AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-21-2010, 10:57   #331
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Yüce Divan yetmez, darağaçları kurun! – MEHMET METİNER -STAR
İstanbul’dan Kayseri’ye doğru gidiyorum.
Kırıkkale’de gözüme bazı afişler ilişiyor.
“Önce yüce sandık, sonra yüce divan!”
Merak edip bakıyorum.
Hüsamettin Cindoruk’un fotoğrafı ilişiyor gözüme. Altında da DP amblemi...
Bu ülkenin irili-ufaklı bütün partileri AK Parti’ye ve Başbakan Erdoğan’a karşı birleşmiş sanki.
Hepsi tek bir cephede sıralanmış.
Statükonun güya sivil siyasetçi kılığındaki sadık muhafızları Başbakan Erdoğan’a parmak sallayıp duruyorlar.
Bilmeyen de sanır ki Başbakan Erdoğan ne kabahat işlemiş!
***
Başbakan Erdoğan, demokratik olmayan bir statükoyu değiştirmeye çalışıyor.
Milletin hukukunu, milletin iradesi üzerinde bürokratik hegemonya kuran güç odaklarına karşı cesaretle korumaya çalışıyor.
“Yeter artık söz de karar da milletin!” diyor.
Milletin iradesini hiç hükmüne düşüren vesayetçi rejime demokrasi adına karşı çıkıyor.
Vesayetçi rejimin yüksek yargı ayağını demokrasinin ve hukukun zeminine çekmeye çalışıyor.
Ülkenin kangrene dönüşmüş meselelerini “eşit vatandaşlık” anlayışıyla çözmeye çalışarak bu ülkenin vatandaşlarını kendi devletine sadık hale getirmeye çalışıyor. Vatandaşların devlete ve ülkeye aidiyet duygularını pekiştirmeye çalışıyor.
Kısacası, dini, ırkı, mezhebi ve ideolojisi ne olursa olsun bu ülkenin tüm vatandaşlarını temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir demokratik vatandaşlık anlayışını sözde değil özde yerleştirerek kalıcı bir toplumsal barışın zeminini oluşturuyor.

Cumhuriyet çikolatası kaplı çifte kavrulmuş ‘öteki’ - SİVİLAY ABLA - TARAF
Fabrika ayarlarına dönüş


Soru: Sevgili Sivilay Abla, son birkaç gündür bir grup gazete CHP bülteni gibi çıkıyor. Başkalarına yandaş basın diyenlerin kendileri ne oluyor peki? (Fuat Uğurlu)

Cevap: Sevgili Fuat, bizimiz adımız yandaştı. Artık onların adı da yandaş oldu. Gel bundan böyle onlara Kemal Yandaş diyelim.
Kemal Yandaş gazetelerin aslında fabrika ayarları CHP’dir. Bilgisayarımızı düşünelim. Zaman içinde bilgisayarlarımıza duvar resmi (wallpaper) yükleriz. Windows penceresinin gri rengini değiştiririz. İmlecin yerine miyavlayan kedi yükleyenlerimiz olur. Sonra bilgisayar ağırlaşır, yavaşlar. Fabrika ayarlarına geri dön dediğimizde bilgisayar bir rahatlar, yüzüne fer gelir.
Ben gazetelerimizin bu halini çok sağlıklı buluyorum. Hem inkâr inkâr da nereye kadar. Rock Hudson seksen yıl gey olduğunu sakladı da iyi mi etti. Bak Ricky Martin açıkladı rahatladı.
Küçük bir uyarı. CHP’ye Gandi gelmiş medyada bir bayram havasını Erdoğan bir bir not ediyordur. Mutluluktan ağzı kulaklarına varan sevgili meslektaşlarım, ağzınızı azıcık toplayın, sevincinizi bu kadar belli etmeyin. Eğer hesaplar tutmaz da Gandili CHP de iktidar olamazsa birbirinize bakacak yüzünüz kalsın.

Aşk ve laiklik

Soru: Sevgili Sivilay Abla, CHP Milletvekilleri Nur Serter ile Necla Arat bir elmanın iki yarısı gibi görünüyorlardı ama Nur Serter Baykal’dan yana tavır aldı, Necla Arat ise Kılıçdaroğlu’na destek verdi. Bu fark nasıl ortaya çıktı? (Bekir İpek)

Cevap: Sevgili Bekir, Nur Serter aşktan Arat ise laiklikten yana tavrını koymuş görünüyor. Alkışlar Nur Serter için.

Bu nasıl 'komplo' yahu? - Fehmi Koru – YENİ ŞAFAK
Türkiye'nin nüfusu genç insanlardan oluşuyor; üçte ikisi 30 yaş altında bir nüfus bu; Kılıçdaroğlu 62 yaşında... "Varoşlardan da oy alabilecek lider" deniliyor, ama son sekiz yılın ekonomik ve sosyal politikaları 'varoş' denilen kenar mahalleleri kentlerin içine kattı; televizyon dizilerinin tutulmasının sebebi de bu işte: Kenarda oturanlar kendilerini merkezin değerleri ve yaşam tarzıyla birleştiren hayatlar yaşıyorlar...
Deniz Baykal başına geleceği öngörmüş gibi son zamanlarda kendisini ve partisini 'yeni merkez' değerleriyle barıştıracak adımlar atmaya başlamıştı. Mevlana töreninde yaptığı konuşma ile 'Kutlu Doğam Haftası' vesilesiyle verdiği mesajlar o yönde birer arayıştı. Kemal Kılıçdaroğlu böyle bir açılım için herhangi bir donanıma sahip olmadığı gibi, kodlarının da buna müsait olduğu söylenemez.
Bugünün dünyasında liderlik kimsenin kucağına düşmüyor, liderin liderliğini koparıp alması gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nda öyle bir liderlik havası sezebiliyor musunuz? 'Dersim' gafını yapan parti yöneticisine haddini bildiremeyen bir Dersim'li o... Baykal "İstifa ediyorum" dedikten ve bütün gözler üzerine çevrildikten sonra tam dört kez "Ben aday değilim" cesaretsizliğini göstermedi mi? Önder Sav bir sebepten eski genel başkana kızıp alternatif arayışına girdiği için o bugün aday...
Lider adayı olarak ortaya çıktığından beri gazete ve televizyonlara verdiği demeçleri dikkatle izliyorsanız, bırakın dünyanın geldiği noktayı Türkiye'nin bugün eriştiği düzeyi bile tam kavrayamadığını fark etmişsinizdir. Belediye başkan adaylığı sırasında kullandığı birkaç argümanla başbakanlığa aday olunamayacağını biri ona söylemeli. Yapacağını vaad ettiği politikaların çoğunun bugün uygulandığını da...

Başbuğ yine yanlış yaptı- ESER KARAKAŞ - STAR
Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ikinci maddesinde Cumhuriyet’in dört temel niteliği ifadesini buluyor: demokrasi, hukuk devleti, laiklik, sosyal devlet.
Cumhuriyet’e yapılacak en büyük kötülük, en büyük ihanet bu dört ilke arasında bir önem hiyerarşisi yapmaktır; bu temel gerçeği herkes, başta da Genelkurmay Başkanı iyi anlamalıdır.
Sayın Başbuğ’un açıklamasına gelelim: Herkes 24. maddenin (laiklik) gereğine uyarsa ortada sorun kalmaz (imiş).
Bir Türkiye düşünelim, laiklik ilkesi Sayın Başbuğ’un istediği doğrultuda (benim de arzum aynı istikamettedir) işliyor ama demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri büyük ölçüde aksamaktadır; böyle bir Türkiye, içinde yaşamak istediğimiz bir Türkiye midir?
Sayın Başbuğ’un demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini unutarak 24. maddeyi (laiklik) öne çıkarması orijinal bir durum da değildir, daha önce “laik Cumhuriyet” yanlış sloganını çok duyduk, çok tartıştık.
Bizler, liberal demokratlar, ülkemiz için Sayın Başbuğ’un sınırlı ve 2010 Türkiye’sine yakışmayan menzilsiz hedeflerinden daha fazlasını istiyoruz, çok daha maksimalistiz.
Bizler demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkelerinden hiçbirinin diğerinden daha önemli görülmediği, hepsinin kurucu ideoloji ölçütleriyle değil evrensel ölçütlerle tavan yapacağı bir Türkiye istiyoruz.
Herkesin ve Sayın Başbuğ’un da vatandaşlık görevi Anayasa’nın ikinci maddesinde ifadesini bulan tüm ilkelere eşit düzeyde, aralarında sıralama yapmadan sahip çıkmaktır.

Hükümeti uyarıyorum, kendinizi sakının – MARKAR ESAYAN - TARAF
Komplo teorilerini sevmem. Yazılarımın hiç birinde de bu türden şişirmece teorilere yer vermem. Ancak açık olan bir şey var...
AKP’yi devirmeyi planlayanlar ne açık ne de postmodern darbelerle buna muvaffak olabildi. Bilakis, AKP bu tür müdahalelerden daha da güçlenerek çıktı. 2000 krizi sonrasında devraldıkları bitik ülke ekonomisini de çok iyi götürdüler. Dünya krizinin teğet geçtiği birkaç ülkeden birisi Türkiye oldu. Dış politikada Türkiye, mesela İran konusunda Amerika’yı bile sendeleten güçlü bir vizyon ortaya koydu.
Erdoğan ve başta Davutoğlu gibi klas kurmayları, ara sıra yol kazaları yapmakla birlikte sıkı bir siyaset ortaya koydular. Azınlık Genelgesi ve ekümeniklik gibi kırmızı çizgili sorunlarda kompleksiz ve özgüvenli “konuşmanın” bile ülkenin önünü nasıl açtığını gösterdiler.
Türkiye, önümüzdeki elli yılda dünya politikasına damga vuracak beş ülkeden birisi olarak görülüyor artık.
Yiğidi öldür, hakkını ver.
AKP’yi iktidardan indirmenin tek yolu, seçimlerle onu göndermek artık. Ama bu AKP ile CHP’nin sittin sene iktidar olması mümkün değil. Baykal, tam da bu iktidarsızlığın sembolü olmuştu.
Ama derin devlet iktidar istiyor. Emin olun bunu bel altına vurmadan yapmayacaktır.

Kurultay'a doğru CHP-HASAN CELAL GÜZEL-RADİKAL
Sözünü ettiğim yazımın sonunda, CHP’lilere değişim için ‘Kendilerine yeni bir lider’ bulmalarını tavsiye etmiştim. Baykal’ın, 33. Kurultay öncesinde böylesine hainâne bir komployla gidişine üzülüyorum. Ne yazık ki, politikada bu gibi kalleşlikler yapılabiliyor.
Lâkin, siyasetin gerçekleri bütün merhametsizliğiyle devam ediyor. Artık rakipsiz olarak CHP Genel Başkanlığına seçileceğine muhakkak nazarıyla bakılan Kemal Kılıçdaroğlu’na bazı naçizâne tavsiyelerde bulunmak istiyorum:
1. ‘Tarihsel yanılgı’yı, Ecevit gibi siz de kabul etmeli, CHP’yi artık milletin inançları ve değerleriyle uğraşan bir siyasî parti hüviyetinden çıkarmalısınız. Önüne gelene ‘irticacı’ ve ‘lâiklik karşıtı’ damgası vurmayan, halkın inançlarını serbestçe yaşayabilmesi için katkıda bulanan bir CHP, elbette millete daha sempatik gelecektir.
2. Demokrasiyi, millet iradesini ve millî egemenliği gerçek anlamıyla benimsemeli ve içinize sindirmelisiniz. Milletin vermediği gücü, bürokrasiye, militarizme ve jüristokrasiye yaslanarak elde etmeye çalışmamalısınız. İktidarın ve muktedirliğin tek yolunun halk iradesi olduğunu unutmamalısınız.
3. Halka güvenmeli, CHP’nin geleneksel elitizminin kibrinden -mahallî seçimlerde yaptığınız gibi- kendinizi kurtararak halkın irfanına sığınmalısınız. Artık CHP’nin ‘halka çıkma’ zamanı gelmelidir.
4. ‘Yıkıcı’ değil ‘yapıcı’ olmalı, CHP’nin ‘müzmin muhalefet’ anlayışından ve ‘uzlaşmaz’ tutumundan vazgeçmelisiniz.
5. Batı’daki sosyal demokrat partiler gibi ‘yeni tezler’ ve ‘projeler’ ortaya koymalı, ‘reaksiyoner’ ve tutucu değil ‘aksiyoner’ ve değişimci olmalısınız.

CHP mirası ve Kılıçdaroğlu'nun iş listesi... -Ali Bayramoğlu – YENİ ŞAFAK
Sosyalist Enternasyonal'den uyarı aldığı zaman şöyle demişti Baykal:
"Türkiye'deki İslamcı iktidarla temastaki bazı solcu Avrupalı siyasetçiler, CHP'ye ve Türkiye'ye yanlış tavırlar içine girerlerse gerekeni yapacağız... Başımız dik, güvenli bir şekilde dimdik duruyoruz. Olanlar karşısında hiç eziklik içinde değiliz. Görev yapıyoruz. CHP ve Türkiye'yi kimsenin köşeye sıkıştırmasına, haksızlık yapmasına izin vermeyiz..."
Baykal, CHP ve benzerleri bu ifadelerle şunu söylemek istiyorlardı aslında:
Türk sosyal demokrasisi "kendi içine kapanmış bir anlayış"a sarılmıştır, Türk sosyal demokrasisi Türkiye için siyasi model olarak da "kendi içine kapanmayı" temsil etmektedir.
Nitekim Sosyalist Enternasyonel Kongresi CHP'ye uyarı cezası verilmesini, örgütün üyelerinin zorunluluklarını içeren etik yasasına dayandırmıştı.
5 maddelik "etik yasa"nın 4 maddesi ve bunlar karşısında CHP'nin durumu şöyleydi çünkü:
1- Üyeler Birey ve azınlık haklarına saygı duyar...
CHP saygı duymaz...
CHP'nin sadece 301. madde ve Kürt sorunundaki tavrı bile buna yeterli kanıttır...
2- Üyeler tarafsız bir adalet sistemi ve bağımsız bir hukuku savunur.
CHP savunmaz...
Sadece Anayasa Mahkemesi etrafındaki tavrı bile bağımsız bir yargıyı savunma konusunda sıkıntıları olduğunu göstermektedir...
3- Üyeler bütün ayrımcılıklara özellikle cins, ırk, etnik köken, cinsel yönelim, din, dil, siyasal ve filozofik inançlar temelinde yapılan ayrımcılıklara karşı mücadele eder.
CHP etmez...
Sadece başörtüsü tavrı bile bir kültürel kast sistemini savunan elistist bir parti buna kanıttır.
4- İktidarı ele geçirmek için askeri güç kullanımından sakınır.
Tersine CHP siyaseti asker üzerinden yapar...
İşte böyledir CHP'nin mirası...
Kılıçdaroğlu bu mirasın parçası değilse, bile müşkül bir işle karşı karşıya...
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-02-2010, 12:42   #332
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Hikâye uzun, hızla özetleyelim: II. Abdülhamid, içlerinde Emanuel Karasu'nun da bulunduğu bir Osmanlı parlamento heyeti tarafından azledilir, beş yıl sonra Osmanlılar kendilerini bir cihan kapışmasının ortasında bulurlar ve dört sene sonra artık Osmanlı Devleti mevcut değildir. II. Cihan kapışmasından sonra Birleşmiş Milletler 1947'de Filistin'in Yahudi ve Araplar arasında paylaşılmasına hükmeder. Filistinliler kararı beğenmez, savaş başlar. Gariban Filistinliler yenilir 1948'de İsrail devleti resmen kurulur ve Türkiye kuruluştan 9 ay sonra İsrail'i resmen tanır. O tarihten sonra İsrail, komşularıyla iyi geçinmek ve işbirliği yerine düşmanlık ve genişleme yolunu tercih ederek bütün dünyanın kınadığı, nefret ettiği ve ayıpladığı bir haydut devlet mevkiine gelir.

Hiçbir mûcit, elâlemin kendisiyle dalga geçmesi, ardından kötü konuşması için o kadar emek vermez. Paraşüt ceketi icad eden Franz Reichelt iyi niyetini canıyla ödedi; Theodor Herzl'den başlayarak İsrail Devleti'nin icâdına ve zuhuruna emek veren insanların iyi niyetini ise kendileri değil dünya barışı ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti İsrail'in varlık sebebini hiç sorgulamadı, aksine onayladı ama İsrail'in Siyonist, yayılmacı ve kendilerini arzın merkezinde zanneden haydut mizaçlı politikacıları, bir icat olarak İsrail'in varlık sebebini kendi elleriyle otopsi masasına yatırmak için küstahça davranıyorlar.
Bir icat olarak İsrail'e fikir ve emek verenler, dünyanın herhangi bir yerinde, daha müsait toprak, iklim şartlarında kendilerine teklif edilen yurtluk yerini kabul etmeyip "Arz-ı Mev'ud" arazisinde direttiler ama o topraklardaki varlık sebeplerini hâlâ meşrûlaştıramadılar; halbuki mümkündü, hâlâ mümkündür. İslâm âlemi, işgal ettiği topraklardan çekilerek 1948'deki kuruluş hudutlarına rıza gösteren barışçı bir İsrail yönetimiyle iyi komşuluk yapmaya hâlâ ve her şeye rağmen hazır. Lâkin bu şekliyle İsrail, bir siyasi proje olarak "Tarihin en kötü icadı".
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-03-2010, 12:51   #333
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
İsrail, Filistin meselesini hakkaniyete uygun bir biçimde çözümlemediği için dış dünyanın tepki ve haklı müdahalesiyle karşılaşıyor.
Bu gerçeğe, eski yöntemlere başvurarak tepki gösteriyor.
Nasıl mı, başına dert olan ülkelerin başına dert açarak.
Türkiye’de son dönemde yaşanan şiddet olayları bu gözle okunmalıdır.
Bu noktada İsrail’e kızmalıyız ama iğneyi kendimize de batırmalıyız.
Türkiye kendi evini düzene koymadıkça, dışarıdan oynanmaya açık bir ülke olmayı sürdürecektir.
Aslolan, bu tip müdahalelere imkan vermeyecek hukuka, insan hakkına saygılı düzeni bir an önce kurmaktır.
Türkiye bu yolda çok vakit kaybetti.
Adı var, kendi yok açılımda bir adım atılmadı.
Çocuklar cezaevine konularak bölge rahatsız edildi.
Şiddeti kökten çözecek adımlar atılamadı.
Mahmur Kampı boşalacak dendi, üç tane keçi bile getirilemedi.
Bugün İsrail, yarın bir başkası...
Kendi topraklarınızda silahlı bir güç varsa, önünüze engel çıkarmak isteyen her ülke bu gücü kullanmak ister.
Türkiye, bölgede ve küresel çapta etkin bir oyuncu olmak istiyorsa, bu meseleyi halletmek zorundadır.
Başkalarına kızmadan, kendimize kızalım.
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-06-2010, 00:30   #334
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Darbecilik bütün ahlaksız eylem ve niyetleri içinde barındıran yüz kızartıcı bir suçtur. İçinde yetki gaspı var, hırsızlık var, emanete hıyanet var, yalancılık var cinayet var. Ne yazık ki bu yüz kızartıcı suç, Türkiye'de hâlâ ne darbeleri yapanların ne de onları destekleyenlerin yüzünü kızartmıyor. Baksanıza 27 Mayısı yapanlar utanıyorlar diyen CHP lideri Kılıçdaroğlu'na eski milli birlik üyesi birisi oradan "utanmıyoruz" diye seslenebiliyor. Darbe karşıtlığı etrafında bir konsensusun oluşamıyor olması gerçekten bir toplumun sağlıklı ve adil bir biçimde bir arada yaşaması açısından ciddi bir sorundur. Darbeciliği önlemenin yolu sadece darbe yapabilecek olanlar üzerinde bir baskı oluşturması değil, darbeden çıkar yol umanların da bunu akıllarından geçirdikleri için yüzlerinin kızarmalarının sağlanmasından geçiyor galiba.

Türkiye'de insanların bir kısmı darbeyi birbirlerine karşı koz olarak kullanabilme ihtimalini etik açıdan dışlayamıyorlar. Çünkü darbe ortamından kendine doğabilecek bir fırsat ihtimali birilerinin aklını çelmeye yetiyor.

27 Mayıs'ı veya tarihimizin diğer kara lekelerini bir hesaplaşma ve rövanş ve intikam havasına sokmak elbette ki gerekmiyor. Doğrusu o tarihte yapılanların vahameti hâlâ gün yüzüne tam da çıkmış değil. 50 yıl sonra 27 Mayıs'ın bu kadar çok gündemde olması, darbenin 50 yıl geride kalmış olmasının verdiği rahatlıktan değil, aksine hâlâ darbe niyetlilerinin aramızda bulunmasından kaynaklanıyor. Bugün Türk tarihinin en adil muhakemesiyle yargılananların yapmaya niyetli oldukları darbelerde yargılama nasıl oluyormuş, bu vesilelerle hem kendilerinin görmesi hem de herkesin görmesi gerekiyor.

Ayrıca ne de olsa bugün belki hep hayâ ile hatırlamamız gereken gerçek üstünlüğünden gurur duyduğumuz mevcut hukuk düzeninin bu ahlaksız darbeyle tesis olunduğu gerçeğidir. Bu gerçek adalete olan inancı hiçbir zaman rahat bırakmayacak bir gerçektir







Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-06-2010, 13:45   #335
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Hakan Albayrak-Yeni Şafak

GAZZE MESELESİNE KÖKLÜ ÇÖZÜM

Hamas ve El-Fetih barıştırılıp bütün Filistin'i temsil eden bir hükümetin kurulması ve bu hükümetin derhal bağımsızlık ilan etmesi sağlanmalı.

Bağımsızlık beyannamesinde devletin sınırları meselesi kısmen muallakta bırakılabilir ama Gazze ve Akdeniz'deki kara sular mutlaka zikredilmeli.

Türkiye başta olmak üzere pek çok ülke bağımsız Filistin devletini derhal tanıyacak ve Filistin hükümetinin talebi üzerine Gazze'yle deniz köprüsü kurabilecektir.

Mavi Marmara'da katliam yapan alçaklar o zaman ne halt edecekler?

Hiçbir halt edemeyecekler!

NOT: Filistin'de birlik hükümeti kurulamazsa, Gazze'deki yönetim "Geçici olarak Türkiye mandasına giriyoruz" desin. Rest!
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-06-2010, 13:50   #336
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
ADEM YAVUZ ARSLAN'DAN ANALİZ- BUGÜN

Bir fikir dünyayı değiştirebilirmiş

Bir fikrin dünyayı değiştireceğine inanmayanlardansanız henüz Türkçe Olimpiyatları'nı izlememişsinizdir.

Milyonlarca insanın ufkunun Edirne'nin sınırlarını aşamadığı bir dönemde "Oralara gidelim, okullar açalım" dendiği zaman yadırgayanlar şimdi "Ne kadar da haklıymışlar" diyorlar.

Eğer 'Abartıyorsun' diyenlerdenseniz önüne bir dünya haritası alıp bakın.

Grönland'dan Avustralya'ya kadar 120 ülkede okullar açacaksanız.

Üstelik bunun için sermaye ve personel bulacaksanız. O ülkelerde kabul göreceksiniz. Aileler İngiliz ya da Amerikan okulları yerine Türk Okulları'na çocuklarını gönderecek.

Alfabelerinde 'ü', 'ş' gibi harfler olmayan toplumlarda Türkçe öğreteceksiniz. Yetmeyecek fıkralarınızı, şiirlerinizi ezberleteceksiniz.

Kendimizi de aldatmayalım, Türkçe belki ileride çok geçerli bir dil olacak ama henüz değil. Yani bir Malezyalı'nın, Kenyalı'nın, İrlandalı'nın Türkçe öğrenmesi için çok makul nedenler yok.

Bu arada kendi ülkenizden 'etkili ve yetkili' çevreler 'onlar var ya onlar' diyecek, önünüzü kesmeye çalışacaklar. Ama her türlü engeli aşıp o ülkelerde bayrak göstereceksiniz.

Sonra 120 ülkeden çocukları Ankara'da toplayacaksınız. Kaç kişi henüz çocuk yaştaki çocuğunu öğretmenine teslim edip dünyanın öbür ucuna yollar? Demek ki o öğretmenler 'emin' olduklarını ispatlamışlar.

Üstelik bunlar ilk adımı attıktan sonra 20 yıl bile geçmeden oluyorsa.

Durup düşünülünce 'Aşk olsun' dememek işten değil.

O çocuklar 15 güne yakın zamandır Türkiye'deler. Muhtelif kategoriler de maharetlerini sergiliyorlar. Bu yarışmaların galibi yok. Çünkü birinci hepsi. Zaten amaçta birinci seçmek değil.

Ankara'nın bunaltan gündemlerine ara verip Metehan Demir'den Murat Yetkin'e, Erkan Tan'dan Mehmet Acet'e kadar neredeyse medyanın tüm Ankara temsilcileri, Ankara Arena'nın yolunu tuttuk.

Orada birkaç saat boyunca çok farklı yetenekleri ve gösterileri izledik.

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'den, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'tan uzun uzun alkış alan konuşmalar dinledik.

Öyle başarılı performanslar izledik ki bir an için bu çocukların profesyonel olup olmadıklarını bile tartıştık. Şapka çıkartacak performanslar vardı.

Okullar, olimpiyatlar hakkında çok şey söylemek mümkün. Zaten günlerdir Türkiye'nin dört bir yanında 'Türkçe rüzgarı' esiyor.

En başa dönersek... Bir fikir dünyayı değiştirebilirmiş. Türk Okulları ve Türkçe Olimpiyatları tek başına bunun delili.
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-06-2010, 14:06   #337
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Kak Mesut, serok Barzani bı xer hati! - Mehmet Metiner -STAR

AK Parti Hükümeti sistemle tanıştıkça şunu gördük: Asıl mesele içerideydi ve içeridekiler dışarıyı kendi çıkarları doğrultusunda dizayn ediyorlardı!
Bu yüzden “dış politika” anlayışının değişmesi için öncelikle iç politika anlayışının değişmesi gerekiyordu.
“Dört tarafımız düşmanlarla ve onların içerideki işbirlikçileriyle çevrili!” paranoyası üzerinden vesayet rejimini sürdüren güç odaklarının asıl derdi, içerideki iktidarlarını sürdürmekti.
Ortada hikmetinden sual olunmayacak bir devlet vardı. O devlet, asker-sivil bürokratlardan oluşuyordu. Bir de halk tarafından seçilmiş bir meclis ve hükümet vardı. Kendilerini devletin asıl sahibi olarak görenler bu yüzden “devlet ayrı, hükümet ayrı” diyorlardı. Kim hükümete gelirse gelsin, kendilerince belirlenen “devlet politikaları”nın değişmeyeceğini söylemeleri bu yüzdendi.
Bu demokratik olmayan devlet anlayışı ve vesayet rejimi malum sorunlardan besleniyordu. O yüzden sorunların çözümüne vakit geçirilmeden yönelmek gerekiyordu.
“Kürt sorunu”nu cesaretle çözmeye yönelmiş Türkiye’nin sadece “PKK sorunu”ndan kurtulmak için değil, bu ülke Kürtlerinin hür ve eşit vatandaşlık anlayışı temelinde sisteme entegre edilmesi için de Barzani yönetimiyle işbirliğine ihtiyacı vardı. Bir dönem Barzani-Talabani üzerinden geliştirilen düşmanlık siyasetinin aslında “Kürt düşmanlığı” anlamına geldiğine inanan Türkiye Kürtlerinin bu algısının devlete ve ülkeye aidiyet duygusunu zayıflatan bir faktöre dönüştüğü biliniyor. AK Parti Hükümetinin sadece Türkiye Kürtlerini değil Irak Kürtlerini de kendinden bilen bir Türkiye perspektifini esas alması, sorunun kalıcı ve hakiki çözümünün zeminini oluşturmuştur.
Barzani’nin demokratik açılım sürecini desteklediğini yüksek sesle dile getirmesi önemlidir. Barzani’nin “PKK sorunu”nun çözümüne dair önerilerinin önemle not edilmesinin Türkiye’nin yararına olacağına inanıyorum.
Ahmet Davutoğlu’nun Barzani’ye “Kak Mesut” diye hitabı, yeni dönemin ruhunu ortaya koyan anlamlı bir jesttir.
Mesut Barzani, sözüne güvenilir, samimi bir Türkiye dostudur. Bu dostluk, babası Molla Mustafa’nın kendisine vasiyetidir.
Barzani geleneğinde dosta ihanet yoktur.
“Kak Mesut”a, “Başkan Barzani”ye kendi diliyle ülkemize hoş geldiniz diyorum.
Kak Mesut, Serok Barzani bı xer hati welate me!
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-07-2010, 11:52   #338
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Diyelim ki, BM Güvenlik Konseyi'nden İsrail hakkında bir kınama kararı çıkarılamadı ya da veto yetkisine sahip ülkeler 9 insanın hayatını kaybetmesine bile aldırış etmeden kararı veto etti; ne yapacaktı Türkiye? Savaşacak mıydı? Dışişlerimiz yoğun bir çaba sarf etti ve İsrail'in hapse attığı insanlar 36 saat içinde serbest bırakıldı. Ya bırakılmasaydı? Ya bu işkence aylarca devam ettirilseydi? Ne yapacaktı Türkiye? İsrail'e savaş mı ilan edecekti? Sokağın sesine kulak verirseniz, "Evet, savaşmak gerekiyor." gibi bir sonuca ulaşabilirsiniz. Fakat büyük devletler sokağın anlık hissiyatıyla yönetilmez. Savaşın ne getireceği, ne götüreceği, bunu kimin isteyeceği, nerelere kadar dayanacağını kim kestirebilir ki? Milliyet'te Taha Akyol, Zaman'ın yayınlarının farklı olduğunu, "öbür gazeteler şehitliği, şehitlerin cenaze törenlerini, İsrail katliamını, 'Gazâ'yı manşet" yaparlarken Zaman'ın manşetinin "Uluslararası soruşturmaya ilk delil Adli Tıp'tan" şeklinde atıldığını söylüyor. Doğru bir tespit. Uluslararası krizler yaşanırken popülizm yaparak manşetler döşemek, aklıselimi devre dışı bırakabileceği gibi tamiri imkânsız olan kazalara da neden olabilir...
Olaydan sonra, hükümet adına ilk açıklamayı Başbakan Vekili sıfatıyla Bülent Arınç yaptı. İsrail hükümeti hakkında ağır ve haklı eleştiriler yönelten Arınç, "Hiç kimse bizden savaş beklemesin." diyerek Türkiye'nin büyük devlet olduğunu ve bu yüzden öncelikle diplomatik yolları tercih ettiğini ispat etti. Başbakan Erdoğan da 'uluslararası hukuk yolları'na vurgu yaptı ki doğru bir yaklaşımdı bu. Çünkü Türkiye gibi yükselen bir değerin diplomatik yolları tüketmeden vereceği bir karar, başka güçlerin işine gelse bile bu ülkeye zarar verir. En ucuz atlatılacak bir savaş bile bugünkü istikrarı yerle bir eder, onlarca yıl tamir edilemeyecek hasara sebebiyet verir.
ULUSLARARASI MECRADA HAKLILIĞIMIZI KAYBETMEMEK ESASTIR
Tam bu noktada Fethullah Gülen'in uyarılarına dikkat etmek, bu ikazları soğukkanlılıkla dinlemek gerekiyor. Sağduyunun zamanı yoktur; o her zaman için bir ihtiyaçtır. Devletlerarası hukuka riayet ederek hak aramak, diplomatik yolları sonuna kadar zorlamak ve bütün bunlar yaşanırken ülke vizyonunu daha geniş açılar üzerine kurmak doğru bir stratejidir. Olaylar, fert olarak ruhumuzda büyük bir infiale yol açsa bile, devlet olarak akılla hareket etmek, uluslararası meşruiyeti kaybetmemek esas alınmalıdır. Bazıları buna, "Uzaktan bakınca öyle görünüyor." demiş olabilir. Bu bir ufuk meselesi, uzaktan değil, yukarıdan bakılınca (tepeden bakmak değil) görünen manzara önemli... Türkiye sadece 'bölgesinde güçlü bir aktör' olarak kalamaz; o aynı zamanda bölge ve dünya dengelerinin kuruluşunda senaristlerin arasına girmek zorundadır. Böyle bir misyon için tarihi de müsait, şuuraltı birikimleri de. Gelişmeler Türkiye'nin önemini ve etkisini artırdı. Ne var ki savaş gibi sonu asla tahmin edilemeyecek bir maceranın, gelinen noktayı da yerle bir etmesi kaçınılmaz. Tam da bu sebeple sağduyulu davranmak, bir fitnenin içine çekilmemek, başka mahfillerde hazırlanmış senaryolarda bilmeden de olsa aktörlük yapmamak gerekiyor. Daha zor olanı da koro halinde konuşulurken ezber bozacak bir yaklaşım ortaya koyarak herkesi sağduyuya davet etmek. Çünkü meseleyi sadece öfkeye dayayanların (bu öfkenin haklı sebepleri olsa bile) büyük fotoğrafı görmesi hiç de kolay gözükmüyor...
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-07-2010, 13:12   #339
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Yassıada Mahkemesi'nin ünlü savcısı Egesel, 1957 seçimlerinde Demokrat Parti'den aday adayı idi. Cellat başı Salim Başol, Samet Ağaoğlu'na "Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor" demekle kendi fonksiyonunu ifade etti. Darbelerin iç sebepleri genellikle bahanedir; gerçek sebebini dışarıda aramak gerekir. Ortadoğu her bakımdan dünyanın kalbidir; burada ağırlığı bulunmayan süper güç olamaz. Menderes'in emperyalistleri bölgeden atmak için her şeyi yaptığını Libya'nın eski başbakanlarından Mustafa Bin Alim'in "Libya Siyasi Tarihinin Kapalı Sayfaları" adındaki hatıratından öğreniyoruz. Menderes'in Fransızlara karşı bağımsızlık savaşı sürdüren Cezayirlilere Libya üzerinden silah gönderdiğini belirtiyor. NATO'nun silahlarını, bir NATO ülkesi olan Fransa'ya karşı kullanılmak üzere Cezayir'e göndermekle büyük risk aldığını belirten Alim şöyle diyor: "Türkiye'nin Adnan Menderes'ten daha zeki, daha geniş ufuklu ve siyasi olarak Menderes'in sahip olduğu maharet ve parlaklığa sahip bir devlet adamı daha yetiştirmediğini sanıyorum." Akşam karanlığı basınca, Antalya'dan kalkan takaların nereye hareket ettiğini soran Başol'a; "Devlet sırrıdır, söyleyemem" dedi ve idama gitti. Demokrat Parti'yi deviren cuntacıların, Menderes'in üzerinde sigara söndürten gardiyan başının emperyalizmin urganını vatan evladının boynuna geçirdiğini bilmeleri mümkün mü?
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 06-07-2010, 15:50   #340
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
tarihte Esat Adil'in "Türkiye Sosyalist Partisi", Şefik Hüsnü'nün "Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi" neredelermiş?
Yoklarmış, iki sene önce kapatılmışlarmış. Onları kim kapatmış? Ankara rejimi.
Ama İnönü aziz Türk miletine demokrasiyi hediye etmişmiş tabii...
Fakat halk cahil ve kandırılmış olduğundan bu demokrasinin kıymetini bilememiş, İnönü'yü iktidardan devirmiş. Karşıdevrim başlamış.
Değişik partiler olacak ama sen gene de CHP'ye oy vereceksin, başkasına verirsen o demokrasinin hiç anlamı kalmaz ki! Demokrasiyi sana niçin bahşettiler, farklı düşünesin diye mi?
Başka partiye oy verenlere "ampul kafalı, göbeğini kaşıyan ayı" denilemeyecekse, farklı düşünenlere "satılmış, hain, yandaş, yalaka" diye hakaret edilemeyecekse ne anlarım ben o demokrasiden?
Önümüzdeki yıl Önder Sav başbakan yardımcısı olursa, arkadaşın katı yürekli, soğuk, sevgisiz bulduğu, nefret ettiği o adam hükümete girerse, karşıdevrim bitecek, devrim yeniden başlayacak.
Arkadaş Deniz Baykal'la papaz olmuştu, sonra gözüne ne göründüyse göründü, barıştı, fakat Baykal devrilince ne yapacağını şaşırdı, sonra da "Kemal'i severim, iyi çocuktur" diyerek çıktı işin içinden.
Geliyor, geliyor, yüzde otuzla Ankara rejimi geliyor... Arkadaşı peşine takmış, Kemal geliyor...
Ankara rejimi ha? Kemal Atatürk'ün kurduğu rejim mi?
Yoksa İnönü'nün sürdürdüğü rejim mi?
Herhalde Menderes'in "bozduğu" rejim değil, olay 1948 yılında geçiyor.
Yok yok, en iyi rejim "bizim çocukların" 1961 yılında kurduğu rejim...
Eskiden bu tür kompozisyonları yazanlara "düşünce tutarlılığı yok, bir gün akım derken ertesi gün başka şey diyor" gerekçesiyle kırık not verirlerdi, şimdi ahbap çavuş ilişkileriyle gazetede yazı yazdırıyorlar.
Siz ne diyorsunuz, film bile çektiriyorlar yahu! "İnsani" açılardan falan...
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda


Konuyu Toplam 7 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 7 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi