![]() |
#171 |
![]() 04.10.2009 tarihli Yeni Şafak Gazetesinden Nazif Gürdoğan'ın ''Demokrasi açılımı hukuk açılımıdır'' başlıklı yazısından bir bölüm ;
Demokrasiye açılım, hukukun üstünlüğüne açılımdır. Özgürlüğün kısıtlandığı ülkelerde, hukuka dayanan yönetimler gelişemez. Demokrasi açılımı, özgürlük açılımıdır. Özgürlüğün olmadığı yerde, demokrasi olmaz. Demokratik devlet, hukuk devletidir. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#172 |
![]() 04.10.2009 tarihli Zaman Gazetesinden Hamdullah Öztürk'ün '' Rövanşistlik, dokunulmazlık ve ceza'' başlıklı yazısından bir bölüm;
Evvela AK Parti hükümeti kurulduğunda herkes hükümetlerin gücünün izafi olduğunu bildiğinden bir meşruiyet tartışması çıkartmayı seçti. Bu tartışmalar bekleneni vermeyince bu sefer de yüzde otuz beşle gelmek "azınlığın çoğunluğa tahakkümüdür" gibi bir atak başlatıldı. Ama her şeye rağmen hükümet icraatlarını sürdürüyor ve yıpranmıyordu. Ergenekon örgütlenmeleri, "Tehlikenin farkında mısınız?" kampanyasıyla başlayıp "Cumhuriyet mitingleri" ve "Danıştay cinayeti" ile devam eden inanılmaz kampanyalara rağmen hükümet yine yerini korudu ve hatta oylarını artırmak ve cumhurbaşkanını seçmek gibi başarılar ekledi yürüyüşüne. Bu durumda ortaya şöyle bir sonuç çıktı: Türkiye'de milli irade bir hayli gelişmişti. Halk problemlerin demokrasi içinde çözülmesini istiyordu. Hükümetleri yıpratmak, hele Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı pijamayla karşılamak gibi hükümete güç gösterisi yapma dönemleri geride kalmıştı. Bu sefer "rövanşist davranmak" gibi garip bir suçlama girdi devreye. Rövanşist davranmakla suçlamak demek "ben sana çok kötülük yaptım ama sen yaparsan ayıp olur" demek gibi bir şey. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#173 |
![]() Zaman- Mümtaz'er Türköne -Cumhurbaşkanı'nın tarif ettiği 'tek millet'
"Hiçbir şey elinizde hazır değil. Demokrasi size uygun araçları sağlıyor. Bu araçları ihtiyaçlarınıza göre akıllıca kullanarak amacınıza ulaşıyorsunuz. Cumhurbaşkanı'nın işaret ettiği gibi "birlik fikrini koruyarak farklılıkları yönetme, modern demokrasilerin en ciddi sınavı". "Birbirinden farklı düşünen ve yaşayan bireyleri kucaklayan, çoğunluktan farklı düşünenlerin de hak ve özgürlüklerini teminat altına alan bir siyasî, kültürel ve hukukî düzen"e ihtiyacımız var. Bunun için de farklılıklara tek millet içinde her farklı olanın rızasının alınacağı bir hayat sunmak; "birlik ile çeşitliliği birbirinin alternatifi değil destekleyicisi olarak konumlandırmak ve korumak modern demokrasilerin omurgasıdır". Bir anayasa hükmü gibi kabul edilmesi gereken bu sentez için şu iki cümlenin ezberlenmesi gerekir: "Demokratik devlet, millet olmanın esası olan 'birlik' fikrini ve düzenini güçlü bir biçimde geleceğe taşırken, sosyal ve kültürel farklılıkları ortadan kaldıran değil, onları zenginlik olarak kabul edip geliştirilmesine imkan sağlayan devlettir. Demokratik devlet, farklı olanı tek bir kalıp içerisinde eritmez ve ötekileştirmez; her bir bireyi var olan değerleriyle birlikte koruması altına alır." Bu evrensel düstura hayat kazandırmak için Cumhurbaşkanı "yerli" bir bakış öneriyor. Bütün bir tarihi tecrübeye "bizden" bir gözle bakınca var olan farklılıklar birer "zenginlik", "yabancılaşmış" bir gözle bakınca tehdit olarak algılanıyor. Öyleyse sorunu çözmek için en çok ihtiyacımız olan şey bu bakış açısını yakalamak. "Demokratik açılım"ın çözmeye çalıştığı sorunların tamamına "bizden" bir gözle bakmak. Yabancılaşmadan kurtulmak." Taraf- Ahmet ALTAN- Dönüşü olmayan nokta “Biz yaratılanı severiz yaratandan dolayı” diyen o müthiş ve ilahi cümlenin oluşturduğu geniş şemsiyenin altında bütün ülkeyi, bütün ezilenleri topladı, onlara sahip çıktı. Türkleri, Kürtleri, Sünnileri, Alevileri, Ermenileri, Rumları, Yahudileri, Çerkesleri, Lazları, Abhazları, sağcıları, solcuları, gadre uğrayanları, haksızlığa kurban gidenleri tek tek saydı, hepsini “insanı merkez alan” bir siyasetin koruyuculuğuyla sardı. .... Said Nursi ile Nâzım Hikmet’i, Pir Sultan’la Mehmet Akif’i, Yunus’la Tatyos Efendi’yi, Yesevi’yle Ahmedi Xani’yi, Hacı Bektaş-ı Veli’yle Ahmet Kaya’yı aynı konuşmada, aynı insani sıcaklıkla anacak, hepsinin değerini, hakkını verecek, hepsini saygıyla selamlayacak ne yazık ki tek bir politikacı var bu ülkede. Bütün insanları, ırklarına, dinlerine, mezheplerine, fikirlerine bakmadan kucaklayacağını söyleyen ve kitleleri etkileyen bir başka siyasi lider çıkmıyor." İlk alıntı Cumhurbaşkanımızn, ikincisi ise Başbakanımızın konuşmasının yorumu.. "Birlik" ortak mesaj.. Halkı kucaklayan, demokrasinin sesinin duyulduğu cümleler ümit çiçeklerinin solmasına izin vermiyor. Ayrılığa değil kardeşliğe hizmet ediyor kelimeler, halkımız ve liderlerimiz.. "Biz" işte böyle "birliğimizi" kuvvetlendiriyoruz.. ÖZlediğimiz, beklediğimiz günlerin ışığını artıyor bu "atılım" ve "açılım"lar.. Güneş daha canlı doğuyor Türkiye'nin dört bir etrafına.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#174 |
![]() CHP’NİN CUMHURBAŞKANI ŞİMON PERES!
Dediğimiz gibi; Sayın Abdullah Gül’ün bu “tesbit” ve “uyarı”sı, “CHP’nin saygısızlığı”nın gölgesinde kaldığı için, gündemde yeterince yer almadı, yeterince tartışılmadı!.. O saygısızlığı biliyorsunuz... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Cumhur’un başı” olduğunu reddedip, “AK Parti’nin Cumhurbaşkanı” olduğunu iddia eden CHP’li milletvekilleri, Abdullah Gül’ün Meclis Genel Kurulu’na girişi esnasında ayağa kalkmadılar!.. Oysa, aynı CHP’liler; 13 Kasım 2007’de Meclis’e gelen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres için hem ayağa kalkmışlar, hem de konuşmasını ayakta alkışlamışlardı. CHP’lilerin; Gül için ayağa kalkmayıp, Peres için ayağa kalkması, ister istemez şu soruların sorulmasına yol açmıştı: CHP, “kimin partisi”dir?.. “Türkiye”nin değil de, “İsrail”in partisi mi?.. Şimon Peres İsrail’in Cumhurbaşkanı mıdır, yoksa Türkiye’nin Cumhurbaşkanı mı?.. Şimon Peres, “İsrail’in CHP ile uzlaşması” sonucunda mı seçilmiştir ki; CHP’liler ona “saygı” gösterirlerken, Gül’e “saygısızlık” etmişlerdir!.. Şimon Peres, “tüm Türkiye’yi kucaklayan bir tutum” içinde mi olmuştur ki, CHP’liler tarafından ayakta alkışlanırken, aynı tavır Sayın Abdullah Gül’den esirgenmiştir!.. Abdullah Gül, “AKP’nin Cumhurbaşkanı”(!)dır da, Şimon Peres “CHP’nin Cumhurbaşkanı” mıdır?!?.. Biliyorsunuz; CHP’lilerin “yerli”ye saygısızca davranan, “yabancı”yı baş tacı yapan bu tavrı, Cumartesi günkü Vakit’in manşetinden şu başlıkla verilmişti: “CHP’nin saygısı Peres’e” CHP’nin saygısızlığı; sadece Vakit’te değil, diğer medya organlarında da tartışıldı. Meselâ, “CHP’liler ne zaman ayağa kalkar?” diye sorup, şu cevabı veren yazarlar oldu: “Asker gelince!!!” Ve de “hazırol” deyince!.. 05.10.2009 Hasan KARAKAYA.../ VAKİT |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#175 |
![]() YeniŞafak- Yusuf KAPLAN- “Tarihin kayıp çocukları”, şifreleri kırıp, sistem kurabilecek mi?
"Medeniyetlerin tekevvününde birincil şart, hem dâhilî, hem de hâricî temastır: Dâhilî temas, bir medeniyetin yaratıcı ruhla mücehhez olmasını, dünyaya söyleyeceği sözü, önce kendisine söyleyebilecek, özü hâline getirebilecek bir vasat kurmasını; hâricî temas ise, fiil ve hâl hâline getirdiği, kurucu iradeye dönüşen, mekân'ını ve imkânlarını tekevvün ettiren bu vasatın yaydığı ruhu, titreşimi, canlılığı başka vasatlara da taşıyabilmesini icbar eden, birbirini tamamlayan, biri olmadan öteki de olamayan, var olamayan iki zorunlu ve yaratıcı süreçtir. ...... Şu ân İslâm medeniyeti, birincisinden daha derin bir buhranla boğuşuyor. Bu buhranın aşılmasında da, bu topraklarda hayata nakşedilen yaratıcı ruhla ve kurucu iradeyle teçhiz olduğu zaman, bu “millet”, yeniden belirleyici rol oynayacak." Bu süreçte "birlik" düşüncesi, "biz" olmanın elzem şartı gökkubbede avaz buluyor. "Diriliş" mimarlarının düşüncesini nakışlıyor Cumhurbaşbanımız ve Başbakanımızın aziz cümleleri.. Önce kendi içimizdeki "birlik" düşüncesiyle dünyaya yeniden doğuş ve ardından "diri" beden ve yüreklerle Dünyaya şahlanış. Bu bir ütopya değil.. Azimli ruhların başaracağı bir hedef.. Şifreleri kırmak bizlerin elinde işte.. Tüm yollar bir adımla aşılmaya başlanıyor.. İşte yolların çiçekleneceği de atılan bu adımların izlerinden belli.. Konu Fasl-ı Gül tarafından (10-05-2009 Saat 17:53 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#176 |
![]() 05.10.2009 tarihli Yeni Şafaktan Mehmet Şeker'in ''Başbakan konuştu, iki yazar yorumladı'' başlıklı yazısından bir bölüm ;
Bu ülkede gerçek bir “sosyal demokrat” lider olsaydı dün Erdoğan'ın yaptığı konuşmayı o yapardı. Ama o “ilerici” konuşmayı, devletin resmî tarihinin inkâr ettiği, suçladığı, mahkûm ettiği isimlere sahip çıkan o tarihî konuşmayı “muhafazakâr” Erdoğan yaptı. Türkleri, Kürtleri, Sünnileri, Alevileri, Ermenileri, Rumları, Yahudileri, Çerkesleri, Lazları, Abhazları, sağcıları, solcuları, gadre uğrayanları, haksızlığa kurban gidenleri tek tek saydı, hepsini “insanı merkez alan” bir siyasetin koruyuculuğuyla sardı. Yaptığı konuşmayı çok sevdim. Çok cesurdu. * Said Nursi ile Nâzım Hikmet'i, Pir Sultan'la Mehmet Akif'i, Yunus'la Tatyos Efendi'yi, Yesevi'yle Ahmedi Hani'yi, Hacı Bektaş-ı Veli'yle Ahmet Kaya'yı aynı konuşmada, aynı insanî sıcaklıkla anacak, hepsinin değerini, hakkını verecek, hepsini saygıyla selâmlayacak ne yazık ki tek bir politikacı var bu ülkede. Konu menes tarafından (10-05-2009 Saat 18:42 ) değiştirilmiştir.. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#177 | |
![]() Nuh GÖNÜLTAŞ - 11/8/2009 - "Birileri Bahçeli'ye de 'one minute' demeli..."
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#178 | |
![]() Ahmet KEKEÇ - 05-08-2009 - "Türkiye’nin zencileri, bu sözlerin hesabını sorun! "
Alıntı:
|
||
![]() |
![]() |
![]() |
#179 |
![]() 05.10.2009 tarihli Sabah Gazetesinden Mehmet Barlas'ın ''Mahalle'nin ayıbı mahalle baskısından daha ağırlıklı'' başlıklı yazısından bir bölüm ;
"Mahallenin ayıbı" kavramı hemen her düzeyde "Mahalle baskısı" ile örtülür. Ayıplar giderilmek yerine gizlenirler. Bunları toplum önünde seslendirdiğiniz zaman "Vatan haini" olmanız işten değildir. Bir "Suç duyurusu" ile adliyelik olmanız artık an meselesidir. Aslında bireyler olarak böyle değiliz. Aramızda konuştuğumuzda, kendimiz dahil herkesi ve her şeyi hem alaya alır, hem de gördüğümüz yanlışları masaya getiririz. Hepimizin derinlerimizde biraz Nasrettin Hocalık vardır. Olayları "Aziz Nesin'lik" diye sık sık kategorize etmez miyiz? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#180 |
![]() Zihni ÇAKIR-Cafe Siyaset
BELEDİYELERDE 'HORTUM' YÖNTEMLERİ (ALLAHSIZ MÜSLÜMANLAR) Belediye bütçelerini hortumlamanın çeşitli yolları vardır. Yeter ki kişi yoldan çıkmaya görsün. Başta belediye başkanı olmak üzere kişiler yoldan çıktığında, ne kanun baş edebilir ne de vicdan. Hele hortumcular, ağızlarına “dini-imanı” dolamışlarsa toplum vicdanında da mahkum etirmeniz imkansızlaşır onları. Hortumun ucundan birkaç damla alan goygoycuların savunması da hep aynıdır: - Efendim adamın odasında bile mescit var. - Başkan cebinde namaz takkesi ve 99’luk tesbih olmadan gezmez. - Olur ya kazaya uğrar diye odasına duş bile yaptırmış - Seccadesi duvarında hep asılı durur… Daha birçok aklanma cümlesiyle karşılaşırsınız hırsızlara hırsız dediğinizde. Oysa odadaki mescit bölmelerinde sıkı ihale pazarlıkları yapıldığı bilinmez bir türlü. Cepeki takke ve tesbihle vicdanlara seslenip hırsızlığın örtüldüğü görülmek istenmez. Odada asılı secaddenin bir nevi gözleri köreltmek için asılmış bez parçası olarak kullanıldığı gerçeği en ağır gerçektir. Odadaki duşa gelince… Belki de inanca uygun yapılan tek doğru iş de budur. O da, dinin yasakladığı bir ahlaksızlık (zina) sonrası kendince ihtiyaç, dince farz olan bir vecibeyi yerine getirmek için. Öyle ya sadece bir makam odasını 3-5 yüz milyar gibi bir bedelle döşeyen zihniyetten Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’in sünnetini, Hz. Ömer’in (r.a) adaletini bekleyecek değiliz ya… |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|