03-19-2010, 13:38 | #231 |
Laikçi teyzeleri kıskandıracak Anayasa taslağı
Mini Anayasa Paketi önümüzdeki dönemde Meclis'e nasıl bir içerikle gelecek? Oradan nasıl çıkacak? Referanduma gidecek mi? Göreceğiz. Ancak değişiklik yapılmak istenen konuların çok önemli olduğu apaçık... Birkaç noktaya değinelim: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) üye sayısı artacak. Bu da yüksek yargıdaki altı okçu kastlaşmayı biraz olsun azaltacak. Parti kapatma zorlaştırılacak, büyük olasılıkla Avrupa Birliği'nin ilke edindiği "Venedik Kriterleri" geçerli olacak. Bir parti ancak şiddeti savunursa kapatılacak. Ayrıca Meclis onayı gerekecek. Kadınlar "pozitif ayrımcılık" denilen şekilde desteklenecek. AKP gibi "muhafazakâr" bir parti buna öncülük ederse, laikçi teyzeler, aniden maçolaşır mı dersiniz? Yüksek Askeri Şûra kararlarının bir kısmı yargı denetimine açılacak. Bu da çok iyi: Askeriyenin "kafasına göre" iş yapması engellenmedikçe, hukukun üstünlüğünden bahsedilemez. Yeterli mi? Elbette değil. Anayasa'da değiştirilmesi gereken daha nice madde var. Ancak şimdilik iyi bir başlangıç... |
|
03-19-2010, 13:48 | #232 |
"Tayyip ne yaparsa kötüdür"...
Kafa bu kafa. Bir komünist arkadaşım vardı, Turgut Özal'a küfür edip duruyordu. "Özal sayesinde hayatınızda ilk kez pasaport alabildiniz, TKP de onun döneminde serbest kaldı, yöneticileri ülkeye onun sayesinde dönebildiler" dediğim zaman aval aval suratıma bakmıştı... Tartışmasız herkes pasaport alabilmelidir. Parasını bastırmak şartıyla elbette. Henüz askerliğini yapmamış gence de pasaport verilmeli, pasaport almak temel bir hak sayılmalıdır. "Bu suretle askerden kaçarsa", eh, ordumuz bir eksikle savaşır! Hükümet, küfür ettikleri bu hükümet, harçlara zam yapmış ama pasaport almayı da son derece kolaylaştırmıştır. İkametgah belgesi sorulmuyor, "oturduğun yerin" emniyetine de başvurmak zorunda değilsin artık. "Memleketinden kayıt getirtmek" için bir ay kadar beklemek falan da kalmadı, "bugün sünnet, yarın deniz" gibi, bugün sabahtan başvuru, yarın öğleden sonra pasaport. "Bize pasaport vermiyorlar" diye hep ağlamış solcuların bu gelişmelere "Tayyip yapıyor" diye karşı çıkmaları da, onların "ahmaklık beratı" olsun. Yeni tasarıda "12 Eylül darbecilerinin yargılanabilmeleri" olanağı da var. Bu ahmaklar ona da karşı çıkarlar |
|
03-19-2010, 14:14 | #233 |
"...Bu iktidar hem yuhalanacak, hem alkışlanacak işleri aynı anda yapabiliyor. Kafası ve kimliği pek net değil, bir yanıyla çağdaş ve ilerici, bir yanıyla tutucu ve hoyrat. Müslüman kimliğine bolca milliyetçilik katmış, özgürlük aranışına 'itaat isteği' bulaştırmış, Ergenekon'a karşı çıkarken İttihatçı katilleri sahiplenmiş tuhaf bir iktidar bu. Türkiye gibi çok karmaşık bir ülkenin değişim günlerini yönetmeye çalışırken kendisi de çalkalanan bir yönetim anlayışı. Sorunumuz sadece bu iktidar değil tabii, bence büyük sorunlarımızdan biri de bu kafası karışık iktidarı 'hakkıyla' eleştirecek bir muhalefetin eksikliği, onu hak ettiğinde alkışlayacak, hak ettiğinde destekleyecek 'adaletli' bir aydın kitlesinin olmaması."
|
|
03-20-2010, 07:47 | #234 |
DANIŞTAY, YARGITAY VE HSYK'NI YAPACAĞI BASKI DAHA YIKICIDIR"
Yargı üzerinde baskı tartışmalarına da değinen Can, iktidarın yargıya baskı yapmayı isteyebileceğini ancak burada önemli olanın bunun sınırlarının belirlenmiş olması olduğunu kaydetti. Ama baskının bir başka boyutu daha bulunduğuna dikkat çeken Can, şöyle devam etti: "Yargının içinde olan baskılar. Danıştay, Yargıtay ve HSYK'nın yapacağı baskılar. Ve bu baskılar çok daha yıkıcıdır. Bir yargıç, gerektiği zaman bir başkana rest çekip baya da popiler olabilir. Ama bir yargıç, Yargıtay'a rest çekemez, HSYK'ya rest çekemez." "ANAYASA'YI YAPACAK TOPLUMDUR, TSK SADAKAT İÇİNDE GÖREVİNİ YAPAR" Can, "Yeni bir anayasaya Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl bakıyor?" şeklindeki bir soruya ise şu yanıtı verdi: "Nasıl baktığını bilmiyorum ama yeni bir anayasa yapacak olan toplumun kendisidir, toplumun temsilcileridir. Reformları yapacak olanlar bizlerin temsilcileridir. Hangi siyasi düşünceye sahip olursa olsun. Kurumlar anayasa yapımında söz sahibi olamaz. Ne Anayasa Mahkemesi, ne Danıştay, ne Yargıtay, ne Türk Silahlı Kuvvetleri ne Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü. Bunlar, sadece ve sadece ortaya çıkan anayasaya sadakat içerisinde görevlerini yerine getirecek olan kurumlardır." |
|
03-20-2010, 15:45 | #235 |
MAZLUM-DER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, ‘’Bir ülkede yasal süresi geçtikten sonra kalmaya devam eden bir kimse ya devlet onu yakalayamadığı için kaçaktır, ya da devlet onun yerini bildiği halde dokunmadığı için misafirdir. Misafire ikramı başa kakmak Kasımpaşa kriterlerine sığmaz” dedi. Ünsal, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın BBC’ye verdiği mülâkatta Türkiye’de kayıt dışı yaşayan 100 bin Ermeninin “sınırdışı edilmesi”ne yönelik sözlerinin, bu kişilerde tedirginlik oluşturduğunu ifade etti. Sözü edilen kaçak 100 bin Ermeni’nin yaşlı ve çocuk bakıcılığı, ev içi işçilik, tezgahtarlık, inşaat işçiliği, vasıfsız işçilik gibi ucuz iş gücü olarak uzun yıllar ülkelerine gidemeden çalıştığını anlatan Ünsal, şöyle devam etti: ‘’Bir ülkede yasal süresi geçtikten sonra kalmaya devam eden bir kimse ya devlet onu yakalayamadığı için kaçaktır, ya da devlet onun yerini bildiği halde dokunmadığı için misafirdir. Sözü edilen 100 bin Ermeni hemen sınır dışı edilebileceğine göre yerleri biliniyor demektir. Yerleri biliniyor ve dokunulmuyor ise kaçak değil misafirdir. Kasımpaşa kriterlerine göre misafire yapılan ikram ve ihsan başa kakılmaz. Kasımpaşa kriterlerine göre fakirlerin, sahipsizlerin, kimsesizlerin ellerinden ekmekleri ve umutları alınmaz, korkutulmaz, tehdit edilmez.’’ |
|
03-21-2010, 17:37 | #236 |
"Demokratik açılım" Türkiye'nin en ciddi projelerinden biri. Bu projeye her şeyden önce devletin önayak olduğu "birlikte yaşama iradesi" olarak bakmak lâzım. Ortak akıl ve sağduyu bu sorunun üstesinden gelmek için yeterli. Türkiye'de bütün vatandaşları içine alan bir güven ortamının oluşması durumunda, hiç kimsenin şikâyet edeceği bir sorun kalmaz. Kürt sorunu özünde bir Kürtçe sorunu. Hükümet eliyle devlet önayak olunca, toplumda anadile saygının yerleştiğini, farklılıklara saygılı bir kültürün hızla güç kazandığını gözden kaçırmayalım. Demokratik açılımın ana gayesi, toplumu bir arada tutmak, kamplaşmaları, kutuplaşmaları önlemek.
Nevruz da öyle... Baharı karşılamanın coşkusunu birlikte yaşamak. Umut dolu bir geleceği paylaşmak. Aydınlığın karanlığa karşı kazandığı zaferi kutlamak. Yeni yıl hepimize barış getirsin |
|
03-21-2010, 19:24 | #237 |
Şimdilerde de adalet gücünü kaybetti, odak gücü baskın… Adalet zulmün aracı kılındı… Uygulanan ise adalet değil, yasalar yığını…
Adaletin mahkum edildiği bir ülkede doğal olarak doğruların yeri cezaevleridir… Adalet çarpıtıldı… Çağdaş yorumlarla hakikat sulandırıldı… İçi boşaltılmış boş ve kof cümlelerle insanlar aldatıldı… Sihirli söylemlerle kitleler büyülendi… Olan halka oldu… Artık adalet, özgürlük, insan hakları vurgusu cezp etmiyor, heyecan vermiyor… Kelimeler inandırıcı değil… “İnsan hakları” iddiaları, adeta onların tüm gayri insaniliklerini örtbas eden güçlü bir argümana dönüştü… Zulüm örgütlü, hem de küresel düzlemde… Adalet dağınık, parçalı… Örgütlü zulüm, adaleti önce örseledi, sonra öteledi… İnsanlar kötülere öykündükçe adaletin kökü kurumaya yüz tuttu… artık örgütsüz ve duyarsız toplumlar öğütülmeye mahkum… Hak talepleri ertelene ertelene zaman aşımına uğradı… Şirazesinden çıkmış insanlar nerede duracağını, başını hangi taşa vuracağını bilmiyor… Yaslanacağı bir güvenlik duvarı arıyor… İnsanlar haklı olarak soruyor: Adalet söylemi kimlerin çıkarına hizmet ediyor? Adalet üzerindeki kuşkuyu kim giderecek? Sis perdesini kim kaldıracak? Adalet saraylarında yaşanan cevr-ü cefa tüm bunları bize söyletiyor… Adalet adına slogan, söylem, sembol kırıla gidiyor… Bu yönü ile fazlası var, noksanı yok… Ancak adaletin kendisine gelince yoksunluk işte o zaman… “Kıst” kısırlığı burada kendini gösteriyor… Habire adalet sarayları inşa ediliyor, adalet yasaları çıkarılıyor, ancak adalete yaşam hakkı yok… Bu şartlarda yetişen nesiller silik ve suskun… Dertsiz ve duyarsız… Her türlü olumsuz etkiye yatkın ve yakın… Düne kadar olup- bitenin farkında olanların bir çoğu ise bugün “göze batmadan, dikkat çekmeden” hayatını yaşamanın derdindeler… Çünkü onlar artık akıllı, tedbirli, bilgili ve de tecrübeli!.. Evet, bu doymuşluk ve bilmişlik havası, “teslimiyetçi” bir ruh halinin tezahürü… “Gelene ağam, giden paşam” felsefesi hakim… Ramazan Kayan |
|
03-23-2010, 07:36 | #238 |
Yüksek yargı da reddiyeci tavrıyla kendi tabanına ters düşüyor. Yaklaşık 12 bin yargıç ve savcı var. Referandum sandığını önce adliyelerin kapısına koysak, sayıları 400'ü bile bulmayan yüksek yargı mensupları dışında, 'evet'in tulum çıkaracağını tahmin ediyorum. Kaldı ki yüksek yargıçlar da epey fire verir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için önerilen sisteme itiraz ediliyor. Hâlbuki 'temsilde adalet' düsturuna uygun bir formül ortaya konuyor. Bugüne kadar 5 asıl üyenin tamamı yüksek yargıdan seçiliyordu. Kürsü yargıcı veya birinci kademe mahkemeleri dediğimiz 11 bin hâkim ve savcı, kendileriyle ilgili hayati kararları veren idarî kurulda 'sıfır' temsil hakkına sahip. Buna mukabil sayıları birkaç yüzle sınırlı olan yüksek yargıçların temsil oranı yüzde yüz. Şairin "bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa" dediğinden daha adaletsiz bir paylaşım! İtirazların temel dayanağı 'yargı kuşatılıyor' şeklinde. Taslak bu şekilde geçerse yargıyı gerçek sahipleri, yani kürsü yargıçları kuşatacak. Seçimle gelen 19 üyeden 10'unu yerel mahkemelerde görev yapan hâkim ve savcılar seçecek. Bundan niye endişe duyuluyor, anlamıyorum. Ankara'daki yargıçların itirazlarını kendi camialarına bile anlatabileceklerini sanmıyorum. 'Sen beni seç, ben seni' kısır döngüsünün kırılması en çok adliyeye huzur getirecek.
|
|
03-23-2010, 09:09 | #239 |
Yargı, Yasama'nın üstünde olabilir mi?
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in ne dediğini duydunuz mu? Mini Anayasa değişikliği gündemde ya... "Yargıyla ilgili düzenlemeler, Anayasa'ya aykırı" demiş. Bu laf, şu anlama gelir: "Meclis yasama görevini yerine getiremez; Anayasa'yı değiştiremez." Yani "kuvvetler ayrımı"ndan bahseden Yargıtay Başkanı, aslında kuvvetler ayrımına karşı çıkıyor. "Yargı, Yasama'nın üstündedir" diyor. Bizim "yargıçlar devleti" ya da "yargıçlar iktidarı" dediğimiz, tam da bu işte. Demokrasi karşıtı bir yöne savrulan Yüksek Yargı nasıl toparlanacak? Fikri olan söylesin. |
|
03-23-2010, 10:44 | #240 |
Kadir Özbek’in yıllarca anılacak sözü ise esasında bunlar değil. “Kusura bakmayın, yüksek yargı ile dalga geçiyorlar” çıkışını unutmak mümkün değil.
Ey Kadir Özbek, utanç kararlarına imza atan ve “Sizi buraya tıkan kuvvet idamınızı istiyor” diyen Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’u Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirirken halkla dalga geçmediniz mi? Bugüne kadar cumhurbaşkanı seçimlerinde asla gündeme gelmeyen 367 şartı ucubesini bu milletin başına saran yüksek yargı değil miydi? TBMM’nin büyük bir çoğunlukla yaptığı düzenlemeyi, cuntacı ruhun “411 el kaosa kalktı” dolduruşuna gelerek iptal edip karşısına geçip gülenler sizler değil miydiniz? Böylesine kötü bir sicile sahipken kalkıp bu sözleri edebilmek için insanda biraz utanma duygusu olması gerekir. Dahası biraz da balık hafızalı olmamanız gerekir tabii. Dün dediğinizi unutmamanız şart. 2003 yılında Anayasa Mahkemesi yönetimi, üyelerin seçimine ilişkin ortaya koyduğu öneride üye seçim yönteminin değiştirilmesini istenmişti. Bugün öngörülen değişiklik, o gün istenenden daha az iddialı. Anayasa Mahkemesi’nin hazırladığı taslakta Meclis’in seçtiği üye sayısı 4 idi. Hükümetin bu taslağında TBMM’nin seçeceği üye sayısı 3’e indiriliyor. Önümüzdeki günlerde neyin nasıl olacağı işin ayrı tarafı. Bunu hep birlikte göreceğiz. Aslında konunun en önemli tarafı, bu değişikliğin halkın önüne gelecek olması. Bırakın işin sahibi karar versin. Kendinin nasıl yönetilmesini istiyorsa ona karar versin. Ünal TANIK |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|