AK Gençliğin Buluşma Noktası
Akaid ve Fıkıh İman ve iman esasları, mükellefiyet ve hükümler.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-21-2008, 04:27   #71
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLÂHİYYÂT:

İnanılacak şeylerden bahseden kelâm ilminin; Allahü teâlânın varlığı, zâtı, sıfatları ve fiillerinden (işlerinden) bahseden bölümü.

Kelâm kitaplarının ilâhiyyât bahislerinde Allahü teâlânın varlığını isbat için bildirilen delillerden birisi şöyledir:

Şu âleme gözünü çevirip, üstünde, direksiz duran yıldızları, bilhassa belli bir yörüngede ışık saçan, ziyâsıyla yıldızlarda gece ve gündüzün meydana gelmesine sebeb olan güneşe, gökteki bulutlara ve yağan yağmurlara, altındaki yere ve üzerindeki nehirlere, denizlere, karalardaki ağaçlara ve meyvalara, çeşitli özelliklere sâhip memleketlere ve şehirlere, mâdenlere, bitkilere ve hayvanlara bilhassa âlem-i sagîr (küçük âlem) denilen insana ve kâinattaki eşyânın eşsiz bir sûrette yaratılışına bakan bunlardaki çok ince olan nizam (düzen) ve intizamı, âhengi (uyumu) gören, bunlardaki fâide ve hikmetleri iyi düşünen bir kimse, âlemi yoktan var eden, hep var olan bir yaratıcının var olduğuna inanmak zorunda kalır. (Abdüllatîf Harpûtî)

Bütün nutuklarımda, atomdaki enerjiden nasıl istifâde edileceğini anlattım. Şimdi aklımıza, haklı olarak şu soru gelmektedir: "Bu muazzam kudreti, küçücük yere kim ve nasıl koydu?" Buna ancak İslâm ilâhiyyâtı cevap verecektir. (W. Heisenberg)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:27   #72
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İ'LÂ-YIKELİMETULLAH:

Allahü teâlânın ismini yüceltmek, İslâm dînini yaymak.

Kim i'lâ-yı kelimetullah için harbederse, o, Allah yolunda savaşmış olur. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin vefâtında, Eshâb-ı kirâmın hepsi, sonra da evlâdları, cihâd için, i'lâ-yı kelimetullah için Arabistan'dan çıktı. İslâm ordusu, Asya'nın ötelerine, Afrika'ya, Kıbrıs'a, İstanbul'a hâsılı her yere dağıldı. Allah'ın dînini, O'nun kullarına tanıtmak için savaştılar ve canlarını fedâ ettiler. Ecdâdımız keyf için, tama' için cihâd yapmadı. İ'lâ-yı kelimetullah için yaptı. (Abdülhakîm bin Mustafâ)

Muhârebeye gitmekten maksad, i'lâ-yı kelimetullah ve din düşmanlarını zayıflatmak ve bozguna uğratmak olmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:27   #73
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLHÂD:

Kur'ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan, müctehid âlimlerin söz birliği ile bildirdikleri ve müslümanlar arasında yayılan îmân bilgilerine uymamak, doğru yoldan ayrılmak küfre (îmânsızlığa) sebeb olan inanış.

Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

Kim Mescid-i Harâm'da zulm ile ilhâda yeltenirse, biz ona pek acıklı bir azâb tattırırız. (Hac sûresi: 25)

Amellerin, ibâdetlerin, kabûl edilmesi için, yâni sevâb verilmesi için hem şartlarına uygun olması, hem de ihlâs ile niyet edilmesi lâzımdır. "İbâdet, sahîh olursa kabûl edilir. Niyete bakılmaz" demek, ilhâd olur. (Muhammed Hâdimî)

Din bilgilerinin doğrusu, Ehl-i sünnet vel cemâat âlimlerinin bildirdikleri bilgilerdir. Bunlara uymamak, zındıklık ve ilhâddır. (İmâm-ı Rabbânî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:28   #74
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLHÂM:

1. Peygamberlerin kalblerine, uyanık iken, melek görünmeden ilâhî vahyin bırakılması.

İlhâm, peygamberlerin aleyhimüsselâm ve sâlih (iyi) müslümanların kalblerine gelir.

Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin mübârek kalbine gelen ilhâm, her müslüman için seneddir. Herkesin bunlara uyması lâzımdır. (Abdülganî Nablüsî)

2. Sâlihlerin, iyi kimselerin kalbine gelen İslâmiyet'e uygun mânâlar.

Melekten gelen ilhâm, İslâmiyet'e uygundur. Şeytandan gelen vesvese İslâmiyet'ten ayrılmaya sebeb olur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

İslâmiyet'in hükümleri ilhâm ile anlaşılmaz. Evliyânın ilhâmı, başkalarına huccet, sened olamaz. Evet, Ehlullahın (velîlerin) ilhâmları doğruluğu, İslâmiyet bilgilerine uygun olmalarından anlaşılır. Fakat, Ehlullah, yâni velî olmak için, İslâmiyet bilgilerini öğrenmek ve bunlara uymak şarttır. "Takvâ sâhiblerine (haramdan kaçınanlara) Allahü teâlâ ilim ihsân eder" meâlindeki âyet-i kerîme bu husûsu bildirmektedir. Sünnete yâni İslâmiyet'e sarılmayan, bid'atten sakınmayan kimsenin kalbine ilhâm gelmez. Böyle kimselerin söyledikleri nefsten ve şeytandan gelen bozuk şeylerdir. (Abdülganî Nablüsî)

Mânevî bilgiler, keşif ve ilhâm ile hâsıl olur. Hocadan öğrenilmez. İbâdetlerin yapılması ve bütün İslâm bilgileri ise, üstâddan öğrenmekle elde edilir. İslâm bilgileri, ilhâm ile hâsıl olsaydı, Allahü teâlânın peygamberler ve kitaplar göndermesine lüzûm olmazdı. (Abdülganî Nablüsî)

İnsan, ilhâm olunan şeyleri yapmalı, vesveseyi yapmamak için gayret etmelidir. Nefse uyan kimse vesveselere uyar. Nefsin hevâsına uymayanın, ilhâma uyması kolay olur. (Muhammed Hâdimî)

3. Allahü teâlânın bildirmesi. Sevk-i tabîî. Bugün buna içgüdü denilmektedir.

Her sınıf hayvanın şahsının ve türünün korunması sağlanmıştır. Yaşamaları için, insan aklını şaşırtan şeyler onlara ilhâm olunmuştur. Bal arısı mühendis gibi, altı köşe petek yapar. Silindir yapsaydı aralarında boşluk kalırdı. Altıgen prizmalar arasında yer kaybı olmuyor. Dörtgen olsaydı, hacimleri daha az olurdu. Bunu insanlar okumakla, öğrenmekle anlar. Öğrenmeyen anlamaz. Arıya bunu bildiren kimdir? Allahü teâlâ ilhâm etmektedir. (Ali bin Emrullah)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:28   #75
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLKA':

Atma, bırakma.

1. Öğretme.

Abdullah bin Zeyd radıyallahü anh şöyle anlattı: "Bir sabah Resûlullah'a geldim. O gece gördüğüm ezânla ilgili rüyâyı O'na haber verdim. Buyurdu ki: "Gerçekten bu bir hak (doğru) rüyâdır. Bilâl-i Habeşî ile kalk; çünkü o, senden daha yüksek ve uzun seslidir. Sonra söyleneni ona ilka' et! Bilâl bununla (müslümanları namaza) çağırsın." (Hadîs-i şerîf-Sünen-i Tirmizî)

2. Bırakma, yerleştirme.

Vahyin (Kur'ân-ı kerîmin) geliş (indiriliş) şekillerinden biri de; Peygamber efendimiz uyanık iken, Cebrâil aleyhisselâm, görünmeksizin, Peygamberimizin kalbine ilâhî vahyi ilka' ederdi. (İmâm-ı Süyûtî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:28   #76
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLLET:

Bir şeyin veya hükmün meydana gelmesine doğrudan te'sir eden iş, sebeb.

