10-09-2009, 18:41 | #121 |
Modern hayat ve siyaset tarzı, ahlaki yaklaşımların ve çözümlemelerin geçmişe özgü yaklaşımlar olduğuna inanıyor. Bugüne özgü yaklaşımların temelinde ahlakilik değil, kârlılık ve verimlilik var. Modern teknik gelişme ve ekonomik büyüme, insani varoluşu tehdit ederek sürüyor. Bilimin yerküre için tehdit haline geldiği bir dünya ile karşı karşıyayız. Modern zamanlara kadar, ortak insanlık fıtratının utanç verici olarak takbih ettiği pek çok şey, özellikle de cinsel serbestlik, modernizmin himayesi altında meşrulaştırılabiliyor. Burada, hayvanların fiziksel özelliklerini, cinsel ilişkilerini sergilemekten utanç duymadıklarını kaydetmek gerekir. Modern batı düşüncesi, bugün pek çok konuda, pek çok kavramla ilgili olarak çok bulanık fikirler taşıyor. Modernitenin bugün çaresiz kaldığı pek çok insani sorun var. Modernitenin, varoluşun/hayatın anlamı, değerleri konusundan başlayarak pek çok konuda dinin yardımına ihtiyacı var. Günümüzde, modernite tarafından cesaretlendirilen bireyci akılcılığın neden olduğu sorunlar, entelektüel dünyada tartışılıyor. Dini değerleri esas alan, aile değerlerini esas alan bir toplumsallaşma fikri batı toplumlarının yeniden gündemine giriyor. Modernite, bedenle ruhu, akılla sezgiyi, kamusal alanla özel alanı birbirinden ayırmanın neden olduğu gerilimleri yaşıyor ve bütün bu unsurları yeniden bir araya getirmenin ihtiyacını duyuyor. Modern bilim ve seküler dünya görüşü ruhla-beden arasındaki tamamlayıcı ilişkileri gerçekleştiremedi. Maddecilik de, maneviyatçılık da kendi başlarına var olamazlar, var olamamışlardır. İslam, maddi olanla, manevi olanı kapsıyor, bir bütünlüğe kavuşturuyor. Ekonomik/politik ideolojik tanımlarla düşünen günümüz toplumları, hiç bir alanda, entelektüel /felsefi/düşünsel/kültürel/hikemi özgün eserler üretemiyor. Kapitalist hayat tarzı sebebiyle toplumsal hayatın her safhasında, her tür ilişki biçiminde, büyük parçalanmalar, büyük yırtılmalar yaşanıyor. Siyaset, büyük kalabalıklara hitap ettiği için, büyük kalabalıkların ilgisine ihtiyaç duyduğu için kültürel konular, kültürel sorunlar ile ilgilenmiyor. Bugün, ahlak, adalet, sorumluluk temelinde şekillenen bir dil/düşünce/ fikir sistemi kurmak hayati önemi olan bir konu haline gelmiştir. Ahlaki kurallardan bağımsız bir toplum, varlığını teknik anlamda sürdürebilir; ancak insani anlamda sürdüremez. Günümüzde meşru olmayan cinsellik biçimlerini Papa sorgularken, İslami kurumlar susuyor. Kötülükleri teşhir edemiyor, sorgulayamıyoruz. İslami bütünlüklere yabancılaşıyoruz. İslam düşüncesini, felsefesini, tarihini tevhidi anlamda ve ümmeti kuşatacak şekilde yorumlayabilecek entelektüel üretim yapamıyoruz. İslami çevrelerde, aklı ikinci plana atan, sezgiyi birinci plana alan romantik görüşler etkili hale geliyor.
Anlık, günlük, sansasyonel, magazinel olaylarla sınırlı bir medya dünyası, korkunç bayağılıklar sergiliyor. Kontrol edilemeyen, sorgulanamayan dizginsiz hazcılık, modernliğin desteğini alarak, gelişmesini tahripkar bir biçimde sürdürüyor. Kitle kültürü, haz kültürü televizyon ve internet aracılığıyla her eve giriyor. Popüler kültür, toplumları aynılaştırıyor, içi boş klişelerden ve biçimlerden ibaret bir kültür halini alıyor. Bu kültürle bütünleşen toplumlar, kitleler, eleştirel ve bağımsız düşünme yetisini yitiriyor. Günümüz insanı rasyonelleştikçe ruhsuzlaşıyor ve bir kimlik kargaşası yaşıyor. Anlık zevklere, tutkulara hitap eden günümüz sanat anlayışı, kapitalist dünya görüşünün ve hayat tarzının hizmetinde. Günümüzde, sanat piyasa koşullarına, piyasa mantığına hitap ediyor, bu koşullara boyun eğiyor. Ruhsal yoksullaşmalara neden olan, ruhsuz ve sıradan bir kültür hayatı, moda’lar tarafından yönlendirilebiliyor, propoganda aygıtları tarafından kontrol edilebiliyor. İnsani ilişkileri, eşyalar arası ilişkilere dönüştüren süreçler yaşıyoruz. Her şeyi aklın tahakkümü altına alma saplantıları sürüyor, tek boyutlu bir varoluşun düşünülemeyeceği unutuluyor. Günümüzde yaşanan katliamlar, soykırımlar, faşizmler, emperyalist işgal ve istilalar, toplama kampları, tehcirler, insani/ahlaki büyük erdemleri bilgelikleri içeren büyük kültürlerin öldüğünü gösteriyor. Atasoy Müftüoğlu |
|
10-19-2009, 15:07 | #122 |
Diğer taraftan, demokrasi hâlâ büyük ölçüde muğlak olduğundan bu tabirin nisbetsiz zikri pek azdır. Çok defa onun yanına başka bir tabir ilave edilerek, demokrasi "çoğulcu", "liberal", "Hıristiyan", "katılımcı"... gibi sıfatlarla anılmaktadır ki, bazen bu demokrasi türlerinden biri diğerini demokrasi olarak bile kabul etmeyebilmektedir. Hitler, nazizmin "gerçek demokrasi" olduğunu iddia ettiği ve Mussolini, faşizmi "merkezî ve otoriter demokrasi" şeklinde nazara verdiği gibi, bugün de, çoklarınca anti-demokratik kabul edilen bazı ideolojilerin temsilcileri bile demokratik olduklarını savunmaktadırlar.
Ancak bir de "mana boyutlu demokrasi" vardır. Yani, insan hak ve hürriyetlerine saygıyı ihtiva eden, din ve vicdan hürriyetini gözeten, aynı zamanda insanların inandıkları gibi yaşamalarına da ortam hazırlayan bir demokrasi.. insanların ebedle alakalı isteklerini yerine getirme mevzuunda onlara yardımcı olan demokrasi.. insanı maddî-manevî bütün ihtiyaçlarıyla nazar-ı itibara alan ve onun bütün ihtiyaçlarını karşılamayı tekeffül eden olgun demokrasi... İşte, demokrasiyi bu denli geliştirip insanîleştirmenin yolları aranmalıdır. Çünkü insan hayatı, dünya ile başlamadığı gibi dünya ile de bitmiyor; dünya onun için sadece bir uğrak, o ebediyen kalacağı bir diyara, ahiret yurduna gidiyor. Şayet, onu idare eden sistem, bu gerçeği görmezlikten gelirse ve kulak ardı ederse, beşer için çok önemli bir meseleyi görmezlikten gelmiş ve kulak ardı etmiş olur. Dolayısıyla, ideal demokrasi, insanın bugününü ve bugüne ait meselelerini tekeffül ettiği gibi, aynı zamanda onun ebedî hayatıyla alakalı bir kısım ihtiyaçlarını da tekeffül etmesi lazım. Ancak böyle bir demokrasi, oldukça gelişmiş ve ideal hâli almış bir demokrasi olabilir. Fakat maalesef, insanlık henüz bu ufka ulaşmış sayılmaz. Ne Batı'da, ne Doğu'da, ne Amerika'da, ne de Uzakdoğu'da henüz böyle bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Bu açıdan da, demokrasi hâlâ yokuşa doğru tırmanmakta olan bir sistemdir. Bir manada, demokrasi yokuşu henüz aşılamamıştır. |
|
10-20-2009, 15:12 | #123 |
Vefa hissi, duyguda, düşüncede, tasavvurda aynı şeyleri paylaşanların etrafında efil efil eser.
Kinler, nefretler, kıskançlıklar ise onu bir an olsun iflah etmez, yok eder. ( Ailem Degisi) |
|
10-20-2009, 15:21 | #124 |
Sadi-i Şirazi’ye şeytanlaşmış bir insanla, Şeytan’ın mukayesesini sormuşlar.
Şu cevabı vermiş: Ey bana insan ve Şeytan’dan hangisinin daha hayırsız olduğunu soran! Bilmez misin ki, Şeytan, Kur’an okumaktan kaçar, insanoğlu ise, Mushaf’ı çalar götürür!” “Yaratılmışların en üstünü olan insan”, kötü bir seçimle, aşağıların aşağısına yuvarlanabilir… En şerefli olmak vasfını, öyle bir şerefsizlikle değiştirir ki, canavarlar bile ondan iğrenirler… Böylesine yaratılış istikametinden çıkmış olan bir insan, Şeytan’ı çok sevindirir. Şeytan bu insanlar sebebiyle çok rahat eder, çok dinlenir ve etki alanını durduk yere genişletir. Zira bu şeytanlaşmış insanlar, Şeytan’a yapacak bir iş bırakmazlar… Hatta bazen şerlerinden Şeytan bile çekinir. Halk arasından, bu tip insanlara, “Şeytan’a pabucunu ters giydirir.” derler… İnsanı böylesine alçaltan nedir? Hiç şüphesiz ki, nefsidir. Nefsine uyması, iman zayıflığına düşmesi, insanı alçaltır, onu gönül özürlü yapar. Vehbi Vakkasoğlu |
|
10-20-2009, 16:25 | #125 |
Filistinden İsraile...
Tenimizi ezebilirsiniz ama, ruhumuzu asla... Onu ne işkence zapteder,ne kelepçe,ne pranga... Gülümser durur inancımız,hürriyet buudunda sonsuzca... Bizi edebilirsizin,evimizden,tenimizden... Ama dinimizden ? Çok şükür,pişmanlık uğramadı semtimizden... Ya siz ? Ezeli pis hayvancıklar... Neye yaradı işkenceniz ? Dünyanız kara,ahiretiniz zift...Sizi bekliyor Cehenneminiz!... Abdullah Demir.. |
|
10-21-2009, 19:29 | #126 |
Sabır, öteler ötesi saltanatlara ulaşmak için dar bir geçit, aşılmaz bir zirve ise, gönlünü o âlemlere kaptırmış hakikat eri de, geçilmez ve aşılmaz gibi görünen geçitlere ve şahikalara meydan okuyan bir Heraklit'tir. En sarp yokuşları dümdüz ve ovaları da pürüzsüz gören bir Heraklit...
m.fethullah gülen |
|
10-22-2009, 19:56 | #127 |
“Ebedî cennet burada ezilmeye bağlıysa ona eziyet denmez. Kendileri için üstte olmayı kaybedilmez önemli bir avantaj sananlar Tebbet’in de İhlâs’ın üstünde olduğunu unutmamalıdırlar.”
|
|
10-22-2009, 20:00 | #128 |
***
“Hangi hâle Allah’ın teveccühü var bilemiyoruz. Konuştuğun söz kalbinden değilse onu da sorarlar sana.” *** |
|
10-24-2009, 12:26 | #129 |
...
Kökünden sökülerek, filizlendiği topraklardan çok uzaklara taşınan, parklara bahçelere dikilen fidanlar gibi her yeni mekanda toprağıni suyun ve güneşin yeniden acemisi oluyoruz. Kuşlar ürkerek geçiyor üzerimizden. Bu yüzden sararuyor bir yanımız. ... Semerkand/45 |
|
10-25-2009, 18:31 | #130 |
Fatih Sultan Mehmed Hanın yanına açıkgöz bir dilenci gelip;
"Allah için yardım edin kardeşinize! der. Fatih şöyle bir bakar dilenciye soramadan edemez: "Nereden kardeşin oluyormuşum söylermisin? Dilencinin cevabı çoktan hazır: "Hepimiz Adem Aleyhisselam'ın evladı değil miyiz? Babamız anamız aynı değil midir?" Fatih başını sallar: "Doğru söyledin, aksini iddia etmek mümkün değildir. Hemen elini kaftanının cebine sokar,çıkardığı bir altını dilenciye uzatır.Dilenci verileni az bularak söylenir: "Ben senin kardeşin olayım da bunca servetin sahibi olan sen,kardeşini bir altınla savasın, olur mu? Fatih bu defa anlayacağı dilden cevap verir: "Sen verilene şükrederek uzaklaş burdan yoksa Adem'den olan diğer kardeşlerin de gelecek olursa eminim sana bu kadarı da düşmez" |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir) | |
|
|