![]() |
#1 |
![]() Gökyüzü Saatleri
III bakışından yakaladım seni duruşundan su gibi akışından sesinin ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti hüznünden yakaladım seni saçlarımda eski zaman karıncaları ve ilk ışıkları çeşmelerin yüzün yüzüme değer gibi yıldızlar akşamından yakaladım seni sevinç mi telaş mı tahtaya kalkmış çocuk gibiyim karşında IV yaz akik bir güldü yanağında soldu ve bitti sende mi esti bu rüzgar savrulur saçların da şimdi yapraklar tümden nefti bir düş horozudur güneş her saat seninle kurulur masaya bir güzel ıssızlıklardan ıssızlıklara öter en tetik yerindesin sabahın kuşlar uçuruyor bakışların
![]() |
|
![]() |
![]() |
|
Sayfayı E-Mail olarak gönder |
![]() |
#2 |
![]() Erzurum
zaman yitik, sanki hiç yaşanmamış bu mekân ne ilk, ne son durak karşıda çifte minare taşı işleyen nakkaş hem selçuklu, hem dadaş burda mevsim ikimizden biri biz, marifetnameyle bir akşamı yaprak yaprak çevirip geceye ferman açtık okuduk dudakla el arası tartıp her sözü bir bir sonra darasını düştük ve biz, ölümden çok zulmü gördük biz erzurumda otuzüç kişiydik gece oltu taşıdır, işlenir ve tesbihe dönüşür zaman geçer parmak uçlarımızdan sonra, ağırlanır toprak güze dökerek hüznü hırkasına bürünmüş bir derviş suskunluğunda gelir kış burda mevsim ikimizden biri bir de kadınlarımız, yüzleri kavruk, gözleri iri konuşunca gök, susunca toprak gülü türküleyip akşam sabah oturup evlerinde onlar acıyı kilim gibi dokudular biz onları, çocuklarımıza sıla kendimize gurbet bilip çiçeği burnunda bıraktık biz ceylanı vurulmuş dağdık kar iner isyan gibi çabuk ölüm gibi sessiz ve dakik palandöken kolları gürgen gözleri çiğdem gözdesi kekik ve biz, ölümden çok zulmü gördük palandöken hem yassı hem dik bir sabah kepenkleri kar tipisi gibi indirip birden öpüp yüzünü toprağın ağır ve derin bir günü isyana böyle çevirdik kar palandökenin börkü bundan gayrısını giymedik giymeyeceğiz dedik ve bu söz üzre başımızı göğe sakalımızı yele boynumuzu ipe verdik biz erzurumda otuzüç kişiydik şimdi onlarsız bu toprak acıdan kıraç hüzünden çorak kışın dertli, yazın emrah ve mevsim, ikimizden biri |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#3 |
![]() Çocuklar Nerde
sana anlatacaklarım var otur bir bardak su biraz zeytin gözlerin/tüm sevincin önce sofrayı kur bak/gördün mü nasıl sıcacık ekmek sevenin yüreği/elimin emeği nerede kaldı bunlar çocuklara bir bak -oyundalar/gelirler şimdi saklama yüzündeki ikircimi bir çatırtı/zaman durdu işte oyun onlar vuruldu biraz gözyaşı biraz tuz ekmeğim sokaklarda sofrayı kaldır |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#4 |
![]() Baskın
yağmur bir göçtür kollara kelepçe vurulunca kapıda beklenmedik zil sesi başlarında zulmün simgesi süzülürler başlar talan götürülür evde ağıt/figan geceyi çöz dağılsın yıldızlar yitik bir kuş, sürüklenen bir yaprak hani bizim olan güneş ah bu dağlanan yürek hangi dağda yaktığın ateş bir devir buğday mühürlenir kitap sürgülenir tutuklanır yaşam yağmur bir göçtür kollara kelepçe vurulunca |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#5 |
![]() Gül Cengi
toprak değişti şimdi devindi toprak kandan ve gelinlik yeşiliyle ellerim toprakta durur ateşe doğrultup gözlerimi bir ırmağa kıyasla öfkenin eteğine boşaltarak damarlarımı . kanı yazdım yürek vuruşlarımdan dalgalar bir uzun seccade toprak silahların ucuna çekilmiş kalemim kime ah ettin ey Eritrelim firavunlar suda boğulur |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#6 |
![]() İnfaz
mahcup bir cellat gizli bende her gün yağlar durur ipini vakti yok infazların kendi infazda vakitlerin hızarlara gelemem gayrı hizalara da çürütülmüş bir köküm şurda burda seni düşlemeye gün yetmiyor artık günler bende bakırçalığı serin rüzgarlarda saçların yapraklarda sesin bin yıldızlı gök yaptım gözlerinden sevgilim demek için geceme zor yollardayım önüm ardım cinnet mahyaları cam kırıkları dökülüyor ıslıklardan gül değil yalnızlık bu elden ele kıyamet habercisi çarşılarda |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#7 |
![]() İstanbul Denilince Sorulur Yeryüzü
Akşam kişneyen bir at istanbulda Baktıkça sarayburnundan Okşar yelesini tunusun yeli Açılır marmara bir mavi zambak Bir dağ yansıması cezayirden Akşam yürüyen bir kervan istanbulda Baktıkça eyüpten Ansızın boşalan yağmur Yüzündeki telaştan Anlaşılır bir gezgin kadar yerli Olamadığınız Günün iskeleti var ortada Ne içinizde bir giz Ne güneşin pasa işleyen yanı Çözülmeyen bir buzul Bu bilinçsiz durum Durmadan inip kalkan balyoz Ve ezilmişliğiniz Ağır ağır inen morluk Bir faslı ananın yüzü sularda Sığmaz içimin mağaralarına Çözülüp dağılan güvercinlerden Eyüpte bir türbe kalır |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#8 |
![]() Su Düşü
denize bir şeyler diyor adam çiviler çakarak denize gözlerinden denize bir şeyler diyor adam deniz sımsıcak Erzurum karı denizden bir parça adamın alnına koymalı bil ki çoğalır özlemi rüzgârsa toprağın dansı gelir esen meltemle ölüm ıhlamur kokusu çeker maviliği bir soluk belki çoğalır özlemi/çoğalır adamın |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#9 |
![]() Tenha Şiirleri'nden
II Sürülmüş toprak kokuyorsun biçilmiş çayır söğütlüğü geçince heryer çiğdem, gelincik ellerin baktıkça açıyor yüzün baktıkça bulutlar ve güneş serçeler karışıyor gülüşüne Saat yok gölgemizde zaman ve suyun uzayıp giden öyküsü sevmek kadar seni |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#10 |
![]() Anne
taşı tencerede kaynatan anne çocuklara umudu sabrı öğreten anne seni bir ömer arar bulur beni zulüm boğar öldürür taşı tencerede kaynatan anne yürürlerdi erirdi taşlar gün tutulur ay bölünürdü onlar bir bakmaya görsün tüm bakışlar dururdu taşı tencerede kaynatan anne onlar diri günler koydu keskin zamana zulme kaymasın diye vakitleri beş kez yıkayıp beş kez adladılar onlar diri günler koydular umutla taşı tencerede kaynatan anne |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|