AK Gençliğin Buluşma Noktası
Bütün Peygamberler Bütün peygamberlerimiz ile ilgili konularımızı bu bölümde paylaşıyoruz.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 05-23-2008, 01:37   #201
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail’in Yerine Verilen Büyük Kurbanlık :
Hz. İbrâhim ve İsmail'in bu teslimiyetini Allah mükafatlandırdı. İsmail'in yerine büyük bir kurbanlık verdi.[1] İbn Abbas, Hz.İbrâhim’e gönderilen koçun, kırk güz (yıl) cennette otladığını söylüyor. Bir rivayette ise, Hz.İbrâhim’e gönderilen kurbanlık koçun daha önce Hâbil tarafından kurban edilen koç olduğu ifade ediliyor. Hz.Ali r.a’ de bu koçun boynuzlu, iri gözlü ve beyaz tüylü olduğunu söylüyor.

El-Hasen ise: ”Hz.İsmail’in yerine bedel olarak gönderilen kurban Erva’dan getirilmiş bir teke olup Hz.İbrâhim’e Sebir’den indirilmiştir. Hz.İbrâhim bunu, bir rivayette “Makam” denilen yerde, diğer bir rivayette ise Mina’da kurban kesilen yerde boğazlamıştır.”diyor.[2]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 37/107; Şamil, İslam Ansiklopedisi, İsmail Maddesi, c.3.

[2] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.105.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:37   #202
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kurbanın Hikmeti :
Allah Teala, Hz. İbrahim (a.s.)dan oğlu İsmail’i kendi uğrunda kurban etmesini emretmesinin hikmeti nedir? İnsanlık tarihinde en büyük fedakarlığa örnek olabilecek bu adağı, Allah niçin Peygamberinden istemiştir?

Hz. İbrahim, (a.s.) Cenabı Hak’tan kendisine salih bir evlat vermesini istedi ve şöyle duada bulundu: “Allah’ım! Bana iyilerden olacak bir çocuk ver” diye yalvardı.”[1] Allah da, İbrahim (a.s.)’ın duasını kabul buyurarak, yaşının çok ilerlemiş olmasına rağmen, ona bir oğlan çocuk verdi. Çocuk, oyun oynayacak yaşa geldi, çocukla babası arasında çok büyük bir sevgi yumağı oluştu. Artık Hz. İbrahim oğluna çok bağlanmıştı. Cenab-ı Hak Peygamberini imtihan etmek istiyordu. Hz. İbrahim rüyasında, oğlu İsmail’i, Allah yolunda kurban ettiğini görüyordu. Bu rüyanın kendisi için çok büyük bir imtihan olduğunu biliyordu ve bu imtihanı geçmek istiyordu ve Allah kulunu sevgi hususunda imtihan ediyodu. Evlat sevgisi ile Allah sevgisi arasında bir tercih yapmasını istiyordu.

Bu rüya sadık bir rüyaydı, çünkü o bir Peygamberdi, O’na Allah tarafından vahy geliyordu. Allah sevgisinin ne anlama geldiğini en iyi o biliyordu. Rüyasında gördüğü kıssayı önce eşi, hayat arkadaşı Hacer’e anlattı. Hacer bu imtihanın kazanılmasının şartı, emredileni yapmak olduğunu biliyordu. Daha önce gösterdiği teslimiyet örneğini burada da gösterdi. Şeytanın kendisine vermek istediği vesveselere aldanmayıp her defasında, önüne çıkan şeytanı tam kalbinden kurşunlayarak taşladı, şeytanı yere devirdi, ona tarih boyunca, insanların örnek alacağı tarihi bir ders verdi.

Kolay mı? Böyle bir sınavı geçmek, evladının kesilerek kurban edilmesi bir anne için kolay mı? Rabb’imiz! Zayıf biçimde yaratılan insan için, insan takatı için, bu ne büyük bir imtihan! Bu imtihanı geçmek öyle kolay mıdır?

Hz. İbrahim oğlu İsmail’e oğulcuğum evladım İsmail’im rüyamda seni Allah yolunda, Allah için kurban ettiğimi görüyorum. Ne diyorsun, senin görüşün nedir? Bana söyle diyordu ve onun rızasını almak istiyordu. Evet o bir baba idi. Kesen el onun eli olacaktı, ancak kesilen boyun İsmail’in boynu idi. İbrahim ne kadar büyük bir imtihanla karşı karşıya ise de; en büyük imtihan İsmail’in imtihanıdır. Boğazlanmak kolay mı? boğazlanmak için emre itaat etmek, böyle bir konuda babaya itaat etmek kolay mı? Şeytanı kovmak, anlının tam ortasından kurşun gibi vurmak, taşlamak kolay mı? Nefsine, hayat sevincine, dünya nimetlerine, kürpecik bir yaşta, hayır demek kolay mı?

Evet tıpkı baba ve annenin teslimiyette, hiçbir tereddüte mahal vermedikleri gibi, Babacığım cancağızım! “Emrolunduğun şeyi yap” şeklinde cevap vererek; saygısını ve tevekkülünü “İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” diyerek, babacığına teslimiyetini ifade etti.

“Sonunda ikisi de, (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası İsmail’i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.”[2]

Hz. İbrahim elindeki kesici aletiyle, bir defa oğlunun boynuna çaldı, ancak bıçak kesmemişti. Acaba bıçak niçin kesmiyor, bıçakta bir aksaklığın olup olmadığını görmek için, yanında duran büyük taşa vurduğunda, taşın ikiye bölündüğünü gördü. Evet bıçak kesmemişti, kesememişti, bıçağa kestirmeyen, bıçağı işlettirmeyen güç; Hz. İsmail’i kestirmemişti. Ancak Hz. İbrahim gönlündeki, kalbindeki oğlunu İsmail’ini çoktan kesmişti. Sevgi tercihini, Allah sevgisiyle ortaya koymuştu. Allah sevgili kulunu, Peygamberi İbrahim’i müjdeleyerek kendisine onu dost edindiğini vahy etti. Artık Hz. İbrahim, İbrahim Halilullah olmuştu. Kutlu bir ailenin sevinç çığlını, bütün melekler alkışlamıştı. Rahmet kapıları sonuna kadar açılmış, İbrahim’i İsmail ve Hacer olmayı bekleyen ümmetleri kucaklamaya hazırlanmıştı.

Rabb’im bu adağımı, bu samimiyetimi, bu sevgi tercihimi, kabul eyle diyordu Hz. İbrahim.

Ey Hacer! Senin ciğer paren bıçak altında,

Şeytan ve şeytanlar vesvese vermek için, yakınında durarak fırsat kolluyorlar!

Ey İsmail! Sen büyük bir teslimiyet içinde emrolunanı bekliyorsun. Şeytanı taşladın, nefsini taşadın, bütün dünyayı ve içindeki nimetlerini elinin tersiye tersledin.

Aşkın ve sevdan dünya olmadığını gösterdin.

Gerçek aşkın ve gerçek sevdan, tıpkı babacığın ve anneciğin gibi, Allah sevgisi Allah’ın rızasını kazanmak oldu.

Ey İbrahim! Allah (c.c.) sana ferman buyuruyor:

“Doğrusu bu apaçık bir imtihandı.

Ve ona büyük bir kurban verdik.

Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli) bir isim bıraktık.

İbrahim’e selam olsun.

Biz İhsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.”[3]

Siz ailece, baba anne ve oğul, kutlu bir ailesiniz, sizi mübarek bir aile kılan, Allah’a olan katıksız şeksiz ve gümansız sevginizdir. Mutlu ve kutlu yolunuzu, yol edinenlere, büyük rehberler oldunuz. Peygamberler sizin zürrriyetiniz oldu.

Ey hacı, hacca gelen kardeşlerim!

Bizler bugün, burada niçin bulunduğumuzu,

Bugün burada, nelerimizi kurban etmeye,

Aşkımızın ve sevdamızın neler olduğunu,

Biliyormuyuz, en sevdiğimiz dünyalıklarımızı kurban etmeye

Fani olan bu hayatın zevklerinden vazgeçmeye, hazır mıyız?

Her insanın bir İsmaili veya İsmailleri vardır,

Acaba biz hangi ismaillerimizi kurban edebiliyoruz?

Biz buraya bugün, kurban ve kurbanlıklar vermeye geldik,

Kutlu ve mutlu bir son için, bu kurban şarttır.

Bunlar, imtihanı vermek, alnı açık huzura varmak için şarttır.

Madem buradasınız, Madem ki, ahdinizi yenilemeye geldiniz,

O halde korkmayın, kesin kurbanınızı ve kurbanlarınızı,

İbrahim gibi, dua ediniz.

“Rabb’imiz kurbanımızı bizden kabul buyur” deyiniz,

Allah’ın rahmet ve mağfiretine sığının ki,

Gerçek halil, gerçek Halilulah’lar olasınız.

Selam olsun İbrahim’e!

Selam olsun validemiz Hacer’e!

Selam olsun İsmail’e!

Selam olsun size ey güllerin yolunda, gül koklamaya gelen, Rahman’ın Misafirleri!



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Saffat, 37/100.

[2] Saffat, 37/103.

[3] Saffat, 37/106-109.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:38   #203
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Hac ve Kurban ilişkisi :
Haccın bütün menasiklerinde, sembol, nişane ve alametler vardır. Hacda yüzyıllar öncesine gitmek, Hz. İbrahim’i, Hz. Hacer ve Hz. İsmail ile beraber olmaktır. Onların aziz hatıralarını yaşamak ve yaşatmaktır. Tıpkı onlar gibi, Kabe’ye bağlılıklarını, Kabbe’nin Rabb’ine saygı ve tazimlerini sunmak, Hacer gibi, Sa’y yapmak, İsmail gibi zemzemden kana kana içmektir. Mina’da, Allah için kurbanlar veren İbrahim’i anmak, onun gibi kurban kesmektir.

Hac vazifesindeki duygu ve şuur ihlasla yapıldığında, çok yüce bir makama ulaşılır, Rabb’imizin “evime gelin” davetine icabet etmek için onbinlerce km. yolları katarak, ülke ve memleketleri aşarak, Mekke’ye ulaşırız. Davetine lebeyk Allahumme lebeyk diye cevap veririz.

Dünyanın ziyneti, rütbeleri, makamları ve bütün dünyevi nimetlerini ihramı giymekle terkediyoruz. Allah bize gel derken, dünyaya geldiğin gibi bana gel, dünyanın senin üzerindeki yükü ve ağırlığı olmayacak şekilde gel; tıpkı ölümlü ve fani hayatı terkettiğin gibi, dünyanı arkanda bırakarak gel diyor.

Her müminin gündelik hayatından hiç çıkmayan, kıble anlamını Kabe’ye bizzat vararak, Allah’a olan bağlılığın tescilidir. Arafat ve Müzdelife’de vakfe yapmanın, dünyadayken mahşeri an be an yaşamadır. O büyük güne varmadan o günün büyüklük ve azametini anlamadır. Mina’da bir imtihan sahasını görüyorsunuz, o sahada bütün roller belirlenmiş, imtihan için bütün hazırlıklar tamamlanmış; sıra büyük imtihana gelmiştir, bu imtihan öyle sıradan bir imtihan değil, bu bütün imtihanların finalidir, bu imtihan ve imtihanlar gönlümüzdeki ismaillerin hangisinin olduğu imtihanıdır.

Hz. İbrahim, İsmail’inden vazgeçtiğini görüyorsunuz,

Hz. Hacer, İsmail’inden vazgeçtiğini, şeytanı taşlamakla ortaya koyduğunu görüyorsunuz.

Hz. İsmail ise niçin kurbanlık olarak seçildiğini ve kime kurban edileceğinin bilincindedir. Nefsinin ve şeytanın sesine hiç kulak vermemiş, onlara, hayata lükse yaşama heyacanına hiç aldırış etmediğini görüyorsunuz.

Bunların tümünü orada yani; Mina’da gördünüz, gördüğünüzü söylüyorsunuz, acaba tüm gördükleriniz sadece bunlar mıdır? Esas görmeniz gereken şeyi, merak edip görmeye çalıştınız mı?

Burada herşey görünüyor, görünmeyen sensin. Evet burada esas görünmesi gereken biziz, biz bu sahanın neresindeyiz. Hangi roller bize biçilmiş, rolümüzün farkında mıyız? Yoksa bu imtihan sadece, Hz. İbrahim’in imtihanı mıdır? Şayet sadece bu onun sorunu ise, onun sınavı geçtiğini, bu Mina vadisinde görüyorsun.

İbrahim, Hacer ve İsmail gibi ol demek kolaydır, onlar gibi samimi olmak ise tamamen başkadır, işte biz bir başka olmak, başkalaşmak için bu sahada ve Mina’da bir tarafta şeytan kendi tarafına ve diğer bir tarafta ise Rahmeti gazabını geçen Rahman, Alemlerin Rabb’ı seni saffına davet ediyor.

Kurban kesmek kişinin Rabb’ine yakınlaşmak istediğini, lisan-i hal ile beyan etmesidir. Kan akıtmak, ona olan saygısının, Allah’ı her şeyden tenzih ettiğinin, ibadette ona hiçbir şeyi ortak koşmayacağının ortaya koyulmasıdır.

Şeytan ve askerleri, müslümanın hacca niyetinden, hac görevini ve hacdan sonra da peşini hiç bırakmadan sürekli mücadele eder. Allah’a saygısı olmayan bazı insanlar ve organizasyonlar, müslümanı yapacağı ibadetten soğutmak veya oraya gidişi psikolojik baskılarla engellemek için var güçleriyle çaba sarfederler.

Bu mücadelenin son yıllarda, özellikle Ramazan ayında veya hac vakti yaklaşınca, Allah’ın müminler üzerine farz kıldığı ibadetleri tartışma konusu yapılarak, kamuoyuna taşınmakta ve uzun uzadıya hiçbir ahlak kuralları ve dine, inanca saygı ölçülerine riayet etmeksizin, görsel yayın ve basımda yer alır.

Son yıllarda, belli organizasyonlar tarafından, maksatlı olarak ortaya atılarak tartışılan konular, kısaca şu şekilde, bir takım iddialarla ortaya konularak tartışma konusu yapılmaktadır.

“Madem ki, biz Türküz o zaman ibadet dilimiz de Türkçe olmalı, namazlarımızda okunması gerekenleri Türkçe olarak okumalıyız.”

“Ezanlar Arapça olduğundan manasını bilmiyoruz. Arapça bilenimiz Kaç kişi? O halde, biz bu ülkede neden Arapça ezanı dinleyelim, ezan Türkçe olmalıdır.”

“Kadınlarımız erkeklerin aynı safında (omuz omuza) namaz kılmasını kimse engelleyemez.”

“Cuma namazının rekat sayısı çoktur, sayısını indirelim, bence onaltı rekat yerine on rekat yeterlidir. Namaz vakitleri de beş vakit değil de üçtür.”

“Hacca gitme yaşı yükseltilmelidir, ekonomik kriz varken bu yol yasaklanmalıdır, bu kadar dövizi araplara akıtmanın hiçbir mantığı yoktur.”

“Hacca gidilmesi engellenemiyorsa, orada kurban kesmesinler, bu paralar sıkıntılı devlet bütçesine aktarılsın.”

“Hacca gidilip mutlaka kurban kesilecekse, etini orada araplara bırakmayalım, Kurban etlerimizi ülkemize getirelim.”

“Hacca gitmek o kadar da mühim bir ibadet değil, kurban kesmek şart değildir. Kurban kesilecekse burada da kesilebilir. Mekke harem bölge de bizim vatanımız melun mu?”

“Hac ayları belli aylardır, niçin Kurban bayramına yakın bir zamana sıkıştırıyoruz. Bunu o mevcut aylara göre dünyanın çeşitli yerlerinden gelen hacılar sırasıyla hac yapsınlar yapanlar gitsin diğerleri gelsin.”

Yukarıda zikretmeye çalıştığımız iddialar, maksatlı olarak kamuoyu önünde tartışılır. Bu tartışmanın amacı, inanan insanların, kafalarını karıştırmak ve onları bu ibadetlerden soğutmaktır. Çünkü bu tartışmaların hiç biri ne batı devletlerinde ve ne de doğu ve uzak doğu ülkelerinde yoktur ve ibadetler hiçbir zaman tartışma konusu yapılmaz. Yapılmamalıdır. İnsanları inançlarında, özgür bırakmalıyız. İbadetlerin özgürce yapılması, ayrıca kanun ve yasalarla korunmalıdır.

Yukarıda zikredilen anlayışlara burada tek tek cevap vermeye gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü insan meselelere bakmak istediği gözle baktığında, farklı bir şey göremez. Şeytan taşlamaya, şayet siz maddi bir gözle bakarsanız, müslümanların orada taşı taşlamaktan, boşa kürek çekmekten başka, bir şey yapmadığını görürsünüz.

Ancak hacda, cereyan eden bu hareketliliği, bu kadar sathi bir nazarla açıklamak yeterli gelmez. Çünkü burada madde sadece araçtır. Hedef manadır, manaya ulaşmadır, hacdaki bütün semboller manaya, manevi aleme yükselmek için birer kılavuzdurlar. Kurban kesmek de, bu kılavuzlardan sadece bir tanesidir.

İbadetleri müminlere farz kılan, Yüce Allah’tır. Bu ibadetlerin keyfiyetini, zamanını açıklayan yine İslam’dır, inanç ve ibadetler tevkifidir; yani zaman ve mekanın değişimiyle, hükümleri değişmez, şartlar ne olursa olsun, bu ibadetler İslam’ın emrettiği şekilde, yerine getirilmesi zorunludur. Tevkifi olmayan ve genel şartları ile çerçevesi, İslam tarafından konulmuş olan zaman ve mekana göre değişiklik arzeden muamelat hukukudur.

Hacla ilgili iddia edilen birkaç şeye, burada kısaca değinmek istiyoruz. Haccın farz kılınışı, Kur’an ve sünnetle açıkça belirtilmiş, imkanlar oluştuğunda da fevren (hemen) hacca gidilmesi gereği üzerinde daha önce durduk. Hacda her kesin kurban kesmesi şart değildir, şayet hac çeşitlerinden temettü ve kıran haccına niyet edilmişse ve haccın vazifelerinden birini veya ihramın yasaklarını çiğnemiş iseler, kurbanlarını (hedyilerini) burada, harem bölgesinde kesmeleri vaciptir. Buna delil olarak da yukarıda zikrettiğimiz ayet ve hadislerdir.

Haccın zamanına gelince de; hac için ihrama girme zamanı üç ayların başı olan şevval ayının birinci gününden başlar, yani hac o günden itibaren başlar. Ancak, iddia edildiği gibi ertesi gün bu vakit bitmez, haccın rükünlerinden olan ve hac için olmazsa olmaz şartı olan Arafat’ta vakfe arefe günüdür, yani zilhiccenin dokuzuncu günüdür. Bu konuda hem Hz. Peygamberin emri var ve hem de ümmetin icmai vardır.

Haccın engellenmesi veya yasaklanması ekonomik olarak bütçeye kaynak sağlanması bu siyasi otoritenin işidir. Şayet böyle bir karar alınırsa, hacca gitme farziyeti imkan ve şartların vücuda gelmemesindan dolayı, hac farz olmaz, ta ki, şartlar oluşuncaya kadar. Hac farzizasını engelleyecek olanlarda, ayrıca Allah katında mesul olurlar.

Gök ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Yeryüzünde toprak veya belde olarak lanetlenmiş hiçbir yer yoktur. Hepsi de; mülkün gerçek sahibi Allah’ındır. Emin belde, veya harem belde itibarıyla, Kur’an ve sünnette sadece üç yer belirtilmiştir. Mekke-i Mükkereme, Medine-i Münevvere ve Kudüs’te Mescidi Aksa olarak belirtilmiştir. Bunların emin bir belde kılınması, diğer yerlerin lanetlenmiş olması anlamına gelmez, böyle bir manaya sapanlar da Allah ve Resulüne iftira ederler.

Mekke’de kesilen kurban yerine sadaka verilemez, çünkü burada istenilen ibadetin cinsi sadaka değil kurban kesmektir. Ayrıca orada kurban olarak kesilen etlerini, isteyen etinde tasaruf etmeye hakkı vardır. Ondan yiyebilir, oradaki fakirlere dağıtabilir veya kalan kısmını beraberinde getirebilirler.

Allah bizim için, dinde hiçbir zaman zorluğu istememiştir. İslam’ın emri kolaylıktır, zorluk değildir. Müjdelemektir, nefret ettirmek değildir. Hac ibadetinde de, insanın takatında olmayan hiçbir şey farz kılınmamıştır. Hacda şekil ve manzara olarak bir takım aksaklıkların olması, kurban keserken nizama uymayan bazılarının münferit olarak yaptıklarını örnek göstererek, bu nezih ibadet anlayışını, kimsenin kirletmeye hakkı yoktur.

Kurban bayramında, harem bölgesinde, kesilen kurban sayısı milyonları buluyor, oraya giden insan sayısı yine milyonları geçiyor, bu kadar kalabalık, bu kadar hayvanın kesildiği bir yerde, bir takım aksaklıklar olabilir, bu aksaklıklarında giderilmesine hem oradaki organizasyonların ve hem de oraya giden hacıların, nizam ve intizama uymalarıyla bertaraf edilebilir.

İbadetlerde önemli olanın, ihlasla samimiyetle yerine getirilmesidir. İhlasla kılınan namaz, tutulan oruç ve yapılan hac ibadeti bizleri, sapkınlıklardan ve kötülükleri yapmaktan alıkoyar. Bu ibadetler, müminler için birer koruyucudurlar.

Kişi, yaptığı haccın kabul edilip, edilmedğini anlamak istiyorsa, hacdan dönüşündeki hayat yaşantısına ve Allah’ın emirlerine olan yakınlığıyla ölçebilir. [1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Mehmet Peker, Hacc Nedir?
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:39   #204
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kurban Edilecek Kişinin Hz. İshak Olduğunu ileri Sürenler :
Ömer b.el-Hattab, Ali b.Ebu Talib, Abbas b.Abdul-Muttalib, kendisinden İkrime’nin rivayette bulunduğu Abdullah b.Abbas, Abdullah b.Mes’ud, Ka’b, İbn Sâbıt, İbn Ebu’l-Huzeyl ve Mesruk kurban edilecek kişinin Hz.İshak olduğunu ileri sürmüşlerdir. [1]

Diğer yandan, Hz.Ömer, İbn Mes’ud, Alkame b.Vakkâs, Kâ’b el-Ahbâr, İkrime el-Berberi, İbn Cerîr et-Taberi ve Süyuti İshak’ın kurban edilmek istendiğini söylemişlerdir.[2]

İshak’ın kurban edilmek istendiğini düşünenlerden olan Taberi hem İshak hem de İsmail’le ilgili rivayetler bulunduğunu, halbuki bunlardan sadece birinin doğru olabileceğini, Kur’ân’daki bilgilerin ise İshak rivayetini doğruladığını belirtmekte, Kur’ân’da Hz.İbrâhim’e daima İshak’ın müjdelendiğini[3], dolayısıyla kurban hadisesinin anlatıldığı bölümün başında yer alan müjdenin de [4] İshak’la ilgili olduğunu ifade etmektedir.

Taberi’ye göre İbrâhim, kavminin yanından ayrıldıktan sonra çocuğu olması için dua ettiğin de sadece Sâre ile evliydi, henüz Hâcer ile evlenmemişti. Bu sebeple müjde Sâre’nin çocuğuyla ilgilidr. Kur’ân’da zebh hadisesinden sonra İshak’ın müjdelenmesi ise onun doğumunun değil zebh emrine itaati karşılığında peygamber oluşunun müjdelenmesidir.[5]

Süleyman Ateş’e şunları söyler; Saffat 101’nci ayette yaşlı olan İbrâhim’e kısır ve yaşlı karısının bir çocuk doğuracağı müjdelenmektedir. Kitab-ı Mukaddes’e göre İbrâhim 86 yaşında iken cariye Hâcer’den İsmail doğmuş, 99 yaşında iken de karısı Sara İshak’a gebe kalmıştır.[6] Saffat 112’nci ayette de yerine bir koç verilip kurban edilmekten kurtarılan İshak’ın, peygamber olacağının, İbrâhim’e müjdelendiği bildirilmektedir. Yani birincide İbrâhim’e, yaşlı karısının bir çocuk doğuracağı, ikincide ise kurbanlıktan kurtarılan çocuğun peygamber olacağı müjdesinin verildiği anlatılmaktadır.

Ayrıca Saffat 102’nci ayette, kurban edilen çocuğun, İbrâhim’in yanında büyüyüp koşma çağına geldiği anlatılmaktadır. İbrâhim’in yanında büyüyen çocuk İsmail değil, İshak’tır. Çünkü Buhari ve Müslim’de bulunan hadislere göre İsmail daha emzikli iken babası onu, annesiyle birlikte Mekke’ye getirip bırakmış ve dönmüştür. O halde, ayette anlatılan kurbanlığın İsmail olması mümkün değildir. Çünkü İsmail, babasının yanında büyümemiştir.[7]

Yine Saffat 101-102’nci ayetlere göre kurbanlık, İbrâhim’e müjdelenen çocuktur. İbrâhim’e müjdelenen çocuk İshak’tır. Çünkü kısır ve yaşlı bir hanımın çocuk doğuracağı, müjdelenmeğe değer önemli bir haberdir. Ama genç bir cariyenin gebe kalması, olağanüstü bir olay değildir. Zariyat suresinde de kısır ve yaşlı kadına bir oğlan çocuğu doğuracağı müjdelendiği zaman kadının:"yaşlı, kısır bir kadın nasıl çocuk doğurur?" diye hayretini belirttiği bildirilmektedir. Bütün bu deliler, kurban edilmek istenen çocuğun İshak olduğunu kanıtlar.[8]

Hz.Ali, İbn Abbas, Ebu Hureyre, Hasan Basri, İbn Ömer, Mücahid b. Cebr, Said b. Cübeyr, Süddi ve katâde b. Diâme’den her iki görüş yönünde de rivayetler nakledilmektedir.[9]

Amr b.Ebu Süfayan b.Ebu Esid b.Ebu Cariye es-Sakafi’nin rivayetine göre İsmail as.’ın şeytanı taşlama hadisesinin aynısını İshak as.’a ithaf edilerek Ka’b ‘ın, Ebu Hureyre’ye anlattığı rivayetle bize gelir.[10]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.102.

[2] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23, s.78.

[3] Kur’an-ı Kerim: Hicr, 15/53; Saffat, 37/112; Zariyat, 51/28.

[4] Kur’an-ı Kerim: Saffat, 37/101.

[5] Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.23, s.86,89; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23, s.79.

[6] Bkz. Tekvin 6/17.

[7] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9, s.122.

[8] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9, s.120.

[9] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23, s.78.

[10] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.102.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:39   #205
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. Kurban Hadisesinin Ahd-i Atîk Metinlerinde ki Tutarsızlığı :
Bu konuda bazı zayıf rivayetler varsa da Yahudilerin bu iddialarının asıl sebebi kıskançlıklarıdır. Ahd-i Atîk adıyla anılan ve Yahudilerle Hırıstiyanlarca Mukaddes sayılan kitabın metinleri üzerinde durulunca, bunun, sonradan bu şekle sokulduğu anlaşılır.

Halife Hz. Ömer b. Abdülaziz müslüman olan bir Yahudi alimine "Hz. İbrâhim'in hangi oğlunu kurban etmesi emrolundu?" diye sormuştu. Bu zat şöyle dedi: "Vallahi, Allah İsmail'in kesilmesini emretmişti. Bunu Yahudiler de bilirler. Ancak Yahudiler Arapları kıskanırlar. Babanız İsmail'in kurban edilmesi hakkındaki ilahi emre boyun eğişi ve sabrının Allah tarafından övülmesini çekemezler de bu fazileti kendi ataları olan İshak (a.s)'a vermek isterler."[1]

Tekvin kitabının 16. Babının 15. ve 16. fıkralarında şöyle denir; “Ve Hâcer’den Abram’a bir oğul olup Abram dahi kendine Hâcer’den doğan oğlana İsmâil tesmiye eyledi. Ve Hâcer’den Abram’a, İsmail doğduğu vakit, Abram, Seksen altı yaşında idi.”

Tekvin kitabının 21. Babının 5. fıkrasında da: “Ve İbrahim, oğluu İshak’ın doğduğunda yüz yaşında idi.” Denilmektedir.

Tekvin kitabının 22. Babının 2, 10, 11, 12, 13, 15, 16. fıkralında ise “Ve Allah: Şimdi biricik oğlunu, yani sevdiğin İshak’ı alıp Meriya diyarına git ve anu orada sana söyleyeceğim dağların birisi üzerinde onu yakılacak kurban olarak takdim eyle! Dedi. Bundan sonra İbrahim, oğlunu boğazlamak için, elini uzatıp bıçağı aldıkta, Rabbin Meleği: “İbrahim! İbrahim! Diye semâdan ona nidâ eyledi.” O dahi: “Lebbeyk!” dedi. Melek dahi: “elini, çocuğa uzatma ve ona bir şey yapma. Zira, Biricik oğlunu benden diriğ etmediğinden, Allah’tan korkar idüğünü şimdi bildim!” dedi.”

“Ve Rabb’in Meleği ikinci defa olarak semadan İbrahim’e nida idüp Rab buyurur ki: Zâtım içün yemin ettüm sen bu nesneyi işleyüp Biricik oğlunu benden diriğ etmediğün içün...” denilmektedir.

İbrahim as. iki oğlundan ikincisi olan İshak as.’ın, İsmâil as.’dan on dört yıl sonra doğmuş bulunduğu göz önünde tutulunca, İbrahim as. verilen kurban emrindeki (biricik oğlunu) tâbirinin, ancak, İsmâil as. hakkında kullanılması doğru ve yerinde olur. Fakat, İsmâil as. mevcud iken, İshak as. hakkında (biricik oğlunu) denilebileceği kabul edilemez. Esâsen, 22.Babın 2. fıkrasının metninde de (biricik oğlunu) denildikten sonra (yani sevdiğin İshak’ı) denilerek İshak isminin metne tefsir yolu ile katıldığı açıkça görülür. Yine aynı fıkrada Kurban mahalli olarak Meriya sözü zikr edilmektedir.

Peygamberimiz as.: “Mekke’nin bütün caddeleri, yolları ve Mina’nın her tarafı kurban kesme yeridir.” Buyurduğu gibi,[2] Umre kurbanı için de: “İşte, burası, kesim yeri!” buyurarak Merve tepeciğini göstermiştir.[3]

Asmaî diyor ki; "Ebu Amr b.Ala’dan , Kurbanlığın İsmail’mi yoksa İshak mı? Olduğunu sordum. Bana;“ (ey Asma! Senin Aklın nerede?) İshak, ne zaman Mekke’de bulundu ki?! Mekke’de bulunan, ancak İsmail’di ve babası ile birlikte Beytullah’ı yapan da, O, idi. Kurban kesme yeri de, Mekkededir.” Dedi.[4]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi-Tarih c.1, s.138, 139; Tefsir c.23, s.84, 85; Sâlebi-Arais s.92; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.160; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: 191; Şamil İslâm Ansiklopedisi, İsmail Maddesi, c.3.

[2] Mâlik-Muvatta c.1, s.393; Vâkidî-Meğazi c.3, s.1108; Ebû Dâvud-Sünen c.2, s.194; İbn.Mâce-Sünen c.2, s.1013; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.192.

[3] Mâlik-Muvatta c.1, s.393; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.192.

[4]Zemahşerî-Keşşaf c.3, s.350; Fahruddin Er-Râzi, Tefsîr-i Kebîr Mefâtihu'l-Gayb: c.26, s.153; Nesefî-Medârik c.4, s.26; Kurtubi, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an: c.15, s.100; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.193
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:39   #206
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
I. BÖLÜM: PEYGAMBER OĞLU İSMAİL AS.’IN RİSALETİ...
1. İsmail as.’ın Peygamberliği ve Bazı Faziletleri :
İsmail as. İbrâhim as.’ın vefatından sonra da, gerek Kâbe ve gerek Hacc amellerine âid hizmetleri yürütmek ve yönetmeye devam etti.[1]

İlk olarak Kâbe’ye örtü örttü.[2] Yüce Allah, İsmâil as.’a Peygamberlik verdi.[3]

Yüce Allâh, İsmail as.’a Peygamberlik verdi ve O’nu; Mekke’de ve Mekke çevresinde oturan Cürhüm ve Amâlika halkı ile Yemen kabilelerine,[4] Me’rib ve Hadramevt taraflarına [5]peygamber olarak gönderdi.[6]

Kur’an-ı Kerim de şöyle geçmektedir; “ İsmail'e, Elyesa'a, Yûnus'a ve Lût'a dahi peygamberlik verdik. Ve hepsini alemlere üstün kıldık.”

Elli yıl, onları, İslâmiyete dâvet etti.[7] Dâvet ettiği kimselerden bazısı iman, bazı inkâr etti.[8] İman edenler, pek az idi. [9]

İsmail as. vazifesinde sabır ve sebat edenlerdendi.[10]

Sözünde, sâdıktı.[11]

Günahkârları, Mekke Hareminden, ilk sürüp çıkarandı.[12]

İlk olarak Kâbe’yi örtü örten de İsmail as.’dır.[13]

Kendilerine üstün meziyetler verilenlerdir. [14]

En hayırlı olanlardandır.[15]

Namazlarını, kılmalarını, zekâtlarını vermelerini Ev halkına ve kavmine emrederdi.

Kendisi Allah katında Rızâ’ya ermişti. [16]

Rivayete edildiğine göre; İsmail as. Mekke’nin sıcaklığından şikayetlenince, Yüce Allah; “Ben, sana, Cennet’ten bir kapı (pencere), açacağım! Kıyamet gününe kadar, oradan, sana serin serin yel esecektir!” buyurdu. Pencere açılacağı bildirilen yer, kendisinin, vefat ettiği zaman, gömüldüğü Hicr idi.[17]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Yâkubî-Tarih c.1, s.221; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.233.

[2] İbn.Hacer-Fethulbâri c.3, s.366; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[3] Kur’an-ı Kerim: En’am 86,89; Taberi-Tarih c.1, s.161; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[4] Taberi-Tarih c.1, s.161; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.192, 193; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[5] Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[6] Taberi-Tarih c.1, s.161; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.192,193; İbn.Haldun-Tarih c.2, ks.1, s.39.

[7] Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[8] İbn.Haldun-Tarih c.2, ks.1, s.39; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[9] Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145.

[10] Kur’an-ı Kerim: Enbiya, 21/85.

[11] Kur’an-ı Kerim: Meryem, 19/54.

[12] Yâkubi-Tarih c.1, s.221; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[13] Peygamberler Tarihi M.Asım Köksal s. 234, Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23 s.80.

[14] Kur’an-ı Kerim: En’am, 6/86; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[15] Kur’an-ı Kerim: Sad, 38/48.

[16] Kur’an-ı Kerim: Meryem, 19/55.

[17] Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.312; Taberi-Tarih c.1, s.162; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.193. M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:40   #207
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail as.’ın Evlenmesi ve Babasının Ziyareti :
Gençlik yaşına gelince bölgede yaşayan âribe Araplardan Cürhüm kabilesinden bir kızla evlenmiş, İşte Kureyş kabilesi onların soyundan türemiştir.[1] Hz.İbrâhim Hâcer’in yanına gitmek için Sare’den izin istedi. Ancak Sare, Hâcer’in evine inmemek şartıyla onun gitmesine izin verdi.[2] Ne yazık ki İbrâhim as. Mekke’ye geldiğinde Hâcer vefat etmişti.[3] Bunun üzerine Hz.İbrâhim'in, oğlu İsmail’in evine gittiği rivayet edilir.[4]

İbrahim as., Mekke’ye geldiği zaman, İsmâil as. Umâre adındaki kadınla evli idi.[5] Umâre, kaba, katı, kötü huylu bir kadındı.[6]

Hz. İbrâhim oğlunun durumunu kontrol için zaman zaman Mekke'ye gelirdi. Hz.İsmail'in ilk evlendiği sırada da gelmiş, İsmail'i evde bulamamıştı. Kendisini tanımayan gelinini arasında şu konuşma geçti: "İsmail nerede?" diye sordu. Hz. İsmail'in hanımı; "Rızık temin etmek için ava gitti" dedi."Geçiminiz nasıl?" diye sordu. "Darlık içindeyiz, durumumuz kötü" diye cevapladı. Hz. İbrâhim; "Kocan geldiğinde selâm söyle, kapısının eşiğini değiştirsin" dedi ve gitti. İsmail avdan dönünce hanımıyla aralarında şu konuşma geçti. İsmail (a.s): "Evimize gelen oldu mu?", "Evet, yaslı bir adam geldi, seni sordu, cevap verdim. Geçimimizi sordu; darlık içindeyiz" dedim". Hz. İsmail, "sana bir şey tenbih etti mi?" dedi. Kadın, "Sana selâm söylememi istedi ve "kapının eşiğini değiştirsin" diye tenbih etti" dedi. İsmail (a.s) durumu anladı ve: "O gelen ihtiyar babamdı. Senden ayrılmamı istiyor, artık evine dön dedi." Böylece İsmail ilk eşinden boşandı. [7]

İsmail'in ilk eşinden babasının istemesi üzerine boşaması hakkında neler söylenmiş? Bu kadar kolay mı?Baba istedi diye mi hanımını boşadı ya da hanımın hiç tanımadığı birisene kocasını şikayet etmesinden, kendisinin acaba İsmail as.'ı üzdüğünü düşünürsek. İbrahim'in bu tavsiyesi belki de İsmail için karısını boşama düşüncesinde ki bardağı taşıran son damla olmuş olabilir mi

Bir de "haydi babanın evine dön" deyerek hanıma hiçbir hak tanınmamış bir eşya gibi sokağa atılmış izlenimi veriyor? Bu konuya bak ! İslam da kadın'a verilen hak bu mudur? Geleceğin peygamberi böyle davranırsa, günümüz insanı ne yapmaz!

İsmâil as. babasının tavsiyesinden sonra, Mudad b.Amr’ın kızını görüp beğendi ve babasından istedi.[8] Onunla, evlendi.[9] Kızın ismi Ra’le[10] veya Seyyide[11] olup kendisi, güler yüzlü, tatlı dilli, güzel huylu ve nezâketli bir kadındı.[12]

Bir müddet sonra Cürhümîlerden Mudad b.Amr’ın kızın başka bir kızla evlendi. Hz.İbrâhim aradan uzun bir müddet geçtikten sonra oğlu İsmail’i ziyaret etmek için tekrar hanımı Sare’den izin istedi. Sare de oğlunun, evine inmemek üzere ona izin verdi. Bunun üzerine Hz. İbrâhim Mekke’ye geldi ve hemen oğlu İsmail’in evine gitti. Yine İsmail (a.s) ava gitmişti. Hanımıyla aralarında yukarıdakine benzer şekilde bir konuşma geçti. İbrâhim as. gelinine “Kocanız nerede?” diye sordu. İsmail’in yeni hanımı ise:“Ava gtti, Allah izin verirse hemen şimdi gelir, Allah size merhamet etsin! Buyurun konuğumuz olun.” Dedi. Hz.İbrâhim: “misafir kabul eder misin?” diye sordu. O da “Evet, kabul ederim.” Dedi. Hz.İbrâhim:“Yanınızda ekmek veya buğday veya hurma veyahut arpa bulunur mu?” diye sordu. İsmail’in hanımı ise ona, süt ve et ikram etti. Hz. İbrâhim de et ve sütün bereketli olması için dua buyurdu. Eğer İsmail’in hanımı o gün Hz. İbrâhim’e ekmek veya buğday veya arpa veyahut da hurma takdim edip ikramda bulunsaydı, yer yüzünün büyük bir kısmı bunlarla dolup taşacaktı. Bundan sonra İsmail’in hanımı Hz.İbrâhim’e: “Buyurun, evimize inin, başınızı yıkayayım.” Dedi. Fakat İbrâhim Sare’ye verdiği söz üzerine onun evine inmedi. Hz.İbrâhim Makam (bu günkü Makam-ı İbrâhim)’ e geldiği sırada İsmail’in hanımı elinde bir su kabıyla onun yanına geldi ve kabı makam’ın yanında bulunan Hz.İbrâhim’in sağ tarafına koydu. İbrâhim as. Makam(taş)’ın üzerine ayağıyla basınca Makam’ın üzerinde ayağının izi kaldı. İsmail’in hanımı Hz.İbrâhim’in başının sağ yarısının yıkadı, sonra Makam’ın sol tarafına geçip başının sol yarısını yıkadı. Bunun üzerine Hz. İbrâhim ona:“Kocasınız geldiği vakit benden ona selam söyleyin. Artık kapısının eşiğinin düzelmiş olduğunu kendisine iletin.” Dedi.[13]

Hz.İsmail eve döndüğü vakit babasının kokusunun hissetti, hanımına: “Evimize birisi mi geldi?” diye sordu. Hanımı:"Evet, insanların en güzel yüzlü ve en hoş kokulusu olan bir ihtiyar geldi; o, bana şunu, şunu söyledi, ben de ona şunu ve şunu söyledim. Ayrıca onun başını yıkadım, işte bu ayağının izidir. O sona selamını iletmemi istedi ve kapınızın eşiğinin düzeldiğini söyledi." Dedi. İsmail as.:"Gelen zat babam Hz.İbrâhim’dir"dedi. İsmail avdan gelince hanımı olanları anlattı. İsmail:"O babamdı. Sen de evimin eşiğisin. Seni hoş tutmamı emrediyor"dedi. [14]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.10, s.292.

[2] Taberi-Tarih c.1, s.132; Sâlebi-Arais s.83; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.104; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.195.

[3] Buhari-Sahih c.4, s.115; Sâlebi-Arais s.83; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.104.

[4] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.96.

[5] Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.57; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.195.

[6] Taberi-Tarih c.1, s.131; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.195.

[7] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.104; Buhari-Sahih c.4, s.115-117; Taberi-Tarih c.1, s.132; Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.325; Salebî-Arais s.83; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları:s.195,196,197.

[8] İbn.Hacer-Fethulbâri c.6, s.287, 288; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.197.

[9] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.86; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.197.

[10] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.1, s.5; İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.51; Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.86; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.197.

[11] Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.77,81; Taberi-Tarih c.1, s.161; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.125; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.197.

[12] Taberi-Tarih c.1, s.131; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.197.

[13] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.96,97; Süleyman Ateş, Kur'an Ansiklopedisi: c.9, s.129.

[14] Buhârî, Enbiyâ, 9; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.97; Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23, s.78.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:40   #208
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail as.’ın Oğulları :
İsmail as. ilk zevcesini boşadıktan sonra,[1] Cürhümilerden Mudad b.Amr’ül Cürhümi’nin kızı ile evlenmiş, kendisinin, ondan on iki oğlu doğmuştu.[2] Mudad’ın kızının ismi Ra’le,[3] bir rivayete göre de Seyyide idi.[4]

İsmâil as.’ın, Ra’leden doğan oğullarının isimleri şöyle idi: Nâbiz, Kaydar, Ezbel (Ezbil), Mebşa(Menşâ), Mişma (Meşmae), Maşi, Duma, Ezer (Ezür), Tayma, Yatur, Nebiş (Neyiş), Kayzuma.[5]

Hz.İsmail’in iki oğlu Nâbit ve Kaydâr’dan Allah Celle Arapları türetmiştir. Allah Celle Hz.İsmail’i Peygamber olarak Amâlika’a ve Yemen Kabilelerine göndermiştir. Hz.İsmail’in bu oğullarının adları burada zikredilen şekillerin dışında da telaffuz edilip zaptedilmiştir.[6]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari-Sahih c.4, s.115; Taberi-Tarih c.1, s.132; Sâlebi-Arais s.83; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.104,118; Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.58; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[2] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.1, s.5; İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.51; Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.81; İbn.Kuteybe-Maarif s.16; Yâkubî-Tarih c.1, s.222; Taberi-Tarih c.1, s.161; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.125; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[3] İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.51; Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.86; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[4] İbn.Esir-Kâmil c.1. s.118.

[5] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.1, s.5; İbn.Sa’d-Tabakat c.1, s.51; İbn.Habib-Muhabber s.386; Ezrakî-Ahbaru Mekke c.1, s.81; Yâkubi-Tarih c.1, s.222; Taberi-Tarih c.1, s.161; Mes’udî-Murucuzzeheb c.1, s.62; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.125; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.193; İbn.Haldun-Tarih c.2, ks.1, s.39; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[6] İslâm Tarihi İbnü’l-Esîr El Kâmil Fi’t -Tarih Tercümesi c1,s 118
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:46   #209
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail as.’ın bir vasiyeti ve vefatı :
İsmail as, ölüm düşeğine düşünce, kızı Nesime’yi, Ays’a nikâhlamasını, kardeşi İshak as.’a vasiyet etti.[1] İshak as.’da Ağabeyinin bu vasiyetini yerine getirdi.[2]

Babasının vefatından sonra Hz. İsmail, Hicaz halkına peygamber oldu. Elli yıl peygamberlik yaptı,[3] Babasının vefatından kırk yıl sonra 137 yaşında vefat etmiş[4] ve Harem deki Hicr denilen yerde annesi Hâcer’in yanına defnedilmiştir.[5] İsmail as'ın ömrünün 130 sene olduğu da rivayetler arasındadır.[6]

Bu husus Kur’ân-ı Kerîm'de: "Kitap (Kur’ân) da İsmail (a.s)'ı de an ki 0, va'dinde sadık rasûl ve nebî idi. O ehli (kavmi)ne namaz ve zekâtla emrederdi ve O Rabbi Teâlâ'nın yanında (söz ve hareketleriyle) makbul idi"[7] buyurulur. O’na ve Âline ve gönderilen bütün Peygamberlere selâm olsun!



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi-Tarih c.1, s.162; İbn.Esir-Kâmil c.1, s.125; Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[2] İbn.Esir-Kâmil c.1, s.125; Diyar. Bekrî-Tarihulhamîs c.1, s.145; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.234.

[3] Şamil İslâm Ansiklopedisi c.3 İsmail maddesi ,Diyanet Vakfı İslâm Ans. c.3 s.80.

[4] İbn.Kuteybe-Maarif s.16,17; Taberi-Tarih c.1, s.162; Mes’udî-Murucuzzeheb c.2, s.48; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.193; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[5] İbn.İshak, İbn.Hişam-Sire c.1, s.6; İbn.Sa’d-Tabakat c.1,s.52; Ezraki-Ahbaru Mekke c.1, s.86; İbn.Kuteybe-Maarif s.17; Taberi-Tarih c.1,s.162; İbn.Esir-Kâmil c.1,s.125; Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1, s.193; İbn.Haldun-Tarih c.1, ks.1, s.39; M.Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Diyanet Vakfı Yayınları: s.235.

[6] Siret-i İbn-i Hişam c.1 s.39.

[7] Kur’an-ı Kerim: Meryem, 19/55-56.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 05-23-2008, 01:46   #210
Kullanıcı Adı
dildade
Standart Hazreti İbrahim (a.s)
1. İsmail as.’ın Kur’ân-ı Kerim de Anıldığı Bazı Ayetler :
Kur’ân-ı kerim’de on iki yerde adı geçen İsmail çeşitli nitelikleriyle zikredilmektedir.

İsmail, babası İbrâhim’in yaşlılık döneminde ve bir duası neticesinde dünyaya gelmiştir. İbrâhim (14/39, Saffat 37/100,101) Çok küçükken babası tarafından Beytullah’ın bulunduğu yere bırakılmıştır. (İbrâhim14/37) Adı açıkça zikredilmemekle birlikte belli bir yaşa gelince kurban edilmek istenenin İsmail olduğu anlaşılmaktadır (Saffat 37/102105). Daha sonra babası ile beraber hem beytin temellerini yükseltmiş (Bakara 2/127) hem de bu kutsal mekânı temiz tutmakla görevlendirilmiş (Bakara 2/125), peygamber olarak seçilmiş, diğer peygamberler gibi ona da vahiy gelmiştir. (Bakara 2/139, Al-i İmran 3/84, Nisa 4/163). Kur’ân-ı Kerim İbrâhim, İshak ve Esbât gibi İsmail’in de yahudi veya hristayan olduğu yolundaki Ehl-i kitap inancını reddeder. (Bakara 2/140) Elyesa’, Zülkifl, İdris, Yunus ve lût gibi peygamberlerle birlikte zikredilen İsmail hidayete erdirilen ve alemlere üstün kılınanlardan (En’an 6/86), Allah’ın rahmetine kabul edilen iyilerden ve sabredenlerden biri olarak gösterilir. (Enbiyâ 21/85-86: Sâd 38/48). İsmail sözünde duran, halkına namaz kılmayı, zekât vermeyi emreden, rabbinin hoşnutluğunu kazanmış bir resul ve nebidir (Meryem 19/54-55). Kur’ân-ı Kerim’de İsmail’in Mekke’ye gelişi isim verilmeksizin belirtilmektedir. İbrâhim’in bir duasından çocuklarından birini kutsal evin (Kâbe) bulunduğu Mekke’ye getirdiği ifade edilir (İbrâhim 14/37). Diğer bir âyette (Bakara 2/125,127) Kâbe’nin inşasında İbrâhim ile oğlu İsmail’in birlikte çalıştıkları bildirildiğine göre İbrâhim’in Mekke’ye getirdiği oğlu İsmail olmalıdır. Kâbe’nin inşası esnasında Hz.İbrâhim ve oğlu İsmail şöyle dua etmeşlerdir. ‘Ey rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimiz den de sana itaat eden bir ümmet çıkar bize ibadet usullerimizi göster, tövbemizi kabul et” (Bakara 2/128).[1]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi c.23, s.77.
dildade isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi