![]() |
#81 |
![]() I. BÖLÜM: ALLAH’IN DÜŞMANI NEMRUD
1. Nemrud Kimdir ? Hazreti İbrâhim'in yaşadığı dönemde ülkenin hükümdarının veya makamının ismidir. Kimliği ve tarihsel kişiliği hakkında kesin bir bilgiye sahip değiliz, kesin olan birşey vardır. O da, yaygın bir biçimde "Nemrut" diye anılan bir hükümdarın Hazreti İbrâhim'e karşı çıktığı ve onu ateşe atarak yok etmek istediğidir. Bu isim bir yana bırakılırsa, Kur’ân-ı Kerim'in haberleri ile sabittir. Yer olarak da kimilerince Şanlıurfa, kimilerince de Ninova'nın zikredilmesine karşın, devletin bulunduğu coğrafya kesin olarak bilinmemektedir. [1] Nemrut ismi, Kur’an’da geçmez. Hz. İbrâhim’le Rabbi hakkında tartışan hükümdar hakkındaki bu âyette görüldüğü gibi, “Nemrut” veya benzer bir isimden de bahsedilmez. Hadis-i şeriflerde de böyle bir isme rastlanmaz. Rivâyetlerden ve isrâiliyat kökenli kıssalardan yola çıkılarak Nemrut ismine ulaşırız. Bugünkü Tevrat’a baktığımızda “Nimrod” adına rastlarız.[2] Fakat Tevrat’ta bahsi geçen Nimrod’un “Nemrut” olmadığı; belki Nimrod’un çok büyük bir ünü olduğu için, ondan yıllar sonra Hz. İbrâhim’le tartışan ve O’nu ateşe atan kişinin, olayları dilden dile dolaşırken, olay, bu meşhur kişiye mal edilmiştir. Bazı tarih kitapları, Nemrud’un, tanınmış Bâbil kralı Hammurabi olduğu görüşündedirler. Bazı tarihçilere göre, Nemrut, bir Bâbil hükümdarıdır; ancak hangi hükümdar olduğu kesin değildir. Bunlara göre, Nemrut, aynen Firavun gibi, Bâbil hükümdarlarının ünvanıdır. Eski tarihçilerden bir bölümü, Hammurabi’ye ek olarak Sinaharib ve Buhtunnasır adlarını sayarken; yeni tarihçiler de Şemsiulana ve Buhtunnasır adlarını Hammurabi’yle birlikte saydıklarını görmekteyiz. Bu isimlerin yanında, Akad devletinin kurucusu olan ve M.Ö. 2350’lerde yaşamış olan Sargon’un Nemrud olduğu ihtimalinden bahsedilir. Kimliği ve tarihsel kişiliği ne olursa olsun, kesin olan bir şey vardır. O da, yaygın bir biçimde “Nemrut” diye anılan bir hükümdarın Hz. İbrâhim’e karşı çıktığı ve onu ateşe atarak yok etmek istediğidir. Bu; isim bir yana bırakılırsa, Kur’ân-ı Kerim’in haberi ile sâbittir. Kur’ân-ı Kerim’de, Hz. İbrâhim ile Nemrut’un ve kavminin mücâdelesine ilişkin âyetlerin sayısı 91’i bulur. [3] |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#82 |
![]() 1. Kral Nemrud’un Mârifetleri :
Nemrud; İlk defa, kötü yol açan, ilk defa, başına taç giyen, ilk defa, yıldızların durumunu ortaya koyan ve onlar hakkında nazariyeler kuran ve ameliyeler yapan, Kabil'den sonra ilk defa ateşe tapan kimse idi. Yerden bir ateşin çıktığını görünce. Varıp önünde yere kapanmış ve üzerine bir bina çattırarak, O'na bir bakıcı da, tayin etmiştir. İnsanları, kendisine tapmağa, ilk defa davet eden de yine kendisidir.[1] Yer yüzünde yaşayan ilk diktatör, zalim hükümdar Nemrud’dur. Göklere doğru yükselen en yüksek binayı da ilk defa Nemrud yaptırmıştır. [2] -------------------------------------------------------------------------------- [1] İbn Kuteybe-Maarif s.15; Sâlebi-Arais s.73; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.142. [2] İbn.Esir-Kâmil, 1/.94; 1/108,109. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#83 |
![]() 1. Nemrud’un Yeryüzünde ki Mülkü Hakkında ki Bazı görüşler :
Haber ehlinin hepsi de Nemrud’un bazılarının iddiasına göre Hz.Nuh as.’ın kendisine peygamber olarak gönderilen İzdihak (Zohak)’ın valisi olduğunu ifade ediyorlar. Selef alimlerinden bir grub ise Nemrud’un kendi başına müstakil bir hükümdar olduğunu söylüyorlar. İbn İshak ise şunları söylüyor: "Yer yüzünün doğusu ve batısı hep Nemrud’un idare ve mülkünde bulunuyordu. Kendisi ise Babil’de kalıyordu. Söylendiğine göre yer yüzünün saltanatı ancak üç hükümdarda toplanmıştır. Bunlar, Nemrud, Zülkarneyn, Süleyman b. Davud as.’dır." Fakat biz bu görüşün doğru olmadığını zikrediyoruz.[1] Mücahid şöyle der: “Dünyanın doğularına ve batılarına dört kişi hakim olmuştur. Bunlardan ikisi mü’min, ikisi kâfirdir. Mü’minler Davud oğlu Süleyman ile Zülkarneyn’dir. Kâfirler ise Nemrud ile Beyt-i Makdis’i harap eden Buhtunnasr’dır.”[2] Bir grub alim ise Nemrud b. Ken’an’ın yer yüzünün doğu ve batısına hakim olduğunu söylüyor. Fakat siyer ve hükümdarların haberlerine vukufu olan alimler bu görüşü reddediyorlar. Aslında Nabat’lardan hiçbir kimse müstakilen tek başına yer yüzünden bir karış toprağa bile hakim olmamıştır. Bu durum karşısında bir Nabatlı olan Nemrud’un bütün yer yüzüne hakim olması nasıl düşünülebilir? Nemrud’un Sevâd bölgesindeki idarecilik süresi dört yüz yıl devam etmiş, kendisi helak olduktan sonra neslinden yerine geçen Nabat Kralları dönem dönem idarede bulunmuşlardır. Netice olarak Nabatlıların bu idaresi yedi yüz yıl devam etmiştir.[3] -------------------------------------------------------------------------------- [1] İbn.Esir-Kâmil, 1/86. [2] Muhtasar-ı İbn Kesir: 1/234; Muhammed Ali es-Sabuni, Safvetu’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/308. [3] İbn.Esir-Kâmil, 1/110. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#84 |
![]() 1. Nemrud’un Saltanatının Sonu :
Hz. İbrâhim'in Ur'dan hicret etmesinden sonra hem Nemrud hanedanına hem Ur'lulara üst üste felaketler gelmeye başladı. Evvela, Aylamiler Ur'u yağma ettiler ve Nemrud'u Nannar'ın putuyla birlikte esir alıp götürdüler. Daha sonra Larse'de bir Aylami saltanatı kuruldu. Ur, bu saltanata bağlanmış oldu. Nihayet, Arap kökenli bir hanedanın yıldızı Babil'de parladı ve Larse ile Ur'un her ikisi de bu hanedana bağlanıverdi. Bu üst üste gelen felaketler, Urluların Nannar'a olan bağlılığını zedeledi, zira bu Büyük Tanrı onları en kötü anlarında koruyamamıştı.[1] Nemrud, kendini beğenme ve kendine tapma huyundan vazgeçip Hakk'a tapma cesaretini gösteremedi. Halbuki, bu noktada Hakka yönelmiş olsaydı belki de kendisini bekleyen korkunç akıbetinden kurtulmuş olacaktı.[2] Hz. İbrâhim'in kavmi dünyadan silindi ve öyle silindi ki adı sanı bile kalmadı. Allah'ın gönderdiği azaptan kurtulan yalnızca Hz.İbrâhim ve mübarek evlatları Hz.İsmail ve Hz.İshak idi. [3] Kur’ân-ı Kerim'de, Hz.İbrâhim'in Ur veya Irak'ı terketmesinden sonra Nemrud ve bütün millete ne gibi bir azabın indiği belirtilmediği gibi Nemrud'un ismi de açıkça geçmemektedir. Fakat bunların azaba uğramış milletlerden biri olduğu sabittir. [4] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1, s.448. [2] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1, s.451. [3] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1, s.452. “Cenab-ı Allah, sadece İbrâhim ve evlatlarını kurtarmadı. Onlara peygamberler arasında üstün mevki ve mertebe de verdi. Nitekim Bakara, 2/ 124. ayette “Ben seni insanlar üzerine imam (rehber) yapacağım” demişti. Gerçekten de bugün dünyada müslümanların dışında yahudi ve hristiyanlar da Hz.İbrâhim'e büyük hürmet gösteriyor ve bağlılıklarını bildiriyorlar.” [4] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1, s.452. Bu hususta Kur'an-ı Kerim, Tevbe, 70 ayeti şöyledir: “Münafıklara ve kafirlere Nuh, Ad, Semud ve İbrâhim kavimlerinin, Medyen (Lut Kavminin) ve başları üstüne ters dönen şehirlerinin haberi gelmedi mi? Peygamberleri, onlara açık deliller getirmişti. (Ama onlara zulmediyor değildi, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.”. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#85 |
![]() 1. İnkarcı Nemrud’un Sonu :
“Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar. Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler. Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik. Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu? Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka.”[1] Nemrud ve müşrik kavmine gelince, kudreti yüce olan Allah onları helak etti. Rivâyete göre bu cezâ, sivrisinekle olmuştur. Nemrud’un kavmini sinekler istilâ etmiş ve böylece helâk olmuşlardır. Nemrud’un beynine giren topal bir sivrisinek de onun feci şekilde, inleye inleye ölümüne sebep olmuştur. Burnundan giren sinek, beynine geçmiş, onun ısırmasının acısından dolayı, hizmetçilerine kafasını tokmakla dövdürmek zorunda kalmış, bu şekilde acılar içinde ölmüştür. [2] İbn-i Kesir’in Zeyd bin Eslem’den rivayet ettiğine göre, sivrisineklerin onların etlerini ve kanlarını yeyip kemiklerini geriye bırakmak suretiyle onları Cenab-ı Hak helak etmiş olsun, isterse başka bir yolla helak etsin farketmez. Asıl olan onları helak etmesi ve öğüt alanlar için bir ibret kılmasıdır. [3] Zeyd b.Eslem diyor ki: Allah Celle, Hz.İbrâhim’den sonra ayrıca Nemrud’a bir melek gönderdi ve bu melek vasıtasıyla onu dört defa kendisine yani hakka davet etti; fakat Nemrud bu daveti reddetti ve:"Benden başka rab mı vardır?" diye karşılık verdi. Bunun üzerine melek ona:"Üç güne kadar ordularını topla" dedi. Nemrud da hemen ordularını topladı. Bundan sonra Allah Celle onların üzerine sivri sinekleri musallat etti; hatta halk sivri sineklerin çokluğunudan üzerlerine doğan güneşi dahi göremiyorlardı. Nihayet Allah tarafından gönderilen sivri sinekler, onları yiyip bitirdiler, geriye ise sadece kemiklerini bıraktılar. Bu arada sivri sinekler hükümdar Nemrud’a hiç dokunmadılar. Bundan sonra Allah Celle Nemrud’a da bir sivri sinek musallat etti ve sinek onun burun deliğinden içeri girdi. Böylece tam dört yüz yıl beynindeki sivri sineğin ızdırabını dindirmek için başına tokmak vuruldu. Hatta iki elini bir araya getirerek birden başına tokmak indiren kimse ona en büyük merhamet ve şefkati göstermiş sayılıyordu. Nemrud’un hükümdarlığı dört yüz sene sürdü ve nihayet Allah onun ruhunu alıp öldürdü." [4] Onlardan gelen bir nesil veya onlardan geriye kalanı bilmiyoruz. Sadece onlar hakkında bütün bildiğimiz şey; onların şeytan’ın hizbinde büyük bir topluluk olduğu ve sapıklığın önderleri olduğudur. Yine şer ve delâletin en bariz topluluğu olduklarıdır. Allah bizi onlardan korusun.[5] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Kur’an-ı Kerim, Saffat, 37/70-74. [2] Ahmet Kalkan, Kur’an Kavramları 2453. [3] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s.223. [4] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.109. [5] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s.223. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#86 |
![]() 1. Nemrud’un Rüyası ve Korkunç Tedbirlere Başvurması :
Rivayete göre; Nemrud; o sıralarda rüyasında, bir yıldızın doğduğunu görmüştü ki yıldızın parlaklığı, ay'ın aydınlığını. Güneşin ziyasını bastırıyordu! Nemrud, bundan, sonra son derece korkmuş, sihirbazları, Kâhinleri ve Kaifleri (iz ve yüz çizgilerinden anlayanları) davet edip bunun, sırrını sormuştur. Onlarda "Ülkende şu yılda bir çocuk doğacak, halkın Dinini değiştirecek, senin ölümün ve saltanatının zevali, onun elinden olacaktır!" dediler. O sırada Nemrud, Küfe Babil' de oturmakta idi. Oturduğu köyden ayrılıp başka bir köye taşındı ve Oradan, bütün erkekleri çıkarttı. Her doğan erkek çocukların hepsinin öldürülmesini emretti. Aradan uzun bir müddet geçtikten sonra erkekleri yurtlarına döndürdü. İbn-i İshak'a göre ise: İbrâhim as.'ın doğma zamanı yaklaşınca, Müneccimler, Nemrud'a ; "Senin, şu köyünde, şu yılın, şu ayında İbrâhim adında bir çocuk doğacak! Senin dinini yerecek, topluluğunu dağıtacak. Halkı, dininizden ayıracak ve putlarınızı kıracaktır!" dediler. Nemrud, bildirilen zaman gelince, adamlar göndererek köydeki her gebe kadını getirdi ve göz altında tuttu. Ancak, İbrâhim as.'ın annesi, pek genç olup gebeliği bilinemediğinden, gözaltına alınmadı. Nemrud, Müneccimlerin bildirdiği yılın belli ayında doğan erkek çocukların hepsini öldürttü.[1] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Yâkubî-Tarih c.1, s.23; Taberi Tarih c.1 s.120; İbn.Esir-Kâmil c.1,s.94; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.144; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21/269. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#87 |
![]() 1. Kur’an-ı Kerim’de Nemrudî Sosyal Nizamı :
Kur’ân-ı Kerim'de Hazreti İbrâhim ile Nemrut'un savaşına ilişkin ayetlerin sayısı 91'i bulur. Üstelik bunlardan bir bölümü de oldukça uzun metinlerdir. Bu bakımdan, Nemrut'u tanıtmak için bu ayetleri ve onlardan derlenen gerçek bilgileri teker teker sıralamak mümkün olmayacağından, konunun "icmalen" aktarılması daha uygundur. Nemrud’un toplumunda putlara tapılmaktadır.[1] Onların yiyip içtiğine[2], konuştuğuna[3] inanılmakta; onlardan rızık beklenmekte, şifâ umulmakta; kendilerinden bağışlanma dileğinde bulunulmaktadır.[4] Toplumda âhiret inancı yoktur.[5] Gök cisimleri de, putlardan daha üstün bir konumda, ama kendi aralarında hiyerarşik bir düzene oturtulmuş olarak tapınılan tanrılar arasında yer almaktadır ve bunların en büyüğü Güneş’tir.[6] Halk, alabildiğine dindar olsa gerek ki, hem çok sayıda put edinmiş bulunmakta[7], hem putların bakımını üstlenmekte[8], hem de onları, inanmayan kimselere karşı canla başla savunup bu putların üstünlüklerini vurgulamaya çabalamaktadırlar.[9] Bu dindarlık, heykelcilik[10] gibi kimi iş kolları ile birlikte “aslı astarı olmayan söz yığını”[11] halindeki bir “edebiyat” ya da teolojik felsefeye de varlık kazandırmıştır. Putların özenle yerleştirildiği tapınaklar, aynı zamanda, yargı gibi kimi kamusal işlerin yürütüldüğü merkezler durumundadır.[12] Toplumsal dinamiklerin en güçlüsü olarak gelenekleri görürüz.[13] Geleneklerle şartlanmış olduklarından ötürü insanlar, gözleriyle gördükleri gerçekleri bile kabullenemez, bir an için sezer gibi olduklarında da hemen geleneğin ve çevrenin ağır basmasıyla eski inançlarına yönelmekten başka bir şey yapamaz durumdadırlar.[14] Bunda, elbette, geleneklerle şartlandırma biçimindeki eğitim kadar, korkunun da payı vardır. Gerçekten de, toplumda geleneklere uymayan ve inançlardan sapan kimseler taşlanma, aforoz, sürgün ve hatta ateşe atılma gibi cezalara uğratılmaktadır.[15] Böylece, toplumda kendi inançlarından başka hiçbir şeyi ciddiye almayan, ya da inançlarına uymayan şeyleri gayr-ı ciddî bularak hafifseyen, dışlayan bir yapı oluşmuştur[16]. [17] -------------------------------------------------------------------------------- [1] En’âm: 6/74; Meryem: 19/42, 48; Enbiyâ: 21/52, 57, 66; Şuarâ: 26/70, 71; Ankebût: 29/17, 25; Sâffât: 37/85, 86, 95. [2] Sâffât: 37/91. [3] Sâffât: 37/92. [4] Şuarâ: 26/78-82. [5] Ankebût: 29/19, 20. [6] En’âm: 6/74-79. [7] Enbiyâ: 21/58. [8] Sâffât: 37/91. [9] Bakara: 2/258; En’âm: 6/76-80; Enbiyâ: 21/55, 59, 60; Ankebût: 29/24; Sâffât: 37/97. [10] Enbiyâ: 21/52; Sâffât: 37/95. [11] Ankebût: 29/17. [12] Enbiyâ: 21/61. [13] Enbiyâ: 21/52-54; Şuarâ: 26/71-74. [14] Enbiyâ: 21/58-65. [15] En’âm: 6/80; Meryem: 19/46-48; Enbiyâ: 21/68, Ankebût: 29/24; Sâffât: 37/97. [16] Enbiyâ: 21/55. [17] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Nemrud Maddesi, c.5. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#88 |
![]() 1. Nemrud’un Rablık Davasına Kalkışması :
Eski çağlardan beri müşrik toplumların belli bir özelliği vardı. Bu toplumlar ve halklar, Allah'ı "Tanrıların tanrısı" veya "En büyük Tanrı" olarak kabul ederler, ama O' nun tek olduğuna inanmazlardı. Onlar Allah'a pek çok ortak koşarlardı.[1] Bir yaratığın rablık davasına kalkışması... Bir insanın Allah'tan başka rab veya rablar edinmesi ya da başkalarına böyle bir kapı açması... Bir kimsenin Yüce Allah'ın gönderdiği elçiyi yadsıması, öldürmeğe kalkışması, hattâ onu ya da herhangi bir insanı zulmen öldürmesi... Hele peygamberi ateşe atmak... Bunlar, hep, Nemrut'u "Nemrut" yapan tutumlardır.[2] Müşrikler her zaman tanrıların iki kısma ayırmışlardır. Bunlardan biri tabiatüstü bir varlıktır ki, bütün sebep ve neticelere hakimdir. İnsanlar bunu her türlü ihtiyaç ve sıkıntılarını anlatır ve ondan çare bulmasını arzu ederler. İkinci tür tanrılık siyaset ve medeniyetle ilgilidir. Bu katagoriye hükümdar tanrılar girer. Bu tanrılar siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki alanda dünyevi işlerde halkın mercii olurlardı. Bu tür sıfatlar her devirde Allah'tan alınıp, krallık, hakimler, kraliyet aileleri, din adamları ve rahipler ile toplumun ileri gelen kişileri arasında dağıtılmışlardır. İddialarını pekiştirmek için de ilk tür tanrı veya tanrıların evladı olduklarının ileri sürmüşlerdir. Dini çevreler ve rahipler de bu hususta kendileriyle işbirliği yapmışlardır. Nemrud'un tanrılık iddiası da bu türdendi. Nemrud kendisi Allah'ın varlığını inkar etmiyordu. Gök, yer ve bütün kainatın yöneticisi ve yaratıcısının kendisi olduğunu ileri sürmüyordu. Dünyada ve evrende herşeye hakim olduğunu da söylemiyordu. İddiası şuydu: "Ur veya Irak ülkesi ve halkının mutlak hakimi benim. Ben buranın rakipsiz hükümdarıyım. Ağzımdan çıkan söz bir kanundur. Üzerime başka kimsenin iktidarı ve hakimiyeti yoktur. Bu itibarla, beni Tanrı ve Hükümdar olarak kabul etmeyen Irak'ın her vatandaşı asi ve günahkardır." diyordu.[3] Ama, onun asıl "Nemrutluk"u bunlar değil de, tüm bunları uygulayabileceği bir ortama elverişli düzeni kurabilmiş olmasıdır. Çünkü, "düzen" vardır ve tüm bunlara imkân veren de, zemin hazırlayan da, hattâ yönlendiren de işte bu düzendir. Öyle bir düzen ki, Yüce Allah, yaşamın dışında tutulmuştur. Dünya yaşamında Allah bırakılmıştır da, insanlar arası ilişkilerin kurulması ve yürütülmesi için putlar "vesile" edinilmektedir. İnsanlar arasındaki ilişkiye putların vesile kılınmış bulunduğu bu düzenin yürümesi için can, mal, akıl ve nesil güvenliği ortadan kaldırılmış; tüm bunlar "Nemrut Dini”nin ayakta kalabilmesi uğruna güdüm altına alınmıştır, ayrıca... Böylece, insanların "can"ları üzerinde tasarruf edebilme yetkisi, "mal"larını yönlendirebilme gücü, "akıl"ları denetim altına alan gelenekler birikimi "edebiyat"ı oluşturma imkânı, "nesil"leri uyumluca yoğurabilme işlevini veren "eğitim"i yönlendirme araçları elde tutulmuş; bunlar birer silah gibi kullanılarak insanlar güdülmüştür. Bu, tersine de olsa, dört dörtlük bir düzendir ve Nemrut'un asıl "Nemrutluk"u da işte bu noktadadır. Kişisel tutumlarından çok, Yüce Allah'a giden yolları tıkayıcı bir işlev veren bu düzenlemesindedir.[4] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1, s.449. [2] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Nemrud Maddesi, c.5. [3] Mevdudi-Tarih boyunca tevhid mücadelesi ve Hz. Peygamberin hayatı c.1/449,450. [4] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Nemrud Maddesi, c.5. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#89 |
![]() 1. Çağın Put Ve İlahlarından İki Örnek :
İbrahmi as.’ın hayatını okuyan herkes kavminin ahmaklığını ve akıllarının kıtlığını, kalplerinin katılığını görüp şiddetle onları garipseyecektir. Çünkü kendilerinden akıllı ve hikmet sahibi bir adamı nasıl ateşe atıyorlar. Çünkü kendilerinden akıllı ve hikmet sahibi bir adamı nasıl ateşe atıyorlar. Çünkü O; İlahlar diye isimlendirdikleri birtakım taş ve resimleri parçalamıştı. Peki bu insanlar niçin günümüzde cereyan eden ahmaklıkları, zulümleri ve beyinsizlikleri garip karşılamıyorlar? Buna dair aşağıdaki iki örneği göstereceğim. Birinci örnek: Eğer halkı müslüman olan ülkelerden birinde, bir kimse hükümet sarayına (Meclise) gitse ve o devletin alametini (bayrağını, simgesini, vesaire) indirse ve parçalasa, o adamın sonu ne olur? İkinci örnek: Eğer bir kimse, devletin istiklalinin simgesi olarak kabul edilen heykellerden bir heykeli parçalası, mesela yönetimdeki partinin liderinin heykelini veya istiklal lideri diye vasıflandırdıkları birinin heykelini kırsa, bu kişinin sonu ne olur? Hiç şüphe yok ki bu insan daha o bayrağı yırtmadan ve o heykeli kırmadan teşebbüs halindeyken öldürülür. Gece gündüz bu putları koruyan emniyet kuvvetleri bu gibi durumlarda ateş açmakla emrolunmuşlardır. Eğer bu insan öldürlmekten kurtulsa bile neticede kalpleri şefkat ve merhamet tanımayan zebanilerin muhafızlığını yaptığı karanlık zindana atılacaktır. Artık o kimsenin gece ve gündüsün ayırdedilemediği hapishane hücresinde çekeceği dehşet verici işkencelerin eşi ve benzeri şimdiye kadar görülmemiştir. Eğer bir teşkilata üye olduğu tespit edilirse, hem onu ye hem de onunla birlikte bu teşkilatın liderini de öldürürler. Eğer herhangi bir teşkilatla ilgisi yoksa, o zaman da sadece onu öldürürler. Her iki halde de bu yaptığı işi yapmaya götüren sebepler ve etkenler nelerdir diye görüşünü açıklamaya asla müsaade etmezler. Zikredilmesi çok yerinde olan bir husus da; bir kumaş parçasıyla, bayrak diye isimlendirdiklerinin arasında hiçbir farkın olmayışıdır. Ve devletin partisinin liderinin heykeli ile İbrahim as.’ın kavminin putları arasında herhangi bir ayrıcalığın olmamasıdır. Sadece yeni heykeller daha büyüktür. Çünkü Bronz’dan yapılmaktadır ve üzerine altından kubbe yapılmaktadır, v.s. Bu işin özelliği, pislik bakımından İbrahim as.’ın kavminin, çağın tağutlarından daha az olduğunu ortaya koyar. Çünkü onlar sadece İbrahim’i öldürmeye çalıştılar. İbrahim as.’ın Cemaatine (Lut ve Sare) herhangi bir eziyette bulunmadılar. Ama zamanımızdaki ilerici sultanlara gelince, onlar en ufak bir şüphe üzerine insanları tutukluyor, ithama uğrayanının cemaatını cezalandırıyor ve suçsuz da olsalar onun akrabalarına bile ceza veriyorlar. Öyle ise İslâm davetinin kendileriyle sekteye uğradığı bazı kimseler; İbrahim as. Nuh as. ve diğer Peygamberlerin kavimlerinin putları hakkında çok konuşuyorlar da neden yeni putlar hakkında susuyorlar? Hayır, bilakis devletin müftüsü bayrağı ve putu selamlamak ve ona tazim etmek için efendisiyle birlikte ayakta duruyor, bir taraftan da bando çalıyor. Muhteşem Şeyh efendinin yüzünde ise, sevinç ve razı olmaktan başka bir üzüntü, bir keder belli olmuyor.[1] -------------------------------------------------------------------------------- [1] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 244-246. |
|
![]() |
![]() |
![]() |
#90 |
![]() 1. "İbrâhîm"in Kelime Anlamı :
Hz.İbrâhim, Kur’ân ve hadislerde sadece “İbrâhim” şeklinde anılırken diğer İslâmi kaynaklarda bu adın “İbrâhâm”, “İbrâhim” ve “İbrahem” telaffuzlarına da rastlanmaktadır. “İbrâhûm”, “İbrâhum” ve “İbrâhem” söyleyişlerini ekleyerek bu farklılığın sayısını yediye çıkaranlar da vardır. Arap dilcileri “İbrâhim” kelimesinin Arapça olmadığını kabul ederek menşeinin araştırmışlardır. İbrâhim: İbrani bir kelimedir. Baba anlamındaki “ab” ile cemâat anlamındaki “raham”dan oluşmuştur. Abraham, "kamunun babası" demektir. Ancak İbrânice de Abraham, Arapçaya geçince Arap dili fonetiğine uyarak "İbrâhim" olmuştur. İbrâhim’in Süryanîce bir isim olup "merhametli baba" anlamına geldiği de söylenmiştir. Mâverdi ve Ebü’l-Bekâ kelimenin Süryânice olduğunu ve “eb rahîm”, "merhametli baba" anlamına geldiğini kaydetmektedir. Fakat çağdaş araştıramcılar kelimenin aslının İbrânice Abraham olduğunu belirtmektedirler.[1] "İbrâhîm" ismi, elimizdeki Tevrat'ın bazı bölümlerinde Avraham (Abraham) olarak geçmektedir. Tevrat'a göre İbrâhim'in adı, önce "ulu ata" mânâsında Abram iken, daha sonra "milletlerin babası" anlamında Abraham'a dönüşmüştür. Bununla birlikte Abraham kelimesi menşei ve anlamı tam tesbit edilmiş değildir.[2] -------------------------------------------------------------------------------- [1] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.21/269; Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/90; Şamil, İslam Ansiklopedisi, İbrahim maddesi c.3. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları: 1/405-407; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, İpek Yayınları: 1/116-117. [2] Ahmet Kalkan, Kur’an Kavramları: 2434. |
|
![]() |
![]() |