İlletin bulunduğu yerde; te'sir ettiği, meydana getirdiği şey veya hüküm de bulunur. İllet bulunmayınca bunlar da bulunmaz. Satış akdi, mülkiyet için illettir. Akd yapılınca, satıcı sattığı eşyânın bedeli olan şeye, alıcı da mala sâhib olur. Satış akdi olmayınca, alıcı da, satıcı da hiçbir şeye mâlik olamazlar. Yâni mülkiyet denen şey meydana gelmez. Aynı şekilde, nikah da evliliğin meydana gelmesinin illetidir. Nikâh varsa, evlilik vardır. Nikâh yoksa, evlilik de yoktur, yâni evlilik hâli yaşansa bile meşrû (dîne uygun) değildir. (Serahsî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:28   #77
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLLİYYÎN:

1. Yedinci kat gökte, arşın altında bulunan bir yer veya Cennet.

Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:

Hayır (o kâfirler gibi olmayın). Çünkü itâatkâr olan iyilerin kitâbları (amelleri), hiç şüphesiz İlliyyîn'dedir. (Mutaffifîn sûresi: 18)

Hafaza (koruyucu melekler) yâni Kirâmen kâtibîn, bir kişinin amel defterini Allahü teâlâya arz ettiklerinde; "Siz kullarımın üzerine hafazasınız. Kalbini bilen benim. Amelini hâlis ettiğinden (yâni amellerini ihlâsla, Allah rızâsı için yaptığından), onun defterini İlliyyîn'e koyun. Çünkü onu af ve mağfiret ettim" diye Allahü teâlâ vahyeder (bildirir). (Zemahşerî)

2. Mü'minlerin, öldükten sonra rûhlarının, nîmetler ve lezzetler içinde bulunduğu yer.

Mü'min ölüm döşeğine yattığı vakit, melekler çeşitli misk kokulu ipek mendil ile gelip, yağdan kıl çeker gibi, rûhunu bedeninden ayırırlarken; "Ey mutmainne (Hakîkate ermiş, bu sebeble kendisinde hiçbir şüphe ve tereddüt kalmamış) nefs, sen Rabbinden, Rabbin de senden râzı olduğu hâlde, Allah'ın rahmet ve keremine dön!" derler. Rûh çıktığı vakit, o kokular arasına konur, ipek mendil üzerine bağlanır ve İlliyyîn'e götürülür... (Hadîs-i şerîf-İhyâ-ül-Ulûm)

Mü'min ölenlerin, İlliyyîn'deki rûhları, arasıra yâni Allahü teâlâ dileyince, mezarlardaki cesedlerine red olunurlar (gönderilirler). En çok Cumâ geceleri böyle olur. Birbirleri ile buluşur, konuşurlar. Rûhlar İlliyyîn'de iken, cesed olmaksızın da, nîmetlenir, lezzetlenir. (İmâm-ı Yâfiî)

İnsanı, şehvetler, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin arzû ve istekleri kaplamıştır. O, bunlarla mücâdele etmekle vazîfelidir. Şehvetlerin düşkünü oldukça, esfel-i sâfilîne (aşağıların aşağısına, hayvanların ve şeytanların seviyesine) iner. Şehvetlerini yendikçe, İlliyyîn'e ve meleklerin derecesine yükselir. (İmâm-ı Gazâlî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:29   #78
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLM (İlim):

Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak. Cehlin zıddı.

1. Allahü teâlânın subûtî sıfatlarından. Her şeyi bilmesi.

Allahü teâlânın sıfatları, işleri, kendi gibi akılla anlaşılmaz ve anlatılamaz. İnsanların sıfatlarına, işlerine hiç benzemez ve uymaz. On sekiz sıfatı vardır. Bunlara sıfat-ı sübûtiyye denir. Bunlardan biri İlim sıfatıdır.Bu sıfatı da kendi gibi kadîmdir, yâni sonradan olma değildir. (İmâm-ı Rabbânî)

2. Bir şeyin sûretinin, görünüşünün zihinde şekillenmesi, bilme, bilgi.

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

Kendilerine ilim ve hidâyet verdiğimiz kimseler, ilimlerini insanlardan saklarlarsa, Allah'ın ve lânet edenlerin lânetleri bunların üzerine olsun. (Nisâ sûresi: 30)

Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibâdet etmekten daha sevâbdır. (Hadîs-i şerîf-Dürr-ül-Muhtâr)

İlim, Çin'de de olsa onu alınız. Zîrâ ilim öğrenmek, kadın-erkek her müslümana farzdır. (Hadîs-i şerîf-İbn-i Mâce)

İlmi ile amel edene, Allahü teâlâ bilmediklerini öğretir. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

İlim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen koruyacaksın, ilim ise seni korur. Mal sarf etmekle azalır, ilim sarf etmekle çoğalır. (Hazret-i Ali)

Hiçbir şey ilimden üstün değildir. Çünkü sultanlar, insanlara hükmederler. Âlimler ise, sultanlara hükmeder. (Ebü'l-Esved)

Ey oğlum! Dünyânın sevinç ve neş'elerini tecrübe ettim. İlimden lezzetli bir şey bulamadım. (Lokman Hakîm)

İlimsiz bir şey olmaz, ilim her şeye baştır.
Karanlık yollarda o, en aziz arkadaştır.

İlim, uçsuz bucaksız bir ummanı andırır.
İlimden başka her şey insanı usandırır.

(M. Sıddîk bin Saîd)

İlm-i Ahlâk:

İyi huylar edinme ve kötü huylardan sakınma yollarını öğreten ilim. (Bkz. Ahlâk)

İlm-i Âlet:

Ulûm-i âliyye denilen sekiz yüksek din bilgisini öğrenebilmek için lâzım olan yardımcı ilimlerdir. Bunlara ulûm-i ibtidâiyye, başlangıç ilimleri de denir. Ulûm-i âliyye şunlardır:Tefsîr, usûl-i kelâm, kelâm, usûl-i hadîs, ilm-i hadîs, usûl-i fıkh, fıkh, ilm-i tasavvuf. Böylece din bilgileri yirmi olmaktadır.

İlm-i Bâtın:

Kalb ilmi, mânâ ilmi, tasavvuf ilmi.

İlm-i bâtın evliyânın yükseklerinin ilmidir. Bu ilim, kötü huylardan arınıldığında kalbe doğan bir nurdan ibârettir. Bu sâyede çok şeyler görülür, derin ve ince mânâlara vâkıf olunur. Geniş ufuklar açılır. (İmâm-ı Gazâlî)

İlm-i Bedî':

Lafz (söz) ve mânâ ile ilgili bâzı san'atlar yaparak sözün süslenmesini öğreten ilim.

İlm-i Belâgât:

Düzgün ve yerinde söz söyleme yolunu öğreten ilim.

İlm-i Beyân:

Belâgât ilminin hakîkat, mecaz, kinâye, teşbîh (benzetme) ve istiâre gibi konularından bahseden ilim.

İlm-i Ezelî:

Allahü teâlânın başlangıcı olmayan ilmi.

Allahü teâlânın kazâsı, taktîri ve levh-i mahfûza yazması ilm-i ezelîsine uygundur. Her şeyi ilerde ne zamanda ve nasıl olacak ise veya olmıyacak ise, ezelde (başlangıcı olmayan öncelerde) öylece bilmiştir. Bu şeyler zamanı gelince ilm-i ezelisine uygun olarak meydana gelmektedir. (Muhammed Akkermânî)

İlm-i Ferâiz:

Vefât eden kimsenin bıraktığı malın kimlere verileceğini ve nasıl taksim edileceğini öğreten ilim (Bkz. Ferâiz).

İlm-i Fıkıh:

Dînimizin emir ve yasaklarını bildiren ilim. (Bkz. Fıkıh)

İlm-i Hadîs:

Peygamber efendimizin mübârek sözlerini, işlerini ve görüp de mâni olmadığı şeylerden bahseden ilim. (Bkz. Hadîs)

İlm-i Hâl (İlmihâl):

Her müslümanın îmân, ibâdet ve ahlâk ile ilgili bilmesi gereken şeyler veya bu bilgileri anlatan kitap.

Dînini bilen, seven ve kayıran mübârek insanların ilmihâl kitaplarını alıp, çoluk-çocuğuna öğretmesi, her müslümanın birinci vazîfesidir. Kendilerine din adamı ismini ve süsünü veren, câhil ve sapık bir kimsenin sözlerinden ve yazılarından din öğrenmeye kalkışmak, kendini Cehennem'e atmaktır. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

Önce ilm-i hâli öğren, çocuğuna da öğret
Din bilgisi öğrenmezsen, olursun sonra pişman

(M. Sıddîk Gümüş)

İlm-i Hey'et:

Astronomi ilmi.

İlm-i Hudûrî (İlm-i Huzûrî):

Bir şeyi, zihinde onun sûreti (görüntüsü) meydana gelmeksizin bilmek.

Bir kimsenin kendi dışında bulunan bir şeyi bilmesi için o şeyin sûretinin, şeklinin görüntüsünün zihinde meydana gelmesi lâzımdır. Fakat ilm-i huzûrîde durum böyle değildir. İnsan kendisini ilm-i hudûrî ile bilir. Çünkü kendisi zâten zihninde vardır. (İmâm-ı Rabbânî)

İlm-i Husûlî:

Bir şeyi onun sûreti, görüntüsü zihinde bulunduğu müddetçe bilmek. O şeyin zihindeki sûreti yok olunca, o şey unutulur. Bundan dolayı ilm-i husûlî devamlı değildir.

İlm-i İlâhî:

Allahü teâlânın ezelî ilmi.

İlm-i Kelâm:

Kelime-i şehâdeti ve buna bağlı olan îmânın altı temel bilgisini öğreten ilim.

İlm-i kelâm, inanılacak bilgileri, Ehl-i sünnet îtikâdına göre geniş olarak ve delilleriyle anlattığı gibi, îtikâdı bozuk olanlara karşı Ehl-i sünnet îtikâdını da müdâfaa eder. (İmâm-ı Gazâlî)

İlm-i Kesbî:

Çalışarak elde edilen ilim.

İlm-i Kırâat:

Kur'ân-ı kerîmin kelimelerinin doğru olarak okunuşundan bâzı kelimelerin ise, farklı okunmasından bahseden ilim.

İlm-i kırâat, Allahü teâlânın kelâmını bozulmak ve değişmekten korur. (Taşköprüzâde Ahmed Efendi)

İlm-i Ledünn:

Allahü teâlânın ihsânı olup, çalışmadan kavuşulan ilim.

İlm-i Ledünn verilmesinde Hızır aleyhisselâmın rûhâniyeti vâsıta olmaktadır. (Muhammed Pârisâ)

İlm-i Lügat:

Bir dilin kelimelerinin tamâmını inceleyen ilim.

İlm-i Meânî:

Sözün hâle uygunluğundan bahseden edebî ilim dallarından biri.

İlm-i Nâfi':

İnsana aczini, kusurunu, Rabbinin büyüklüğünü bildiren, kalbde Allah korkusunu ve mahluklara karşı tevâzû, alçak gönüllülüğü artıran, kul haklarına ehemmiyet vermeyi temin eden sonsuz seâdeti (mutluluğu) ve Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya vesîle olan ilim.

İlm-i Nahv:

Arabî cümle bilgisi. Kelimelerin cümle içindeki yerlerini ve buna göre sonlarının aldığı durumlardan (harekelerden) bahseden ilim.

İlimlerden bir kısmı diğer ilimlere bir mukaddime (başlangıç) olup, o ilimleri elde etmeğe birer âlet, vâsıta durumundadırlar. Lugat ve nahv ilimleri de böyledir. Bunlar aslında dînî ilimlerden değildir. Ancak Kur'ân-ı kerîm ve hadîs gibi dînî ilimlerin anlaşılmalarında lüzumludurlar. Çünkü kitab (Kur'ân-ı kerîm) ve hadîs-i şerîfler, Arabça olduğundan, dînimizi anlayabilmek için bu ilimlere ihtiyâc vardır. (İmâm-ı Gazâlî)

İlim öğrenirken, en mühim olanını öne almalıdır. İlmin en önemlisi sâhibine doğru yolu gösterendir. Bu sebeple akâid, fıkıh, tefsîr, hadîs ilimleri en önemli ilimlerdir. Arabî ilimlerden önemlileri de nahv ve meâni (edebiyât) ilimleridir. (Seyyid Alizâde)

İlm-i Sarf:

Kelime bilgisi. Arabîde kelimenin aldığı şekillerden bahseden ilim. Morfoloji.

İlm-i Sarfın konusu isim ve fiil çekimleridir. Bunların çekimlerinde alışkanlık kazandırarak hatâya düşmekten korur. (Taşköprüzâde Ahmed Efendi)

İlm-i Tefsîr:

Kur'ân-ı kerîmdeki murâd-ı ilâhîyi, Allahü teâlânın kastettiği mânâyı açıklayan ilim.

İlm-i Usûl-i Fıkıh:

Fıkıh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.

İlm-i Usûl-i Hadîs:

Hadîs-i şerîflerin çeşitlerini anlatan ilim.

İlm-i usûl-i hadîsin ortaya koyduğu metodlar ile hadîs-i şerîflerin nev'ileri, çeşidleri ayırd edilir. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

İlm-i Usûl-i Kelâm:

Kelâm ilminin, îmân bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilim.

İlm-i Usûl-i Tefsîr:

Tefsîr ilminin metodlarından, kâidelerinden, müfessirde bulunması gereken şartlarından, âyet-i kerîmelerin; nâsih ve mensûhundan, hâss ve âmmından bahseden ilim.

İlm-i Vehbî:

Çalışmadan öğrenilen, Allahü teâlâ tarafından ihsân edilen ilim. (Bkz. İlm-i Ledünnî)

İlm-ül-Yakîn:

Eserden müessire yol bulmak. İşi görüp yapanı tanımak, bilmek. Dumanı görüp, orada ateşin olduğunu anlamak böyledir.

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:30   #79
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLTİCÂ:

Sığınma.

Teheccüd (gece namazı) ve sabah namazlarına uyanmak isteyen, yatsı namazını kılınca hemen yatmalı, gece, boş şeylerle uykusuz kalmamalıdır. Teheccüd zamânında tövbe istiğfâr etmek, Allahü teâlâya ilticâ etmek, yalvarmak, günâhlarını düşünmek, ayıplarını, kusurlarını hatırlamak, kıyâmetteki azâbları düşünüp korkmak, Cehennem'in sonsuz acılarından titremek lâzımdır. Afv ve mağfiret için çok yalvarmalıdır. (İmâm-ı Rabbânî)

Ey âsîlerin, günâhkârların sığınağı! Sana sığındım; sayısız hatâlar işledim. Şimdi sana ilticâ eyledim. (Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî)

Bu dünyâ bir köprüdür gelen bir bir geçer durmaz
Hani âba u ecdâdın ne oldu kimseler sormaz
Hani annen baban nerde bu dünyâ kimseye kalmaz
Gelenler hep sefer eyler muhakkak dâr-ı Bekâya
Yüzün dön ilticâ eyle Cenâb-ı zât-ı Mevlâya

(Tâceddîn-i Velî)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-21-2008, 04:32   #80
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Dini Terimler Sözlüğü (İ)
İLYÂS ALEYHİSSELÂM:

Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden biri. Hârûn aleyhisselâmın neslindendir.

Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:

İlyâs da, şüphe yok ki gönderilmiş peygamberlerden idi. O vakit kavmine (şöyle) demişti; "Siz Allahü teâlânın azâbından korkmaz mısınız? Allahü teâlâ sizin de Rabbinizdir, evvelki atalarınızın da Rabbidir." Fakat onlar İlyâs'ı (aleyhisselâm) yalanladılar. Şüphesiz onlar hazırlanıp (Cehennem'e) götürüleceklerdir. Ancak Allah'ın ihlâs sâhibi (mü'min) kulları müstesnâdır. (Sâffât sûresi: 123-128)

Zekeriyyâ, Yahya, Îsâ ve İlyâs'a da (aleyhimüsselâm) hidâyet (peygamberlik) verdik. Onların hepsi sâlihlerden idiler. (En'âm sûresi: 85)

Mûsâ ve Hârûn aleyhimesselâmdan sonra İsrâiloğullarına Yûşâ aleyhisselâm ve Hazkîl aleyhisselâm peygamber olarak gönderildiler. Onlara Tevrât'ın hükümlerini bildirdiler. Hazkîl aleyhisselâmdan sonra İlyâs aleyhisselâm peygamber olarak gönderildi. İsrâiloğullarından Ba'lbek'te yerleşen kabîleyi îmâna dâvet etti. Ba'lbek'te hüküm süren ve insanları Ba'l adındaki puta tapmaya zorlayan zâlim hükümdârı ve ona tâbi insanları, puta tapmaktan sakındırdı ve Allahü teâlâya îmân etmeye çağırdı. İnsanlar onu dinlemediler. İlyâs aleyhisselâm onları azâbla korkuttu ise de karşı gelip onu memleketlerinden çıkardılar. İsyânları sebebiyle Allahü teâlâ bereketi kaldırdı. Yağmurlar yağmaz oldu. Hayvanları susuzluktan kırıldı. Başlarına çeşitli musîbet ve belâlar geldi. İlyâs aleyhisselâmı Ba'lbek'ten çıkardıklarına pişman olan İsrâiloğulları, sonunda ondan af dilediler. Onların isteği üzerine, İlyâs aleyhisselâm Ba'lbek'e geri döndü. İsrâiloğullarını puta tapmaktan sakındırdı. Onlar, İlyâs aleyhisselâma îmân ettiler ve ona tâbi olacaklarına söz verdiler. İlyâs aleyhisselâm duâ etti. Allahü teâlâ kıtlık ve musîbetleri kaldırıp bolluk ve bereket ihsân etti. Bir müddet İlyâs aleyhisselâma tâbi oldular fakat sonunda isyân ederek eski sapıklıklarına döndüler. İlyâs aleyhisselâmın yaptığı nasîhatleri dinlemediler. Doğru yola gelmeyeceklerini iyice anlayıp, çok üzüldü ve bu azgın insanlardan ayrılması için Allahü teâlâya duâ etti. Allahü teâlâ onun duâsını kabûl buyurdu. İlyâs aleyhisselâm o beldeden hicret edip başka yerlere gitti. İsrâiloğullarına tekrar belâ ve musîbetler geldi. İlyâs aleyhisselâm gittiği beldelerden birinde ihtiyâr bir kadının evine misâfir oldu. Bu kadının Elyesâ' isimli hasta oğluna duâ etti. Onun duâsı bereketiyle Elyesa'nın hastalığı iyileşip, İlyâs aleyhisselâmın yanından ayrılmadı. Ondan Tevrât'ı öğrendi. İlyâs aleyhisselâmdan sonra İsrâiloğullarına peygamber olarak Elyesa' aleyhisselâm gönderildi. (Bkz. Elyesa' Aleyhisselâm) (İbn-ül-Esîr, Sa'lebî, Nişâncızâde)

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi