AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-17-2010, 15:20   #321
Kullanıcı Adı
Hıfz-ı lisan
Standart
Türkiye; durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanarlar.
Hıfz-ı lisan isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 09:43   #322
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Başbakan Erdoğan Nobel’i hak etti – Nuri ELİBOL -TÜRKİYE
İran ile uluslararası toplum arasında diyaloğun yeniden başlatılması Türk hükümetinin alkışlanacak bir başarısıdır. Viyana Grubu’nun da meseleye pozitif yaklaşması halinde Türkiye’nin katkısı ve önderliği ile dünyanın başına bela olmaya namzet önemli bir sorun diplomasi ile çözülmüş olacaktır.
Sayın Erdoğan ve Davutoğlu’nun ısrarlı çaba ve girişimlerini küçümseyen ve inandırıcı bulmayan Batılı diplomatlar dut yemiş bülbüle döndüler. Bence henüz şoktan kurtulamadılar. Takas anlaşmasının gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyorlardı. İran yönetimi Türkiye’ye güvendi. İsrail’in yeni yalanlar bulması gerekiyor.
Eğer bu süreç uzlaşma ve barış ile sonuçlanırsa Nobel Barış Ödülü Başbakan’a verilir herhalde. Sizce de hak etmedi mi?


Bir başka Anadolu ihtilali – İHSAN DAĞI – ZAMAN

Sadece Ankara bürokratlarını ve İstanbul burjuvazisini izleyerek, sadece onları dinleyerek Türkiye'yi anlamaya ve açıklamaya çalışanlar yanılmaya mahkûmlar. Çünkü Türkiye onlardan ibaret değil; hâlâ sesleri çok duyuluyor olabilir. Ama bu ülkenin 'itici gücü' Anadolu'dan geliyor artık. Yıllar sonra geçen hafta TÜSİAD'ın ilk kez MÜSİAD'la buluşması ilginç değil mi? Bükemediği eli sıkıyor İstanbul sermayesi.
Bu, siyasette de farklı olmayacak. Toplumu, ekonomiyi, düşünceleri, yaşam biçimlerini istediği gibi yönetebileceğini sanan 'bürokratik merkez'i çoktan aşan yeni bir Türkiye var. Bırakın yönetmeyi, 'bürokratik merkez' bu yeni Türkiye'yi anlamaktan bile aciz. Geleceklerini, kariyerlerini ve kazançlarını çökmekte olan bu köhne yapıya bağlayanlar da kaybedecekler. Devletin koruması ve kayırması olmadan 'en iyi' olanın kazandığı bir serbest rekabet ortamına doğru ilerliyoruz. Demokratik rekabette siyasetin, piyasa ekonomisinde ekonominin en iyilerini tercih ederek 'sivil' dinamiklerin yönettiği bir ülke oluyoruz.
Daha on yıl önce 28 Şubat sürecinde 'yeşil sermaye' denilerek yok edilmeye çalışılan Anadolu sermayesi dünya ile bütünleşerek 'doğal korunak'lar kazandı bürokrasiye ve büyük sermayeye karşı. İstanbul sermayesinin Anadolu'daki 'ajente'leri değil artık; bırakın İstanbul'u dünya ile rekabet edebiliyorlar. Büyük sermayenin dünyadaki 'ortaklarını' devraldılar. Bugün ihracaat yapmayan, üniversitesi bulunmayan il yok.

Türk dış politikası zirvede - HASAN CELAL GÜZEL -RADİKAL
Başbakan Erdoğan’ın geçen hafta sonundaki Yunanistan çıkarması, zamanı isabetli seçilmiş fevkalâde başarılı bir ziyaret olmuştur. 500 yıldan fazla Osmanlı Türk hâkimiyetinde kalmış ve birçok kültür değerini paylaştığımız Yunanlılarla artık aramızdaki bütün meseleleri hâlledip kalıcı bir barışa gidilmesinin zamanı gelmiştir.
Yunanlıların, ‘megalo idea’, ‘enosis’ gibi hayâllerden vazgeçmeleri; 1897’deki, Millî Mücadele’deki ve 1974 Barış Harekâtı’ndaki hezimetlerini unutmaları; bizim de son yüzyılda Balkanlar’da ve Yunanistan’da başımıza gelenleri, Yunan işgalinde uğradığımız zulmü ve Kıbrıs’taki olayları tarihte bırakmamız lâzımdır.
Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinden sonra şu gelişmelerin elde edilebilmesi için gayret gösterilmelidir:

1. Yunanistan’ın ekonomik krizden çıkması için teknik yardım yapılmalı ve aramızdaki dış ticaret hacmi arttırılmalıdır.
2. Ege Ordusu lağvedilmeli ve birlikler diğer ordular arasında dağıtılmalıdır.
3. Ege üzerinde savaş uçağı tatbikatından vazgeçilmelidir.
4. Kıta sahanlığı, kara suları ve FIR hattı üzerinde en kısa zamanda anlaşmaya varılmalıdır.
5. Kıbrıs konusunda ‘4’lü görüşmeler’ başlatılmalıdır.
6. Heybeliada Ruhban Okulu, bir vakıf üniversitesi olarak öğretime açılmalıdır.
7. Gümülcine’de, vakıf üniversitesi statüsünde bir ‘İslâmî İlimler Akademisi’ kurulmalıdır.

Baykal, Kılıçdaroğlu’nun önünü kesebilir, kendi sonunu biraz geciktirebilir, o kadar!- Hasan Cemal - MİLLİYET
Deniz Baykal 1960’ların sonundan beri aktif politikanın içinde. 1990’ların başında genel başkanlık koltuğuna oturdu CHP’de.
1995 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajını kıl payı geçebildi.
1999 seçimlerini kaybetti.
Yüzde 10 barajına takıldı ve CHP tarihinde ilk kez parlamento dışında kaldı.
2002 seçimlerini kaybetti.
Bu seçimlere gidilirken Baykal’ın CHP’si yine yüzde 10 barajının etrafında dolaşıyordu. Son anda yapılan Kemal Derviş aşısıyla yüzde 20’ye yaklaştı.
2007 seçimlerini kaybetti.
Oylarını birkaç puan artırabildi.
Kaç seçim kaybetmiş Baykal?
1995, 1999, 2002, 2007... 12 yılda üstüste kaybedilen dört milletvekili seçimi... Bunca yılı muhalefette geçir, sosyal demokrat olduğunu iddia et ve dört seçim birden kaybet...
Ama koltuğunu kaybetme!
İstifayı aklına getirme...


Siyasetçiden daha şereflisi var mı? - MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN

Siyasetçi düşmanlığının cehalete dayalı sebepleri var. Birincisi, siyasetçiler hakkında konuşanlar karşı oldukları partiyi düşünerek hüküm veriyorlar. Bu hükümlerin siyasetçiye güvensizlik olarak tecelli etmesi doğal. İkincisi, parlamenter sistemin işleyişi yeteri kadar bilinmiyor. "Meclis'te sadece parmak kaldırıyorlar" eleştirisi, Meclis'in oylama yeri olduğunu ıskalıyor. Kürsüden yapılan konuşmalar meydanlarda atılan nutuklara benzeyemez. Meclis kanun yapıyor; kanun yapmanın da usulleri var. Parlamenter sistem partiler eliyle işletilir. Lider sultası diye eleştirilenlerin bir kısmı, aslında her demokraside var olan parti disiplininden başka bir şey değil. Dokunulmazlıklar? Köpekleri salıp, taşları bağlayamazsınız. Terör suçundan yargılanan bir ordu komutanını hâkim karşısına çıkartamıyorsanız, halkın temsilcilerine masuniyet tanımalısınız. Askerin elinde silahla siyaset yaptığı bir ülkede, siyasetçiyi korumak boynumuzun borcu olmalı.

Başkan olur da lider olabilir mi? - Emre AKÖZ - SABAH
Diyelim ki Kemal Bey aday oldu ve kazandı. Partiyi alıp götürebilir mi?
Yani "başkan" olur da, "lider" olabilir mi?
Bence olmaz. Bugüne kadar ortaya üç beş yolsuzluk dosyası atmasının dışında ne yaptı Kılıçdaroğlu?
Hiç!
Bir anımı anlatayım: Kemal Bey geçen yıl İstanbul belediye başkanlığına aday olmuştu. İl Başkanı Gürsel Tekin ile SABAH'a geldiler.
Ben Kılıçdaroğlu'na doğrudan, "Başkan olursanız yapacaklarınızı, somut örneklerle anlatır mısınız" dedim.
Kılıçdaroğlu, gayet heyecansız bir şekilde, beş yılda 80 km metro yapacağını, varoşlara sinema ve tiyatro başta olmak üzere kültür hizmeti götüreceğini, yoksullara yapılan yardımı kurumsallaştıracağını belirtti.
Ve sustu! Bırakın Türkiye'yi, dünyanın önemli kentlerinden sayılan İstanbul için söyleyebilecekleri bundan ibaretti.
Zaten o gün, Kemal Bey'den çok daha fazla, kente gayet hakim gözüken Gürsel Tekin konuşmuştu.

***
Bir toparlama yaparsak...
1)
CHP hâlâ Deniz Baykal'ın partisi.
2) Kılıçdaroğlu ancak Deniz Baykal izin verirse başkan olur.
3) Deniz Baykal böyle bir izni iki sebepten verir:
a) Kendisini koltuğundan edenlerin parti içinde kimlerle iş tuttuğunu anlamak için...
b) Zamanı geldiğinde Kılıçdaroğlu'nu kolayca devirerek, tekrar koltuğuna kavuşabileceğini düşündüğü için..

Baykal CHP'yi böler mi? – Ali BAYRAMOĞLU - YENİŞAFAK
Geçen hafta Metropoll Araştırma Şirketi ilginç bir araştırma yayınladı. CHP ve Baykal'a yöneltmişti araştırma merceğini.
Deneklerin yüzde 62'si; Baykal'ın istifasını "olması gereken" olarak tanımlıyor. Yüzde 64'ü "Baykal geri dönmesin" diyor. "Baykal'ın istifası en çok kime fayda sağlar" sorusuna verilen yanıtlarda ilk sırayı "CHP'ye fayda sağlar" şıkkı yer alıyor. Nitekim deneklerin yüzde 51'i Deniz Baykal olmaması halinde CHP'nin oylarının artacağını düşünüyor.
Aklıselim bu...
Açık iki husus var:
1. Baykal'ın siyasetin ve sosyal demokrasinin önündeki tıkayıcı işlevi artık sadece muhaliflerinin değil, CHP'lilerin kanısı olmuş durumda.
2. Baykal'ın istifası, yaptığı manevralar ne olursa olsun, bizzat CHP'li seçmen tarafından, sosyal demokratlar tarafından bir değişim vesilesi olarak görülüyor.
Vesile ne olursa olsun, zaman gelince hüküm de geliyor.
Tarih ve Türkiye Baykal'ı tasfiye ediyor...

İşsizlikteki azalma umut verici
– Mustafa SELÇUK - TÜRKİYE

Dün şubat ayı işsizlik rakamları açıklandı.
Ekonomideki canlanmanın etkileri işsizlik rakamlarına da yansımaya başlamış görünüyor.
Bir yıl öncesine göre işsiz sayısı 250 bine yakın azalmış.
Tarım dışı işsizlikte ise yüzde 1,7 azalma var.
Tarım dışı işsizlik önemli...Zira kentli nüfusun ve reel ekonominin bir çıktısı...
***
Ancak, işsizlik oranının hâlâ yüzde 14,4, işsiz sayısının ise 3,5 milyon olduğunu unutmamak lazım...
Yani ülkenin en önemli ve muaccel sorunu hâlâ devam ediyor.
Yüzde 14’ü aşan bir işsizlik, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken, bir sorun...
***
Ekonominin büyüme patikasına bu yıl yeniden gireceğinde herkes hemfikirdi.
Nitekim geçen yılın son çeyreğinden itibaren büyüme başladı.
Hatta bu yılın ilk çeyreğinde Milli Gelir’in çift haneli büyüyeceği tahmin ediliyor.
Lakin, büyümenin istihdam üretip üretmeyeceği bir soru işareti olarak zihinlerde duruyor.
Duruyordu desek daha doğru...
İlk iki ay işsizlik verilerindeki azalma, büyümeye paralel yeni istihdam oluşmaya başladığını gösteriyor.
En azından şimdilik bunu söylemek mümkün...


Anayasa Mahkemesi’nin normalleşmesi- Eser KARAKAŞ - STAR

18 yaşında bir kızın üniversite derslerine türbanla girmesinin devletin laiklik ilkesini zedeleyeceğini düşünmek gerçekten çok acıklı; hem Anayasa Mahkemesi hem de çok önemli laiklik ilkesi için.
CHP’nin 111 imzayla Anayasa Mahkemesi’ne yeni başvurusu da kanımca benzer bir tartışmaya gebe.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’a yönelik CHP’nin başvurusunu işleme almaması için talepler mevcut; ben meselenin böyle sonuçlanabileceğine hem inanmıyorum, hem de arzu etmiyorum.
Her şeyin doğrusunu, normalini, çağdaşını talep etmemizin vakti geldi de geçiyor.
Bu konu Sayın Kılıç’ın iradesi ve yetkileriyle değil, Anayasa Mahkemesi’nin asli görevine, normal ve demokratik denetim işlevine geri çekilmesiyle çözülmelidir.
Mevcut anayasa değişikliklerinin, şayet bir şekil problemi mevcut değilse, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmuyor ise, Anayasa Mahkemesi’ni ilgilendiren bir yönü yoktur, olmamalıdır; kuvvetler ayrılığı ilkesinin de bu kapsamda ele alınması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi haddini ve sınırlarını iyi bilerek kendi meşruiyetinin temeline dinamit koymamalıdır.
Anayasa Mahkemesi nasıl ve kimin tarafından tanımlandığı belirsiz bir rejimin değil, temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmalıdır.
Zaten iyi tanımlanmış bir rejim temel hak ve özgürlüklerden başka ne ola ki?
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 10:25   #323
Kullanıcı Adı
Ukbâ
Standart
Rizzeli kardeş çok güzel hazırlanmış satırlar teşekkürler...



Ertuğrul hoca işleyen bir çarkı bozdu. 2000 yılında futbolunun en olgun döneminde, bugün bile hâlâ açıklığa kavuşmayan bir sebepten dolayı Beşiktaş'tan koparılmıştı. Hem o dönemde, hem de daha sonra teknik direktör olarak istifa ettirildiğinde duruşunu hiç bozmadı. Kasti faullere öyle bir hareket çekti ki, bu hareket sonrasında futbolseverler, faulü yapanlara kırmızı kartı gösterdi. O artık tek başına para ve güç baronlarını alt etmeyi başarmış bir kahraman olarak tarihteki yerini almıştı.
Ertuğrul hoca, bütün futbol çarkına çomak soktu. Bu ülkenin düzeneğini değiştirdi. Eskiden Türkiye, 'üç tarafı denizlerle ve düşmanla çevrili, Ermeni ve Kıbrıs problemleri olan, en büyük ihracat kalemini fındık, kuru üzüm ve incirin oluşturduğu, her 10 yılda bir askerî darbeye maruz kalan, sadece üç kulübün şampiyon olabildiği ve derin devlet tarafından yönetilen' bir ülkeydi.
Önce ihracat kalemlerimiz arttı. Artık kimse fındık ve kuru üzüm rakamlarına dönüp bakmıyor bile. Sonra etrafımızdan düşmanlar temizlendi. Rusya, Suriye, Yunanistan ile çok kritik dostluk anlaşmaları imzaladık. Darbelere karşı hükümetler artık sessiz kalmıyor. Derin devlet manipülasyonlarına karşı toplum daha uyanık. Devlet içerisindeki derin çeteleşmelerden kurtulmaya çalışıyor ve en önemlisi de artık bir başka şampiyon var. Teşekkürler Ertuğrul hoca. Gerçekten Türkiye'de futbol rejimini değiştirdin...

Mehmet Kamış
Ukbâ isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 11:03   #324
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart
Alıntı:
0000000000 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rizzeli güzel bir çalışma olmuş....


-Bir dakka başkan; aydınlık orucu nasıl tutuluyor, mesela ne zaman niyet edeceğiz?
-Ne niyeti oğlum, tırışkadan tutuyor gibi yapıyoruz. Arkadaşlar, siz erkenden ödleklik ettiniz. Aydınlık orucunun ölüm orucundan farkı yok aslında. Çadırın içine zulaladığımız erzaktan sırayla içeri girip yiyip içeceğiz, fakat öyle aşırı tıkınmak, kameralar önünde geğirmek filan olmaz tabii. Aydınlık orucuna yatan arkadaşlar, sanki böyle rengi solmuş, çok üzgün, kıyamete birkaç dakika kalmış gibi ümitsiz duracak. Ha, arada karnı acıkan çadıra girer, dipte buzdolabı olacak ufak bir şey, ne bileyim; meyvesuyu, bisküvit, galeta filan atıştırırız... Âdet budur zaten devrimci gelenekte, en radikaller çaktırmadan şekerli su içerler...
-Sucuklu tost süper olur başkanım; ben makinasını getiririm; sucuğu da genel merkez alır. Çay ve neskafe makinası da var bizim Abidin'de, getiririm üç günlüğüne... -Abidin'e sor bakalım, döner tezgâhı varsa döner genel başkanın şerefine döner çevirelim bari! Arkadaşlar ciddi olalım lütfen. Kendini bu davaya vakfetmeyenler gitsin keyfine baksın. Genel başkanımız zaten, "birkaç gün yatsın evin önünde çocuklar, ben onları fazla üzmem" dedi. Eski-püskü şeyler giyin gelirken, kirli sakal olacak. Gazeteciler fotoğraf çekerken kameralara ölü balık gibi melül melül baksak yeter. Okey? Haydi bakalım...

Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 11:42   #325
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart
Batı ile İran arasındaki anlaşmazlığın perde arkasında “Nükleer enerjiye kim hükmedecek?” kavgası var.
Yaşlı Avrupa, Çinliler gibi düşük ücret vererek ekonomik gücünü perçinleyemiyor.
Türkler gibi tek kelime yabancı dil bilmeden çantasını alıp Kenya’da ticarete kalkışacak girişimciliğe de sahip değil.
Artan uluslararası rekabet karşısında rakipleri gemlerken mevcut refahını korumanın en önemli araçlarından biri, enerji girdi maliyetlerini kontrol etmek...
Bu kozu kaptırmak istemiyor.
O yüzden de nükleer kulübü oluşturan 5 ülke, OPEC’vâri bir örgütlenme içinde... OPEC’in petrolde yaptığı gibi nükleer teknolojiyi tekel altına almak istiyorlar.
Nükleer teknoloji geliştirmek isteyen ülkelere “Yakıtı ben sana veririm, sen teknoloji geliştirme” diyorlar.
Böylece nükleer yakıtın fiyatını belirleme, enerji piyasasına hükmetme, muhtemel rakiplerini denetleme imtiyazını ele geçiriyorlar.
İran ise istediğinde nükleer silah üretebilecek teknolojiye kavuşma amacında... Enerjide etkili bir aktör haline gelmek ve İslam dünyasında liderliğe oynamak da istiyor.
Batı’nın bunu engellemek için daha ağır yaptırımlara hazırlandığını görüyor, ama geri adım da atmak istemiyor.


CAN DÜNDAR
Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-18-2010, 12:05   #326
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart
Vurgulamak istediğimiz ilginçlikte tam bu noktada ortaya çıkıyor. Diyarbakır’daki “Kutlu Doğum” programından hemen sonra, Dıyarbakır’da buna cevap niteliğinde bir defile düzenlendi. Ulusal medyanında özel bir önem gösterdiği üç karakter özellikle ön plana çıkarılıyordu. Bunlar Diyarbakır valisi Hüseyin Avni Mutlu, Diyarbakır B.Şehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve defileci Cemil ipekçiydi. Vali ve B.Başkanı Cemil İpekçi’ye bölgeye olan kültürel katkı ve fedakârlığından dolayı özel plaket takdim eylediler. Cemil İpekçi de Mardin ve Diyarbakır’da açtığı ve açacağı mankenlik okullarından bölgede yaptıkları ve yaptıracaklarından heyecanla bahsediyordu. Bilindiği gibi Cemil ipekçi uzun bir süreden beri Mardin’de kendisine üs açmış ve bölgede yoğun kültürel (!) faaliyetler içindedir. Mankencilik ve defilecilik gibi işlerle meşgul...

Benzer şekilde Metin Yazır isimli bir şahıs ta “1. Güneydoğu Anadolu Arjantin Tango Festivali” etkinlikleri adı altında Arjantin’den getirdiği 5 kişilik özel bir ekiple bölgede faaliyetlerine başlamış. Bir yandan bölge illerinde kurslar açmaya çalışırken öte yandan da halka açık ücretsiz temel tango eğitimi etkinlikleri düzenliyor. Batman, Erzurum, Malatya, Mardin ve Diyarbakır’da etkinliklerine başlamış.
Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-19-2010, 11:53   #327
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
CHP il başkanları ve Gandi - Eser KARAKAŞ - STAR
Geçen hafta aynı gün yazdığım yazıda Türkiye’nin CHP’yi neden bu kadar konuştuğunu anlayamadığımı yazmış idim.

İngiltere’de, Fransa’da, İsveç’te kendine sosyal demokrat diyen partiler 60 sene tek başına iktidara gelemezse ne kadar basında yer bulurlarsa bizde de CHP’nin o kadar basında yer bulması normal olur idi ama, bizde böyle olmuyor; bence esas konuşulması gereken konu CHP değil, CHP’nin basında bu kadar tartışılıyor oluşu.
Bu soruya ciddi bir cevap üretilirse kanımca karşımıza çok sevimsiz gerçekler de çıkabilir.
Geçen hafta başında NTV’de Can Dündar’ın ülkemizin önemli illerinin CHP başkanlarıyla yaptığı bağlantıları izledim; yaklaşık tüm il başkanları çok kesin, tavizsiz bir üslupla Deniz Baykal’ın arkasında olduklarını ifade etmişler idi. Bu yazıyı yazdığım saatlerde ise CHP’li 81 başkanından 77’sinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklediğini öğreniyorum.
İlkeli siyaset dedikleri de bu olmalı herhalde.
Sadece bu olay bile CHP’nin neden üzerinde çok konuşulmayı gerektirmeyen bir parti olduğunu ortaya koyuyor.
CHP’ye yönelik eleştiriler karşısında konuşan her CHP yetkilisi söze daima “Biz Cumhuriyet’i kuran partiyiz” diye başlıyor; bu zaten tarihsel bir gerçek, kimse aksini söylemiyor, kimse Cumhuriyeti ANAP kurdu, AK Parti kurdu, Demokrat Parti kurdu, Adalet Partisi kurdu falan demiyor.
Ama şunu söylüyor: Bir siyasi partinin önemini ve hakkında uzun vadede konuşulma oranını, başarısını aldığı oy oranları belirler, gerisi boş laftır; aynı şeyi siyasetçiler için de söyleyebiliriz.

Erdoğan'ın Batı'dan görünüşü..
- Mehmet Ali Birand - MİLLİYET
Sizlere Erdoğan’ın,Washington, Paris ve en son olarak Atina’da nasıl göründüğünü, hakkında neler dendiğinin bir özetini yapabilirim. Ancak lütfen bu yazıyı okuduktan sonra “Başbakana yalakalık yaptın” gibisinden mesajlar yollamayın. Burada, gittiğim ülkelerin politikalarını yapan veya bu politikaları etkileyen üst düzey kişilerin neler dediklerini aktaracağım. Bu bir anket değil, bir izlenim yazısıdır.
Başbakan Erdoğan’ı bizler başka türlü görüyor ve değerlendiriyoruz, yabancılar ise bambaşka görüyorlar.
Dolaştığım Başkentlerde konuştuklarım için Erdoğan adeta Robin Hood gibi bir efsane kahramanıymış muamelesi yapılıyor.
En önemli niteleme, arkasından iten bir ailenin, bir gücün veya para desteğinin bulunmaması. Üstüne üstlük, Türkiye’nin egemen güçleri tarafından cezalandırılmasına rağmen, mücadele ederek iktidar olması, insanlara çok cazip geliyor.
Genel kanı, Türkiye’yi son birkaç yıl içinde önemli derece değiştirdiği ve eski tabuları yıkıp, yeni bir düzen kurmayı başardığı şeklinde. Özellikle Asker ve Yargı konularında attığı adımlar ve çeşitli Açılımlar, batı dünyasında “ Türkiye’yi normalleştiriyor” şeklinde okunuyor.
En son gittiğim Atina’dan bir örnek vereyim.
Erdoğan’ın Türkiye’yi bölgenin en ilginç ve en güçlü ülkesi konumuna soktuğu anlatılıyor. Özellikle başarılı bir dış politika izlediği ve bölgede sözü dinlenen bir lider olduğu vurgulanıyor. Bunları söyleyenler de, ne dediklerini bilen insanlar. Biz beğenmesek ve eleştirsek, hatta korksak dahi, Batı bambaşka görüyor.


CHP'nin asıl açmazı - Fehmi Koru - YENİŞAFAK

Şu yakınlarda kritik bir seçimden çıkmış İngiltere'de birbirleriyle yarışan üç partinin lideri de 40'lı yaşlarında genç insanlardı; en yaşlıları Gordon Brown ayrılınca koltuğu için yarışanların hepsi çok daha genç yaşlardalar...
Yaşlı-başlı adamlar CHP'de liderlik kavgası açmış yürütüyorlar, ortaya çıkarabildikleri iki kişinin ikisi de 'eski yüz'; yeni bir liderle kitlesine umut vermek için kullanabileceği kurultay fırsatını, CHP, hem yaşlı, hem eski, hem de söyleyeceği yeni bir fikir olmayan birini başına getirerek heba edecek...
'Biat kültürü' diye küçümsedikleri gelenekten gelen kişilere baktığımızda tam tersi bir durum söz konusu: Necmettin Erbakan'dan sonra Recai Kutan el aldı, ama Saadet Partisi'nin şimdiki lideri Numan Kurtulmuş bileğinin gücüyle genel başkanlığa geldi. Fazilet Partisi döneminde el almamış biri (Abdullah Gül) genel başkanlığa adaylığını koydu ve delegelerin yarısına yakınının oyunu alabildi.
Tayyip Erdoğan bugün "Bir seçim sonra yokum" dediğinde arkasında partiyi ileriye götüreceğine inandığı yarım düzine genç arkadaşı olduğunu biliyor...
Siyaseti yakından izleyen halktan birine iki parti için ayrı ayrı "Kimler lider olabilir?" sorusunu sorun; Ak Parti için bir çırpıda ad verebilirken, CHP'de tık nefes kaldığını göreceksiniz.
İyi de, hani biri 'biat kültürü'nden geliyordu da diğeri demokrattı?

İçimizdeki CHP’liler - Yıldıray Oğur - TARAF

Cumhuriyet’in esas başarısı olan o gerçek şudur:
Bu ülkede okumuş yazmış, zengin olmuş herkes hâlâ CHP’nin potansiyel üyesi kabul edilmektedir.

Türkiye okumuşlarının, elitlerinin, gazetelerinin, köşe yazarlarının birinci partisi hâlâ CHP’dir.

Bugünkü gazeteleri, CHP’de ne olup bittiğini öğrenmek için değil, eşsiz bir cevher olarak okuyun derken bunu kastediyorum.
İçinizdeki CHP’liyi keşfedin bu cevherde.
“Baykal’ın karşısına çıkan aday Anıtkabir’e alınmasın” diyecek kadar zıvanadan çıkmış CHP İkitelli teşkilatı delegesi gibi yazan köşe yazarlarını;

Taraf
’ın Fethullah Gülen’den işaret alıp Baykal’a yapılan komploya karşı durduğunu söyleyecek kadar parti içi hizipçiliğin öfkesine kapılmış ombudsmanları;

CHP’yi koruma aşkıyla, “AKP’lilerin de seks kasetleri var” diye şantajlara başvuracak kadar porno siyasetine kendisini kaptıranları;
Yandaş dedikleri gazetelerden isimlerin bile AKP’yi övmeden önce beş kez “ama ben AKP’li değilim” demek zorunda hissettiği ülkede, adını söyleme rahatlığında “Ben hep CHP’ye oy veririm, üç kuşak CHP’liyiz” diyen genel yayın yönetmenlerini okuyun ve Cumhuriyet’in bu başarısının hakkını verin.
Bu yazıyı okuyabildiğinize göre siz de potansiyel bir CHP’lisiniz.

Aslında NE OLDU? - Mehmet Tezkan - MİLLİYET

Gazetelerin mutfağında Kılıçdaroğlu krizi..
Yazı işleri kara kara düşünüyor.. Hele birinci sayfayı hazırlayanlar daha şimdiden ıkınıp sıkınmaya başladılar..
‘Kılıçdaroğlu’ kelimesi hiçbir yere oturmuyor..
Manşete koysalar valla yedi sütun kaplıyor.. Üç sütuna, beş sütuna koymanın imkânı yok.. Ya başlığın puntosunu küçülteceksiniz ya da Kılıçdaroğlu demeden Kılıçdaroğlu diyeceksiniz!..
Krizin nedeni bu..
Gandi Kemal lakabına gazetelerin balıklama dalmasının nedeni budur.. Başlığa geliyor, Manşete çekersen cuk diye oturuyor..
Ama her zaman da Gandi, Gandi denmez ki.. Burası Hindistan mı?
Eee, ne yapacaklar?
Kara kara düşünmeleri ne yapacaklarını bilmemelerinden.. Kimi Kemal K mı desek diyor, Kimi, K. K diye rumuzu öneriyor.. Kemal Bey desek olmaz mı diye soran bile var..
* * *
Anlaşılan Kılıçdaroğlu sadece siyasi rakiplerini değil 12 harfli soyadıyla gazeteleri de zorlayacak..


‘Bu Davutoğlu da çok oluyor artık!’ – Eyüp CAN - HÜRRİYET

Washington’dan Paris’e birçok başkentten tıpkı Mavi’nin reklamındaki gibi “Bu Türkler de çok oluyor artık” kıvamında tepkiler geliyor.
Nereden mi biliyorum?
Türkiye, İran ve Brezilya arasında önceki gün imzalanan ortak deklarasyondan sonra New York Times’tan Jarusalem Post’a hangi gazeteyi okusanız bu yönde haber ve yorumlarla karşılaşıyorsunuz...

Diplomatik koridorlar ve Batı basınında tam bir şaşkınlık hâkim...
Çünkü hiç kimse Davutoğlu’nun 12 Eylül’den bu yana inat ve sabırla yürüttüğü diplomatik görüşmelerin bu şekilde sonuçlanacağını beklemiyordu.

İran’ın her zamanki gibi zaman kazanmak için Türkiye’yi oyaladığı, Türkiye’nin de romantik heveslerle bu işin peşine düştüğü zannediliyordu...

Ama öyle olmadı.

Bu yüzden kimi “Türklerin büyük diplomatik hamlesi” diyor, kimi bu deklarasyonla İran’ın zafer kazandığını, İsrail ve Amerika’nın ise hezimete uğradığını öne sürüyor.

Emin olun benzer bir sonucu İngiltere ya da Fransa alsa ayakta alkışlanırdı.

Ama söz konusu arabulucu Türkiye olunca “Bu Davutoğlu da çok oluyor artık!” şaşkınlığı yükseliyor İsrail’in pozisyonuna yakın Batı medyasında...


CHP, Kılıçdaroğlu ile değişim yaşayamaz
- Ergun BABAHAN - STAR
Kurultay öncesi yaşanan sıcak gelişmeler, kaset komplosunun gerçek adresini ortaya çıkardı.
En azından kaseti kullanarak Deniz Baykal’ı tasfiye etmek isteyen medya-iş dünyası ve bürokrasi üçgeninin eline önemli bir silah verdi.
Geçen Pazartesi akşamı TRTHaber’de birlikte Çıkış Yolu programını yaptığımız Ekrem Dumanlı’ya ‘’Doğan medyasını izle, en çok kimi parlatırlarsa, genel başkan adayı odur’’ demiştim.
Doğal olarak Kemal Kılıçdaroğlu oldu.
Doğrudan patron talimatıyla yazanlar, günlerdir ‘’Gandi Kemal’’ güzellemesi yapıp duruyorlar.
Yani CHP yandaşı olmakla yetinmiyorlar, CHP içindeki bir yarışın da yandaşı oluyorlar.
CHP liderini Doğan okuru seçseydi, Baykal adaylık için bir imza bile bulamazdı açıkçası.

Kılıçdaroğlu ekonomiyi nasıl yönetir - Süleyman Yaşar - TARAF

Başbakan Tayyip Erdoğan kamu harcamalarının bileşimini fakirlerden yana değiştirerek sağlık reformunu yaptı. Eğitim harcamalarını Cumhuriyet tarihinde ilk defa savunma harcamalarının üzerine çıkardı. Anlayacağınız sol siyasetin araçlarını kullandı.
Hatta Tayyip Erdoğan, Türkiye’de demokrasinin gelişmesinde, AB müzakere sürecini başlatarak önemli adımlar attı. Son anayasa değişikliği paketi, statükocu güçlerin engellemelerine rağmen Erdoğan sayesinde TBMM’den geçti.
Erdoğan’ın demokratikleşme çabalarına rağmen, CHP son yıllarda demokrasiye karşı tavırlarıyla Sosyalist Enternasyonal’den atılma noktasına geldi. Hatta Sosyalist Enternasyonal “bize daha yakın” diyerek Ak Parti’ye üyelik teklifi götürdü. İşte bu koşullarda Kılıçdaroğlu, CHP Başkanı olursa, sol siyasetin araçlarını Erdoğan’ın elinden almak zorunda. Devletin değil vatandaşın yanında olan ve halkın ekonomik sorunlarını çözen inandırıcı bir sosyal demokrat lider olmak istiyorsa, ilk adım olarak da anayasa değişikliğinin iptaline ilişkin başvuruyu hemen geri çekmek mecburiyetinde. Aksi takdirde ekonomide gelişmeyi sağlayacak demokratik adımları Erdoğan’dan daha hızlı atamayan bir Kılıçdaroğlu Türkiye için faydalı olamaz.


rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-19-2010, 12:47   #328
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Alıntı:
Yalçın KARACA Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Rizzeli kardeşim her alıntınız birbirinden değerli. Başbakanımızı anlamakta zorlanan veya anlamamak ideolojileri için gerekli olduğundan farklı görüşlere hapis olanlar için şifa niteliğinde paragraf olmuş. Teşekkürler.
Rica ederim üstadım.Merkez medyanın sağduyulu,dünyayı takip eden,doğruları ve yanlışlarını kendi adil süzgeçinden geçirebilen,hiç kimseden çekinmeden gerçekleri dile getirebilen güçlü kalemlerden asıl resmi görebilmek sevindirici.

Birand'ın Akparti yalakalığı diye etiketlenmeyi yazısında belirtmesi,demokrasi adına üzücü olsa da,belirttiğiniz gibi ideolojilerine hapsolmuş aydınların demokrasinin içinde türlerini kaybedeceğine, yeni kuşak olarak hep beraber şahit olacağız.
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-19-2010, 15:46   #329
Kullanıcı Adı
0000000000
Standart
Alıntılar güzelmiş... Tşk..
0000000000 isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-20-2010, 08:29   #330
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
Kılıçdaroğlu: Komplonun parçası mı, değil mi? - HÜSEYİN GÜLERCE - ZAMAN
Ben tezimde ısrarlıyım. CHP'deki operasyon, bir statüko operasyonudur. Zira vesayet rejiminin sahipleri, tam anlamıyla köşeye sıkıştı. Cuntacılardan hesap sorulmaya başlanması, özellikle Danıştay saldırısının Ergenekon davasıyla birleştirilmesi, darbecilikten muvazzaf general ve amirallerin tutuklanmaya başlaması, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, savcı Doğan Öz, Çetin Emeç cinayetlerinin, PKK- Ergenekon bağlantılarının karanlıklardan kurtulmaya başlaması, vesayetin ağalarını bir çaresizlik cenderesine soktu. AK Parti'yi içten bölemiyorlar, kapatamıyorlar ve darbe yapılamıyor... Statükoya, bir yarma harekâtı gerekiyor.
Hedef, AK Parti iktidarına son vermek. CHP, MHP ve BDP, yeni oyuncular olarak görülüyor. Bu üçlüden, bir koalisyon çıkartmak hedefine kilitlenildi.
YSK'nın, referandum için 120 gün demesi, Türkiye'yi en uzun dört aya mahkûm etti. Bunu bir fırsat olarak görüyorlar. Stratejileri şöyle:
Önce CHP'nin başından Baykal gidiyor. Çünkü CHP'yi yüzde 20'lere sabitledi. Dünkü anketlerle devreye hemen girildi. "Kılıçdaroğlu ile CHP 14 puan sıçradı..." haberleri, bildik numaralar. "Gandi Kemal" parlatması ise, Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz parlatmalarından ezberimizde... Bu medyanın daha ilk günkü tavrından işkillendiğimizi, geçen hafta yazdık. Baykal ile ilgili görüntüler ilk yayınlandığında, herkes ne oluyor derken, onlar gerçek mi, montaj mı demeden, "eşini milletvekili ile aldatan Baykal istifa etmeli" dediler. Yeni kurtarıcının "Gandi Kemal" olduğunu da yine ilk onlar ilan ettiler. Yani kendini 1. Kuvvet zanneden "medyamız" yine başrollerde.

Medyayla gelen medyayla gidiyor -
Fehmi Koru – YENİ ŞAFAK
"Hayırlı olsun" demeyi çok istiyorum, ancak daha önceki örnekler, arkasını 'bir kısım medya'ya dayıyarak yükselmiş siyasilerin ve partilerin sonunun pek 'hayırlı' gelmediğini gösteriyor...
'Bir kısım medya'nın gücüyle genel başkanlığa taşınan Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller bugün köşelerine çekildiler, ama esas vahimi ikisinin de partisi siyasete veda etti; ANAP ile DYP şu yakınlarda DP çatısı altında buluşarak kendilerini 'ifna' kararı aldı. Ne ANAP var bugün, ne de DYP...
Topluma 'umut' diye sundukları başka isimleri de hatırlıyorsunuzdur: Mehmet Ali Bayar... İlhan Kesici... İsmail Cem...
Tuttukları tepeden aşağılara doğru yuvarlanırken medya kılını bile kıpırdatmıyor. Medyamız yenilenleri sevmiyor.
Oysa medya desteğiyle tepelere yükselenler için yenilgiyi kaçınılmaz kılan yine medya oluyor: Yüklü bir fatura çıkartıyor, sürekli taleplerle siyasileri bunaltıyor medya: Bilerek yapılan ve üzerine gidilse para ve hapis cezaları söz konusu olabilecek hataların üstünün kapatılması, imar planlarının değiştirilip rant kapılarının açılması, teşvik verilemeyecek fabrikalar için acayip kolaylıklar...
Birine kapıları araladığınızda diğerleri de peşine takılıyor ve iyi niyetlerle yola koyulan siyasilerin bile arsızlaşmasıyla ve halkla arasının açılmasıyla sonuçlanan bir süreç yaşanıyor...
İlk kez Ak Parti medyayla böyle bir 'ensest' ilişkiye "Hayır" dedi.
"Hayır" diyebildi, çünkü daha en başından takındığı duruşla medyayla 'al gülüm – ver gülüm' ilişkisine girmedi. Medya da ilk günden sevmedi Ak Parti'yi, hâlâ da sevmiyor...

CHP'nin hastalıkları genetik midir?
-İSMET BERKAN – RADİKAL
Cumhuriyet Halk Partisi, dün başka biri de söylemiş, dünyanın en eski partilerinden biri. Ülkenin kurucu partisi. Ve şu an içinde bulunduğu durum acıklı: Yüzde 20 oy aldığı zaman başarılı sayılıyor.
Bu kadar eski, bu kadar köklü bir siyasi partinin ülkede yaşayan her beş kişiden dördüyle hiç ilişki kuramamış, onların oyunu alamıyor olması nasıl izah ediliyor?
Biz masa başı yorumcularının söylediği pek çok şey var; bunlar yanlış da değil. Yani CHP’nin devlet partisi olması, halktan kopuk olması, var olan CHP’lilerin ‘Rejim mi, geçim mi’ sorusuna tereddütsüz ‘rejim’ cevabını veriyor olmasındaki tuhaflık, neredeyse halka rağmen Cumhuriyet değerleri adı verilen ama ne olduğu tam anlaşılamayan bir şeyleri savunmak...
Belki art arda pek çok sebep sayılabilir, bunların bir kısmı spekülatif de olsa, bir gerçek saklanamaz biçimde ortada: CHP bir kitle partisi olmaktan uzaklaşmış, bir dar ideoloji partisi olmanın da kenarına kadar gelmiş durumda.

Deniz bitti! Kılıçdaroğlu kimin adamı? - MEHMET METİNER - STAR
O kaset görüntüleri servis edilmemiş olsaydı Baykal istifa eder miydi? Etmezdi.
Peki Baykal partisinin başında kalsaydı Kılıçdaroğlu aday olur muydu? Olmazdı. Sanırım buna cesaret edemezdi.
Baykal o görüntüler için “komplo” dedi. Örgütü de kendisine inandı. Baykal birden gözyaşları içinde “mağdur” konumuna oturtuldu.
Baykal’ın istifasını hararetle CHP yandaşı köşe yazarları istedi. Kılıçdaroğlu’nun ismi de gene onlar tarafından dillendirildi. Zaten nicedir Kılıçdaroğlu’nun ismini telaffuz eder dururlardı. Hepsinin ortak gerekçesi şuydu: “Baykal’lı CHP ile AK Parti’nin önünü kesmek mümkün değil! Bir tek Kılıçdaroğlu’yla CHP iktidar alternatifi olabilir.”
KOMPLOCULARI BİLMİYOR MU?
Hem “komplo” deyip hem “istifa” etmek hiç inandırıcı değildi.
Komplocuların amacı, Baykal’ı alaşağı etmek ve CHP’yi dizayn etmek idiyse Baykal’ın buna direnmesi gerekmez miydi?
Baykal’ın basın toplantısındaki bir cümle nedense dikkatten kaçırıldı: “İstifamla CHP’yi dizayn etmek isteyenlerin önünü açıyorum.”
Ne demek istemişti acaba Baykal?
CHP’yi tanzim etmek isteyen güç odakları kimlerdi?
Baykal tüm bu yaşananlardan sonra çıkıp konuşmalı.
Çünkü Baykal darbenin asıl kimlerden geldiğini çok iyi biliyor.

CHP, Ergenekon'un arka bahçesi mi? - MÜMTAZ'ER TÜRKÖNE - ZAMAN

Hafızalarımızı tazeleyelim. Onur Öymen'in başlattığı Dersim katliamı tartışmasında Kılıçdaroğlu ürkek bir itirazda bulunmuş, sonra da geri adım atmıştı. Ürkek itiraz kendisine aitti; ama geri adım atması birilerinin ikazı ile olmuştu. Kimin ikazı?
Bu tezgâh tutar mı? Devlet içindeki çeteler, CHP'nin yeni genel başkanı Kılıçdaroğlu'nu efsanedeki yol gösteren Börteçine isimli kurt yerine koyup Ergenekon vadisinden çıkışı bulabilirler mi? Hayır bulamazlar. Bu vadinin çıkışı yok. Sadece CHP'ye ve Türkiye'ye zaman kaybettirirler.
Görev Deniz Baykal'a düşüyor. Hem yıllarca başında olduğu partisine hem de Türkiye'ye karşı sorumluluğu, bu tezgâhı deşifre etmek. Olup bitenleri en iyi bilen kişi o. Kendisi üzerinden nasıl bir tezgâh çevrildiğini ve CHP'nin nasıl rehin alındığını bize anlatmalı. CHP, Ergenekon'un arka bahçesi olmaktan kurtulmalı.

Erdoğan’ın siyasi ömrü – NASUHİ GÜNGÖR- STAR

Hemen herkes yeni bir CHP’nin şekillendiği konusunda hemfikir. Mesele bunun hangi aktörler eliyle gerçekleşeceği ve sadece Türkiye değil, dünya siyasetinde nasıl bir karşılık bulacağı.
Bunları anlamak için hem zamana ihtiyaç var, hem de bazı uluslararası gelişmelerin olgunlaşmasına.
‘Gandi geliyor’ çığlıklarıyla olup biteni doğru okumak mümkün değil. Daha yolun başındaki bir genel başkan adayı için, malum medya grubunun bu kadar tuhaf bir destek gösterisine girmesi, herhalde yaşayabileceği en büyük talihsizlik olsa gerek.
***
CHP üzerinden siyasetin geleceği konuşulurken, bu tartışmaların parantezine sıkça ‘AK Parti’nin ne olacağı’ sorusu da sıkıştırılıyor. Aslında bu soru ‘Tayyip Erdoğan’ın geleceği’ne dair düşünce ve beklentileri ifade ediyor. Siyasi yelpazenin bu tarafında depremler yaşanırken, diğer yanında işlerin nasıl şekilleneceği elbette merak ediliyor.
Bu konuda merak sahibi olanların, özellikle dış politikaya bakmaları sanırım daha ufuk açıcı olacaktır. Davos’ta yaşanan ‘one minute’ krizinin ardından ‘Erdoğan’ın siyasi hayatının tamamlandığını’ iddia edenlerin sayısı pek de az değildi. Nitekim daha sonra yine Filistin ve Gazze üzerinden yaşanan gerginliklerde bu tez sıkça gündeme geldi.
Öncesini de hatırlayalım. Bana göre AK Parti’ye açılan kapatma davası, partiden çok Erdoğan’ı tasfiye etmeye yönelik bir hamleydi. Hala da aynı düşüncedeyim. Bugün fısıltı halinde Tayyip Erdoğan’a siyasi ömür biçmeye çalışanlarla, o dönemde siyasi yasak tezgahını kuranlar aynı güç merkezinin uzantısı.

Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu? - Mehmet Ali BİRAND
- MİLLİYET

Dışişleri Bakanlığında 1’inci yılını doldurması nedeniyle, medyanın zamanında bakanları paramparça eden ağır top kalemleri dahi övgü diziyorlar. Kimselere nasip olmayacak derece yıldız takılıyor.
Hele şu sıralarda, Tahran'da imzalanan takas anlaşmasıyla, Uluslar arası alanda, adı Erdoğa'dan sonra, en çok anılan Türk siyasetçi konumunda.
Bu övgüler şişirme mi, yoksa gerçekten doğru mu?
Son haftalarda hangi yabancı diplomat veya dışişleri bakanıyla karşılaştım ise, adını vermemek kaydıyla ve dedikodu yapar gibi, Davutoğlu’nu sordum.
İlginç yanıtlar aldım. Bakın, benim de katıldığım değerlendirmelerden bazıları:
- Türk dış politikasını ilk defa “hep biz haklıyız” çizgisinden çıkardı ve karşısındakilerin de haklı olduğunu söyler oldu. Türkiye’yi ilk adımı atan taraf konumuna soktu.
- Türkiye eskiden etrafıyla hiç ilgilenmezdi. Sadece Kıbrıs - Ermenistan ve Kürt sorunuyla yetinirdi. İlk defa başka ülkelerin sorunlarını da çözmeye katkı yapan bir politika izler oldu. Bunu da Davutoğlu başardı.
- Sözünde duran bir Bakan profili çizdi. Girdiği arabuluculuklarda, kendini ön plana çıkarmadı. Konuşması çok inandırıcı. Güler yüzlü ve fazla abartmadan samimi ve sıcak bir yaklaşımı var. İşbirliği yapılabilecek bir Bakan.
- Türkiye’nin batı merkezli dış politikasını değiştirdi ve bölgesel merkezli bir politika uygular oldu. Bölgeyi iyi anladı ve güven yarattı.
- Çok çalışkan bir insan. Ne zaman konuşmak istesek, hemen karşımızda bulabiliyoruz.

rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda


Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi