12-27-2007, 18:37 | #111 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
YERI DOLDURULAMAYAN BIR SULTAN
Sultân Abdülhamid Han'ın kansız ve huzur içinde geçign jjg.resinden sonra memleket, siyâsî idamlar, sû-i kastlar ülkesi oldu. Çok kimseleri idam ettiler. Birbirlerini, hattâ kendi başkumandanları olan Mahmûd Şevket paşayı da dört aylık sadrazam iken Hazîran 1913'te öldürdüler. Yerine getirilen Mısır prensi Sa'îd Halîm paşanın 3 sene, 7 ay ve 23 günlük ve bunun yerine gelen Talat paşanın bir buçuk senelik iktidarları zamanında memlekette; huzur kalmadı. Herkes, ölüm, hapis korkusu içindeydi. Can, mal ve namûs emniyeti kalmadı. İslâm düşmanlığı, küfr ve irtidâd moda olmağa başladı. Her vilâyette zâlimler çoğaldı. 1911 Arnavıutlar isyan etti. Mahmûd Şevket paşa çok büyük bir kuvvetle önleyemedi Bunun üzerine Sultân Reşâd 16 Hazîranda Kosova'ya gitti. 522 sene önce, dedesinin zafer kazandığı yerde, 100 bin Arnavut ile Cum'a namazı kıldı. Huzuru temîn etti. Mahmûd Şevket Pasanın sekseniki taburla yapamadığını, sultân Muhammed Reşâd, bir gövde gösterisi ile yaptı. |
|
12-27-2007, 18:37 | #112 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
BUHRANLI GÜNLER
Meşrûtiyyetin başlangıcı, Osmanlı devleti için büyük felâket ve ziyanlara sebep oldu. Çünki 19H'de Trablusgarb İtalyan[ara bırakıldı. 1912'de Balkan harbi bozgunu yaşandı. İki büyük lafa [\& ilişkiler kesildi. Afrikada l milyon 100 bin, Rumeli'de 250 bm kilometrekare ecdad toprağı elden gitti. Birinci Dünya savaşınd;;l \ milyon kilometre kareden fazla toprak elden çıktı. Koca devlet ya&ma edildi. Bu felâketlere, ittihâd ve terakkinin, gafil, câhil, fırkacı mat. cı, bölücü idaresi sebeb oldu." |
|
12-27-2007, 18:37 | #113 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
OSMANLI KURTLAR SOFRASINDA
İttihatçıların Devleti Birinci Dünya Harbine sürüklemeleri ile milyonlarca Müslüman hayatını kaybetti. Osmanlılar, Birinci dünya savaşına 3 milyon askerle katıldı, 1 milyonu zayi edildi. Bunun 400 bini cephede şehit edildi. Müttefiklerin toplam mevcucıu 93 milyon'du. 3.5 milyonu cephede olmak üzere toplam 15,5 milyon insan öldü. Düşman ordularının mevcudu 43 milyon idi. 5,3 milyonu cephede olmak üzere toplam 23 milyon kişi öldü. İttihat Terakki Fırkasının emr-i vakisi ile Birinci Dünya savaşına girdik. Dalmaçya'dan Filistin'e kadar çok cephede savaştık. Nihayette Hıristiyan Batı'nın hazırladığı "Sevr" şer programı ile Osmanlı devletinin yıkılışı gerçekleştirildi. (Enver-Cemal-Talat) paşalar, Almanya hayranı idiler. Almanya'nın kazanacağına inanmışlardı ama uzak görüşlü değildiler. İttihat Terakki, Ermeni, Yahudi, Rum, Makedon ve diğer gayrimüslim mensuplarının teşviki ve desteği ile Sultan Abdülhamid Han'ı devirdiler. Bunun da iki temel sebebi vardı; 1.Batı'nın Sultan Abdülhamid'in yakın bir gelecekte patlaması beklenen dünya savaşında tarafsız kalacağı korkusu. Şayet Osmanlı savaşa girmemiş olsa dünyanın süper gücü olarak varlığına devam edecek. Bunu önlemek maksadıyla Almanya, (İngiltere-Fransa-Rusya) ile anlaşarak Abdülhamid'in devrilmesinde işbirliği yaptılar, ikinci sebeb ise Yahudilere Filistin'de toprak vermeyen Sultan Abdülhamid'den intikam alınma arzusu. |
|
12-27-2007, 18:38 | #114 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
AYNI DININ MENSUPLARI
Birinci Dünya Savaşı"nda Türk ve Alman askerleri omuz omuza savaştılar. Bu sırada Kudüs'ü İngilizler işgal edince Alman subaylar sevinç çığlıkları attılar. Osmanlı paşalarından biri dayanamayarak Alman subaylarına; "Yahu aynı safta mağlup olmadık mı, siz işgalcileri ne diye alkışlıyorsunuz?" deyince şu ibret verici cevapla karşılaştı; "Evet her nekadar Osmanlı ve Alman olarak ayni safta çarpışıp mağlup olmuşsak da kazanan (haçlılar) oldu. Onlar bizim siyasi muhalifimiz, ama ayni dinin mensuplarıyız" Neticede Sultân Abdülhamît Han'ı tahtından indirenler, sonunda memleketi düşman çizmelerinin altında bırakarak kaçtılar. İlk olarak Enver paşa, Tal'at paşa, doktor Behâeddîn Şâkir, doktor Nâzım, 30 Ekim 1918 de Mondros mütârekesini imza ettikten bir gün sonra, gece yarısı kaçtılar. Tal'at paşa Berlin'de, Enver 1922'de Türkistânda, Cemâl paşa 1922'de Tiflis'te öldürüldüler. Tarih boyunca Müslümanlara karşı Hıristiyan-Yahudi-putperest-hindu işbirliği aksamadı. Aralarında kıyasıya mücadele ettikleri halde Müslümanlara karşı birleşmekten çekinmediler.Batı, Ortadoğu'da aynı dil, din, kültür ve milleti parçacıklara bölerek (Bayraklı kabileler) haline getirdi. Ve bugün dahi İslâm aleminin birleşmesini hertürlü çareye başvurarak engellemektedir. Batı dünyası el ele vermiş savaştan uzak durup sadece ekonomi ile uğraşırken, dış güçler İslâm ülkelerini birbiriyle boğazlatıyor. Avrupa Birliği içinde sınırların kalkması, tek bir merkez bankası, tek para birimi, tek parlamento, tek adalet divanı ile "karşılıklı bağımlıhk" (interdependent) politikası benimserken; İslâm dünyası her konuda bölünmüştür. |
|
12-27-2007, 18:38 | #115 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
TARIH SIYASET DEGILDIR
İkinci meşrutiyetten sonra gelen yeni rejim, II. Abdülhamid Han'ın lehinde ve hatta tarafsız yazmayı ve konuşmayı tehlikeli sayıyordu. Bunun bir sebebi, ikinci Abdülhamîdin, asla mürteci', gerici olmamak şartı ile, muhafazakâr olması ve imparatorluğu otuz yıl şahsen adalet ile idare etmesidir. İkinci Abdülhamîd'i düşürenler birbirinden inkılâpçı oldukları için, tabîatiyle, bu hükümdarın muhâfazakârlığım beğenmemek durumunda kalmışlardır. Ancak târîh, siyâset değildir. Günün modasına göre söyleyen, yazan kimse, târîhçi değildir. Çünkü, siyâsî rejimler ve fikir modaları dâima değişir. Yakın tarihi halka kötü tanıtmak gibi hissî görüş, ilmî tetkîk yapılmasına mâm' olmakdadır. Ba'zı kıt görüşlü kimseler, günlük olayları küçültür, gölgede bırakır diye, eski kahramanları küçültürler. Târihî realiteden korkmak ma'nâsızdır. Türkiyede, yine de, ikinci Abdülhamîd aleyhindeki yalanları nakil etmek modası yürürlükdedir. |
|
12-27-2007, 18:38 | #116 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
KIZINA NASIHATI
Kızı Ayşe Sultan, Selanik'te "Ah Efendimiz! Bir an evvel şu meşrutiyeti keşke vermiş olsaydınız" deyince, II. Abdülhamid Han yüzüne bakarak .şu cevabı verir; " Kızım, siz de mi yanlış düşünüyorsunuz? Ben daima meşrutiyet taraftarı idim. Hatta padişahlığımın ilk zamanlarında o zamanki idarecilere bunu kabul ettirmek için ısrar etmiştim. Sonradan bunu kaldırmamız, milletin çok büyük zararlara uğrayacağı anlaşılmasından dolayı idi. Maazallah devletimizin dağılmasına ramak kalmıştı. Beni meşrutiyet taraftan olmamakla itham edenler emin olsunlar ki yanıldıklarım anlayacaklardır. Kızım, bunu iyi biliniz ki bu İkinci meşrutiyet'i kendi arzumla verdim. Eğer mani olmak isteseydim, yapacak şeyi de pek ala bilirdim. Esasen meşrutiyetin ilanından önce bütün devletlerin kanun-i esasiyelerine malik olmak, meşrutiyeti bu suretle ilan etmek istiyordum. Ne yapalım. Allah nasib etmedi. Milletimin başında tecrübeli bir baba gibi bulunmak, böylelikle vatanımın selameti uğrunda çalışmak azmu kararında idim. Düşmanlarım bu fırsatı bana vermediler. Türlü güçlükler ve iftiralar icat ettiler. Nihayet 31 Mart Vak'ası meydana çıkarıldı. Ben, muş-rute bir hükümdarın yapacağını bir adım aşmadım. Ne ileri, ne de geri gittim. Lakin beni başka türlü başlarından def edemezlerdi. Ben takdire inanırım. Bu bize Allah'tandır. Eğer 31 Mart Vak'asını ben ihdas etmiş olsaydım bu şekilde yüzüme gözüme bulaştırmazdım. Nasıl yapılacağını pekala bilirdim. Tarih bu hakikati birgün meydana çıkaracaktır. Bundan dolayı kalbim müsterihtir. Kızım! Şahsım için iki Türk'ün, asker evlatlarımın birbirini kırmasını, kan dökülmesini Allah hakkı için istemedim. Bana bu iftirayı yükleyenleri Al- 181 lahıma havale ediyorum. Kızım! Bizim memlekettte kaht-ı rical var- • dır. Karşımda aklına ve ilmine güvendiğim yalnız iki vezir görüyordum. Bunlardan biri Said Paşa, biri de Kamil Paşa idi. Her ikisi de çok değerli oldukları halde daima bir ipte oynayan iki cambaz gibiydiler. En sıkıştığını zaman bunlardan birini getiriyor, tecrübelerinden istifade etmek istiyordum. İşte ben tarihe karıştım. Meydan onlara kaldı. Kızım! Gördüğünüz bu zabit efendilerin cümlesi zamanımda yetişmiş., mektepten çiKmışlardır. Bugün ilmi irfan ocaklarımızdan çıkmış bunlar gibi birçok kimseler vardır. Maarifimiz de ilerlemiştir. Otuz sene evvelki gibi değiliz. İnşaallah idare ederler de devlet bir zarara uğramız. Kızım! Görüyorsunuz ki bize gazete, kitap vermiyorlar. Ahvali bizden gizliyorlar. Fakat maalesef gidişimizin iyi olmadığını hissediyorum. Fakat ahvali bilmiş olsa da ne faydası olacak? Bilmemeyi daha hayırlı görüyorum. Ben çok görmüş, çok çekmiş bir insanım. Şimdi yaşımız da ilerledi. Eski takat ve kuvvetimiz de kalmadı. Hayırlısı, çekilip, devlete millete dua ederek ibadetle ahır-i ömrümüzü geçirmektir. Şunun bunun hakkında fena söz söylemeyin. Kaderinize razı olun. Hayır ve şer Allah'tandır. Deyin. Hayırlısını isteyen kimseye intizar etmeyin. Bunlar boş şeylerdir. Biliyorsunuz ki ecdadımızdan bizden ziyade çekenler, başlarına büyük felaketler gelenler hallerinden sonra bizim kadar da huzur ve rahat görmeyenler de vardır. İşte ben burada evladü ayalimle oturuyorum. Bu halime şükrediyorum. Siz de şükredin. Millete dua edin. Allah millete zeval vermesin. Namaz kılacağım. Abdest almak lazım" (300) II. Abdülhamid Han, bir padişahtı. Dünya altınları, mücevherler hep elinin altındaydı. İsteseydi kendisini ve çocuklarını baştan başa altınlarla donatırdı. Fakat o Allahu tealadan korkan, kul hakkından sakınan, her şeyi İslaıniyetin emrettiği şekilde yapmaya çalışan bir sultandı. O hem padişah, hem de halife idi. İslam aleminin başı idi. Müslümanlara örnek olmak, hepsinden daha iyi İslamiyetı yaşamak, adaletle hükmetmek vazifesiydi. O da öyle yaptı. Devletin malına, parasına el sürmedi. Ticarette kazandığı parasının bir kısmını gelecek nesillere aktarmak için ayırmıştı. |
|
12-27-2007, 18:39 | #117 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
DÜNYA MALI
Tanzimatçılar, Abdülhamid Han'ı tahttan indirmekle kalmadılar, elindeki bütün mal varlığını talep ettiler. Ve hatta ticaretten kazandığı ve çocuklarının ihtiyaçlarım karşılamak için birikterdiği parasını bile istiyorlardı. Hükümet, Sultan Hamid'in Doyçebank ve Selanik bankalarındaki nakit parası ile hisse senetlerinin alınmasına, ikinci ve Üçüncü Orduların ihtiyaçlarına kullanılmasına karar vermiş, paralar,hisse senetleri ve ehhamın bulundukları Avrupa merkezlerinden Selanik'e getirilerek sabık padişaha verilmesini, onun da bir mazbata ile Orduya teslimi için gerekli evrak hazırlanmıştı. Önce, banka umum müdürlüklerine Sultana Hamid'in para ve hisse senetlerinin Selanik'e gönderilmesi için hazırlanması mektupları imzalaması geriki-yordu(301) Diretince de ölümle tehdit ettiler. Bunun üzerine: "Ben kalabalık bir ailenin babasıyım. Padişah olduğum zaman şehzadeliğimde çalışıp kazandığım paranın bir kısmını cülus bahşişi olarak kendi kesemden verdim. Çünkü ben biraderlerim gibi avare yaşamaz, oturmaz, dinlenmez, çiftliklerimde çalışırdım. Kazandı- ğım parayı benden sonra evladü iyalim alsın diye bankaya yatırdım. Ben hazineye ait mücevheratı da muhafaza ettim. Devletin parasını kimseye vermedim. Evlatlarıma bu paradan, mücevherattan bir dirhem dahi vermedim. Padişahlığımda devletin borçlarını hafiletme-ye muvaffak oldum. Oğullanma ancak bir han vermiştim. Kızlarım evlendiği zaman birer ev almıştım. Şadiye, Ayşe, Refia Sultanlar'ı evlendıremedim...Yalnız Şadiye ve Ayşe Sultanlara birer ev verdim. Refia Sultana o dahi kısmet olmadı. Bu kızlarıma birer taş yaptırmıştım. Çeyiz paralarını onar bin lira olarak ayırmıştım. Bunlar da zavallı çocuklarıma verilmedi. Ellerinden gitti. Haremlerimin (hanımlarımın) ellerinde hemen hiç para yoktur. Küçük erkek evlatlarım Abdürrahim, Nureddin, Abid efendiler beş parasızdırlar. Sonraları ne olacak? İşte bu sebeplerden dolayı bankadaki parayı veremem." (302) Bu sözler üzerine ikna olmayı bırakın, tehdit etmeye başladı lar. Herşeyini almak istiyorlardı. Ve hatta öldürmeyi. Ama halkın sevdiği patişah ölürse halk ne der korkusu ile bunu yapamadılar. Ni tekim Rasim Bey, "Vermezseniz sizi de kızlarınızı da bodruma indi- rip hapsederler" tehdidinde bulunuyordu. Sultan "Ben hayatta çok şey gördüm. Padişahlığımda hiç rahat huzur görmeden çatışmakla ömrüm geçti. Şehzadeliğim bahtiyardı. Halbuki bu zavallı masum evlatlarımın hali ne olacak? Bu üç kızımı evlendirmek bile nasip olmadı. Bu çocuklar benim felaketimle kavrulup hayatlarını kayebediyorlar. Burada gençlilklerini heba etmelerini asla istemem. Gitsinler, mesut olsunlar. Oğlum da tahsile gitsin. Bakınız ne hale geldi. Sinir içinde kıvranıyor" diyerek son derece üzülüyordu. Ama dinleyen kim. Yine Sultan Abdülhamid Han, bu zalimlere karşı belli şartlar ileri sürerek bankadaki parayı onlara teslim etti. (303) Paraların tesliminden bir gün sonra Rasim bey, Abdülhamid Han'a "Efendim, bu paraları verdiğinizde gösterdiğiniz metanete hayran oldum. Vallahi ben on liramı düşürmüş olsam otorduğum odanın kapısını bulamayacak kadar kendimden geçer, kederimden ne yapacağımı şaşırırdım" deyince ; "Rasim Bey! Mal habistir. Bir elden gelir, diğerinden çıkar. Siz benim elimde büyümüş, yetişmiş adamlarsınız. Ben ise nice şeyler görmüş geçirmiş insanım. Maruf tabiriyle sakalımı değirmende ağartmadım. Bana bunları Allah verdi. Yine o aldı" (304) Hakan Hazretlerinin muhafazasına memur erkan-ı harp binbaşısı Ali Fethi Okyar Bey'e de "Bu istenen servet, senelerce, ceb-i hümayunumuzun aidatından ve Hazine-i Hassa'dan tasarrufu edilmiş olan meblağın sadece mütavasi birkısmıdır. Ben otuzki sene içinde şahsıma kanunen, örfen, irsen ayrılmış bu paraları, seleflerim gibi har vurup harman savurmadım, mektepler, hastahaneler, her türlü hayrat yaptım. Şimdi Ordumuzun ihtiyacı için isteniliyor. Feda olsun...Milletin verdiği millete gidiyor." (305) "Adalet Bir gün Tecelli Edecek, Hak yerini bulacaktır. " Daha sonra yine şahsına ait mücevher ve kıymetli ziynet Avrupa merkezlerinde satılarak bedelinin Osmanlı Donanma Cemiyetine armağen edilmesini belli şartlar muacehesinde kabu ediyordu. Bu şartlardan biri de hayatının emniyet ve kefalet altına alınması isite-ği idi. Bunun için Fethi Okyar Bey'e ; "Ben, ferdlerin en iyi veya en kötü şahsi düşüncelerinin, onların ancak kudret ve karar sahibi olabildikleri müddetçe kıymet ifade ettiklerinin sonsuz tecellilerine şahit olmuşumdur. Hayatımın teminat altına alınmasını sırf bu itibarla devletin Resmi taahhüdüne bağlanmasını istiyorum. Yoksa, adil bir mahkeme önüne çıkarılıp saltanatımın hesabını vermeye ve böyle bir mahkeme beni cezaya müstehak görürse bunu çekmeye hazırım." "..Allah adildir. Hakikat zayi olmaz. Birgün gelir, bu adaletle hak, doğruyu yanlışdan ayırır..." (306) Sultan'ın Osmanlı Bankası'ndaki nakit mevcudu yüzüçbin ye-diyüz küsur Osmanlı altını idi. Doyçebank'ta ondört çanta içinde onaltı bin dörtyüz doksanüç Anadolu Şimendifer tahvili, doksanse-kiz Bonne de Jouissance, üç bin Selanik Limanı hisse senedi, Kre-diliyone'de elliiki bin dörtyüz otuzbur Osmanlı altını vardı. (307) Sultan Abdülhamid Han, hiçbir yere çıkmama ve kimse ile temas kurmama yasağı bütün aile ve yanındakiler için de tatbik ediliyordu. |
|
12-27-2007, 18:39 | #118 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
ACI VE IZDIRAP
II. Abdülhamid Han ve maiyeti Selanik'e Alatini köşküne götürüldüğünde ve orada kaldıkları süre zarfından çok büyük acı ve ızdırap içerisinde bırakıldılar. Hapis hayatından daha zor şartlar...Ve Hatta kızı Şadiye sultan'in anlattığına göre oradaki askerlerin alçakça teklifleri ve Sultan'ı madden ve manen iflas ettirme çabaları korkunç derecede... 33 yıllık saltanat sürmüş bir Padişah'a yapılanların sadece bir miskalini kızından dinleyelim: Güneş ve Havadan mahrum bırakılan bir Hayat... "İlk yemeklerimizi hatırlarım; Büyük bir teneke tabla içinde getirildi.Pilav ve yoğurttan ibaret...Çatal ve bıçak yoktu.Ellerimiz-le,yiyebildiğimiz kadar yiyorduk. Babamın yemek takımını, kahvecisi, beraberinde getirmişti. Musluklar pis ve sular zehir gibi acıy-dı.Bu suyu avucumuzla içiyorduk. Bardak yoktu. Pancurların açılması yasak edilmişti. Güneş ve havadan da mahrumduk, üzerimdeki elbiseyi çıkarır, yıkardım. Kuruyuncaya kadar, çıplak oturur bek-lerdim. Diğerleri de aynenböle yaparlardı. Bahçede nöbetçi devriye-ler dolaşırdı.Kapıların anahtarları onlardaydı. Bizi dışarı çıkarmazlardı... Sarayımızın hazineleri, yaldızlı salonları, konforlu yatakları, ayaklarımıza kapanan Cevat Bey gibi murai memurlarımızın neka-dar kıymetsiz ve boş şeyler olduğunu; bu ot minderler üzerinde haşerelerle birlikte uyumaya, yıkadığım elbiselerin kurumasını, çıplak bir halde, beklemeye çalıştığım o anlar, bana öğretmişti... " (309) Perdeler Yorgan Olunca... Muhafız Süvari Yüzbaşı Fetih Okyar Bey'i dinleyelim; "...İşin en hazin tarafı Abdülhamid'in sevgili kızı ile, alelacele birkaç ça-mışırla saraydan çıkarılıp Sirkeceye getirilmeleri, oradan da ışıkları yanmayan bir vagon içinde,şimendiferle (tren) Selaniğe gönderilmeleri idi. Yolda, sudan başka bir şey verilmeyen sakit hükümdarla kızı, Selanikte uzun zamanden beri kullanılmayan, bomboş odaları ile insana herşeyden evvel hüzün veren bir köşkte ikamete mecbur edilmişlerdi. Bir çok geceler, çok üşüyen Abdülhamid, köşkün kadife perdelerinden birini yorganının üstüne örterek ısınmağa çalışmıştı" |
|
12-27-2007, 18:39 | #119 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
SEREF VE HAYSIYET
Ayşe Sultan'a Selanik'teki Alatini köşkünden sağlık sebebiyle ayrılarak İstanbul'a gitmesine izin verilir. Babasının dizlerinin dibine oturan Ayşe sultan'a Abdülhamid Han şu nasihati yapar: "Melek evladım! Takdir böyle imiş. Söyleyeceklerimi iyi dinle. Kulağında kalsın. Ömrün oldukça unutma. Hanedanımız çilelidir. Hepsinin başına bu gibi şeyler gelmiştir. Fakat takdire tevekkül lazımdır. Dokuz ay benimle beraber kavruldunuz. Bundan fazla feda olmanızı istemem. Kızım, sana en büyük, en son nasihatim Hanedanımızın şeref ve namusunu canınızdan ziyade sakınmanızdır. Kızım olduğunuzu asla unutmayınız. Bana dokunacak her türlü hal ü hareketten sakınıp kendinizi muhafaza ediniz. İsmimi yere düşür-meyiniz. Melek evladım. Sen akıllı bir çocuksun. Senden daima iyilik beklerdim. Allah seni mesud etsin. Duam üzerinde bakidir. Kızım! Bugün amcanız yerimi işgal etmektedir. O na da benim kadar hürmetkar olur, itaat ederseniz beni çok memnun edersiniz. Onun 186 her emrine tabi olmanızı isterim. Politika icabı, biraderim, zevcele-* rinizi münasip bulmazsa karşı gelmeyiniz. Bütün hayatınızca afif olunuz. Mümkünse sık sık mektuplarınızı, sıhhat haberlerinizi almak isterim. " (311) "BEN DE BİR NEFER GİBİ ÇARPIÇAŞAĞIM" Alatini Köşkü muhafız kumandanı kolağası Resim Celaleddin Bey, II. Abdülhamid Han ile konuşmak için izin isteyerek huzuruna gelip; "Zat-ı hümayununuzu rahatsız ettim, beni mazur görünüz, dört düvelle harp halinde olduğumuzu söylemem gerekiyor!..." deyince, Sultan hayretle; "Dört düvelle mi?..Kim bunlar Rasim Bey? Hemen Allah ordu-yı hümayuna nusret, kuvvet versin, inşaallah zafer bizimdir?" deyince, Rasim Bey başını yere eğmiş, ağlayacak gibi konuşuyordu: "Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan'la hakanım. Ve maalesef yenilmek üzereyiz!.. " Sultan, "Dört düvel birleşir de haberimiz olmaz mı Rasim Bey? Bu nasıl bir gaflettir! Bu devletler birleşemezler ki!.. Aralarında kilise kavgası var...Yıllar yılı süren Makedonya boğuşmasını hatırlamıyormusunuz?..." diye sordu. Rasim Bey; "Kiliseler kanununu çıkararak, Meclis-i Mebu-san ve ayan bu ihtilafı hal etti. Başımıza bu işlerin açılacağını kim bilebilirdi ki? Selanik bugün yarın düşmek üzere...Sizi İstanbul'a götürecekler. Bunu hemen size haber vermek için emir aldım" dedi. Buna çok üzülen Sultan Abdülhamid Han, büyük bir öfke ile; "Rasim Bey! Rasim Bey!...Selanik demek, İstanbul'un anahtarı demektir! Ordumuz nerede, askerimiz nerede? Nasıl bırakılıp da gidilir?.. Bırakıp gidersek tarih ve ecdad bizim yüzümüze tükürmez mi?..Biraderim hazretleri buranın tahliyesine razı mı oldu? ..Hayır, ben razı değilim! Yetmiş yaşımda olduğuma bakmayın...Bana bir tüfek verin, asker evladlarımla beraber Selanik'i ben son nefesime kadar müdafaa edeceğim!" dedi. (312) Fakat Sultan Reşad'ın selamı ve ricası iletilince, bir Osmanlı hanedanı mensubu olarak Padişah'ın iradesine boyun eğmek durumunda olan sultan Abdülhamid Han, İstanbul'a nakledilmeyi kabul etti."İmparatorluğumuz yıkılıyor" Sabahın erken saatlerinde Ali Rıza Paşa ile Hadi Paşa Sultan'a gelmişler ve bunlara "kiliseler ittifak ettiler mi?" diye sormuş. " Bi- 187 zim elçiler, ateşeler uyudular mı? Dört devlet ittifak eder de hükü- * met nasıl haberdar olmaz? Ben makamda bulunduğum müddetçe daima bunların birleşmesini önledim. Bu ne gaflet! Allah devleti bu hale getirenleri kahrettsin. Demek selanik şimdi müdafaa edilmeden teslim ediliyor. Hayır, ben buradan gidecek değilim. Ben de herhangi bir şahıstan farklı olmadığım için müdafaaya iştirak etmek istiyorum. Bana da silah veriniz. Ölünceye kadar birlikte müdafaa edelim" diye tekrar ısrar eter. Paşalar gittikten sonra : "Felaket! İmparatorluğumuz yıkılıyor" diyerek üzüntüsünü dile getirmiş. (313) Düşman Birleşirse... Herşeye rağmen Selanik elden gidecek, sabık Padişah tekrar İstanbul'a getirilecektir. Kendisini Alman Sefaret gemisi almaya gelir. II. Abdülhamid Han, hanımları, çocukları ile gemiye binince Alman kumandan gelip İmparatorun selamını bildirir. Herhangi tarafa emir buyuruluyor ise o tarafa götürmeye hazır olduklarını ve emre amade bulundukları teklifini yaparlar. Sultan Abdülhamid Han da, gösterdikleri dostluğa teşekkür ederek vatana gitmek istediğini bildirir. Alman Konsolosunun teklifine de aynı cevabı verir. |
|
12-27-2007, 18:39 | #120 |
SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
IKI GEMI IÇIN FEDA OLDUK
Birinci Dünya Harbine bir oyunla Türkiye dahil edilir. II. Abdülhamid Han büyük bir üzüntü ile olayları takip etmekte; "İki gemi için feda olduk. Üç büyük devlete karşı bu harbe girmemiz akıl karı değil. Vahim bir neticeden pek korkuyorum. Nasıl olur? Bu bir deliliktir" demiştir. Tanzimatçılar Cihad ilan ederler. Bunun üzerine Padişah şaşırarak; "Cihadın kendisi değil, fakat ismi bizim elimizde bir silahtı. Ben bazen sefirleri tehdit etmek istediğim vakit 'Bir İslam halifesinin iki dudağı arasında bir kelime vardır. Allah bunu çıkartmasın' derdim. Cihad bizim için ismi olup da cismi olmayan bir küvetti. Bunun altında nasıl çıkacaklar, İngiltere buna aldanacak mı?" (314) diyerek üzüntülerini bildirmiştir. İngilizlerle Fransızlar Çanakkale'ye saldırdıkları zaman İstanbul tehlikeye girdi diye telaş edilmiş ve hatta padişahın Konya'ya, Sultan Abdülhamid han'ın da Bursa'ya gideceği haberleri üzerine; ~ "Hiçbirimiz payitahtı terketmemeliyiz. Bu nedenle kendileri ölünceye kadar burada kalmalıdırlar. Biz bütün Hanedan, en küçük ferdimize kadar burada memleketi müdafaa ederek ölmeliyiz. Bizler son Bizans İmparatoru kadar da mı olamayacağız? Ben İstanbul'dan katiyyen çıkmanı. Burada ölmeye razıyım" |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|