AK Gençliğin Buluşma Noktası
Tartışıyorum AK Partililerin, AK Parti Gençlerinin Seviyeli tartışma bölümü.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 05-04-2008, 13:42   #61
Kullanıcı Adı
tayyipleyiz
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB nin bir hıristiyan kulubü olması tartışılabilir. Ancak üye edilecek bir ülkenin buna bakışıda yadsınamaz, yadsınamamalı... Üye edilecek ülkenin sosyokültürel konumu eğer dinden etkileniyorsa; AB buna da kayıtsız kalamaz. Bu aslında ortaya koyulan realiteler ve AB nin tutumunu da göz önünde bulundurdupğumuzda 2. planda kalıyor. Biraz da gerçek dışı, hani...

İçinde bulunduğumuz durumun gerçekten bir çıkış yolu olmalı, ülkemiz adına bazı şahlanış hamleleri ortaya konmalı ki; Bazı çevrelerin hegemonyaları bu alanda sona ermeli, ülke olağan seyrine kavuşmalı ve normalleşebilmeli... Satatüko ve bürokrasi engel olmamalı, devrimsel yenilemeler yapılabilmeli. Biz bunların gerçekleşemesinin, reel olarak günümüze baktığımızda AB den geçtiğini düşünüyoruz. Bu süreç bile Türkiyede ki değişimlerin, gelişimin habercisi olmadı mı? Ekonomik istikrar, atılan adımlarla sağlanmadı mı? Bazı vesayet kurumlarının kaleleri terkedişi- istemezselerde- gerçekleşmedi mi? İşin özüne inildiğinde, kelime ve kavramlara takılmdan artı ve eksi fizibilitesi iyi yapılmalı... Artıları fazla olan herşey, denenmeye değer geliyor bana...
tayyipleyiz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 15:23   #62
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB Hakkında

AB'ne girmeye muhalif olmanın şartları, hükmü ve sonuçları üzerine kısa bir yazı yazmıştım. Yazıyı kendilerine göre yorumlayan/anlayan iki okuyucunun itiraz veya uyarılarını (ikincisini özetleyerek) aktaracak ve kısaca bizim maksadımızın ne olduğunu bir daha açıklayacağız.

"Sayın Hayrettin Karaman Hoca!
Son zamanlarda avrupa birliğine girme konusuna ne kadar müsamahakar baktığınızı görüyor ve hayret ediyorum. 28 şubat süreci belkide amaçlarından birine daha erişiyor...
Dindarlara yapılan zulüm, baskı dindar münevverlerin avrupa birliği yanlısı olma..hatta partileri vasıtasıyla bu sürece katkıda bulunma sonucunu doğuruyor.Devletin bu faşizan ve ceberrut tutumunun altında uzun süreli bir plan yatıyor. İmparatorluk bakiyesi bu toplumu, ona en büyük enerjiyi sağlayan dini değerlerinden yoksun bırakmak.ve böylece yeryüzünde etkin bir güç olmasını engellemek, keza fuhuş,sömürü,faiz düzenlerini devam ettirmek.Bugün avrupa birliğine destek verenler büyük bir vebal altına giriyorlar..Yarın eşcinsellerin evlenmesi ve kamuya açık yerlerde uygunsuz davranması devletin garantisi altında olacak. Lezbiyenlik yaygınlaştırılacak. Televizyonlarımızda sansürsüz porno filimleri oynatılacak..vs..vs.. Hangimiz neslimizi, dinimizi koruyabileceğiz böyle bir ortamda...Sorarım size... Selametle. M. Yazıcı"

Recep Karagöz daha uzun bir mektup yazmış, Avrupa'da yaşayan müslümanlara karşı uygulanan çifte standardı, asimilasyon faaliyetini ve din özgürlüğü konusundaki baskıları örnekler vererek anlattıktan sonra ve şöyle demiş:

"Bu paragraflardan ve yazının diğer paragraflarında soru şeklinde ileri sürdüğünüz görüşlerinizden çıkardığımız sonuç şudur: AB din ve düşünce özgürlüğünün ve bunların teminat altına alındığı yegane ülkeler topluluğudur.Böyle olmasını temenni ederiz, fakat gerek 27 yıllıkk Almanya tecrübelerimiz gerek sivil toplum kuruluşlarında yaptığımız çalışmalar esnasında yaşadığımız zorluklar ve gerekse merkezi Almanya'da bulunan İnsan Onuru ve Hakları Örgütü başkanlığı döneminde edindiğimiz/yaşadiğımız acı tecrübeler, AB'nin din ve düşünce özgürlüğü konularında tam bir ikirciklilik içinde olduğunu açıkça göstermiştir. Ki bunlarin bir çoğuna şahit olduğunuzu yakinen bilenlerdenim...Yer darlığından ötürü yazınıza dair mülahazalarımıza burada son vermek zorundayiz. Hülasa, AB ülkelerinde Hiristiyan olarak yaşıyor iseniz din özgürlüğünüz bulunmaktadır, yok eğer Müslüman olarak yaşamak istiyorsanız en temel haklarınız dahi çiğnenmektedir. Oysa makalenizde Müslüman bir halkın en başta din özgürlüğü için AB'ye evet fikri öne çıkmaktadır".

Yıllarca önce Avrupa Birliği bir ekonomik işbirliğinden ibaret iken bu birliğe girmemizin faydalı olabileceğini söylemiştim. Sonra bu birliğin mevzuatı, kapsamı ve amacı önemli ölçüde değişti, Avrupa Topluluğu, derken Avrupa Birliği oluştu. Bu değişiklik üzerine ben çeşitli yazılarımda ve konuşmalarımda bu birliğe dahil olmamızın caiz olmadığını; varlık, değerler ve çıkarlarımızı korumak için başka alternatifler üzerinde durmamız gerektiğini yazdım, bu arada İslam Birliğini savundum (İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, Laik Düzende Dini Yaşamak, Hayatımızdaki İslam isimli kitaplarımıza bakınız). İtiraz edilen son yazımda da AB'ne girmeyi desteklemedim, yalnızca buna karşı olanlara bazı sorular sordum, tutarlı ve tedbirli olmaları gerektiğini hatırlattım. Bir daha hatırlatayım: Bugün Türkiye şeriatla mı idare ediliyor, genel ahlakımız İslam ahlakı mıdır? "Hangimiz neslimizi, dinimizi koruyabileceğiz böyle bir ortamda...Sorarım size..." diyen kardeşimize ve lezbiyenliğin, eşcinselliğin yayılacağını, televizyonlarda porno filimlerinin gösterileceğini ileri süren diğerine ben de şunu sormuş oluyorum: "AB dışındaki Türkiye şartlarında daha iyi koruma imkanlarınız mı var?" Ben Avrupa'da porno filimlerinin genel televizyonlarda oynatıldığını görmedim ve duymadım. Porno dışında kalan açık saçık filimler ve programlara gelince bizimkiler onlardan geri kalmıyorlar. Dün Bosna'da ve Afganistan'da, bugün Keşmir, Çeçenistan, Filistin'de müslümanların kanı akıyor, servet ve namuslarına tecavüz ediliyor; bunlara karşı dünya müslümanları ne yapabiliyor? Yoksulluk ve zillet müslümanların kaderi veya İslam'ın ön şartı mıdır? Elbette değildir, peki müslümanlar ne zaman ve nasıl izzet ve servete kavuşacak, maddi ve manevi değerlerini koruyacak, dünyanın karşısına farklı ve yüce bir medeniyeti temsil ederek çıkacaklar? Sevgili Peygamberimiz "Yosulluk insanı inkarın sınırına kadar götürür" buyurmuşlardır. Zengin ve zalim topluluklar yoksulları ve zayıfları sömürmeye devam ediyorlar, ya karşılarında veya içlerinde olarak bu gidişe bir dur demek gerekmiyor mu?
AB'ye girmenin caiz olması zarurete; yani maddi ve manevi varlığınızı korumak için başka çarenizin kalmamış olmasına bağlıdır; ben de yazımda ya dertlere (adım adım yok oluşa doğru gidişe) çare bulalım veya zarureti devreye sokalım dedim. O yazıyı, AB'ne girmeye değil, ona alternatif oluşturmaya bir teşvik ve destek olarak okumak da mümkündür.


Hayrettin Karaman
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 15:26   #63
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB Politikasının Geleceği *



(E) Orgeneral Şener ERUYGUR

(* 2005 yılında yayınlanmıştır.)

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ
3 Ekim 2005 ‘te AB ile üyelik müzakerelerinin başlaması bekleniyor.17 Aralık 2005 zirvesinde varılan mutabakat kamuoyunda uzun uzun tartışıldı. Bu tartışma sonucunda toplumumuz adeta iki ayrı kutba ayrıldı. Bir tarafta, yürütülen AB politikasının Ulus – Devlet yapısını çatlatacağını düşünenler, diğer tarafta bu politikayı uygulamayı inatla sürdürenler. Bu bölünme ülkemizde bir sağırlar diyaloğunu başlatmış durumda. Türkiye’nin KKTC’yi kendi eliyle yıkması demek olan Ek Protokol sorunu da, AB ile ilişkilere ilginç bir boyut kazandırmış görünüyor. Belki de kamuoyu baskısı sonucu olarak Türkiye tarafından yayımlanan deklarasyon işleri iyice kızıştırmış durumda. Nitekim konunun iç politika boyutunu kavrayamadığı anlaşılan Avrupa Komisyonu Başkanı Hans Jorg Kretschmer, sorunu Türkiye’nin kendisinin yarattığını açıklayıverdi. Gerçekten de, 17 Aralık 2004’te Türkiye’ye kabul ettirilen koşullar, şimdiki Güney Kıbrıs’ı tanımama girişiminin iç politika amaçlı olduğuna ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Çünkü orada verilen sözlerle deklarasyondaki fikirler çelişmektedir.

Ne olursa olsun AB’ye girelim düşüncesi; "Türkiye kendi iç dinamikleriyle demokratikleşme yolunda ilerleyemiyor. Bu nedenle AB’ye giriş çok önemlidir." diyenlerle, içlerinde sakladıkları belli amaçlarını AB aracılığıyla gerçekleştirmek için fırsat kollayan bölücü, irticai gruplardan yoğun ve ortak destek almaktadır. Olaylara salt bireysel pencereden bakış, yani aşırı bireyci düşünce olsa olsa marjinal düzeyde destek alabilir. Bu düşüncenin, özellikle Türkiye gibi özel koşulları ve konumu olan bir ülkenin sorunlarına çözüm getirmesi olanaksızdır. Küreselleşme adı altında kendi ekonomik çıkarlarını diğer toplumlara dayatmanın bir sonucu olan bu düşünce, ülkemizin koşullarında başarı şansı olmayan ütopik bir özlemi ifade etmektedir. Uğruna savaşılan, şehit verilen üstelik devletimizin temeli olan değerlerle taban tabana zıt olan uygulamaların toplumumuza nelere mal olacağını hesaba katmalıyız. Yani, yürütülen AB Politikası’ndan endişeli olanların korkularının yersiz olduğunun inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekmektedir.



Uygulanan AB politikasını tartışmasız destekleyenlerin düşüncelerini inceleyelim. Bu konuda kamuoyunu oluşturmak ve etkilemek amacıyla yoğun bir propaganda programı uygulanmaktadır. Örneğin; İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından kamuoyunu etkilemeye yönelik bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada AB hakkında yanlış bilinen bazı hususlar olduğu ifade edilerek, bu yanlışlıkları gidermek için bazı açıklamalar yapılmıştır. Söz konusu çalışmada verilen birçok teknik bilginin doğruluğu tartışılamaz. Ancak bu açıklamalar temel kaygımız olan "ulus – devletin çökmesi", "bölünme" endişelerimizi gideremiyor. Çünkü AB’ye girince Türkiye bölünür endişesinin yersiz olduğu ifade edilirken yapılan açıklama rahatlatıcı unsurları içermemekte ve bir temenniden öteye gidememektedir. Bu açıklamada şöyle deniyor: "vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerinin güvence altına alındığı, bireylerin özgürce ifade edebildiği, dil, din, ırk, kültür farklılıkları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmadığı demokratik ve şeffaf hukuk devleti anlayışının var olduğu bir ülkenin bozulması ve bölünmesi endişesi son derece yersizdir." Bu düşüncenin uygulanan politikanın doğruluğu için kanıt olarak sayılabilmesi için, AB tarafından Türkiye’ye çifte standart uygulanmaması; Örneğin, azınlıklar konusunda AB üyesi ülkeler için ayrı, aday ülkeler için ayrı uygulamaların dayatılmaması gerekmektedir. İçinde mutlu olacağımızı varsaydığımız, önerilen AB Dünyası’nda bize azınlıklar konusunda tarihte de örneklerini gördüğümüz baskılar uygulanmaktadır. Buna karşılık Yunanistan’da, gerçeklere aykırı olarak azınlıkların bulunmadığı ifade edilebilmekte ve buna ses çıkarılmamaktadır. Bize komşularınızla sorunlarınızı çözün denirken, Güney Kıbrıs Rum yönetimi bu koşulları sağlamadan AB’ye üye olarak kabul edilmiştir. İktisadi Kalkınma Vakfı tarafından yapılan çalışmada AB’yi koşulsuz savunma gayreti o derece ileriye götürülmüştür ki; örneğin, "Gümrük Birliği’nden Türkiye zarar görmüştür" tezine karşılık "İddialar, genellikle AB’ye verilmiş bir taviz görüşü etrafında şekillenmekte ve GB’ni dar bir perspektif içinde sadece dış ticaret rakamlarına indirgeyerek yapılan değerlendirmelere dayanmaktadır." denmekte ve istenmeden endişenin haklılığı doğrulanmaktadır. Gerçekte, Türkiye AB arasında Gümrük Birliği’ni temsil eden 1/95 sayılı ortaklık konseyi kararının giriş bölümü Türkiye’nin AB’ye girişine ilişkin kesin bir vaatte bulunmaksızın 64 maddesinin büyük bölümüyle Türkiye’nin dış ticaret dengesine bozucu ve AB’ye bağlayıcı hükümler içermektedir. Bugün ticaretimizin büyük ölçüde AB ülkelerine bağımlı hale gelmiş olması bizi AB’ye yaklaştırıcı bir neden olarak ileri sürülemez. Bu durum yanlış politikalar sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Türkiye’nin Osmanlı Devri’nde 7 alacaklı Avrupa Devleti’yle imzaladığı 20 Aralık 1881 tarihli "Muharrem Kararnamesi" benzer bir politikanın sonucu olan, çok acı bir deneyimdir.



Türkiye’nin AB politikasının özü Sayın Öztin Akgüç’ün Cumhuriyet Gazetesi’nde deyindiği bir anketle çarpıcı bir şekilde açıklanıyor. Akgüç’ün anlatımına göre, bir ilkokul öğrencisi "AB’ye nasıl girilir?" sorusunu "yalvararak girilir" şeklinde yanıtlıyor. Bu acı verici saptamayı ne olursa olsun girelim mantığını doğru bir tercümesi olarak not etmeliyiz.



Türkiye’nin tek taraflı aşkını çok iyi değerlendiren AB ülkeleri, Türkiye’den koparılacak ihaleler ve özelleştirme konjonktürüne göre, sırayla Türkiye’nin hamisi nöbetine de girerek bizden olmayacak şeyleri istemek cesaretini gösterebiliyorlar. Bir taraftan avutup diğer taraftan amaçlarını gerçekleştiriyorlar.



AB bizi almaya mecburdur. Çünkü onların çıkarları da Türkiye’nin üyeliğini gerektiriyor şeklindeki düşünceler bir yönüyle doğrudur. Bu doğru yargıyı, dik durarak, uzun vadeli düşünerek Türkiye’nin yararına kullanabiliriz. 17 Aralık doruğu kararında da bahsedildiği ve sık sık anımsatıldığı gibi, "güçlendirilmiş ortaklık ve ayrıcalıklı ortaklık" söylemlerini duymazdan gelerek böyle bir politikanın yürütülmesi olanaklı değildir. Yazılı ve görsel medya haberlerine göre; Eurobarometre 2005 raporu, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Belçika, İtalya, Finladiya, Danimarka, Estonya, Yunanistan, Lüksemburg, GKRY ve Avusturya halklarının Türkiye üyeliğine net bir şekilde karşı olduğunu gösteriyor. Almanya ve Fransa’da bu karşıtlık yüzde 21 civarında. Yani istemiyorlar, bizi ilkokul öğrencisinin söylediği gibi yalvarttırıyorlar.



Bu gerçekleri dikkate alınca gelecekte uygulanabilecek politikalarla ilgili saptamalar çok kolaylaşıyor. Görünen şu ki, yakın gelecekte ek protokol konusunda zevahiri kurtaracak formüller bulunacak ve 3 Ekim’de ya da sonrasında müzakereler başlatılacak. Böylece girilecek süreçte Türkiye terletilmeye, kapıda bekletilmeye ve kendi yapısıyla çelişen ödünleri vermeye devam edecektir. Başta Sayın Manisalı olmak üzere, birçok bilim adamımızın dediği gibi; Türkiye Gümrük Birliği’yle ekonomik alanda AB’ye almak istediklerini vermiştir. Şimdi kültürel, siyasal alanda vereceklerini vermesi beklenmektedir. Bu amaçla Türkiye yanlısı görünme nöbeti sırası şimdilerde İngiltere’de gibi gözüküyor. Avrupa Birliği Daimi Temsilciler Komitesi’nin işi ağırdan alıyor gözükmesi, Türkiye ile müzakerelerin başlatılmama olasılığının bulunduğu şeklinde algılanmamalıdır.



Çözüm Nerededir? Çözüm; Türkiye’nin ve ulusun geleceğinin, sonucunun net olarak görülemediği bir evlilik uğruna tehlikeye sokulmamasını güvence altına alacak önlemlerin geliştirilmesindedir. Bu amaçla öncelikle, kendimizi kafa karışıklığından kurtarmalıyız. Birilerinin de kafalarındaki oyunun çok tehlikeli olduğunu, başarılı olamayacaklarını, bu oyunun kendilerinin değil Türkiye’yi sömürmek isteyenlerin işine yarayacağını bilmeleri ve buna inandırılmaları gerekmektedir. Türkiye’ye mezar kazmaya soyunanların değil, yurttaşlarımızın özgürlüklerinin geliştirilmesi gereksinimi vardır. Belli merkezlerin çıkarları değil, öz çıkarlarımız hesaba alınmalıdır. Bu amaçla oluşturulacak özgün politikalar hem Türkiye’yi zengin kılar hem de yurttaşlarımızı mutlu yapar. Yani taşları yerine oturtmak zorundayız.



Nüfusumuzun yüzde 42’sinin günde 4 doların altında geçinmek zorunda olduğu, dost gözükenlerin Diyarbakır merkezli politikalar yürüttüğü ülkemizde özgün reçetelerin bulunması ve bu reçetelerin uygulanması gereklidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 15:33   #64
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AVRUPA BİRLİĞİ SERÜVENİ VE ERMENİ SORUNU

Gökmen KILIÇOĞLU

Türkiye oldukça uzun sayılabilecek bir süredir Avrupa Birliği’ne girmek için mücadele etmektedir. Bunun doğru bir politika olup olmadığı tartışması ayrı bir konudur ancak Türkiye’nin hemen hemen tüm kurumlarının üzerinde uzlaştıkları neredeyse tek konu AB’ye girilmesinin gerekliliğidir. Gelişmeler Türkiye’nin her sorununa AB’ye giriş süreci perspektifinden bakılmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri ve organları da bu hassas durumu kendi istedikleri doğrultuda sonuna kadar kullanmaktadırlar. İlgili ilgisiz her konuda görüş belirtmek ve hatta ülkemizi denetlemek yetkisini kendilerinde görmektedirler.

Avrupa ülke parlamentolarında kabul edilen sözde Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik kanunlar bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür uygulamalarla Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye’nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiği açıktır.[1]

Ermeni toplumunun görev bildiği bir diğer husus da bulundukları ülkede Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine olabilecek her hareket ve girişimi bunlar kendilerinin veya Ermenistan’ın aleyhine olmasa bile, karsı çıkmaktır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu özellikle ABD’de Türkiye ve Azerbaycan’ın her türlü çıkarını önlemek, buna karşın Ermenistan’a maddi yardım sağlamak yolundaki gayretlerini sürdüreceklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği Türkiye’nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır.[2]

Ermeni sorunu her zaman bir takım güçlerin ilgilendikleri ve Türkiye üzerine stratejilerini belirlerken kullanmaya çalıştıkları bir konu olmuştur. Sorunun başlangıcını oluşturan Batı kışkırtmacılığı ve Osmanlı Ermenilerini silah olarak kullanma eğilimi, üslup değiştirilerek devam etmektedir.

Ermenileri AB yoluyla hedeflerine ulaşabilecekleri konusunda ümitlendiren en önemli olay Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.[3] Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir. Türkiye’ni 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra sözde Ermeni soykırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı Kasım ayında Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında asılsız soykırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soy kırım arasında tekrar bağ kurulmuştur[4]. Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye’nin adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği görülmektedir. Müzakerelere başlangıç tarihi olması beklenen 3 Ekim 2005 öncesi bu yönde bir karar Avrupa parlamentosunda yeniden kabul edilmiştir. Bunun üzerine yurtdışından açıklama yapan Tayip Erdoğan, bu kararın süreci etkilemeyeceğini savunmuştur.[5] Bazı hükümet yetkilileri ve milletvekilleri duruma şaşırdıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemektedirler. Oysaki yukarıda tarihçesi verilen kararlara ek olarak çıkan yeni istekler bu bağlamda Ermeni soykırımı iddiaları müzakere başlangıç tarihi öncesi de önümüzde duruyordu. Bu talepler 6 Ekim günü yayımlanan ilerleme raporlarında yer almıştı. O gün yayımlanan üç belgeden biri olan ‘Etki Raporu’ hem Ermenistan ile sınırımızın derhal açılması talebini içeriyordu hem de Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye tarafından bütün Ermenileri tatmin edecek bir tarzda kabullenilmesini istiyordu.[6] Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir.[7] 15 Aralık günü Türkiye’ye tarih verilmesini isteyen Avrupa Parlamentosu’nun çok ağır kararı diğer bir çok hususa ek olarak Ermeni soykırımı iddialarını da içermekteydi. Bu karar 17 Aralık Avrupa Konseyi yani AB zirve sonuçlarında da yer almıştı. AB zirvesi o kararında ‘Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu kararı memnuniyetle not’ etmekteydi.[8]

Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye’yi bağladığı, buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiği ileri sürülebilir. Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye’nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. Ayrıca bu kararın genel bir kanaat oluşturmasında etkili olduğu gözden kaçmamalıdır. Ayrıca Türkiye’nin süreç içinde kabul ettiği bazı belgelerin AP kararları konusunda bağlayıcı ifadeleri kabul ettiği ileri sürülmektedir.

Bu tartışmalar süre dursun biz içerde gerçekleşenlere baktığımızda vahim bir durumla karşılaşmaktayız. Daha müzakerenin başlaması aşamasında bile ülkemize yönelik yapılan saldırılar karşısında elimizi kolumuzu bağlamış duruma geldik. Bu bize ait bir ifade değildir. İçişleri bakanı Çiçek’in “AB ile müzakere yapacağız diye hapşıramıyoruz” ifadesi dikkate değerdir. Türk milleti’ne yönelik asılsız soykırım iddialarına destek içeren bir konferansa önce hainlik diyerek karşı çıkan, sonra çeşitli ayak oyunları ile yeniden düzenlenmesi gündeme gelince, mahkemece yasaklanan aynı konferansın düzenleyicilerine yol gösteren Çiçek’in bu tutumuna AB korkusundan başka bir izah getirmek zordur.

Hapşırmak sağlık için oldukça faydalıdır, üstelik hapşırığı tutmak bazen çok tehlikelidir. Devlet etrafı bu kadar çok sorun ve düşmanla çevrilirken hapşırabilsin ki, sevenleri de “Çok yaşa” diyebilsinler.

Türk milleti’ne iftira atmaktan utanmayan bir yazara açılan dava bile AB için kırmızı çizgi haline geliyorsa, birileri Atatürk resimlerinden rahatsızlık duyuyorsa, Kıbrıs’ı satın diye dayatılıyorsa, Türklük yoktur, etnik az(g)ınlıklara ses çıkarmayın, bölünün diye bastırılıyorsa, devlet artık hapşırmalıdır. “Devletim çok yaşa” diyenler göreve hazırdır.





--------------------------------------------------------------------------------
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 15:54   #65
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Avrupa Birliğine girebilirmiyiz giremezmiyiz bilmiyorum ama yalçın abi seninde dediğin gibi
AB yolunda alınan mesafeler eminim ülkemiz için faydalı olacaktır (inş).En azından özgürlükler açısından..
Faydalı yorumların için tekrar teşekkürler...
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 15:55   #66
Kullanıcı Adı
politikaci
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Bence Avrupa birliği bizi almaz bizi oyalıyorlar kendi çıkarlaı doğrultusunda bize iş yaptırmaya çalışıyorlar... eski adı hristiyan birliğiymiş ben şahsen hristiyan birliğine girmek istemem
politikaci isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 16:09   #67
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
:D
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 16:10   #68
Kullanıcı Adı
politikaci
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
Alıntı:
yalçın Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
politikaci Nickli Üyeden Alıntı
Bence Avrupa birliği bizi almaz bizi oyalıyorlar kendi çıkarlaı doğrultusunda bize iş yaptırmaya çalışıyorlar... eski adı hristiyan birliğiymiş ben şahsen hristiyan birliğine girmek istemem
Sen girme :D , biz girelim iyi ise sizi cağırırız olurmu
toplu olarak konuştum . mecazii :-*
politikaci isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 16:11   #69
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
AB üyesi 27 ülkenin profili

ALMANYA
Başkent: Berlin
Nüfus: 83.029.536
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.27
Bebek ölüm oranı: Binde 4.71
Ortalama ömür: 77.61 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 2,362 trilyon Dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 28 bin 700 Dolar
Büyüme hızı: Yüzde 1,7
Enflasyon oranı: Yüzde 2
İşsizlik oranı: Yüzde 9.9


AVUSTURYA
Başkent: Viyana
Nüfus: 8.150.835
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.24
Bebek ölüm oranı: Binde 4.44
Ortalama ömür: 77.84 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 203 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.1
Enflasyon oranı: Yüzde 2
İşsizlik oranı: Yüzde 5.4

BELÇİKA
Başkent: Brüksel
Nüfus: 10.258.762
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.16
Bebek ölüm oranı: Binde 4.7
Ortalama ömür: 77.96 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 259.2 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin 300 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.1
Enflasyon oranı: Yüzde 2.2
İşsizlik oranı: Yüzde 8.4

ÇEK CUMHURİYETİ
Başkent: Prag
Nüfus: 10.264.212
Nüfus artış hızı: Yüzde - 0.07
Bebek ölüm oranı: Binde 5.55
Ortalama ömür: 74.73 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 132.4 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 12 bin 900 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.5
Enflasyon oranı: Yüzde 3.8
İşsizlik oranı: Yüzde 8.7

DANİMARKA
Başkent: Kopenhag
Nüfus: 5.352.815
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.3
Bebek ölüm oranı: Binde 5.04
Ortalama ömür: 76.72 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 136.2 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 25 bin 500 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.8
Enflasyon oranı: Yüzde 2.9
İşsizlik oranı: Yüzde 5.3

ESTONYA
Başkent: Tallinn
Nüfus: 1.423.316
Nüfus artış hızı: Yüzde - 0.55
Bebek ölüm oranı: Binde 12.62
Ortalama ömür: 69.73 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 14.7 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 10 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 6.4
Enflasyon oranı: Yüzde 4.1
İşsizlik oranı: Yüzde 11.7

FİNLANDİYA
Başkent: Helsinki
Nüfus: 5.175.783
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.16
Bebek ölüm oranı: Binde 3.79
Ortalama ömür: 77.58 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 100
GSMH: 118.3 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 900 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 5.6
Enflasyon oranı: Yüzde 3.4
İşsizlik oranı: Yüzde 9.8

FRANSA
Başkent: Paris
Nüfus: 59.551.227
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.37
Bebek ölüm oranı: Binde 4.46
Ortalama ömür: 78.9 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 1.448 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 24 bin 400 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3.1
Enflasyon oranı: Yüzde 1.7
İşsizlik oranı: Yüzde 9.7
  Alıntı ile Cevapla
Alt 05-04-2008, 16:12   #70
Kullanıcı Adı
Ak_Zeynep
Standart AVRUPA BİRLİĞİ
HOLLANDA
Başkent: Lahey
Nüfus: 15.981.472
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.55
Bebek ölüm oranı: Binde 4.37
Ortalama ömür: 78.43 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 388.4 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 24 bin 400 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4
Enflasyon oranı: Yüzde 2.6
İşsizlik oranı: Yüzde 2.6

İNGİLTERE
Başkent: Londra
Nüfus: 59.647.790
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.23
Bebek ölüm oranı: Binde 5.54
Ortalama ömür: 77.82 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 1.36 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 800 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 3
Enflasyon oranı: Yüzde 2.4
İşsizlik oranı: Yüzde 5.5

İRLANDABaşkent: Dublin
Nüfus: 3.840.838
Nüfus artış hızı: Yüzde 1.12
Bebek ölüm oranı: Binde 5.53
Ortalama ömür: 77 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 81.9 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 21 bin 600 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 9.9
Enflasyon oranı: Yüzde 5.6
İşsizlik oranı: Yüzde 4.1

İSPANYABaşkent: Madrid
Nüfus: 40.037.995
Nüfus artış hızı: Binde 1
Bebek ölüm oranı: Binde 5
Ortalama ömür: 79 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 97
GSMH: 720.8 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 18 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4
Enflasyon oranı: Yüzde 3.4
İşsizlik oranı: Yüzde 14

İSVEÇ
Başkent: Stokholm
Nüfus: 8.875.053
Nüfus artış hızı: Binde 0.2
Bebek ölüm oranı: Binde 3.47
Ortalama ömür: 79.71 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 99
GSMH: 197 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 200 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.3
Enflasyon oranı: Yüzde 1.2
İşsizlik oranı: Yüzde 6

İTALYA
Başkent: Roma
Nüfus: 57.679.825
Nüfus artış hızı: Binde 0.7
Bebek ölüm oranı: Binde 5.84
Ortalama ömür: 79.14 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
GSMH: 1.273 trilyon dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 22 bin 100 dolar
Büyüme hızı: Yüzde 2.7
Enflasyon oranı: Yüzde 2.5
İşsizlik oranı: Yüzde 10.4

KIBRIS RUM KESİMİ
Başkent: Lefkoşa
Nüfus: 762.887
Nüfus artış hızı: Yüzde 0.59
Bebek ölüm oranı: Binde 7.89
Ortalama ömür: 76.89 yıl
Okur-yazar oranı: Yüzde 94
GSMH: 9.7 milyar dolar
Kişi başına düşen milli gelir: 16 bin dolar
Büyüme hızı: Yüzde 4.2
Enflasyon oranı: Yüzde 4.2
İşsizlik oranı: Yüzde 3.6

  Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 17 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 17 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi