AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 01:28   #171
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: Hz. HÂCER ve HİCRET
1. Hz. Sâre’nin Hz.Hâcer Hakkındaki Kıskançlığı ve Yemini :
İbrâhim as. 86 yaşında bulunduğu sırada İsmail as. Hz. Hâcer'den doğdu.[1] Hz.Sâre Hz.İsmail’in doğumuna çok üzülmüştü. Onun bu üzüntüsüne bir teselli olsun diye yetmiş yaşında bulunmasına rağmen Allah tarafından kendisine Hz.İshak bağışlandı. Hz.İbrâhim ise bu sırada 120 yaşında bulunuyordu. İsmail ile İshak büyüdükleri zaman birbirlerine hasım kesilip düşman olmuşlardı.[2] Hz.Sâre, hem çocuğu, hem de annesi Hz.Hâcer ile arasında duygusal rekabet ve kıskançlık oluşmaya başladı. Bir gün ona kızdı, O'nu evden dışarı attı ve sonra tekrar eve alarak, vücudunun üç uzvundan birer parça kesmeğe, şeklini değiştirmeğe, burnunu, kulağını kesmeğe, sünnet etmeğe yemin etti. Hz.Sâre'nin öfkesi geçip, aklı başına gelince, yaptığı yemine şaştı. [3]

İbrâhim as. Hz.Sâre'nin yeminini yerine getirmek üzere Hz.Hâcer'in iki kulağını delmesini ve onu, Sünnet etmesini, Hz.Sâre'ye tavsiye etti.[4] Hz.Sâre de öyle yaptı. Bu, kadınlar hakkında sünnet ve âdet oldu,[5] fakat bu daha sonradan, terk edilmiştir. Hz.Hâcer, kulakları delinen ilk kadın olduğu gibi, kadınlardan, ilk sünnet olunanıdır.[6]

Hz.Hâcer; kulakları delinen ilk kadın olduğu gibi, kadınlardan, ilk sünnet olunanıdır.[7]

Bir rivayette ifade edildiğine göre, İsmail çocuk yaştaydı, dolayısıyla Sare’nin Hâceri evinden uzaklaştırması İsmail ile İshak’ın yüzünden değil, Sare’nin onu kıskanmasından ileri gelmişti. Doğru olan görüş de budur.[8]

Bir diğer rivayette ise İshak’ın sütten kesilmesi münasebetiyle düzenlenen ziyafetten sonra Sâre’nin arzusu ve Allah’ın emri üzerine Hâcer oğlu ile birlikte evden uzaklaştırılmıştır.[9]

Yahudi kaynaklarına göre ise; İsmail’in câriye çocuğu olduğunu, Sâre’nin “Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu câriyenin oğlu benim oğlumla, İshak’la beraber mirasçı olmayacaktır”[10] sözü gereği mirastan mahrum bırakıldığını ve dolayısıyla atıldığını naklederler.[11]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.5, s.75; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.170

[2] İbn.Esir-Kâmil c.1 s.95.

[3] Taberi-Tarih c.1, s.130; Sâlebi-Arais s.81; Süheyli-Rvdulünüf c.1, s.91, İbn.Esir-Kamil c.1, s.103, Ebülfida-Elbidaye cennihaye c.1, s.154; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.170.

[4] Sâlebi –Arais s.81, Süheyli c.1, s.91; İbn.Esir c.1, s.103; Ebülfida-Elbidaye cennihaye c.1, s.154; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.171.

[5] Salebi-Arais s.81; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.171.

[6] Peygamberler Tarihi, M.Asım Köksal, Diyanet Vakfı Yayınları: s.171.

[7] Suheyli-Ravdulünüf c.1, s.91; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.154; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.171.

[8] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.95.

[9] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23 s.76; Diyanet Vakfı Ansiklopedisi c.14/432.

[10] Bkz. Tekvin, 21/10

[11] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23/79
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:28   #172
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hz. Hâcer’le İsmail as.’ın Mekke’ye Götürülüşü :
Bundan sonra Sâre Hâcer’e : "Artık, sen, benimle bir beldede (şehirde) bulunmayacak, oturmayacaksın" dedi. Bunun üzerine Allah Celle Hz. İbrâhim’e Mekke’ye gitmesini vahyetti; O zaman Mekke’de hiçbir bitki mevcut değildi. Hz. İbrâhim, Cenâb-ı Hak'tan aldığı bu emir ile Hâcer'i ve (iki yaşında ki ) oğlunu alıp Mekke vadisine, Mescid'i Haram'ın bu gün bulunduğu yerin ve Mescid'in yüksekçe bir yerindeki Zemzem kuyusunun yukarısında bulunan büyük bir ağacın yanına bıraktı.[1] Üzerlerine bir gölgelik yapmalarını da, Hz.Hâcer’e emretti.[2] O zaman Mekke de hiç kimse hatta içecek su bile yoktu. Yanlarına, içi hurma dolu meşin bir dağarcıkla, içi su dolu bir kırba bıraktı ve gitmek üzere geri döndü. Hz. Hâcer, İbrâhim as'ın arkasından seslenerek. "Ey İbrâhim! Bizi, bu ıssız vâdide bırakıp ta, nereye gidiyorsun?! Öyle bir vadi ki, ne görüşülecek bir kimse var, ne de bir şey!" dedi.[3] Hz. Hâcer, sözünü, tekrarladı ise de, İbrâhim as. ona dönüp bakmadı. Bunun üzerine Hz.Hâcer " Yoksa, bizi, buraya bırakıp gitmeni, sana, Allah'mı emretti?" diye sordu. İbrâhim as.: " Evet! Allah emretti!" diye cevap verdi. Hz. Hâcer: " Öyle ise, Allah, bize yeter. O, bizi zayi etmez, himayesiz bırakmaz!" dedi. İbrâhim as. Mekke'nin üst tarafındaki Seniye Mevkîne kadar ilerledikten sonra yüzünü, Kâbe'nin bulunduğu tarafa döndü ve ellerini kaldırdı: "Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bir kısmını, Senin Mukaddes olan Ev'inin yanında, namazlarını, dosdoğru kılsınlar diye, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Artık, insanlardan bir kısmının gönüllerini, onlara meylettir. Şükür etmeleri için, onları, bazı meyvelerle rızıklandır."[4] diyerek Allah'a dua etti. Sonra da, Şam taraflarındaki ailesinin yanına döndü. [5]

Kitab-ı Mukaddes’te İbrâhim’in Hâcer’i önce Beer-şeba, ardından Paran (Fârân) çölüne gittiğini, İsmail’i annesi Mısır diyarından bir kadınla evlendirdiği nakledilmektedir.[6]


dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:28   #173
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hz. Hâcer ve İsmail'in Mekke'ye nasıl ulaştığı ?
Kur’ân dışındaki İslâmi kaynaklara göre Hz. İbrâhim, iki yaşındaki oğlu İsmail’i ve Hâcer’i Cebrâil’in refakatinde Burak adlı bir binek ile Mekke’ye götürdüğü nakledilmektedir.[1]

Martin Lings'in kitabında ise; "İslâm kaynaklarında Hz.Hâcer ve Hz.İsmail'in ne şekilde Mekke'ye ulaştığı hakkında bilgi verilmediğini, herhalde bunun Kervan yolcularının yardımları ile ulaşmış olabileceğini" bildirmektedir.[2]

M.Asım Köksal, Martin Lings’e cevaben şöyle der: “Hz.Hâcerle İsmail as.’ın Mekke’ye gelişleri hakkında İslam Kaynaklarında bilgi yok değil, hatta, sayın Martin Lings’i, şaşırtacak kadar çoktur. Biz, bu husustaki bilgileri, okuyucularımıza sahifeler dolusu aktarmış bulunuyoruz. Her türlü araştırma ve aradığını bulma imkânına sahip bu günkü ilim dünyasında indî faraziye ve tahminlere hiç yer verilmemesi gerekir ve doğru olurdu.”[3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.50; İbn.Esîr-Kâmil c.1, s.103; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23/78; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.175.

[2] “İlk Kaynaklara göre Hz.Muhammed’in hayatı isimli eserin Türkçe Tercemesinde s.8-9”; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.180.

[3] M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.180.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:29   #174
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hacer ve İsmail as.’ın Issız Bir Çöle Bırakılması :



Bazı rivayetlere göre de İbrâhim Filistin’den Mekke’ye üç defa gitmiştir. İlk seyahatini Allah’ın buyruğu üzerine Burak ile yapmış, Cebrail’in kendisine yol gösterdiği bu yolculukta iki yaşındaki oğlu İsmail’i önüne, Hâcer’i terkisine bindirerek onları bugünkü Beytullah’ın bulunduğu yere bırakmıştır.

Ailesinin ziyaret için Mekke’ye ikinci defa gittiğinde Hâcer’in vefat ettiğini öğrenmiş, İsmail’i de görememiştir.

Kâbe’nin temellerinin yükseltilmesi emrini aldığında üçüncü defa Mekke’ye giden İbrâhim, oğlu İsmail ile birlikte Beytülharam’ı bina etmiş ve haccı ilân etmekle görevlendirilmiştir.[1]

Mutezile’den Kadi’ye göre, bu göç hadisesi hakkında anlatılanların çoğu, mantığa aykırıdır. Çünkü Hz.İbrâhim’in, ailesi ve çocuğunu, yiyecek ve içeçek bir şeyin bulunmadığı bir yere götürüp koyması caiz değildir. Sara’nın sözüne uyarak onları evden uzaklaştırmasına gerekince Şam diyarında herhangi bir yere götürmesi mümkün iken ne diye susuz bir yere götürüp bıraksın?[2]

İbrâhim Baydar diyor ki; "Bir peygamber, eşini ve küçücük çocuğunu, kimsesiz bir çölde perişan bir hayata terketmiş olamaz. Tarihi kaynaklar, Hz.İbrâhim’in Mekke’ye gelmesinden daha önce orada yerleşik bir hayatın olduğunu bildirmektedir. Tarihçilere göre kentin ilk sakinleri Amâlika[3] Araplarıdır. İsmail ve annesi oraya yerleştikten sonra, Yemen’den başka bir Arap soyu olan Cürhümlüler gelerek Amâlika toplumunu oradan sürmüşlerdir. Zaten Kur’ân-ı Kerim, Hz.İbrâhim’in eşi Hâcer ve oğlu İsmail’i Mekke‘ye getirme sebebini, iki kumayı ve çocuklarını birbirinden ayırmak amacına bağlamaz. Onları “Namazı kılmaları” için oraya getirmiş olduğunu belirtmektedir."

“Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes evinin yanında ekin bitmez bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı dosdoğru kılsınlar diye.”[4]

Bu konudaki ayetten anlamamız gereken bir şey olmalıdır. Başka yerlerde de namaz kılınabilirdi. Demek ki Bekke kenti, o zaman da dinin bir merkez olarak bilinen, hatta ziyaretçileri olan bir yerleşim birimidir. Bu durumda Mekke, kimsenin yaşamadığı ıssız bir çöl değildir.[5]

“Bir zaman İbrâhim şöyle demişti: ”Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut.”[6]

Bu konuda temas edebileceğimiz bir başka hususta Kur’ân-ı Kerim’in o günün Mekke’sinden, yerleşim birimi anlamında “Beled” şeklinde söz etmesidir. İslâm Kaynaklarında İsmail’in süt çağında Mekke’ye getirildiği belirtilir. Eğer böyleyse, babası defalarca onları ziyarete gelmiş, sonuncusunda da hem “Rüyâ” olayı hem de Kâbe’yi tamir işi gerçekleşmiş olmalıdır. Tevratın nakline göre ise; İsmail annesiyle birlikte Mekke’ye geldiklerinde 13 yaşlarındadır. Yani bebek çağında değil, aksine en azından inşaatta babasına yardım edebilecek bir yaştadır. Bütün bunlar Allahu Teala’nın, orada İbrâhim’e ulaştırdığı sözlerden anlaşılmaktadır.”[7]

Süleyman Ateş’e diyor ki: "Hz. İbrâhim’in, Filistin’den bin kilometre uzakta bulunan bir çöle, kırısını ve çocuğunu götürüp bırakması ve oraya birkaç kez gidip tekrar Filistin’e dönmesi, garip görünebilir. Fakat bütün İslâm kaynaklanın böyle anlatması, olayın doğruluğunu kanıtlar. Ayrıca Yahudilerin, Yarımada’nın güneyindeki Yemen’de yerleştikleri ve orada bir devlet kurdukları da bilinmektedir. Demek ki eskiden beri Yahudiler, Yemenle Filistin arasında seyahat etmişlerdir. Belki de İbrâhim zaman zaman ticaret için gidip geldiği Mekke’nin, çocuklarının hayatı ve geçimi için uygun ve güvenli bir yer olduğu kanısına vararak ailesini oraya götürmüştür. Kaldı ki Allah’ın, İbrâhim’e, oğlu İsmail’in neslinden ayrı bir ulus, müsta’rebe Arap olan Mekke halkıdır.” [8]

Arabistan, dörtbin yıl önce, bugünkü gibi çölden ibaret değildi. Özellikle kervanların geçtiği yerler, insanların rahatça yolculuk yapacakları olanaklara sahip idi. Bu topraklar, insanların ağaçları katletmesi ve kuraklığın etkisiyle zamanla çölleşmiştir. Arap Yarımadasında bol miktarda petrolün bulunması da buranın vaktiyle çok miktarda ağacın, ormanın ve hayvanların yaşadığı bir mıntıka olduğunu kanıtlar.[9]

Unutmamak gerekir ki, bu hikaye, orijinal Kur’ân vahyi değil, ibret için, bilinen bir kıssanın vahyen anlatılmasıdır. Bu tür anlatımlarda önemli olan, hikayenin tarihi vukuundan ziyade, Peygamber zamanında yayılmış ve halkın vakaya inanmış olmasıdır. İşte Kur’ân-ı Kerim, insanların inandıkları bir olayı anlatarak onları, ataları İbrâhim’in tevhid yoluna girmeğe çağırmıştır.”[10]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi: c.21/270.

[2] Fahruddin Er-Râzi, Tefsîr-i Kebîr Mefâtihu'l-Gayb: c.19/136, Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/132.

[3] Kızıldeniz çevresinde, Medyen ve Mısır’da yaşamış göçebe Araplardır. Şimdi “Ba’ide” (soyu tükenmiş) sayılırlar. Amâlika sözcüğünün, Amalık, Amelek yahut İmlik biçiminde söylenişleri de vardır.

[4] Kur’an-ı Kerim: İbrahim, 14/37.

[5] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s. 46.

[6] Kur’an-ı Kerim: İbrahim, 14/35.

[7] Ahmet Baydar, İbrâhimi Okuyuş, Beyan Yayınları: s. 47.

[8] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9/33.

[9] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.10/293.

[10] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9 s.133.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:29   #175
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hz. Hâcer’in İmanı ve Teslimiyeti :
Rivayet olunuyor ki; İbrahim (a.s.)'ın İsmail ile Hacer'i buraya bırakıp Şam'a döndüğü zaman, Hacer arkasına düşmüş

"Bu kupkuru vadinin içinde bizi kime bırakıp gidiyorsun?" diye söylenir durur, İbrahim de ona cevap vermezmiş.

Nihayet Hacer: "Bunu yoksa Allah mı sana emretti?" diye sormuş, bunun üzerine İbrahim: "Evet" cevabını vermiş.

Bu sefer Hacer: "Öyleyse Allah bizi korur, sen git bizi düşünme!" demiş.

Nihayet Hz. İbrahim yola koyulmuş, Kedâ tepesine çıkınca vadiye doğru bakıp "Ey Rabbim, ben zürriyetimden bir kısmını bu ekin ekmeye elverişsiz vadiye iskan ettim..."[1] diye dua etmiştir.[2]

İbrahim hanımı Sare’ye olan rağbetinden nasıl ciğer paresi ve göz bebeği İsmail’i hiçbir insanın ve yardımcının olmadığı vahşi bir sahraya bıraktı?

İbrahim’in yumuşak huyluluğu ve ince kalpliliğiyle, oğlu ismail ve annesi Hacer’e karış bu sert konumunu nasıl birleştireceğiz?

Bu iki soruya karşı cevap Hacer’in sorusunda ve İbrahim as.’ın cevabında çok açık ve ortadır.

“Bunu sana emreden Allah mıdır? O da dedi ki: “Evet”

Öyle ise: Muhakkak ki (Sare) İbrahim as.’dan Hacer’i ve oğlunun seslerini duymamak için onları en uzak yerlere götürmesini istemiştir. Hikmeti, isimleri ve sıfatları yüce olan Allah ise ibrahim as.’a oğlunu Mekke’yi Mükerreme’ yerleştirmesini emretmişti. Ve İbrahim Rabbinin emirini yerine getirmiş, biricik ve küçücük yavrusunu ekinsiz bir vadiye bırıkmıştır. Sonra da geldiği yere derhal geri dönmüştür. İbrahim Hacer’e iltifat etmemeye ve ona cevap vermemeye başladı. Sebebi ise; kalbinde bir yumuşaklık olur da bu yumuşaklıktan dolayı Rabbinin emrini yerine getirememekten korkuyordu. Allah’ın emrinden dolayı Halil as.’ın böyle davranmasında bir gariplik olmasada bunun Allah’ın emri olduğunu öğrenince Hacer’in “Öyle ise O bizi zayi etmez!” sözüne hayran olunur.

Bir kadın çorak ekinsiz bir yerde, orada sığınacağı herhangi bir ev yoktur. Ünsiyet edecek insanlar da yoktur. Kendisinin içeceği ve çocuğuna içireceği bir su kaynağı da yok. Güvenebileceği herhangi bir rızık geliri de yoktur.

Bu kadın, bu işi İbrahim’e emredenin Allah olduğunu öğrenince mutmain oluyor. Hiçbir yırtıcı hayvandan ve diğer tehlikeli şeylerden korkmadı. Çünkü Cenab-ı Hakkın koruduğu kimseye onların en ufak bir zarar vermesi mümkün değildir. Allah’ın koruduğu kimseye karşı onlar en zayıf ve en korkak olurlar.

Alimler ve davetçiler Hâcer’in imanı gibi bir imana ve Hâcer’in Allah’a teslimiyeti gibi bir teslimiyete ne kadar da muhtaçtırlar.[3]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim, İbrahim, 14/37.

[2] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yayınları: 1/408-409.

[3] M. Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah'a Davette Peygamberllerin Metodu I, Guraba Yayınları: s. 298, 299.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:29   #176
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Cürhümilerin Gelip Hz. Hâcer’e Komşu Olmaları :
Hz. Hâcer'in suyu bulmasından sonra, bir gün Mekke vadisinden geçen Cürhümîlerden bir grup vadinin üstünde uçuşan kuşlar gördüler. Kuşların vadiyi terketmediğini gören Cürhümîler daha önce bu vadide bir su kaynağı yoktu. Acaba, yeni bir su kaynağı mı bulundu diye içlerinden birisini kontrol için gönderdiler. Suyu haber alınca, dönüp cemaatlerine haber vermişler. Bunun üzerine Cürhimeler, kalkıp, Zemzem'in bulunduğu yere doğru gelirler.[1]

Cürhimiler geldiği sırada, Hz. Hâcer, suyun başında bulunuyordu.[2] Curhimiler, Hz. Hâcer'e selam verdiler. O da selamlarına mukabele ettikten sonra, Cürhümiler "Bu, su kimindir?" diye sordular. Hz.Hâcer'de "Benimdir!" diye cevap verdi.[3] Cürhümiler "Bizim de, gelip şuraya, senin çevrene konmamıza izin verir misin?" diye sordular.[4] Hz. Hâcer de "Şu su üzerinde, sizin için bir malikiyet hakkı ve İddiası bulunmamak şartıyla, Evet! Konabilirsiniz" dedi Cürhümiler, buna olumlu cevap verdikten sonra, oraya konaklamışlardır.[5]

Görüşecek, konuşacak insanlara muhtaç bulunduğu bir sırada, Cürhümilerin bu gelişi, Hz. Hâcer'in arzusuna uygun düşmektedir. Böylece Hâcer ve Hz. İsmail, Cürhüm'lüler arasında yaşamaya devam ettiler.[6] Böylece Mekke'nin yerleşik ilk sakinleri, böylece Cürhimiler olmuştu.[7]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Şamil, İslam Ansiklopedisi, İsmail Maddesi, c.3; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.96.

[2] Buhari-Sahih c.4, s.114-115; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.324; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.180.

[3] Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.57; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.181.

[4] Buhari-Sahih c.4, s.115; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.324; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.181.

[5] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.96; Şamil, İslam Ansiklopedisi, İsmail Maddesi, c.3.

[6] Buhari-Sahih c.4, s.115; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.324; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.181.

[7] Sâlebi-Arais Mekke c.1, s.57; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.324; Ebülfida-Elbidaye vennihay c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.181
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:30   #177
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: Hz. HÂCER ve ZEMZEM
1. Rahman’ın İkramı Zemzem :
Hz. Hâcer ve İsmail as. ağacın altında ki gölgelikte idiler. Hz. Hâcer, İsmail as.'ı emziriyor ve kırbadaki sudan da, ona içiriyordu.[1] Bir süre sonra su tükenmiş ve Hz. Hâcer'in de sütü kesilmişti. İsmail as. açıkmağa başlamış, acıkdıkça da, kendisinin açlığı şiddetlenmişti. Hz. Hâcer, oğlunun açlığından,[2] susuzluğundan kıvranıp durduğuna bakıyordu.[3] Oğlunun ölmek üzere olduğunu düşünerek, Onun bu halini görmemek için, Ondan uzaktaki sefa tepesine doğru gitti, bir kimse görmek ümidiyle dinledi ve etrafına bakındı. Fakat ne bir ses, işite bildi, ne de, bir kimse görebildi.[4] Kimseyi göremeyince karşında ki Merve tepesine hızla koştu, yine dinledi ve etrafına bakındı. Fakat hiçbir kimseyi göremedi. Bununla birlikte, Hz.Hâcer, İsmail as.'ın yanına iki kere uğramaktan da, kendini alamamış, onu eskisi gibi can çekişir bulunca, mahzun ve bitkin bir halde, tekrar Safâ tepeciğine dönmüştü.[5] Hz.Hâcer Sâfa ile Merve arasında yedi kere gitmiş, gelmiştir.[6]

Peygamberimiz as. “Bunun için, insanlar, Safâ ile Merve arasında sa’y ederler.” Buyurmuştur.[7]

Son defa Merve tepeciği üzerine çıktığında bir ses işitti ve bu ses bir meleğe (Cebrail) aitti. Hz. Hâcer "Eğer, sen, yardım edecek güçte, isen bize, yardım et." Diye seslendi[8] ve Allah'a dua ederek " Ey Allah'ım yetişmezsen, ben de, yavrum da helak olup gideceğiz " diye yalvarınca[9] Zemzem kuyusunun bulunduğu yerde bir melek göründü,[10] Hz. Hâcer'e kim olduğunu sordu. Hz. Hâcer'de, kendisinin İbrâhim'in zevcesi olduğunu ve yanındakinin de oğlu olduğunu söyledi. Melek, İbrâhim'in kendisi ve oğlunu kime ısmarladığını (emanet ettiğini ) sordu. Hz. Hâcer'de yüce Allah'a ısmarladığını söyledi. Melek "o, sizi en, en şerefli, en keremli ve yeterli Rabb'e, ısmarlamış!" dedi. [11] Melek-Cebrail bu soruların ardından ayağının ökçesiyle yeri eşince, su, kaynamağa başladı! [12]

Diğer bir rivayete göre çocuk ayağı ile (veya eli ile) kumları eşelemeye başlamış ve oradan bir su çıkmıştır.[13] Hz. Hâcer, bir yandan, Cenâb-ı Hakk'ın bir ikramı olarak, oğlu İsmail'in bulunduğu yerden su kaynamağa başlayınca Hz. Hâcer, bir yandan suya "zem zem (dur, dur)" diye sesleniyor, bir yandan boşa akmasın diye suyu, havuz gibi toprakla çevirip gölet yapmaktan geri durmuyor, bir yandan da, kırbasını doldurmağa devam ediyordu. Su ise, avuç avuç alındıkça, yerden kaynayıp duruyordu. [14]

Hz.Peygamberimiz Hz.Hâcer’in bu hareketi hususunda: “Allah, Hâcer’e merhamet etsin! Eğer o, suyu kendi haline bırakmış olsaydı, bu su etrafına taşıp akan bir pınar olacaktı.” Buyurmuştur.[15]

Melek, Hz.Hâcer'e "zayi ve helak oluruz diye sakın, korkmayınız! İşte, şurası, Beytullah'ın yeridir. O Beyt'i, bu çocukla Babası yapacaktır! Muhakkak ki, Allah, o işin ehlini zai etmez!" dedi. Hz.Hâcer, bu sudan içti, sütü gelince de çocuğunu, emzirdi.[16]

Hâcer ile İsmail’in susuz kalmaları ve su çıkması hadisesi İslâmi kaynaklarda yer aldığı gibi, Tevratın yanında diğer yahudi kaynaklarında da yer alır.[17]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari-Sahih c.4, s.114; Taberi-Tarih c.1, s.131; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.177.

[2] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.55; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.177.

[3] Buhari-Sahih c.4, s.114; Ebûlfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.177.

[4] Buhari-Sahih c.4, s.114; Taberi-Tarih c.1, s.130; Sâlebi-Arais s.82; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.178.

[5] Buhari-Sahih c.4, S.114; Beyhakî-Delâil, c.1, s.323; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.177, İbn.Esir-Kâmil c.1, s.95.

[6] Buhari-Sahih c.4, s.114; Beyhakî-Delâil c.1, s.323; İbn.Esir.Kâmil c.1, s.103; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.178.

[7] Buhari-Sahih c.4, s.114; Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.55; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.103; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.178.

[8] Buhari-Sahih c.4, S.114; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323, Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179.

[9] Taberi-Tarih c.1, s.131; Sâlebi-Arais s.82; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179

[10] Buhari-Sahih c.4, s.114; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179.

[11] Sâlebi-Arais s.82; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179.

[12] M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.177-178, İbn.Esir-Kâmil c.1, s.95.

[13] Peygamberler Tarihi, M.Asım Köksal, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179, İslâm Tarihi İbnü’l-Esîr El Kâmil Fi’t -Tarih Tercümesi c1,s 95.

[14] Buhari-Sahih c.4, s.114; Taberi-Tarih c.1, s.130-131; Sâlebi-Arais s.82; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323, Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179.

[15] Ahmet b.Hanbel-Müsned c.1, s.253; Buhari-Sahih c.4, s.114; Taberi-Tarih c.1, s.131, Sâlebi-Arais s.82; Beyhakî-Delâil c.1, s.323; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.103; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179; Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9 s.128.

[16] Buhari-Sahih c.4, s.115; Taberi-Tarih c.1, s.131; Sâlebi-Arais s.82; Beyhaki-Delâilünnübüvve c.1, s.323, Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.9, s.369, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.155; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.179.

[17] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23 s.78.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:30   #178
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail’in Gözyaşı ve Çığlığı Olan Zemzem’in Hac’daki Önemi :
Hz. İbrahim (a.s.), eşi Hacer’i ve kundaktaki çocuğu Hz. İsmail’i, Mekke’nin ıssız ve hiç kimsenin yaşamadığı, bir vadide terk etti. Onları orda bıraktığında, yanlarındaki su ve yiyecek tükendi ve susuzluktan muzdarip olan Hacer, çocuğuna su bulmak için analık şefkati ile sağa sola koşuşturdu. İşte o zaman, Hz. İsmail’in ayak topuğunun bulunduğu yerden Allah’ın izniyle zemzem suyu fışkırdı.

Hac ibadetinin vecibeleri, her biri, ayrı bir sembol ve kendi içlerinde bir çok mana ve hikmeti barındırır. Haccı anlamak için mutlak surette, soyut anlamda hakikatleri anlamaya çalışılmalıdır. Maddi bir anlayış, haccı kavramaktan çok uzak kalır. Çünkü gören göz, sadece zahiri planda gördüklerini, malzeme olarak beyne gönderir. Esas meselenin tüm boyutlarıyla ele alan akıldır. Müslümanın aklı, vahy terbiyesiyle bir çok hakikate vakıf olmaktadır.

Bundan dolayıdır ki, hacılar; hac görevini bu şuur ve anlayışla yerine getirmelidir. Bu şiar ve zemzem müslüman için sıradan bir su değildir, müslüman zemzemi, analık muhabbetini ta’zim ve Allah’a hamd ve senalık nişanesi olarak, Hz. Hacer’in yaptığı gibi, aynı hareketleri, aynı yerlerde tekrar eder.[1] Hacılar, Kabe’yi tavaf ederler, makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kılarlar, namazdan sonra da zemzeme vararak su içerler. Tavaftan sonra ise, zemzem suyunun içilmesi sünnettir. [2]

Hacer’i susamış bir bebek, bir yavru bekliyor! Bu çölde bir pınar bularak dönmelisin Ey Hacer! Ve bu suyu İsmail’e bebeğine ve yavrucuğuna armağan etmelisin...

“Ey haccı, zemzem kuyusuna in, önce sen kana kana iç, şifa diye iç, sonra da abdest al, veda tavafından sonra da, en büyük hediye diye zemzemi, dünyanın dört tarafına taşırcasına, memleketine zemzemden bir boru hattı düşercesine, zemzemi yüklen, boş dönme götür. En büyük hediyeni ve en büyük ikramını, seni dört gözle bekleyen, dostlarına, kardeşlerine, candan canlarına götür, onlarda bundan kana kana içsinler, kendilerini bunda bulsunlar, gönül dünyalarının asla susuzluk çekmemesi için içsinler.”

Ebu Zer (r.a.) Allah Resulünün şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Ust tarafım (Göğsüm) yarıldı ve ben Mekke’deydim. Cebrail (nazil olup) geldi, göğsümü yardı, sonra altından (yapılı) bir leğen hikmet ve imanla doluydu, (bununla) göğsümü doldurdu, sonra da kapattı. Sonra da elimden tutarak, dünya semasına yükseldi. Cebrail dünya semasının görevlisine aç (kapıyı) dedi. Dünya semasının görevlisi ise: Bu kimdir, dedi. Dedi ki: Cebrail’dir.[3]” [4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Hamidullah, İslama Giriş, s. 110.

[2] A. Şeriatı, Hac, s. 73.

[3] Buhari, Sahih, Kitabu’l-Hac, 76, 1636.

[4] A. Şeriatı, Hac, s. 73.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:30   #179
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Zemzemin Kaynağı :
Zemzemin kaynağı, Hz. İsmail’in ayak topuğunun şereflendirdiği yerde meydana çıkmıştır. Takriben 2,70 metre genişlikte ve 45 metre derinliğinde, bir kuyuda görülmemiş bir cömertlikte kaynayan bu ilahi su, keyfiyeti noktasından, meydana gelmiştir.

Zemzem suyu; sussuz sahada, dünyanın en gür kaynaş şekliyle nimetini saçıcı, sabahları bir nevi kaymak bağlayıcı ve renk değiştirici, konulduğu her kaptaki, her suyun üstüne çıkıcı ve asla başka bir suya katılmayıcı, ebediyet kadar berrak ve ruh kadar latiftir.

Zemzem suyu, aynı mana etrafında, öbür mübarek unsurlardan biridir, hiçbir su onun gibi ne duyurucu ve ne de susuzluğu gidericidir. [1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] A. Şeriatı, Hac, s. 73.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:30   #180
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Zemzem Sıradan Bir Su Değildir !
Unutmamalıyız ki, bu zemzem suyu sıradan bir su değildir, bu alemde bir yerlerden zemzem gibi alınarak, dünyanın dört tarafına bereket umulup, götürülen kaç tane su vardır? Şifalı olduğu rivayet edilen, başka bir su var mı? Peygamber övgüsüne layık olmuş kaç tane su vardır?

Zemzem kuyusu, ilahi bereketi yansıtan kaynaklardan biridir. Resulullah (s.a.s.) efendimiz bu suyu kutsal saydığı için, kıyamete kadar o kutsaldır ve mübarektir.[1] Bazıları bu su için, hacdaki meşairler (semboller) için, ahlaki edep kuralları dışında bir uslupla, peygamberin zemzemle ilgili sünnetini hiçe sayarak, bir takım şeyleri ortaya atıp, müslümanların zihinlerini bulandırırlar. Bunların başında da bu suyla diğer sular arasında hiçbir farkın olmayışı şeklinde açıklamalar yapılmıştır.

Peki zemzem suyu ile diğer sular arasında ne gibi farklar vardır? Bu su onbinlerce km. uzaklara neden taşınır?

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, birçok yönüyle zemzem suyu, diğer sulardan farklılık arzeder. Hiçbir suyun tarihi, zemzem kadar eski değil, hiçbir suyun ismi zemzem değil, hiçbir su zemzem gibi, Hz. İsmail’in topuğunun dibinde çıkmamıştır, hiçbir su Hz. Peygamber tarafından mübarek kılınmamış ve hakkında şifa olduğunu zikretmemiştir. Hiçbir su, zemzem kadar duyurucu ve susuzluğu giderici değildir.

Zemzem suyu bulunduğu yer itibariyle, insanlık tarihinde çok büyük bir öneme sahip olan kentlerin anası hükmünde, Mekke şehrinin kurulması bu suyun vesilesiyle olmuştur.

Zemzem suyunun taşınmasıyla ilgili olarak, Hz. Aişe (r.a.)’dan yapılan bir rivayete göre, “Adı geçen (Mekke’den arrılınca) beraberinde zemzem suyu taşır ve Resulullah (s.a.s.) efendimizin de taşıdığını söylerdi.”[2]

İbn Abbas’ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte, Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Yeryüzünün en hayırlı suyu zemzemdir. Çünkü onda tadın tadı, (açlığı duyuran özelliği) hastanın şifası vardır...”[3]

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere diğer sularda olmayan bir takım özellikler, Zemzem suyunda vardır, hasta için şifa, açlığı gidermede; yani hem duyurucu ve hem de susuzluğu giderici bir özelliği mevcuttur. [4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkam Hadisleri, Konya, 1992, IV/ 331.

[2] Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiştir. C. Yıldırım, Kaynaklarıyla Ahkam Hadisleri, IV/331.

[3] Tebarani, Hadis no: 5712, Nureddin Ali b. Ebi Bekr el-Heysemi, Mecma’z-Zevaid ve Menba’l-Fevaid, Beyrut, 1994, III/621 ; Rudani, Hadis Kulliyatı, II/168.

[4] A. Şeriatı, Hac, s. 73.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi