06-11-2018, 14:08 | #21 |
Sosyalist ve Komunist sistemlerde özel mülkiyet çok sınırlı nerdeyse yok denecek kadar azdır. Ne serbest sermaye dolaşımı ne dalgalı esnek kur rejimleri vardır. Haliyle de faizsiz bir sosyalist model mümkündür. Ama şöyle, İphone satın alamaz, Toshiba satın alamaz, Wolksvagen'e binemez, doğalgazı ve petrolü yoksa içten yanmalı motorlu araç ve makine üretse bile çalıştıramaz, doğalgaz ile ısınamaz elektrik üretemez. (Alternatif ısınma ve elektrik üretimi yapmak zorunda)
Kapitalist canavarın altında ezilir ve ölür. |
|
06-12-2018, 02:36 | #22 | |
Alıntı:
Hayvanlar arasındaki eşcinsel davranışlar konusunu geçelim; daha önce de belirttiğim üzere bu spekülatif bir konudur. Madem hayvanlar arasında eşcinselliğin var olduğunu iddia ediyorsun öyleyse bana 'Şu şu hayvan cinsinde yüzde şu kadar kadar hayvan arasında erkek erkeğe cinsel ilişki ve dişi dişiye cinsel ilişki yaşanmaktadır" şeklinde bilgiler verebiliyor olman gerekiyor. % 30 - % 40 civarında oranda eşcinsel davranışa rastlanıldığı iddia edilen penguenler arasında mesela % 5 - % 10 civarı oranda erkek erkeğe ya da dişi dişiye cinsel ilişki yaşanmaktadır diyebiliyor musun? Doğaya genel olarak baktığımız zaman hayvanlar arasında eşcinsel ilişki olduğunu görmüyoruz dediğim zaman bunu sadece evcil hayvanları nazar-ı dikkate alarak söylemiyorum. Hayvanlarla ilgili belgeseller seyrediyoruz. Doğada mesela fil sürüleri arasında ya da bufalo sürüleri arasında veya diğer hayvan sürüleri arasında eşcinsel ilişkiye rastlamıyoruz. Bana bunun tersini söyleyebilir misin? Filler arasında erkek erkeğe, dişi dişiye cinsel ilişkiler yaşandığını ya da bufalolar arasında erkek erkeğe, dişi dişiye cinsel ilişkiler yaşandığını veya başka hayvan sürüleri arasında erkek erkeğe, dişi dişiye cinsel ilişkiler yaşandığını söyleyebilir misin? Yalnız şu hususa dikkatini çekmek isterim ki eşcinsel ilişki yaşanıyor mu diye soruyorum; 'spekülatif olan' eşcinsel davranış yaşanıyor mu diye sormuyorum. Ayrıca şu da var ki bahsettiğin araştırmalarda eşcinsel davranış diye gösterilen davranışlar gerçekte farklı anlamlarda olabilir ve yapılan başka araştırmaların sonucunda durumun gerçekte bu şekilde olduğu anlaşılabilir. Şeytan'ın insanları kandırıp aldatma yolları türlü türlüdür. Şeytan, insanları Allah adına da kandırabilir bilim adına da. Müslüman, hayatı boyunca daima uyanık olmalı ve uyanıklığını son nefesi de dâhil olmak üzere daima sürdürmelidir. Çünkü Şeytan'ın insana karşı hem kıskançlığı nedeniyle hem de Cennet'ten kovulmasının kiniyle büyük bir düşmanlığı vardır. Biz insanoğluna apaçık bir düşman olan Şeytan'ın yani İblis'in diğer bir kötülüğü de sahip olduğu 'ne kötülük yaparsam kârdır' anlayışıdır. Bu hususta şu misali verebilirim: İblis-i lâin, insanı öncelikle küfre düşürmek için bütün gücüyle uğraşır ve bu uğraşından asla vazgeçemez. Bu yüzden hiçbirimiz hayatımız boyunca ve de son nefesimizde imanımızı koruyabileceğimiz hususunda kendimizden emin olamayız. Çünkü imanımızı çalmaya ahdetmiş ve bu ahdinden asla dönmeyip imanızı çalma çabasından asla vazgeçmeyecek olan İblis'in düşmanlığıyla Müslümanlar olarak her birimiz hayatımız boyunca karşı karşıyayızdır. İblis eğer bir insanın imanını çalamazsa bile ona ne kadar zarar verebilirse vermeye çalışır. İblis, küfre sokamadığı insanın zulüm yapması veya günah işlemesi için elinden geleni yapar ve imanını çalamadığı insanların arasında bazılarının kendisinin onlara yaptığı telkinlerle yaptıkları zulümler veya işledikleri günahlar yüzünden belli bir süre de olsa Cehennem'de yanmasına neden olmaya çalışır. Yukarıdaki bahse, Şeytan'ın insanı küfre sürükleme yollarından biri olan bilim meselesini açmak için yer verdim. Milyonlarca insan, Evrim teorisi isimli uyduruk teoriye bilim adına inanıp kâfir olarak ölerek cehennemlik olmuştur Allahu âlem. Evrim teorisine göre canlılık sudaki tek bir hücrenin bölünüp çoğalması sonrasında birbirlerinden evrimleşerek oluşmuştur ve tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında anlatılan yaratılış bu teoriye göre reddedilmektedir. Evrim teorisi isimli masallar bütünü, Şeytan'ın milyonlarca insanın cehennemlik olmasındaki vesilelelerinden biridir. Evrim teorisine inanıp yaratılışı reddederek kâfir olarak ölenler niçin Allah'a inanmadıkları âhirette kendilerine sorulunca ne cevap verecekler? 'Bize Evrim teorisine göre canlıların birbirlerinden evrimleşerek oluştuğu, yaratılışın var olmadığı söylendi ve biz de buna inanarak kâfir olduk. Bize bunları anlatanlar Evrim teorisinin kanıtlanmış bilimsel bir gerçek olduğunu söyleyerek bizi kandırdılar ve biz onların bizi kandıran sözlerine inandık' mı diyecekler? Evrim teorisine inanıp yaratılışı reddederek ölen kâfirlerin kandırılarak aldatıldık diyerek yapacakları bir savunma kendilerini kurtarmaya yetmeyecek ve Cehennem'e atılarak orada sonsuza kadar yanmaktan onları kurtaramayacaktır. Bilimin insanı küfre ve zulme sevk etme yönünde kullanılarak Şeytan'ın hedefleri doğrultusunda eğilip bükülmesi tehlikesine karşı uyanık olmak durumundayız hatta zorundayız. Çünkü Şeytan-ı lâin, bilim yolunu kullanarak da pek çok kişinin imanını çalıp onların kâfir olarak ölmesine neden olmuştur ve neden olmaya da devam etmektedir. Faiz konusunda aynı şeyden bahsetmiyoruz sanırım. Faizden kastettiğim ve bildiğim kadarıyla İslam'ın da haram olarak yasak ettiği faiz, paradan para kazanmak şeklindeki faizdir. Enflasyon oranındaki faizi bu faiz kapsamında değerlendirmemek doğrusudur. Çünkü enflasyon oranında faiz almak var olan parayı aynı alım gücüyle korumaktır ve aslında buna faiz dememek ve bunun için başka bir kelime kullanmak lazım. Çünkü burada bildiğimiz mânâda bir faiz alımı söz konusu olmuyor, borç olarak verilmiş olan para, borç verilirken sahip olduğu alım gücüyle geri alınmış oluyor. Farklı şeylerden bahsedersek anlaşmamız söz konusu olmaz. Misal verdiğim üzere bir kişinin paradan para kazanmak maksadıyla diğer bir kişiye borç vermesinde verdiği borcun nedeni faizdir. Benzer bir şeyi bankalar için de söyleyebiliriz. Bankaların müşterilerine kredi yani borç vermesinin nedeni faizdir. Bankalar müşterilerine karşılığında faiz almak yani paradan para kazanmak maksadıyla borç verir. Görüldüğü üzere burada da faiz bir nedendir, borç vermenin nedenidir. Ülkeye faizle para kazanmak için gelen sermaye sahiplerine 'yabancı yatırımcılar' değil de 'yabancı tefeciler' ya da 'yabancı kan emiciler' desek uygun olur. Sistemde faiz olmalı ki sözde yabancı yatırımcılar özde yabancı tefeciler ülkeye gelsin mantığını doğru bulmuyorum. Çünkü 'yabancı yatırımcılar' denilen tefeciler paralarını bir ülkeye o ülkenin insanlarının kara kaşının kara gözünün hatırına değil de yapacakları tefecilik, 'kan emicilik' için götürür. Bakın burada da faiz nedendir görüyorsunuz değil mi? Yabancı tefeciler faiz alarak paralarına para katmak nedeniyle hangi ülkenin ekonomisinde daha yüksek oranda faiz geliri elde edeceklerse paralarını o ülkeye götürüp tefecilik yaparak oturdukları yerden paradan kazanıyorlar. Önceki mesajımda yapmış olduğum alıntıya itirazın nedir anlamış değilim. Alıntıdaki bilgilerin doğru olmadığını mı iddia ediyorsun? Hayrettin Karaman, ülkemizin tanınmış profesörlerinden biridir ve o hâlen Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır. Onun 1989 yılında vermiş olduğu ve bir önceki mesajımda bir bölümünü alıntılamış olduğum röportajında söylediklerini yalanlıyor musun? Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın verdiği bilgiye göre Pakistan ekonomisi 1980'li yıllarda faizden temizlenmiş. Pakistan ekonomisinin şimdiki durumu nedir bilmiyorum; belki orada faizsiz ekonomik sistem sürdürülemeyerek tekrardan faizli bir ekonomik modele dönülmüş olabilir ya da ülke içinde şu anda farklı bir model uygulanıyor olabilir. Ekonomi konusunda uzmanlığım yok; ama senin işin bu konu üzerine olduğuna göre eğer vaktin varsa şu hususlarda bir araştırma yapıp o araştırmanın sonuçlarını burada paylaşırsan çok iyi olur: Dünya üzerindeki 200 civarındaki ülke arasında faizsiz ekonomik sisteme sahip olan ne kadar ülke vardır ve bunların kaç tanesi İslam ülkesidir. Faizin yasaklandığı İslam ülkelerindeki faizsiz ekonomi modeli ya da modelleri nasıl işlemektedir. 'Şeriat gelecek dertler bitecek' yanlış anlayışına hiçbir zaman kapılmadım. Osmanlı devletinde şeriatın kuralları geçerliyken Mehmet Âkif'in halkımızın bir kısmının ya da önemli bir bölümünün veya çoğunun sahip olduğu yanlış tevekkül anlayışını eleştirdiği şiirlerini hatırlatmak isterim. Çalışmazsan, üretmezsen, kendini geliştirmezsen şeriat da gelse pek bir şey değişmez ve aynı yoksullukta debelenip durursun. Meselenin bir boyutu budur. Benzer bir şeyi anayasa mevzuunda da söyleyebiliriz. On yıllar boyunca Türk entellektüellerinin önemli bir bölümü temel meselemizin anayasa meselesi olduğunu düşünüp, anayasanın düzenlenmesiyle meselelerimizin büyük ölçüde çözüme ulaşacağını zannederek yanılmışlardır. Çünkü temel meselemizin ne olduğunu anlamamışlar, anlayamamışlardır. Türkiye ve Türk milleti olarak temel meselemiz zihin meselesidir. Zihinler düzeltilmedikçe şeriat da gelse anayasa da yenilense istenilen gelişme ve ilerleme sağlanamayacaktır. Osmanlı devletindeki ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki toplamda iki yüzyıldan fazla süren modernleşme çabalarımız temel meselemizin ne olduğu doğru tespit edilemediği için hep hüsranla ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. İnsanların başındaki sarığı çıkartıp onların başına fes taktırmakla da, fesi çıkartıp onların başına şapka taktırmakla da bu işler olmadı, olmaz; çünkü başın üstündeki baş örtüsü değişti, değiştirildi; ama başın içindeki zihin değiştirilmediğinden, değiştirilemediğinden dolayı istenilen ve beklenilen ilerleme ve gelişme sağlanamadı. Aklı hep çok önemsedim ve bu minval üzere hareket etmenin hem gerektiği hem de doğrusunun bu olduğu kanısındayım. Fakat aklın doğru kullanılması, doğruyu ve doğru yolu bulabilmesi için ona rehberler gerekmektedir ve o rehberler de Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye'dir. Kur'an'la ve Sünnet'le birlikte hareket ederek onları kendine rehber edinen akıl, akl-ı selim dediğimiz doğru akıldır ve insanların ve toplumların sahip olması gereken akıl işte bu akıldır. Gelişmiş Batı dünyasının 'Mars'a otomobil gönderme' teknolojik seviyesine ulaşmışken bile sahip olduğu bâtıl akılla sapıklık bataklığında çırpına çırpına debelenip durmasının nedeni; aklı, doğru rehbersiz bir şekilde kendi başına bırakmış olmasıdır. Onlar akla vahyin rehberliğini vermedikleri müddetçe; insanoğlunun Mars'a yerleşmesini sağlasalar da, maddeleri ve canlıları ışınlamayı başarsalar da, ışık hızını geçecek hıza ulaşsalar da ve bunlar gibi başka fevkalâde ilerlemeleri gerçekleştirseler de sahip oldukları bâtıl akılla sapıklık bataklığı içinde çırpınmaktan kurtulamayacaklar. Konu Cihannur tarafından (06-12-2018 Saat 23:09 ) değiştirilmiştir.. |
||
06-12-2018, 07:41 | #23 | |
Alıntı:
Oysa insanoğlunun kapitalizm ve sosyalizm isimli bu iki bozuk düzene asla ve kat'a ihtiyacı yoktur. İnsanoğlu için doğru olan ekonomik model, kendisinde hem sömürünün bulunmadığı hem de sosyal adaletin sağlandığı ekonomi modeli olan İslam’ın ekonomi modelidir. İslam'ın ekonomi modelinde faiz yoktur; böylelikle faizin sömürüsünden insanlar, aileler, toplumlar, halklar ve ülkeler korunur. İslam'ın ekonomi modeli serbest piyasa şartlarına uygun bir modeldir ve bu modele göre toplumlarda doğal olarak fakirler de orta gelirliler de zenginler de bulunabilir. Toplumlarda nasıl ki fiziken güzel insanlar, fiziken çirkin insanlar varsa, kısa boylu, orta boylu, uzun boylu insanlar varsa, az zekâlı, orta zekâlı, üstün zekâlı insanlar varsa ve bunlar gibi birbirlerinden çok farklı özelliklere sahip olan insanlar varsa, ekonomik durumlarına göre fakir insanlar, orta gelirli insanlar ve zengin insanlar da bulunabilir. Toplumlarda oluşturulması gereken genel düzen; kimseye zulüm yapılmadığı, zulüm yapanların kim olursa olsun cezalandırıldığı, mazlumlara haklarının onlara zulmedenlerden alınarak verildiği ve maddi olarak fakir olan insanların mutlak fakirlik yaşayarak perişan olmalarının önlendiği bir düzen olmalıdır. Serbest piyasa şartlarında kimileri daha çok gelir elde edip zengin olabilir kimileri de daha az gelir elde edip fakir durumda kalabilir ve bu doğaldır. İslam'ın ekonomi modeline göre de toplumlarda fakirler de zenginler de bulunabilir; ama normal şartlar altında mutlak yoksulluk olmaz, insanlar fakirlikleri nedeniyle mağduriyet yaşayıp perişan olmazlar. İslam'ın ekonomi modeli bunu öngörür ve bunu faizin yasaklanmasıyla, zekâtların ve sadakaların verilmesiyle ve toplumsal dayanışmanın insanlar arasında daima teşvik edilmesiyle sağlar. Faizin yasaklandığı, her Müslümanın zekâtını verdiği ve maddi durumu iyi olan Müslümanların zekâtlarının yanı sıra sadakalarını da verdiği ve insanlar arasındaki toplumsal dayanışmanın daima teşvik edildiği bir ekonomi modelinde (İslam'ın ekonomi modeli) mutlak fakirlik var olabilir mi?! Normal şartlarda elbette var olmaz, var olamaz! Ancak savaş çıkması veya kıtlık yaşanması türü olağan dışı kötü durumlarda fakirlerin mutlak yoksulluk durumuna düşmeleri söz konusu olabilir. Fakat böyle olağan dışı kötü durumları yaşayan halkın arasında maddi durumu iyi olan Müslümanlar eğer gerçekten takva sahipleriyse, savaş veya kıtlık türü olağan dışı durumlarda fedakârlık gösterip fakirlere kol kanat gererlerse bu tür kötü durumların insanlara ve topluma çok ciddi zararlar vermeden atlatılması sağlanabilir. Konu Cihannur tarafından (06-12-2018 Saat 23:12 ) değiştirilmiştir.. |
||
06-12-2018, 09:57 | #24 |
İslam ülkeleri arasında bir birlik olsa, İslami iktisat üzerinde çalışmalar yapacak gönüllü insanlardan olurum. Kapitalizm büyük bir canavar ve sistem dışına çıkanı öldürüp yaşatmıyor, kapitalizm dışındaki bir modeli benimseyen kim olursa halkı idarecilerine düşman kesilir. İslam birliği neden önemli?
Bir kere Dünya petrol rezervlerinin %60'ı Müslüman ülkelerinde. İslam İşbirliği Teşkilatı diye bir örgüt var hiç bir halta yaradığı yok. İslam coğrafyasındaki birçok üke zaten bu kapitalizme hizmet ediyor. Suudi Arabistan'ın umrunda bile değil Filistin'de ölen çocuklar. İslam coğrafyasında toplumunda Türk'ler hariç idealist toplum dahi yok. Bunu atmasyon söylemiyorum, inanılmaz geri kalmışlık var. Kapitalist modelden uzaklaşmak için, böyle bir iş birliği şart. Buda en başında Eğitim'den geçiyor. Çok iyi mühendisler, çok iyi yazılımcılar, çok iyi insan yetiştirmemiz şart. Gerekirse Kore'den hocalar getirilmeli, markalar satın alınmalı, zamanla seçilecek belli amiral sektörler teşvik ile kitlesel üretim yapacak seviyelere ulaşmalı. İslam İşbirliği platformu tek devlet gibi hareket ederse, ciddi bir iş bölümü ve ortak yapılacak reformlar ile 30-40 yıl içinde hepsi kalkınır. Petrol'de var, Doğalgaz'da var, Yetişmiş insan gücü olan var olmayan var, Türkiye teknolojide savunma sanayinde uzmanlaşır, Irak üniversiteleri ile bilim ile eğitim ile, Suriye Mısır tarımda, Arabistan araba üretir, İran hizmet sektöründe kalifiye eleman yetiştirir. X ülke bankacılık finans sektörünün merkezi olur. Devasa bir model kurgulanır. Eksik bırakılmaz kalem kalem ciddi bir çalışma yapılır. O zaman deriz ki bunun uygulanma ve bir süre yaşama şansı var. Yine bu işbirliğinin doğmadan ölmemesi için başlangıçta bazı ülkelerin güçlü olması gerekir ki topluluğa dahil olacak ülkeler kapitalist tehditlere boyun eğmek zorunda kalmasın. Bu model Dünya Müslümanlarına bakınca ütopik, ütopik olduğu içinde kapitalist düzen içinde kapitalist ekonominin araçlarından bağımsız yaşayamaz. Güzel uslubunuz için ayrıca teşekkürler üstad. |
|
06-12-2018, 12:09 | #25 | |
Alıntı:
Sadece kendimizi düşünmüyoruz, sadece Müslümanları da düşünmüyoruz, bütün insanları tüm insanlığı düşünüyoruz. Dünyanın mevcut genel bozuk düzeni herkese zarar veriyor. Mesele sadece dünyanın bozuk ekonomi düzeni de değil veya bu konuda üzerinde durmuş olduğumuz faiz, kumar, zina, içki ve eşcinsellik türü kötülükler de değil. Dünyada Allah'ın rahmetini değil de gazabını çağıran genel bir yaşayış hâli sürüp gidiyor. Şeytan da boş durmuyor, durmaksızın çalışıyor ve sözünü dinletebildiği her yerde kötülüğü çoğaltıyor. Ve nihayetinde kaçınılmaz son hızla yaklaşıyor ki o da kanımca nükleer silahların kullanılacağı 3. Dünya Savaşı'dır. Bu tahminimde ah keşke yanılıyor olsam ve beklenen o savaş hiç çıkmasa! Bütün dünya tarihini önüme dönemler hâlinde koysalar ve bunlardan hangisinde yaşamak istemezsin diye sorsalar hiç düşünmeden şu anda yaşamakta olduğumuz dönemi seçerdim. Allah'ın takdirinden şekvacı değilim elbette; lakin günümüzden çok da uzakta olmadığını tahmin ettiğim bir zaman diliminde yaşanabilecekleri düşündüğümde içim burkuluyor. Ve bu durumda bize, Allah'a sığınarak O'nun affını, yardımını ve merhametini isteyip beklemek düşüyor. Rica ederim kardeşim, saygılar. Konu Cihannur tarafından (06-12-2018 Saat 23:15 ) değiştirilmiştir.. |
||
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
islam, islam hukuku, islamiyet, laik hukuk, laiklik |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|