![]() |
#271 |
![]() 1. Peygamberimiz Muhammed as.’ın Mîrac Gecesinde atası İbrahim as. ile Karşılaşıp Selamlaşması :
Peygamberimiz Muhammed as., Mirac gecesinde Cebrâil as. ile birlikte yedinci kat göğe yükseldiler. “Cebrail as. göğün kapısını çaldı. “Sen, kim’sin?” denildi. Cebrail as.: “Cebrail’im!” dedi. “Yanında kim var?” diye soruldu. Cebrail as.: “Muhammed (as.) var!” dedi. “O (Mirac için) gönderildi mi?” diye soruldu. Cebrail as.: “Gönderildi.” Dedi. Göğün kapısı açılınca, orada, İbrahim as. ile karşılaştılar ki, kendisi, sırtını, Beytülmâmûr’a dayamış,[1] Beytülmâmur’un kapısının önündeki bir Kürsü üzerinde oturuyordu.[2] Cebrail as.: “Selam ver ona!” dedi. Peygamberimiz as. selam verdi. O da, Peygamberimizin selamına mukabele ettikten sonra: “Haş geldin! Safâ geldin? Sâlih oğlum! Sâlih Peygamber!” dedi.[3] Kendisi, çok yaşlı, Ulu ve Heybetli bir Zat idi.[4] Peygamberimiz, Cebrâil as.: “Ey Cebrail! Kim bu?” diye sordu.[5]Cebrail as.: “Bu, Atan İbrahim as.’dır.” dedi.[6] İbrahim as. Peygamberimiz as.’a: “Ümmetine,[7] benden, selâm söyle![8] Onlara, emret![9] Haber ver de,[10] Cennet’e, fidan dikmeyi, çoğaltsınlar![11] Çünkü, Cennet’in toprağı güzel,[12] suyu, tatlı,[13] arzı, geniş[14] ve düzlüktür!” dedi.[15] “Cennet’e dikilecek Fidan, nedir?” diye sordu.[16] İbrahim as.: “Cennet’e dikilecek fidan: Sübhânallâhi velhamdü ililâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber,[17] Lâ havle velâ kuvvete illâ billah’dır!” dedi.[18] -------------------------------------------------------------------------------- [1] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.14, s.303-304; Ahmet b.Hanbel-Müsned c.3, s.148-149; Müslim-Sahih c.1, s.146-147; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.2, s.130-131, Begavi-Mesâbihussünne c.2, s.179; Kadı Iyaz Şifâ c.1, s.137; İbn.Esir-Camiul’usul c.12, s.53-54; İbn.Seyyid-Uyunüleser c.1, s.144; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [2] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.2, s.48-49; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [3] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.48-49; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [4] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.209; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [5] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.2, s.46; Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.257; Buhari-Sahih c.1, s.92; Müslim-Sahih c.1, s.149; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [6] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.2, s.49; Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.257; Buhari-Sahih c.4, s.249; Taberi-Tefsir c.27, s.53. [7] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Tirmizi-Sünen c.5, s.510; Taberi-Tefsir c.3, s.86; Süyuti-Hasaisülkübrâ c.1, s.414; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [8] Tirmizi-Sünen c.5, s.510; Taberâni-Mucemüssagir c.2, s.196; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.10, s.415; Halebi-İnsanüluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [9] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Tirmizi-Sünen c.5, s.255; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Suyuti-Hasaisülkübra c.1, s.414; Halebi-İnsünaluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [10] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Taberi-Tefsir c.5, s.255; Ebülfida Tefsir c.3, s.86; Süyutî-Hasâisülkübra c.1, s.414; Halebî-İnsanüluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [11] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Taberi-Tefsir c.15, s.255; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Suyuti-Hasaisülkübra c.1, s.414; Halebi-İnsanüluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [12] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Tirmiz-Sünen c.5, s.510; Taberi-Tefsir c.15, s.255; Taberâni-Mûcemüssagir c.2, s.196; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.10, s.415; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Süyütî-Hasâisülkübrâ c.1, s.414; Halebi-İnsanüluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [13] Tirmizi-Sünen c.5, s.510; Taberâni-Mûcemüssagir c.2, s.196; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.10, s.418; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [14] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Taberî-Tefsir c.15; s.255; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Süyuti-Hasâisülkübra c.1, s.414; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [15] Tirmizi-Sünen c.5, s.510; Taberâni-Mücemüssâgir c.2, s.196; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.10, s.415; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.228. [16] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.418; Teberi-Tefsir c.15; s.255; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Suyuti-Hasaisülkübra c.1,s.414; Halebi-İnsanüluyun c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: S.229. [17] Tirmizi-Sünen c.5, s.510; Taberâni-Mücemüssagir c.2, s.196; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.229. [18] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.418; Taberâni-Mücemüssagir c.2,s.196; Ebülfida-Tefsir c.3, s.86; Süyüti-Hasâis c.1, s.414, Halebî c.2, s.123; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 229. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#272 |
![]() I. BÖLÜM: KUR’AN-I KERİM’DE VE HADİS-İ ŞERİFLERDE İBRAHİM AS.
1. Kur'ân-ı Kerim'de İbrâhîm (a.s.) : Kur'ân-ı Kerim'de "İbrâhîm" ismi 69 yerde geçer. 25 ayrı sûrede Hz. İbrâhim'den değişik vesilelerle bahsedilir. Hz. Mûsâ’dan sonra, Kur’ân-ı Kerim’de isminden en çok bahsedilen ikinci peygamber İbrâhim (a.s.)’dir. Bunun yanında, 213 âyet, Hz. İbrâhim’le (hayatı, mücâdelesi, mesajı, duâları ile) ilgilidir. Kur'an'da Hz. İbrâhim, değişik sıfatlarla anılmış ve kendisinden övgüyle bahsedilmiştir. Kur'an'da geçen sıfatlarından bazıları; Evvâh: Başkalarına çok üzülüp âh eden, bağrı yanık (Tevbe: 9/114; Hûd: 11/75), Halîm: Çok yumuşak huylu (Tevbe: 9/114; Hûd: 11/75), Münîb: Allah'a sığınan (Hûd: 11/75), Hanîf: Allah'ı bir tanıyan, Hakka yönelmiş (Bakara: 2/135, Âl-i İmrân: 3/67, 95; Nisâ: 4/125 vd.), Halîl (Halîlullah): Dost, Allah dostu (Nisâ: 4/125), Kaanit: Allah'a kulluk eden (Nahl: 16/120), Şâkir (Allah'a çok şükreden (Nahl: 16/121). "Bir zamanlar Rabbi İbrâhim'i birtakım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince; 'Ben seni insanlara imam/önder yapacağım' demişti. 'Soyumdan da (imamlar/önderler yap, yâ Rabbi!)' dedi. Allah: 'Ahdim zâlimlere ermez (onlar için söz vermem)' buyurdu." (Bakara: 2/124) "Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrâhim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrâhim ve İsmâil'e: ''Tavaf edenler, ibâdete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun' diye emretmiştik." (Bakara: 2/125) "İbrâhim de demişti ki: 'Ey Rabbim! Burayı emîn bir şehir yap, halkından Allah'a ve âhiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle.' Allah buyurdu ki: 'Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azâbına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!" (Bakara: 2/126) "Bir zamanlar İbrâhim, İsmâil ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı ![]() "Ey Rabbimiz! Bizi Sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de Sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibâdet usûllerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin." (Bakara: 2/128) "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü azîz olan, üstün gelen; hakîm olan, her şeyi yerli yerince, hikmetle yapan yalnız Sensin." (Bakara: 2/129) "İbrâhim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, Biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o âhirette de sâlihlerden/iyilerdendir." (Bakara: 2/130) "Çünkü Rabbi ona: 'Müslüman ol, demiş, o da: Âlemlerin Rabbine teslim olup boyun eğdim, müslüman oldum' demişti." (Bakara: 2/131) "Bunu İbrâhim de kendi oğullarına vasiyet etti, Ya'kub da: 'Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölün (dedi)." (Bakara: 2/132) "Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: 'Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?' demişti. Onlar: 'Senin ve ataların İbrâhim, İsmâil ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuş, O'nun için müslüman olmuş kimseleriz' dediler." (Bakara: 2/133) "Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız (yaptıklarınız) sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz." (Bakara: 2/134) "(Yahûdiler ve hıristiyanlar müslümanlara ![]() "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya'kub ve esbâta (torunlara; Ya'kub'un on iki evlâdından torunlarına) indirilene, Mûsâ ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olup müslüman olduk' deyin." (Bakara: 2/136) "Yoksa siz, İbrâhim, İsmâil, İshak, Ya'kub ve esbâtın (torunların) yahûdi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: 'Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?' Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şâhitliği gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir." (Bakara: 2/140) "Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi?! İşte o zaman İbrâhim: 'Rabbim, hayat veren ve öldürendir' demişti. O da: 'Ben (de) hayat verir ve öldürürüm' demişti. İbrâhim: 'Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir' dedi. Bunun üzerine kâfır apışıp kaldı. Allah zâlim kimseleri hidâyete erdirmez." (Bakara: 2/258) "İbrâhim Rabbine: 'Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster' demişti. Rabbi ona: 'Yoksa inanmadın mı?' diye sordu. İbrâhim: 'Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim).' dedi. Bunun üzerine Allah: 'Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir; üstün gelen, her şeyi yerli yerince, hikmetle yapandır' buyurdu." (Bakara: 2/260) "Allah, birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem'i, Nûh'u, İbrâhim âilesi ile İmrân âilesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah (her şeyi hakkıyla) işiten ve (her şeyi tümüyle) bilendir." (Âl-i İmrân: 3/33-34) "Ey ehl-i kitap! İbrâhim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?" (Âl-i İmrân: 3/65) "İbrâhim, ne yahûdi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi." (Âl-i İmrân: 3/67) "İnsanların İbrâhim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah mü'minlerin velîsi/dostudur." (Âl-i İmrân: 3/68) "De ki: 'Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrâhim'in milletine/dinine uyun. O, müşriklerden değildi." (Âl-i İmrân: 3/95) "Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke'deki (Kâbe)'dir. Orada apaçık âyetler/nişâneler, (ayrıca) İbrâhim'in makamı vardır..." (Âl-i İmrân: 3/96-97) "...İbrâhim soyuna Kitab'ı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik." (Nisâ: 4/54) "Onlardan bir kısmı İbrâhim'e inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; (onlara) kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter." (Nisâ: 4/55) "Doğru olarak kendini Allah'a veren ve İbrâhim'in, hanif/Allah'ı bir tanıyan dinine tâbi olan kimseden dince daha güzel kim vardır?! Allah İbrâhim'i halîl/dost edinmiştir." (Nisâ: 4/125) "İbrâhim, babası Âzer'e: 'Birtakım putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni de, kavmini de apaçık bir dalâlet/sapıklık içinde görüyorum' demişti." (En'âm: 6/74) "Böylece Biz, kesin iman edenlerden olması için İbrâhim'e göklerin ve yerin melekûtunu (izzet ve hükümranlığını) gösteriyorduk." (En'âm: 6/75) "Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü; 'Rabbim budur' dedi. Yıldız batınca, batanları, yok olanları sevmem' dedi." (En'âm: 6/76) "Ay'ı doğarken görünce, 'Rabbim budur' dedi. O da batınca, 'Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette dalâlette olan/yoldan sapan topluluklardan olurum' dedi." (En'âm: 6/77) "Güneşi doğarken görünce de, 'Rabbim budur, zira bu daha büyük' dedi. O da batınca, dedi ki: 'Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) şirk/ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." (En'âm: 6/78) "Ben hanîf (Allah'ı bir bilen ve O'na yönelmiş) olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah'a çevirdim ve ben müşriklerden değilim." (En'âm: 6/79) "Kavmi onunla tartışmaya girişti. Onlara dedi ki: 'Beni doğru yola hidâyet etmişken, Allah hakkında benimle tartışıyor musunuz? Ben sizin O'na şirk/ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ ibret almıyor musunuz?" (En'âm: 6/80) "Siz, Allah'ın size, haklarında hiçbir hüküm indirmediği şeyleri O'na şirk/ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım?! Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki gruptan (Allah'ı tek ilâh kabul edenlerle O'na ortak koşanlardan) hangisi (Allah'ın azâbından) emniyette/güvende olmaya daha lâyıktır?" (En'âm: 6/81) "İman edip de inançlarına herhangi bir zulüm (şirk) karıştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır." (En'âm: 6/82) "İşte bu, kavmine karşı İbrâhim'e verdiğimiz huccetlerimiz/delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabbin hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir." (En'âm: 6/83) "De ki: 'Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, hanîf/Allah'ı birleyen İbrâhim'in milletine/dinine iletti. O, şirk/ortak koşanlardan değildi." (En'âm: 6/161) "Onlara, kendilerinden evvelkilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mûcizeler getirmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendilerine zulmetmekte idiler." (Tevbe: 9/70) "(Kâfir olarak ölüp) Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) şirk/ortak koşanlar için af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de iman edenlere. İbrâhim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhim evvâh (başkalarına çok üzülüp âh eden, bağrı yanık, sabırlı) ve halîm (çok yumuşak huylu) idi." (Tevbe: 9/113-114) "Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrâhim'e müjde getirdiler ve 'selâm (sana)' dediler. O da: '(Size de) selâm' dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi." (Hûd: 11/69) "Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: 'Korkma! (Biz melekleriz.) Lût kavmine gönderildik." (Hûd: 11/70) "O esnâda hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik." (Hûd: 11/71) "(İbrâhim'in karısı ![]() "(Melekler) dediler ki: 'Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur." (Hûd: 11/73) "İbrâhim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (âdeta) Bizimle mücâdeleye (tartışmaya) başladı." (Hûd: 11/74) "İbrâhim cidden halîm/yumuşak huylu, evvâh (başkalarına çok üzülüp âh eden, bağrı yanık, sabırlı), münîb (kendisini Allah'a vermiş) biri idi." (Hûd: 11/75) "(Melekler dediler ki ![]() "Hatırla ki İbrâhim şöyle demişti: 'Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!" (İbrâhim: 14/35) "Çünkü onlar (putlar), insanlardan birçoğunun dalâletine/sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık Sen gerçekten çok bağışlayansın, çok merhametlisin." (İbrâhim: 14/36) "Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını Senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler." (İbrâhim: 14/37) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#273 |
![]() "Ey Rabbimiz! Şüphesiz ki Sen bizim gizleyeceğimizi de açıklayacağımızı da bilirsin. Çünkü ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz." (İbrâhim: 14/38)
"İhtiyar halimde bana İsmâil'i ve İshak'ı lutfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duâyı işiten, kabul edendir." (14/İbrâhim, 39) "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı ikame edenlerden (dosdoğru kılanlardan) eyle; ey Rabbimiz! Duâmı kabul et!" (14/İbrâhim, 40) "Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve mü'minleri bağışla!" (14/İbrâhim, 41) "Onlara (kullarıma) İbrâhim'in misâfirlerinden (meleklerden) de haber ver." (15/Hıcr, 51) "Onun yanına girdikleri zaman, 'selâm' dediler. (İbrâhim ![]() "Dediler ki: 'Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz." (15/Hıcr, 53) "(İbrâhim ![]() "Sana gerçeği müjdeledik, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma!' dediler." (15/Hıcr, 55) "(İbrâhim) dedi ki: 'Rabbinin rahmetinden, dalâlettekilerden/sapıklardan başka kim ümit keser?" (15/Hıcr, 56) "İbrâhim, gerçekten kaanit (kunut eden, Hakk'a yönelen), hanîf (Allah'ı birleyen ve O'na itaat eden) bir ümmet (önder) idi; Allah'a şirk/ortak koşanlardan değildi." (16/Nahl, 120) "Allah'ın nimetlerine şükrediciydi. Çünkü Allah, onu seçmiş ve sırât-ı müstakîme hidâyet etmiş, doğru yola iletmişti." (16/Nahl, 121) "Ona dünyada güzellik verdik. Muhakkak ki o, âhirette de sâlihlerdendir." (16/Nahl, 122) "Sonra da sana: 'Doğru yola yönelerek İbrâhim'in milletine/dinine uy! O müşriklerden değildi' diye vahyettik." (16/Nahl, 123) "Kitap'ta İbrâhim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi." (19/Meryem, 41) "Bir zaman o babasına dedi ki: 'Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?" (19/Meryem, 42) "Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola hidâyet edip çıkarayım." (19/Meryem, 43) "Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu." (19/Meryem, 44) "Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum." (19/Meryem, 45) "(Babası ![]() "İbrâhim: 'Selâm sana (esen kal)' dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır." (19/Meryem, 47) "Sizden de, Allah'ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki (senin için) Rabbime duâ etmemle bedbaht (emeği boşa gitmiş) olmam." (19/Meryem, 48) "Nihayet İbrâhim onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği (hicret ettiği) zaman Biz ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık/verdik ve her birini peygamber yaptık." (19/Meryem, 49) "Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve yüksek bir şöhret nasip ettik." (19/Meryem, 50) “Andolsun Biz İbrâhim’e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık. O, babasına ve kavmine: ‘Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?’ demişti. Dediler ki: ‘Biz babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.’ ‘Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz’ dedi. Dediler ki: ‘Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?’ ‘Hayır’ dedi; ‘sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhitlik edenlerdenim. Allah’a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!’ Sonunda İbrâhim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye. ‘Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zâlimlerden biridir’ dediler. (Bir kısmı ![]() ![]() "Bir zamanlar İbrâhim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): 'Bana hiçbir şeyi şirk koşma/eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibâdet edenler, rükû ve secdeye varanlar için Evimi (Kâbe'yi) temiz tut." (22/Hacc, 26) "İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde, kendilerine ait birtakım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe'ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin." (22/Hacc, 27-28) "Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (Kâbe'yi) tavaf etsinler." (22/Hacc, 29) "Allah uğrunda, hakkını vererek, gereği gibi cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrâhim'in milletinde/dininde (de böyleydi). Peygamberin size şâhit olması, sizin de insanlara şâhit olmanız için O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size 'müslümanlar' adını verdi. Öyle ise namazı ikame edin (dosdoğru kılın); zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır/dostunuzdur. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!" (22/Hacc, 78) "(Rasûlüm!) Onlara İbrâhim'in haberini de oku/naklet. Hani o, babasına ve kavmine: 'Neye tapıyorsunuz?' demişti. 'Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz' diye cevap verdiler. İbrâhim: 'Peki, dedi; yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı? Yahut, size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?' Şöyle cevap verdiler: 'Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.' İbrâhim dedi ki: 'İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın; neye taptığını (biraz olsun) düşündünüz mü? İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur). Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur. Beni yediren, içiren O'dur. Hastalandığım zaman bana şifâ veren O'dur. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler/iyiler arasına kat. Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle! Beni naîm cennetinin vârislerinden kıl. Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o dalâlettekilerden/sapıklardandır. (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme. O gün, ne mal fayda verir, ne de evlât. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur)." (26/Şuarâ, 69-89) "İbrâhim'i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: 'Allah'a kulluk edin. O'na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır." (29/Ankebût, 16) "Siz Allah'ı bırakıp birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler yaratıyor/uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Ancak O'na döndürüleceksiniz." (29/Ankebût, 17) "Eğer (size tebliğ edileni) yalan sayarsanız, bilin ki sizden önceki birçok ümmetler/topluluklar da (kendilerine tebliğ edileni) yalan saymışlardır. Peygamber'e düşen, yalnız açık bir tebliğdir." (29/Ankebût, 18) "Kavminin (İbrâhim'e) cevabı ise: 'Onu öldürün, yahut yakın!' demelerinden ibâret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır." (29/Ankebût, 24) "(İbrâhim onlara) dedi ki: 'Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah'ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. Varacağınız yer cehennemdir ve hiç yardımcınız da yoktur." (29/Ankebût, 25) "Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (İbrâhim): 'Doğrusu ben Rabbim'e (emrettiği yere) hicret ediyorum. Şüphesiz O, azîzdir, hakîmdir; mutlak güç ve hikmet sahibidir' dedi." (29/Ankebût, 26) "Ona İshak ve Ya'kub'u bağışladık/verdik. Peygamberliği ve kitapları, onun soyundan gelenlere verdik. Ona dünyada mükâfâtını verdik. Şüphesiz o, âhirette de sâlihlerdendir." (29/Ankebût, 27) "Elçilerimiz İbrâhim'e (iki oğul ihsan edeceğimize dair) müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: 'Biz bu memleket halkını helâk edeceğiz. Çünkü oranın halkı zâlim kimselerdir." (29/Ankebût, 31) "(İbrâhim) dedi ki: 'Ama orada Lût var!' Şöyle cevap verdiler: 'Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve âilesini elbette kurtaracağız. Yalnız karısı müstesnâ; o, (azapta) kalacaklar arasındadır." (29/Ankebût, 32) “Şüphesiz İbrâhim de onun (Nuh’un) milletinden idi. Çünkü Rabbine kalb-i selîm ile geldi. Hani o, babasına ve kavmine: ‘Siz kime kulluk ediyorsunuz?’ demişti. ‘Allah’tan başka birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz? O halde, âlemlerin Rabbi hakkındaki görüşünüz nedir?’ (Hz. İbrâhim’in kavmi, yıldızlara bakar, onlarla kâhinlik yaparlardı. Bir bayram günü İbrâhim’e kendileriyle beraber bayram yerine gelmesini söylediler.) Bunun üzerine İbrâhim yıldızlara şöyle bir baktı. ‘Ben hastayım’ dedi. Ona arkalarını dönüp gittiler. Yavaşça (kavmin) putlarının yanına vardı. (Oraya konmuş çelenkleri, yemekleri görünce ![]() "(Oradan kurtulan İbrâhim ![]() "Kuvvetli ve basîretli kullarımız İbrâhim, İshak ve Ya'kub'u da an. Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen, ihlâslı kimseler kıldık. Doğrusu onlar Bizim yanımızda seçkin, hayırlı/iyi kimselerdendir." (38/Sâd, 45-47) "Bir zaman İbrâhim, babasına ve kavmine demişti ki: 'Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben yalnız beni yaratana kulluk yaparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir.' Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler." (43/Zuhruf, 26-28) "İbrâhim'in ağırlanıp ikrâm olunan misâfirlerin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.) Onlar İbrâhim'in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden, 'bunlar, yabancılar' demişti. Hemen âilesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş, onların önüne koyup 'yemez misiniz?' demişti. Derken onlardan korkmaya başladı. 'Korkma' dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: 'Ben kısır bir kocakarıyım!' dedi. Onlar: 'Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, (her şeyi) bilendir' dediler. (İbrâhim ![]() "Yoksa, Mûsâ'nın ve ahdine vefâ gösteren İbrâhim'in sahifelerinde yazılı olanlar kendisine haber verilmedi mi?" (53/Necm, 36-37) "Gerçekten hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenemez." (53/Necm, 38) "Ve insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur." (53/Necm, 39) "Ve çalışması da ileride görülecektir." (53/Necm, 40) "Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir." (53/Necm, 41) "Ve şüphesiz en son varış Rabbinedir." (53/Necm, 42) "Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur." (53/Necm, 43) "Öldüren de dirilten de O'dur." (53/Necm, 44) "Şurası muhakkak ki (rahime) atıldığında nutfeden, erkek ve dişiden ibâret olan iki çifti O yarattı." (53/Necm, 45-46) "Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir." (53/Necm, 47) "Zengin eden de yoksul kılan da O'dur." (53/Necm, 48) "Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi de O'dur." (53/Necm, 49) "Andolsun ki Biz, Nûh'u ve İbrâhim'i (peygamber olarak) gönderdik; peygamberliği de kitabı da onların soyuna verdik. Onlardan (insanlardan) kimi doğru yoldadır; içlerinden birçoğu da fâsıktır/yoldan çıkmışlardır." (57/Hadîd, 26) "İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz/reddediyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.' Ancak, İbrâhim babasına: 'Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez' demişti. (O mü'minler şöyle dediler ![]() "Rabbimiz! Bizi, inkâr edenler için fitne (deneme konusu) kılma; bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegâne azîz (güçlü ve gâlip), hakîm (hüküm ve hikmet sahibi) ancak Sensin." (60/Mümtehıne, 5) "Andolsun, onlar sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah ğanîdir (zengindir), hamîddir, hamde lâyık olandır." (60/Mümtehıne, 6) "Eğer hatırlatmak/öğüt fayda verirse hatırlatıp öğüt ver. (Allah'tan) huşû ile korkan, öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise, öğütten kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür, ne de yaşar. (Maddî ve mânevi pisliklerden) Temizlenen, Rabbinin adını zikredip O'na kulluk eden kimse kuşkusuz kurtuluşa ermiştir. Fakat siz (ey insanlar!) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Şüphesiz bu (anlatılanlar), önceki suhufta (kitaplarda), İbrâhim ve Mûsâ'nın kitaplarında (onlara inen suhufda) da vardır." (87/A'lâ, 9-19) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#274 |
![]() I. BÖLÜM: İBRAHİM AS.’IN VEFATI
1. İbrahim as.’ın Vefatı : Rivayette göre, Allah Celle İbrâhim as.’ın ruhunu kabzetmek istediği zaman, onun yanına yaşlı bir insan suretinde ölüm meleği Hz.Azrâil’i gönderdi. Bir gün Hz.İbrâhim misafirlerine yemek ikram ederken, sıcak bir havada yaşlı birinin yaya olarak geldiğini gördü. Bunun üzerine Hz.İbrâhim, yanına gelmesi için ona bir merkep gönder. O da merkebe binip Hz.İbrâhim’in yanına geldi. Bu ihtiyar insan Hz.İbrâhim tarafından kendisine takdim edilen yemeği yerken ağzına götürmek istediği lokmayı önce gözüne ve kulağına sokuyor, ancak bundan sonra ağzına götürebiliyordu. Aynı zamanda yediği yemek hemen def-i hâcet mahallinden dışarı çıkıyordu. Hatta İbrâhim as. Rabb’inden, kendisi ölüm isteyinceye kadar onun ruhunu kabzetmemesini istemişti. Bir ara Hz.İbrâhim ihtiyara: Kaç yaşındasınız?” diye sordu. O, yaşını söylediğinde Hz.İbrâhim’den iki yaş daha büyük olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Hz.İbrâhim: "Benim de bu ihtiyar gibi olmam için iki yıl kalmış” dedi ve ellerini kaldırıp: “Ey Rabb”im! Hemen ruhumu kabzet” diye yalvardı. Hz.İbrâhim’in bu sözleri üzerine ihtiyar ayağa kalkıp O'nun ruhunu kabzetti.[1] Böylece Hz.İbrâhim as. iki yüz yaşında iken vefat etti.[2] Bir rivayette Hz.İbrâhim’in yüz yetmiş beş yaşında iken vefat ettiği de söylenir. [3] Uzunca bir süre yaşadıktan sonra, ömrünün sonlarına doğru Mısır'a gitti. İbrâhim (a.s) vefat ettiğinde -kuvvetli rivayetlere göre- Kudüs yakınlarında (Hebron) Halilü'r-rahman denilen yerde defnedildi.[4] Tevrat’ın Tekvin Sifrinin 25’nci bâbında İbrâhim’in, 125 yaşında ölüp Makpela Mağarasında karısı Sara’nın yanına gömüldüğü yazılıdır.[5] İbrahim as.’ın vefatında, İsmail as. seksen dokuz yaşında idi.[6] -------------------------------------------------------------------------------- [1] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.116; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21 s. 271. [2] İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.48; İbn.Kuteybe Maarif s.16; Taberi-Tarih c.1, s.160; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.223; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.116; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21, s.271. [3] İbn.Kuteybe-Maarif s.16; Taberi-Tarih c.1, s.160,161; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.116-124; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.174; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21 s.271. [4] Salebi-Arais s.98,99; Taberi-Tarih c.1, s.312; Şamil, İslam Ansiklopedisi,İbrahim Maddesi, c. 3; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21, s.271. [5] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9, s.90. [6] Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.223. |
|
![]() |
![]() |