AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 01-07-2009, 05:32   #81
Kullanıcı Adı
Üç mevsim
Standart
"Hamasın roketleri varmış! Tehditmiş! Tabi olacak… Keşke tankları, daha güçlü füzeleri olsaydı. Olsaydı da kendi halkını savunsaydı. Dünyanın savunmadığı, Arap dünyasının savunmadığı, Filistin yönetiminin savunmadığı insanları savunsaydı."

İbrahim Karagül
Üç mevsim isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-26-2009, 16:56   #82
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Batının iki yüzü ve bizimkilerin yüzsüzlüğü


Gazze’de bir insanlık dramı yaşanıyor. İsrail vuruyor, bombalıyor, öldürüyor, dünya seyrediyor.

ABD bir zamanlar, demokrasinin beşiği olarak takdim ediliyordu. Demokrasiden bahseden her kalem önce ABD’deki uygulamalardan bir örnek verir, okuyucularını öyle bir demokrasinin özlemi ile doldururdu.

Irak saldırısı,ABD’nin boyalarının dökülmesine vesile oldu,adeta bir turnusol kağıdı görevini gördü.. Amerikan sisteminin, biz ve onlar ekseninde kurulduğunu gözler önüne serdi.

Şimdi İsrail’in Gazze saldırısı ile AB’de bir sınavdan geçiyor. Helsinki insanlar hakları sözleşmesi, Kopenhag kriterleri, Batı’nın kendini dünyaya takdim ederken kullandığı ambalaj bir, bir dökülüyor. İnsanlık Gazze örneğinde bu sözleşmenin, bu kriterlerin Müslümanlar ve öteki Doğu toplumları için kullanılmadığını görerek Batı’nın gerçek yüzü ile karşı karşıya geliyor.

Batı ne istiyorsa kendisi için istiyor.

Birinci ve İkinci dünya savaşı tecrübelerine rağmen Batı hiçbir zaman Doğu ile kendini eşit düzeyde görmedi.

Üstün ve arî ırk inancından hiçbir zaman vazgeçmedi.

Doğu toplumlarına dönük soykırımları, katliamları hep usulen, zevahiri kurtarmak maksadıyla protesto etti. Hiçbir zaman altına imza attığı uluslar arası sözleşmelere, akitlere uygun davranarak sorumluluğunun gereğini yerine getirmedi.

İsrail, Batı’nın bu yanını bildiği için gelen tepkilerin, somut uygulamalara dönüşmeyeceğini bilerek hareket ediyor.

Silahsız, ordusuz, korumasız bir topluluğu en hayvani metotlarla yok ediyor. Dün Nazilerin kendisine yaptıklarının aynısını ve hatta mislini Filistinlilere yapıyor.

Meclislerinde Türkiye için soykırım kararı almak için yarışa giren Avrupa ülkelerinden gık çıkmıyor. Gösterilen küçük, cılız tepkiler ise görünüşü kurtarma gayretinden ibaret.

İsrail’i cesaretlendiren sadece Batı’nın vicdanları kanatan tutumu değil. Arap ülkelerinin –halktan kopuk, kıblesi ABD olan- yöneticilerinin kendi saltanatlarından başka hiçbir şeyi düşünmeyen tavırları da İsrail’i cesaretlendiriyor. Bu ülkelerin birçoğuna akan Petro- dolarlar Yahudilerin kontrolünde olan, ABD-İngiltere Fonlarında dolaşıyor. Yani aslında İsrail, cephanesini bile, Arap yöneticilerinin servetinden alıyor.

Batı’ya çok fazla kızmaya hakkımız yok. Herkes kendi insanına, kendi geleceğine yatırım yapıyor. Batı’nın gerçek yüzünü bilip, aslında kendimize kızmamız lazım. Müslümanları uysal koyun yapan, mangurtlaştıran onların dertlerine, sıkıntılarına, hassasiyetlerine bigâne kalan, onların topraklarını, kendi mülkü gibi kullanıp, kişisel zenginliklerine hasreden idarecilere ve onlara karşı hakkını savunma soyluluğunu gösteremeyen insanlara kızmamız lazım. Yüce Peygamber(AS), “Kendine yapılan haksızlığa göz yuman, başkalarına haksızlık yapmış gibidir” buyuruyor. Bu yönetimlerin hangisi bir batı ülkesinde olsaydı, tutunabilirdi. Hangi halk, halkını köleleştiren, onların imkânlarını kendi saltanatları için kullanan bu tip yöneticilere tahammül edebilirdi? Sahi Türkiye, İsrail’i tanıdığı 1948 den bugüne kadar kaç milyar dolarlık silah ve mamul aldı? İsrail’in malları ve silahları başkalarından daha ucuz bile olsa almamayı düşünür mü?

Batı budur, ama İslam dünyası da budur.

Biz kendimize gelinceye, gerçek Müslüman ve idarecilerimizde cesur oluncaya kadar bu zulüm çarkı dönmeye devam edecektir.


Selçuk Özdağ
Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-03-2009, 17:35   #83
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Başbakan, Perez’in salvolarını yemedi diye neredeyse çıldıracaklar. Kaç gündür yandık, bittik, mahvolduk lakırdılarından ortalık toz duman. Bu mevkutelere kulak veren dünyanın sonunun geldiğini sanır. Başbakan’ın onurlu duruşunu bir türlü hazmedemiyorlar.
Hâlbuki başbakan, biraz teslimiyetçi, biraz yumuşak başlı olsa, ne iyi olurdu, mutluluktan uçar, hatta lütfedip onu sevmeye bile başlayabilirlerdi.
Çünkü onlara öyle bir Başbakan lazım. Hööt deyince hötleyen, ödlek, korkak, pısırık bir başbakan. Böyle bir başbakan’ın sırtına biner, göksünde tepinip dururlardı. Artık tivist mi oynarlardı, flemenko mu, onu ancak Allah bilir…
Ama olmadı, hevesleri kursaklarında kaldı.
Tayyip kazandı, Türkiye kaybetti gibi başlıklar atıyorlar. Türkiye dedikleri kendileri. Biz kaybettik diyemedikleri için Türkiye kaybetti diyorlar.
Perez’de kendilerini görüyorlar.
Şimdiye kadar, yola getiremedikleri her siyasetçi için, her zaman bir çıkış yolumuz vardır diye düşünüyorlardı. Bağırarak, çağırarak korkutamadıklarını, şantajla, tehditle az mı hizaya getirdiler. Bunun son örneği-türünün en korkaklarından-bir emekli bürokratın bir telefonu ile yola gelip, meclisten firar eden bir siyasetçi eskisi değil miydi?
Olmadı mı, tanklar ne güne duruyordu. Bir gece yarısı şehrin göbeğinde bir iki tur, en babayiğit siyasetçileri bile yola getirmeye kâfiydi. Zaten biz bu tankları niye almıştık, böyle hayati meselelerde kullanmayacaksak, ne için kullanacaktık.
Siyasetçileri böyle, böyle şamar oğlanına çevirdiler. Haysiyetlerini, şereflerini iki paralık edip, tepe, tepe kullandılar. İşleri bitince de buruşturup bir köşeye atmakta beis görmediler.
Şimdi karşılarında dayaktan, şantajdan, tanktan, toptan korkmayan bir lider var. Üstelik ABD’nin civcivini kışkışlamış bir lider. Onun için ne yapacaklarını bilemiyor, ha bire Türkiye kaybetti diye mızmızlanıp duruyorlar.
Perez’e baktıkça kendi çaresizliklerini görüyorlar çünkü..Şayet,Başbakan, eyvallah edip Perez’in çalımlarını yutsaydı,bizimkileri de yutar diye cesaretlenecek,hadi dişlerini sayalım yarışması düzenleyeceklerdi.Şimdi kendi paçalarını nasıl kurtaracaklarının düşünüyorlar.
Ee, ne demişler, men Dakka, duka. Papazın kuşu her zaman aynı türküyü söylemiyor, bazen de böyle sus-pus oluyor işte.
Davos’tan sonra, daha hala Ergenekon, mergenekon tezgâhlarından medet umanlar varsa, aklına şaşarım. Zaman değişti, köprülerin altından çok sular geçti. Türkiye’nin artık ne şapkasını alıp kaçacak bir başbakanı, ne de Başbakanını yalnız bırakacak bir halkı var.
Bunu anlayın artık.
Anlayın ve hesabınızı ona göre yapın.

İrfan Sönmez
Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-14-2009, 20:16   #84
Kullanıcı Adı
Fasl-ı Gül
Standart
Farklılıkları rahmet vesilesi bilen İslâm düşüncesinin ustaları, karşıtlığın ve çatışmanın ürettiği diyalektik enerjiyle dünyalarını geliştirmişler, zenginleştirmişler ve hepsinden önemlisi her defasında yenilenmeyi başarmışlardır. Siyaset de tabiatıyla kendilerini çatışarak geliştiren bu akımların enerjisinden pekâlâ istifade etmiştir. Eskiler, ihtilâfta 'fesad' aramaya başladıkları an, çürümeye başlamışlardır.
Bir kez daha düşünmeli o hâlde, çatışma tazelenmeye, uzlaşma çürümeye yol açar, açabilir.


Türkiye, umutlarını kaybetmiş gerçekçi zekâların arenası. Hayal yetileri çürümüş âdeta. Çelişkiden kaçınmak bir halt zannediliyor. Tutarlılık da güyâ bir marifet.


Dikkatle bakarsanız doğanın ve/veya hayatın hiç de tutarlı olmadığını göreceksiniz.
Uyuşukluğun insanın zekâsını tutmasına (zekânın sürgit tutarlı olmasına) izin vermemeli. Umudun huysuzlukta, tutarsızlıkta, çelişki ve çatışmada olduğu unutulmamalı.
....
O hâlde ey talib, eksiklerini ve kusurlarını her farkedişinde hâline şükret, zira bir kez daha tamamlanacaksın demektir. Bir kez daha, bin kez daha.
Olgunlaşacaksın ve çürüyeceksin! Daima.
Yasa böyle.


Dücane CÜNDİOĞLU
Fasl-ı Gül isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 02-15-2009, 15:17   #85
Kullanıcı Adı
Özgür Çağrı
Standart
Erdoğan bugün yeni bir rekor kıracak


Radikal gazetesinin 24 Eylül 1998 tarihli manşeti “Muhtar bile olamayacak” olarak atılmıştı.
Aynı gün Hürriyet’in manşeti ise “Tayyip’in bitişi” şeklindeydi.
Haberde, “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 aylık mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından onaylandı. Erdoğan'ın siyasi yaşamı, bu kararla bitti. FP'nin liderliği için adı sık geçen Erdoğan artık muhtar bile seçilemeyecek...” deniliyordu.
Yıllar sonra Ertuğrul Özkök, 2007 Nisan ayında cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin başladığı günlerde Çankaya için en kuvvetli adayın Başbakan Erdoğan olduğunu yazılarında zikrederken, CNNTÜRK televizyonunda yayınlanan, Ahmet Hakan'ın hazırlayıp sunduğu Tarafsız Bölge programında 8 yıl önce attığı manşeti de hatırlattı ve 'Erdoğan, muhtar bile olamaz!' başlığını ben attım dedi.
İlginçtir, Hürriyet gazetesinde yer alan “Erdoğan artık muhtar bile seçilemeyecek...” başlıklı haberin sonunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in Erdoğan’la ilgili karar konusunda sıcağı sıcağına verdiği beyanat da vardı.
Şu satırlar aynı haberden; “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek belediyeye gelerek Recep Tayyip Erdoğan'la görüştü. Kapıda basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Gökçek, Erdoğan'ı Güney Afrikalı lider Mandela'ya benzetti. Gökçek, Erdoğan'ın Mandela gibi yıllar sonra tekrar siyasi hayata döneceğini söyledi.”
Ve Gökçek haklı çıktı.
Bu manşetin üzerinden sadece 4 yıl geçtiğinde Sayın Erdoğan Başbakanlık koltuğuna oturdu. 9 sene geçtiğinde ise, yani 2007 yılı Nisan ayına gelindiğinde isteseydi Çankaya’da oturuyor olacaktı.
Sayın Erdoğan başbakan olmadan sadece birkaç ay önce (19 Eylül 2002’de) Hürriyet’te Yalçın Bayer’in köşesinde şu satırlar yer alıyordu: “Şunu ifade etmek isterim ki, o mihraklar hiç ümitlenmesin. Erdoğan değil milletvekili, mahallesine muhtar bile olamaz.”
İlginçtir aynı yazıda; “Çok değerli hukukçu Sayın Sabih Kanadoğlu da makamının hakkını vererek suçluların telaşı içindeki ve adeta yangından mal kaçırmak isteyen kişilerle takdire şayan bir şekilde savaşmaktadır” deniliyordu.
Yazıda geçen isme dikkat eder misiniz? O tarihlerde kim savaşıyormuş Sayın Erdoğan’la mahallesine muhtar bile olmasın diye… Sayın Kanadoğlu.
Hani yıllar sonra 367 ucubesini icat etmek suretiyle (Erdoğan yada Gül’ün önünü kesmek için) Çankaya seçim sürecini kilitleyerek Türkiye’yi kaosun eşiğine getiren ve yakın tarihte de Ergenekon soruşturması kapsamında evi aranan Kanadoğlu… Kısacası oyun içinde oyun… Yıllar yılı bitip tükenmek bilmeyen kumpas üstüne kumpas. Aynı mücadele nasıl da sürüp gidiyor hala… Bu nasıl bir hazımsızlık tezahürüdür.
İşte tam bu noktada, Ergenekon zanlısı bir paşanın eşinin basına yansıyan “şu mahkemeler bizden, oradan istediğimiz kararları çıkartırız” açıklamasını bir kez daha düşünün. Meğer Ergenekon dedikleri çok boyutlu bir koalisyon imiş... Medya, asker, bürokrat, yargı vb… AK Parti kapatma davası hangi zeminde palazlandı ve çark nasıl işletildi acaba?
Erdoğan rekora koşuyor
İşte bu şartlar altında görev yapan Başbakan Erdoğan, görevde 6 yılı tamamlamasına bu gece itibariyle 1 ay kaldı.
Bugüne kadar görev yapan 60 hükümet 29 farklı isim tarafından kuruldu. Muhtar bile olmaz denilen Başbakan Erdoğan, 5 yıl 11 aydır devam eden başbakanlık görevi ile İnönü, Demirel ve Menderes’ten sonra en uzun süre görev yapan 4. Başbakan oldu.
Sayın Erdoğan 4 ay önce 5 yıl 7 ay görev yapan Ecevit’in rekorunu kırmıştı. Bu gece ise Özal’ın 5 yıl 11 ay olan rekorunu kıracak.
Sayın Erdoğan’ın Menderes’i geçerek en uzun süre görev yapan 3. başbakan olabilmesi için 4 yıl 2 ay daha başbakanlık yapması gerekiyor. Bu mümkün mü, şimdiden öngörmek elbette imkân dâhilinde değil…
Bu arada devletin hantallığı Meclis’in web sayfasına da yansımış görünüyor. TBMM’nin web sayfasında yer alan ‘başbakanlarımız’ listesinde Erdoğan hala 59. Hükümetin başbakanı olarak görünüyor. (Bilgi notu: Hatırlatmamız üzerine gün içinde düzeltildi)
Yazıya son vermeden önce meraklıları için bugüne kadar görev yapan başbakanların görev sürelerini de aktarmış olalım.
İsmet İnönü: Toplam 16 yıl 4 ayla en uzun süre görev yapan Başbakan. İnönü aynı zamanda 12 yıl üst üste görevle kesintisiz en uzun süre görev yapan isim. İnönü, 10 hükümetin Başbakanlığını yaptı.
— Süleyman Demirel: Toplam 10 yıl 10 ayla en uzun sürede ikinci Başbakan. 7 hükümetin Başbakanlığını yapan Demirel, 5.5 yıl kesintisiz görev yaptı.
— Adnan Menderes: 1950–1960 yılları arasında 5 ayrı hükümette toplam 10 yıl 5 gün süreyle kesintisiz Başbakanlık yaptı.
Erdoğan: Bugün Başbakanlıkta 5 yıl 11 ayını tamamladı. — Turgut Özal: 12 Eylül’den sonra Cumhurbaşkanı seçilene kadar 2 ayrı hükümet kurup kesintisiz ve toplam olarak 5 yıl 11 ay süre Başbakanlık yaptı.
— Bülent Ecevit: Değişik zaman dilimlerinde toplam olarak5 yıl 7 ay süreyle Başbakanlık yaptı. Kesintisiz Başbakanlığı 3 yıl 7 ay sürdü. Şükrü Saraçoğlu: Tek parti döneminde 4 yıl 1 ay süreyle Başbakan olarak görev yaptı. Refik Saydam: 3 yıl 1 ay, - Bülent Ulusu: 3 yıl 3 ay, Tansu Çiller: 2 yıl 9 ay, Mesut Yılmaz: 2 yıl 3 ay, Yıldırım Akbulut: 1 yıl 8 ay, Cemal Gürsel: 1 yıl 6 ay, Şemsettin Günaltay: 1 yıl 4 ay, Hasan Saka: 1 yıl 3 ay, Celal Bayar: 1 yıl 2 ay, Nihat Erim: 1 yıl 2 ay, Recep Peker: 1 yıl 1 ay, Necmettin Erbakan: 1 yıl 2 gün, Ferit Melen: 11 ay, Suat Hayri Ürgüplü: 8 ay, Naim Talu: 7 ay, Fethi Okyar: 7 ay, Sadi Irmak: 5 ay.
İlginçtir, 4 ay süreyle en kısa başbakanlık yapan isim olan 58. Hükümetin başbakanı Sayın Abdullah Gül şu an cumhurbaşkanı. Bazı çevrelerin neden dişlerini gıcırdattığı bu istatistikî bilgilerden sonra daha iyi anlaşılıyor.
Muhtar olamaz dedikleri isim 86 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en uzun süreli görev yapan 4. başbakanı olma unvanını bu gece kırmak üzere.
Yazının başında yer verdiğimiz manşetleri bu bağlamda bir daha hatırlayınız.
Hakikaten ilginç bir ülkede yaşıyoruz.

Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
  Alıntı ile Cevapla
Alt 02-26-2009, 15:30   #86
Kullanıcı Adı
Feride
Standart
Alıntı:
yalçın Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
-Sizce yemek nedir? İnsanın yaşaması için gerekli temel ihtiyaçlarından birisi midir?

Evet.

-İnsanın sahip olduğu en önemli nimetlerden birisi midir?

Evet.

-Peki, yemek bir tutku mudur?

Olmamalıdır.

-Ya gösteriş?

Dünyada bu kadar aç insan varken…

İşte bu noktada ‘yemek sapkınlığı fikrine’ saplanıp kalıyorum ve zihnimde art arda oluşan sorulara cevap bulmakta güçlük çekiyorum. Neden sadece defilelerde gösterilen ama asla giyilmeyen kıyafetler gibi gündelik hayata geçirilemeyen yani yenilmeyen ve yapılmayan yemekler türüyor her gün? Neden gazetelerdeki yemek tariflerinin malzeme listelerinde, adını bu yaşıma kadar hiç duymadığım sebze ve baharat isimleri yazıyor? Neden insanlar, saatler boyunca, manzara izler gibi baygın baygın, ekranlarda nasıl yemek yapıldığını izliyorlar?

Ve de yine soruyorum; son dönemlerde büyük bir yemek reformu yaşanırken, ‘orijinal tariflerin’ verildiği yemek programları gündemden düşmezken, neden evlerde hâlâ ‘aynı’ yemekler pişiriliyor dersiniz?

Melda Bekcan

ben de bazen buna benzer şeyler düşünüyorum aslında. mesela yemek sektörü, insanların yemeye ve yapmaya ayırdığı bunca vakit, her gün çıkan çeşit çeşit yemeklere ne gerek var diyorum. yemek sektörüne harcanan bu kadar para(reklamlar vs.) saçma geliyor. bu enerjiyi yemeğe değil de başka alanlara kaydırsak, (hem bireysel, hem de toplumsal olarak, kurumsal olarak) çok daha güzel olur diye düşünüyorum. paylaşım için teşekkürler..
Feride isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-03-2009, 19:05   #87
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Gülümsemeyi ibadet sayan tek din İslâm. Yani inandığımız din bizi gülümsemeye teşvik ediyor. Ne yaparsınız ki, her gün suratımızdan düşen bin parça. Sanki Karadeniz’de gemilerimiz batmış.
“Ama efendim büyük ve çözümsüz problemlerimiz var!..”
Tamam, var. Ne İslâm dünyasındaki gelişmeler, ne de ülkemizde yaşadıklarımız iç aydınlatıcı değil. Doğru da, olumsuzluklar biz somurtunca düzelecek mi?
“Gülümsemekle de düzelmez” demeyin. Eğer ikisinin arasında bir fark yoksa, ben gülümsemeyi tercih ederim. En azından Peygamber sünnetidir.
Yani dindarın somurtması, bağırıp çağırması, her şeye olumsuz yönlerinden bakması şart değil.
Kimseyi döve döve Müslüman yapamazsınız. Öfkelene-söylene kimseye dininizi, politikanızı ve kendinizi sevdiremezsiniz.
Hayat o kadar kısa, zamanımız öyle az ki, sevgili dostlarım...
Sakin olmak ve hayata tebessümle bakmak en iyisi.
Bunu bile bile bakın şu yaptıklarımıza ve yazdıklarımıza; sanki “her yer karanlık!”
Oysa Allah’ın izin vermediği hiçbir olumsuzluk hükümferma olamaz.
Yani kendimizi tüketmeye gerek yok.
Hatırlayalım ki, Peygamber Efendimiz, en zor zamanlarında bile umuda gülümsüyor, hayata gülümsüyor, geleceğe gülümsüyordu.
Hadi siz de onun gibi geleceğe gülümseyin!

Yavuz Bahadıroğlu
Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 03-13-2009, 19:36   #88
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
CHP seçime çok iddialı başladı. Bir tarafta "çarşaf açılımı" ile zirve yapan ideolojik dönüşüm trendine, kamuoyunu inandırdı. Öbür tarafta, belediyeler için dosya savaşları ile AK Parti'yi etkili bir muhalefetle yıpratmaya girişti. Bu strateji, doğru ve yerinde bir kurgu idi. Ta ki bir strateji olmadığı ortaya çıkana kadar. Geldiğimiz nokta, Baykal'ın AK Parti için koyduğu % 52 barajı ile, iflasını ilan etmesinden ibaret. Öyle ya siz rakibinize % 50'yi aşan bir çıta koyuyorsanız, kendi iddianızı peşinen kaybetmişsiniz demektir. Üstelik Baykal'ın hesabı matematiksel olarak yanlış. Faraza, genel seçimlerde % 96 oy almış bir parti, mahallî seçimlerde "artı 5"i nasıl elde edebilir? "% 96 oy mu olur?" sorusuna ise "% 52 oy mu olur?" sorusu ile karşılık verebilirsiniz. Son üç haftanın içinde iken seçim sonucu konusunda ortak bir kanaat kuvvetleniyor. Bu kanaat Baykal'ın "% 52" çıtasında somutlaşan bir AK Parti başarısı. Bu başarı ise CHP'nin başarısızlığı anlamına geliyor.

CHP'nin ikili stratejisi doğru idi. Dünya değişirken, üstelik artık darbe ihtimali de yok iken CHP'nin değişmesi kaçınılmazdı. CHP'nin bu işe başörtüsü gibi semboller üzerinden girişmesi de doğruydu. Kusursuz bir strateji, kötü bir komutana zafer getirmez. Baykal yalpalayarak, bazen aldığı tepkilerden keskin dönüşler yaparak bu stratejiyi çökertti. Her mahalleye "Kur'an kursu" açmaktan bahsederken, CHP'yi 1950'de sandığa gömen asıl gerekçe olan "Türkçe ezan ve namaz"ı telaffuz ederseniz, kendi kalenize gol atmış olursunuz. Kılıçdaroğlu'nu CHP'nin önde gelen politik figürü haline getiren dosya savaşları da aynı akıbete uğradı. Önce birkaç yanlış ile, inandırıcılık kayboldu. Sonra, CHP, mahallî yönetimler için bir vizyon geliştirmeyi beceremedi.

Mümtazer Türköne
Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 04-20-2009, 12:48   #89
Kullanıcı Adı
Tarantula_
Standart
Alıntı:
yalçın Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Hiç mi Sünni bir dindar çıkıp, “Alevilerin çocuklarını rahat bırakın, cemevlerini ibadethane olarak kabul edin, kendimiz için istediğimiz inanç özgürlüğünü onlar için de istemeliyiz” demez?

Hiç mi bir Alevi çıkıp, “bırakın türbanlarını taksınlar, orduyla işbirliği yapmak bu ülkeye güveni ve hukuku getirmiyor, elele verip özgür ve güvenilir bir ülke kuralım” demez?

Hiç mi bir Kürt çıkıp, “sadece kendi ırkımıza yapılan zulümleri değil diğerlerine de yapılanları görelim, bütün bu zulümleri kırmak için yan yana gelelim, hep birlikte insan haklarını savunalım” demez?

Hiç mi bir solcu çıkıp, “din bir ülkenin kültürel yapısının en önemli ögelerindendir, dinle barışmadan yaşamak halktan uzaklaşmak anlamına gelir, dinden korkacağımıza onları da demokrasi mücadelesine katalım” demez?
Ahmet Altan

  Alıntı ile Cevapla
Alt 04-22-2009, 11:43   #90
Kullanıcı Adı
dilemma
Standart
"Tekkelerimizde, dergâhlarımızda, tasavvuf yolumuzda bizim öğretmek istediğimiz, sevgidir. Kardeş olun, birbirinizi sevmeyi öğrenin!.. Kusurluyu da kusuruna rağmen sevmeyi öğrenin. Öteki insanları da.Belki bir zaman gelir, müslüman olur diye sevmeyi öğrenin.Bu İtalyandır, bu İspanyoldur, bu İngilizdir, bu Amerikalıdır; belki müslüman olur...O iman cevherini belki yeşertebilirim, yanına bir sokulayım diye düşünün"
dilemma isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda


Konuyu Toplam 10 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 10 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi