AK Gençliğin Buluşma Noktası
Sahabiler ve Alimler Sahabilerimiz ile ilgili tüm konuları burada paylaşıyoruz.



Cevapla
Seçenekler
 
Alt 01-25-2018, 08:39   #61
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler

*İmâm-ı a’zam, Allahü teâlândan başka düşüncesi olmayan büyük bir âlimdi.İslâmiyeti şekliyle bildirir, allah yolunda hiçbir şeyden çekinmezdi. kitaplarına, derslerine fetvâlarına hiç bir siyâsi düşünce ve güç, nefsânî arzu menfeat, şahsî dostluk ve düşmanlık gibi unsurlar asla girmedi
*İmâm-ı a’zam nefsine hâkimdi. Lüzumsuzlukla uğraşmazdı. yüksek İslâm ahlâkı ile insanların kurtuluşuna çırpınırdı.sabır, güler yüz, tatlılık ve sükûnetle davranır, heyecan ve telâşa kapılmazdı. Keskin bir firâset sahibi idi. insanların içlerine nüfuz eder ve olayların sonuçlarını sezerdi.
*kuvvetli şahsiyeti, keskin zekâsı, üstün aklı, engin ilmi, heybeti, muhakeme muhabbeti ve cazibesi ile herkese te’sîr eder, gönülleri mes’eleleri, derin mütâlâadan sonra, bazılarını ânında misalleriyle cevaplandırırdı. En inatçı ve peşin hükümlü muarızlarını kolayca cevaplandırırdı hayret verici sayısız menkıbeleri meşhûrdu*İmâm-ı a’zam İslâmiyetin müslümanlardan doğru bir Ehl-i sünnet i’tikâdı amel ve güzel bir ahlâk istediğini bildirmiş, ömrü boyunca kurtuluşu anlatmıştır. Vefâtından sonra da talebeleriyle kitaplarıyla asırlar boyunca müslümanlara ışık tutmuş ve rehber olmuştur.

*İmâm-ı a’zam, hizmetleriyle İslâmiyeti duyurmuş, müslümanları fitne ve propagandalarla parçalamak İslâm dinini yıkmak ümidine kapılanları hüsrana uğratmış, i’tikâdda birlik ve beraberliği sağlamış; ibâdetlerde, Allahü teâlânın rızâsına uygun hareket tarzını tesbit etmiştir. ikinci hicri asrın müceddidi dinin yayıcısı ünvanını almıştır.*hadîs-i şerîfte, “Îmân Süreyya yıldızına çıksa, Farisoğullarından biri elbette getirir” buyuruldu. İslâm âlimleri, bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı a’zam hakkında olduğunu bildirmiştir. Buhârî ve Müslim’de “İnsanların en hayırlısı, benim asrımda bulunan müslümanlar Ya’nî Eshâb-ı kirâmdır Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir (ya’nî Tâbiîndir). Onlardan sonra da onlardan sonra gelenlerdir... (ya’nî Tebe-i tâbiîndir)” buyuruldu. İmâm-ı a’zam hadîs-i şerîfle müjdelenen tabiînden en üstünlerindendir.
*Hayrât-ül-Hisan, Mevdu’ât-ül-ulûm ve Dürr-ül-Muhtâr’daki olan hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Âdem (aleyhisselâm) benimle öğündüğü gibi ben de ümmetimden bir kimse ile öğünürüm. İsmi Nu’mân, künyesi Ebû Hanîfe’dir. O, ümmetimin ışığıdır.”*“Peygamberler benimle öğündükleri gibi ben de Ebû Hanîfe ile öğünüyorum. Onu seven beni sevmiş olur. Onu sevmeyen beni sevmemiş olur.”

*Ümmetimden biri, şeriatimi canlandırır. Bid’atleri öldürür. Adı Nu’mân bin Sâbit’tir.”*Her asırda ümmetimden yükselenler olacaktır. Ebû Hanîfe zamanının en yükseğidir.”*Hazreti Ali Size Kûfe şehrinde bulunan, Ebû Hanîfe adında birini haber vereyim. Onun kalbi ilim ve hikmet ile dolu olacaktır. Âhir zamanda kıymetini bilmeyenler helak olacaktır. Nitekim, râfizîler de, Ebû Bekir ve Ömer için helak olacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamdan sonraki İslâm âlimleri onu medh etmişler, büyüklüğünü bildirmişlerdir. Ebû Hanîfe, İmâm-ı Mâlik’in yanına geldiğinde İmâm-ı Mâlik ayağa kalkıp hürmet gösterdi. yanındakilere, “Bu zâtı tanıyor musunuz? Bu zât, Ebû Hanîfe Nu’mân bin Sâbit’tir. Eşu ağaç direk altındır dese isbât eder, dedi.” *Hasen bin Ammâre Ebû Hanîfe’ye şöyle diyordu: “Allahü teâlâya yemîn ederim ki fıkıhda senden iyi konuşanı, senden sabırlısını ve senden hazır cevap olanını görmedim. sen fıkıhda söz söyleyenlerin efendisi ve reîsisin. Senin hakkında kötü söyleyenler sana hased edenler, seni çekemeyenlerdir.”*Hâfız Muhammed der ki: “Ebû Hanîfe’nin zamanında ondan ârif ve fakîh yok idi. Yemîn ederim ki, onun mübârek ağzından bir söz duymağa yüzbin dinar veririm.”*Dâvûd-i Tâî’ Ebû Hanîfe Karanlıkta kalanlar onunla yol bulur, hidâyete kavuşur.” *Hâfız Abdülazîz der ki, “Ebû Hanîfeyi seven, Ehl-i sünnet vel cemâat mezhebindedir. O’na buğz eden, bid’at sahibidir. Ebû Hanîfe insanlar arasında ölçüdür O’nu sevenin, O’na yüzünü dönenin Ehl-i sünnet olduğunu; buğz edenin bid’at sahibi olduğunu anlarız.”
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:40   #62
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında söylenenler

