![]() |
#181 |
![]() Biri derki 'Aklini birak, bende cok!'
Digeri derki 'Aklini kullan, bende yok!' Atan tutar, tutan atar. Satan katar, herkez yatar. Gece biter, yatan gider. Akli gider, yol biter. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#182 |
![]() " Düşünmek bir an "
.. İbrahim'in güneşi gibi senin de nice güneşin var akşam olunca batacak.. Düşüneceksin o vakitta bir an. Ve batanlardan geçeceksin. Seni terk edeceklerden geçeceksin. Kendini de terk edip, asla seni terk etmeyecek olana varacaksın... ... SEMERKAND Dergisi / Ocak 2010 Çok güzel bir yazıydı ilk harfden son noktaya dek. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#183 |
![]() Yargı’da yıllarca nasıl bir sol ideolojik(hatta mezhepçi) kadrolaşmanın yapıldığını herkes biliyor. Yargı reformu için ayrı bir meşruiyet gerekçesine ihtiyaç yok.Her şey ortada.Danıştay’ın bazı kararlarının mercek altına alınıp incelenmesi bile hukukun nasıl ikinci, üçüncü plana itildiğini göstermeye kafidir.
Her kararname döneminde millete bağırsak düğümlenmesine benzer krizler yaşatarak –HSYK nun- yapısını, konumunu teşhir etmek, gereği yapılmadığı müddetçe hiç bir anlam ifade etmiyor. Bir HSYK üyesinin, bir Ergenekon sanığı ile sıra dışı dostluğu ortaya çıkmadı mı? Kent otel toplantılarına katıldığını aynı kişi kendi ağzından ikrar etmedi mi? O toplantılara katıldığı için yargılanan onlarca insan var. Yaz kararnamesinde HSYK nın ETÖ davasının gidişatına tesir edecek değişiklikler için gösterdiği çaba , gazetelere, TV lere yansıyan açıklamalar hala arşivlerde duruyor. Bütün bunlar Yargı’ya neşter vurmak için kafi değil mi? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#184 |
![]() 1930'larda "On yılda on beş milyon genç yaratıyorduk". Ama şimdi gençlerin her biri bir telden çalıyor. Metal biblo döker gibi kalıplara basıp basıp çıkartarak seri üretim yapma imkânı yok. Modern insan devlet kadar birey diyor şimdi. Bu sonuç neyin neticesidir? Rusya, Fransa ya da ABD'deki rejimlerin mi? Yoksa Türk modernleşmesinin mi?
Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek bu "yaratma" mevzusuna ters açıdan yaklaşıp "Bir Adam Yaratmak" adlı eserini yazıyordu o yıllarda. Kısakürek'e göre bu proje üçüncü nesil hayata atılırken "intihar" etmek durumunda kalmaya mecburdu. Bu gün "yaratılmış nesiller" de aramızda, "intihar" buhranı yaşayanlar da... Ama hepsi bundan ibaret değil. Bir de ülkenin şartlarıyla sınırlı kalmamış, dünyanın gidişatını yakalayarak milli değerlerinin üzerinde doğrulup rekabet edebilecek azim ve kuvveti iliklerinde hissedenler var. Onların açısından bakınca devlet hiç de çözülmüyor. Tam tersine anayasasında yazıldığı gibi "sosyal hukuk devleti" olma yolunda dev adımlar atıyor. Onlar kozmik belgeleri görmek isteyen hâkimin kararlılığını, Genelkurmay itirazını reddeden mahkemenin kararını kurumlar arası çatışma olarak görmüyor. Hukukun gereği olarak biliyor ve bildiğini yapmayı devletin bekâsı açısından olmazsa olmaz kabul ediyor. Tıpkı başlıkta olduğu gibi merkeze hukuk yerleşiyor. Çok yakın bir geçmişte her gün sabah akşam ilaç alır gibi durmadan andığımız "çelik çekirdek" yerini hukuka bırakıyor. Devlet onun etrafında örgülenmeye başlıyor. Sabih Kanadoğlu bile talimat vermeyi bırakıp, ifade veriyor ve bunu hukukun gereği olarak açıklıyor. Bunlar güzel şeyler değil mi? |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#185 |
![]() Gerisini Akyol şöyle anlatıyor: "Ona, 'Atatürk 'Hayatta en hakiki mürşit ilimdir' dedi mi? dedi. O zaman bu söylediklerinizi bilim adamlarının bir eleştirisinden geçirin. Doğru olduğu nereden belli? Türkiye'de sosyologlar var. Yurtdışında sosyologlar var. Bu konuda araştırma yapın..."
Sosyolog olarak da uluslararası düzeyde kabul gören Elizabeth Özdalga, Nilüfer Göle ve Nur Vergin gibi akademisyenlerin ismini verir. Ve Bir'e 'Bunları çağırın, 'Türban olayı nedir, Türkiye'de irtica var mıdır diye bir sorun.' der. Bir bakıma askere yol gösterir, akıl verir... 'Biz Ege'deki askerî strateji konusunda size danışıyoruz. Siz neden sosyologlara danışmıyorsunuz?' diye de ekler. Doğrusu Bir Paşa'nın o ana kadar duymadığı ve duymaya tahammül edemeyeceği bir çıkış. Yazarları ikna etmeye çalışırken kendisinin ikna edilmekte olduğunu gören Bir, kızgın şekilde şöyle der: "Bizim sosyologlara ihtiyacımız yok. Biz askeriz. Komutandan talimatı alır, gereğini icra eder, tekmil veririz. Sosyologlarla, şunlarla bunlarla konuşarak kafamızı karıştırmayız." Taha Akyol'la Çevik Bir'in tartışması burada bitmez. Devamı daha çarpıcı: "Çevik Bir'e 'Siz buraya üniformayla geldiniz. Biz kapıya 'Askerî üniformayla girilmez' diye yazı assaydık, kendinizi hakarete uğramış hissetmez miydiniz?' Bir, 'Böyle şey olur mu? Bu, şerefli bir üniformadır.' dedi. Ben de bunun üzerine, "Kızlarınki de öyle. Başörtü de kızların onurlarıyla ilgili. Kızları gözyaşları içinde okul kapısından geri çeviriyorsunuz.' dedim." Taha Akyol'un söyledikleri tarihe geçecek. O yüzden uzun alıntı yaptım. O zor günlerde Türk toplumunun hissiyatına tercüman olmuş; ağzına sağlık Taha Akyol... |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#186 |
![]() Askerimiz her zaman aynı ordunun askeri değildi. Adında "yeni" sıfatı olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin en eski ordusu idi. Zamanla bir çıkar şebekesine ve fesat ocağına dönüştü. Savaş meydanlarında hezimet üstüne hezimet yaşarken, iktidar mücadelesinde zaferler kazandı. Biraz zora gelince kazan kaldırıp, doğrudan yönetime el koydu. Sultan III. Selim çareyi Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurmakta buldu. Napolyon'un Akka kuşatmasında başarılı olan bu yeni ordu, Yeniçerilerin gadrine uğradı. Hile, desise ve suret-i haktan görünen nümayişlerle ülke iç savaşın eşiğine getirildi ve yeni ordu dağıtıldı. 20 yıl kadar sonra tekrar kurulan yeni ordu, bu sefer Yeniçeri ordusunu topa tutarak ortadan kaldırdı. 1826'da aynı devletin içinde iki Türk ordusunun karşı karşıya geldiğini ve birinin diğerini imha ettiğini unutmamalıyız. Ve tarihimizin bu olayı "vak'a-yı hayriyye" (hayırlı olay) olarak kaydettiğini de..."
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#187 |
![]() Şimdi, AK Parti hükûmeti, yapmayı öngördüğü Anayasa değişikliklerini referandum yoluyla halkoyuna onaylatmaya hazırlanıyor. Bana sorarsanız, gerçek anlamda 'Demokratik Açılım' budur. Budur, evet çünkü, referanduma gidilirse halka sunulacak olan değişiklikler arasında, YAŞ Kararlarının yargı denetimine açılması (bilindiği gibi YAŞ kararıyla TSK'den ihraç edilenler yargı yoluyla bu karara itiraz etme hakkından yoksundurlar); memurlara toplu sözleşme ve grev hakkının verilmesi; Yargıtay başsavcısının siyasal partilerin kapatılmasına ilişkin iddianamesinin TBMM'de onaylanması; Parti kapatmak için Anayasa Mahkemesi üyelerinin en az dörtte üçünün oyunun gerekli olması; parti kapatma yerine davaya konu eylemleri gerçekleştirenler hakkında dava açılması... gibi hususlar bulunuyor. Türkiye'nin demokratikleşmesinin sivilleşmeye bağlı olduğunu; sivilleşmenin demokrasinin olmazsa olmaz ve vazgeçilemez koşulu olduğunu asla unutmamamız gerekiyor. Türkiye'nin meselesi, artık sivil ve asker bürokrasinin hâkimiyetini tahkim edip pekiştirecek darbelerin önünü bir daha gerçekleşmeyecek biçimde kesmek, buna karşılık 'Hâkimiyetin Kayıtsız Şartsız Millete' ait olduğunu şüphe götürmeyecek biçimde restore edecek sivilleşme kararlarını alıp hayata geçirmektir.Şunu unutmamak gerek: Askerî Vesayeti tahkim etmenin tek yolu Politik toplumu (ve onun yaptırımcı ve ideolojik aygıtlarını) egemen kılmaktan geçiyorsa, Sivil Faşizmi önlemenin tek yolu, Sivil toplumu Demokratik hayata egemen kılmaktan geçer. Sivil Faşizmi önleme, Askerî vesayeti devletin yaptırımcı ve ideolojik aygıtlarıyla tahkim ederek değil, sivilleşme ile gerçekleşir. Sivil Faşizmin panzehiri, Sivil Toplumdur.
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#188 |
![]() Nicholas Taleb, dünyada beklenmeyen şeyler olabileceğini anlatmak üzere ilginç bir örnek seçiyor: Siyah Kuğu. Beyazlıkla özdeşlemiş bir numaralı hayvan, birçokları için kuğudur. Kuğular beyaz olur. Başka türlüsü de pek ihtimal dahilinde değildir. Üstelik o güne kadar gördüğünüz bütün kuğular beyazsa, kuğuların hepsinin beyaz olduğuna ilişkin kişisel gözlemleriniz bu konudaki delillerinizi oluşturur. Ne var ki, dünyamızda sayıları çok az da olsa 'Siyah Kuğu'lar da vardır. Türkiye'de bir tane görmek isterseniz İzmir Doğal Yaşam Parkı'na gidebilirsiniz. Siyah Kuğu, beklenmeyendir; önceki genellemelerimizi altüst edendir. Bizi hazırlıksız yakalayandır. Hindi öyküsündeki, hindinin sahibinin elinde bıçakla geldiği gün, hindinin yaşam öyküsünün Siyah Kuğu günüdür. Hindinin tüm yaşam öyküsüyle bütünleşmiş inancının kırıldığı gündür.
Nicholas Taleb, 11 Eylül olaylarının da dünya tarihindeki bir Siyah Kuğu anı olduğunu belirtmektedir. Her alanda, ekonomide, teknolojide, biyolojide ve özel hayatımızda Siyah Kuğu anları vardır. Giderek yükseliş gösteren bir borsanın aniden çökmesi bir Siyah Kuğu anıdır. 2000'lere kadar yükseliş gösteren internet şirketlerinin 2000 yılında aniden batmaları, internet alanının Siyah Kuğu'sudur. Amerikan ekonomisinde kapanmaz, batmaz, yok olmaz denilen şirketlerin kapanması, batması birer Siyah Kuğu örneğidir. Siyah Kuğu şu ana kadar verilen örneklerde olumsuz gibi görünse de, her zaman olumsuz olmak zorunda değildir. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu yok olurken Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya çıkıp dünyaya örnek olacak bir ülke kurması, bir Siyah Kuğu'ydu. Avrupa, Osmanlı topraklarını paylaşırken Mustafa Kemal diye bir liderin çıkıp tüm beklentilerini boşa çıkarmasını beklemiyordu. Peki bütün bunlar ne anlama geliyor? Siyah kuğuları tahmin etmek bu kadar zorsa, ne yapacağız? Bu dünyadaki işlevim insanları düşündürmek. Görevimi yaptım, iş size kalıyor; iki kulağın arasındakini çalıştırıp Siyah Kuğu teorisini ne yapacağımızı bulmak sizin işiniz. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#189 |
![]() " En büyük özgürlüğün, heveslerin tutsaklığından kurtulduğun zamandır.. "
|
|
![]() |
![]() |
![]() |
#190 |
![]() Bazen ölüm gelip gurbette yakalar. Ansızın, beklenmedik bir şekilde. Öteki âleme hazırsanız hiçbir önemi yok Azrail'in sizi nerede bulacağının.Yavaşça, gönül rahatı içinde verirsiniz can denen emaneti. Belki bir telefon açar, "Doktorlar 'altı saatin kaldı' diyorlar. Bana hakkınızı helal edin." dersiniz. Bazen ona da gerek kalmaz. Nasıl olsa gözlerinizi yumduğunuzda yeniden doğacağınıza, rahmet-i Rahman'ın sizi sımsıcak saracağına inanırsınız. Çünkü ölüm, bir son değil, bir başlangıçtır. Yokluk değil, varlıktır. Bitiş değil diriliştir... Bazen de ölüm haberi sizi kıskıvrak eder. Bu, daha büyük bir çaresizliktir. Ani bir göç haberiyle sarsılırsınız. Daha düne kadar yanınızda hissettiğiniz bir dost, birden uçup gitmiştir. Haber vermeden, elveda demeden, 'Hakkınızı helal edin' deme fırsatını vermeden. Beklenmedik haber bazen sizi bir otel odasında yakalar, bazen bir dost meclisinde, bazen gurbetin tam kalbinde. İçinizde derin bir boşluk açar her vefat haberi. Kalbiniz burkulur, yüreğiniz sızlar, çaresizlik ve tevekkül içinde çırpınır durursunuz...
(Ekrem Dumanlı) |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 4 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 4 Misafir) | |
|
|