06-19-2008, 17:31 | #21 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Hırlayan bürokrasi Herkes biliyor: Ülkedeki iktidar yapılanması çift başlı. Bir yanda halkın oylarıyla biçimlenen sivil siyaset var, diğer yanda ise bürokratik elit. Bürokratik elit, siyasete diyor ki: "Sen ekonomiyle uğraş. Pastayı büyüt. Daha fazla vergi topla. O parayla bana lojman yap. Altıma otomobil çek. Maaşımı, ek ödeneklerimi, harcırahımı artır. Silah alacağım; bana para ver. Ama bu parayı harcama şeklime karışma, denetleme, sorma. Kıbrıs meselesine karışma; ben orada çözüm istemiyorum, gerilimi sürdüreceğim. Kürtleri döveceğim, barıştan filan söz edip kafaları bulandırma. Avrupa Birliği'ne de fazla yanaşıp canımı sıkma. Tamam mı?" Ne var ki iktidara gelenler bu gerçeği hep unutuyor. "Halka dayanıyorum, meşruiyetim var; beni ısıramaz" diyorlar. Sonuç: Paçasını kurtaran pek az. 19/06/2008 Emre AKÖZ - SABAH |
|
06-19-2008, 17:36 | #22 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Evet, çok zor bir dönemden geçiliyor. Enerji-emtia-gıda fiyatları nedeniyle cari açık ve enflasyon direnince, yüksek faiz ve nispi ekonomik daralmaya paralel olarak işsizlik artıyor, halkımız sıkıntı yaşıyor. Ancak bir sorun olduğunda bunu anlamak yerine illa da birilerini bulup vur abalıya yapmanın ideolojik tatminden öte ülkeye bir yararı yok.
Bilesiniz ki, her şeye rağmen bu ülke ittirilerek krize sokulursa, bunun gerekçesi asla küresel kriz ve içerideki ekonomi olmayacak. Halkının özgürlüğünü ve refahını haram sofralarına tehdit gören Soğuk Savaş'ın son 'oligargları' yüzünden olacak. İBRAHİM ÖZTÜRK |
|
06-20-2008, 00:04 | #23 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Osmanlı Devleti gibi, farklı dinden, farklı mezhepten, farklı etnik kökenden, farklı dillerden insanların genellikle dostane ilişkiler içinde ve çoğu zaman komşu olarak yaşadıkları bir devletin vârisi olan ve seksen küsur yıldır lâikliği rejimin temel ilkesi haline getirmiş bulunan Türkiye Cumhuriyeti'nde özellikle dinsel hoşgörüsüzlüğün bu boyutlarda olması ilginçtir.
Ergun Özbudun |
|
06-20-2008, 17:42 | #24 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
1917’deki Ekim Devrimi’nden sonra Bolşeviklerin ilk işlerinden biri “devrim mahkemeleri” kurmaktı. Lenin’in 5 Aralık 1917’de yayınladığı talimatnamede işin mantığı şöyle açıklanıyordu: “Devrim mahkemelerinin amacı, devrimi korumak, karşı-devrim güçlerine karşı savaşmak… sermayedarların, tüccarların ve din adamlarının sabotajlarına karşı mücadele etmektir.”
Yani bu mahkemeler, Sovyet vatandaşlarının haklarını değil, “devrim”i savunmak için kurulmuştu. “Devrim muhalifi” sayılan vatandaşları da cezalandıracaklardı. Epey tanıdık geliyor, değil mi?.. Hele de üstteki “sermayedar, tüccar, din adamı” kavramlarının yerine “gerici, tarikatçı ve bölücü” kelimelerini koyarsanız, “cuk” diye oturuyor. Mustafa Akyol |
|
06-24-2008, 04:12 | #25 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Yargıçlarımız ve yasa koyucumuz, bütün bu ödevleri/görevleri yerine getirselerdi, hiç kuşkusuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde bir gün içinde (8.7.1999) on bir kez düşünceyi açıklama özgürlüğünü çiğnemekten hüküm giymezdik. 2005 yılında düşünce özgürlüğünü çiğneme nedeniyle açılan ve bu mahkemece kabul edilen 50 davadan 39’u (%80) bizim olmazdı. Cümle álem karşısında da saygınlığımızı yitirmezdik. Sami Selçuk |
|
06-29-2008, 16:17 | #26 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
100 Entelektüel Benim bakış açımdan entelektüelliğin üç ana kriteri var: 1) Entelektüel, düşünce faaliyetinin merkezine "beyni ve zekâ"yı değil, "akleden kalbi" yerleştirir. Bu kalb, sanıldığı gibi göğsümüzün sol yanındaki organ değil, onunla ilişkili manevi merkezdir. Kalb saf duygu da değildir. Zekâyı ve duyguyu yedeğine almakla beraber aslolan bilinenden bilinmeyene, görünenden görünmeyene gidişin irfan ve hikmet zemininde yol haritasını çizen insanî en yüksek melekedir. 2) Entelektüelin referans çerçevesi salt akıl veya varlığın gözlem ve deneyle elde edilen bilgisi değil, vahydir. Vahy-akıl ilişkisi güneş-göz ilişkisidir. Vahy, güneş gibi varlığı aydınlatır, göz, güneşin/vahyin aydınlattığı objeler dünyasını görür. Böylece "görmek" için güneşin ışığına da göze de, yani vahye de, akla da ihtiyacımız olduğu anlaşılıyor. Hz. Peygamber (sas), "Aklı olmayanın dini yoktur" buyurmakla, gözü olmayanın görmeyeceğini işaret etmiş bulunmaktadır. Burada dinin akılla çatışması düşünülemez. Aydınlanma imkansızı iddia etti, yani gözün kendisinden ışık saçıp bu sayede çevremizi görebileceğimiz, dolayısıyla güneşin ışığına ihtiyacımız olmayacağını söyledi ki, bu eski Greklerde marjinal bazı tabiplerin naif iddiasıdır. 3) Entelektüel olaylara varlık âleminin bütününü göz önüne alarak bakar, dünya görüşüne sıkışıp kalmaz. Zihin faaliyeti ve ruhî iştiraklerinin ucu açıktır, "dünya görüşü" içinden bakanlar kapalı bir sistem içindedirler, bu yüzden isteseler de entelektüel olamazlar. Deistler, materyalistler, ateistler ve agnostiklerin entelektüel olma şansları yoktur, çünkü varlığı bu dünyaya indirgemişler, laik veya seküler bir sitenin, kapalı bir sistemin içine kendilerini hapsetmişlerdir. Ucu açık düşünme melekelerini kaybettikleri için, bu düşünmenin gücünü ve gözlenebilir dünyanın ötesini, yani aşkın/müteali, iç/batını ve öteyi/ahireti inkar etmektedirler. Bu açıdan entelektüellik kaçınılmaz olarak dinin evrenine ait en yüksek düzeyde zihnî faaliyettir. Söz konusu liste bize şu gerçeği hatırlatmaktadır: Tarihin bu yeni helezonik zamanında dünyanın entelektüel ağırlık dengesi İslam'a ve İslam dünyasına doğru kaymaktadır. Batı'da hiç olmadığı kadar bilgi birikimi/malumat yığını olmasına rağmen entelektüel hayat gelip son sınırına dayanmış bulunmaktadır. Batı artık büyük entelektüeller yetiştirmiyor, Chomsky ve Umberto Eco gibileri modern dünyaya "eleştirel" baktıkları oranda dikkat çekip öne çıkıyorlar. ALİ BULAÇ |
|
07-18-2008, 20:36 | #27 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Sormak lazım: Efendiler, akıl sağlığınızın yerinde olduğuna emin misiniz? 80 yıldır “ya bir gün bölünürsek” diye korkup duruyorsunuz, peki ülkeyi “bölünmekten” uzaklaştıracak, Kürtçülüğü zayıflatacak tek siyasi hareketi niye yok etmeye çalışıyorsunuz? Ak Parti’yi kapatmaya hazırlanıyorsunuz. DTP zaten yolda. Yani Kürt vatandaşların oy verdiği bütün partileri kapatmış olacaksınız. Peki bu adamlar “artık bu iş kabak tadı verdi, bize müsaade, Cumhuriyetiniz sizin olsun, bizi ancak Kürdistan paklar” derse, ne yapacaksınız? “Kurumlarınızı” ve “ilkelerinizi” çok sevdiğinizi biliyoruz. Ama siz bu memleketi sevdiğinize emin misiniz? Mustafa Akyol |
|
07-18-2008, 20:38 | #28 | |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Alıntı:
|
||
07-20-2008, 23:41 | #29 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Biz duya duya belki alıştık, ama bu “Türk okulları” gerçekten de muazzam bir proje. 91 ayrı ülkede 300’den fazla okul açmak ve bunların hepsini de başarıyla yaşatmak, şapka çıkarılacak bir iş. Fransa’da yaşayan bir dostum, bu okulların şöhretiyle Paris’in çok pahalı bir restoranındaki bir iş yemeğinde bile karşılaşmış. Bir süre Madagaskar’da yaşamış bir Fransız iş adamı, kendisine, “Çocuklarımızı oranın en iyi okuluna göndermek istediğimizde bize Türklerin idare ettiği bir okulu tavsiye ettiler” demiş. “Etkilendim” diye de eklemiş.
Bu, az şey değil. Türkiye deyince epey bir Avrupalı’nın aklına “Ermeni soykırımı”, darbeler, işkence ve bilumum insan hakkı ihlâlleri gelir. Son dönemde de 301 davaları, Hıristiyan cinayetleri veya tecavüz vakaları geliyor. “Türkiye’den iyi şeyler de çıkıyor” dedirten az şey var. Bunlardan biri de, belli ki, “Türk okulları.” Ama ne gariptir ki bu Türk okullarının en büyük muhalifleri yine Türkler. Öyle ki bazıları, bu kurumları ziyaret etmeyi “parti kapatma” ve “siyasi yasak getirme”nin gerekçesi bile sayıyor. Medyanın malum köşeleri ise, okulları kötülemekle hızını alamıyor, bunlar hakkında olumlu şeyler yazan Batı basınını da suçluyor. Zaten Sabrina Tavernise, aynı AB Komisyoneri Olli Rehn gibi, Türkiye’deki “katı laiklik”ten bahsettiği için bir süredir boy hedefi. Ne enteresan değil mi? “Katı laik”likten eleştiri alanlar, “vay, siz misiniz bizim laikliğimize dil uzatanlar” diye küplere biniyor, bu eleştiriyi getirenleri “dincilere satılmakla” suçluyor, yani aslında kaskatı olduklarını fiilen ispat ediyorlar. Öz eleştiri yapmak, “acaba gerçekten bizim modelimizde bir gariplik var mı” demek, akıllarına hiç gelmiyor. Sorunun kökeni, Türk seçkinlerinin beynine kazınmış olan “din fobisi”. Bu öğretiyle yoğrulmuş standart bir Türk, dinin sadece “vicdanlarda” kalması gerektiğine, toplumu etkilemesi durumunda ise “karanlığa gömüleceğimize” sorgusuz-sualsiz iman ediyor. Bu öğretiye göre toplumda hiç bir dini hareket olmamalı, hele de bunlar eğitim kurumları açarak “yükselen yeni nesil”e yön vermemeli. Eğer din lazımsa bile, devlet onu gerektiği şekilde, gerektiği kıvamda topluma verir. Devlet zaten her şeyi bilir. Bu zihniyet Türkiye dışında da vardır; ama sadece ideolojik dikta rejimlerinde. Demokratik Batı toplumlarında ise din toplumsal yaşamın her alanında kendini ifade edebilir. Örneğin her dini kurum ve cemaat kendi eğitim kurumunu oluşturabilir. Hele de Amerika’da laik devlet okullarının yanında sayısız Hıristiyan, Yahudi ve hatta İslami kolej vardır. Zaten bildiğiniz ünlü üniversitelerin çoğu din kökenlidir. Princeton Üniversitesi’nin ambleminde hala “Dei sub numine viget”, yani, “Tanrı’nın kudreti altında yükselir” diye yazar. Türkiye’de böyle bir cümle yazsanız bir üniversitenin tabelasına, artık yargı darbesine mi gerekçe olur, Sincan’da tank gösterisine mi, varın siz düşünün... MUSTAFA AKYOL |
|
07-25-2008, 00:43 | #30 |
Dikkat Çeken, Ezber Bozan, Okunmaya Değer "Alıntılar"
Anayasa Mahkemesi daimi üyelerine sesleniyorum. Muhtemelen önümüzdeki hafta içinde alacağınız karar kağıt üstünde bir partiyi kapatıp bir kaç isme siyasi yasak getirme ve getirmeme basit önergesinin çok ötesine bir karadır. Bu ülkede bir mentalite devrimi yapma şansını elinizde bulunduruyorsunuz. İddianamenin reddi ile bu şansı bir kere elinizden kaçırdınız. Tarih size bu şansı son bir kez daha verdi. Bu ülkenin insaninin bütün dünya ile ayni oksijeni alıp verdiğini, ayni şekilde beslendiğini ve ayni beşeri yönetim sekilerline layık olduğunu artık kabul edin. Bu ülkenin bu dünyanın bir parçası olduğunu artık kabul edin. Alacağınız kararın vukuatı adliyeden sayılan basit bir parti kapatma kararı olmadığının farkına varın ve bu karar ne olursa olsun demokrasimiz için paradigmaların bir daha geriye dönmeksizin değişeceği bir karar olacağını aklınızdan çıkarmayın. Bu ülke sizden demokrasi adına devrim mahiyetinde bir değişimin ilk kıvılcımını yakmanızı bekliyor. Bu uğurda binlerce gencini ve düşünürünü “ergenekon zihniyetine” kurban veren insanımıza bunu çok görmeyin. SAVAŞ GENÇ |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|