*İbrâhîm İbn-i Muâviye-i der ki, “Ebû Hanîfe’yi sevmek sünnetin tamamındandır. Ebû Hanîfe adâleti gözetir, insafla konuşur, ilmin yollarını insanlara beyân eder ve herkesin müşküllerini çözerdi.” *İshâk Ebû Fedâ’dan nakil olunur: “İmâm-ı Mâlik’i gördüm, İmâm-ı a’zamla el ele yürürlerdi. Câmiye gelince İmâm-ı a’zamın girmesini beklerdi.” Hakîkat evliyâsı imamı azamı Mûsâ ve Îsâ aleyhimüsselâmın kavimlerinde bulunsaydı doğrudan ayrılıp, dinlerini bozmazlardı” buyurmuştur.*Süfyân-ı Sevrî: İmâm-ı a’zamın yanından gelen bir kimseye “Yer yüzünün en büyük âliminin yanından geliyorsun” demiştir.
*İmâm-ı Şafiî: “Ben Ebû Hanîfe’den daha büyük fıkıh âlimi bilmem, fıkıh öğrenmek isteyen onun ilim meclisinde otursun, onlara hizmet etsin.” buyurmuştur. *İmâm-ı Mâlik’e, İmâm-ı çok medh ediyorsunuz dediklerinde: “Evet öyledir. Çünkü, insanlara ilmi ile faydalı olmakta, onun derecesi diğerleri ile mukayese edilemez.ismi geçince, insanlar ona duâ etsinler diye hep methederim” buyurmuştur, *İmâm-ı Gazâlî: “Ebû Hanîfe çok ibâdet ederdi. Kuvvetli zühd sahibi idi. Ma’rifeti tam bir ârif idi. Takvâ sahibi olup, Allahü teâlâdan çok korkardı. Dâima Allahü teâlânın rızâsında bulunmayı isterdi” buyurmuştur.

*İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurur ki: “İmâm-ı a’zam abdestin edeblerinden bir edebi terk ettiği için kırk senelik namazını kaza etmiştir. Ebû Hanîfe takvâ sahibi, sünnete uymakta ictihâd ve istinbatta öyle bir dereceye kavuşmuştur ki, diğerleri bundan acizdir *İmâm-ı Rabbânî hazretleri şöyle buyurur: Büyüklerin en büyüğü olan İmâm-ı ecel ve en olgun önder Ebû Hanîfe’nin yüksek derecesinden takdîr edilemeyen şânından ne yazayım.Müctehidlerin en vera’ sahibi idi. En müttekîsi O idi. Şafiî’den de, Mâlik’den de, İbni Hanbel’den de her bakımdan üstün idi.”*İmâm-ı Rabbânî buyurdular ki: “Îsâ aleyhisselâm gibi ulülazm bir peygamber gökten inip İslâm dîni ile amel edince ve ictihâd buyurunca, ictihâdı İmâm-ı a’zamın ictihâdına uygun olacaktır. Bu da İmâm-ı a’zamın büyüklüğünü, ictihâdının doğruluğunu gösteren en büyük şahittir.”*kâmil, mahir, ve büyük âlim Seyyid Arvâsî buyurdu ki: “İmâm-ı a’zam, İmâm-ı Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed de, Abdülkâdir-i Geylânî” gibi büyük evliyâ idiler. neyi bildirmek icâb ettiyse onu bildirmişlerdir, İmâm-ı a’zam zamanında fıkıh unutuluyordu. Bunun için hep fıkıh üzerinde durdu. Tasavvufda konuşmadı. Ebû Hanîfe Ca’fer-i Sâdık hazretlerinin huzûrunda varidât-ı ilâhiyyeye kavuşmuştur ki, Ca’fer-i Sâdık’dan tasavvufu alıp, evliyâlığın en son makamına kavuşmuştur. Ebû Hanîfe, efendimizin vârisidir.

*Hadîs-i şerîfte, “Âlimler peygamberlerin vârisleridir” buyuruldu. İslâm âlimleri, İmâm-ı a’zamı bir ağacın gövdesine, diğer âlim ve evliyâyı ağacın dallarına benzetmişler, O’nun büyük ve üstün olduğunu, diğerlerinin ise kemâlâta erdiklerini belirtmişlerdir.
*İslâm dünyâsında ilimleri ilk defa tasnif eden O’dur. Din bilgilerini(Kelâm, Fıkıh, Tefsîr, Hadîs gibi kısımlara ayırarak ilimleri tesbit etti. Yunan felsefesi tercüme edilerek kitaplardaki bozukluklar sapkın fikirler bertaraf edildi.
*islâmiyetin ilk yıllarında ilimlerin tasnife ihtiyâç duyulmadı sâlih ve temiz müslümanların ilimleri, başta din bilgileri son derece berrak ve mükemmel idi. Ancak İslâm âlimlerinin sözlerinde, eserlerinde ve günlük hayatda ehemmiyet sırası vardı. En mühim olan îmân ibâdet ve ahlâk bilgileri idi. Yunan, Hıristiyanlık, Yahudilik, Hint inançları, İslâmiyeti yıkmak istedi din bilgilerinin tasnif edilerek kitaplara geçirmesi mecbûriyet hâlini aldı. İmâm-ı a’zam hazretleri bu mühim vazîfeyi mükemmel bir şekilde yerine getirdi
*İmam ı azam Şia, Mu’tezile, Mücessime, Cebriyye, Kaderiyye gibi sapık fırkalara cevap vermiş müslümanların İslâmiyeti her bakımdan doğru ve berrak öğrenmelerini inanmalarını temin etmiştir. insanlığa dünyâ ve âhırete yaptığı mühim hizmetler İmâm-ı a’zamın zamanındaki ve sonraki mezhep imamları, İslâm âlimleri, tarafından şükranla yâd edilmiştir, Ehl-i sünnetin reîsi İmâm-ı a’zam en büyük imâm adıyla anılmıştır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:40   #63
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler

*İmâm-ı a’zam ticâretlede uğraşdı.kanaatkârlığı, cömertliği ve takvâsı ticârette de dâima kendini gösterdi Tacirler ticârette onu Hazreti Ebû Bekir’e benzetirdi. Ticâreti, ortakları ile yapar
kazancını fakîrlere dağıtırdı Âlimlerin ve talebelerinin ihtiyâçlarını karşılar tevâzu ile şöyle buyururdu: “ ihtiyâcınız olan yere sarf edin Allaha hamd edin.verdiğim mal benim değildir, sizin nasîbiniz Allahü teâlânın ihsân ve kereminden benim elimden size gönderdiğidir.”*ilim ehlini, maddî bakımdan başkalarına minnettar bırakılmaz, rahat çalışmaları temin edilirdi. Kendi evine bol harcar, fakîrlere bol sadaka verirdi. Zenginlere hediyeler verirdi. Her Cuma anasının, babasının rûhu için fakîrlere yirmi altın dağıtırdı. Meclisine devam edenlerden birinin elbisesini çok eski gördü.o kimseye,seccadenin altındakileri al, kendine güzel bir elbise yaptır” buyurdu. *İmâm-ı a’zam yolda giderken bir adam, başka yola saptı. Hemen adamı çağırıp, neden yolunu değiştirdin diye sordu. Adam size onbin akçe borcum var. ödeyemedim ve dedi. İmâm-ı a’zam, “Sübhanallah, ben parayı sana hediye ettim. Beni görüp sıkıldığın ve utandığın için hakkını helâl et!” dedi.

*ortağına, sattığı mallarda kusurlu bir elbise olduğunu söyledi bunu satarken özrünü göstermesini tenbîh etti. ortağı elbisenin kusurunu unuttu. İmâm-ı a’zam öğrenince o mallardan doksan bin akçe sadaka dağıttı. Çünkü elbisenin parası bütün elbiselerin parasına karışmıştı. Müşteri fakîr veya ahbab olursa kâr almaz, malı aldığı fiyata verirdi.*ihtiyâr bir kadın ben fakîrim, bana şu elbiseyi maliyetine sat dedi. Dört dirhem ver, al deyince, elbisenin daha fazla olduğunu tahmin eden kadın “Ben, ihtiyâr bir kadıncağızım. benimle böyle alay mı ediyorsun?” dedi. “Hayır, alay yok” deyip elbiseyi ihtiyâr kadına dört dirheme verdi. *Bir malı, satın alırken de, satarken de hakka riâyet ederdi. Birisi satmak ürere elbise getirdi. Fiyatını sordu. yüz akçe istediğini söyleyince, İmâm-ı a’zam bunun değeri yüz akçeden fazladır dedi. Satan kişi arttırarak dörtyüze çıktı. Hayır daha fazla deyip, bir tüccâra, fiyat takdîr ettirdi ve elbiseyi beşyüz akçeye satın aldı.*İmâm-ı a’zam, kırk sene yatsı abdesti ile sabah namazını kıldı. Elli beş defa hac yaptı. Son haccında Kâ’be-i muazzamada iki rek’at namaz kıldı. Namazda bütün Kur’ân-ı kerîmi okudu. Yâ Rabbi Sana lâyık ibâdet yapamadım. senin akıl ile anlaşılmayacağını anladım. Hizmetimdeki kusurumu bağışla!” diyerek duâ etti. bir ses işitildi Ey Ebû Hanîfe, sen beni iyi tanıdın ve hizmet ettin! Seni ve kıyâmete kadar senin mezhebinde gidenleri af ve mağfiret ettim.” buyuruldu.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:40   #64
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azam hakkında menkıbeler

*Her gün ve her gece Kur’ân-ı kerîmi hatmederdi,
Geceleri namaz kılar, ağlamasını yakınları işitirdi. Göz yaşlarının hasır üzerine yağmur gibi düştüğü duyulurdu.*Küfe şehrini haydutlar basıp koyunları çalmışlardı. İmâm-ı a’zam, koyunlar şehirde satılır düşüncesiyle koyunun yedi sene yaşadığını bildiği için yedi sene koyun eti yemedi. *bir genç vardı. Her gece içki içerdi Birgün onu hapse attılar. İmâm-ı a’zam, “Komşumun sesi kulağıma gelmez oldu” deyip vâliye gitti. Vâli, onu ayakta hürmetle karşıladı.zât-ı âliniz buraya zahmet ettiniz, diyerek genci serbest bıraktı. İmâm-ı a’zam gence, “Bak biz seni unutmuyoruz” diyerek akçe verdi.genç, tövbe edip, İmâm-ı a’zamın derslerinde ve fıkıh ilminde âlim olarak yetişdi.*İmâm-ı a’zam talebeleri arasındayken bir akrep soktu Talebeleri akrebi öldürmek isteyince, “Onu öldürmeyiniz, kendimi tecrübe etmek istiyorum, bakalım hadîs-i şerîfte, “Âlimlerin kanı zehirdir.” buyurulan âlimlere dâhil miyim?” dedi. Talebeleri akrebe baktılar, kıvrandı, büzüldü ve öldü.*İmâm-ı a’zamı hased eden biri, O’nu ve talebelerini ziyâfete da’vet etti. İmâm-ı a’zam kabûl edip talebelerine ben ne yaparsam siz de yapın, diye tenbîh etti. İmâm-ı a’zam ve talebeleri nehire gitti. döndüklerinde, bir kedi tabaklardaki yemeklerden yiyip zehirlendi talebeler yemeğin zehirli olduğunu ve hocalarının kerâmetini anladılar sünnete yemekten önce el yıkamak gibi bir sünnete uymanın bereketine kavuştular. da’vetçi yaptığına pişman oldu. Özür dileyip, onu sevenlere katıldı.*İmâm-ı a’zam, rü’yâsında Peygamberimizin kabrini açmış, mübârek bedenine sarılmıştı. Uyanınca Tabiînin büyüklerinden İbni Sîrîn’e anlattı. İbn-i Sîrîn, “Bu rü’yânın sahibi sen değilsin,Ebû Hanîfe olsa gerek”sırtını aç göreyim dedi. Sırtını açınca bir ben gördü Sen o kimsesin ki, Peygamberimiz senin hakkında “Benim ümmetimde, iki omuznda bir ben bulunan biri gelir. Allahü teâlâ dînini onunla kuvvetlendirir, ihyâ eder.” buyurdu, dedi.

*Bir gece yatsı namazını cemâatle kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı mescitde iken talebesi Züfer ile sabah ezanına kadar konuşup, diğer ayağını çıkarmadan sabah namazını kılmak için tekrar mescide girmiştir.*Allahü teâlâyı inkâr eden bir dehri dinsizine şöyle demiştir: “Sana birisi, kasırgası ve dalgası şiddetli bir denizde, kaptansız ve mürettabatsız doğru istikamete giden bir gemi gördüm dese, acaba doğru dermisin?” Dehrî: “Hayır, akıl ve mantık kabûl etmez, bu mümkün değil! Onu sevk eden olması lâzımdır” deyince, İmâm-ı a’zam, o halde muazzam kâinatın ve mükemmel hâdiselerin yaratanı olan Allahü teâlâyı nasıl inkâr edersin? dedi.*Ebû Yûsuf’un şöyle anlatıyor Babam öldüğünde küçük idim. Annem san’at için beni terziye terziyi bırakıp İmâm-ı A’zamın ilim meclisine gittim. Annem hocama Bu çocuğun senden başka üstadı yok mudur? o bir yetimdir.” dedi. Hocam buyurdu ki; “Sen onu bırak! O, burada tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor.” dedi *dâima hocamın yanında bulunur, hizmetinden ayrılmazdım. Allahü teâlâ bana ilim nasîb eyledi. bana kadılık vazîfesi verdiler. Bir gün halife Hârûn Reşîd ile oturuyordum. Sofraya tereyağı, fıstık getirdiler. Hârûn Reşîd Bundan ye, her zaman bize yemek vermezler Niçin gülüyorsun?” dedi. İmâm-ı a’zamı anlattım. Hârûn Reşîd ilim insanı yükseltir” deyip, imamı azama rahmet ile duâ etti ve onun kalb gözü açık ve dâima huzûr idi. İnsanların göz ile göremediklerini o kalb gözü ile görürdü.” dedi.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:41   #65
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti

*İmamı azamın Ömrünün sonunda abbasiler içinde karışıklıklar başladı İmâm karışıklıklara rağmen ders verip talebe yetiştiriyordu. 762 de Halife Mansûr, onu Kûfe’den Bağdâd’a getirtti reîslik verdi İmâm-ı a’zam tüm zorlamalara rağmen siyâsete karışmak istemedi Halife Mansûr, İmâm-ı a’zamı hapsettirip işkence yaptırdı. Hergün sopa adedini arttırdı. halkın hücumundan korktu. imâm-ı a’zam zehirlenmek sûretiyle, 767 de yetmiş yaşında iken şehîd edildi. *Vefât ettiğinde Kur’ân-ı kerîmi yedibin kere hatim etmişti. Vefât ederken secde etti. Vefâtı büyük üzüntü ve gözyaşıyla karşılandı. Cenâzeyi Bağdâd kadısı Hasan Ammâre yıkadı. şöyle dedi: “Allahü teâlâ sana rahmet eylesin! Otuz sene oruç tuttun. Kırk sene uyumadın. En fakîhimiz sendin en çok ibâdet edenimizdin En iyi sıfatları toplayan sendin*cenâze namazını kılanlar ellibinden fazla idi. Gelenler çok kalabalıktı cenâze namazı ikindiye kadar. Altı defa kılındı. Sonuncusunu oğlu Hammâd kıldırdı. Bağdâd’ta, Hayzeran kabristanına defn edildi. İnsanlar günlerce kabrine duâ ettiler. Vefâtıyla ilim gitti İlim ışığı söndü, onun gibisini bulamazlar” dedi

*İmâm-ı Şafiî buyurdu ki, “Ebû Hanîfe ile teberrük ediyorum. Onun kabrini ziyâret edip faydalara kavuşuyorum. Bir ihtiyâcım olunca iki rek’ât namaz kılıp, Ebû Hanîfe’nin kabrine gelerek onun yanında Allahü teâlâya duâ ediyorum ve duâm hemen kabûl olup isteklerime kavuşurum.”*Mezhebi, İslâm alemine yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah İmâm-ı a’zamın kabrine mükemmel bir türbe ve medrese yaptırdı. Osmanlı padişahları bu türbeyi defalarca tamir ettirdi.*İmâm-ı a’zam ( radıyallahü anh ) vefâtına yakın eshâbına şöyle vasıyyet etti Kıymetli dostlarım, azîz kardeşlerim Biliniz ki, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat mezhebi haktır ve oniki haslet üzeredir.oniki husûsiyeti kabûl edip uyanlar bid’atten uzaktır. Bu hasletlere riâyet ediniz, ayrılmayınız ki, efendimizin şefaatine nail olasınız.
*Îmân, kalb ile tasdîk, dil ile ikrâr etmektir. sâdece dil ile ikrâr etmek, değil dir. dil ile ikrâr îmân olsaydı, münâfıklarda mü’min olurdu. Sadece bilmek îmân olmaz. sadece bilmek îmân olsaydı, yahûdiler ve, hıristiyanlar da mü’min olurdu. Îmânda çoğal ma ve azalma yoktur îmânın çoğalması, küfrün azalması ile, küfrün çoğalması îmânın azalması iledir

*Bir kimseye bir anda hem mü’min ve hem kâfir nasıl denilebilir. İmânda şüphe caiz değildir. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde: “İşte onlar hak mü’minlerdir; diğerleri de tam kâfirlerdir.” buyuruyor. efendimizin tevhîd sahibi ehl-i kıble ümmeti, günah sebebi ile kâfir değillerdir, *îmân, amelden başkadır. Amel îmândan ayrıdır. amel ba’zı vakitlerde emr olunmuş, ba’zı vakitlerde ise istenmemektedir. Hayz ve nifas hâlinde kadının namaz kılmaması, oruç tutmaması, fakîrin zekât vermemesi böyledir. îmândan muaf yoktur. Fakîre îmân lâzım değildir denemez. Hayz ve nifas sahibi, oruçları kaza eder. İmânı kaza edemez. Hayr ve şer Allahü teâlâdandır. şerrin, kötülüğün takdîri başkasından bilniirse, müşrik olunur*Ameller üç kısımdır: Farz, Fazîlet, Günah.Farz, Allahü teâlânın emri, muhabbeti, rızâsı, kazası, kaderi, yaratması, hükmü, ilmi mahfûza yazması iledir.Fazîlet; Allahü teâlânın emri ile değil irâdesi, sevgisi, rızâsı, kazası, kaderi, ilmi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir.Günahlar Allahü teâlânın emri Sevgisi, rızâsı, teşviki ile değil irâde kaza kaderi ve Levh-il-mahfûza yazması iledir. kulun fi’li iledir.
*Arş yerleşme ve oturma değildir. Allahü teâlâ zamandan, mekândan münezzehidir. Arş mahlûkdur. Önceden yok idi. Sonradan yaratıldı.
Kur’ân-ı kerîm, Allahü teâlânın kelâmı, vahyi, ve sıfatıdır. kendisi değildir, Mushaflarda yazılıdır, dillerde okunur, gönüllerde saklanır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:41   #66
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmamı azamın vefatı ve vasiyeti

*mürekkep, kâğıt, harfler, kelimeler cümleler kullar ihtiyaçlar Kur’ân’ın âletleridir. Allahü teâlânın kelâmı mahlûk ve sonradan olma değildir. Zâtı ile kâimdir. Ma’nâsı,her yerdedir Kur’ân-ı kerîm mahlûktur diyen kâfir olur.*ümmetin Peygamber efendimizden sonraki en en üstünleri Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, ve Hazreti Ali’dir üstünlükleri hilâfetteki sıralarına göredir. Allahü teâlâ onlar hakkında Vâkı’a sûresinde; “İşte onlar Sâbikûndur, onlar mukarreblerdir” buyuruyor. O halde içlerinde en esbâkı, en önde gelenidir Onları seven her mü’min muttaki, onlara düşman olan ise, münâfık ve şakîdir.*Kul, bütün fiilleri, yaptıkları ile mahlûktur. Amelleri, ikrârı, bilmesi de mahlûktur. Fail, işi yapan mahlûk olunca, yaptıkları elbette mahlûk olur.Yaratıcı ve rızık verici Allahü teâlâdır. Rûm sûresinde Sizi yaratan, rızık veren, sonra sizi öldüren ve dirilten Allahü teâlâdır.” buyuruyor. İlim helâldir. Helâldan para kazanmak helâl, haramdan kazanmak ise haramdır,

*insanlar üç kısımdır:Biri, mü’minler; biri kâfirler, üçüncüsü de, nifakçı münâfıklardır. Allahü teâlâ, mü’mine amel ve ibâdeti, kâfire imânı, münâfıka ihlâsı farz etmiştir. Ayetlerde “Ey insanlar! Rabbinize ibâdet ediniz.” Ey mü’minler! Tâat ve ibadet ediniz” ve“Ey kâfirler! îmân ediniz, ey münâfıklar ihlâs üzere olunuz” Allahü teâlâ hiçbir şeye muhtaç değildir. buyuruyor*Mest üzerine mesh caizdir. Mukîm için müddeti yirmidört saat, misâfir için üç gün üç gece, yetmişiki saattir. Hadîs-i şerîf böyle bildirmiştir. Bunu inkâr edenin kâfirliğinden korkulur. Yolculukta dört rek’atli farzları iki rek’at kılmak ve oruç tutmak, Kur’ân-ı kerîm ile sabittir. Allahü teâlâ;: “Seferi olduğunuzda, namazı iki rek’at kılmakla, zorluk kaldırıldı” başka bir âyetde hasta olursanız, yahut seferde olursanız, oruçlarınızı sonra tutun” buyurur.
*Allahü teâlâ kaleme yazmayı emredince, kalem, yâ Rabbi ne yazayım dedi. “Kıyâmete kadar olacak her şeyi” emr-i ilâhisi geldi. Allahü teâlâ Kamer sûresinde; işledikleri herşey defterlerindedir.” buyuruyor.*Azâb vardır ve olacaktır. Münker ve Nekir’in kabirde suâl sormaları haktır. Hadîs-i şerîflerde bildirilmektedir. Cennet ve Cehennem yok olmaz Allahü teâlâ Cennet “Mü’minlere hazırlanmıştır”, Cehennem“Kâfirlere hazırlanmıştır” buyuruyor. Allah Cennet ve Cehennemi mükâfat ve ceza için yarattı. İkisi de devamlıdır geçici değildir. Ebedidir

*Mîzân haktır. Allahü teâlâ: “Kıyâmet gününde amellerin tartılması için terazi kurulur” buyuruyor. Herkesin amel defterinin okunması haktır. Âyet-i kerîmede: “Bugün senin hesabın için, sana kitabını, amel defterini okuman kâfidir.” buyuruldu.*Allahü teâlâ insanları, öldükten sonra, kıyâmette diriltecek. Bir araya toplayacak. O günün hesab günü ellibin yıldır. Sevâb, azâb ve hakların görülmesi içindir. Allahü teâlâ; “Uzunluğu ellibin sene olan günde” buyuruyor. Bir âyet-i kerîmede de: “Allahü teâlâ kabirler de olanları diriltir buyuruyor
*Cennettekilerin Allahü teâlâyı bilinmiyen, bir şeye benzetilmeden ve cihetsiz, görmeleri haktır. Bir âyet-i kerîmede: “Bütün yüzler, Rablerine bakınca parlar” buyurulmuştur.*Muhammed Mustafâ’nın şefaati haktır, Cennetlik mü’minlere ve büyük günâhı olanlara şefaat edecektir. Hazreti Âişe, Hadîce-i Kübrâ’dan sonra bütün kadınların üstünü ve mü’minlerin anneleridir. Cennet ehli Cennette, Cehennemdekiler de Cehennemde sonsuz kalır. Allahü teâlâ mü’minler için “Onlar Cennetliklerdir, orada ebedi kalacaklardır” buyurdu.*İmâm-ı a’zamın ( radıyallahü anh ) vasıyyeti budur. Bu i’tikâd üzere olan Ehl-i sünnet ve Cemâat mezhebindendir Bu i’tikâd üzere ölünürse kurtulmuşlar zümresinden olunur
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-25-2018, 08:42   #67
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak ehlisünnetbüyükleri.com
İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretleri buyurdu ki:

*Allah bize, insanların mü’min olanlarını sevmemizi, onlara karşı saygı beslememizi ve asla kırıcı olmamızı kalblerinde ne sakladıklarını bilemiyeceğimizi, hareketlerimizi buna göre ayarlamamızı emir etmiştir.”
*Allahü teâlâ, kendisine şükür ismini vermiştir. Çünkü Allahü teâlâ, iyiliği mükâfatlandırır. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
*Kulların birbirlerine karşı işledikleri suçlar, kendileri için bir zulümden ibârettir.”
*İnsan, her şeye şifâ veren tek varlığın Allahü teâlâ olduğuna inanır; bununla beraber derdine deva olması için ilâç kullanır. Çünkü ilâç bir sebeptir. Şifâsını verecek olan ise Allahü teâlâdır.
*Mü’min, Allahü teâlâdan korktuğu kadar hiç bir şeyden korkmaz. Şiddetli bir hastalığa yakalanır veya feci bir kaza veya belâya uğrarsa, gizli veya aşikâr “Yâ Rabbi, bana bu belâyı neden verdin?” diye şikâyetçi olmaz. Bilâkis hastalığa, belâya ve kazaya rağmen Allahü teâlâyı zikir ve şükreder.
*Mü’min, Allahü teâlânın kendisini devamlı murâkabe ettiğini bilir. Kimsenin bulunmadığı bir yerde veya herkesin yanında olsun, mutlaka Allahü teâlânın onu kontrol ettiğine inanır. Krallar ve sözde büyük adamlar ise, ne gizli ve ne de aşikâr bir yerde herhangi bir şahsı murâkabe edemezler.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”

*Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerle oturmak kendisine ağır gelir.”
*Mâsiyeti, günahları zillet; günahı terk etmeği mürüvvet gördüm ve bildim.”
*Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından menetmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir.”
*Şaşarım şu kimselere ki, zanla konuşurlar ve onunla amel ederler!”
*Dînin alış-veriş kısmını bilmiyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibâdetlerin sevâbını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azâba yakalanır ve çok pişman olur.”
*Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: “Benim dînimde sen nasıl fetvâ verdin, nasıl söz söyledin?” suâlini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dînine gevşeklik etmiş olur.”

Ebû Hanîfe talebelerine şu tavsiyelerde bulunmuştur*

*halk sizi karşılayacak, ziyâret ve tebrik edecek. Herkesin değerini tanı, ikramda bulun, ilim sahiplerine hürmet et, yaşlılara saygı, sevgi göster, halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş, iyilerle otur kalk, Sultanı küçümseme, hiç kimseyi hafife alma. kusur etme, sırrını açma, kimsenin arkadaşlığına güvenme, cimri ve alçak insanlarla ahbablık kurma, kötü bildiğin hiç bir şeye ülfet etme!..”
*Seninle başkaları arasında bir toplantı akdedilir insanlar mescitde senin etrâfını sarıp mes’eleler görüşürse, hemen muhalefet etme. bir şey sorulursa cevap ver! Seni dinleyen halk senin değerini, hem de başka türlü düşünenleri tanır Onlar, verdiğin cevâbı benimserlerse senin kadrini iyi bilir ve mevkiine hürmet ederler...”*Seni ziyârete gelenlere ilim öğret ki, faydalansınlar herkes öğrettiğini tatbik etsin.Onlara güven ver, şakalaş ve ahbablık kur. dostluk, ilme devamı sağlar. ikram et. İhtiyaçları temin et, değer ve itibarlarını tanı, kusurlarını görme. Halka yumuşak muâmele et, bıkkınlık gösterme; onlardan biri imişsin gibi davran.”
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-26-2018, 08:49   #68
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Rabbim kafirler, müşrikler, münafıklar topluluğuna karşı bizlere yardım eylesin. Nusretini üzerimizden eksik eylemesin. Bizler şehitliğin ne olduğunu biliriz. Rabbim bizlere de şehadet nasip eylesin. Şu an mücadele veren, harp içinde olan ordumuza Rabbim yardım eylesin, güvenlik güçlerimize muvaffakiyetler nasip eylesin, muzafferiyetler ihsan eylesin. Bu hakkın batıla karşı büyük bir micadelesidir.*

Ebrehe'nin ordusunu yerle bir eden yüce Mevla'mız Esma'ül hüsna'sı kuvvetine ebabillerin ağzından düşen çamur taneleri gibi ordumuzun silahından çıkan her bir kurşunu isabetli olarak yerine nasip eylesin. Rabbim güvenlik güçlerimize, kahraman Mehmetçik'imize muzafferiyetler nasip eylesin. Düşmanlarımızı mağlup eylesin. Onları Kahhar ism-i şerifi hürmetine kahreylesin, perişan eylesin. Devletimizin, milletimizin üzerinde en küçük dahi bir parçasında gözü olanların gözünü kör eylesin, kalbini mühürlesin. Onlara fırsat vermesin. Şu an Suriye'de ordumuza karşı kurulmuş olan her türlü tuzağı düşmanların kendi başlarına makuz eylesin. Birliğimizi, dirliğimizi Rabbim daim eylesin."
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-26-2018, 08:49   #69
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları

*Timur'un Sivas Kalesini almadan her iki devletde ihtilaf olmuştur. Timur ordusunu Anadolu'ya Bayezid ise İstanbul kuşatmasını kaldırarak savaş hazırlıklarına başlamıştır. Sivas Kalesinde mektuplaşmışlar savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.
Timur ve Bayezid'in düşmanlığı sulh ile halletmeye çalışmış. ancak mektuplar Karahanlılarca saklanarak Bayezid'e ulaştırılmamıştır
*mektuptan haberi olmayan Bayezid Timur'un topraklarına göz diktiğini düşünerek hakaret etmiştir Timur'un mektubu Bayezid'e ulaşsaydı belkide sulh olacak, Ankara Savaş yaşanmayacaktı Bayezid, durumun farkına varıp özür dilediyse de Timur'a başkaldırıp isyancıların teslim etmemesi Bayezid'in sulh istememesiyle savaştan geri adım atılmamıştır.

*Timurun yıldırıma mektubu Rum diyarındaki melik Yıldırım Bayezid biz kudret ve iktidarımızla insanlık alemini tab'amız haline getirmiş bir hükümdarız. Bunu tek başımıza yaptık, senin gibi babamızdan ülkeler kalmadı Aklını başına topla ve Kara Yusuf'la Ahmet Celayir'i kov. Emirlerimize karşı gelen hükümdarların akıbetini duymuş olmalısn o hükümdarların arasına girmekten sakının...*kendini Allah yolunda cihad eden, bizi haksız kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme saymışsın. ben kırk yıl nefsimi cihada adamışım. cihatlarda kaleler ve ülkeler feth ettim beldeleri kurtardım. çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda can feda etmiştir. niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göstermiyorsunuz? yaşça senden büyüğüm. Bu güne kadar nereye gittiysem, ele geçirdim. *Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı elde edemedin ve geri döndün Sinop Kale’sini elde edemedin. tehdit ve gurura kapılma, akıldan uzak sözlere cesaret etme. Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun değildif uygun cevap ver ülkeni harap etmekten kurtar

*Bayezidın timura mektubu*cihan sultanı Timur-i Köregen (Damat),e Sivasta yerleşmeyi Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. biz, Kefe’den Şirvan’a asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandı bizi tercih etdi. Malatya ve Sinop ta Bazı sebeplerden muhasaradan vazgeçilmiştir. *bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, mağlup etmiştir. devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at verilerek, Allâh’ın lutfu ile idareyi elde tutması nail olmuştur. Osman Bey kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir.*saltanat yıldızımız dördüncü tabakaya erişmiş fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı sultanların hayalini geçmiştir. nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur.
*Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten zevk duyarız. bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler. *Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdiniz suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişârelerle yazılmıştır.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-26-2018, 08:50   #70
Kullanıcı Adı
murataltug1985
Standart
Kaynak türktarihim.com
Bayezid - Timur Mektupları

*Timurun yıldırıma mektubu Bizimle anlaş özür diley aramızda dostluk ve sevgi olsun Frenk kâfirine fırsat verme, biz de, Sivas’tan çekilelim niyetimiz sizi zayıf düşürüp kefereye dinine yardım etmek değildir. Bizi kâfir, dinsiz, sapık mezhepsiz bir çirkinlikle itham etme. askerimiz babadan ataya Müslümandır Osmanlı’nın askerleri kâfirlerden devşirmedir Davamız cihangirliktir, saltanatımıza hutbeler okunup, sikkeler basılır Müslümanların ûlü’l-emriyiz soyumuz, İlhân-ı Âlişân’dır. samimi selâmınızla yumuşama ve sevgi olur. kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm*Siz küffârla bizde Gürcü kâfirlerle savaşıyoruz. mutluyuz. sayısız faydaları var Yapdıklarımızda şüphe olamaz. Mısırın aramızda elçi olması reddedilmiştir.Çünkü Mısır Vâlisi, elçilerimizi haksız yere öldürdü. hapsettiklerini serbest bırakmadı isteğimi yerine getirmedi günahsızları endişe duymadan katletti. *Mısır Vâlisine oğlumuzdur demen ve Sultânu’l-Harameyn diye anmanız doğru olmaz. Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir. Bize dost olmayanı, kendinize dost etmeyiniz. Saltanat nezâkettir Dikkat edilmelidir Biz arzu etsek Mısır’ı fethe her zaman kadiriz.

*Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve Sivas’a geldim Kâfire fırsat vermemek için İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şams giderek Mısırdan intikam aldık. hastalığınızı fırsat bilmedik siz valimizi rencide ettiniz. Adamımız Taharten pişman olduğunuzu yazmıştır. güvendik sulh için mektuplar gönderdik. siz katı bir tutum içerisindesiniz askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz her yerde söylenir
*Elçileriniz yanımızdadır İslam inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönünde iken, Erzincana varmak icap etti. Semerkand’da oğlum askeri ile bana katılacaktır. İsteğimiz askerimiz şehirlerinize girmeden Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakmanızdır Sulha bağlıyım sulhun sûreti Mekke-i Mükerreme’de muhafaza olunsun kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın.


Bayezidın timura mektubu*. Ahmet Celâyir ile Kara Yusufu teslim etmemi istemişsiniz. Hûlâgu iranı ele geçirdiğinde halifenin amca çocukları Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını şehit ettiler. Kaçanlar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû onları istemedi Şimdi dostunuz felek tokadını yemişleri himaye etmekle hatırınızı kırılamaz. Hülâgû cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivastan elinizi çekmenizdir. Bu güzel bir işarettir Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve kimseden korkumuz yoktur...*Timûr-i köregen hazretleri, mektubunuz, Sivasta ulaştı.sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatlçıları tarafından verildi antlaşmamızı geciktirdiler Karaman ocağımızın düşmanıdır elçimizi öldürüp, fitneye sebep oldular mektubunuzu sakladılar. rezillikleriyle bizi şüpheye düşürdüler Bu durum yaltaklanma değildir *asla düşmandan yüz çevirmedik Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olana aittir. bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin.
murataltug1985 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi