhid insan. Eskiden atalarından gördüklerine, kendi tutkularına, birtakım insanların fikirlerine göre düzenlediği hayatını, şimdi sadece Allah’ın kitabına göre ve sadece O’nun rızâsı için düzenler. Böylece binlerce küçük ve sahte ilâha kulluk etmeyi, onları memnun etmek için uğraşmayı bırakarak, “birbirinden ayrı rabler mi daha hayırlıdır, yoksa Kahhar olan bir tek Allah mı?[2]” diyen Hz. Yûsuf gibi, sadece kendisini Yaratan’a teslim olur.[3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Talak: 65/2-3.

[2] Yûsuf: 12/39.

[3] Harun Yahya, Şirk, Vural Yayınları: 90, 92; Ahmet Kalkan, Kur’an Kavramları 2450.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:18   #139
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İnsanları Allah’tan Başka İlahlar Edinmeye Sevkeden Sebep ?
Hz. İbrahim insanları önce sözle uyardı. Sonra sözün uygulaması olan fiiliyatı gerçekleştirdi, putları kırdı. Bu kırılma gerekçesini ve o insanların bunlara ibadet etmenin yanlışlığını mantıki bir yolla izah ediyor.

Başka bir ayette de niçin ibadet ettiklerinin gerekçesi açıklanmaktadır. Siz onları kendi aranızda bir muhabbete ve sevgiye vesile olun diye putlar edindiniz. Allah’tan başka ilah edinmeniz, kendi aranızda sevgi birliği, dostluk birliği olsun diye ediniyorsunuz. Yani siz de biliyorsunuz ki bu bir taşdır, ağaçtır, tunçtur, çamurdan yapılmıştır. Bunların fayda ve zarar vermeyeceğini biliyorsunuz diyor.

Peki bütün bunları bilirler de, niçin bu yola başvururlar? Çünkü böyle toplumlarda bir grup insan bir araya gelip “devlet” adı altında bir çete kurarlar. İşte bu devletin yürüyebilmesi, bütün çıkarların kendilerinde toplanabilmesi ve de değiştirilmezliğine inandırldıkları belirli şeyler olmalıdır ki, toplumda birlik sağlansın ve devlet çetesinin emelleri gerçekleşsin. Onun için bütün bunlar bu çıkar çevreleri tarafından uydurulur. Ama İslam’ın öyle müesseseleri var ki gerçekten bizi yaratana yönelten ve birliğimizi sağlayan müesseselerdir. Mesela camiler, hac ibadeti ve bu ibadetin yapıldığı yerler müslümanları topladığı gibi insanlar arasındaki birlik ve beraberliği de sağlamakta.

Ramazan’ın bir sahurunda bütün insanlar gece kalkabilmekte, bir iftar vakti herkes sofrasının başına oturmuş akşam ezanını beklemekte. Devlet başka bir zaman bunu yapmayı denese yapamaz. Yani “Şu ayın şu gününde –tabii ki Ramazan dışında- akşam yemeğini saat 7’de yemeye başlayacaksınız. Buna uymayanın başını uçuracağız.” dese bunu sağlayamaz. Buna uyan % 10-15’dir. Ama din insanları birarada topluyor. Bu batıl da olsa, hak da olsa hele hele hak dinin tesiri daha çok oluyor.

İşte putlara tapan insanları, Allah’tan başka ilahlar edinmeye sevk eden sebeplerden biri de bu çıkar çevrelerinin ortaya birinin heykelini dikip, onun etrafında sıkı sıkı kenetlenmeleri ve hatta onun için koruma kanun ve prensipleri edinmeleri bundandır. İşte bu hususlar İbrahim’in kıssasında gayet güzel bir şekilde anlatılmaktadır. Tabii ki bu çıkar çevreleri de oyunlarını bozanlara karşı boş durmayacaklardır.[1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Mahmut Toptaş, Şifa Tefsiri, Cantaş Yayınları: 5/160-161.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:18   #140
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: TEVHİD UĞRUNA ATEŞE ATILMASI
1. İbrâhim as.’ın Tevhid Uğruna Ateşe Atılması ve Ateşin Serin ve Selametli Oluşu :
“(Bir kısmı Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler. (İbrâhim as.'ın kavmi bu teklifi, kabul ederek onu yakmak için büyük bir ateş hazırladılar.) "Ey ateş! İbrâhim için serinlik ve esenlik ol!" dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.”[1]

“Kavminin (İbrâhim'e) cevabı ise: "Onu öldürün yahut yakın!" demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.”[2]

“Onun için bir bina yapın ve derhal onu ateşe atın! dediler. Böylece ona bir tuzak kurmayı istediler. Fakat biz onları alçaklardan kıldık.”[3]

İbrahim’in kavmi bu şiddetli günde kendilerinin zalim oldukalarını itiraf ettiler. Çünkü konuşamayan ve işitemeyen ilahlara tapıyorlardı. Onlar, putları konusunda putlarının aczini ve zaafını ilk defa düşünüyorlar, fakat vicdanlarının uyanışı fazla devam etmiyor, ancak çok kısa bir an sürüyor. Daha sonra Şeytan’ın sesi onların nefislerine galip geldi. Bunun için başlarını eğdiler, küfürlerinde ısrar ettiler ve zalimane kararlarını çıkardılar. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Eğer bir iş yapacaksanız O’nu (İbrahim’i) yakın ve ilahlarınıza yardım edin, dediler.”[4]

İşte, bu her yerde ve her zaman, ehl-i batılın Allah Nebîleri’ne, Rasûllerine ve İslam davetçilerine karşı sığındıkları silahtır.

Sapıkların lideri Nemrud ile kavmi, ilahlarını galip yapmak için kendi Peygamberlerini öldürmekte söz birliği yaptılar. O’na dehşetli bir öldürme çeşidi seçtiler. Bu ise, ateşte yakmaktır. Herhangi bir ateş de değil. Bilakis büyük bir bina yaptılar[5] ve bol miktarda o binaya odun koydular. En sert ve dayanıklı cinslerinden odun toplandı. Odun toplama işine kavmin hepsi de iştirak etti. [6]

Hattâ, İbrahim as.’ın köyünden, bir kadın: “Tanrı, beni, hastalıktan kurtarırsa, İbrahim için, odun toplayayım!” diyerek adak adamıştı.[7]

Nemrud, İbrahim as. için, toplattığı çakıl taşlar ile de geniş bir ateş çukuru, tandır yaptırdı.[8] Ateş Ocağı, Guta kariyesinde idi ve ocağa, üç ay odun toplanıp yığılmıştı.[9]

İbn-i İshak’da “Bir ay odun topladılar” olarak geçmektedir.[10] Ateş, o kadar alevlenmişti ki, uçun kuşlar, oradan geçecek olsalar, hararetin şiddetinden, yanıp kavruluyorlardı![11] Ateşin sıcaklığı ve dumanı, Guta halkını, neredeyse, helâk edecekti! Hararetin şiddetinden, bazıları, yer altındaki bodrumlara sığınmak zorunda kalmışlardı.[12] İbrahim as.’ı, ateşe atmak için, yüksek bir binanın üzerine çıkardılar. Ellerini, ayaklarını, sımsıkı bağladılar.[13] Binanın üzerine de bir Mancınık kurdular.[14] İbrahim as.’ı, Mancınığın kefesine koydular.[15]

Abdullah b.Ömer r.a. Hz.İbrâhim’in ateşe atılarak yakılmasını ilk tavsiye eden kişinin Farslardan göçebe birisinin olduğunu söylüyor. Rivayet edildiğine göre bu kürdün adı Heyzen idi.[16] Mancınığı yapan ve kuran Kürd Heyzen olup, Mancınığı yapanların ilki idi.[17]

Ve bu anlarda İbrahim as.’ın Rabb’ine olan imanı yüce dağlardan daha sağlam ve köklü idi. Allah’ın yardımına ve desteğine olan güveni yeryüzenden ve O’nun üzerindekilerenden çok da kuvvetliydi. Bunun için onların mahşeri topluluğundan, tutuşturulmuş ateşlerinden ve öldürücü konuşmalarından dolayı hiç üzgün değildi.[18]

İbrahim as, bağlanırken, Yüce Allah’a: “Senden başka ilah yoktur! Sen, her noksandan münezzeh ve mukaddessin. Âlemlerin Rabb’isin! Hamd, Sana mahsustur. Mülk, Senindir. Senin şerîkin yoktur!” dedi.[19]

Mancınıkla havaya atıldığı sırada[20] Cebrail as: “Ey İbrahim Bir hâcetin var mı?” diye sordu.[21] İbrahim as; “Sana ise, hayır!” dedi.[22] Cebrail as.: “Öyle ise, hâcetini, Rabb’ine dile!” dedi. İbrahim as: “O’nun; hâlimi, dilediğimi, bilmesi, bana yeter!” dedi.[23] Ve başını, göğe kaldırıp: “Ey Allahım! Sen, göklerde Tek’sin!”[24] Yerde de, Tek’sin![25] Ben de, yerde bir tek’im![26] Yerde, benden başka, Sana ibâdet edecek kimse yoktur.[27] Allah, bana yeter![28] Ne güzel Vekildir O!” dedi.[29]

İbrâhim as. ateşe atıldığı zaman Yüce Allah'a tevekkülü, en yüksek derecede idi.[30] Tevhid'i, vesilesiz, aracısız, katkısız bir Tevhiddi. [31]

zaman, Yüce Allah tarafından: “Ey ateş! İbrahim’e karşı, serinlik ve selametlik ol” buyuruldu.[32] Ateş, yüce Allah’ın buyurduğu gibi, oldu.[33] Ateşten, sıcaklık ve yakıcı tabiatı giderilip ateş, bir ışık haline getirildi.[34] Hz.İbrâhim ateşe atıldı, ateş Hz.İbrâhim'e serin ve selametli olarak Allah'ın emriyle soğudu ve üzerinde çiçekler açtı. Hazırlanan ateş en şiddetli ve hararetli duruma geldiğinde[35] ateş yanlızca İbrâhim as'ın bağlandığı ipleri yaktı.[36] İbrahim as. ateşin içinde yedi gün kaldı.[37] Kendisinin, ateşte kırk veya elli gün kaldığı da, rivayet edilir.[38] İbrahim as.’ın babası Âzer, oğlunun, ateşe atılışından yedi gün sonra, Nemrud’a gidip: “İbrahim’in kemikleri hakkında bana izin ver de, onları, gömeyim!” demişti.[39]

Ahmet Baydar şöyle der; Hz. İbrâhim’in, putları parçalamasından sonra gelinen son nokta O’nu yakmak istemeleriydi. Ama onların ateşleri İbrâhim’e serin ve selam olmuştu.[40] Allah O’nu toplumun ateşinden kurtarmıştı. Sonunda kendi tuzaklarına düşmüşler, sefil ve reziller haline getirilmişlerdi.[41]

Kur’ân Hz. İbrâhim’in fiilen ateşe atılmış olduğundan sözetmez. Hiçbir yerinde de, Hz. İbrâhim’in maddi varlığıyla ateşe atıldığını ve mucizevi bir biçimde yanmadan o ateşin içinde tutulduğunu beyan eden bir ifadeye rastlanmaz. Dahası, müşriklerin İbrâhim’e tuzak kurmak istedikleri, ama bunda başarılı olamayıp hüsrana uğradıkları “Allah O’nu ateşten kurtardı” açıklamasından daha sonra beyan edilmektedir. Ayrıca, yine bu Sure’nin 71’inci ayetinde, Lut’un da İbrâhim’le birlikte kurtarılarak mübarek bir yere ulaştırıldıkları beyan edilmektedir. Bu ayette ikisinin de kurtarıldığını ifade eden “Necceynâ” fiili, sadece Hz.İbrâhim’in ateşten kurtarıldığını anlatan “Encâ” Fiili ile aynı köktendir. Oysa, Hz.Lût ateşe atılması söz konusu değildir. Bu iki Peygamberin aynı dönemde ve aynı çoğrafyada yaşamış olmaları her ikisinin de toplum karşısındaki durumunu anlatmak için ortak bir fiilin kullanılması, İbrâhim’in fiili bir ateşe atılmadığı, ama Lût ile birlikte toplumsal bir basıkı ateşine tabi tutuldukları görüşünü haklı göstermektedir. Yani;“Allah O’nu ateşten kurtardı”[42] ifadesinden, O’nun ateşe hiç atılmamış olduğunu anlamamız mümkündür.

Anlaşılan odur ki; Hz. İbrâhim toplumsal bir muhalefete ve şiddetli bir zulme maruz kalmıştı. Fakat İbrâhim, onların bu taassup ateşine karşı gösterdiği direnç sayesinde, sonraki hayatında üstün bir manevi güce, ruhsal kararlılığa ve iç huzuruna erişmişti. İşte bu durumu Kur’ân temsili bir uslub içinde anlatmaktadır. Doğrusunu Allah bilir.[43]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 21/68-70.

[2] Kur’an-ı Kerim: Ankebut, 29/24.

[3] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 37/97-98.

[4] Kur’an-ı Kerim; Enbiya, 68.

[5] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 97.

[6] Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 212; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[7] Taberi-Tarih c.1, s.123-124; Sâlebi-Arais s.77; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.98/99,;Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 212; Mevdudî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.Peygamberin Hayatı: c.1, s.451.

[8] İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.46; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451.

[9] İbn.İyas Bedâyiüzzuhur, s.85; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/45.

[10] Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.11, s.304; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 212.

[11]Taberi-Tarih c.1, s.123-124; Salebi-Arais s.77; İbn.Esir/Kâmil c.1, s.99; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.146; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.11/304; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 212; Mevdudî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.Peygamberin Hayatı: c.1/451.

[12] İbn.İyas-Bedâyiüzzühur s.85; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[13] Taberi-Tarih c.1, s.124/125; Salebî-Arais s.77; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[14] Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/114; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451.

[15]Yakubi-Tarih c.1/24; Zemahşeri-Keşşaf c.21/528; Ebülfida-Elbidaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.11/304; Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451.

[16] “Yüce Allah, onu, yere yutturdu da, kendisi, Kıyamete kadar, kımıldadıkça, yere batıp duracaktır.” İbn Habib de, bunu, böyle kayd eder.; İbn.Habib-Katibülmuhabber s.391; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[17] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[18] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 212.

[19] Sâlebi-Arais s.77; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.156.

[20] Hakimüttirmizi-Nevairrül’usûl s.218; Ebu Talib Mekki-Kutülkulub c.1/466; Salebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[21] Hakimuttirmizi-Nevairül’usul s.218; Taberi-Tarih c.1/125; Ebu Talib Mekki-Kutülkulub c.1/466; Sâlebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; İbn.Esir-Kâmil c.1/99; Ebülfida-Elbidaye vennihaye s.146; Mir Havend Ravzatussafa Terceme s.164; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[22] Hakimüttirmizi-Nevadirül’usûl s.218; Taberî-Tarih c.1/125; Salebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.164; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[23] Sâlebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; Ravza. Terceme s.164; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[24] Taberi-Tarih c.1/124; Salebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; İbn.Esir-Kâmil c.1/99; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[25] Sâlebi-Arais s.77; İbn.Esir-Kâmil c.1/99; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[26] Taberi-Tarih c.1/124; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[27] Taberi-Tarih c.1/124; Salebi-Arais s.77; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[28] İbn.Sa’d Tabakat c.1/46; İbn.Ebi Şeybe-Musannef c.11/520; Hakimüttirmizi-Nevadirül’usul s.218; Taberi-Tarih c.1/124; Salebi-Arais s.77; Zemahşeri-Keşşaf c.2/578; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1, s.115; İbn.Ebir-Kamil c.1/99; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[29] ibn.Sa’d-Tabakat c.1/46; İbn.Ebi Şeybe-Musannef c.1/115; Taberi-Tarih c.1/124; Salebi-Arais s.77; Zemahşeri-Keşşaf c.2/578; Ebülferc İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/115; İbn Esir-Kamil c,1/115; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[30] İbn.Asakir-Tarih c.2/147; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[31] Kâtip Çelebi-Mizânülhakk s.70; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[32] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 69.

[33] Taberi-Tarih c.1/123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[34] Zemahşeri-Keşşaf c.2/578; Nesefi-Medarik c.3/84; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157.

[35]Mevdudi Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/451.

[36] İbn.Ebi Şeybe-Musannef c.11/520; Taberi-Tarih c.1/125; Tefsir c.17/44; Zemahşeri-Keşşaf c.2/578; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.157; Mevdudî, Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz.Peygamberin Hayatı: c.1/451.

[37] Salebi-Arais s.78; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.158.

[38] İbn.Asakir-Tarih c.2/147; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1/146; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.158.

[39] İbn.Asakir-Tarih c.2/146; Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1/116; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.158.

[40]Kur’an-ı Kerim, Enbiya, 21/68-71; “Söylentilere göre, Hz.İbrâhim bizzat ateşe atılmış. Yedi gün ateşte kalmış. Ateş O’nun gömleğini yakamadığı için O’na da bir şey olmamaşı. Daha sonrada dünyada en çok lezzet aldığı şeyin ateşte kalmak olduğunu söylemiş.”

[41]Kur’an-ı Kerim: Enbiya 21/24; “Onları sefil ve rezil eden şeyin cinsi Kur’an’da belirtilmez. Fakat söylentiye göre; Hz.İbraihm’in hicretinden sonra Nemrud’un yurdunu sivrisinekler kuşatır. Pek çok kimse sivrisinek yüzünden ölür. Nemrud’un ölümü de burnundan girerek beynine kadar ulaşan sivrisinek yüzünden olur.”

[42] Kur’an-ı Kerim: Ankebut, 29/24.

[43] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s.37,38; Muhammed Esed ,meal-tefsir, 21/69’un açıklamasına bakınız.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 6 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 6 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi