AK Gençliğin Buluşma Noktası
Yarışma | Köşe Yazılarından Paragraflar Hoşumuza giden paragrafları bu bölüme ekliyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 09-30-2009, 07:42   #141
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
D. Mehmet DOĞAN - 30/09/2009 - “Osmanlı sizin bildiğiniz gibi değildi!”

Alıntı:
Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Son şehzadenin cenazesinin 1920’lerdeki korku unsurlarının bugünkü Türkiye’nin büyük ölçüde meçhulü olduğunu ortaya koyduğunu belirtmiştik. Bu, eski korkulardan beslenen unsurların mevcudiyetini tamamen ortadan kaldırmıyor elbette. Bu unsurlar cenazeye Başbakan yardımcısının, bakanların, valinin, emniyet müdürünün, Cumhurbaşkanlığı genel sekreterinin katılmasını hoş karşılamamışlardır. Fakat bunu doğrudan söyleyecek bir ortam mevcut değildir. Katılımın çeşitliliğine bakarak korkularını dışa vurmakla yetinmek zorunda kalmışlardır.
En açık dışa vurdukları korku, bir hoca efendinin ve bağlılarının cenazeye katılmasıdır. Bazı gazeteler cübbeli sarıklı vatandaş resimleri çekerek gazetelerinde yayınladılar. Bazı köşe yazarları, sütunlarında bahsettiler. Şehzade on sene önce vefat etse ve bu haberler gazetelerde çıksa idi 28 Şubat havası ile kıyametler kopardı. Şimdi sadece yazılmış oldu! Meğer İsmailağa Cemaati’nin büyüğü Mahmut Ustaosmanoğlu da o yaşlı ve hasta haliyle cenazeye katılmış. Dolayısıyla, müntesipleri de oradaymış!
Hadi Hoca Efendi’nin cenazeye katılmasını soyadı benzerliğine verelim! Her kesimden vatandaşın katılmasını neye yoralım peki? Sırf son şehzadenin kişiliğine değil elbette! Bu ülkeye, millete büyük hizmetler etmiş bir hanedanın bu vesileyle yâd edilmesi, tarihle barışmak için bu cenazenin fırsat bilinmesi şaşırtıcı görülmemeli!
Biz böyle diyoruz ama, bazılarınca şaşırtıcı görüldüğü kesin! Çünkü, malûm basının kıdemli erken uyarıcıları, transfer kalemşörleri ve eş durumundan yazarları mevzuya dalmaktan geri kalmadılar. Osmanlı hanedanının aslında halkın bildiği gibi olmadığı, dine diyanete ilgisiz oldukları, Cumhuriyetin laik sosyetesi ile aralarından bir fark bulunmadığı, içkilerden viskiyi tercih ettikleri, bu arada Osmanlı padişahlarının da aslında içkici oldukları vs. yazılıp durdu.
En şiddetlisi, din karşıtı tutumları konusunda ortaya sürülen tezlerdi. Dincimiz, şeriatçımız, muhafazakârımız, sağcımız kendileri ile “Osmanlı hanedan mensupları” arasında fark olmadığını, Hanedan mensuplarının da şeriatçı olduğunu sanırlarmış...
Kimin neyi nasıl sandığı bahsi diğer; fakat burada bir “şecaat arzı” yok mu: “Cumhuriyet, toplumsal model olarak neyi getirmek istiyor idiyse... Hanedan çoktan o modele adapte olmuştu... Yani “Cumhuriyet” ile “Osmanlı Hanedanı” arasında kültürel açıdan bir çelişki yoktu... Osmanlı’nın son döneminde saray ve üst sınıf hayat tarzı ile cumhuriyetin benimsediği hayat tarzı aynı idi...”
Cumhuriyet’e geçişin temel gerekçesi “muasır medeniyet” değil mi? İrticai Osmanlı monarşisinden ileri cumhuriyet idaresine geçildiği her fırsatta ifade edilmiyor mu? İşte buna şecaat arzederken...denir!
Osmanlı hanedanı bavullarını toplayıp Türkiye’yi terke mecbur kaldı. Diğer ülkelerin hanedanı gibi yurt dışına hazine kaçırmadı. “Hain” Vahidetdin Türkiye’yi terk ederken törenlerde kullanılan ve hazineden senetle çıkarılan mücevherli saati iade etti ve senedi geri aldı. Bilmeyenler için bir daha hatırlatalım: Vefat ettiğinde tabutuna haciz konuldu! Hanedan mensupları yokluk ve sefaletle imtihan edildi. Yarım asırlık törpülenmeden sonra yurda dönenlerin, yanaşık düzen göstermekten başka seçenekleri yoktu. Zaten hanedanlık göstermeleri de beklenmiyordu. Onlar millete şanlı cedlerini hatırlatmaktan çok, Cumhuriyet oligarşisinin insanlara neler yapabileceğini hatırlatıyorlardı.
Öyle anlaşılıyor ki, Esad Hoca’nın Süleymaniye haziresine defnini engellemek için hanedanın hanım üyelerini birileri devreye sokmak istemiş. Ve o hanımefendi zamanın Başbakanına mektup yazmış. Cumhurbaşkanı Sezer’in vetosu üzerine bu mektubu göndermekten vazgeçmiş. Ama birilerine nasılsa gönderilmiş!
Orada o hanımefendi diyormuş ki, “Süleymaniye Mezarlığı tarikat mezarlığı oldu... Alâkasız kişiler buraya defnediliyor. Eğer Esat Coşan buraya gömülürse, büyük büyük dedemiz Kanuni Sultan Süleyman ile büyük büyük annemiz Hurrem Sultan’ın mezarlarını Süleymaniye’den çekeriz”...
Eğer o hanımefendi gerçekten böyle bir dil kullandıysa, söyleyeceğimiz şey şudur: Bütün soyların akıllıları da ahmakları da olur! Bu ifade, hiç şüphe yok ki hamakat arzının esaslı nümunelerindendir!
Sultan Süleyman’ın soyundan gelmek onun maddî, biyolojik varisi olmayı sağlayabilir, fakat manevî varisi yapmaz. Onu Kanunî ve dönemi hakkında cehaletten kurtarmaz.
Kanunî tarikat mensubu idi desem; şeyhlere, bu arada Beşiktaş sırtlarında yatan Yahya Efendi’ye çok saygı duyduğunu söylesem, bu hanımefendi ne diyecek? Kanunî’nin kendi adına yaptırdığı Süleymaniye camiinin temelini Şeylülislam Ebussuut Efendi’ye attırdığını, kendisine “halde haldaşım, sinde (yaşda) sindaşım, âhiret karındaşım, tarik-i hakda yoldaşım” diye hitab ettiğini, onun fetvalarıyla gömülmek istediğini hatırlatsam?
Eğer bu hanımefendi bu mektuptan sonra Kanunî türbesini ziyaret etmişse, kubbede yankılanan çok kuvvetli bir “defol!” nidası duymuş olmalıdır!





vakit
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 07:46   #142
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Yavuz BAHADIROĞLU - 30/09/2009 - Ektiğimizi biçiyoruz

Alıntı:
Ertuğrul ÖZGÜL Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Biz tarih yapma açısından oldukça şanslı, ama koruma ve ibret alma bahsinde bir hayli şanssız bir milletiz. Ve galiba, kendi tarihi kaynaklarını satan tek milletiz.
1931 yılının 4 Haziran’ında 200 balya tarihi belgeyi hurda kağıt fiyatına, yani okkası üç kuruştan Bulgaristan'a sattık. Bulgarlar o kaynakları kullanarak kurdukları “Araştırma Enstitüsü” vasıtasıyla “Bulgar Tarihinin Türkçe Kaynakları” ismi altında ciltler dolusu kitap yayınladılar. İşlerine yaramayan belgeleri ise ilgili ülkelere sattılar.
Bu bir tarafa, eldeki tarihi belgelerin yüzde 90’ına yakınını henüz tasnif edebilmiş değiliz. Tabiatiyle tarihimize karşı ne kadar duyarlı isek, tarihi eserlere de ancak o kadar duyarlıyız. Önüne gelen, tarihi eserlerimizi dışarıya kaçırıyor.
Gelelim “tarih neden önemli” sorusunun cevabına. Ama isterseniz bu cevabı biz vermeyelim de müşterek noktaları tarihe eğilmek olan düşünürlerden derleyelim.
Jan Jak Ruso'ya göre, “Tarih, okuyana kendi görme derecesine göre yol gösteren bir kılavuzdur...”
Ömer Hayyam'a göre ise, “Tarih kâinatın vicdanıdır...”
Voltaire der ki: “Tarih generallerin, kralların çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.”
Şimdi de gelin ne biçtiğimize bakalım: Terör biçiyoruz, siyasi ve ekonomik kargaşa biçiyoruz; Ergenekon, adaletsizlik, pornografi, ahlâksızlık, öfke ve kavga biçiyoruz.
Demek oluyor ki; yakın tarihimize bazı yanlışlıklar, inançsızlıklar, uygunsuzluklar, tereddütler, taklitler, bunalımlar, sloganlar, şablonlar ekmişiz.
İsterseniz yakın tarih tarlasına ektiğimiz yanlışlardan birkaç kesit vereyim:
Tarih 18 Temmuz 1923... Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi... İstiklal Savaşımızın gerçek kahramanlarından Kâzım Karabekir Paşa kürsüsüye geliyor. “Türkiye Devleti'nin dini, din-i İslâm’dır” hükmünün Anayasa’dan çıkarılmamasını istiyor. Bu hükmün kalmasının zaruret olduğunu söylüyor. Sebep ve gerekçelerini sıralıyor.
Karabekir Paşa, konuşmasını bitirir bitirmez, Mahmut Esat (Bozkurt) kara bir öfkeyle yerinden fırlayıp bas bas bağırmaya başlıyor:
“İslâmlık terakkiye (gelişmeye-ilerlemeye) manidir. Bu dinle yürünmez. Mahvoluruz. Ve bize kimse de ehemmiyet vermez.”
Ardından Ali Fethi (Okyar = Sonradan kendisine “Serbest Cumhuriyet Fırkası” isimli bir siyasi parti kurdurulacak; ancak kısa süre içinde “irticaa taviz” verdiği gerekçesiyle partisi temelli kapatılacaktır) Meclis kürsüsüne çıkıyor:
“Evet Karabekir... Türkler İslâmlığı kabul ettiklerinden böyle (geri) kaldılar. Ve İslâm kaldıkça da bu halde kalmaya mahkûmdurlar. Bunun için İslâm kalmayacağız.”
Sonuçta “Bizi İslâmiyet geri bıraktı” diyenlerin istediği oluyor. Derken zamanla iş o noktaya geliyor ki; nesilleri dinsizleştirme emeli, din düşmanlığına dönüşüyor.
Bu çerçevede ezan ve Kur'an susturulup camiler satılmaya, başka maksatlar için kiralanmaya başlanıyor.
Size, 30 Kânun-u Evvel 1928 tarihli Vakit gazetesinden ibret levhası bir haber sunmak istiyorum. Vakit diyor ki; mezkür haberinde:
“Müessesatı diniyye müdürlüğünce İstanbul'da cemaatsiz camilerden 90 tanesi seddedilecektir” (kapatılacaktır).
“Ekserisi İstanbul cihetinde bulunup seddedileceği ilân olunan cemilerin kayyumları (imam ve müezzinler) başka camilerde vukû bulan münhallere (açık kadrolara) tayin edilecek, böylece kayyumsuz kalacak camiler seddedilerek satılığa çıkarılacaktır.”
Önce “ihtiyaç fazlası” deyip kapatılıyor, ardından da satışa çıkarılıyor.
Maksat lâiklik kurtulsun!
Melül Meriç Hoca’nın tespitlerine göre, yalnız Edirne'de tarihî ve mimarî değeri yüksek olup satılan camilerin bir kısmı şunlardır:
Balaban Paşa Camii: 1926'da 30 liraya satılmış...
Esmahan Sultan Camii: 1928'de 70 liraya satılmış...
İbrahim Paşa Camii: 1938'de 450 liraya keresteci Mişon'a satılmış...
Eskici Hamza Mescidi: 1939'da metrekaresi 25 kuruştan Bohor Efendi’ye satılmış.
Nişancı Paşa Camii: 1940'da 260 liraya satılmış.
Ne demişti Voltair'e? Demişti ki: “Tarih generallerin, kralların çiftliği değil, milletlerin tarlasıdır. Her millet geçmişte bu tarlaya ne ekmişse, gelecekte onu biçer.”
Yani bugün, dün ekilen yanlışların, Ergenekon benzeri ürünlerini biçiyoruz. Bugün tarih tarlasına doğrular ekersek, yarınlarda semeresini alırız.





vakit
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 16:38   #143
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Nusret Çiçek-Vakit 2009-09-30



“Cumhuriyet elden gidiyor” nakaratları boşuna değil.
Hadi Baykal’ın Ergenekon avukatlığına popülist politika damarı çizgisiyle soyunduğunu anladık, Yargıtay’ın en üst kademesinde bulunanların soruşturması yürütülmekte olan olaylar için tavır koymaları hangi yasanın gereğidir? Sancı mı tuttu, yoksa korkunun ecele faydası mı?
Hem “Yargıyı yargıya bırakın” diyeceksin, hem de yargının yakasını bırakmayacaksın.
Gerçekten YARSAV kaç kişidir?
Kaydolanları demiyorum, onlar her nasılsa kaydolmuş olabilirler, asıl şimdiden sonrasında bir yoklama yapılsa kaç kişi kaldıklarını görebilsek.
Tamam mı, devam mı?..
Pişman olanlar, “yanlış yaptım” diyenler...
Hakimin mesleki kuruluşu olur ama, derneği olmaz...
Dernekçilik siyasetçilik demektir. Siyaset hakime yakışmaz...
Tarafsızlık öyle bir tavırdır ki hakimin fanatik olarak tuttuğu takım bile olmayacak.
Yargı günlüklerindeki dernek davalarına baktığınızda, vatandaşı en fazla kavga ettiren yasanın Dernekler Yasası olduğunu göreceksiniz.
Hakimler derneklere girerse durmadan kavga ederler. Nitekim YARSAV derneği hem mesleği ile hem de iktidar taraftarları ile durmadan kavga ediyor...
O bakımdan YARSAV tarafsız bir kuruluş değildir, dernektir...
Hakim adayları imtihanlarında gördük ki, kendileri de dahil geçtikleri köprülerin yıkılması için davalar açtılar. Hem davacı hem yargılayıcı...
Bir ipte iki cambaz oynayamazken yargılayıcı nasıl oynasın?
Ne imiş?
AK Parti kadrolaşmasın...
Ama sen geçmişte bozuk düzen sayesinde kadrolaştın ya...
Senin kadroların kafadan cumhuriyetçi, AK Parti’nin kadroları cumhuriyet karşıtı, vatan haini(!), öyle mi?..
Tarafsız, bağlantısız mesleki kuruluş derken sorunlar demek istiyorum.
Taraflılığın ideolojisinde rol alan yargıçlar sorundur.






Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 17:35   #144
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Standart
30.09.2009 Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemalin yazısından bir bölüm

Genelkurmay Başkanı muhtıra yazacak.
Soruşturmayacaksın!
Genelkurmay Başkanı parti lideri gibi siyaset yapacak.
Soruşturmayacaksın!
Genelkurmay, andıçlarla gazeteci milletinin, aydınların hayatını karartacak.
Soruşturmayacaksın!
Ama darbelere, muhtıralara, devletin içindeki çetelere karşı çıkıp hukukun üstünlüğünü savunan yazarları, aydınları ya da barış çağrısı yapan sanatçıları veya dokunulmazlığa sahip milletvekillerini soruşturacaksın!
Elinde silah olana dokunmayacaksın.
Kalem olana dokunacaksın!
Söyler misin, adalet bunun neresinde?..
  Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 19:30   #145
Kullanıcı Adı
menes
Standart
30.09.2009 tarihli Zaman Gazetesinden Sami Uslu '' Zenginliğin sınırı olmalı mı?'' başlıklı yazısından bir bölüm :

Kapitalizmi benimsemiş ülkelerin toplum vicdanında haklılık bulmayan aşırı zenginlikleri kabul edilir düzeye indirmek için kafa yormak yerine, zekat ve sadaka yöntemini layıkıyla uygulamaları uygun olmaz mı?
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 19:37   #146
Kullanıcı Adı
menes
Standart
30.09.2009 tarihli Yeni Şafak Gazetesinden Resul Tosun'un ''Hükümet ve partinin gücü''başlıklı yazısından bir bölüm ;



Diplomatik lisanı bir tarafa bırakıp aynen halkın lisanıyla gerçekleri dile getirmek tahmin ederim başbakanın kimi muhaliflerini bile içten içe memnun etmektedir.


Herkesin sustuğu ve unuttuğu bir zaman diliminde bütün dünya liderlerinin hazır olduğu BM gibi bir platformda lafı eğip bükmeden Gazze'yi konuşan başbakan kendisine güvenenleri mahcup etmedi.
menes isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 19:48   #147
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Abdurrahman Dilipak
GÜNAYDIN... SAĞOL!

Esas duruş, rahat!
Gülme, konuşma..
Bayan öğretmen, cırtlak bir sesle sabahın 07.30’unda bağırıyor:
Ben “günaydın” dediğimde, hep birlikte gür bir sesle “sağol” diyeceksiniz!
Anadolu’da insanlar, esnaf, sabah sabah birbirini “Selamünaleyküm”, “Hayırlı sabahlar” diye selamlar, ama devlet “Günaydın” dememizi istiyor..
“Günaydın” dememizi istiyor da, “Günaydın” diyene, “Günaydın” denir.. “Sağol” denmez ki!
Tabiî okul dediğin “kışla”ya benzemeli değil mi? Kışla düzeni!
“Tevhid-i Tedrisat”ın, “Milli Eğitim”in gayesi bu değil mi: Tek tipleştirmek!
Birazdan “Türküm, doğruyum” denecek..
Burası askerî bir kamp değil..
Bu gelenek, eski Rusya, Hitler ya da Musolini rejiminden kalma.. Partizanlar, kara gömlekliler filan..
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 20:09   #148
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
Zaman- M.Kamış- Mızrak Çuvala sığmıyor

"Şamil Tayyar'a verilen ceza, şüphesiz sadece ona verilen bir ceza değil. Türkiye'deki karanlık çetelerin üzerine gidenlerin hepsine verilen simgesel bir gözdağı. Böylesine ikili çalışan bir yargı olamaz. Yargı, bir ülkenin hak ve adalet dağıtım yeridir. Yoksa hukuk dışılığın zırha büründüğü bir yer değildir. Türkiye'de faili meçhul işler bir şekilde kamufle ediliyordu, ancak bugün bunu yargının bile örtbas etmesi mümkün değil"

diyor sayın Kamış.. Geçen gün Ahmet ALtan, daha önce de Şamil Tayyar yazdıkları yüzünden uğradıkları akibeti kaleme almışlardı. Haklarında açılan davaları, uğradıkları hakaretleri..
Okuyanlar bilir.. Fakat görüldüğü gibi güneş balçıkla sıvanmıyor. Belli kesimler korkutma politikası uygulama çalışıyor ama nafilr.. Başarılı olma ihtimalleri çok düşük.. Çünkü halk gerçeğin ne olduğunun farkında. Halk hakkın yanında.

Yargı reformu da şunun için önemli ki, hakkın yanında olanlar "zulme" uğramasın artık. Devlet, hukuk güvencesi versin halkına."Adalet" mülkün temeli olsun.. O günler yakın.. Ümitvarız..

Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-30-2009, 21:31   #149
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Standart
30.09.2009 Ahmet Altan Küçük Kız adlı yazısından bir bölüm


Ölen bir köylü kızı.

İşi “büyütmeye” ne gerek var?

Oradaki insanların ölmesi kimin umurunda?

Bizim gazete yazmasa Ceylan’la kim ilgilenir?

Bizim gazete yazsa Ceylan’la kim ilgilenir, onu da bilmiyorum ya.

Küçük bir köylü kızını askerî birlikten atılan bir mermiyle vurup ortadan kayboluyor devlet.

Bunun hesabını kim soracak?

Bizim muhalefet partileri, “Kürt açılımı gerçekleşirse, demokrasi ve eşitlik gelirse Türkiye bölünür” diyorlar.

Kürt açılımı olmadığında Kürt çocuklarını, kuş avlar gibi rahatça vurup öldürürsün ve “Türkiye yekpare kalır” öyle mi?

Böyle mi sanıyorsunuz?

Ceylan vurulalı 48 saat oldu, kimseden ses çıkmadı.

Bu ülke çoktan bölünmüş.

Siyasetçileri, gazetecileri, televizyoncuları çoktan bölmüşler ülkeyi.

Ceylan, zengin bir şehrin, zengin bir semtinde yaşayan zengin bir Türk ailesinin kızı olsaydı ve “havan topu ya da roketle vurulsaydı” bu ülke bu kadar sessiz mi kalırdı?

Vicdan dediğiniz o tuhaf şey böyle durumlarda ortaya çıkıyor işte.

Vicdanın varsa, öldürülenin kim olduğuna, ne olduğuna bakmıyorsun.

O vicdan, o ölüm karşısında sızlıyor ve sen ayağa kalkıyorsun.

Siz, siyasi kararlar ülkeyi bölecek diye korkmayın, ülke “vicdanından” bölünüyor önce.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-01-2009, 15:10   #150
Kullanıcı Adı
ishakyilmaz
Standart
Hasan KARAKAYA -VAKİT

Şener Eruygur... “1 Numara” dedik, “100 Numara” çıktı!
Çeşitli ortamlarda zaman zaman sohbet ettiğimiz dostlar, “Ne olacak bu Ergenekon işi?” diye soruyorlar...
“Operasyonların ucunun nereye uzanacağını, sonunun nereye varacağını” merak ediyorlar... Onlara; “Sonuç ne olur, nerelere uzanır bilemem ama...” deyip, ekliyorum: “Bu kadar pisliğin ortaya dökülmesi bile bir kazançtır... Ergenekon Terör Örgütü iddianamelerinde görüyoruz işte; vatanseverlik adı altında resmen ve alenen millet düşmanlığı yapılmış!.. Bunların ortaya çıkarılmış olması bile, başlıbaşına bir başarı!.. Ya bu operasyonlar olmasaydı?.. Ya bu dokümanlar ele geçirilmeseydi?.. Ya bu bağlantılar ortaya konulmasaydı?.. Türkiye’yi gerçekten Allah korumuş... Bunlar planladıkları darbeleri yapıp, yönetimi ele geçirselerdi var ya; Türkiye uçuruma sürüklenir, onyıllar boyu belini doğrultamazdı!”
ERGENEKON HER YERDE!
İnsanımız, “Hatice”lerden ziyade “netice”ye baktığından, istiyor ki; “ne olacaksa bir an önce olsun!”
Ama, işler öyle yürümüyor!..
Çünkü, Ergenekon Terör Örgütü mensupları her yerde... Her tarafa “kök” salmışlar... Bir “ahtapot” gibi, her tarafta “kol”ları var, “dal”ları var!..
“Devletin hücreleri”ne o kadar sızmışlar, o kadar nüfuz etmişler ki; şahsen ben, “Akyuvar”lar temiz ise, “Alyuvarlar”ın Ergenekoncu olabileceğini düşünüyorum!..
O kadar kadrolaşmışlar yani!..
O kadar içimizdeler!..
Dolayısıyla, bunlara karşı verilen mücadele, bir günün veya birkaç ayın işi değil!..
Bu, uzun soluklu bir mücadele!..
ishakyilmaz isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi