AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 01:53   #221
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
169.3 Hz. İbrahim ve Hz. İsmail :
Kabe’yi inşa etme şerefine nail olan Adem (a.s.)’den sonra, bu sancağı Hz. İbrahim devraldı. Hz. Adem, madde ve manasını kurdu; Hz. İbrahim ise silinen ve kaybolunan bu madde ve manayı ihya etti; Son kez olarak da, Beytullah’ı dolduran putlarla beraber bütün dünya ufuklarını basan küfür karanlığı üzerine şimşek gibi inerek, peygamberler boyunca kendisine taşınan mukaddes sancağını, Hz. Muhammed (s.a.s.) teslim aldı ve İslam’ın son kemal noktası şeklinde Kabe’nin üstüne dikti.

Mescid-i Haramın, Osmanlılar devrindeki ölçüleriyle 262 metre uzunluğunda ve 207 metre eninde hafif yamuk ve dört köşe bir şekil idi.

Bugünkü durumu ve genişliği ise: ..

Kabe’nin uzunluğu 16 metre yüksekliği 15 metre duvar kalınlığı ise bir metredir. Ka’be’nin alanı; 145 M2’dir. Hacer-i Esved, ve rüknü’l-Yemani, sağlı ve sollu karşımıza alırsak sağ köşesinde ilerdeki köşe rükn-i İraki, ve diğeri ise rükni Şamidir.

Mescidi’l-Haramın inşası ise, tarihte bir çok halife ve sultanlar tarafından yapılmış ve çeşitli ilaveler eklenmiştir. En büyük genişleme ve yenileme çalışması ise, Suudi Arabistan hükümeti tarafından gerçekleştirilmiştir.

Hiçbir müslüman, Kabe’nin Hz. Muhammed’den (s.a.s.) çok önce varolduğunu inkar etmez; aslında Kabe’nin önemi de daha çok buradan gelmektedir. Çünkü; Hz. Muhammed (s.a.s.) yeni bir dinin kurucusu değildir. Hiçbir zaman böyle bir şeyi de ileri sürmemiştir. Tersine Kur’an’a göre tevhid dini, (islam) insanın tabii (fıtri) eğilimini ifade etmektedir.

Bunun içindir ki, İbrahim, İsa, Musa ve öteki Peygamberlerin hepsi aynı mesajı, tevhid ve teslimiyet dinini öğretmişlerdir. Kur’an’da bu çizgideki ilahi vahyin son halkasıdır. Müslümanlar, Hz. Peygamberin çıkıp da, Hz. Musa’nın Sina’da altın buzağıyı parçalaması gibi hepsini yerle bir etmeden önce, Kabe’nin putlarla dolu olduğunu bilmektedirler. Putçuluk olmadan önce, bu mabette yalnız Allah’a ibadet ediliyordu. Hz. Peygamber (s.a.s.) putları kırmakla, İbrahim’in mabedini asli gayesine döndürmekten başka bir şey yapmamıştır.[1]

dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:53   #222
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kâbe’nin yüksekliği :
İbn Hanbel, Abdullah ibn Abbas'tan naklettiğne göre Hz.İbrâhim ve İsmail Ka'be'yi 30 arşın yüksekliğinde yapıp, binanın üzerini açık bırakmışlardır.[1] İbrahim as. ile İsmail as. Kâbe’yi yaparlarken, Cürhüm b.Âbir b.Sebe’, b.Yaktan’ın çocuklarından yardım istemişler, onlar da yardım etmişlerdir.[2]

Kur’ân-ı Kerîm'de olay şöyle geçmektedir: “Bir zaman Biz, İbrâhim'e Kâbe'nin yerini gösterip şöyle vahyettik: Bana hiç bu şeyi ortak koşma. Evim olan Kâbe'yi tavaf edenler, civarında oturanlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için temizle.” [3]

Bir rivayete göre de İbrâhim as. Kabe’nin yüksekliğini: 9 arşın yapmıştır; Uzunluğunu cephede: Hâcerul Esved Rüknünden Hatîm’in yanındaki Şam Rüknüne kadar otuz iki arşın; Enini: Şam Rüknü ile Garb Rüknü arasında yirmi iki arşın; Yemen tarafındaki cephenin enini; Hacerul Esved Rüknünden Yemen Rüknüne kadar yirmi arşın yaptı. Dört köşeli olduğu için, Beytullah’a Kâbe denildi. Adem as.’ın yaptığı Kâbe’nin temeli de, aynen böyle idi. İbrahim as. Kâbe’ye, yer seviyesinde bir kapı yeri bırakmıştı. Tübbaulhımyerî gelip kilidli ve halkalı bir kapı taktırıncaya kadar, Kâbe, kapısız kaldı. Tübba’ Kabe’ye, tam bir örtü de, örttürdü ve Kabe’nin yanında kurban da, kesti.[4]

İbrahim as. Kâbe’ye ne tavan yaptı, ne de, Kâbe’nin inşasında çamur kullandı. Sadece, taşları, birbiri üzerine dizdi.[5]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9 s.130.

[2] Belâzürî-Ensabüleşraf c.1, s.8; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.203.

[3] Kur’an-ı Kerim: Hac, 22/26.

[4] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.64; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.203.

[5] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.1, s.205; Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.66; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 203.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:54   #223
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kabe’nin Çeşitli Zamanlardaki Onarımı :


Hz. İbrahim’den sonra Kabe’nin tarihi, onu sırayla bina eden Cürhüm, Amalika ve Kureyş kolları arasından geçerek, Kainatın efendisinde bütün manaların tamamlanması ve gayesini bulur. Daha sonraları bazı düşmanlarca yıkılması ve tekrar yapılması ve nihayet hicri 1030 tarihinde bir selden dolayı harap olan Kabe, Osmanlı sultanı IV. Murat eliyle yeniden bina edilmesiyle devam eder.

Kabe’nin tarihi üç merhalede manayla bitişik madde, maddeyle bitişik mana tesisi olarak üç büyük merhale; ilki İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem, ikincisi, tevhid dininin peygamber atası Hz. İbrahim, İslam’ın zirveye oturduğu Resuller resulü, Muhammed Mustafa’ya bağlanır.

Muhammed Esed Kabe’nin ihtişamı ve insicamı yapısıyla ilgili şunları söylemektedir: “Çeşitli islam ülkelerinde deha çapta sanat eserleri, camiiler gördüm. Kuzey Afrikada namazgahları pırıl pırıl mermerden beyaz kaymak taşından döşenmiş camiler gördüm. Kudüs’te Taş Kubbe’yi, zarif alyapı üstünde yükselen o heybetli, o mukemmel kubbeyi gördüm. Zarafetle cesamet arasındaki tezatsız birliği, İstanbul’un muhteşem camiileri, İran’ın Safavi camiilerini, yıkıntıları bile harikulade olan Semerkant’teki Timurlenk Camii’nin heybetli kalıntılarını gördüm.

Fakat bütün bunların hiçbirinde mimarın tevhid espirisine, Kabe’nin mimarı kadar yaklaştığını hissetmedim. Her türlü çizgi ve from külfetinden tam bir feragat gösteren bu son derece basit kübde şu düşünce kendini açığa vurmaktadır: “İnsan ne kadar kendi elleriyle büyük bir güzellik ortaya koyarsa koysun, bunun Allah’a layık olduğunu düşünmek bir kuruntudan ileri geçemez” Kabe’nin mimarisinde, büyüklük bile insanın acziyet ve teslimiyetini dile getirmekte; bu küçük yapı ağırbaşlı tevazuyla tevhidi zevkin eşsiz örneğini ortaya koymaktadır.”[1]

Kabe’de bütün bu gördüklerimiz, gözün gördükleri, ve aklın değerlendirebildiği dış perde üzerindeki akislerdir. Halbuki her şey bu dış perdelerin ardında ve madde hesaplarının ötesinde...

Kabe, Allah’ın yeryüzüne “Masiva-dış dünya” çerçevesine attığı oka, hedef noktası...

Kabe, Masiva-dış dünya” ile “ Mavera-öteler alemi” arasında, hendese tabiri ile müşterek fasıl, birinin bittiği öbürünün başlamak üzere bulunduğu hudut çizgisi..

Kabe’nin manasını anlatmakta anlayışsızlığını anlamaktan ileriye geçemeyecek olan akıl, eğer anlamayı mutlak anlayışa doğru mahrem manalara bir nevi yaklaşmaktan ibaret bilecek olursa...[2]

İmam Rabbani şöyle der: ”Kabe eşya ve maddenin tükenip ruh ve mananın başladığı ufuk noktası işaretidir. Bütün istikametler ona perçinlidir. Ve Kabe bu dünyanın ötelere bağlı serhad kapısıdır. İlahi marifete erme yolunda insani memuriyetin geçit noktasından da bir remz...”

Bütün yönler onu (Kabe’yi) kolladığı, bütün madde alemi onun maddesinde, bütün mana alemi de, onun manasında erime halidir.[3]






--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol, s.410.

[2] Necip Fazıl Kısakürek, Hac’dan Çizgiler, Renkler ve Sesler, İst. Ts., s. 35.

[3] Necip Fazıl, a.e., s. 36.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:54   #224
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail as.’dan Sonra Kâbe Hizmetlerinin Kimler Tarafından İdare Edildi ?
İsmail as.’ın vefatından sonra, Kâbe hizmetini, oğlu Nabit, üzerine alıp yönetti. Bu hizmetin, önce Kaydar, ondan sonra Nabit tarafından yönetildiği rivayet olunduğu gibi,[1]

İsmail as.’ın vefatından sonra Kâbe hizmetiyle, önce, Kaydar’ın, sonra, Teymen b. Nabt’ın, ondan sonra, Nabit b. Hemeysa’, b. Teymen, b. Nabt’ın meşgul olduğu ve Nabit’in vefatı üzerine de, bu hizmetin, Cürhümiler tarafından görüldüğü rivayet ve Nabit’in şerceresi de, Nabit b. Hemeysa”, b. Teymen, b. Nabt, b. Kaydar, b. İsmâil as. olarak kaydedilir.[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Yâkubi-Tarih c.1, s.222; İbn.Haldun-Tarih c.2, ks.1, s.331; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.236.

[2] Belazürî-Ensabüleşraf c.1, s.8,12; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.236.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:54   #225
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmâil Oğullarının Mekke’den Dağılış ve Yönetimin Cürhümilere Geçişi :
Nâbıt vefat eettiği zaman, İsmâil as.’ın oğulları, geçim bolluğu olan yerlere dağıldılar.

İçlerinden bazısı ise;

“Biz, Allah’ın Hareminden ayrılmayız!” diyerek Mekke’de kaldılar.

Mekke’de kalanlar arasında, İsmâil as.’ın küçük yaştaki çocukları da, bulunuyordu.[1]

Bunun için, Kâbe hizmetini, İsmâil as.’ın oğullarının ana tarafından babaları olan Mudad b. Amr’elcüheni, üzerine aldı.[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Yakubî-Tarih c.1, s.22; İbn. Haldun-Tarih c.2, ks.1, s.331; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.236.

[2] İbn.İshak, İbn. Hişam-Siyre c.1, s.120, Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.81; Yâkubî-Tarih c.1, s.222; Taberi-Tarih. c.2, s.198; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:54   #226
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hacda Kabe’yi İlk Görünce :
Kabe’yi İlk Görünce sus! Kabe’nin ihtişamına bak, öyle bir nazarla bak ki, nasibine düşeni gözün, dilin kulağın aklın ve gönlün yani bütün uzuvların birlikte yaşasın. Kabe’desin artık telbiye yok, dua var, duanda cennet olmalı, müslümanların durumu, mazlumların ahı, zalimlerin zulmünün şikayeti, sıddıklarla peygamberlerle beraber olmak için olmalıdır.

Peki ben şu anda Kabe’deyim nasıl dua edeceğim, benim bugün duamda ne olmalı? Manasını bilmediğim ve herkesin eline aldığı, Arapça bir dua kitabı mı olmalı? Yoksa önümde manasını bilediğim bir takım insanların okuduğu duayı ben de yanlış yamalak tekrarlamalı mıyım? Ben niçin buradayım ey Rabb’im! Yoksa ne istediğimi bilmiyor muyum? Yönünü kaybetmiş sahrada dolaşan bir behtbaht mıyım? Neyim ben?

Tüm bunların cevabı bende olmalı! Niçin buradayım? Bugün her günden daha fazla Allah’ın rahmetine, şefkatine, kerem ve lütfuna muhtacım. Bugün burada öyle bir dua yapmalıyım ki, Alemlerin efendisi Hz. Muhammed’in ve Hz. Adem’den itibaren tüm peygamberlerin yaptığı duayı yapmalıyım. Sahab-i Kiramın, ulema-ı kibarın ve evliya-i cihanın dualarını yapmalıyım. Gökteki tüm meleklerin, hep beraberce amin diyecekleri bir dua ve niyazda bulunmalıyım.

Kabe’yi gördüm Allah’ın evi, dünyanın merkezi o muazzam Kabe’yi... Ama ben daha hangi duayı ve nasıl bir dua yapacağımı bilmiyorum. Acaba hangi duayı yapsam, bunca hata ve isyanlarıma rağmen, duam bir karşılık bulur mu? Huzura nasıl varır ve ne yüzle ve neyi isteyeceğim?

Evet evet hatırladım, mübarek bir zat, mübarek bir alim ve ulemanın kibarı İmam-ı Azzam Ebu Hanife, bu dergahta yapacağı duayı oda unutuvermişti. Acaba Ben de Ebu Hanife gibi “Ya Rabb’im hangi duayı yapacağımı senden ne isteyeceğimi şimdilik unuttum. Şöyle desem olur mu? Ya Rabbi’m şimdiye kadar yaptığım ve bundan sonra da yapacağım tüm dualarımı kabul eyle” mi demeliyim.

Halbuki Kabe’yi ilk görenlerin duasının makbul olunacağına dair bir çok rivayetler var sen bunları biliyor muydun?

O zaman durma!

Tavaf edenlerin arasına karış,

Ayakların yer tutmasın,

Kanatlan ve şereflilerin arasına gir,

Ve Şereflen, durma!

Kanatlıların ardına düş ve kanatlan

Uç uçabileceğin kadar...

Kendinden geçerek, kendini beytinde ve emin beldesinde buluncaya kadar dön ve dönmeye tavaf etmeye, meleklerin arş-ı tavaf ettiği gibi, Beyti Ma’muru tavaf ettiği gibi...

Kabe’yi akıl ve şuur ötesi bir vecd ile ziyaret ve tavaf et..

Lafta mukaddes, kupkuru bir şekil gözüyle bakan ve huzurunda her laubaliği işleyen gafillere ne demeli? Daha önce deve ve merkeblerin bugün ise otübüs minübüs ve arabaların geliş ve dönüşü gibi bir seyahat mi? Oraya gitmeden gafil, oraya varınca gafil, oradan dönünce gafil olma sakın...

Peygamber ikliminde, peygamberler diyarında, dönerken haz duymalı sevinç ve mutluluklar tatmalıyız, bu tad öyle bir lezzet olmalı ki, damağımızda en son lezzet olarak hep o kalsın.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:00   #227
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: HÂCERU’L-ESVED
1. Hâceru’l-esved :
Haceri’l-Esved nedir? Öncelikle bunu cevaplandırmamız gerekir: Kabe’nin rüknü’l-Yemani’den sonraki köşeye konulmuş siyah bir taşdır. Bu siyah taş hakkında çok sözler söylenmiştir. Bunlardan bir çoğunun da aslı yoktur. Özellikle bu taşın gökten veya cennetten geldiği ve gelirken bu taşın renginin sütten daha beyaz olduğu günahkar insanların kirli ellerini değdirmelerinden dolayı siyahlaştığı rivayetleri vardır. Bunlardan birkaç hadisi burada zikretmemiz yerinde olur düşüncesindeyiz.

İbn Abbas (r.a.)’tan Resülullah (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Haceri’l-Esved, Cennet’ten inmiştir. O indiğinde, sütten daha beyaz idi. Ademoğullarının hataları (günahları) onu kararttı.”[1]

Haceri’l-Esved cennetten gelmiştir. Yukarı da zikredilen hadiste veya buna benzer başka hadislerde de bu zikredilmiştir. Tirmizi bu hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Bazılarına bu rivayetler biraz garip gelebilir. Hatta bazıları madem bu taş cennetten geldi ve günahkar insanların elinin değmesiyle de kararmışsa salih ve mümin insanların ellemesiyle de tekrar beyazlaşması gerekmez miydi diye sual edebilirler.

Evet Allah dileseydi oda olurdu. Ancak bunun bir imtihan olduğunu düşünüyoruz. Görmek isteyenler, yani dünya gözüyle, kalp gözlerinin açık olanlar rahatlıkla bunun böyle olduğunu görürler.

İmam Taberi, eğer günahlar bu taşa bu kadar tesir bırakıp karartmışsa, bu taktirde günahın kalbe tesiri daha fazladır demiştir.[2]

İbn Abbas (r.a.) “Bu taşın siyahlaşmasının hikmeti, (İnsan oğlunun) dünya gözüyle cennet zinetini aslı üzere göremeyişindendir.” demektedir.[3]

İbn Abbas (r.a.)’tan başka bir hadiste Resülullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Vallahi Allah, onu (Haceri’l-Esved-i) kıyamet gününde gören iki gözü ve konuşan bir dili olduğu halde diriltecektir de, kendisini hakkıyla istilam edenler hakkında tanıklık edecektir.”[4]

İbn Amr b. As (r.a.) Resülullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Rükün ile makam Cennet yakutlarından iki yakut idi. Allah, onları nurunu almıştır. Eğer onların nurlarını almasaydı maşrikle (doğuyla) mağrib (batıyla) arasını aydınlatırlardı.”[5]

El-Hâcerü’l-esved terkibi Arapça’da “siyah taş” anlamına gelir. Kâbe'nin güney doğu köşesinde yerden bir buçuk metre yüksekliğinde, yumurta biçiminde hafif kırmızı ve san damarcıkları bulunan otuz cm. çapında oldukça parlak siyah bir taştır.

Bir saygınlık ve kutsiyeti olan ve hac sırasında Hz. Peygamber'in izinden giderek sünneti gereğince "öpülmek" suretiyle hürmet edilen bu taş, câhiliye Arapları arasında da kutsal sayılıyordu. Bu yüzden Hz.İbrâhim'den sonra geçen yüzyıllar boyunca gelip, geçen bütün kuşaklar bu taşı özenle korudu.[6]

Hâcerü'l-Esved'in tarihi Hz. İbrâhim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) tarafından inşa edilen yeryüzünün ilk mâbedi Kâbe'nin tarihiyle paralellik gösterir. Allah (c.c.) Hz. İbrâhim'e insanların ibâdet edecekleri bir mescid yapmasını emrettiğinde Hz. İbrâhim ve oğlu İsmail Kâbe'nin temellerini attılar.[7]

Tarihî kaynaklar Hâcerü'l-Esved'in de buraya Hz. İbrâhim tarafından konduğunu kaydeder. Taşın nereden ve nasıl getirildiği hususunda değişik inançlar ve anlatımlar vardır, ancak kesin bir bilgi yoktur. Mekke'nin yakınında olan Ebû Kubeys dağından getirildiğine dâir inancın yanında Nesâi, bir hadîs-i şerifte Hz. Peygamber'in "Hâcerü'l-Esved cennettendir" buyurduğunu nakleder.[8]

İbrahim as. yapı işini ilerletip bugün, Hacerülesved’in bulunduğu yere yaklaştırdığı zaman, İsmail as.’a: “Bana, bir Taş getir ki, insanların, Kâbe’yi, oradan tavafa başlamalarına bir alâmet ve nişan olsun!” dedi. İsmail as. bir taş bulup getirdi. Fakat, İbrahim as.onu, beğenmedi.[9] Cebrâil as. Hacerül Esved’i getirdi ki, Yüce Allah, Tûfan’da onu, Ebû Kubeys dağında muhâfaza etmişti.[10]İsmâil as. onu, görünce: “Babacığım! Sana, nereden geldi bu?” diye sordu. İbrahim as.: “Cebrâil, getirdi!” dedi. Hâceru’l-esved taşını, duvardaki yerine, Cebrail as.’ın yerleştiridiği de rivayetler arasındadır.[11]

Bir rivayete göre de; Adem as. Cennetten çıkarken, Hâceru’l-esvedi yanında getirmiş, onu mekke’de yapacağı Beyt’e yerleştirmesi, Allah tarafından, kendisine emredilmiştir.[12]

Cennetten çıktığı zaman, kardan daha ak olduğu halde Adem oğullarının müşrik olanları, onu, günahları ile karartmış oldukları yine bize ulaşan rivayetler arasındadır.[13] Cahileyet ve İslamiyet devrinde birbiri ardınca vuku bulan yangınlar da, onu, daha kara bir hale getirmiştir.[14]

Kâbe Hz. İbrâhim ve oğlu İsmail'den sonra birçok milletlerin kontrolüne geçti ve çeşitli defalar tahrip olup tekrar tekrar inşa ve imar edildi. Her defasında Hâcerü'l-Esved de bu durumlardan etkilendi.[15]

Haceri’l-Esved’ yeryüzünde Allah’ın sağ elini temsil eder, bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: “Kendisini hak ile istilam eden için tanıklık edecektir. O, mahlukatıyla musafaha eden Allah’ın sağı (sağ kolu)dır.”[16]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Nesai, Sünen, Menasik, 145, V/226; Tirmizi, Sünen, Hadis no: 877.

[2] İbn Hacer Askalani, Fethu’l-Bari Şerhi’l-Sahihi Buhari, Beyrut, ts., III/463 .

[3] a.e., a.y.

[4] Tirmizi, Sünen, Hadis no: 961.

[5] Tirmizi, Sünen, Hadis no: 878.

[6] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Hacerül Esved Maddesi, c.2; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.14 s.433.

[7] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Hâcerul Esved Maddesi, c.2.

[8] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.65; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.327; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 202 (Keşfü'l-Hafâ, Aclûnî, 1108).

[9] Ezrakî-Ahbaru c.1, s.65; Beyhaki c.1, s.327; Halebî-insanüluyun c.1, s.256; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 202.

[10] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.65; Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.327; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 202.

[11] Ezrâki-Ahbaru Mekke c.1, s.65; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.327; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.202.

[12] Yâkubi-Tarih c.1, s.6; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.202.

[13] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.307; Tirmizi-Sünen c.3, s.294; Dârimi-Sünen c.1, s.372; İbn.Mâce-Sünen c.2. s.982; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.202.

[14] Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.65-66; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.203.

[15] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Hâcerul Esved Maddesi, c.2; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.14 s.433.

[16] Terğib, II/194; Rudani, Hadis no: 3654, II/163.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:00   #228
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Müslümanlar niçin ona el sürmektedirler ?
İnsan biat etmek için elini Haceri’l-Esved’e koyar; Allah bizim burada kendisine bağlılığımızı ve teslimiyetimizi alır. Kur’anı Kerimin dilinde Allah sultandır; sadece hazineleri ve askerleri yok; ülkesi de var. Mülkün bir başkenti (Ummü’l-Kura) kentlerin anası ve başkentte ise bir saray (beytullah ) Allah’ın evi var. Eğer bir kul bağlılığını kontrol etmek istiyorsa, sultan sarayına gitmeli ve orada şahsen bağlılık biatını yapmalıdır. Gözlerin idrak edemediği Allah’ın sağ eli temsili bir şekilde görünen bir şey olmalıdır. İşte bu Kabe’deki Haceri’l-Esved (siyah taş)tır.

Haceri’l-Esved’e el koymanın, yüce Allah’a ibadet ve itaat etmek üzere söz vermenin ve bunda kararlı olmanın bir nişanı demektir.[1]

Haceri’l-Esved’in en pratik yararı, Allah’ın evi olan Kabe çerçevesindeki dönüşler (tavaf) için başlangıç noktası olmasıdır. Renginden ötürü de binada rahatça farkedilir. Gerek tavaftan sonra veya tavaf esnasında Haceri’l-Esved’in öpmek sünnettir. Çünkü Peygamberimiz öpmüştür. Şayet öpmek mümkün değilse, uzaktan işaret yapılır ki, buna istilam (selamlama) denilir.

Bazılarının iddiasına göre bizler bu taşa tapmayız. Hatta sadece ona yönelerek secde edilmez. Karmatiler H. 318 miladi ise 930 da Mekke’yi talan ettiklerinde Haceri’l-Esved’i yerinden sökerek alıp götürmüşlerdi. Ancak 21 yıl sonra tekrar onlardan alınarak Kabe’deki yerine konulmuştur. Bu taşın gitmesiyle kıble değişmemiş müslümanlar yine Kabe’ye yönelerek bugün olduğu gibi namaz kılmışlar ve tavaf etmişlerdir. Haceri’l-Esved’in sembolik bakımından tartışma götürmez büyük bir anlamı vardır.[2]

Hz. Peygamber'in Hâcerü'l-Esved'i öptüğü, ayrıca Vedâ Haccı'nda hasta olduğu bir sırada devesinden inmeden tavâf sırasında değneğiyle ona dokunduğu; bir başka zaman da eliyle selâm verdiği rivâyet edilmektedir. [3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ömer Nasuhi Bilmen, İslam ilmihali, s. 374.

[2] Muhammed Hamidullah, İslama Giriş, s. 109; Afzalu’r-Rahman, Siret Ansiklopedisi, IV/ 178.

[3] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Hâcerul Esved Maddesi, c.2.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:00   #229
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Haceri’l-Esved’in bizim için ne anlam taşıdığını önemsememiz gerekmez mi ?
Beytullah’ta döneceğiz, pervane olacağız, sesiz ancak hareketsizlik asla olmayacak. Niçin Kabe’de, bu yörüngede, pervane olduk kelebekler gibi dönüyoruz? Bir şey sabit, diğer şeyler ise, bu şeyin etrafında sesiz ve sükünet içinde ve bir hareket halindedirler. Gökyüzündeki melekutun dönüşü gibi, Ayın; dünya etrafında, dünya; güneşin etrafında, güneşin ise; kendi ekseninde dönmesi gibi, bütün mahkulat lisanı haliyle Allah’ı zikrettiği gibi, aynı tarz lisanı haliyle de, Allah’ın evini Beytullah’ı tavaf etmekte, onun etrafında dönmektedirler.

Kabe’nin doğu köşesinde yerleştirilmiş olan bu taş, kalın gümüş bir çerçeveyle çevrili çıplak, siyah bir taştır. Yüzyıllar boyunca hacılar tarafından öpüle öpüle oyuklaşan bu taş, Allah’a yönelen bütün yönlerin kavşağında, yükselen bir hürmet nişanesiyle, Hacer-i Esved de tevhidi mücadelenin bayrak ismi, Hz. İbrahim’in yükselttiği orijinal mabetten geriye kalan hatıra ve onun hatırasına duyulan hürmetin bir nişanesidir. Hz. Peygamber (s.a.s.) veda haccında, mübarek dudaklarını bu taşa dokundurarak öpmüştür, o günden bu yana, bütün müminler, aynı şekilde öpmüşlerdir.

Gelecek mümin kuşakların, onun koyduğu örneği izleyeceğini bilen Peygamber (s.a.s.) bu taşı öptüğü zaman da, O’nun zamanı ve ölümü aşarak bütün ümmeti için, bir kucaklaşma sembolü olarak, bu taşın üzerinde bıraktığı dudak izlerini, tüm gelecek mümin kuşakların dudaklarıyla arayacaklarını biliyordu. Ve hacılar bu taşı öptüklerinde, Peygamberlerini, burada hazır bulunan müminleri ve gelecek müslüman kuşakları kucakladıklarını hissetmektedirler.

Haceri’l-Esved biat yeridir ve Allah da seni evine davet etti ve sen de lebbeyk buyur Ey Rabbim! Dedin ve icabet ettin. Biat için elini milyonlarca müminin elleriyle üst üste koyarak mübarek taşın üstünde, Allah’a söz vermek için meleklerin sana rahmet edilmesi için dualarını bekliyorsun. Kıyamet gününde Haceri’l-Esved’in sana şefaatçı olmasını bekliyorsun.

Hâcerü'l-Esved'i değerli kılan, haccın menâsikinden olması ve Rasûlullah'ın onu öpmesi nedeniyledir. Hac'da tavâfa Hâcerü'l-Esved'den başlanır ve yine onunla bitirilir. Tavâf esnasında Hâcerü'l-Esved öpülür, bu imkân olmadığı takdirde elle, bu da mümkün olmazsa uzaktan selâmlanır. Onu öpmek sünnet olduğu için öpülmediği takdirde hac ibadeti yine yerine gemiş olur. Ayrıca Hâcerü'l- Esved'in öpülme imkânı bulunmadığı zaman Kâbe'de ikinci bir taş olan Yemame taşına elle dokunmak da onun yerine geçer. Bu taşın bulunduğu yere "Rüknü'l-Yemanî" denir.[1]

Hâceru’l-esved’in Kıyamet gününde, iki görür göz ve konuşur dil haline gelip dünyada kendisinin istilam edenler lehinde şehadette bulunacağı rivayetlerle bize gelir.[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şamil, İslam Ansiklopedisi, Hâcerul Esved Maddesi, c.2.

[2] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.307; Tirmizi-Sünen c.3, s.294, Dârimi-Sünen c.1, s.372; İbn.Mâce-Sünen c.2. s.982; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.203.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 02:01   #230
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Peki neyi yerine getireceğine dair ne için biat ettiğinin farkında mısın?
İmzaladığın taahüdün şartlarını gözden geçirdin mi? Alem-i ervahta bugün verdiğin gibi söz vermemiş miydin?

Evet söz vermiştin ve sen bugün burada ahdini ve biatını bir kez daha, Allah’ın emin ve haram kıldığı mübarek Kabe’de, Haceri’l-Esved’e elini koyarak yeniliyorsun. Anlaşma metninde ana hatlarıyla yazılı bulunan maddelere bir göz atmak ister misin?

Allah’tan başka ilah olmadığını, ondan başkasına asla boyun eğmeyeceğimi, ibadet etmeyeceğimi, ondan başka kimseyi onun kadar sevmeyeceğimi, sadece ve sadece ona secde edileceğini ondan yardım talep edeceğimi, gönderdiği nizama ve yasalarına kalben iman, gündelik hayatta pratize edeceğime dair biat ettim.

Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlere hiçbir ayırım gözetmeksizin iman ettiğime, onlara vahy yoluyla gönderilen kitapların insanlığın kurtuluş reçetesini içerdiğine, alemlere rahmet olarak gönderilen peygambere tabi olmak, Allah’a tabi olduğunu kabullenerek, her şeyimde Hz. Muhammed Mustafa’ya tabi olacağıma, onun verdiği hükümlerinde kalbimde zerre kadar şüphe duymayacak, onun verdiği hükme tüm kalbimle razı olduğuma İslam ahlakını hayatımda yaşatıp göstereceğime dair biat ettim.

Peygamber ahlakı ile ahlaklanacağıma, İslamın komşuluk hakkını koruyacağıma, kardeşlik esaslarına riayet edeceğime, fakirleri gözeteceğime, haksızlık yapmayacağıma, haksızlığa karşı boyun eğmeyeceğime, asla susmayacağıma, hakkımı arayacağıma, muamelatıma, ticaretime yalanı, faizi rüşveti, eksik tartıyı, hileyi düzenbazlığı karıştırmayacağıma dair biat ettim.

Allah’ın üzerime farz kıldığı ibadeti hiçbir üşengenlik göstermeden yerine getireceğime, namazımı zamanında Peygamberin emriyle “Benim gibi namaz kılın” emrine uyacağımı, orucun makbulü Allah’ın kabul buyurduğu oruç olduğunu bilerek tutmaya, zekatı fakirin hakkı olduğuna, bize verilen nimetlerde isteyen ve isteyemeyenin hakkının bulunduğunu kabule, imkanımın oluştuğu anda davetine koşacağıma, kucak dolusu gönlümü önüme katarak beytine koşacağıma, Allah’ın yüce ismiyle birlikte hiçbir şeyi anmayacağıma, şirksiz, kibirsiz ve riyasız bir ibadetle, huzuruna varmaya çalışacağıma dair biat ettim.

Rabb’im! Yasakladığın her şeyden uzak duracağıma, yalanı, gıybeti, hırsızlığı, gaspı kin ve düşmanlığı, zina, içki, kumar, faiz, tağutun hükmüne rızayı, Allah’ın bize açıkladığı hakikatleri kendi menfaatlerim doğrultusunda asla kullanmayacağıma dair biat ettim.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi