11-19-2009, 12:42 | #141 |
31 Mart Vak'ası
MDLÂDÎ 1909 yılının 31 Mart (Rumî 1325 - 13 Nisan> Salı sabahı, İstanbul, uzak ve yakın bütün semtlerini dehşete boğan tüfek sesleriyle yatağından fırladı. Zaten tarihî şehir, tabiîlik dışı bir hayat sürdüğünün, yaprak kımıldamaz bir havada zelzele bekler gibi bir hâl içinde olduğunun farkındadır. Taksim'den Fındıklı ve Tünel istikametinde ikiye ayrılan, bir kısmı Beşiktaş'a sapan, sonra geriye dönen ve bu iki hat üzerinde sokak sokak yelpaze gibi bölünüp Ayasofya Meydanında toplanmaya doğru ilerleyen kollar, İstanbul’un mahmur semalarını kurşunlarıyla delik deşik etmektedir. Bunlar, bir gece baskını şeklinde sabaha karşı İstanbul üzerine çullanmış bir eşkiya sürüsü değil, hakikî asker... îttihadçıların «Meşrutiyet Muhafızları» ismiyle ve bir inzibat vesilesiyle Rumeliden getirtip Taksimde Taş-kışlaya yerleştirdikleri avcı taburları... Zabitlerini iplerle bağlayıp kışlada hapsetmişler, silâh depolarını yağmalamışlar ve içlerindeki bütün tüfek ve mermileri ele geçirmişlerdir. Önlerine çıkabilene; ne yapmak istediklerini, hareketlerinin neye varacağını düşünüp düşünmediklerini sorabilene aşk olsun!... Yığın psikolojisine göre şahlanınca ateş ve çığdan daha lâf anlamaz hâle gelen bir güruh, bütün inzibat bağlarını kırmış, eline vatan müdafaası için verilen silâhı «Şeriat» gibi mukaddes bir kelimenin maskesi altında nefsaniyet âleti olarak kullanmaya kalkışmıştır. «Sultan Hamîd» piyesinde gösterdiğim gibi onlara sorunuz ve her sualinize aynı klişe cevabı alacağınızdan emin olunuz : — Ne istiyorsunuz? — Şeriat istiyoruz! — Şeriatten ne anlıyorsunuz? — Şeriat istiyoruz! — Şeriatı kimler ve nasıl bozdu ki, şeriat istiyorsunuz? — Şeriat istiyoruz! — Şeriati tam yerine getirecek ve bütün dünyada örnekleştirecek insanlar olarakkimleri görüyorsunuz ki, şeriat istiyorsunuz? — Şeriat istiyoruz! — Şeriati getirmenin ilmine, irfanına, zekâsına, siyasetine, iç murakabesine, dış muhasebesine malik misiniz ki, şeriat istiyorsunuz? — Şeriat istiyoruz! Heyhat! Bu türlü şeriat isteği, onun bütün kâinatı kuşatıcı ve ferdî - içtimaî sonsuz saadeti tekeffül edici hikmetlerine yabancı olmak bakımından hiç istememeye nispetle daha zararlıdır ve zaten yahudi, dönme, mason tahriklerinden ibaret olan bu hareket, o mukaddes nizamı, gafil insanlar çerçevesinde karartmak içindir. Gizli niyet, gafil sürülerin şahsında evvelâ şeriati tepelemek, sonra da o vesileyle, biricik şeriat bağlısı ve koruyucusu Abdülhamîd'i devirmek... Necip Fazıl / Son Devrin Din Mazlumları.. |
|
12-08-2009, 13:54 | #142 |
Son askeri şura kararları bunun en bariz göstergesidir. ETÖ davasından yargılanan, hakkında sayısız delil bulunan hiç kimseye dokunmayan şura, irticai faaliyet ve disiplinsizlik gibi mahiyeti belirsiz bir suçlamayla 2 askerin TSK'dan ihracına karar verdi. Bu karar Askerin hala aynı noktada durduğunu, mevcut durumu kabullenmek istemediğini gösteriyor.
Bu dirençler sistem bir hukuk devleti oluncaya kadar sürecektir. Gerçek bir demokraside iktidarları tayin eden halkın oyudur. Siyaset kurumu her seçimde toplumun denetiminden geçer. Türk seçmeninin genel eğilimi %70 sağ, % 30 sol şeklinde ortaya çıkmıştır. Askeri bürokrasi ise bu genel eğilimin aksine kendini sola yakın hissetmekte, elindeki imkanları kullanarak seçimi kim kazanırsa kazansın iktidarın Sol-Kemalist bir azınlıkta kalmasını sağlamaktadır. Gerçek bir demokrasi silaha dayanan bu iktidarın sonu demektir. Onun için asker müttefikleri ile birlikte bu gidişatı durdurmaya çalışmakta, elindeki imkanları zaman, zaman yasaları çiğneme pahasına kullanmaktan çekinmemektedir. 3 kuvvet komutanının ifadeye çağrılması, on saati aşkın bir süre savcılara hesap vermesi bu gücün yavaş, yavaş kırılmaya başladığını, askeri bürokrasinin artık her şeye hakim olmadığını gösteriyor. Çok büyük ve sürpriz bir gelişme olmadığı takdirde bu genel eğilim devam edecek, TSK Batı’daki benzerleri gibi yasal sınırlar içine çekilecektir. Bu eğilimi daha çok askerlerin geçmişte yaptığı hatalar hızlandırmıştır. Dönem, dönem farklı toplum kesimlerinin çatıştırılarak, istismar edilmesi, hemen her kesimde siyasal bilincin yükselmesine vesile olmuştur. Alevileri sistemin kucağına itmek için kurgulandığı belli olan Sivas olayları bugün bizzat aleviler tarafından sorgulanmaktadır. 12 Eylülde birbirlerini vursunlar diye kışkırtılanlar cezaevlerinde önemli bir sorgulama süreci geçirerek gerçek tehlikenin nereden geldiğini görmüşlerdir. Solcular da, ülkücüler de aynı urganla, aynı güç tarafından asılmış, aynı güç tarafından işkenceye tabi tutulmuştur. Dolayısıyla mevcut demokratikleşme trendi aslında genel bir bilinçlenmenin, toplumsal olayları okumanın, arkasındaki aktörleri ortaya çıkarmanın sonucudur. Bu şuur yok edilmedikçe, askerin sistemin efendisi olma şansı yoktur. İrfan Sönmez |
|
12-08-2009, 14:07 | #143 |
Ekonomisini IMF’ye, kültürünü UNİCEF’e, iç güvenliğini BM’ye, dış güvenliğini NATO’ya dış politikasını
AB ve ABD’ye havale eden bir ülkeye tam bağımsız bir ülke denebilir mi? .. İlgimi çeken satırlardı.. ( İsmail Okutan 'ın yazısından) |
|
12-08-2009, 17:37 | #144 | |
Alıntı:
Elbette ; ' Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl ' : ) |
||
12-09-2009, 11:31 | #145 |
Bizim ömrümüzde Gönülden hanım ve yalçın başkanı takip etmekle geçecek herhalde.Sonsuz teşekkürler sizlere.Yorum yapmak bile sizlerin yanında askıda kalır...
|
|
12-09-2009, 15:29 | #146 |
Şiddet başladığında "siyasetin ve sözün gücü" azalır…
Şiddet karanlığı harekete geçirir… Ancak bu işin karşı ucu var. Karşı uç siyasettir, siyaset sadece karşı uç da değildir, şiddetin panzehiri, alternatifi, tek alternatifidir. Şiddet karşısında siyaset… Siyaset tartışabilmek, kararları müzakere ederek almak demektir. Siyaset temsil demektir. Farklı talepleri hem siyasal hem toplumsal alana taşımak demektir. Bir toplumdaki farklı beklenti, öneri ve taleplerin belirli kurallar, yasalar, ilkeler çerçevesinde karşı karşıya gelmesi, örgütlenebilmesi ve birbirlerini etkileyerek kararlara zemin oluşturması demektir. Sorun çözmek, birlikte yaşamak için başka yol, başka tanım yoktur. |
|
12-09-2009, 15:48 | #147 |
Bakın mesela CHP Genel Başkanı Deniz Baykal neler söylemiş:
"PKK'nın, bu ülkeyi bölmeye gücü yetmiyor. Halk ezici bir çoğunlukla buna direniyor. Ama AKP, Kürtlerin temsilcisi PKK'ymışcasına hareket ediyor. Ülkenin açılım süreci ile ortaya çıkan tüm olumsuzlukların tek sorumlusu hükümettir. Yok edilmesi gereken de hükümetin kendisidir." Yok artık daha neler! Bakın mesela MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin neler söylemiş: "Aradan geçen dört aydan sonra, hükümetin açılım ortaklarının saldırı hedefinin polis karakolları olması tam bir zihniyet iflasının ilanı olmuştur. Ve çok şükür ki önceki gün Gazi Mahallesi'ndeki olaylara müdahale eden Çevik Kuvvet Polisi açılım sürecine gereken dersi vermiştir. Kahraman polislerimiz, üzerilerindeki siyasi baskıları yırtıp atarak hep bir ağızdan 'Şehitler ölmez vatan bölünmez', 'Ne mutlu Türküm diyene', 'Akan kan bayrak için' sloganlarını atmışlardır. Teşkilatlarının başındaki Bakan'a gereken uyarıyı yapmışlardır, hak ettiği karşılığı vermişlerdir. Hükümete rağmen canla başla çalışan, asayişi sağlamaya gayret eden ve AKP'nin hilafına, şehide ve bayrağa sahip çıkan Emniyet Teşkilatı'nı kutluyorum, hepsiyle iftihar ediyorum. |
|
12-09-2009, 21:38 | #148 |
Ashâb-ı Kirâm’dan Ebû Zerr hazretleri bir gün Peygamber Efendimize: “Bana tavsiyede bulun yâ Rasûlallah” diye ricâda bulununca Peygamber Efendimiz Ebû Zerr’e şu nasîhatlerde bulundu:
- Sana Allah’tan korkmanı tavsiye ederim. Çünkü Allah korkusu her işin başıdır. - Kur’ân’ı oku, Allah’ın zikrine sarıl. Çünkü zikrullah senin için yeryüzünde ışık, gökte de saklanan bir azıktır. - Sakın çok gülme. Zira çok gülmek kalbi öldürür, yüzünün nûrunu söndürür. - Çok konuşmamaya çalış çünkü bu, şeytanın senden uzaklaşması için bir vesîle, dînini koruman hususunda bir yardımcıdır. - Fakirleri sev, onlarla beraber ol. - (Zenginlik yönünden) Senden aşağıdakilere bak, senden üstünlerine bakma. Bu, Allah’ın sana verdiği nimetleri küçümsememen için en uygun yoldur. - Acı da olsa gerçeği söyle. - Kendi ayıpların başkalarının ayıplarını araştırmana mâni olsun. İnsanlara kusurları sebebiyle kızma. Başkalarının hakkında bildiklerin şeyler yüzünden ayıp ve kusurları sebebiyle onlara kızman, ayıp olarak sana kâfidir, buyurdu. Sonra da eli ile göğsüne vurarak: - Ey Ebû Zerr! Akıl gibi tedbir, günahlardan sakınmak gibi takva, güzel ahlak gibi asâlet yoktur, buyurdu. (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle Hz. Peygamber ve Ashabının Yaşadığı Müslümanlık, Terc. c. 5, s. 1870) |
|
12-10-2009, 16:34 | #149 |
DP lideri Hüsamettin Cindoruk, hükümet üyelerine başörtülü eşleri nedeniyle ağır hakaretler etti. Aylık enerji dergisi Eko-Enerji'de yayınlanan röportajında Cindoruk, “Aile fotoğraflarına baktığımız zaman sadece bizim devlet adamlarının eşleri türbanlı, öteki aile fotoğraflarında hatta Ürdün, Mısır, Suriye gibi devlet adamlarının eşleri medeni ve başları açık gözüküyorlar. Bu fotoğrafların bir kısmı da açıkçası kriptolara giriyor. Onun için de Türkiye'ye mesafe koydular. Hissettiğim, en az iki seçimde Türkiye'de muhafazakar da olsa laik düşünce iktidara gelirse Türkiye ile AB arasındaki buzlar eriyecektir” iddiasında bulundu.
Bu adamın burda daha ne işivar...siyaset tarihi bunları bir tarafa not ediyor |
|
12-11-2009, 11:11 | #150 |
Demokratik Açılım konusunda Başbakan haklıdır; medya uzlaştırıcı bir tavır sergilemektense, "tavşan kaç tazı tut" taktiğini uyguladı. Ama Başbakan'ın bunu ta en başından sezmesi gerekmiyor muydu?
Demokratik Açılım meselesinde yaşananlar, "türban açılımı" nın acı sonuna benzeyecek gibi görünüyor. Ne demek istiyorum? AK Parti "türban açılımı" diye ortaya çıkmadan önce başörtülüler ile devlet arasında yaşanan bir gerilim vardı. İyi yönetilemeyen "açılım" döneminde gerilim bireylere sıçradı. Bireylere sıçrayan gerilimde medyanın rolünü hatırlayınız. Raiting uğruna gece yarılarına, sabahlara kadar süren "türban tartışmaları"nı hatırlayınız. Medya bireyler arasında empati üzerinden bir geçişkenlik ve duygu tercümesi sağlamak yerine, şiddeti pompaladı. Bu süreç içinde selam alıp selam verdiğimiz komşularımızla aramıza bir duvar örüldü. Hiç yoktan. Bir sabah verdiğimiz selamın alınmayıp yere düştüğünü gördük. Daha önce yaşamadığımız durumları yaşıyoruz artık. Bir taraftan "yandaş" yaftasıyla yargılanıyoruz, bir taraftan "ateşinden ısınmadık dumanından gözümüz kör" ıstırabında yaşıyoruz. Aynı durumu şimdi dindar Kürtler mi yaşayacak |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
|
|