![]() |
#131 |
![]() SON SÖZ
II. Abdülhamid Han (rahmetullahi aleyh) 633 yıllık Osmanlı devletinin en müstesna Sultanlarından biri...Devletine, milletine ve hatta dünya insanlığına yaptığı hizmetleri arşivlerde, eserlerde...Tarafsız, insaf ehli yabancıların dahi siyasetine, güzel ahlakına, merhametine, sabrına, tevekkülüne, kuvvetli imanına hayran kaldığı bir Padişah...Onun hayatı sırlarla dolu...Dile getirdiğimiz sadece bir kaçı...Bu güzel sırlan gelecek nesillerce daha da deşilecek...Seven seviliyor,unutmayan unutulmuyor...II.Abdülhamid Han'da milletini sevdi milleti de kendisini...Yıllarca aleyhinde sürüp giden kampanyalara rağmen gönüllerden düşmedi. O hep kalplerde "Veliyi kamil" olarak kaldı ve öyle de kalacak...Kadrosu olmayan ve hep çevresinin nankörlerle çevrili bir devirde yalnız başına bir kahraman... Düşmanlarını afetti...Kendisine hıyanet edenler, bedduasını alanlar iflah olmadı... Ve çevik vücudu, geniş kalbiyle kucakladığı devleti ancak 33 yıl götürebildi...Ondan sonrası kendi ifadesiyle ancak 10 yıl götürüldü... O'nü müstebidle itham edenler İstanbul sokaklarını dara-ğaçlarıyla donattılar... Kendi yandaşlarım dahi astılar...O'na saldıranlar arkasından ağıt yaktılar. Kendisinden özür dilediler... İşte Süleyman Nazif, "filozof lakaplı Şair Rıza Tevfik ve Abdülhak Ha-mit... "Tarih adını andığı zaman, Sana hak verecek ey Koca Sultan, Bizdik utanmadan iftira eden, Asrın en siyasi padişahına! Padişah hem zalim, hem deli dedik, İhtilale kıyam etmeli dedik, Şeytan ne dediyse, biz belli dedik, Çalıştık fitnenin intibahına! Divane sen değil, meğer bizmişiz, Bir çürük ipliğe hülya dizmişiz, Sade adi değil edepsizmişiz, Tükürdük atalar kıblegahma!" (Rıza Tevfik) "Kaç zamandır gelmişken yade biz, İşte geldik senden istimdada biz, Öldürürler basarsak feryada biz, Padişah'ın hasret olduk eski istibdade biz" (Süleyman Nazif) Ya Rabbi-i zü'lcelal-ü eya Halike'i beşer, Senden gelür bu aleme madam hay ü beşer, Sultan Hamid-i adile takdir-i hayr kıl, Sultan Hamid'e malik ü memlûk olan bu halk, Hiçbir zamanda behyemez reh-ber-i diğer. ( Abdülhak Hamid) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#132 |
![]() KAYNAKÇA
- Şapsıh: Çerkez kabilesinden. Kafkasya'da doğmuş ve İstanbul'a gelerek 1839'da Abdülmecid Han'ın hanımları arasına girmiştir. Kabri İstanbul Yeni Camii türbesindedir. 1-Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)". Selçuk Yayınları, istanbul 1984, s,22 2-Haslıp. Woan "II. Abdülhamid" tercüme; zeki Doğan, Fener Yayınlan, 1998, s.51 3-Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" M. Ahmet halit Kitaphanesi, İstanbul, 1933. s. 7-8 4-Vehbi, Ali "Sultan Abdülhamid (Siyasi Hatıratım)3, Hareket Yay. İstanbul, 1974, s. 193 5-Koloğlu, Orhan "Abdülhamid Gerçeği", Gür Yay. İstanbul 1987, s.43 6-Öztuna, Yılmaz "Sultan Abdülhamid", Türkiye Gazetesi, 23 Nisan 1991. 7-Okyar, Fethi "Üç devirde Bir Adam", Tercüman Yay. İstanbul, 1980 8-Osmanlı Tarihi ansiklopedisi, C:l, s.49 9-Kısakürek, Necip Fazıl "ulu Hakan Abdülhamid Han", Toker Yayınları, İstanbul, 1970, s. 161-163Osmanoğlu, Ayşe 3babam Sultan Abdülhamid 5Hatıralarım)" s. 182Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 34112-a.g.e, s. 36 Öztiina, Yılmaz "Sultan Abdülhamid" Türkiye, 23 Nisan 1991Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi C:l, s.49Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 317Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)" s.34.a.g.e, s.32 18-a.g.e, s.27tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s. 47Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam", s.65Kısakürek, Necip Fazıl "Ulul Hakan Abdülhamid Han", s. 327Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları", s. 17Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.329a.g.e. s.332 Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan abdülhamid (Hatıralarım)" s.33Tahsin paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları", s. 356Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.181Osmanoğlu. Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)" s. 141Ali sait Paşa, "Saray Hatıraları", Münir Mat. İstanbul, 1338, s.23Kısakürek, NEcip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 189Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid (Şahsiyeti ve Politikası)", Vatan Yayınları, ' İstanbul, 1995, s. 142Vehbi, Ali "Sultan Abdülhamid (Siyası Hatıratım)" s. 104-10533- Osmanoğlu, Ayşe "Babam sultan Abdülhamid (Hatıralarım)", s. 116 34-a.g.e. s. 15-16 35- Öke. Prof. Dr. Mim Kemal "Saraydaki Casus" 4. Baskı, Hikmek Neşriyat, istanbul 1991. s.54Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)" s.28Kısakürek, Necvip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 317Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım) s.30Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s.20Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam", s. 57Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s. 11a.g.e. s. 12 Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)" s.31a.g.e. s.31a.g.e. s.42a.g.e. s.180-181-182 Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 462 48-a.g.e. s.36149- Vehbi, ali "II. Abdülhamid, siyasi hatıratım" s. 164 50-a.g.e. s. 162Osmanoğlu, Şadiye "Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri", Bedir Yayınevi, İstanbul 1966, s.23Allı Said Paşa, "Saray Hatıraları", s.33Vehbi, Ali "II. Abdülyhamid, Say isi hatıratım" s. 16254- Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 187 - a-g-e- s-301 —r~ 56- a.g.e. s.303a.g.e. s. 307a.g.e. s.359 Tarih ve Medeniyet, Şubat 1995, s.25Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 361Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, s.48Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.239Nutku, Emrullah "Yakın Tarihimiz", 22 Mart 1962 Sayı: 4, s. 120Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s. 338-339-340Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi c.l. s.41 Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid (Hatıralarım)" s.60Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi c: 1. s.41 68-a.g.e. c: l s.50Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.291Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları", s.70Hashp, Joan "II. Abdülhamid". s.226Öke, Mim Kemal "Saraydaki Casus", Hikmet Neşriyat, s.64Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.223a.g.e. s.225a.g.e. s.227a.g.e. s. 228Kocabaş, Süleyman "Sultan H. Abdülhamid", s. 261a.g.e. s.262 Kodaman, Bayram "Sultan II. Abdülhamıd'in Doğu Anadolu Politikası".Orkun yy. İstanbul 1983, s. 30a.g.e. s.35-38Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.264a.g.e s.266Hocaoalu,.Mehmet "Abdülhamid'in Muhtıraları". Türkiye Mat. İstanbul, 1989,8.127Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s. 287Vehbi, Alı "Abdülhamid, Sayisf Hatıratım3. s. 182Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid", s.288-289Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım", s. 121,23.24,25Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid", s.292Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, siyasi hatıratım" s.100Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.55.56,57,58-59a.g.e. s.563Ali Vehbi "II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım", s. 100Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid Şahsiyet ve Politikası" s.296Hashp, Woan "II. Abdülhamid" s.96Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.313Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s. 196Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid şahsiyet ve politikası" s.296Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.63-6499- Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid Şahsiyet ve politikası" s.298 100-a.g.e s.300Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s. 115-116Vehbi. Alı "11. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s. 176J03- Kocabaş, Süleyman "II. Abdülhamid Şahsiyeti ve Politikası" s.313 104- Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, siyasi hatıratım" s.64 105-a.g.e. s. 102Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid HAn" s.549Kocabaş, Süleyman "II Abdülhamid Şahsiyeti ve Politikası" s.313a.g.e. s.314 109-a.g.e. s.317Hocaoğlu, Mehmet, "Sultan Abdülhamid Han vöe Muhtıraları" s. 839-840Vehbi, Ali, "II. Abdülhamid siyasi hatıratım" s.175Kodaman. Bayram, "Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi" Ötüken Yay. İst. 1980 s.251-252Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.81-82-83114- Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid Şahsiyeti ve Politikası" s.319-320 115-a.g.e. s.320Öke, Mim Kemal, "II. Abdülhamid ve Dönemi "Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1983, s.69Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid Şahsiyeti ve Politikası" s.321118- Öke, Mim Kemal, "II. Abdülhamid ve Dönemi" s.41 1-19-a.g.e s.85 120-a.g.e. s. 84 121- Tahsin Pasa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıratı3 s.85Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid şahsiyeti ve Politikası" s.204Öke, Mim Kemal "II. Abdülhamid ve Dönemi" s.43Osmanoğlu, Şadiye "Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri" s.29-Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid Şahsiyeti ve Politikası" s.205 126-a.g.e. s.205127-a.g.e. s.206Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.244Haslıp, Joan "II. Abdülhamid" s.218-219Kısarkürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s249 131-a.g.e. s.250132-a.g.e249 133-a.g.e. s.253 134-a.g.e. s.256Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid". s.55-56Okyar. Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.94-95a.g.e. s.94-95-96-97-98-99Kısakürek, Necip Fazıl, "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.548Osmanlı Tarihi Ans. s.38-39-40Kısakürek, Necip Fazıl, "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.18Dr. Philip H. Stoddard, "Teşkilat-ı Mahsusa," Çev: T. Demirel Arba Yay. İstanbul 1993, s.14204 142- Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid, Şahsiyeti ve Politikası" s.251 -7- 143- a.g.e. s.242-243De Grece, Michel "II. Abdülhamid Yıldız Sürgünü" Çev: D. Bayladı, Milliyet Yay. fstanbul 1995, s. 180Yeni Rehber Ansiklopedisi, C:4, s.308-309Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid" s.257a.g.e. s.232148- Vehbi, Ali "II Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s. 166 149-a.g.e. 164-165Özcan, Azmi, "Panislamizm Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere,1877-1914",TDV. İslam araştırmaları Merkezi, İstanbul 1992, s!23-126Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid", s.237Tarih ve Medeniyet, Ekim 1996, s43Komatsu, Kaori, "Ertuğrul Faciası" Turhan Kitabevi, Ankara, 1992, s. 15-43Kısakürek, Necip Fazıl, "Ulu HAkan Abdülhamid Han", s.264Okyar, Fethi, "Üç Devirde Bir Adam3, slOl-102-103Kocabaş, Süleyman "Iı. Abdülhamid Han" s.240Sırma, İ.Süreyya "Birkaç Sahife Tarih". Selam Yay. Konya, 1988, s. 16a.g.e. s.67159- Kocabaş, Süleyman "II. Abdülhamid Han" s.241 160-a.g.e. s241Özcan. Azmi "Panislamizm, Osmanlı Devleti Hindistan Müslümanları ve İngiltere I877-1914-" s.151Martin. B.G. "Sömürgeciliğe Karşı Afrika'da Sut'i Direniş". Çev. F. Tathoğlu, İnsan Yay. İstanbul. 1988. s. 18Tarih ve Medeniyet. Ekim 1999. s.44a.g.e. s.44a.g.e. s.44De Grece, Michel "Iı. Abdülhamid Yıldız Sürgünü" s. 188Tarih ve Medeniyet, Ekim 1996, s.44Kocabaş, Süleyman "Sultan Iı. Abdülhamid". s.237 a.e.e. s.237Tarih ve Medeniyet, Ekim 1996, s.44 171-a.g.e. s.46Eraslan, Cezrni "Iı. Abdülhamid Han ve İslama Birliği" Ötüken Yay.b İstanbul 1992 s.217-218Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.233 a.g.e s.236Hocaoğlu, Mehmet "Abdülhamid'in Muhtıraları" s259a.g.e. s^261Şakir, Ziya "Yarım Asır Evvel Bizi İdare Edenler" C: l, Anadolu Türk Kitabevi, İstanbul, 1943, s.98Kocabaş, Süleyman, "Sultan Iı. Abdülhamid", s.260180- Kısakürek, Necip Fazıl, "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.240 181-a.g.e. s.241 182- Ortaylı, İlber "Osmanlı İmparatorluğu'da Alman Nüfuzu" Kaynak Yay. İstanbul, 1983,s.93 183- Kocabaş, Süleyman "Sultan Iı. Abdülhamid" s.306 184-a.g.e. s.306Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.243Tahsin Paşa "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s.28Kocabaş, Süleyman "Sultan Iı. Abdülhamid" s.309 188-a.g.e. s.309189- Rüştü Pasa, Akabe Meselesi. Matbaa-i Amire İstanbul, 1326. s. 137 19ü- Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han", s.242-243 191-Türkiye Pazar, 10 Mayıs, yıl: l,s:13 192- Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.284 193-a.g.e. s.284 194- a.sj.e. s.284 195-a.g.e. s.286 196-a.g.e. s.288de Grece, Michel "II. Abdülhamid Yıldız Sürgünü" s.23Şakir, Zayi, "Abdülhamid'in Son Günleri" (Abdülhamid'in Selanik'teki Muhafızı Rasim bey'in hatıraları) Anadolu Türk kitabevi. İstanbul, 1943- s:228 Yem Rehber ansiklopedisi. C:ll, s.113Vehbi, Ali, "II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s.21 -22Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.44Şeref Abdurrahman. "Tarih Musahabeleri" Matbaa-ı Amire. İstanbul. I339.S.42Nuri. Osman "Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı". Batbaa-i Hayriye. İstanbul 1327, C:l. s: 165De Grece. Mıchel "II. Abdülhamid Yıldı/. Sürgünü3, s. 109-110Mahmut Celalcttin Pasa. Mir'al-u Hakikat. C:l-l l. Haz. İsmet Miroğlu. Bereket Yay. ' İstanbul, 1983, s.20Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, siyasi hatıratım", s. 16Türkgeldi, Ali Fuat Türkgeldi, "Mesail-i Mühimme-i Siyasiye" C: l T.T.K. Yay. Ankara "l987, s. 17Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.54Mahmut Celalettm Paşa, "Mır'al-ı Hakikat, C: 1-11. s.97Ali Haydar Mithat, "Hatıralarım" Güler Basımve, İstanbul, 1946, s.16 Vehbi, Ali "Abdülhamid, siyasi hatıralarım" s. 41-42Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.57Vehbi, Ali "Abdülhamid, siyasi Hhatırlarım". s.23-24Mahmut Celalettm Pasa, "Mir'at-ı Hakikat. C MI", s.286Hocaoğlu, Mehmet, "Abdülhamid'in Muhtıraları" s.42Karal, Ord. Prof. Dr. Enver Ziya, "Osmanlı Tarihi" C VIII, s. 366Osmanoğlu, Şadiye " Hayatımın acı ve Tatlı Günleri" s. 107Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid" s.70Hocaoğlu. Mehmet. " Abdülhamid'in Muhtıraları" s. 113 a.g.e. s" 57Vehbi, Ali "Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s. 107222- Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid" s.80 206 223-a.g.e. s.80 -^- 224-Yeni Rehber Ansiklopedisi, c 8, s. 110-111Zia, Dr. Nasim, "Kıbnb'ın İngiltere'ye geçişi ve Ada'da Kurulan İngiliz İdaresi" Türk Kültürünü Arşt. Ens. Yay. Ankara 1975, s. 14-15Hocaoğlu, Mehmet, "abdülhamid'in Muhtıraları", s.116227- Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.335 228-a.g.e. s.35 lTahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s. 48-49 a.g.e. s.66Öke, Mim Kemal " II. Abdülhamid ve Dönemi", s.61Koloğlu, Orhan "Abdülhamid Gerçeği" Gür. Yay. İstanbul, 1987, s.356Vehbi, Ali "Abdülhamid, siyasi hatıralarım" s.50-51Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.357Tahsin Paşa, "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s. 50-51 a.g.e. s.55Kocabaş, Süleyman, "Sultan II. Abdülhamid" s.237Tahsin Paşa. "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s. 11-12Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.318Vehbi, Ali "Abdülhamid, siyasi hatıralarım" s.81 a.g.e. s.61Celal Nuri. "tarih- İstikbal" C:Iı. Yeni osmanlı Mat. İstanbul 1331, s.96Tahsin paşa "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları" s.59Kocabaş. Süleyman "Sultanlı. Abdülhamid". s. 118Vehbi. Ali "Abdülhamid. siyasi hatıratını" s. 199Tahsin Pasa "Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları", s.32Rey. A. Reşit "Gördüklerim, yaptıklarım 1890-1922" Türkiye Yayınevi, İstanbul. ' " 1945, s9Kısakürek Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.219 a.g.e. S.22Öa.g.e. s.22225 i - Okyar Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.78-79Tarih ve Medeniyet, Kasım 1996, Sayı: 32, s.23 a.ü.d.s. 24a.g.d.s. 24a.g.d.s. 24a.g.d.s. 24a.g.d.s. 24Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi c:l, s.42a.g.e. 42Tarih ve Medeniyet, Kasım 1996. Sayı: 32, s.27 261-Herzi Vol. III. S.1080Okyar, Fethi, "Üç Devirde Bir Adam", s.20Tarih Medeniyet, Haziran 1999, Sayı: 63. s 21 264-a.g.d.s. 21a.g.d.s. 21 Mim Kemala Öke, Siyonizm ve Filistin Davası sh. 104. 105Turan, Mustafa "31 Mart Faciası" s.27-29Tarih ve Medeniyet, Haziran 1999, Sayı 63 s 18a.g.d. s.24 Avranm Galamı de, "Türkler ve Yahudiler" s.93-94a.g.e. s.94a.g.e. s.41Tarih ve Medeniyet, say:63, s.24a.g.e. s.24 Vehbi, Ali "II. Abdülhamid, Siyasi Hatıratım" s.81-82Kazım Karaberikir, "Cihan Harbi'ne neden girdir, nasıl girdir, nasıl idare ettik-" Tecelli Mat. İstanbul 1937, s.95de Grece, Michel "II. Abdülhamid Yıldız Sürgünü" s.49Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid" s.148Tarih ve Medeniyet, Haziran 1999, Sayı: 63 s 2?a.g.d. s.22 Şehsuvaroğlu, N. Bedii "Türk Yükselme Cemiyeti İdeal Kolu" İstanbul 1964, s.6-8 Tarih ve Medeniyet, Haziran 1999, Sayı 63 s 22a.g.d. s.23 Geniş Bilgi İçin Angelo Lacovella'nın "II trıanaolo E La Mezzaluna" Tarih ve Medeniyet. Kasım 1996. Sayı: 63 s 24a.g.e. s.24 Kocabaş, Süleyman "Sultan H. Abdülhamid". s. 148 Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s 28a.c.e. s.28290- Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid", s. 143 291-a.g.e. s. 145a.g.e. s. 147Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han" s.5 19-520Okyar, Fethi, "Üç Devirde Bir Adam" s.46Osmanoğlu. Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid". s. 155 296-a.g.e. s. 155Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.58Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han. s.551Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi. C: l s.45Osmanoğlu, Ayşe, "Babam Sultan Abdülhamid", s. 174Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.60Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid". s. 175 303-a.g.e. s. 176304-a.g.e. s.180Okyar, Fethi "Üç Devirde Bir Adam" s.61a.g.e. s.63a.g.e. s.68a.g.e. s.64KTsakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han, s.543-544a.g.e. s.552208 311- Osmanoğlu. Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid". s. 186 -^- 312- a.g.e. s.216-317 313-a.g.e. s.216 314-a.g.e. s.231 315-a.g.e. s.231 316-a.g.e. s.232a.g.e. s.232Okyar, Fethi, "Üç Devirde Bir Adam" s. 121 319-a.g.e. s.74-75Osmanoğlu, Ayşe "Babam Sultan Abdülhamid". s.237Kısakürek, Necip Fazıl "Ulu Hakan Abdülhamid Han. s.590Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid". s.225Tahsin Paşa. "Abdülhamid ve Yıldız Hatıratı" s.75F. Woods, Henry, "Türkiye Anılan" Çev: F. Çöker. Milliyet Yay. İstanbul, 1976, s. 123Kocabaş, Süleyman "Sultan II. Abdülhamid", s.225İnal, Mahmut Kemal, "Son Sadrazamlar" C. li Dergah Yay. İstanbul, 1982, s. 1285Driault Edovard "Şark Meselise" Çev: Nafiz Muhtar Halil Kıtaphanesı. İstanbul, 1328, s.500F. Woods. Henry, "Türkiye Anılan'' s. 123 Rey, A.Reşit "Gördüklerim, yaptıklarım 1890-1922". s.35-37Okyar. Fethi. "Üç Devirde Bir Adam" s.59Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi. C: l, s.50Tarih ve Medeniyet. Şubat 1995. Şayi 12. s.28 |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#133 |
![]() ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#134 |
![]() '..33 yıl boyunca Osmanlı Devletini başarıyla yöneten Abdülhamid Han Hazretlerinin günlük yaşayışını inceleyelim dedik ve bu minvalden olmak üzere şöyle bir manzarayla karşılaştık...'
![]() Padişahların, sultanların, devlet adamlarının günlük yaşamları hep merak edilir. Hele bu çok sevilen, sayılan, rahmetle anılan Sultan II. Abdülhamid Han ise merak daha da katmerleşir. Biz de bu cihetten olmak üzere çöküş sürecinde 33 yıl boyunca Osmanlı Devletini başarıyla yöneten Abdülhamid Han Hazretlerinin günlük yaşayışını inceleyelim dedik ve bu minvalden olmak üzere şöyle bir manzarayla karşılaştık: Sultan Abdülhamid erken yatar ve erken kalkardı. Güneşi asla üstüne doğdurmazdı. Her zaman âdeti olduğu üzere sabah banyosunu yapardı. Hasta olduğu zaman dahi banyo yapmak âdetinden vazgeçmezdi. Vefatından bir süre önce Beylerbeyi Sarayı’nda ağır soğuk algınlığına, doktorların yasaklamasına rağmen banyo yapmaktan imtina etmedi. Doktorların tavsiyesi üzerine başladığı denize girip yüzmek, zamanla en büyük tutkuları arasına girdi. Deniz tutkusu ömrünün sonuna kadar devam etti. Ayrıca avcılık, binicilik ve atıcılık gibi başka tutkuları da vardı. Sabah banyodan sonra giyinirdi. Giyim konusunda çok titiz davranırdı. Giyimde sadeliği tercih ederdi. Temiz, düzgün giyinmeye özen gösterirdi. Şatafattan kaçınırdı. Sıhhate uygun giysileri tercih ederdi. Giyim kuşam konusunda çevresindekileri de uyarmaktan imtina etmezdi. Sonra sabah namazını kılar, dua eder ve akabinde bir süre Kur’an okurdu. Ardından kahvaltısını yapardı. Kahvaltıda mümkün olduğu kadar hafif yerdi. Kahvaltısı yarım bardak sütü maden suyuna katarak içmesiyle sona ererdi. Bunu kahve içme faslı takip ederdi. Kahveyi sigarayla içerdi. Günde 8–10 defa kahve içerdi. Özellikle yemeklerden sonra ya da çalışma arasında kahve tercihiydi. Bu fasıldan sonra bazen kendisine gelen “jurnalleri” inceler, bazen de masasına geçip hemen çalışmaya başlardı. Bu çalışma saat 11’e kadar sürerdi. Günlük yaşayışı alabildiğince muntazamdı. Çalışma yemek ve istirahat saatlerine harfiyen uyardı. Çalışmasına yemek için ara verirdi. Öğle yemeğini 11’de, akşam yemeğini saat 17’de yerdi. Yemek vakti geldiğinde masaya geçer, eşiyle ve çocuklarıyla birlikte yemek yemeye özen gösterirdi. Ailesiyle ve çocuklarıyla yakından ilgilenirdi. Yemekten sonra 25- 30 dakika uzanarak dinlenirdi. Sonra yine devlet işleriyle hemhal olmayı sürdürürdü. Yaptığı ve yapması gereken şeyleri mutlaka not ettirirdi. Öğle namazını eda eder, akabinde başkâtibiyle görüşür ve bu görüşmeyi randevu verilen devlet adamlarıyla görüşme takip ederdi. Bunu ikindi namazı izlerdi. Namaz sonrası sofraya geçer akşam yemeğini yedikten sonra Sarayın bahçesinde yürüyüş yapardı. Bu yürüyüş esnasında beyleriyle ve paşalarıyla gezer, onlarla fikir teatisinde bulunurdu. Konuşması etkileyiciydi. Sohbeti çevresindekileri sıkmazdı. Tane tane konuşur, konuları bütünüyle analiz eder, konuşma üslûbundaki nezaketi her daim korurdu. Akşam namazını eda eder, çocuklarıyla ilgilenirdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra dinlenmeye çekilir, yatmadan önce mutlaka kitap okur ya da okuturdu. Mütercimlerin kendisi için hazırladığı eserleri çok dikkatle dinlerdi. Hatta çoğu zaman kitap okurken uyumayı tercih ederdi. Lâkin uykuya düşkün değildi. Bazen sabahlara kadar çalışırdı. Özellikle de devlet meseleleriyle ilgili geceleyin uykusundan uyandırılmayı hoş görür ve uyandırılması konusunda kesin emir verirdi. Kitap hususunda alabildiğine titizdi. Gençlik, bir başka ifadeyle şehzadelik yıllarında başlayan kitap okuma tutkusu yaşamının sonuna kadar devam etti. Bazen günün belli saatlerini de kütüphanede geçirirdi. Dünyanın çeşitli yörelerinden getirttiği kitaplarla zengin bir kütüphane oluşturmuştu. Bir de meşhur marangozhanesinde vakit geçirmek en önemli tutkularından biriydi. Çok usta bir marangoz olarak; çok incelikli eserler yapar, marangozhanede çalışırken yorulmak yerine dinlendiğini çevresindekilere söyler, onlara da bu tür çalışmalar yapmaları için zaman ayırmalarını tavsiye ederdi. Planlı çalışma ve intizam onun en hassas olduğu konuların başında idi. Bir işin yapılmasını emir vermekle yetinmez, onun neticesini çok yakından takip ederdi. Bir işe başladı mı onu mutlaka sonuçlandırırdı. İnanç bağlamında kavi bir imana sahipti. Ona “Cennetmekân”, “Ulu Hakan”, ya da “Abdülhamid Han Hazretleri” denmesinin arka planında, zühd ve takva içerikli bir yaşamı yeğlemesi vardı. Onun meşhur sözü olan “Bu milletin hiçbir evrakını abdestsiz imzalamadım” ifadesi bunun bir göstergesidir. Nitekim başkâtibi Esad Bey’in şu ifadeleri bunu çok güzel anlatmaktadır: “Bir gece yarısı çok mühim bir haberin imzası için Sultan Abdülhamid’in kapısını çaldım. Fakat kapı açılmadı. İkinci, üçüncü defa yine kapıyı çaldım ve merak içinde bekledim. Uzun bir bekleyişten sonra kapı açıldı. Tebessüm ederek, “evlad kusura kalma. İlk kapıyı vuruşunuzda uyandım. Lakin mühim bir iş için geldiğinizi anladım ve hemen abdest aldım. Onun için kusura bakma, sizi beklettim. Ben bu kadar yıldır bu milletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayayım diyerek evrağı alıp inceledi ve besmele çekerek imzaladı…”* Evet, bu çok anlamlı ve düşündürücü ifadelerden sonra mekânı cennet olsun, diyerek yazımızı noktalayalım… * Geniş bilgi için bkz. Hüseyin Tekinoğlu, Abdülhamid Han’ın Yönetim ve Liderlik Sırları, İstanbul 2007; Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid, İstanbul 1984; Necip Fazıl, Ulu Hakan Abdülhamid Han, İstanbul 1994. Fahri Güven'in yazısı Milli Gazete |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#135 |
![]() “Bir gece yarısı çok mühim bir haberin imzası için Sultan Abdülhamid’in kapısını çaldım. Fakat kapı açılmadı. İkinci, üçüncü defa yine kapıyı çaldım ve merak içinde bekledim. Uzun bir bekleyişten sonra kapı açıldı. Tebessüm ederek, “evlad kusura kalma. İlk kapıyı vuruşunuzda uyandım. Lakin mühim bir iş için geldiğinizi anladım ve hemen abdest aldım. Onun için kusura bakma, sizi beklettim. Ben bu kadar yıldır bu milletin hiçbir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayayım diyerek evrağı alıp inceledi ve besmele çekerek imzaladı…”*
Mekanı cennet olsun inşaAllah .Ecdadımızda öyle örnek alınacak hadiseler var ki ; bunların hepsini yapabilsek keşke .En azından yapmaya bir yerlerden başlasak.Teşekkürler paylaşımların ve verdiğin emek için ++++++.... ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#136 | |
![]() Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#137 |
![]() Filistin Dramı/ Kadir Mısıroglu
Theodor Hertzel 19. asir nihâyete ererken Viyana'da "Neue Presse" (yeni basim) adiyla bir gazete yayinlanmakta idi. Bunun Paris muhabiri olan Theodor Hertzel, gazetecilik mesleginden istifâde ederek, batidaki nüfûzlu Yahudi âilelerin durumunu inceden inceye tedkik etti. Siyonistlerin lideri Teodar Hertzel, II. Abdulhamid'e Osmanlı Devleti'nin dış borçlarını ödemek karşılığında Filistin'de kendilerine toprak verilmesini teklif etti. Sultan Abdulhamid Han siyonistlerin teklifini şiddetle geri çevirdiiği gibi, Filistin'de geniş mülkler satın aldı. Filistin'de bir Yahudi devleti kurma fikri 19. yüzyılda müşahhas hale geldi. 19. asra gelindiğinde Yahudiler batıda müthiş bir güç olmuşlardı. İktisâdi ve siyâsi hayata hâkimdiler. Eskiden memur olamayan Yahudiler, artık politikacı ve subay bile olabiliyorlardı. Fransa'daki meşhur Dreyfus meselesi bunun tipik bir misâlidir. 19. asır nihâyete ererken Viyana'da "Nueie Presse" (yeni basım) adıyla bir gazete yayınlanmakta idi. Bunun Paris muhabiri olan Theodor Hertzel, gazetecilik mesleğinden istifâde ederek, batıdaki nüfûzlu Yahudi âilelerin durumunu inceden inceye tedkik etti. ![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#138 |
![]() Abdulhamid'i kandıramadılar
Muvaffakiyetin üç şartı Bunun neticesinde, Yahudilerin Filistin'e dönmek için kuvvet ve kudretlerinin kâfi olduğuna inandı. Bunun için önce fikri yaymak gerekiyordu. "Der Juden Statt" yâni "Yahudi Devleti" ismiyle, Almanca bir kitap yayınladı. Böyle bir dâvâda muvaffakiyetin üç rüknü olması lâzım geldiğini bilebilecek bir kimseydi. Bu üç rükün (esas) şöyle sıralanabilir: 1. Fikir, 2. Kadro, 3. Para. Teodor Hertzel, fikirlerini duyurmak için 1882 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde bir Yahudi Kongresi topladı. Bu, Yahudilerin Filistin'e dönme hareketini ifâde eden siyonizmin ilk kongresidir. Hertzel de bu hareketin babası ve İsrâil devletinin kurucusu kabûl edilmektedir. Yahudi işadamlarına kanca Basel kongresine bâzı Yahudi münevverlerinin katılmasına mukâbil, hiçbir Yahudi zengininin iltifat etmemiş olmasına dikkat eden Teodor Hertzel, bunu temin için bir plân düşündü. Herhangi bir Yahudi zenginini bulunduğu yerde emniyette olmadığı yolunda iknâ ederek Yahudi devleti için destekçi kılmak gerektiğini düşündü. Bunun için o gün dünyânın da Yahudilerin de en zengin olan Rochild âilesini seçti. Kendi tespitlerine göre Rochild âilesinin yapmış olduğu bâzı kânunsuz işlerin bir kısmını Münih'te bir gazetede yayınlattı. Sonra bu gazete kupürlerini alarak Rochild'in merkezi olan Frankfurt'a geldi. Bunları Rochild'e göstererek, Almanların onun ticâretindeki istismarları öğrendikleri taktirde kendisini mahvedeceklerini söyledi. Rochild, buna ehemmiyet vermez görünerek, gerekirse Arjantin'e nakledebileceğini söyledi. Çünkü onun Arjantin'de çiftlikleri vardı. Filistin'e karşılık Osmanlı borçları Teodor Hertzel, Rochild'e, Yahudilerin fakirlerini o çiftliklerde çalışmak üzere Arjantin'e taşımakta olmasından dolayı da kızıyordu. Çünkü o günün şartlarında Arjantin'den Filistin'e dönmek, Avrupa'dan dönmekten daha güçtü. Teodor Hertzel, Arjantin hükümetinin herhangi bir talep vukuunda kendisini Almanya'ya iâde edeceğini ama dünyada bir Yahudi devleti olsa orada emniyet içinde yaşayabileceğini anlatarak onu iknâ etti. Peki ama bu nasıl olacaktı? Hertzel, plânını şöyle anlattı: "-Osmanlı Devleti'nin pek çok dış borcu vardır. Sen ise dünyânın en zengini olan bir yahudisin. Ben senin nâmına İstanbul'a gidersem, pâdişah bir yatırım yapacağım düşüncesiyle beni kabûl eder, ben de ondan dış borçlarını ödemek mukâbilinde isteyen Yahudi'nin gidip Filistin'e yerleşme müsâadesini koparabilirim" dedi. Bu esas üzerinde anlaştılar. Teodor Hertzel, bu maksatla iki defa İstanbul'a geldi ve Sultan Abdülhamid Han ile görüştü. Binnet'ce emeline muvaffak olamadı. Zirâ o büyük hükümdar: "-Ecdâdımın kan dökerek aldığı toprakları benden para mukâbili satmamı mı bekliyorsunuz?!" diyerek bu Yahudi ideoloğunu huzurundan kovdu. Araplara toprak karşılığı bol para Bu hâdise üzerine Sultan Abdülhamid Hân'ı bertaraf etmedikçe emellerine muvaffak olamayacaklarını anlayan Yahudiler, o mübârek şahsiyet için dâhil ve hâriçte bir karalama kampanyası başlattılar. Harc-ı âlem olan "Kızıl Sultan" lâkâbı, Ermeniler'e mâl edilirse de aslında bir Yahudi icâdıdır. Esâsen, Rus tahrikiyle daha evvel harekete geçmiş olan Ermeniler, bu târihten itibâren propaganda ve silâh temini husûsunda Yahudilerden büyük ölçüde destek görmüşlerdir. Viyana'da imâl edilmiş olan bir saltanat arabasına saatli bir bomba yerleştirerek onun aylar sonra Yıldız Câmi-i Şerifi ile Yıldız Sarayı arasındaki kısacık mesâfede patlayabilmesinin dakik hesâbını yapan da Yahudilerdir. Ancak böylece Ermeni kıpırdanışına destek vermekle iktifâ etmeyecek olan Yahudiler, ondan daha ehemmiyetli olarak iki çâreye başvurdular: 1) Filistin'de birtakım Arapları menfaatlendirerek satın aldılar ve onlar vâsıtası ile arsa ofisleri kurdular. İsteyen herkesin yerini bedelini peşin ve kat kat fazlasıyla ödeyerek satın almaya hazır bulunduklarına dâir, ilânlar dağıttılar. Alıcılar Arap göründüğü için, buradaki hileyi kimse sezmedi. Araplar, arsalarını satmak için kuyrukta birbirleriyle kavga ediyorlardı. Arâzisini satan, gidip Beyrut'a, Mısır'a, Şam'a yerleşiyordu. Hattâ: "-Bir aptal gelmiş, râyiç bedeli bilmiyor, fazla para ödüyor. Parası biter de benimkini alamaz" kaygısıyla birbirleriyle mücâdele ediyorlardı. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#139 |
![]() Sırları ifşa edildi
Bu durumu zamanında haber alan Sultan Abdülhamid Hân, oraya bir heyet gönderdi. Bu heyet, oynanan oyunu halka izâh etti ve bu arazilerin Yahudiler için toplandığı gerçeğini ifşâ eyledi. Diğer taraftan hakikaten arâzilerini satmak isteyenler varsa bunları Sultanın şahsi servetiyle satın almak üzere oraya gelmiş bulunduklarını beyân ederek Yahudi hareketine engel olmaya çalıştılar. Sultan Abdülhamid Han'ın "Filistin Çiflikât-ı Şâhânesi" adıyla bilinen araziler ve çiftlikler, böylece ortaya çıktı. Lâkin, bir müddet sonra gâfil ve Yahudi güdümlü İttihatçılar, o mübârek şahsiyeti tahttan indirince, emlâkini millileştirdiler. Böyle yapmasalardı, o topraklar kaybedildiği taktirde bile şahsi mülkiyet hakkı, beyne'l-milel hukuk kâidelerine göre bâki kalacaktı. İttihad ve Terakki'ye destek 2) Dışarıda Sultan Abdülhamid Han'ı karalama kampanyası yürütmekte olan Yahudiler, dahilde de İttihad ve Terakki Cemiyeti'ni kurup destekleyerek iktidar mevkiine getirdiler. Bu cemiyetin tamamen Yahudi usûl ve esasları dâhilinde ve onların tâlimatlarıyla hareket ettikleri şüphesiz olmakla berâber, bunu Rumeli'de dağa çıkarak Meşrûtiyet'in ilânını bir emr-i vâki hâline getirmiş bulunan hürriyet kahramanı (!) Resneli Niyâzi de hâtırâtında açıkça itirâf etmektedir. Fakat, ne hâcet! O devrin vukuâtını ferâsetle tedkik ve ittihatçılardan hâtırat yazanların söyledikleri bu gerçeği bin delil ile ispata kâfidir. II. ABDULHAMİD, KARASU'YA ÇOK KIZDI Sultan Abdülhamid Hân'ı hal'eden yâni tahttan indiren kararın tebliği için huzûruna çıkan dört kişiden biri Selânik mebûsu Emanuel Karasu Yahudisi değil midir? Mübârek pâdişah bunu görünce vukuatın gerçek müessirini ifşâ edercesine o heyete dönerek: "-Ben Müslümanların halifesiyim. Bu makamda bulunmamı isteyip istememek Müslümanlar için bir haktır. Lâkin bu Yahudi Karasu Efendi bu heyette ne sıfatla bulunmaktadır!?" suâlini tevcih edince, heyetteki gâfiller başlarını önlerine eğmek mecbûriyetinde kalmışlardı. Emanuel Karasu ve Metir Salem gibi su yüzüne çıkmış Yahudilere mukâbil, mason localarında faâliyet gösterenlerin bizi arka arkaya 1911 Trablusgarb, 1912 Balkan ve 1914-18 Harb-i Umûmî'ye sürükleyerek nasıl mağlup ve perişan ettikleri ve bu hâdiseler dolayısı ile Yahudilerin oynadıkları rolü anlatmaya bu yazı dizisinin hacmi kadar kânûnî imkanlar da müsâid değildir. Şu kadarını söyleyelim ki Filistin'in harb-i umûmî hengâmında elimizden çıkması, iddiâ edildiği gibi "Arap İhâneti"nin eseri değil, Filistin havâlisinde Yıldırım Ordular Cephesi'nin –askerî bir mantıkla îzâhı kâbil olmayan– hezîmeti sebebiyledir. Burada sırası gelmişken müstakillen yazılması îcâb edecek derecede ehemmiyetli olan şu Arap İhânetî (!) palavrası hakkında da kısa bir îzâhta bulunmak istiyoruz. Zira yukarıda temas ettiğimiz vechile, Türk basınında bazı güdümlü kalemlerin bugünkü Filistin dramı dolayısıyla dillerine doladıkları en ehemmiyetli mes'ele budur. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#140 |
![]() Arap ihaneti palavra
Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'da çıkardığı isyanla; dînî vasfı, siyâsî vasfına gâlip bulunan "Vehhâbî Hareketi" gibi münferid vak'alar bir yana bırakılırsa, Arab Alemi imparatorluğun yıkılışına kadar Osmanlı Devleti'ne sâdık bir şekilde bağlı kaldılar. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Arapların Osmanlı Devleti'ni arkadan vurdukları iddiası yıllardır gündeme getirilmektedir. Bu Arap ihâneti palavrasına muhatab oluşumuz yeni değildir. 1964 yılında "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" adlı eserimizin ilk cildi yayınlandığı zaman, o zamanki Ulus gazetesinde Cihad Akçakayalıoğlu imzasıyla bu eser hakkında uzun bir tenkid ve ta'riz mâhiyetinde bir seri yazı yayınlanmıştı. (Cihat Akçakayalıoğlu, Ulus, 25 Şubat-3 Mart 1966) Bu yazıda bize tevcih edilen çeşitli ta'rizler meyânında, şu satırlara da yer vermişti: "Şunu iyi bilmeliyiz ki, mukaddes cihadlar artık devrini tamamlamıştır. Birinci Dünya Savaşında imparatorluk çökerken (ilikleri, kemikleri Türk'ün parası ve emeğiyle dolu Müslüman ve Arab Ålemi) Halifenin bayrağı altında toplanmak şöyle dursun, onu ateşe vermiş, kahraman Türk ordularını düşmanlarla el birliği ederek arkadan vurmuştur." (Cihat Akçakayalıoğlu, Ulus, 1 Mart 1966) Biz bu tarihî gerçeklere aykırı iddiayı, daha o zaman şu şekilde cevaplandırmıştık: Haçlı ordularına karşı iman seddi "Türkler, Arab memleketlerini takriben dört asır kudretle siyânet ve mâhirâne bir sûrette idare etmişlerdir. Bu bir sıyânetti: Çünkü maksadı İslâm'ı yok etmek olan "Haçlı Orduları"na karşı aşılmaz bir iman seddi teşkil ettikleri tarihin şehâdetiyle sâbittir. Gerçekten Selçuklular ve daha önceki devirlerde Anadolu ve bazen da Sûriye'ye kadar ilerleyebilen Haçlılar, İslâm Dünyası'nın şerefli temsilciliği Osmanlılar'ın kudretli ellerine geçtikten sonra, Tuna Nehri'ni aşamamışlardır. Haçlı Seferleri'nin her biri üssü'l-harekelerine bitişik olan Orta Avrupa Ovaları'nda karşılanıp mağlup edilmiş ve bu sayede Arab memleketleri ve hâssaten 'Mukaddes Beldeler' yüzyıllar süren sâkin bir hayat geçirmek imkânını bulabilmişlerdir. Osmanlılar, bu ülkeleri aynı zamanda gayet mâhirâne bir sûrette idare etmişlerdir. Bu yüzden aslen Arabî değil, Arnavutî olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın Mısır'da çıkardığı isyanla; dînî vasfı, siyâsî vasfına gâlip bulunan 'Vehhâbî Hareketi' gibi münferid vak'alar bir yana bırakılırsa, Arab Alemi imparatorluğumuzun yıkılışına kadar gayet sâdıkâne bir sûrette bize ve bütün Müslümanlar'ın devleti olan 'Devlet-i Aliye'ye bağlı kalmıştır. Araplara kardeş muamelesi Esâsen Osmanlılar, hiçbir Arab memleketini yerli Arab idârecilerin elinden almamış, her birini zâlim ve yabancı bir müstevlînin pençesinden kurtarmışlardır. Irak ve Sûriye'yi Acemlerin, Mısır'ı Çerkes asıllı Kölemenlerin, Şimâlî Afrika ve Yemen gibi uzak Arab ülkelerini ise İspanyol, Portekiz gibi müstevlî garblıların elinden almış ve bu memleketlere bir 'kurtarıcı' olarak girmişlerdir. Üstelik Kur'ân'ın ölümsüz umdelerine son derece riâyetkâr oldukları için de bütün Müslümanları 'kardeş' ve İslâm Alemini tek bir 'devlet' kabul ettiklerinden sahip oldukları ülkeler arasında hiçbir fark gözetmemişlerdir. Sırf ümmetin birlik ve bir merkeze bağlılığını te'minden ibâret olup hiçbir Müslümana ağır gelmeyen hareketleri ile İslâm'ın emir ve îcâbını yerine getirmekten başka bir şey yapmamışlardır. Teb'a arasında vazife ve mevkîler için sadece ehliyet ve liyâkati bir kıstas olarak tanıyan Osmanlılar'ın tarihi, bu bâpta alâka çekici misallerle doludur. Mesela Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ın fethini müteâkiben dönerken yolda, Mısır Beylerbeyliği'nin elinden alınmasına münfail olarak kendisine at üstünde: "-Bu kadar zahmet çektik Mısır'ı gene bir Çerkes'e verdik. Çekilen emekler boşa gitti" diyen Vezir-i âzamı Yunus Paşa'yı derhal idam ettirmiştir. (Dr. Ahmet Mumcu, Osmanlı Devletinde Siyaseten Katl, 1963. s.31) Osmanlı Devleti'nin takip ettiği bu siyaset, Arab âleminde diğer beldelerden daha da iyi neticeler vermiş ve bir çok yerlerde -mesela Rumeli ve bilhassa Anadolu'da- görülen 'eşkiyâ' ve 'Celâlî İsyanları'na benzer hâdiseler buralarda ortaya çıkmamıştır. Birinci Cihan Harbi esnasında Araplar'ın Halife'nin 'Cihad Fetvası'nı dinlemedikleri iddiası ise; menfî bir propaganda maksadına bağlı olarak büyütülmüş bir mes'eleden ibarettir. Arap isyanları münferit Bu fetva, Hilâfeti İslâm Dünyası üzerinde cidden nâfiz bir kudret hâline getiren II. Sultan Abdülhamid Han Hazretleri gibi mübarek bir hükümdara karşı her tarafta derin akisler uyandıran bir ihtilal yaparak işbaşına gelen 'İttihatçı güruhu'nun elinde irâdesiz bir oyuncak mevkiine düşen Sultan Reşad tarafından ilan edilmiştir. Üstelik "Halife İradesi"nden ziyade "Alman menfaati"ni temsil etmekte olduğu âşikârdı. Ayrıca da dörtyüz senelik aşırı bir müsâmahakârlığın arkasından, bir tek kelime Türkçe bilmeyen Arab halkına, Türkçe konuşmak mecburiyeti tahmil etmek gibi saçmalıklarla dolu ittihatçı idaresinin incelenmesi de Arab aksülâmelinin sebeplerini keşf ve tesbit için zarûrîdir. (Bak: Şerif Abdullah, Müzekkirati, Kudüs 1945) Böyle olduğu halde bu fetvanın hiçbir te'sir icra etmediği de söylenemez. İngilizlerin bu yüzden Mısır ve hatta Hindistan'ın idaresinde karşılaştıkları müşkilât ve bu memleketlerde ortaya çıkan karışıklıkların izahı uzun bir mes'eledir. Mutaarrız İtalyanlar'a karşı vatanını müdafaa etmekte iken bu fetvaya ve verilen husûsî emre itaat ederek İstanbul'a gelen Şerif Ahmed es-Sünûsî Arab değil miydi? Ancak şu kadarını söyleyelim ki, Arab Alemi'ndeki bu "itaatsizlik" sadece bir âileye, yani Şerif Hüseyin ve avanesine münhasır olduğu halde onu bütün Arab Alemi'ne şâmil göstermek isteyenler kasıtlıdırlar. "İslâm kardeşliği"nin, hatta daha emin bir tâbirle söylemek gerekirse "İslâmın düşmanıdırlar. Onlar böyle bir iddia ile İslâm'ı (hâşâ!..) modası geçmiş gibi göstermek istemekte ve sırf bu maksadla bu hâdiseyi sık sık tekrarlamaktadırlar." (Bak: Lozan zafer mi hezimet mi, Kadir Mısıroğlu, s.44-47) HİNTLİLER İNGİLİZLER'E İSYAN ETTİ Bizim, "Arap İhaneti (!)" palavrasına 40 seneye yakın bir zaman evvel vermiş bulunduğumuz cevap İslâm düşmanlarını susturmaya yetmemiş ve bu iddia, temcid pilavı gibi tekrarlanıp durmuştur. "Geçmişi ve Geleceği ile Hilâfet" isimli eserimizde Sultan Abdülhamid'in, hilâfeti, müstevlî Batılılara karşı nasıl silâh olarak kullandığı anlatıldıktan sonra İttihatçılar ve onların elinde bir kukladan farksız durumdaki Sultan Reşad'ın "fâil-i muhtar" bir padişah olmadığı izah edilmiş ve müteâkiben: "Böyle olmasına rağmen onun tarafından 23 Kasım 1914 tarihinde îlan edilen Cihâd-ı Mukaddes fetvası yine de umulandan fazla alâka görmüştür. Gerçi bu güne kadar bu fetvanın hiçbir işe yaramadığı hatta buna rağmen binlerce müslümanın İngiliz, Fransız ve Rus ordularında yer alarak bize karşı fiilen silâh kullandığı iddia edilegelmiştir. Hilafet müessesesinin hiçbir tesir ve faydasının görülmediği görüşünü te'yid ve isbat zımnında ortaya atılan bu iddiada hakikat payı yok değildir. Ancak unutmamak gerektir ki, bu Müslümanlar iddia edilen hareketi kendi hür iradeleriyle yapmış değillerdir. Bunlar, ordularına katıldıkları Hıristiyan devletin esiri idiler. Kaldı ki, binlercesi de hapsedilmek veya asılmak sûretiyle maruz kalacakları tehlike ve musibetlere aldırmayarak metbûlarının bu husustaki emirlerini dinlememişlerdir. Sadece Hindistan'da İngiliz idaresinin bu sebeple hapsettiği müslümanın adeti 30.000'in üzerindedir. 1914 yılında Türklere karşı dövüşmek üzere Irak cephesine gönderileceğini öğrenen Hindli Müslümanlar ânî bir sûrette isyan ederek başlarındaki İngiliz subaylarını katlettiklerinden bunların binlercesi hemen oracıkta kurşuna dizilmiştir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|