AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yarışma | Köşe Yazılarından Paragraflar Hoşumuza giden paragrafları bu bölüme ekliyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 09-28-2009, 18:31   #131
Kullanıcı Adı
menes
Standart
28.09.2009 tarihli Star Gazetesinden Mustafa Akyol ''Türk ırkçılarının inandığı yalanlar'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar. Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki El-cezire Cephesi’nde çarpıştık. Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz .” (Türk Parlamento Tarihi, II. Cilt, TBMM Yayınları, s. 343) Uzun lafı kısası, Cumhuriyet kurulurken Kürtlerin ezici çoğunluğunun Türkiye’ye sadık olduğudur.
Bu tabloyu bozan ise, başka her şeyden çok, Türkler ve Kürtler arasındaki “kardeşlik” ilişkisini “asimilasyon”a çevirmeye kalkan Cumhuriyet, daha doğrusu Tek Parti ve varisleridir.
Şimdi, aradan geçen seksen yıldan sonra, bu yanlış hesaptan dönmeye çalışıyoruz. Mesele, bu.
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-28-2009, 18:39   #132
Kullanıcı Adı
menes
Standart
28.09.2009 tarihli Star Gazetesinden Nasuhi Güngör'ün ''Erdoğan dünyayı doğru okuyor mu?'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Hükümetin IMF’ye karşı getirdiği eleştirileri ve küresel krizde bizzat rolü olan finans ve değerlendirme kuruluşlarının rolünün gözden geçirilmesi talebini şöyle tercüme edebiliriz: Bugüne kadar olduğu gibi uluslararası kuruluşlar eliyle yapılan her değerlendirmeye ya da alınan her karara kayıtsız şartsız uymayacağız. Bizim de sözümüz var. Dolayısıyla bu tür uluslararası kuruluşlar yeniden yapılandırılırken, Türkiye de bu mekanizmaların içinde etkin biçimde yer almalı. ***
Bunların üzerine söylenecek çok söz var elbette. Ama şöyle tamamlayalım. Türkiye’nin içeriden dışarıya doğru etkinliğini ifade eden bu adımlar, aynı hızda kendi içinde siyaseti ve siyasi aktörleri de etkileyecek, değiştirecek ya da dönüştürecektir.
Mutlaka mevcut aktörler tasfiye olup yenisi gelir diye bakmak yanıltıcı olabilir. Çünkü gidişatı doğru okuyan siyasi aktör, ömrünü uzatmayı başarabilir.
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-28-2009, 20:51   #133
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Şamil TAYYAR - 28/09/2009 - "İNCELDİĞİ YERDEN KOPSUN"

Alıntı:
Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ergenekon harmanına dalınca sırtım dirgen izleriyle doldu. Yetmedi; ailem, çocuklarım tarifsiz acılar çektiler.

Tuncay Özkan, sahibi olduğu Kanaltürk’te günlerce aşağılık yayınlar yaptı. Bana etmediği hakareti ve küfrü bırakmadı. Eşime dahi dil uzattı. Yanı başında oturan Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, “ayıptır” diyemedi.

Kanaltürk’ün internet sitesinde sinkaflı küfürler birbirini izledi. Ne şahsım kaldı, ne eşim, ne çocuklarım, ne yakınlarım...

Uğur Dündar’ın eşi için ayağa kalkanlar, aşağılık oyunu, kah gülerek, kah ellerini ovuşturarak izlediler.

Dava açtım. Mahkeme, küfürler için bin 250 lira takdir etti. Bu rakam, alt limitti. Küfürler bu kadar aleni olmasa, ceza bile vermeyeceklerdi.

O günleri zor atlattım. Bir ucu Gavurdağı’na diğer ucu Trabzon’a uzanan aile yakınlarım infiale kapıldı. Kanaltürk’ü kana bulamalarından korktum, günlerce uykusuz kaldım.

Bunca ağır hakaret ve küfre rağmen, Tuncay Özkan’ın eşi veya sevgilisiyle ilgili ima yollu bile olsa tek satır yazmadım. Kavgamı delikanlıca verdim, ama o, belden aşağı vurdu.

Sekreterle ceza verdiler

CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Habertürk’teki bir yorumuma tepki göstermek için aradığında bana küfür edip telefonu kapattı, sonra sicil amiri olduğu sekreterini tanık gösterip hakkımda dava açtı. Hakim, iki tanığımı yalancı ilan etti, sekretere inandı, hiçbir maddi delil aramadı, 1 yıl ceza verdi.

Yargıtay, bu kararı onarsa, isteyen milletvekili sekreterini tanık göstererek, istediği gazeteciyi hapse attırabilir.

Ergenekoncuların dostu CHP’li Şahin Mengü, Kanaltürk’te şahsım için ağzına geleni söyledi, dava açtım, yerel mahkemede kazandım, ama garabet gerekçeyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozdu.

Can Ataklı, Ergenekonculara “Kaçırın Şamil Tayyar’ı, alın elindeki bilgileri” diyerek tüyo verdi. Suç duyurusunda bulundum. Savcı, dava açmak için zorunlu 60 günlük süreyi bekledikten sonra zaman aşımından takipsizlik verdi. Yapması gereken, 60 gün içinde Can Ataklı’nın ifadesini almaktı.

Hakkımdaki suç duyurularına adeta atlarcasına sahiplenen Savcı Ali Çakır, ifade almaya bile gerek duymadan patır patır dava açtı. Soruşturma safhasında savunma hakkı tanımadılar. Birinden de 1 yıl 3 ay hapis cezası aldım.

Bu karar hukuk tarihine “kara leke” olarak geçti. İlk kez bir iddianamenin haber yapılması, cezalandırıldı.

Yargı kuşatması

Tercüman gazetesi, sürmanşette fotoğrafımı yayınlayarak terör örgütüne hedef gösterdi. Yine suç duyurusunda bulundum. Savcı, terörle mücadelede kamu görevlisi olmadığım gerekçesiyle reddetti.

Oysa, Tuncay Özkan, aynı gerekçeyle hakkımda suç duyurusunda bulunduğu zaman savcı hemen dava açtı. Tuncay’ın kamu görevlisi olup olmadığını bakmadı.

Üstelik, iddianameyi kabul eden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, kararı şahsıma resmi olarak tebliği etmediği için 7 gün içinde itiraz hakkımı kullanamadım. Mahkeme ayrıca, görevsizlik verip dosyayı İstanbul’a gönderdi. Madem işin değildi, neden iddianameyi kabul ettin?

İşçi Partisi, Operasyon Ergenekon kitabımla ilgili suç duyurusunda bulundu. Savcı, takipsizlik verdi. Bu kez karşıma Sincan Hakimi Osman Kaçmaz çıktı, takipsizlik kararını bozdu.

Kitapla ilgili yargılamam devam ediyor. Dava savcısı mütalaasında cezalandırılmamı istedi. Gerekçe olarak gösterdiği kitaptaki bölümlerin neredeyse tamamına yakını, davayla ilgili değildi.

Malatya misyonerler davasıyla ilgili belgeler, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi üyelerinin telefon konuşmaları, Muzaffer Tekin’in Danıştay sorgusundaki ifadeleri, Ergenekon soruşturması kapsamında değerlendirildi.

Maksat, ceza vermek...

Jandarma evimi bastı

Mahkeme tebligatları bile Kandil’e operasyon gibi yapıldı. Bir gece saat 21.00 sularında jandarma evimi bastı. Ellerinde ağır silahlar, binayı çevrelediler, bir kaçı bahçe demirlerinden atlayarak kapıya dayandılar.

Tesadüfen, o gece, Kadir Çelik’in Objektif programı için İstanbul’dayım. Çelik ve programın diğer konuğu emekli Astsubay Hüseyin Oğuz, olaya tanıktır.

Eşim, heyecanla arayınca haberdar oldum. Ertesi gün davam varmış, saat 09.00’da falanca mahkemede olmam gerekiyormuş. Hemen jandarma üsteğmeni aradım, özür dilemezlerse canlı yayında baskını anlatacağımı söyledim.

Özür dilediler, ertesi gün çaya davet ettiler. Gitmedim.

Çocuklarımı okullarında taciz ettiler. Ağlayarak geldikleri günleri hiç unutamam. Tehdit ve küfür dolu telefonlar, elektronik postalar...

Sadece şahsıma ve aileme küfür için internet siteleri kuruldu. Sözlük adı altında yalan, dolan, iftira ve küfürlerle sayfalar açıldı.

Yaşadıklarımızın bir kısmını yazdık, bir kısmını sineye gömdük. Aile efradının infiale kapılma riskini düşünerek, hukuka inanarak...

Olmadı.

30’u aşan davada 100 yıla yakın hapis cezası istendi, tazminat talepleri eski parayla 1 trilyonu buldu.

Adalet aradım

Yargı, hak arama çabalarımın önüne yüksek bariyerler dikti. Hukukun bittiği yerde, kendi adaletimi aradım.

“Namussuz ve şerefsiz” diyen ahlaksıza “lan” dedim. Küfre sütun açmaya yeltenen zata “dalaksız” diye seslendim. MHP’li vekilin hakaretleri karşısında “alın şu adamı başımdan” diye serzenişte bulundum. Beni düelloya davet ederken “onun bunun gazetecisi” diyen emekli paşaya, kendi lisanından “onun bunun generali” lafını çaktım.

Ne hikmetse; Metin Ataç Paşa gibi beyaz kıyafetler içinde helikopterden inmediğim halde, bana “evliya” muamelesi yaptılar. Hazreti Yusuf sabrı, İmamı Azam bilgeliği, Mevlana hoşgörüsü, Yunus Emre olgunluğu beklediler.

Oysa basit ve sıradan bir Anadolu insanıydım. Etten kemikten yaratılmış, zaafları, duyguları ve nefsi olan biri...

Bana taşıyamayacağım kadar ağırlık yüklediler. Küfür, hakaret ve iftiralara boynunu eğ, haksızlıklara direnme...

Evet...

Belki “Kamil” değildim, ama Şamil olduğumu unuttular.

Ne diyordu Mehmet Akif; Yumuşak başlıyım amma kim demiş uysal koyunum/ Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum/ Kanayan bir yara gördüm mü kanar ta ciğerim/ Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim/ Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım/ Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.

Hapis cezası vermişler, 5 yıl denetime almışlar, kimin umurunda? Hayatından vazgeçmiş adam için ne ifade eder?

Madem öyle, sözüm odur; inceldiği yerden kopsun...












star

Konu Ertuğrul ÖZGÜL tarafından (09-28-2009 Saat 20:54 ) değiştirilmiştir..
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-29-2009, 15:18   #134
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
NUH GÖNÜLTAŞ
BUGÜN
Adın Muhammed ise GATA'ya giremezsin!


TSK'nın adam seçerken yasal ve yasadışı olmak üzere nasıl bir eleği var, nasıl kriterleri var bunları herkes biliyor.

Bakın... TSK'ya girmek isteyip de adları İslam Tarihi'nden alınan, İslam Peygamberi'nin adını taşıyanlar bile özellikle soruşturuluyor!

Şaşırmayın lütfen.

Bunlar oluyor.

Liseyi bitiren ve adı Muhammet, Erkam, Muaz ve benzeri olan gençler üniversite giriş sınavında başarılı oluyor...

GATA'yı tercih ediyor ve kazanıyor.

Buraya kadar her şey normal.

Asıl hikaye bundan sonra başlıyor.

GATA'da görevli komutanlar adı Muhammed, Erkam, Muaz ve benzeri olan isimlerin evlerine gidip, evlerini, analarını babalarını görüyorlar.

Evi görecekler, anaya babaya da not verecekler.

Evin kütüphanesinde hangi kitaplar var, duvarda hangi portreler asılı bunları kaydedecekler.

Duvarlarda asılı duran "Bismillah, Lailaheillallah" gibi çerçeveleri not edecekler.

Doğrusunu isterseniz çocuğunu bu okullara göndermek isteyen aileler bu uygulamadan çok rahatsız!

Çocuklarına bu ismi koyarken günün birinde bu isim sebebiyle başlarına böyle bir şey geleceğini asla düşünmemişlerdi.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-29-2009, 15:20   #135
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Sabahattin Önkibar-Yeni Çağ

TEBRİKLER...
TV dizileri ve Kavaf’a alkış!

AKP’nin Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ı kutluyor ve alkışlıyorum çünkü TV dizilerinde yayınlanan müstehcen sahnelere karartma getireceklerini söyledi. Bazı çevreler ama bu sansürdür diyebilir, öyle değil. Bunun adı aile kurumunu korumadır ve dahası bu adım yeterli de değildir.. Diyelim ki sevişme sahnelerine karartma uyguladınız, peki ya zihinlerin iğfal edilmesi olayı ne olacak? Daha önce de yazdım, Aşk-ı Memnu dizisinin teması amca karısı ve yeğenin yasak ilişkisi!. Ne yani çok izleniyor diye bu tür sapıklıkları onaylayacak mıyız? İzlenme eğer tek ölçü ise seks filmleri yayınlayın nasıl rekorlar kırılır göreceksiniz! Bu konuda Bakan Kavaf’ın çabası yetmez, RTÜK de devreye girmelidir.. Sahi bu RTÜK niçin var?... Aile, bizim en temel kurumumuz, ona yapılan taarruzlarla mücadele olmazsa olmazdır.
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-29-2009, 16:21   #136
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
TARAF- Ahmet ALTAN-Tebligatlar

“Devleti hukuktan daha önemli bulduğunu” söyleyen yargıçların sayısının azımsanmayacak sayılara ulaştığı bir ülkede, “devleti” savunan yargıçlara karşı “hukuku” kim savunacak?
Hele de devletin çeşitli suçlara bulaştığı bizzat “hukuk seven” yargıçlar tarafından söyleniyorsa."
Yargının içinde ciddi bir çekişme var.
Yargının bir kısmı “devleti korumak için hukuka boş vermek” gerektiğine inanıyor, bir kısmı da “devleti ancak hukukla koruyabileceğimizi” biliyor.
Türkiye için böylesine hayati bir konuda kenarda kalmak, sesini kesmek çok mümkün değil.
Sokaklarda vurulan insanlar, işkenceler, çeteler, darbe girişimleri, toprağa gömülen cephanelikler hep bu “hukuksuzluğun” ve “devleti hukuktan daha önemli bulmanın” sonuçları.
Devlet, hukuktan önemli olamaz.
Hangisi daha önemli diye bir kıyas bile olmaz.
Hukuk olmadığında devlet diye bir şey kalmaz çünkü.
Hukuk olmadığında, devlet çeteleşir.
Biz bunu Susurluk’ta da gördük, Ergenekon’da da.
Ama artık bunu fark eden hukukçular var ve onlar kendi meslektaşlarıyla da karşı karşıya kalıyorlar."

Hukukun "adalet"e denklendiği zamanların arayışındayız.. Devletin "hukuk ve adalet" için var olduğu günlerin müjdesi niteliğinde bugün çekilen sıkıntılar.. Gerçeğin peşinde koşan, adaleti ülkenin mihenk taşı haline getirmeye çalışan hukukçularımızın sayısı arttıkça "devlet" adaletin, huzurun teminatı olacaktır..
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-29-2009, 18:02   #137
Kullanıcı Adı
menes
Standart
29.09.2009 tarihli Zaman Gazetesinden Mümtaz'er Türköne'nin ''Demos'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

..."Demokratikleşme açılımı"na gelince:...
Sorunu halk çözecek. Umutla umutsuzluk arasında gidip gelenlerin de geleceği görebilmek için gözlerini halka dikmesi lâzım. Kararı halk verecek ve çözüm halkın eseri olacak. AK Parti iktidarı da, muhalefet partileri de bu karara teslim olacak. Devlet katında üretilen ve şiddet sarmalı ile içinden çıkılmaz hale gelen bir sorunu çözeceğiz. Dünyanın her yerinde etnik sorunlar halkların düşmanlığı şeklinde ortaya çıktı. Bizde ise halk bu ayırıma prim vermedi. Sorunu çözmek ve hüküm vermek sırası "demos"a(millete) geldiğine göre gönlümüz ve aklımız ferah olmalı.
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-29-2009, 18:32   #138
Kullanıcı Adı
menes
Standart
29.09.2009 tarihli Yeni Şafak Gazetesinden Ali Bayramoğlu ''Başbuğ ve aydın dilekçesi'' başlıklı yazısından bir bölüm ;

Siyasetçi, siyaseti her ne olursa olsun, siyaset yapmaktan alıkonulmamalı ve siyasi alanı keyfe göre daraltılmamalı; askerler devlet alanını kendi tekellerinde tutmamalıdırlar.
Kimse toplumsal sorunları, o sorunlar ne tür sorun olursa olsun (tesettür, üniversite, Kürt meselesi), devletleştirme ve siyasi tartışma gücüne sahip olamamalıdır.
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 07:31   #139
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Hasan KARAKAYA - 30/09/2009 - Başörtüsü fetvası vermek, Genelkurmay’ın işi mi?

Alıntı:
Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

13 Kasım 2007 tarihli Ayna’da, “bazı kuruluşlar”ın “tarihçe”lerinden söz etmiş ve demişim ki; Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluş tarihi 1081... Türk Zabıta Teşkilâtı’nın kuruluş tarihi 1826...
Türk Polis Teşkilâtı’nın kuruluş tarihi 1845...
Jandarma Genel Komutanlığı’nın kuruluş tarihi 1839...
Yargıtay’ın kuruluş tarihi 1868...
Kararlarıyla tartışma gündeminde olan Danıştay’ın kuruluş tarihi ise 1869...
Bunları, şunun için hatırlattım...
Bugün;
“Hamasi nutuklar” atmaya hevesli hemen herkes, her ağzını açtığında; “köklü bir tarihimiz” ve “şanlı bir geçmişimiz” olduğundan söz etmeyi çok sever...
Gerçekten de; bizim şanlı bir tarihimiz, köklü bir geçmişimiz vardır...
Bırakın ötesini-berisini;
“Anadolu’nun Türkleşmesi”nin kökeni, 1071’deki Malazgirt Meydan Muharebesi’ne ve 1299’da kurulan Osmanlı Devleti’ne dayanır.
Peki, bu devletlerin hiç mi “gelenek”leri, “görenek”leri ve “inanç”ları yoktu?..
Elbette vardı ve her gelenek ve göreneğin temeli İslâm’a dayanıyordu...
Evet, “bizi biz yapan” değerlerin başında “din” geliyordu...
Din, yani İslâm!..
Şimdi;
Deniz Kuvvetleri’ni, Zabıta’yı Polis’i, Jandarma’yı, Yargıtay’ı ve Danıştay’ı kabul edip de, onları şekillendiren “İslâm’ın emir ve yasakları”nı, dolayısıyla “başörtüsü”nü reddetmek; ne “akıl”la bağdaşır, ne de “mantık”la!..
Bu, “bütün”ü kabul edip, “parça”larını reddetmek gibidir ki; bu tavır, tek kelimeyle “abesle iştigal”dir, “zırva”dır...
Malûm, “zırva”lar da “tevil” götürmez!..

Yazının DEVAMI için ;)
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 07:37   #140
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Ali KARAHASANOĞLU - 30/09/2009 - İşte savundukları askerî yargının hali!

Alıntı:
Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

AİHM hatırlattı da, Ergenekon için bugünlerde viyaklayanların, bir ikiyüzlülüğünü daha gündeme getirme fırsatı bulmuş olduk.
Konu şu: AİHM dün 21 davada birden, Türkiye’yi haksız bulmuş.
Davaların ortak yönü, TSK’daki askerî öğrencilerin ihraç edilmeleri sonrasında açtıkları davalarda, mahkeme dosyasına konulan belgelerin, ihraç edilen öğrencilere gösterilmemesi..
Düşünebiliyor musunuz; sizi askerî okuldan ihraç ediyorlar. Siz bunun sebebini bilemiyorsunuz.
Dava açıyorsunuz.
Açtığınız davada, mahkemeye sizi niçin ihraç ettiklerini, gizli bir dosya içinde sunuyorlar. “Ama sakın ha, bu bilgileri davacıya göstermeyin” diyorlar.
Askerî Yüksek İdare Mahkemesi de, “Olur olur.Siz hiç merak etmeyin.Biz ihraç edilenlerin davalarını reddederiz.Ama aleyhlerinde ne suçlama var, onun belgesini kendilerine göstermeyiz!” demiş.
Demiş ve ihraçlara karşı açılan davaları reddetmiş. Yani öğrencilerin ihraç edilmelerini hukuka uygun bulmuş. Ama niye hukuka uygun bulmuş, onu da söylememiş!
Çünkü ihraç gerekçeleri “gizli” imiş!
Resmen tiyatro değil mi bu?
Tiyatro olmasına tiyatro da, işte bu tiyatro oyunu şeklindeki şaklabanlıkları savunan, bunların devam etmesini isteyen insanlar var bu ülkede...
“Askerî yargı, sivil yargıya göre daha titiz. Askerî yargının görev alanını daraltmayalım. Askerî mahkemelerin görevine giren bazı konuların sivil yargıya aktarılması yanlıştır” diye, üstün görüşlerini (!) halka empoze etmeye kalkışanlar var bu ülkede..
İşte askerî yargının verdiği kararlar ortada..

Yazının DEVAMI İÇİN
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi