AK Gençliğin Buluşma Noktası
Osmanlı Tarihi (AK Parti) Osmanlı Devleti ve Osmanlı kültürü.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 12-27-2007, 18:28   #91
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
SALTANAT
Abdülhamid Efendi'y i büyük bir görev ve sorumluluk bekliyordu. Kendisine şimdi Sultanlık teklif edilecekti. O vatan ve milletin selameti için bu fırsatı kaçırmayacaktı:

"Tarihin acımasız çarkını, İmparatorluğu korumak, daha da iyisi, onu onarmak için durdurmak zorundaydım. Bu nedenle, ne derece tehlikeli olursa olsun, Mithat Paşa'nın söndüğü fırsatı yakalamaya kararlıydım. Görevimi beni ona çağırıyor, iradem beni oraya itiyordu." (197)

Bilahare Abdülhamid Han, Mithat ve Rüştü paşalarla yaptığı görüşmeyi şu şekilde dile getirecektir:

"Biraderim Sultan Murat'ın hastalığı üzerine bana gelmişlerdi. Bana sordular: Hükümet şekillerinden hangisini tercih buyurursunuz? Meşrutiyet'i mi, yoksa mutlakiyeti mi? Dediler. Ben kendile-126 rine cevaben, Avusturya imparatoru, Macaristan'a gider, başına Ma-* car şapkasını giyer, Macar olur. Avusturya'ya gider oralı olur. Bu misali vermekten maksadım, yani biri gemi kaptanı nasıl ki icabe-den hale göre gemisine kumanda verir ve idare ederse, ben de kumanda mevkiine geçince, memleketin selameti hangi idare şeklinde olduğuna kanaat hasıl edersem, onu ihtiyar ederim dedim...Onlar benim bu cevabımı kafi görmediler. Ama bunu bana hissettirmediler, fakat ben anladım. Fikrimi daha açıkça söylemek icap etti. Onun için şu sözleri de ilave ettim. Benim şimdiki kanaatim şekli meşru olan meşrutiyettir. Çünkü mutlakiyyet idaresinde iyi kötü her işte mesuliyet hükümdara aittir. Yönetici ve diğer alakadarlar, hiçbir mesuliyet kabul etmezler. Fakat Meşrutiyet'te böyle değildir. Hükümdar daha az mesuliyet altında kalır. Bütün mesuliyet idarecilere aittir. Dedikten sonra güldüm. Latife olsun diye. Bilmem amma belki bu, sizin işinize gelmez dedim. Onlar da gülüştüler. Sonra ben de onlara "Eh söyleyin bakalım; Bu babtan sizin fikriniz nedir? Diye sordum. Rüştü Paşa fikrini açıkça söyledi. Onun düşüncesi, bizde daha Meşrutiyet olmayacağı merkezinde idi..."(198)

Mithat ve Rüştü Paşalar, Sultan V. Murad'ın Hal'i ve Abdülhamid Etendi'nin tahta çıkmasına kesin karar verdiler.Ve Abdülhamid Han, Tahta çıkmış, kendisini tebrik için ziyarete gelenlere şu nasihati etmiştir:

"Devletimizin halini düzeltmek için birliğe muhtacız. Nazarımda birlik her kuvvete faiktır. İttifak, yöneticilerden başlayıp, tabaka tabaka herkesin zihninde yerleşmelidir. Ve umur-u devlet de bu noktaya tevcih etmelidir. Bu encümenin tertibi de aranızda zeval bulmaz bir ittifak rabıtasını tesis etmek maksadına mebni olduğundan ümit ederim ki siz de bu niyetimi iyi karşılarsınız. Bunun için meselenin birliğini daima faaliyetlerinizle ispat etmenizi emir ve tavsiye ederim. "

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:28   #92
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
HALK IÇINDE OLMAK
Dolmabahçe Sarayı'nda oturan Sultan, tahta çıkışının ilk günlerinden başlamak üzere halkın arasında bulunuyor, halkın oturduğu yerde oturuyor, halk ile birlikte namaz kılıyor, halkın dertlerini dinliyor ve halkın ne istediğini, hastalığın nasıl teşhis edileceğini araştırıyordu.

Sultan, Rüştü ve Talat Paşalar tarafından kendisinin bir kukla gibi kullanılmak istendiğini biliyordu. Fakat kukla olmayacak, Osmanlı devletini ayakta tutmak ve halka hizmet için hertürlü sıkıntıya girmeye başvuracaktı.

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:29   #93
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
MEMLEKET MENFAATI
Mithat Paşa ve taraftarlarının Avrupalılara yaranmak için hazırladıkları ve Sultan İkinci Abdülhamid Han'a kabul ettirdikleri Kanuni-i Esasi 23 Aralık 1876'da ilan edildi. Kanuni esasi, Batılılara şirin gözükmek ve Gayri Müslimlerin haklarının Müslümanlarla eşit hale getirilmesi maksadına matuftu. Nitekim Kanuni Esasi ilan edildiğini bildiren top sesleri duyulunca o sırada Batılı devletlerin Osmanlı'daki gayri Müslim tebaayla ilgili yeni düzenlemeleri zorla yaptırmak üzere toplandıkları İstanbul Konferansı, Haliç Tersanesinde devam ediyordu. Hariciye Nazırı Saffet Paşa;

"Bu işittiğimiz top sesleri Kanun-i esasinin ilanını müjdelemektedir. Gayri Müslimlerin haklarının Müslümanlarla eşit hale ge-

tirildiğini belirtmektedir. Artık toplantımız lüzumsuz olur" dediyse de Avrupalı devletler Kanu-i esasi çocuk oyuncağıdır diyerek karşılık verdiler. (199)

Cahil, şöhret, Mevki ve makam peşinde koşan yöneticiler büyük felaketlere sebep olurlar.

Halk o zaman Mithat Paşa'yı bir kurtarıcı gibi görmekte idi. II. Abdülhamid Han, Kanuni Esasi hakkında

"Madem ki millet, kendi mukadderatını bir de kendisi idare etmek tecrümesinde bulunmak istiyor, milletin istediği olsun dedim ve eldeki layihalar arasında Mithat Paşa'nm küçük bir düzeltme ile onaylayarak bilinen Hatt-ı Hümayunu çıkardım. Mithat Paşa'nm layihasını öncelikle kabul etmek zorundaydım. Çünkü Mithat adının ebced hesabıyla "Deva-i Devlet" olduğunu keşf ve ilan etmiş olan hasta bir halka, yine onun hazırladığı devayı vermek zorundaydım...Başka türlü susturamazdım." (200)

II. Abdülhamid Han, milletin menfaatine olacak herşeyi yapmaya hazır idi. Nitekim bir keresinde Tahsin Paşa'ya : "Bir hükümdar için lazım olan şey memleketin menfaatidir. Eğer bu menfaat Kanun-u Esasinin ilanında ise, o yapılır; fakat iyi tatbik olunur mu, Türkün menfaati mahfuz kalır mı. burasını kestiremiyorum." Diyordu.

Kanuni Esasinin ilanını Hıristiyanlar ve diğer azınlıklar sevinçle karşıladı. Mithat Paşa, Ermeni ve Patrikleri ziyaret etti. Ve Kanuni esasinin uygulanması için onlardan destek istedi. Böylece Osmanlı tarihinde ilk defa bir Sadrazam Ermeni ve Rum patriklerini ziyaret ediyordu. (201)

O dönemle ilgili Abdurrahman Şerefin tespitleri ilginçtir;

"Kanuni esasi ilam bir dahili ihtiyacı tatmin ettikten başka, ortaya çıkmış olan siyasi pürüzü hafifletmeye ve dindirmeye yardımcı olması için bir parmağa sürülen bal gibi ortaya konmuştu. İçte tesiri gençler ve safdillerce hasıl oldu ama dışta ihtiyat ile karşılandı. Rusya başbakanı Gorcakof ise; maymun taklitçiliği tabirini kullan-

mıştı. İngiliz basını, tatbikattaki problemlere dair uzun makaleler ve neşriyat yapıyordu. Aklımız bir karış yukarıda gezen bizler de onları bilgisizlikle suçluyorduk. Bir gün Mektebri Sultam Müdürü Sani-si (İkinci Müdürü) mösyö Grane ile görüştüm. Tarih öğretmenliğinden yetişmiş bu ihtiyar bana "geçirdiğiniz şekil değiştirmede yeni usûlden doğabilecek sarsıntılara memleketinizin hayırlısıyla mukavemet etmesi temennimdir. Zira bu çeşit inkılaplara alışkın olmayan milletlerde dayanılmaz sarsıntılar meydana gelir" demişti. Ben ise ihtiyar öğretmenin sözlerine kulak bile asmadım. Çünkü Kanuni Esasinin ilanıyla memleketimizin, tarihinde okuduğumuz ingiltere gibi olduğu zannı içinde idim."(202)

İşte bir ilacın her bünyeye uygun olacağını zanneden bir gençliğin, Yeni Osmanlı gençliğinin durumu. Aşağı Yukarı Mithat Paşa ve arkadaşlarını destekleyen gençliğin,kişilerin durumu bundan ibaretti.

Mithat Paşa ve arkadaşaları Sultan Abdülhamid Han'ın hiçbir işe karışmamasını bir kukla olarak kalmasının taraftarı idi ve bu şe- 129 kilde kendisini tahta çıkarttıklarım ima ediyordu. Ama Sultan Ab- • dülhamid, bunu kabul etmiyor, mücadelesine devam ediyordu.

Tersane (İstanbul) Konferansı, Balkan Krizine bir çözüm yolu bulmak amacıyla 23 Aralık 1876'da altı Avrupa devleti delegesinin katılmasıyla toplandı. Konferans'in Osmanlı Devleti aleyhine olan kararlarını atıl bırakmak gereçekçesiyle Meşrutiyet'in (Kanun-i Esasi'nin) ilanı da bu güne denk getirilmişti.

İstanbul Konferansı'nda Büyük Devletlerin delegelerinin Osmanlı devletine kabul ettirmek istedikleri yenilik şartları çok ağırdı. Adeta Balkanlar için Bir sevr andlaşması özelliğindeydi. Sırbistan ve Karadağ'da harpten önceki statüko korunacak, yalnız ileride bir ihtilaf çıkmasını önlemek için adı geçen iki prensliğe bir miktar toprak bırakılacaktı. Bosna-Hersek ve Tuna vilayeti dışında Bulgaristan'a muhtariyet verilecekti. Osmanlı askeri buralarda yalnız kalelerde kalabilecek, ahalinin elindeki silahlar toplanacak. Müslümanlar ve Hıristiyanlar'dan meclisler kurulacak, mahalli gelirlerin bir kısmı hazineye aktarılacak, iş bu teşkilatın icrasına uluslararası bir komisyon nezaret edecekti. (203)

Bilhassa İngiliz delegesi, Ruslara karşı üstünlük elde etmek gayesiyle İstanbul Konferansı şartlarının kabulünü istiyor ve bu hususta Padişah ile Mithat Paşa ile görüşüyordu. Mithat Paşa ülkenin felaketine sebebiyet verecek bu kararlara karşı göğüs gereceğini Kanuni Esasi'nin çıkması ile buna gerek kalmadığını belirtiyor ve kabul etmiyordu.

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:29   #94
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
MITHAT PASA'NIN INGILIZLERDEN TALEBI
Bununla birlikte "Kanuni Esasi"nin korunması ve tatbiki için hukuk danışmam Krikor Odyan Efendi'yi gizlice Londra'ya göndererek İngiliz desteğini istedi. 10 Ocak 1877'de Londra'ya ulaşan Odyan Efendi, Mithat Paşa'nm mektubunu İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Debre'ye verdi. Mithat Paşa mektubunda; "Reformları öngören Anayasa'nın uygulanmasını Büyük Devletler'in güvencesi altına almasını, yani uygulamanın Babıali için uluslararası bir zorunluluk haline sokulmasını önerdi. ..Padişah, Avrupa şemsiyesi altındaki Anayasa'yı kolay kolay çiğneyemeyecek, değiştiremeyecek ve 130 rafa kaldıramayacaktı. Bu şekilde Balkan Slavları için hak arayışın-• daki Avrupa'yı ve özellikle Rusya'yı surturmayı, öte yandan Sultan Abdülhamid Han'ın elini kolunu bağlamayı amaçlıyordu.

Bu talep Avrupalı Devletlerin Osmanlının içişlerine karışması demekti. Buna rağmen İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Debry, Mithat Paşa'nm teklifini red etmiş, bu konuların tartışma yerinin Londra değil, İstanbul Konferansı olduğunu söylemiştir. (204)

Mithat Paşa'nm bu işini haber alan Padişah kalır olmuş ve bu konuda şunları söylemiştir;

"Mithat Paşa en yakın çalışma arkadaşlarından biri olan Anayasa yazıcılarından Odyan Efendi'yi sözlü bir mesaj ve Britanya hükümeti için eliyle yazdığ bir mektupla Londra'ya göndermişti. Bir Anayasa elde etmekle öğünüyor ve vaadlerimden dönmek durumunda onu güvenceye almalarını İngiltere'den istiyordu. Karşılğın-da da bu devlete, onun şevketli ilgisine layık olabilmek için, dileyeceği bütün hizmetleri yerine getirme taahhüdünde bulunuyordu. Dehşete kapılmaktan ziyade daha da allak bullak olmuştum. İmparatorluk'un en üst düzeyindeki sorumlulardan birisinin, hükümdar-larının yetkilerini kırpmak için bir yabancı gücün müdahalesini dilenmesini aklım almıyordu. Çevrem öfkemden haberdar olmuştu. Mithattan nefret eden çalışma arkadaşlarım ellerimi ovuşturuyorlardı. Ona çoktan istifasını vermiş... daha da iyisi, hapse atılmış ve yargılanmış gözü ile bakıyordum."

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:30   #95
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
KİN
"Kinim Dinimdir" diyen Mithat Paşa'dan Abdülhamid Han her zaman çekinmiştir. Mithat Paşa'ya karşı takip ettiği siyaseti Mahmut Celaleddin Paşa'dana dinliyelim:

" Gerçi, tahttan indirmek içindeki rolü sebebiyle Mithat Paşa'nm da devlet idaresinden uzaklaştırılması Saray'ca gerekli görülüyordu. Fakat halk arasındaki şöhreti sebebiyle, cülusu müteakip böyle bir yola gitmek uygun görülmediğinden, bir defa onun da sadrazamlığa getirilmesi daha sonra ikbalinin zirvesinden düşürülmesi şekli tercih edilmişti." (205)

Sultan Abdülhamid Han da şöyle diyecektir:

"Mithat Paşa, hal'işine karışmakla, idare adamı olmaktan çıkarak ihtilalciler sınıfına geçti. Hükümdarların hiçbiri hal' işine karımış bir adama güven duyamaz. Meğer ki, hal edilen hükümdar yerine geçenin can düşmanı olsun. Ve dünyada hiçbir ihtilalci görülmemiştir ki, yıkmakta gösterdiği başarıyı yapmakta da göstermiş olsun..."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:30   #96
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
RUSYA'YA KARSI ZORLU MÜCADELE
Rusya, Osmanlıyı tehdit ediyor, Balkanlarda bir kargaşa ve bağımsızlık hareketi başlatıyordu. Mithat Paşa ise Rus ile herhangi bir savaş ihtimalinde İngilizler'in Osmanlı'nın yanında savaşa gireceğine inanıyor ve onlara güveniyordu.

Abdülhamid Han, Rusya'ya karşı devamlı temkinli, en yakınımızda gayet büyük ve korkunç bir düşman olduğunu belirtirdi.

Mithat Paşa gerektiğinde harp istiyordu. Sultan Abdülhamid

Han ise aksine harbi istemiyor, harbin kazanılsa bile felaket olduğuna inanıyordu. Harp çıkmasından çekinen Sultan, Mithat Paşa'dan konferans kararlarının değiştirilerek kabulü ile harbin önüne geçilmesini istemiş, fakat bunu başaramamıştı. Hatta bu uğurda onu azil ile Rüştü Paşa'yı yeniden sadarete getirmeyi bile düşünmüştü.

Paşayı saraya çağırarak : "Paşa Hazretleri! Sizi buraya çağırmanın sebebi, Konferans'in kararı Babıali'de Meclis-i Unıumi'ye konulup müzakere olunacatır. Bunun üzerine hazırlanan raporun birkaç yerinin değiştirilerek kabulünü Mithat Paşa'ya söyledimse de kabul etmedi. Raporun içindekiler bütün devleti savaşa sevk için meydan okuyor. Devletlerden müttefikimiz yoktur. O ise vardır diye ısrar ediyor. Saffet Paşa da iki derede bir arada kalmış adam gibi ne yapacağını bilmeyip, ağlıyor. Bana gelince ağlayıp, Mithat Paşa'ya gidence ne diyeceğini bilmiyor. Benim nazarımda Saffet Paşa'dan başka kimse göremiyorum. Sizin ise Anadolu'lu bir Türk ve pederim zamanından beri devletin nan-ı nimetiyle nimetlenmiş, tec-, 22 rübeli bir zat olduğunu biliyorum. Sizi makama getireyim. Meclis-i —j— Umumi'de devlet için ileride meydana gelecek sıkıntıyı bildirin. Benim arzumun da bu olduğunu bildirin." (207)

Savaşları kazananlar da kaybederler.

Sultan, İstanbul Konferansından istediği kararlan çıkartama-mıştı. Bunu, özellikle Mithat Paşa'nm altından çıktığına inanıyordu. Mithat Paşa sadarete getirilince Sultan Abdülhamid Han onu sıkı bir takibe almıştı. Özellikle, Sadrazam'ın konağında olup bitenleri yakından izliyordu. Paşa'nm konağı, Kanuni Esasi ilanının müteakip yeni Osmanlılar'ın sürekli toplantı yeri olmuştu. Her akşam burada içki içiliyor,sarhoşluğun tesir ile sultan'm kulağna kadar gelen ve onu rahatsız edici uygunsuz konuşmalar yapılıyordu. (208)

" devrid ü bürid ü şekest ü bi best"

Mithat Paşa aynı zamanda sözlerine itiraz edenlere derin kin duyar, yüzüne karşı meth edilmekten de aşan hoşlanırdı. Bu ise liderliğin, yöneticiliğin en zayıf yönlerindenden olup onların felaketini hazırlayan sebeplerdir.
Mithat Paşa'nm mizacı diktatörceydi. "Yıkıcı atılganlığı ile nam salmış olup, her işte kendi görüşüne tutkun olmakla dediğim dedik bir adamdı. Yükselmek hırsı ile dolu olduğu için 'Yeni Osmanlılar' adını alan cemiyetin başkanlığına geçerek 600 yıllık devletin yapısını bir anda değiştirmek, ülke ve milletin törelerini ve geleneklerini istediği kalıba sokmak gibi elde edilmesi imkansız bir kudretin kendisinde bulunduğunu sanmış ve çok defa "devrid ü bürid ü şekest ü bi best" (parsaladı, kesti, kırdı ve bağladı) şiirini anarak, devletin idare ağını parçalamayı, saltanatın otoritesini kırmayı kafasına koymuştu" (209)

Haddini Bilmek

Sultan Abdülhamid Han Mithat Paşa hakkında şunları ifade etmektedir;

"Sadrazam olduğunun ilk gününden itibaren bana adeta emir verir kesildi. Ve işlerinde Meşrutiyet'ten ziyade istibdada yatkındı. Mithat Paşa'yı yakından tanıyanlar rey ve icaraatında ne kadar müstebid (katı) olduğunu gizlemezler. Paşa, hürriyeti yalnız nefsi için istiyordu. Diyorlar ki, bizde Kanuni Esasi'yi Koyan Mithat Pa-şa'dır. Halbuki o öteden beri Meşrutiyet taraftan idi Lakin ismini bazı kitaplarda, methini işitmekle hasıl olmuş bir taraftarlıktı. Mithat Paşa, Meşrutiyet idaresinin Avrupa'da temin etmiş olduğu faydaları yalnız görmüş, fakat bu ilerlemenin diğer sebeplerini tetkik etmemiştir. Sulfatömör, her hastalığa, her bünyeye yaramadığı gibi usul-i Meşrutiyet de her kavme her milletin bünyesine fayda olmayacağını zannederim. Şimdi ise ( 1. Meşrutiyet'in tatili yıllarında) zararlı bulunduğuna eminim. Mithat Paşa, Kanuni Esasi'nin behemehal ilan olunmasını teklif ettiği zaman hiçbir devletin Kanuni Esasi'ni tetkik etmemiş ve bu babta esaslı bir fikir edinememiş idi. Rehberi Odyan Efendi idi. Odyan Efendi ise, o zaman bile bizde en mümtaz bir hukukşinas değildi. Zannederim ki, bu bilgisizlik Mithat Paşa ile Taif Kalesi'ne kadar beraber gitti." (210)

Mithat Paşa, aynı zamanda Sultan'a gayri Müslimlerden vali tayin edilmesi ve bunların da harp okuluna alınmasını isteyen bir dilekçe göndermişti. Abdülhamid Han ise bunu kabul etmeyerek : "Devletin temelini yıkacak olan istekler" şeklinde nitelendiriyordu. (211)

II. Abdülhamid Han'ı bir kukla gibi kullanamayacağını anlayan Mithat Paşa, sert bir mektup yazmaya karar verir. Bu mektubunda: "Meşrutiyeti getirmek ve ilandan maksadımız İstibdadı ortadan kaldırmak ve Zat-i Şahanenizi vazifesinde ikaz ve vükelayı devletin vazifesini tayin ve milletimizin meyamnda süratli gelişmeyi tamin edip elbirliğiyle ve gerçekten memleketin ıslahına çalışmaktır...Padişahım, Osmanlılar, kendi kendilerini ıslah ve idare iktidarına haiz olmalıdırlar. Usul-i Meşrutiyetle idare olunan her memlekette nizam nedir bilir misiniz? Tarife hacet yoktur. Bendenize emniyet ediniz efendim, bununla beraber rical-i milletten de emini olunuz..." (212)

Sultan'a karşı takındığı bu tavırları neticesinde 5 Şubat 1877 günü sürgüne gönderildi. Ve ne İngiltere'den ne de halktan beklediği tepkiyi bulamadı.

II. Abdülhamid Han, bu konuya şu şekilde değinir: "Mithat Paşa, sadaretinde milletin kendisini sevdiğine o kadar inanmıştı ki, azlettiğim anda büyük bir ihtilal çıkarak benim hal' ve belki de idam edileceğimi bile saklamaya gerek görmedi. Halbuki, ben onu Avrupa'ya uzaklaştırdığım zaman, hiç kimse ağzını açmadığı gibi, birçok vezirler ve devletadamları beni kutlamışlar, şairler bana övgüler, ona yergiler yazarak, gazetelerle, kitaplar bunları yayınlamışlardı...

Kendisine hürriyet vermiş olan bir velinimetinin, henüz eserinin mürekkebi kurumadan, sadaretten ve memleketten uzaklaştarıl-masına halkın suskunluğu, aydının teşekkür ettiği bir memleketin Meşrutiyet idaresine ne kadar layık olduğunu ben söylemek istemem. Beni istibdad idaresinin en büyük taraftarı ve dünypamn en büyük müstebidi ilan edenler, hakikati hiç olmazsa ben dünyadan el çektikten sonra itiraf etsinler ve onlar da benden el çeksinler..."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:30   #97
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
BIR KARIS TOPRAK UGRUNA
Yeni birTürk-Rus Harbi'nin çıkıp çıkmaması, Osmanlı Devletinin İstanbul Konferansı kararlarını kabul edip etmemesine bağlanmış görünüyordu. Bu kararlar. 18 Ocak'ta toplanan Meclis-i Umumi'de rededildi. Böylece Harbin olma ihtimali çok yükseldi. Rusya, Avrupa devletlerinden çekinerek taleplerini de azaltmıştı.31 Mart tarihinde Londra'da Büyükelçiler arasında "Londra Protokolü" adıyla anılan bir protokol imzalandı. Protokolde, İstanbul Konferansı kararlarında Osmanlı Devleti lehine değişiklik yapılıyordu. Osmanlı Meclis-i Mebusam bu protoklu 10 Nisan'da redet-ti. İngiltere'den çekinmeye devam eden Rusya, bir adım daha gerileyerek Petersburg'a bir elçi gönderilmesinin vaadedilmesini ve Karadağ'a yalnızca Nikşik kazasının verilmesini istedi. Bulgarlar sindirilmiş, Sırbistan'la sulh yapılmış, sıra Karadağ ile barış andlaş-masına gelmişti. Ona Nikşik verilse idi iş bitecekti. Burada Müslüman bulunmayan Türk düşmanı bir ilçe idi. Rus Çarı da giderek bütün isteklerini bu ilçenin Karadağ'a verilmesine kadar indirgemiş, verilmesi halinde harbin önüne geçileceğini, aksi takdirde bunun kendisi için bir "onur meselesi" yapılacağını söylemişti. Bu istek de Meclis-i Mebusan'da "bir karış dahi olsa toprak vermeyiz" denilerek retedilince, sulh müzakereleri için gelen "Karadağ memurları" İstanbul'u terk ile Hocabey (Odesa) yolu ile Kişnev ordugahına giderek ve Rus İmparatorunun himayesine sığınarak kendisinden yar- 135 dım vaadi almışlardı ki, bu keyfiyet Rusya ile harbin açılmasına • başlıca sebep oldu.

II. Abdülhamid Han, harp istemiyor. Osmanlı devleti için bir felaket olduğunu, devletin içindeki iç çatışmanın yanında dışta bir başarı elde etmesinin zor olacağım çok iyi biliyordu. Ama dinletemedi.

Harp taraftarlarının başını çeken Mithat Paşa, Konferans kararlarını kabullenmektense harbi tercih ediyordu. Genlerde bu uğurda doldurulmuştu. Medrese talebeleri Saray'n önüne gelerek "harp isteriz" diye bağırıyordu. Sultan Abdülhamid Han bu konuda şunları yazar: "Zat-ı Şahaneyi oraya (Saray'ın meydanına) kadar devletle biz muhabere isteriz, mutlaka muharebe olmalıdır. Padişah 11 sen gençsin korkma, bizim milyonu aşkın askerimiz vardır, biz gömleğimize varıncaya kadar fedakarlığa hazırız" (Kocabaş)

Hatta Sultan, V. Murat'ın tekrar tahta çıkarılması söylentileri ve kendisinin "Moskof taraftan" olması propagandasıyla savaş lehine iyice sıkıştırılmış, bu sebeplerden hastalanmıştı.
Meclis-i Mebusan'da Rus, Ermeni. Yahudi azınlıklar da vardı. Bunlar bilhassa bir harbin çıkmasında Mithat Paşa'yı destekliyordu. Aynı zamanda Mithat Paşa Sultan'ı yanlış bilgilendiriyordu. Mithat Paşa'nın her zaman 500 bin askerimizin hazır olduğundan sözetme-si, askeri yönetimin defter kayıtlarına dayanıyordu. Gerçek durum ve askerin gönderilmesi işi bunun askerlik kertesini ve ihtiyatlar da içinde olduğu halde toplanan askerlerin değerinin yetersizliğini ortaya koydu.

Milletin bu kadar dahili karışıklarla uğraştıktan sonra Rusya gibi güçlü bir devletle, müttefiksiz olarak savaşa girecek güçte olmadığı delillerle ortadaydı. Böyle iken, savaşın çıkmasını çabuklaştırmaktan başka tedbirler alınmadı ve meclislerde ""Atı-yedi yüzbin silahlı askerimiz hazırdır, durumumuzu harpten başka bir şey düzeltmez gibi sözler söylemekten geri durulmadı. (214)

Savaş hazırlığı olmadan savaşa kalkışmak en büyük ahmaklıktır.

İngiliz delegesi Salisbury Sultan'ı ve Sadrazam Mithat Paşa'yı devamlı harbin Türkiye için felaket olacağı, İngiltere'nin destek vermeyeceği uyarısına rağmen Mithat Paşa diretiyordu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han, Mithat, Saffet, Namık, Said ve Redif Paşalar'la Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi'nin katıldıkları toplantıda, onlara şunları söyliyecektir:

"Ahali ve herkese Rusya ile savaşacak yedi yüz bin asker olduğunu bildiriyorsunuz. Halbuki Ahmet Muhtar Paşa'dan alınan telgrafta 300 bin asker yerine 30 bin asker olduğunu bildiriyor-lar.Lord Salisbury da böyle bir uyarmada bulunuyor. Halbuki siz şimdiye kadar İngiltere'nin Devlet-i Aliyye'nin dostu olduğunu, her hususta birlik olduğunu, yardım edeceğini, gerek bana ve gerekse gazetelerle halka açıklamış bulunuyorsunuz. İngiltere devletinin resmi delegesi bir savaş halinde İngiltere'nin Devlet-i Aliyye'ye yardım etmeyeceğini resmen bildirmiştir. Bu durumda beni ve halkı aldattığınız, kandırdığınız anlaşılıyor. Avusturya'nın Bosna-Her-sek hakkında Rusya ile ittifak halinde olduğu da bilinmektedir. Yu-nanlılar'ın niyetleri de malum...Devlet, Karadağ'a karşı 30-40 bin asker bulundurmak zorundadır. Devletin elindeki tüfek cephane de

ek******. Bu durumda savaşa girmek büyük sorumluluktur. Bundan daha büyük alçaklık tasarlanamaz. Bir taraftan softalar Saray'a kadar gelip savaş diye bağırıyor, öte yandan da en küçük çocuklar ellerinde tüfeklerle gösteri yapıyorlar. Uykumu ve sıhhatimi yitirdim. Bu duruma acele ve kesin bir çare bulunmalıdır." (215) Bu sert ikaza rağmen "İngilizler bize vaat ediyorlar" diyerek direten Mithat Paşa devleti acımasız bir harbin pençesine terk edecektir.

Ve nihayetinde Rusya, 24 Nisan 1877 tarihinde Osmanlı devletine harp ilan etti. II. dülhamid Han'ın tahmin ettiği gibi Osmanlı yalnız kalmıd

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:31   #98
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
KAHRAMANLIK
II. Abdülhamid Han, komutanların ehliyetsizlikleri sebebiyle harbe müdahele etti. Fakat bütün çabalarına rağmen maalesef harp keybedildi. Edirne Ruslar'ın eline geçince ateşkes ve sulh istendi.

Sulhun istendiği 1878 Şubat'ında Osmanlı devleti en buhranlı günlerini yaşıyordu. Başkent İstanbul kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya idi. Rus orduları buraya bir günlük mesafede bulunuyordu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid Han, Rus ordusu Başkomutanı Grandük Nikola'ya bir mektup yazarak İstanbul'a girmemesi için onu uyardı. Mektubunda şöyle diyordu:

"Eğer İstanbul'a girmeye teşebbüs ederseniz, şimdi Mesudiye Zırhlısı'na bizzat bineceğim, Ayastefanos önüne gelip Rus ordusunu topa tutacağım. Şayet mağlup olursam, cephaneliği ateşe verip berhava olacağım. (216)

Grandük Nikola'nın Osmanlı Donanmasının teslimi isteğine ise cevabı şu olmuştur: "...Yeminle beyan ederim ki, Donanma-ı Humayun'un elden çıkarılmasına katiyyen rey ve rızam yoktur. Her türlü fedekarlığı eder, fakat donanma maddesini esasından reddederim. Ve mucip sebeplerini dahi beyana muktedirim. İcabında donanmayı kayıp etmemek için canımı fedaya hazırım."

Sultan, Osmanlı devletinin harbe hazır olmadığını, Meşrutiyet meclisinden İstanbul Konferansı kararlarının tadil edilerek kabul

edilmesini istemişti. Bu durum, Nikşık kazasının Karadağ'a verilmesi ve Petersburg'a bir elçi gönderilmesi noktasına kadar gelmişti. Meclis-i Mecubun'a Hariciye Nazırı Saffet Paşa'yı göndererek "Hükümetin sulh taraftarı olduğunu " bildiriyor, son antlaşma şartlarının kabul edilmesini istiyordu. Fakat Meclis'ten aleyhte karar çıkmıştı. Sultan, bu karardan hiç memnun olmadı. Kanuni Esasi gereği son kararı Meclis verecekti ama Sultan kendi kararının da en azından gözetilmesini ummuştu. Ama umduğu olmamıştı. Kendisini uzun bir zaman sonra ziyaret edecek olan Enver Paşa'y a şunları söyleyecektir:

"Padişah olarak bu memleketin tarihinde ilk Meclis-i Mebu-san-ı ben açtırdım. Fakat mebusların kafi derecede olgunlaşmamış olduğunu görünce, aynı meclisi ben kapattım. Bilir misiniz ki Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın verdiği ilan-ı harp kararı bize neye ma-

loldu?"
Ve II. Abdülhamid Han; "93 Harbi için Karadağ'a bir karış toprak tekretmekten sakındık. Fakat sonra bunun yerine az kaldı Os-138 manii İmparatorluğu'nü İstanbul kapılarına yürüyen Rus ordularına • teslim edecektik."
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:31   #99
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
DEHA
II. Abdülhamid Han, tahta geçince bir sene beş ay devlet idaresine karıştırılmadı. Memleketi sadrazam Midhat paşa ve arkadaşları idare etti. Bunlar, 24 Nisan 1877 günü Rus harbine sebep oldular. Bu savaş Mâlî 1293 senesine rastladığı için (93 harbi) denildi. 93 harbi Edirne mütârekesine kadar dokuz ay sürdü. Müşir [Mareşal] yaptıkları Süleyman paşa, Şıpka geçidindeki gafletiyle en seçkin Türk birliklerinin harcanmasına sebep oldu. Bu hezimete kahramanlık denilerek, başkumandan yapıldı. Fakat, Filibe'ye ve oradan Edirne'ye kaçtı. Edirne'de de tutunamayıp mütâreke istedi. Mütâreke Abdülhamid hânın, kraliçe Viktorya'ya çektiği telgraf üzerine mümkün olabildi.

Ruslar ve Bulgarlar, onbinlerce Türk kadın ve çocuğunu kestiler. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan'dan, İstanbul'a göç etti. O zaman Rusya'nın nüfûsu doksan, Osmanlıların ise altmışdört milyondu. Sultân Abdülhamîd hân. faciaları görünce. Edirne mütâreke-
sinden 13 gün sonra, 13 Şubat 1878'de Meclis-i mebûsânı kapattı. Devlet idaresini eline aldı. Mebusların ancak yüzde kırkı Türktü. Bu parlamento devam etseydi, Osmanlı devleti, daha o zaman parçalanacaktı. Sultân Abdülhamîd hânın ilk ve büyük başarısı, bu felâketi görmesi ve önlemesi oldu.

aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 12-27-2007, 18:32   #100
Kullanıcı Adı
aksavaşçı
Standart SULTAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD Hakkında Herşey
HATAYI KABULLENMEK
Meclis-i Mebusan'ın (Meşrutiyet'in) kendi ifadesiyle ehliyetsizler elinde olması Osmanlı için bîr felaket olduğunu söyliyen Pa-tişah bütün tepkilere rağmen takip edeceği politikayı şu şekilde ifade edecektir:

" Babam Sultan Abdülmecid'i taklit ederek, bağımsız müesseseler vasıtasıyla ve ikna yoluyla ıslahat yapılmasına teşebbüs et
mekle büyük hata ettim. Bundan sonra büyük babam Sultan Mahmut'un yolunu takip edeceğim. Büyük babam, korunması Allah ta
rafından bana verilen milletimin ancak kuvvet ve şiddetle idare edilebileceğini anlatmıştı." (218)

Patişah, Hanedan ve devleti bir emanet olarak görür. Onu en güzel şekilde korumak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.

Meclis-i Mebusan'ın Osmanlı devleti için bir felaket olduğuna ikna olan Padişah, kapatmasına karar verir. Ve 28 Şubat 1887 tarihli muhtırasında şunları söyler:

" Meclis,devlet,memleket ve saltanat aleyhine giriştiği beklenmedik politikalarıyla dost ve düşmanın alay konusu durumuna düşmüştür. Milletin vekilleri ve memleket çakırlarının hizmetçileri olması lazım gelen mebuslar, paraya olan açgözlüklerinden bir takım nüfuzlu kişilerin dalkavukları kertesine düşmüşlerdir. Hıristiyan mebusların herbirisi, kendi milletlerinin emel ve maksatlarını yürürlüğe koymaya pek çok çalışıyorlardı. Ermeniler, Ermenistan hakkında nutukları çekiyorlar; Rumlar da Tırhala ve diğer yerler hakkında isteklerini yaptırmaya girişerek Meclıs'in içinde, vekillere emretmeye cesaret etmişlerdir. Mebusan Meclisi, devlet ve memleketin gelişmesine yarayacak yerde az zaman içinde bir çok zararın meydana çıkmasına sebep oldu. En sonunda memleketin maddi II. Abdülhamid Han'ın Liderlik Sırları Mehmet AYDIN

ve manevi gücünü felç eden Rusya savaşına sebep olmakla sonuçlanmıştır. Bir müddet daha devam etmiş olsaydı,daha pek çok zararlar gittikçe büyüyüp korkunç şekil alacağını tahmin etmek güç değildir. Allah korusun, memlekette, nifak tohumları ve aldatmalar öylesine gelişir.öylesine genişlerdi ki her tarafta karışıklıklara ve ihtilaller çıkmasına sebep olurdu...İşte henüz tecrübesiz ve memleketin gerçek yararlarının neler olduğunu tam olarak kavramamış ve bir taratan da birçok fesatçı ve sinsi düşmanların hile ve desisselerine kapılarak devlet ve millet için esaslı tehlike sebepleri olan bir takım maddelerini, bilerek veya bilmeyerek, mutlak ve gelişme sebepleri sanan kişilerin elinde,Kanuni Esasi'nin zararlı ve tehlikeli bir silah olduğu görüldüğünden, Meclis'in süresiz olarak tatiline, saltanat ve devletin hayat ve huzuru adına zaruret duyulmuştur. " (219)

Bir kanunun, bir memlekette, devletin ve halkın hayatını teminat altına aldığı halde, aynı kanun bir diğer memleketi harap edebilir. Çünkü kanun halkın din, yaratılış, mizaç ve ahlakına uygun olmalıdır.

Abdülhamid Han'ın Meşrutiyet'in o zamanın şartlarına uymadığını ve millet ve memleket için zararlı olduğunu muhtelif zamanlarda dile getirdiği sözleri;

" Meşrutiyet'le idare edilebilmek için memleketimiz kafi derecede olgun değildir. Bu bizim için biri felaket olur; çünkü bu idare bütün fertler arasında eşitlik icap ettirir. Biz de ise böyle bir şey düşünülemez. İmparatorluğumuz, Türkler'den, Araplar'dan, Rum-lar'dan, Ermeniler'den Bulgarlar'dan, Ulahlar'dan, Arnavutlardan, Yahudiler'den teşekkül etmiştiri. Bu unsurlar kazai istiklallerinden ve kiliselerini kendileri idare temek hakkından vazgeçmek istemezler. Bundan başka müşterek bir dilimiz olmadğı da malumdur.Gene bu unsarlardan hiçbirinin anadilinden vazgeçip Türkçe'yiresmi dil olarak kabul etmeyeceği de aşikardır. Bu şartlar altında Osmanlılar'da milli his nasıl köklenebilir? Zaten Hıristiyan tabaamız.büyük devletlerle işbirliği yapmaktadır. Slavlar'ı Rusya, Ermeniler'i İngiltere, Rumlar da kah biri, kah öbürü himaye etmektedir.

Bir kanunun, bir memlekette, devletin ve halkın hayatım teminat altına aldığı halde, aynı kanun bir diğer memleketi harap edebi-

lir. Çünkü kanun halkın din, yaratılış, mizaç ve ahlakına uygun olmalıdır.
aksavaşçı isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi