05-23-2008, 04:46 | #81 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Sadece Allah'a Güvenmek
Bütün yüreğinle Rabbe güven, Ve kendi anlayışına dayanma; Bütün yollarında onu tanı, O da senin yollarını doğrultur. Kendi gözünde hikmetli olma; Rabbden kork, ve şerden ayrıl; Senin bedenine şifa, Ve kemiklerine ilik olacaktır. Malınla, ve bütün mahsulünün turfandası ile, Rabbi taziz et; Böylece ambarların bol bol dolar… (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 3, 5-10) |
|
05-23-2008, 04:46 | #82 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hikmetin Önemi
Hikmet çağırmıyor mu, Ve anlayış sesini işittirmiyor mu? Yol kenarındaki yüksek yerlerin başında, Yolların birleştiği yerde o duruyor; Kapıların yanında, şehrin ağzında, Kapılara girilecek yerde yüksek sesle çağırıyor: Ey insanlar, size çağırıyorum; Ve sesim Adem oğullarınadır. Ey bön adamlar, ayırt etmeği öğrenin; Ve ey akılsızlar, anlayış öğrenin. Dinleyin, çünkü âlâ şeyler söyliyeceğim; Ve dudaklarımın açılması doğru şeyler için olacak. Çünkü ağzım hakikat beyan edecek; Ve kötülük dudaklarıma mekruhtur. Ağzımın bütün sözleri salâhladır; Onlarda ters yahut iğri şey yoktur. Anlıyana onların hepsi açıktır, Ve bilgiyi bulanlar için doğrudur. Gümüşü değil, terbiyemi, Ve seçme altından ziyade bilgiyi alın. Çünkü hikmet yakutlardan iyidir; Ve hoşa giden bütün şeyler ona denk olamaz. Ben, hikmet, basireti kendime mesken ettim, Ve tedbir bilgisini bulurum. Rab korkusu şerden nefret etmektir; Kibirden, ve gururdan, ve şer yolundan, Ve iğri sözden nefret ederim. Öğüt, ve sağlam bilgi benimdir; Ben anlayışım; kudret benimdir. Benim vasıtamla kırallar hükûmet ederler, Ve emîrler adaleti emrederler. Reislerle beyzadeler, Dünyanın bütün hâkimleri vasıtamla hükmederler. Beni sevenleri ben severim; Ve erken arıyanlar beni bulurlar. Servet ve izzet, Dayanıklı mal ve salâh yanımdadır. Meyvam altından, saf altından daha iyidir; Ve mahsulüm seçme gümüşten iyidir. Salâh yolunda, Adalet yolları ortasında yürürüm; Ta ki, beni sevenleri mala varis kılayım, Ve onların hazinelerini doldurayım... (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 8, 1-21) Rab korkusu hikmetin başlangıcıdır; Ve Kuddûsu tanımak, anlayıştır. Çünkü günlerin benim vasıtamla çoğalacak, Ve ömrünün yılları artacak. Eğer hikmetli isen, kendin için hikmetlisin; Ve eğer istihza edersen, onu yalnız sen yüklenirsin. (Hz. Süleyman'ın Meselleri, Bab 9, 10-12) |
|
05-23-2008, 04:46 | #83 |
Hazreti Süleyman (a.s)
HZ. SÜLEYMAN, HZ. ZÜLKARNEYN VE MEHDİ BENZERLİKLERİ
Kitabın önceki bölümlerinde Hz. Süleyman kıssasından ahir zamana yönelik olan çeşitli işaretler üzerinde durduk ve ahir zamanda, Altınçağ'da İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olmasının Hadi sıfatını taşıyan bir şahs-ı manevinin (Mehdi) vesilesiyle olacağını belirttik. Peygamber Efendimizden rivayet edilen hadislerde ahir zamanın ve Altınçağ'ın alametleri haber verilmiştir. Günümüzde gerçekleşen olayları bu alametler ile kıyasladığımızda ise, ahir zamanın içinde yaşadığımız dönem olduğunu gösteren ve aynı zamanda Altınçağ'ın gelişini müjdeleyen pek çok işaret görmekteyiz. Ahir zamanın başlangıcı, hadislerde, fitnelerin çoğaldığı, savaş ve çatışmaların arttığı, dünya üzerinde çok büyük bir ahlaki yozlaşmanın baş gösterdiği din ahlakından uzaklaşıldığı bir kaos ortamı olarak tanımlanmıştır. Söz konusu dönemde, dünyanın dört bir yanında doğal felaketler olacak, fakirlik hiçbir dönemde olmadığı kadar artacak, suç oranlarında çok büyük bir tırmanma görülecek, cinayetler ve katliamlar birbirini takip edecektir. Ancak bu ahir zamanın sadece ilk aşamasıdır; ikinci aşamada Allah Mehdi'yi vesile kılarak insanlığı bu kaos ortamından kurtaracaktır. Elbette burada sayılan olaylar tarih boyunca birçok kez yaşanmıştır. İnsanlık tarihi boyunca pek çok savaş, doğal felaket ya da deprem gerçekleşmiştir. Ahlaki dejenerasyon her dönemde farklı toplumlarda görülmüş, fakirlik ve açlık dünyanın dört bir yanında asırlardır süregelmiştir. Ahir zaman alametlerini bu olaylardan ayıran fark ise bu alametlerin hepsinin aynı dönem içinde, birbiri ardına ve hadislerde belirtilen bazı özel şekillerde gerçekleşmesidir. Burada şunu da müjdelemeliyiz ki; Peygamberimizin hadislerinde anlatılan bu büyük kaos sadece geçici bir dönem yaşanacak ve Altınçağ'ın başlangıcı bu çalkantılı dönemi sona erdirecektir. Altınçağ savaşların ve çatışmaların son bulduğu, insanlığa büyük belalar getiren dinsiz ideolojilerin tarihin karanlıklarına gömüldüğü ve dünyanın bolluk, bereket ve adaletle dolup taştığı bir dönem olacaktır. İslam ahlakı tüm dünyaya yayılacak, insanlar akın akın dine yöneleceklerdir. İslam ahlakının bu büyük hakimiyeti -daha önce de vurguladığımız gibi- Peygamber Efendimizin bazı hadislerinde Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn'in dünya hakimiyetlerine benzetilerek tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: Mehdi tıpkı Zülkarneyn ve Süleyman gibi dünyaya hükmedecektir. (El Kavlul Muhtasar Fi Alamatil Mehdiy-il Muntazar, s.29) Tüm olarak yeryüzünün meliki dört tanedir. Onların ikisi: Zülkarneyn ve Süleyman müminlerden, diğer ikisi, Nemrud ve Buhtunnasr kafirlerdendir. Yere beşinci olarak ehli beytimden biri sahip olacak. Yani Mehdi. (Mektubat-ı Rabbani, 2/1163) İlerleyen bölümlerde ahir zamanda olduğumuzu ve aynı zamanda da kutlu Altınçağ döneminin çok yakın olduğunu gösteren alametlerden bazı örnekler verilecektir. (Ahir zaman alametleriyle ilgili detaylı bilgi için Kıyamet Alametleri, Altınçağ, Altınçağ ve Dabbetü'l-Arz, isimli kitaplarımıza bakabilirsiniz.) Zamanın inkitaa uğradığı (sistemlerin değiştiği) bir dönemde Mehdi denen bir adam gelecek... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14) Bu hadiste Peygamber Efendimiz, Mehdi'nin "sistemlerin değiştiği" bir dönemde geleceğini bildirmiştir. Bu hadiste işaret edilen "sistem değişikliği"nin, 20. yüzyılda dünyanın dört bir yanında hakim olan ve yüzyılın sonlarına doğru yıkılan komünist rejimler olması muhtemeldir. 20. yüzyıla damgasını vuran kanlı savaşların ve katliamların en büyük nedenlerinden biri, materyalist felsefenin ürünü olan komünist ideolojinin hakimiyetidir. Bu ideoloji, Avrupa'dan Asya'ya, Güney Amerika'dan Afrika'ya kadar dünyanın büyük bölümünde etkili olmuş, birçok ülke on yıllar boyunca komünist rejimler tarafından yönetilmiş veya komünist örgütler tarafından hedef alınmıştır. 1990'lı yıllara kadar devam eden soğuk savaşın ve en acımasız katliamların nedeni komünizm olmuştur. Komünist rejimler diğer ülkelerle savaşarak ideolojilerini yaymaya çalışmanın yanında, kendi halklarına da büyük bir zulüm uygulamışlar, çok geniş kitleleri idamlar, toplu katliamlar, toplama kamplarındaki ağır koşullar ve kıtlıklar gibi yöntemlerle öldürmüşlerdir. Komünist rejimler, tarihçilerin hesaplamalarına göre, 20. yüzyıl boyunca 120 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. Bunların çoğu, bir savaş sırasında cephede ölen askerler değil, komünist devletlerin kendi halklarının içinden öldürdükleri sivillerdir. On milyonlarca erkek, kadın, yaşlı, küçük çocuk, bebek, sadece komünist rejimlerin, katı ve vahşi özellikleri nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Bunun dışında milyonlarca insan, komünistlerin zulmüne uğramış, bu yüzden göçe zorlanmış, ellerinden malları, tarlaları alınmış ve her an öldürülme, suçsuz yere tutuklanma veya zulüm görme korkusu altında yaşatılmışlardır. Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru, çok güçlü ve sarsılmaz sanılan bu ideolojiye sahip rejimler birer birer çökmeye, güç kaybetmeye başlamışlardır. Bu çöküşün en belirgin sembolü, 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılmasıdır. İki yıl sonra, dünyanın en büyük ve en güçlü komünist devleti olan Sovyetler Birliği yıkılmış ve Doğu Bloku tamamen parçalanmıştır. Afrika'dan Hindiçini'ne kadar uzanan bir coğrafyada farklı komünist rejimler birbiri ardına çökmüş, 1945'ten beri dünyanın sabit uluslararası sistemi olan "iki kutuplu dünya düzeni" ortadan kalkmış, siyasi yorumcuların deyimiyle yeni bir dünya düzeni kurulmuştur. Son derece şaşırtıcı bir şekilde gerçekleşen bu gelişmeyle, hadiste belirtilen "sistem değişikliği" gerçekleşmiştir. Günümüzde ise, gerek komünizmin -gerekse onunla aynı fikri kaynaklara dayanan bir diğer totaliter sistem olan faşizmin- son fikri ve siyasi kalıntıları da yok olmakta, dünya bu kanlı ideolojilerden tamamen temizlenmektedir. İslam ahlakının dünyaya yayılması ile bu sistemlerin dünyanın dört bir yanına getirdiği zulüm, acı, karanlık ve yokluk yeryüzünden gerçek anlamda silinecek, insanlar güzelliğe, zenginliğe, refaha ve huzura kavuşacaklardır. Allah, zorlukların, karanlıkların, savaş, katliam ve acıların ardından, rahmetinin ve ihsanının bir tecellisi olarak insanlara eşsiz nimetler sunacaktır. Ahir zamanda ümmetimin başına sultanlarından şiddetli belalar gelir, öyle ki yerler Müslümanlara dar gelir. (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 12) Bu hadis, Mehdi gelmeden önce bazı Müslüman ülkelerde, din ahlakından uzak, zalim ve acımasız karakterli veya başarısız kişilerin iktidarda olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de bugün İslam dünyasının bir bölümünde iktidarda olan yöneticiler, Müslüman halka eziyet etmekte, baskıcı ve despot rejimleri ile insanları ezmektedirler. Bir kısmında ise, ehil olmayan yöneticiler nedeniyle halk çeşitli belalara maruz kalmaktadır. Irak, Libya, Suriye, Somali, Etiyopya, Afganistan, Tunus ve Cibuti gibi ülkeler başta olmak üzere Müslümanlar, ülke yönetimindeki liderler tarafından baskı altına alınmakta, çeşitli zorluk ve sıkıntılara maruz bırakılmaktadırlar. Müslümanların dinlerini özgürce yaşamaları ve ibadetlerini yerine getirmeleri engellenmekte, ekonomik sıkıntılar yaşamı zorlaştırmaktadır. Bu ülkelerden bazılarında yaşanan olaylara örnekler şunlardır: İran'la yaptığı savaşta 3 milyonluk nüfusunun yaklaşık bir milyonunu kaybeden Irak'ta, faşist diktatör Saddam Hüseyin halkına akıl almaz işkenceler ve zulüm uygulamıştır. Irak Müslümanları halen Saddam'ın faşist uygulamaları altında ezilmekte, Saddam'ın akılsız politikaları nedeniyle uluslararası yaptırımlara maruz kalmaktadırlar. 1979 yılında Sovyet Rusya tarafından işgal edildiği günden beri Afganistan'da, istikrarsızlık ve kargaşa hakim olmuş, gerçek İslam'ı hiçbir şekilde temsil etmeyen iktidarlar, son derece baskıcı, acımasız ve hoşgörüsüz bir sistem kurmuşlardır. Afrika'nın en küçük ülkelerinden biri olan Cibuti, 1977 ve 1991 yılları arasında, yaklaşık 2 bin Müslümanın katledildiği, 7 bin kişinin de hiçbir mazeret gösterilmeden tutuklanıp işkence gördüğü katı bir rejimle yönetildi. Somali'de 1969 yılından 1991 yılına kadar yaklaşık 20 yıl boyunca doğrudan Müslümanları hedef alan, Tümgeneral Muhammed Siad Biare'nin liderliğinde baskıcı bir rejim uygulandı. Tunus, 31 yıl boyunca Habib Burgiba'nın dikta rejimi altında yönetildi. Kendisini "hayat boyu cumhurbaşkanı" ilan eden Burgiba, iktidarda olduğu müddetçe Müslüman halkı baskı altında tuttu. Suriyeli Müslümanlar Hafız Esad'ın 30 yıl süren diktatörlüğü boyunca çeşitli acımasızlıklara maruz kaldılar. Kadınlara tecavüz edildiği, erkeklere her türlü işkencenin uygulandığı katliamlarda bazı şehirler tamamen ortadan kalktı. Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek... (Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26) Bu hadiste ise, Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğinden söz edilmektedir. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimedir.15 Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilir. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilir. Bu açılardan bakıldığında söz konusu hadisin, 11 Eylül 2001 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri'nin New York ve Washington şehirlerinde meydana gelen, dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldir. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştır. New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştır. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştır. Bu olay, hem dünya tarihinin en büyük terör saldırılarından biri olması, hem diğer alametlerle yakın dönemlerde vuku bulması ve ayrıca hadiste yapılan tarife benzer özellikler taşıması sebebiyle son derece önemlidir. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilir. Mehdi'den önce, yaygın katliamların vuku bulacağı büyük bir fitne görülecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Peygamberimizin Mehdi'nin gelişi ile ilgili bildirdiği hadislerin büyük bir kısmında, Mehdi gelmeden önce dünyada karmaşa, güvensizlik ve huzursuzluğun hakim olacağı üzerinde durulmaktadır. Savaşlar ve çatışmaların yanı sıra, toplu katliamların yaşanacak olması da bu dönemin belirgin özellikleri arasındadır. Ayrıca hadiste katliamların yaygın olacağına, yani tüm dünya çapında yaşanacağına dikkat çekilmektedir. Geçtiğimiz yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşanmış ve sırf bu savaşlarda 65 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 20. yüzyıl boyunca siyasi nedenlerle katledilen sivillerin sayısının 180 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. Bu daha önceki yüzyıllarla kıyaslandığında olağanüstü derecede yüksek bir rakamdır. Gerçekte 20. yüzyıla dek dünya üzerindeki savaşlar çoğu zaman bir cephe savaşı şeklinde yaşanır, yani belirli bir hat üzerinde savaşan ordular arasında geçerdi. Oysa 20. yüzyıldaki silah teknolojisi ve buna bağlı olarak geliştirilen askeri stratejiler, "topyekün savaş" kavramını ortaya çıkarmış, savaşlar sadece cephedeki askerleri değil, cephe gerisindeki sivilleri de büyük ölçüde hedef almıştır. Şehirlerin bombalanması, kimyasal, biyolojik veya nükleer silahlar, soykırım, toplama kampları gibi kavramlar, sadece 20. yüzyıla özgüdür. Söz konusu vahşet sürmekte, bugün hala dünyanın dört bir yanında kanlı savaşlar ve çatışmalar devam etmektedir. Bu savaşların ortak özelliği ise, yukarıdaki hadiste de belirtildiği gibi toplu katliamların yaşandığı savaşlar olmasıdır. Bir yandan kitle imha silahlarının kullanılmaya başlanması, diğer yandan da çatışmayı ve kan dökmeyi teşvik eden ideolojilerin fikri egemenliği, katliamların çok geniş kapsamlı olmasına neden olmaktadır. |
|
05-23-2008, 04:46 | #84 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Yakın tarihe bakıldığında pek çok insanın hayatını kaybettiği çeşitli katliam örnekleri görülecektir. Örneğin Bosna Savaşı, ağırlıklı olarak sivil halkın hedef alındığı, kadın, çocuk, yaşlı denmeden binlerce insanın katledildiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir. Savaş sonrasında ortaya çıkarılan toplu mezarlar ise katliamın boyutlarını gözler önüne seren çarpıcı bir delil olmuştur.
Filistin halkına karşı 1940'lardan beri yürütülen bir diğer "etnik temizlik" operasyonu ise, daha uzun vadeli bir katliam politikasıdır. Bu politikanın Sabra ve Şatilla katliamları gibi örnekleri, yaşanan olayların boyutlarını gözler önüne sermektedir. Afrika kıtasında da sık sık çeşitli farklı etnik kökenler arasında şiddetli çatışmalar yaşanmakta ve binlerce insan hayatını yitirmektedir. 1997 yılının ilkbaharında 5 büyük ülkeyi, Zaire, Ruanda, Uganda, Burundi ve Tanzanya'yı içine alan bir bölgeyi etkileyen bir savaş, iki büyük kabile arasında yaşandı: Hutu ve Tutsi kabileleri. Bu etnik savaşta yarım milyona yakın insan hayatını yitirdi. On binlerce kişi ormanlarda açlıkla, sefaletle, salgın hastalıklarla mücadele etti ve çok büyük bir bölümü öldü. Küçük çocuklar ve bebekler bile sırf başka bir kabileden oldukları için vahşice öldürüldüler. Masum insanlar katloluncaya kadar Mehdi çıkmayacak ve katliamlara yerde ve göktekiler, artık tahammül edemez bir hale geldiğinde zuhur edecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 37) Mehdi'nin çıkışı ile ilgili hadislerde katliamların yaygınlaşmasından bahsedilirken, bu katliamların masum insanları hedef alacağına özellikle dikkat çekilmiştir. Daha önce de ele aldığımız gibi, günümüzde hemen hemen tüm savaşlarda asıl hedef sivil halk olmaktadır. Katliamlar da asıl olarak sivil ve masum halka yönelik olarak gerçekleştirilmekte, çoğunlukla çocuklar, yaşlılar ve kadınlar katledilmektedir. Özellikle kendilerini savunma imkanı olmayan bu insanların seçilmiş olması katliamların çapının geniş, hayatlarını kaybeden insanların sayısının yüksek olmasına neden olmaktadır. Savaşlar veya çeşitli çatışmalar sırasında gerçekleştirilen katliamların yanı sıra özellikle son yıllardaki terörist eylemler de halkın toplu olarak imha edilmesi ile neticelenmektedir. Terörizmin amacı halk arasında korku ve dehşet yaymak olduğundan, bu tür saldırıların asıl yöneldiği kesim çoğunlukla sivil halktır. Alış veriş merkezleri, restoranlar, kafeteryalar, okullar gibi savunmasız kadınların, gençlerin ve çocukların bulunduğu yerleri hedef alan bu eylemler nedeniyle dünyanın farklı ülkelerinde pek çok insan hayatını kaybetmektedir. Hiçbir tarafın ondan mahfuz kalmayacağı bir fitne zuhur edecek, bu fitne kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılacak.. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 21-22) Yukarıdaki hadiste, dünyaya sürekli olarak yayılan ve uzun süreler devam eden bir fitneden söz edilmektedir. "Fitne" kelimesi ise daha önce de belirtildiği gibi "savaş, karışıklık, kavga, ihtilaf" gibi anlamlara da gelmektedir. Kelimenin bu anlamları düşünüldüğünde özellikle son bir asırdır, hadiste de ifade edildiği gibi "kaldığı yerden hemen başka bir tarafa yayılan" savaşlar, iç çatışmalar, kargaşalar dünyanın dört bir yanında bitip tükenmeden devam etmektedir. Özellikle geride bıraktığımız 20. yüzyıl "Savaşlar Yüzyılı" olarak anılmaktadır. İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ise savaşlar ve terör olayları ile başlamıştır ve halen de bunlar dünyanın dört bir yanında devam etmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, 20. yüzyıl savaşlarında yaklaşık 180 milyon insan hayatını kaybetti. İnsanlık tarihinde ilk kez, bir yüzyıl içinde bu kadar çok sayıda insan savaşlar nedeniyle hayatını kaybetmiş oldu. Yine 20. yüzyılda, her biri en az 6000 kişinin ölümüne neden olan 165 savaş ve çatışma meydana geldi.17 Son 25 yıl içinde dünyanın hangi bölgelerinde savaş ve iç karışıklık yaşandığına baktığımızda, dünyanın bir yerde bitip diğerinde başlayan fitnelerden kurtulamadığını görmek mümkündür. Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Bulgaristan, İran, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Filistin, İsrail, Kuzey Kore, Kamboçya, Doğu Türkistan, Etiyopya, Somali, Yemen, Uganda, Cezayir, Ruanda, Mozambik, Angola, Kongo, Liberya, Burundi, Sudan, Lübnan, Arjantin, Kuzey İrlanda, El Salvador, Nikaragua, son 25 yılda savaşların ve iç çatışmaların yaşandığı ülkelerden sadece bazılarıdır. Dünya tarihi savaşlar ve çatışmalarla doludur, ancak 20. yüzyılda meydana gelen savaş ve katliamlar, tüm dünya tarihinde meydana gelenlerden birçok özelliği ile ayrılmaktadır. Daha önce de söz edildiği gibi, bu savaşlardaki ölü sayısı, tüm savaşların toplamından çok daha fazladır. Ayrıca, tarih boyunca savaşlar hep bölgesel olarak kalmış, bir yerden diğerine sıçrayarak tüm dünyaya yayılmamıştır. Ancak 20. yüzyılda bu çatışmalar tüm dünyaya yayılmıştır. Geçtiğimiz yüzyılda savaş veya çatışma görmemiş, terör olaylarını yaşamamış tek bir ülke dahi yok gibidir. 20. yüzyıl savaşlarını diğerlerinden ayıran bir başka özellik ise, kullanılan silahların gücüdür. Bu yüzyılda özellikle nükleer ve kimyasal silahların kullanılmasıyla çok daha dehşet verici katliamlar yaşanmış, sadece o savaşı gören nesiller değil, bir veya birkaç nesil sonrası da büyük zararlar görmüştür. Bunların başında 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombası gelmektedir. Günümüzde de biyolojik savaş en büyük tehlikelerden biri olarak görülmektedir. Nitekim, 11 Eylül terör saldırılarının ardından ABD'de önemli adreslere mektuplarla gönderilen şarbon bakterisi bunun bir örneğidir ve şimdiden birçok kişinin ölümüne neden olmuştur. Sonuç olarak, hadiste sözü edilen ve dünyanın birçok yerine yayılan fitnenin, 20. yüzyılda başlayan ve 21. yüzyılda devam eden savaşlar, çatışmalar, kargaşalar ve terör olayları olması ihtimali çok yüksektir. Tüm bunlar Altınçağ döneminin yaklaştığının ve ahir zamanın yaşanmakta olduğunun alametleri olabilir. İnsanların ümitsiz olduğu ve "Hiç Mehdi falan yokmuş" dediği bir sırada Allah Mehdi'yi gönderir... (Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55) Yukarıdaki hadiste Altınçağ alametlerinden birinin insanların "Mehdi'nin gelmeyeceği yönünde" bir ümitsizliğe kapılmaları olduğu bildirilir. Ahir zamanda, savaşlarla, yoklukla, açlıkla, adaletsizliklerle, ahlaki çöküşle ve çeşitli salgın hastalıklarla iç içe yaşayan insanlar tüm bu olumsuzlukların ortadan kalkabileceğine dair inançlarını yitirirler. Müslümanlar arasında da pek çok kişi, Altınçağ'ın başlayıp, İslam ahlakının dünya üzerinde hakim olacağı yönündeki beklentilerini kaybeder ve fitnelerin artarak devam edeceğine inanır. Nitekim günümüzde de bu ruh halinin örnekleri sık sık görülmektedir. Peygamber Efendimizin Mehdi'nin gelişi ve Altınçağ'da yaşanacak olan güzelliklerle ilgili çok sayıda hadisi olmasına rağmen birçok kişi böyle bir dönemin yaşanmayacağını zannetmektedir. İşte bu zan da ahir zaman alametlerinden biridir. Altınçağ, bu ümitsizlik halinin insanlar arasında yaygınlaştığı bir zamanda, Allah'ın insanlara olan rahmeti sayesinde başlayacaktır. Fakirler çoğalacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 455) Açlık ve hayat pahalılığı alabildiğine yayılacak. (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s. 440) Mehdi öncesinde yaşanacak olan açlık ve fakirlikle ilgili olarak Peygamber Efendimizin yukarıdaki hadislere benzer pek çok hadisi bulunmaktadır. Hiç şüphesiz tarih boyunca açlık ve sefalet hep var olmuştur. Ancak ahir zamanda fakirlik tüm dünya genelinde çok büyük bir artış gösterecektir. Bugün dünyanın dört bir yanında yiyecekten ve içecekten mahrum, sağlıksız koşullar altında yaşayan, barınacak bir yer bulamayan insanlar bulunmaktadır. Bu durum Afrika, Asya, Güney Amerika başta olmak üzere Amerika ve Avrupa ülkelerinde de yoğun olarak sürmektedir. İnsanların küçük bir bölümü çok büyük bir refah içinde yaşarken, milyarlarca insan açlık sınırında yaşamaktadır. 2000'li yıllara girerken yazılan bir makalede dünyanın içinde bulunduğu durum şu şekilde açıklanmaktadır: Yeni bin yıla adım atarken, her gün yoksullukla ilgili sebeplerden dolayı 35.000 çocuğun hayatını kaybettiği bir dünya ile karşı karşıya geliyoruz. Bu da her 2.5 saniyede bir çocuk öldüğünü gösteriyor. Öyle bir dünya ile karşılaşıyoruz ki yoksulluk sınırının altındaki insan sayısı gün geçtikçe artıyor ve son zamanlarda bu sayı 1.5 milyar. Bu Çin'in nüfusundan daha fazla, Avrupa Birliği'nin toplam nüfusunun dört katına eş değerdir. ... Yaşadığımız dünyada zengin ve fakir arasındaki fark büyük bir ivme ile artmaktadır. Birleşmiş Milletler rakamları, 1960 yılında dünyadan en zengin kişilerin %20'sinin en fakir kişilerin %20'sinin varlığının 30 katına sahipti. Daha sonraki 37 yıl içinde, zenginler ilerleme gösterdi ve 1997 yılında bu rakam yani en fakir %'20'nin 74 katına yükseldi. Dünyanın en zengin üç ailesinin varlıkları birleştirildiğinde en az gelişmiş ülkelerdeki 600 milyon insanın yıllık gelirlerinden daha fazla etmektedir. Bunun yanı sıra, dünyanın en fakir ülkelerinin 80 tanesinden fazlasının kişi başına yıllık geliri 10 yıl öncekine göre daha düşüktür.18 Altınçağ'ın başlamasıyla birlikte tüm bu zorluklar da ortadan kalkacaktır. Açlık, yoksulluk ve sefalet yerini bolluğa, berekete ve zenginliğe bırakacaktır. O dönemde ihtiyaç ve yokluk içinde hiçbir insan kalmayacak, din Allah'ın Kuran'da tarif ettiği şekliyle yaşanacak ve insanlar "Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19) ayetinde de bildirildiği gibi mallarını ihtiyaç içinde olanlarla paylaşacaklardır. Zaten İslam ahlakının yaşandığı bir toplumda bazı insanların zengin, bazı insanların yoksul olması da mümkün değildir. Çünkü eğer bir insan iman ediyorsa Allah'ın "Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı. Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur." (Hakka Suresi, 34-35) ayetinde bildirdiği duruma düşmekten korkar. Bu da toplumda büyük bir sosyal adalet, refah ve bereketin oluşmasına vesile olur. İnsanlar 95. seneye kadar malik olacak, yani işleri iyi gidecek, 97 veya 99. senede mülkleri zail olacak... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 54) Bu hadiste Altınçağ öncesinde nasıl bir ekonomik durum olacağı ile ilgili daha detaylı bilgiler verilmektedir. Hadisteki "95. sene" şeklindeki ifade ile 1995 yılına dikkat çekiliyor olması muhtemeldir. 1995 yılı insanların nispeten daha müreffeh bir yaşam sürdükleri, yaşam koşullarının çok zorlaşmadığı bir dönemdir. Nitekim hadiste bu yıl içinde "işlerin iyi gideceği" haber verilmektedir. Yani bu dönemde insanlar yaşamlarını idame ettirebilecek bir gelire sahiptirler ve hala mülk edinebilecek kadar zengindirler. Ancak 1997-1999 yılları ekonominin çok kötüleştiği, fakirliğin ve yokluğun arttığı bir dönemdir. Bu yıllar arasında malın ve mülkün değeri kalmayacaktır. Günümüzde Arjantin örneğinde de görüldüğü gibi bu olay gerçekleşmiştir ve halen de şiddetle devam etmektedir. Ondan önce Şam ve Mısır melikleri öldürülecektir... (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 49) Bu hadiste Mehdi'nin gelişinden önce Şam ve Mısır yöneticilerinin öldürüleceklerine dikkat çekilmektedir. Mısır'ın yakın tarihi incelendiğinde hadiste de belirtildiği gibi bir "meliğin" öldürüldüğü görülmektedir: 1970 yılında Mısır'ın başına geçen ve 11 yıl iktidarda kalan Enver Sedat. Enver Sedat 1981 yılında bir resmi geçit sırasında muhalifleri tarafından düzenlenen bir suikast sonucunda hayatını yitirmiştir. Mısır tarihinde öldürülen yöneticilerden diğerleri de, 1910 yılında suikaste uğrayan Başbakan Boutros Ghali, 1945 yılında öldürülen Mısır Başbakanı Ahmed Maher Paşa ve 1948'de yine bir suikast sonucu öldürülen Mısır Başbakanı Mahmoud Nukrashy Paşa'dır. Şam kelimesi ise, yalnızca Suriye'deki Şam şehri için kullanılmaz. Şam, Arapçada kelime anlamı olarak "sol" anlamına gelir ve eskiden beri Hicaz bölgesinin (Mekke ve Medine şehirlerinin bulunduğu bölge) sol tarafında kalan ülkeleri ifade eder.19 Şam bölgesi yöneticilerinden de suikaste uğrayan çok sayıda kişi olmuştur. Bunlardan birkaç örnek şöyledir; 1920'de öldürülen Suriye'nin eski Cumhurbaşkanı Salah Al-Deen Beetar, 1921'de öldürülen Suriye Başbakanı Droubi Paşa, 1949'da suikaste uğrayan Suriye Başbakanı Muhsin al-Barazi, 1951'de öldürülen Ürdün Kralı Abdullah, 1982'de bombalı suikaste uğrayan Lübnan'da Falanjist Lideri Beşir Cemayel...20Önceki sayfalarda ahir zamanda Mehdi'nin çıkışı öncesi görülecek alametlerin bazılarına değindik. Bunların yanı sıra Peygamberimizin hadislerinde kıyametin küçük alametleri olarak sayılan ve kıyametten önceki dönemde yani ahir zamanın başlangıcında yaşanacak olaylar vardır. Bu alametler Altınçağ öncesinde gerçekleşeceği için, aynı zamanda Mehdi'nin çıkış alametleri olarak da görülmektedir. İlerleyen sayfalarda kıyametin bu küçük alametlerinin bazıları ele alınmaktadır. Peygamberimizden bize ulaşan bu bilgiler incelendiğinde, her birinin günümüz toplumlarında yaşanmakta olduğu görülecektir. Ancak unutmamak gerekir ki ilk bakışta olumsuz görünen bu olaylar aslında bolluk, bereket, huzur, barış, güvenlik dolu bir çağın başlayacağının da müjdeleridir. Tüm bu olayların ardından Allah, tüm insanlık için aydınlık bir çağ açacaktır. Bu, Allah'ın vaadidir; Allah Kuran'da müminleri şöyle müjdelemiştir: Andolsun, Biz Zikir'den sonra Zebur'da da: "Şüphesiz Arz'a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık. (Enbiya Suresi, 105) Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Müminleri müjdele. (Saff Suresi, 13) Ganimet belirli kişilerin inhısarında olduğu, emanet ganimet sayıldığı, zekat ağır bir yük kabul edildiği zaman... (Kıyamet Alametleri, s. 114) Emanetin ganimet, zekatın da (altından zor kalkılacak) bir borç olarak ittihaz edilmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 139) Büyüğe saygı, küçüğe merhamet kalkacak. Zina çocukları çoğalacak. O kadar ki kişi sokak ortasında kadınla zina edecek. (Kıyamet Alametleri, s.140) Bir zaman gelecek kadınla yolun ortasında zina yapılacak. Kimse buna itiraz etmeyecek. (Kıyamet Alametleri, s. 142) Dünyanın harap olmuş yerlerinin imarı, imar edilmiş yerlerinin tahribi kıyametin şart ve alametlerindendir. (Kıyamet Alametleri, s.138) Mamur beldeler harab edilince, kişi emanetine temerrus edince, kıyametle senin aranda şu iki parmak arası kadar bir mesafe kalmış demektir. (Kıyamet Alametleri, s. 143) Binaların gökdelenler haline gelmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146) Kişi, kardeşini öldürmedikçe kıyamet kopmaz. (Kıyamet alametleri, s. 141) Şu üç şeyle karşılaşmadıkça ümmet güzel bir yol üzere olacaktır: İyilik kalkmadıkça, ahlaksız çocuklar çoğalmadıkça, aralarında Essekkarun zahir olmadıkça... Dediler ki Essekkarun nedir? Cevap verdiler: Ahir zamanda gelecek bir nesildir ki, aralarındaki selamları birbirlerine sövüp saymak olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 141-142) Herkesin az kazançtan yakınması... Paraları için zenginlerin saygı görmesi... (Kıyamet Alametleri, s. 146) Piyasanın durgun olması, kazançların azalması... (Kıyamet Alametleri, s. 148) İşlerin kesad gitmesi. Herkes "satamıyorum, alamıyorum, kazanamıyorum!" diye yakınacak. (Kıyamet Alametleri, s. 152) Liderlerinizi öldürmedikçe, dünyanızda kötüleriniz varis olmadıkça kıyamet kopmaz. (Kıyamet Alametleri, s. 141) |
|
05-23-2008, 04:47 | #85 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ
Buraya kadar verilen hadislerde de görüldüğü gibi ahir zaman alametlerinin birbiri ardı sıra gerçekleşmesi, dünya üzerinde yaşanmaya başlayacak olan Altınçağ'ı müjdelemektedir. Altınçağ tıpkı Hz. Süleyman döneminde olduğu gibi zenginliğin, ihtişamın, güzelliklerin, huzurun, barışın yaşandığı, Kuran ahlakının yaygınlaşması ile dünya üzerinde cennet benzeri bir hayatın sürdüğü bir dönem olacaktır. Kuşkusuz bu, dünya tarihinin son dönemi için Allah'ın büyük bir müjdesi ve lütfudur. Allah, iman eden kullarına bu müjdeyi Kuran'da da vermiştir. Ayette şöyle buyurulmaktadır: Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55) |
|
05-23-2008, 04:47 | #86 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hz. Süleyman Hz. Zülkarneyn Dönemleri ve Altınçağ
Kitabın önceki bölümlerinde Hz. Süleyman'ın tüm insanlara örnek olan ahlakı ve hayatı hakkında birçok detay üzerinde durduk. Allah'a olan samimiyetinden, her işinde O'na yönelip dönmesinden, cesaretinden, adaletli uygulamalarından, hoşgörülü, affedici, nezaketli, misafirperver, barış yanlısı ve asil karakterinden bahsettik. Bunların yanısıra devlet yönetiminden, istihbarat ve diplomasi konusundaki başarılarından, imar çalışmalarından ve sanatsal girişimlerinden çeşitli örnekler verdik. Aynı şekilde Hz. Zülkarneyn ile Hz. Süleyman arasındaki benzerlikleri anlatarak, Hz. Zülkarneyn'in de Kuran'da övülen salih kullardan olduğunu anlattık. Kitap boyunca verilen tüm detaylar Hz. Süleyman'ın insanların tahmin dahi edemedikleri ve bilgisine sahip olmadıkları sanatsal ve bilimsel çalışmalarda bulunduğunu ortaya koymaktadır. O, yaşadığı dönem boyunca birçok alanda olağanüstü gelişmeler yaşanmasına öncülük etmiş güçlü bir hükümdar, Allah'ın değerli bir elçisidir. Hz. Zülkarneyn de yine kendi döneminde dünya üzerinde hakimiyet kurmuş, çok üstün bir ilimle toplumları yönlendirmiş bir yönetici olmuştur. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn kıssalarını incelerken üzerinde durduğumuz bir diğer konu ise söz konusu kıssalardaki ahir zamana yönelik işaretlerdi. Peygamberimizin hadislerinden de anlaşılacağı gibi, Altınçağ da, tıpkı Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde olduğu gibi, sanat, bilim, teknoloji gibi alanlarda olağanüstü gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacaktır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemleri geçmişte yaşanmıştır, Altınçağ dönemi ise gelecekte yaşanacaktır. Ancak üçü de Allah'ın bizlere bildirdiği gerçek haberlerdir. Mehdilik, Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in üstün ahlaklarının, ahir zamanda yeniden, daha değişik ve geniş bir zeminde hayat bulmasıdır. Hz. Süleyman'ın ve Hz. Zülkarneyn'in şahs-ı manevileri, ruhları, mantıkları, akıl tecellileri, sosyal tecellileri ahir zamanda kendini gösterecektir. Hz. Süleyman, Hz. Zülkarneyn ve Mehdi dönemleri, İslam'ın, güzel ahlakın yeryüzünde yaygın şekilde yaşanmasıdır. Her üçü de Allah'ın beğendiği dönemlerdir. Kuran'da ve Peygamberimizin hadislerinde bildirilen Buhtunasr, Nemrut ve Firavun dönemleri ise şeytaniyetin ve imansızlığın hakim olduğu dönemlerdir. Bu dönemlerin hemen ardından Allah nasıl İslam ahlakını hakim ettiyse, ahir zamanda yani dünyanın son döneminde de Rabbimiz İslam ahlakının hakim olduğu bir dönemi kullarına yaşatacaktır. İşte bu Altınçağ'dır. Bu çağ, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn devirlerinin daha geniş çaplı bir yansıması ve tecellisidir. Bir başka deyişle Mehdilik; huzur, mutluluk, sevgi, kardeşlik, vefa, barış, fedakarlık, insancıllık, yardımseverlik gibi özelliklerin dünyaya hakim olmasıdır. Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn ile Altınçağ dönemi arasındaki benzerliklerden bazı örnekleri şu şekilde sıralayabiliriz: |
|
05-23-2008, 04:47 | #87 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Mehdi'nin Dünya Hakimiyeti
Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn İslam ahlakını dünyaya hakim kılmışlardır. Çok geniş bir coğrafyaya hükmetmiş, çok güçlü bir orduya sahip olmuşlardır ve onların dönemi bu yönüyle Altınçağ ile çok büyük benzerlikler göstermektedir. Altınçağ dönemi de İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı, insanların akın akın Müslüman olacakları, inkarcı ideolojilerin yeryüzünden silineceği, dinin Peygamberimiz dönemindeki şekliyle yaşanacağı bir dönemdir. Bazı hadislerde Altınçağ dönemindeki hakimiyet şu şekilde tarif edilmektedir: (Mehdi) bütün dünyaya malik olacaktır. ((Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 10) Mehdi doğu ile batı arasındaki her yeri fetheder. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamat-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 56) |
|
05-23-2008, 04:47 | #88 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Mehdi'nin Sahip Olduğu Özel İlim ve Hz. Süleyman'a ve Hz. Zülkarneyn'e Bağışlanan Büyük İlimler
Kitabın önceki bölümlerinde Allah'ın Hz. Süleyman'a çeşitli ilimler lütfettiğinden bahsettik. O, Allah'ın dilemesiyle cinlere ve şeytanlara hükmetmiş, kuşlarla konuşmuş, karıncaların kendi aralarındaki konuşmalarını duyabilmiş, rüzgar ve bakır madeni onun emrine verilmiştir. Bunların her biri Hz. Süleyman'ı diğer insanlardan ayıran mucizevi özelliklerdir. Hz. Zülkarneyn için de Kuran'da, "İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık." (Kehf Suresi, 91) şeklinde bildirilmektedir. Bundan da anlaşıldığı gibi Allah'ın ilim verdiği kullardandır. Mehdi de aynı bu iki kutlu insan gibi çok özel ilimlere sahip olacaktır. Taşköprülüzade Ahmet Efendi, Mevzuatu'l ulum isimli eserinde (11/246) Mehdi'nin cifr ilmine vakıf olacağını kaydetmiştir. Bir diğer hadiste ise Mehdi hakkında şu bilgi verilmektedir: O kimsenin bilemediği gizli bir duruma kılavuzlandığı için kendisine Mehdi denilmiştir. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 77) Peygamberimiz ayrıca Mehdi'nin tıpkı Hz. Süleyman gibi hayvanların dilini bileceğini ve yine tıpkı Hz. Süleyman gibi insanların yanı sıra cinler üzerinde de hakimiyeti olacağını bildirmiştir: O (Mehdi), doğrulanmış, kuş ve bütün hayvanların dillerini bilen biridir. Onun için adaleti, bütün insanlar ve cinlerce cari olacaktır. (Kıyamet Alametleri, s. 188) |
|
05-23-2008, 04:48 | #89 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Altınçağ'da Bilim ve Teknoloji Alanında Yaşanacak Gelişmeler
Kuran ayetlerinden öğrendiğimiz gibi, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn dönemlerinde bilim ve teknoloji alanında çok büyük ve o dönem için alışılmadık gelişmeler yaşanmıştır. Altınçağ'ı tasvir eden hadisleri incelediğimizde de benzer bir durumla karşılaşırız. Altınçağ'da bilim, teknoloji, iletişim ve tıp alanında çok büyük gelişmeler yaşanacaktır. Her yeni gelişme tüm insanlığın hizmetine verilecek ve bu şekilde dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların hayatları kolaylaşacaktır. Hadislerde bu konudaki işaretlerden biri şu şekildedir: ... Kişi elindeki kamçıya konuşacak... (Kıyamet Alametleri, s. 152) Bu hadisle günümüzün en yaygın iletişim aracı olan cep telefonuna işaret ediliyor olması muhtemeldir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hadislerde Altınçağ'daki teknolojik gelişmelere dair dikkat çekilen bir diğer önemli işaret ise şu şekildedir: İnsanlar bir ölçek buğday ektiklerinde karşılığında yedi yüz ölçek bulacak insan birkaç tohum atacak, 700 avuç hasat edecektir... Çok yağmur yağmasına rağmen bir damlası bile boşa gitmeyecek. (Kıyamet Alametleri, s. 164) Bu hadis ile teknolojinin bir ürünü olan makineler aracılığıyla yapılan modern tarıma dikkat çekiliyor olabilir. Bilindiği gibi eskiden tarlaların ekilmesi ve elde edilen ekinlerin toplanması son derece zor ve uzun süren bir çalışma gerektirirdi. Ancak teknolojide yaşanan ilerlemeler tarım alanında da çok büyük gelişmelere vesile olmuş, yeni üretilen çeşitli makineler gerek ekimi, gerekse hasatı çok kolaylaştırmıştır. Bunun yanı sıra tohum ıslahı çalışmaları üretimde çok büyük gelişmeler yaşanmasına vesile olmuştur. Ve teknoloji ilerledikçe yeni yeni yöntemler geliştirilmekte ve alınan verim artmaktadır. Mehdi döneminde bu alanda çok büyük ilerlemeler kaydedilecek, tarımla uğraşan insanların hayatlarında çok büyük kolaylıklar sağlanacaktır. (Altınçağ'da yaşanacak olan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ilgili detaylı bilgi için bkz. Altınçağ, Harun Yahya, Vural Yayıncılık, 1999) |
|
05-23-2008, 04:48 | #90 |
Hazreti Süleyman (a.s)
Hayvan Sevgisine Önem Verilmesi
Kuran'da Hz. Süleyman'ın hayvanlara olan şefkatli ve sevgi dolu tutumu ile ilgili bazı bilgiler de verilmektedir. Önceki bölümlerde onun, karıncalara zarar vermekten dahi kaçınan tutumunu, atlara olan sevgisini anlatmıştık. Altınçağ döneminde de hayvanlara olan sevgi teşvik edilecektir. Peygamberimizin hadislerinde bu dönemde, her türlü hayvanın rahatlıkla izlenebileceği ve sevilebileceği ortamlar oluşturulacağı haber verilmektedir. Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir: ... kişi, koyun ve hayvanlarına haydi gidin otlayın diyecek, onlar gidecekler, ekinin ortasından geçtikleri halde bir başak bile ağızlarına almayacak, yılan ve akrebler kimseye eza etmeyecekler, yırtıcı hayvanlar kapıların önünde duracak da kimseye zararları dokunmayacak... (Kıyamet Alametleri, s. 245) Yılanlar çocuklarla, inekler aslanlarla geçinebilecek... (El Kavlu'l Muhtasar, s. 64) Yukarıdaki hadislerde görüldüğü gibi Altınçağ ile Süleyman dönemi arasındaki bir diğer dikkat çeken benzerlik de, hayvanlar üzerindeki hakimiyettir. Hz. Süleyman kuşlar başta olmak üzere çeşitli canlılar üzerinde nasıl hakimiyet kurduysa, Altınçağ döneminde de hayvanlar üzerinde, yırtıcı hayvanların dahi insanlara zarar vermesi engellenebilecek şekilde bir hakimiyet olacaktır. |
|