![]() |
#21 | ||
![]() Alıntı:
![]() Bıraksalar ben bir baskı uygularım...Mahalle baskısı neymiş derler :D |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
#22 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
#23 |
![]() Nato mermer ve nato kafalarla ne anlatsan ne kadar da dil döksen boş...
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#24 |
![]() İmam Hatip liselerinin artışı sağlanıyor daha sonra bir dönem bütün imamhatip liselerini kapattırılıyor..Ardından cenazede hakkıyla gerekenleri yapacak müsbet kişiler bulunmayınca İmamHatip tekrar açılıyor...bu nasıl bir ikilemdir anlayamadım..
onlara göre bir bez parçası(!) olan Başörtüsünde korkan insanlar haline geldiler yazık.. ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#25 |
![]() İmam Hatip kronolojisi
1924 Okullarda laik eğitime geçiş kapsamında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla (Eğitim-Öğretimin Birleştirilmesi) birlikte medreseler kapatıldı. Laikliği yeni benimseme aşamasında olan bir toplumda din eğitiminin gerekliliğine inanan Mustafa Kemal Atatürk, medreselerin yerine dört sınıflı 29 adet imam hatip okulu açtı. Bir yıl sonra imam hatip sayısı 26'ya, iki yıl sonra 20'ye, üç yıl sonra da ikiye düştü. 1929-30 öğretim yılında ise son kalan imam hatip okulları da kapatıldı. 1946 Çok partili hayata geçilmesiyle birlikte partilerde oy kaygısı başladı. İslami kesime yakın durmak isteyen liderler, imam hatip liseleri konusunda yumuşamaya başladılar. 1948 CHP, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından imam, hatip, vaiz ve yüksek din okulları açılması için Meclis'e kanun teklifi verdiler. Teklif sonucu imam hatip okulları açılmadı ancak 10 ay süreli imam hatip kursları açıldı. 1949 Yıl başında dönemin iktidar partisi CHP Ankara ve İstanbul'da iki tane imam hatip kursu açtı. Bir süre sonra kurs sayısı sekize çıkartıldı. Din derslerinin eğitim-öğretim müfredatına konulması da bu döneme rastlar. Okulların dördüncü ve beşinci sınıflarında seçmeli olarak okutulmak üzere din eğitimi başladı. CHP'nin önerisi ile Ankara Üniversitesi bünyesinde ilk ilahiyat fakültesi açıldı. 1950 Demokrat Parti iktidara gelmesinin ardından mevcut imam hatip kurslarının yetersiz olduğuna kanaat getirip imam hatip okullarının açılmasını kararlaştırdı. Adana, Ankara, Isparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Kahramanmaraş'ta ilk imam hatip okulları açıldı. 1958 yılında bu okulların sayısı 26'ya, 1969'da 71'e, 1997'de ise 600'e ulaştı. 1951-1959 Demokrat Parti lideri Adnan Menderes, 19 adet imam hatip okulu açtı. 1951 yılında imam hatip okullarının dört yıllık ortaokul ve üç yıllık lise bölümü olmak üzere yedi yıllık bir dönemi kapsaması kararlaştırıldı. 1962-1963 İsmet İnönü döneminde yedi adet imam hatip okulu açıldı. 1965-1971 Süleyman Demirel, 46 adet imam hatip okulu açtı. 1971 Askeri darbenin ardından Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi(MSP) ile Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP koalisyon ortağı oldu. Ağustos ayında yeni bir düzenlemeyle, imam hatip okullarının dört yıllık orta kısımları kapatıldı. Lise süresi ise üç yıldan dört yıla çıkartılarak meslek lisesi haline dönüştürüldü. 1973-74 1973–74 öğretim yılında CHP-MSP koalisyonu, imam hatip okullarının orta kısımlarını yeniden açtı ve imam hatip liselerine bütün üniversitelere giriş imkanı verdi. 1974 yılında 33 tane imam hatip okulu açıldı. 1974-1975 Bülent Ecevit, 29 adet imam hatip okulu açtı. 1975-1978 Süleyman Demirel, 233 adet imam hatip açtı. 1976 Kız öğrenciler de imam hatip okullarına alınmaya başlandı. 1978-1979 Bülent Ecevit, dört tane imam hatip açılmasını kararlaştırdı. |
|
![]() |
![]() |
#26 |
![]() Askeri darbe de İmam Hatip okullarının artış hızını kesemedi
Askeri yönetim, İmam Hatip Lisesi mezunlarına diledikleri üniversiteyi seçme hakkı tanıdı. 1979-1980 Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel döneminde 36 adet İmam Hatip okulu açıldı. 12 Eylül askeri darbesinin ardından 35 tane daha İmam Hatip eğitime başladı. 1982 Askeri yönetim, İmam Hatip Lisesi mezunlarını üniversite sınavında diledikleri fakülteleri tercih etme hakkına kavuşturdu. 1982 Anayasası’nın 24’üncü maddesiyle din eğitimi devlet güvencesi altına alındı. Seçmeli olarak okutulan din dersleri, ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu hale getirildi. 1984-1989 Turgut Özal liderliğindeki ANAP döneminde 90 adet İmam Hatip Lisesi açıldı. ANAP’ın Özal’dan sonraki lideri Mesut Yılmaz döneminde de 23 adet İmam Hatip Lisesi açıldı. 1990 DSP lideri Bülent Ecevit, CHP’den 23 yıl sonra oturduğu Başbakanlık koltuğunda İmam Hatip okullarının orta kısımlarının kapatılmasını kararlaştırdı. 1990-92 ANAP lideri Mesut Yılmaz, 23 adet İmam Hatip Lisesi açtı. 1992-94 DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, 12 adet daha İmam Hatip açtı. Demirel, tarihin en çok İmam Hatip açan politikacısı oldu. 1994-95 DYP lideri Tansu Çiller döneminde 13 adet İmam Hatip açıldı. 1996-97 Orta kısımları kapatılan İmam Hatip okullarının sayısı düşüşe geçti. Bu okulların orta kısımlarında 1996-1997 eğitim öğretim yılında 214 bin öğrenci okuyordu. 1997-1998 İmam Hatip lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi ve çok programlı lise sayısı 609’a ulaştı. 1998 yılında 192 bin 718 öğrenci meslek liselerinde okurken, İmam Hatip Liseleri'nin bu sayı içindeki oranı yüzde 21 idi. Üniversite giriş sınavında genel lise ve meslek lisesi mezunlarına aynı katsayıların verildiği son yıl olan 1998'de her beş meslek lisesi öğrencisinden biri İmam Hatip Lisesi öğrencisiydi. 2001 Bu dönemde İmam Hatip Liseleri'nin sayısı 600’dü. 2002-03 2001 yılında 600 olan İmam Hatip sayısı 558’e düştü. 2002-2003 öğretim yılında, İmam Hatip sayısı 536’ya düştü. Öğrenci sayısı ise, 64 bin 534'tü. 2004 AKP’nin seçim öncesi ‘katsayı uygulaması değişecek’ vaadinin ardından, İmam Hatip Liseleri'nde okuyan toplam öğrenci sayısı yüzde 35 gibi bir artışla 97 bine ulaştı. |
|
![]() |
![]() |
#27 |
![]() İmam Hatip okullarının hükümetlere göre dağılımı
Eğitim-Sen'in verdiği rakamlara göre İmam Hatip okulu açma rekoru Süleyman Demirel'in elinde bulunuyor. · 1951-1959 / Adnan Menderes / 19 adet · 1962-1963 / İsmet İnönü / 7 adet · 1965-1971 / Süleyman Demirel / 46 adet · 1974-1975 / Bülent Ecevit / 29 adet · 1975-1978 / Süleyman Demirel / 233 adet · 1978-1979 / Bülent Ecevit / 4 adet · 1979-1980 / Süleyman Demirel / 36 adet · 1984-1989 / Turgut Özal / 90 adet · 1990-1992 / Mesut Yılmaz / 23 adet · 1992-1994 / Süleyman Demirel / 12 adet · 1994-1995 / Tansu Çiller / 13 adet · 1995-1997 / Diğer Hükümetler / 97 |
|
![]() |
![]() |
#28 |
![]() Bu rakkamsal veriler için teşekkürler ... Aydınlatmış oldunuz...
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#29 | |
![]() Alıntı:
![]() |
||
![]() |
![]() |
#30 |
![]() Türkiye ve Başörtüsü [Yazının İngilizce orjinali 2 Ekim 2005 tarihli The Washington Times gazetesinde ve TheWhitePath.com'da yayınlandı] Dünyanın çok az ülkesinde polisler kadınların uygun kıyafet giyip giymediklerini denetler. Bu ülkelerden biri Suudi Arabistan'dır. Suudilerin kötü bir şöhrete sahip olan "mutavva" adlı "din polisleri", kadınlara başlarını ve vücutlarını zorla örttürür. Türkiye'de ise durum tam tersinedir: Türk polisler kadınları başlarını açmaya zorlarlar. Tabi adil olmak gerek: Türkiye'nin kıyafet yasaları Suudi Arabistan'a kıyasla çok daha hafiftir. Türkiye'de ise yasaklama sadece "kamusal alan" denen yerlerde uygulanır. Yani devlet binalarında, mahkemelerde, üniversite kampüslerinde ve tüm okullarda. Bu yasak Türkiye'de yıllardır ateşli bir tartışmanın konusu. Başörtü takma özgürlügü hiç bir devlet memuru veya lise öğrencisine hiç bir zaman tanınmadı, ama bir zamanlar üniversite öğrencileri bu özgürlüğe sahiptiler. Ta ki kampüslerde hiç dikkat çekmeyen küçük bir azınlıktan daha fazla hale gelene kadar... 90'lı yıllarda sekülerist ortodoksi üniversitelerde sayıları giderek artan bu "dinci"ler karşısında alarm durumuna geçti ve bu "sıkmabaşları" kampüs dışında tutkmak için katı kurallar getirildi.. Bu durum karşısında başörtülü öğrencilerin bazıları başlarını açmayı kabul ettiler ve eğtimlerine devam ettiler. Ama binlercesi üniversite mezunu olma şansını yitirdi -- sadece Allah'ın isteği olduğuna inandıkları bir kumaş parçasını başlarına örttükleri için. Bir kaç ay önce, uzun zamandır süren dramaya yeni bir bölüm daha eklendi. Doğudaki muhafazakar bir kent olan Erzurum'da kurulmuş Atatürk Üniversitesi'nde bir mezuniyet töreni vardı. Tüm öğrenciler, elbette tek biri bile başörtü takmadan, diplomalarını almaya geldi. Yanlarında anneleri ve büyük anneleri de vardı. Ama, eyvah, bazıların başörtüsü vardı! Üniversite rektöründen gelen direkt emir üzerine, polisler bu anne ve büyük anneleri kampüse girip sevgili kızlarının ve torunlarının mezuniyet törenini izlemekten alıkoydular. Bu hanımlar ağladılar, yalvardılar ve Atatürk'ün prensiplerine inandıklarına yemin ettiler; ama hiç bir şey değişmedi. Emirler kesindi. Türkiye'nin "kamusal alanında" -- yani Türkiye'nin nevi şahsına münhasır laikliğinin kurtarılmış bölgesinde -- hiç bir dini kıyafet asla gözükemezdi... * * * Buradaki temel sorun, Türkiye'nin sekülerist ortodoksisinin katı ideolojisi. Onlarınki, 20. yüzyılın başlarında Fransa'dan ithal edilmiş olan hoşgörüsüz bir laiklik versiyonu. O dönem, Fransız devrimciliğinin anti-klerikel (din adamı karşıtı) fanatizminin doruk noktasıydı ve Nietzsche'nin "Tanrı öldü" iddiası entellektüel bir norm sayılıyordu. Kadir-i mutlak bir devletin ve tektip bir toplumun "gelişme"nin anahtarı olduğu sanılıyordu. 1923'te kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti de otoriter bir seküler milliyetçilik geliştirdi. Bu, dine karşı nötr değil, dinin üzerine egemen olan bir anlayıştı ve bazı durumlarda da dine karşı tavır aldı. Tek parti yönetiminde geçen iki onyıl içinde, pek çok İslami gelenek silindi ve yerlerine Avrupa'dan gelen gelenekler kondu. Bu reformları eleştirenler sert şekilde cezalandırıldılar. İşte bu yüzden Türkiye, diğer Müslüman milletlerin gözünde, hiç bir zaman İslam ve modernizmin uyumunu gösteren ikna edici bir örnek olmadı. Problemin temelinde, gerçek bir demokrasinin var olmayışı yatıyordu. Aslında son onyıllar içinde Türkiye çok daha demokratik bir ülke haline geldi. Ama hala 20. yüzyılın ilk yarısındaki otoriter seküler ulusalcılığın kalıntılarını taşıyor. Türkiye'nin mevcut muhafazakar hükümeti olan AKP, başörtüsü üzerindeki yasağı kaldırmayı çok istiyor. En azından üniversitelerde, en azından özel olanlarında. Ama AKP liderleri ne zaman yasağı kaldırmak için kanunları değiştirmekten veya referanduma gitmekten söz etseler, sekülerist ortodoksi bu hareketin bir "rejim krizi" yaratacağını hatırlıyor -- bu ifade, askeri baskının kibarcası. Dolayısıyla Türkiye, başını örten bir bayanın hiç bir eğitim şansına sahip olmadığı dünyadaki tek ülke olarak kalmaya devam ediyor. Türkiye'nin sekülerist ortodoksisi bu katılığın zorunlu olduğunu, aksi takdirde İslamcıların Türkiye'yi İran'a döndüreceklerini ileri sürüyor. Bu temelsiz bir korku. Türkiye'nin AKP lideri Tayyip Erdoğan tarafından önderlik edilen mevcut hükümeti, İslamcı değil -- hele bir yorumcunun yakın zaman önce ileri sürdüğü gibi "İslamofaşist" hiç değil -- muhafazakar bir politik güç ve son yıllarda Türk toplumunun tümüne daha fazla özgürlük getirdi. Zaten kamuoyu araştırmaları Türklerin yüzde 90'ından fazlasının laik bir rejim altında yaşamak istediğini, ama yüzde 70'ten fazlasının da başörtüsü gibi bireysel Müslüman uygulamalarına özgürlük istediğini gösteriyor. Aslında Türkler, (ABD Anayası'nda yazıldığı gibi) "ne bir dini empoze eden, ne bir dinin özgürce yasaklanmasını kısıtlayan" kanunlar yapan ve polisler çalıştıran bir devlet istiyor. Dolayısıyla ABD, genişletilmiş Ortadoğu'da özgürlük ve demokrasiyi teşvik ederken, Türkiye'nin bile bunların daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu aklında tutmalı. İslamcı ve sekülerist otoriterizmlerin yanında, "liberal demokrasi" denen üçüncü bir yol daha var. Bu, tam da Türk toplumunun ihtiyacı olan -- ve hak ettiği -- bir model. MUSTAFA AKYOL |
|
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
|
|