AK Gençliğin Buluşma Noktası
Köşe Yazıları Köşe yazıları burada paylaşılıyor.



Cevapla
Stil
Seçenekler
 
Alt 07-17-2010, 22:54   #361
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Kültürel hayatın, ilginin, yoğunlukların, inceliklerin, hassasiyetlerin ve üretimin yoksullaşması, kirlenmesi, siyasal hayatı da, ekonomik hayatı da olumsuz yönde etkiliyor.
Toplumlara hayatiyet sağlayan, anlamların, değerlerin, ilgilerini bağların yok edilmesi, kültürden, bilgeliklerden bağımsızlaştırarak, teknolojinin sırları içersine kapatmak; toplumları korkunç bir çölleşmeye sürüklüyor. Toplumsal gerçekliğin yalızca siyaset yoluyla tanımlaması; toplumları anlayamamak gibi bir sonuç doğuruyor. Toplumlaşma yapılarının, ideolojik müdahalelerle, kısıtlamalarla, denetime tabi tutması, kuşatıcı/ kapsamlı anlam bütünlüklerinin parçalanmasına neden oluyor. Hangi topumda olursa olsun, ideolojik müdahaleler toplumsal hayatı doğal işleyişini/ akışını akamete uğratıyor. Türkiye’de yaşandığı üzere; ahlaki meşruiyetin yerine, resmi/ideolojik meşruiyetin geçmesiyle birlikte, her türlü baskı, ötekileştirme, dayatma günlük hayatın bir parçası haline geliyor, faşizm normalleşiyor, adaletsizlikler çığ gibi büyüyor.
Eğitimin tek boyutlu hale getirilmesi, eğitime ideolojik içerik kazandırılması, eğitimin ruhsuzlaşmasına neden oluyor. Seküler faşizm sebebiyle, ahlaki eğitime ihtiyaç duyulmaması, ahlaki/manevi ilkelerden/ ölçülerden bağımsız kuşakların yetiştirilmesiyle sonuçlanıyor. Hangi alanda olursa olsun ideolojik müdahaleler, toplumların ufkunu kapatıyor, toplumların yenileme yeteneklerini ve iradesini öldürüyor. Her ideolojik müdahale, aklın ve ahlakın ve ahlakın sınırları yıkılarak gerçekleştiriliyor. Toplumsal sorunlar söz konusu olduğunda ideolojik yapılar ve kontrol, dini yapıların ve yaklaşımların, hukuki yapıların ve yaklaşımların yardımına ihtiyaç duymuyor. İdeolojik sistem/ söylem, bütün değerleri, kavramları sorumsuzca araçsallaştırıyor. Toplumsal bir sistemi fiziksel bir sistem gibi düşünmek, fiziksel bir sistemi yönetiyor gibi yönetmeye çalışmak, toplumu bir eşya gibi görmek anlamı taşır.
İslam, farklı toplumları, renkleri, kökenleri, büyük ve anlamlı bir topluma bir barış toplumuna, barışçı bir bütünlüğe dönüştürmüştür, dönüştürmektedir. İdeolojik sistem bu bütünlüğü bozarak, toplumu, topluluklara, birbirine yabancılaşan parçalara dönüştürdü. Günümüzde yerel bağlamda da, küresel bağlamda da; ideolojik/ ekonomik/ politik egemenlik ihtiraslarının neden büyük göçler, yerinden edilmeler, büyük kitleleri, coğrafi, kültürel, toplumsal, değişikliklere, yabancılaşmalara, yalnızlıklara ve ruhsal sarsıntılara sürüklüyor. Toplumsal yenilenmeyi başaramayan ideolojik politikalar, toplumlara sessizliği/ itaatkârlığı dayatıyor. Toplumsal sorunlara neden olan, bu sorunları ısrarla ve inatla derinleştiren, ideolojik politikalar, bu sorunların bir gün toplumsal muhalefete, çatışmaya ve karşıtlıklara neden olabileceğini düşünme ihtiyacı duymadı. Günümüzde toplumlar, toplumsal değerlerden, anlamlardan bağımsızlaştırılınca her türlü şiddete, ahlaksızlığa, kirliliğe ve dehşete açık hale geldiler. İdeolojik politikaların yetersizliği sebebiyle, insanlık sorunlarının yalnızca askeri ya da siyasal çözümlemelerle yanıtlayabilecek tek boyutlu sorunlar olmadığı, bu sorunların çok yönlü yanıtlar beklediğini hatırlamıyor.
Toplumların, toplumsal olmayan ideolojik/ ırkçı güçlerle işgal altına alınması, toplumları boğucu umutsuzluklara mahkûm ediyor. Türkiye’de de olayların içersinde yaşayarak öğrendiğimiz üzere; ideolojik ve ırkçı güçlerin toplumsal bütünlüğü ya da dönüşümü gerçekleştirebilecek birikim/ yaklaşım ve yetenekleri yoktur. İdeolojik ve ırkçı güçler bir sorumluluk bilincine ihtiyaç duymadıkları için, yıkıcı sorumluluklar üretmekten çekinmezler.

Atasoy Müftüoğlu










Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 07-17-2010, 22:55   #362
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Tarihisel değişim/ dönüşüm hareketlerinin mahiyetini mantığını, yasalarını anlayamamak, kavrayamamak, bu değişim ve dönüşüm hareketlerinin olumsuz etkilerinin olumsuz etkilerine maruz kalmak, İslam dünyası toplumlarında çok derin belirsizlikler ve çatışmalara neden oluyor. Bu değişim ve dönüşümler, bunların etkileri karşısında, İslami çözümler üretmemek gibi üzerine yererince düşünmediğimiz için, İslam toplumları bir karar merkezi haline gelmeyi başaramıyor. Bütün insanlık sınırlarının, ahlaki sınırların hayâsızca çiğnendiği bir dönemde, Müslümanlar olarak tarihin insani olmayan yüzüyle sınanıyoruz. Müslümanlar, insanlık adına utanç duyulması gereken toplama kampları, işkence adaları, işkence merkezleri vb. gibi uygulamalarla terörize ediliyor. Güncellikle sınırlı ilgiler, duyarlılıklar sebebiyle, İslam ve Müslümanlar çok yönlü kuşatılmışlıkları, emperyal baskıları hissetmiyor. Güncellikle sınırlı ilgiler, duyarlılıklar, hepimize büyük bilinç ve kişilik kayıplarına yol açıyor.
Parçalanmış, kısıtlanmış, baskılanmış İslami varoluşlar yaşıyoruz. Bu durumdan çok rahatsız olduğumuz söylenemez. Seküler dünya görüşü ve seküler bilgi sistemi, biz Müslümanların kamusal bir var oluşa sahip olmamızı, kamusal bir varoluş mücadelesi vermemizi yasaklıyor. Her durumda, özel alanlarda kalarak, kısıtlı varoluşlarımızı sürdürmemiz isteniyor. Allah’a ait olma bilinci, biz Müslümanlara, her yerde, her koşulda, kendi varoluşlarımızın bilincinde olmamız gerektiğini öğretir. Bu bilince ve ahlaka sahip olmamız için, sürüldüğümüz özel alanlarda duygusal/ romantik/ mistik/ folklorik/ yerel/ hamisi dini hayatlar yaşıyoruz. Gerçek bir varoluş bilincine sahip olabilmek için, karşı karşıya bulunduğumuz, maruz bırakıldığımız bütün yabancılaşmaların farkına varabilmeliyiz. İdeolojik yapılar karşısında bağımsızlığımızı kazandığımızda kendimizi gerçek kılabiliriz. Bağımlı varoluşlar bir umut ve irade üretmez. Bağımlı varoluşların algılarını/hayatlarını egemen irade yönetir.
Ortak bir hayat tarzı, ortak değerler/anlamlar temelinde şekillenen, ortak değerlere yabancılaştırılan toplumlar, beklenmedik altüst oluşlar yaşarlar, yaşıyorlar. Bu alt üst oluşlara son verebilmek için, toplumların kaybettikleri anlam/ erdem sistemlerine yeniden sahip olabilmeleri gerekir.
İslami sorumluluklarımızı, düşünsel/ kültürel ve ahlaki sorumluluklarımızı ancak bağımsız varoluşlarımızla gerçekleştirebileceğimizi unutmamalıyız.
Bağımlı varoluşlar, insanları, yalanlarla birlikte yaşama, sahte ilişkilerle, sahte kişiliklere/tercihlere sevkeder.

Atasoy Müftüoğlu







Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-07-2010, 10:18   #363
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart

Silahlı Kuvvetlerimizin en üst ve en önemli komuta merkezi bu suçlamaları yok sayma hakkına veya yetkisine sahip mi?
Hani Genelkurmay Başkanlığı kamuoyuna karşı açık ve dürüst bir “bilgilendirme” politikası izleyecekti?
Belli ki bir yerlerde bir şeyler bozuk.
Neyin bozuk olduğunu bulmak bizim işimiz değil. Ama Silahlı Kuvvetlerimizin saygınlığını kökünden zedeleyecek kadar ağır suçlamalar karşısında hiç değilse, “Şu tarihte, şu şekilde inceleme başlatılmıştır. Sonuç kamuoyuna duyurulacaktır” gibisinden resmi bir duyuru dahi yayınlamayan Genelkurmay, kamuoyundan destek beklememelidir.

Oktay EKŞİ - HÜRRİYET

rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-07-2010, 10:21   #364
Kullanıcı Adı
Ertuğrul ÖZGÜL
Standart
Ben bu adamın bu sözlerinde samimi olduğuna inanmıyorum...
Bence bu şahıs taktik veriyor....malüm kişilere... göz boyayın ki açık destek alın diyor...
Ertuğrul ÖZGÜL isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-13-2010, 17:23   #365
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Bu ülke 90 yıldır CHP'nin elinden hiçbir 'Hayır' görmedi ve bugün de şer için 'Hayır'a çağırıyor bizleri. Peki neden 'Hayır' diyelim Anayasa değişiklik paketine? Vergilerimizle maaşa bağladığımız generaller kafamızda kılıç sallasın diye mi? Yoksa kararlarını hukuki değil de mezhebi temellere göre alan, yine vergilerimizle maaşladığımız yargıyı ayakta tutalım diye mi?

Kılıçdaroğlu bizden 'Hayır' istiyor. Çünkü, bizler Hantepe'de askerlerimiz vurulurken bunu canlı yayında izleyen komutanlarımızdan hesap sorulmasını ,öldürülüp asit kuyularına atılan insanlarımızın üzerinin açılmasını istemiyoruz. Mahkemelerde hukukçu değil, mezhepçi hakim ve savcı önüne çıkmak istiyoruz. Banka hortumlayan, kağıt kaçakçılığı yapan, vergi kaçırandan hesap sorulsun istemiyoruz. Hesap sorulmasın bunlardan çünkü bu beyler ve hanımefendiler kutsal bir vazife taşıyorlar. 90 yıldır benliğimizi, kimliğimizi parçalayan laikliğin koruyuculuğunu yapıyorlar. Onlara herşey helal. Öldürmek de, öldürtmek me, kaçakçılık da, yolsuzluk da...Eğer bu kadar düştüysek o zaman Kılıçdaroğlu için 'Hayır' diyelim.

Bas bas bağırıyor “Hesap soracağım kul hakkı yiyenlerden” diye. Ona oy verelim, Anayasa değişiklik paketine 'Hayır' diyelim ki, Bay Kılıçdaroğlu hesap sorsun. Ama hesabı kimden soracak? Zira başında bulunduğu parti 90 yıldır bizlerin, kulların hakkını yiyor. Gerçi onlar 'kul' lafından da pek hazzetmezler. O yüzden hep 'Kulluk değil, cumhuriyet” diyorlar ya...Bizleri Allah'a kul olmamaya çağırıyorlar, kendilerine kulluk yapalım istiyorlar. Ama nedense Kılıçdaroğlu yine de 'kul hakkı' diyor. Bunu 'Hayır'a yormalıyız ancak madem Kemal Bey hesap soracağına söz verdi o zaman biz de isteklerimizi sıralayalım.

Öldürülüp asit kuyularına atılan kulların hakkını diğer kullardan soracak mısın Kemal Bey? Askerler vurulurken üç boyutlu film izler gibi izleyen general kulları sorgulayacak mısın? Kağıt, petrol, vergi kaçakçılığı yapan işadamı kulu hapse tıkacak mısın? Harcamalarını bizim cebimizden çıkan vergilerle karşılayarak zina yapan eski genel başkanın ile milletvekilinden hesap soracak mısın? Zina yapan milletvekilinle ilgili “Saygı duyarım” diyerek bizlere saygısızlık yaptığın için kendinden hesap soracak mısın? Eğer sen de bu milletvekilin gibi bir duruma düşsen kendine de saygı duyacak mısın, bizlerin de saygı duymasını bekleyecek misin?

Süleymen Kaya










Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-13-2010, 17:27   #366
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Demokrasi konusunda herkes net olmalıdır. Kıvırarak, omurgasız davranarak, demagoji yaparak bu meselenin geçiştirilecek tarafı yoktur.

Geçmişteki demokrasi sınavlarında CHP gibi ciddi yalpalamalar yapan TÜSİAD'ın dünkü açıklaması da hayret vericidir. TÜSİAD diyor ki, "YAŞ'ta siyasi otoritenin zaten kendi tasarrufunda bulunan tercihlerini, adalet mekanizması üzerinden dayattığı görüntüsü ülkemizde giderek belirginleşen güçler çekişmesi krizine yeni bir ivme kazandırmıştır. Sonuçta sivil-asker ilişkilerinde önemli bir eşik geçilmiş; ancak demokrasinin sağlıklı işlemesinin şartı olan güçler ayrılığı ilkesi zarar görmüştür". Yani "hükümet yargıya müdahale ederek komutanlar hakkında dava açtırdı, YAŞ'ı etkilemeye çalıştı" demek istiyor. Bu çok seviyesiz ve mesnetsiz bir yorumdur, açık bir İFTİRA'dır. Demokrasi mesajı veriyor gibi yaparak başka amaçlara hizmet eden bu tür çıkışlar, CHP'nin söylemlerini andırıyor. Ciddi bir kuruluş, hükümete yönelik böyle aleni bir iftirada nasıl bulunabilir? Peki tutuklama kararını kaldıran mahkemeye de hükümet mi talimat vermiştir? Ayıptır ayıp...

Yasin Doğan








Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-15-2010, 14:13   #367
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
Ama öncelikle Kürt Müslümanların diğer Müslümanlardan talebi nedir? Çağrısı var mıdır? Beklenti ne yöndedir? Bunların netleşmesi lazım…

Savaş mı? Barış mı? Direniş mi? Dayanışma mı? Duyarlılık mı? Dua mı? İnsani yardım mı? Psikolojik destek mi? Yoksa hala istekler muğlâk mı?

Acilen biz Müslümanlar birbirimize ne söyleyeceksek, nasıl bir mutabakat arayışında isek bunun belirginleşmesi gerekiyor? Sadece teselli bulmak, yüreğimize su serpmek, günah çıkartmak veya tribünlere oynamak değil, tüm samimiyetimizle sadra şifa olacak cümleler kurmalıyız…

Sorunun çözümü noktasında İslam dışı çevreler Müslümanları muhatap almıyor, hesaba katmıyorlar diye alınmak, sızlanmak, şikâyet etmek durumunda değiliz… Evvel emirde sahada olan Müslüman çevreler birbirilerini muhatap almalı, bu yakıcı, eritici soruna el atmalı, ağırlıklarını hissettirmelidirler…

Endişem bu konuda bugüne kadar Müslümanların ihmalinin İslam’a fatura edilmesidir. İslam’ın egemen sistemin payandası olarak gösterilmesidir. Kürt sorunu üzerinden İslam’ın mahkûm edilmesidir… Özellikle bölgede genç kuşakların İslam algısı kuşku, önyargı ve tepki yüklüdür…

Kürt halkı laikçi, seküler, rasyonalist çevrelerin etkisiyle İslamsızlaştırma kampanyalarına maruz kaldı… İslam, Kürt halkının ezilmişliğinin, geri kalmışlığının gerekçesi olarak karalandı… Zerdüştlük, Kürt halkının ulusal dini şeklinde lanse edildi…

Arap, Fars ve Türklerin Kürtler üzerindeki asimilasyoncu, ırkçı hâkimiyet kurma politikalarının faturası İslam’a çıkarılıyor… Kürtlerin ulusal bilincinin körelmesinin müsebbibi olarak İslam gösteriliyor…

İşte PKK’nın önünü açan bu söylemler oldu…

Fakat tüm geç kalmışlığımıza rağmen hala yapabilecek çok şey var... “Bu sorun beni aşar” demeden, “bu sorun sistemin sorunudur” kolaycılığına kaçmadan, elimizi taşın altına sokmalıyız…

Soruna sadece duygusal ve tepkisel yaklaşımlarla değil, gerçekçi, tutarlı, ilkeli, kararlı, basiretli hamlelerle müdahil olmalıyız. Canımız acısa da, yüreğimiz yansa da, öfkemiz kabarsa da yeni yanlışlara ve yangınlara fırsat veremeyiz…

Sorunun müsebbibi Kemalist paradigmanın seçkinci bürokratları olsa da olayın tüm acı ve yakıcı sonuçlarını biz yaşıyoruz… Ortadaki vahşet ve vahamet bizi vuruyor… Bedel ödeyen biz…

Maliyeti insan hayatı ve toplumların birbirine nefreti olan bu gidişata duyarsız kalırsak kimse bizi affetmez…

Bizler sadece olup biteni izleyen, tartışan, yorumlayan olmanın vebalini taşıyamayız…

Evet, öncelikle Müslümanların ortak bir akla ve ortak bir dile ihtiyacı var. O takdirde çözüme yaklaşırız…

Temel referans Kuran ve Sünnet olduktan sonra neticeye gitmek zor olmayacaktır. Yeter ki, her şeyi vahyin kriterleriyle test edebilelim.

Doğrularımızı sadece söylemde değil, yaşamda da kanıtlamak durumundayız… Önce Müslümanlar duruşlarıyla güven vermeli, adil şahitliklerini sürdürmelidirler…

Şu an Kürtlerde güvensizlik, diğerlerinde ise endişe hâkim…

Ve bu sorun sandıklardan, satırlardan önce sadırlarda çözülmesi gereken bir sorundur… Bugün ateşkes sağlansa bile, yüreklerdeki kin ve nefret ateşini nasıl söndüreceksiniz?

Bizler, Müslüman coğrafyanın tarih içinde toplum sorunlarına getirdiği çözüm pratiklerini, yeni birikimlerle beraber zenginleştirerek yeniden üretebiliriz…

Ama önce Müslümanlar lokal, yerel ve kendi özel çabalarıyla kendilerini sınırlamadan yapılar üstü ortak perspektiflerde buluşmaları gerekiyor…

Derinden gelen dip dalgaya, mikro milliyetçi marazlara kimden gelirce gelsin geçit vermemeliyiz… Müslümanlar ne Türk ulus devletini, ne de Kürt ulus devletini savunmak zorunda değillerdir. Her şeyden önce Müslüman’ız, etnik kökenimiz, kavmi kimliliğimiz dinimizin önüne geçemez…

Nihai çözüm ise adil, güven ve gönüllü ortaklığa dayalı bir İslam birliğidir… Yani esas olan; ittihadı İslam’dır. Belki kimileri için uzak ve zor bir hedef olabilir ama bu amaca yoğunlaşınca şartların oluşacağına inanıyorum. Kaldı ki netice ne olursa olsun bu bizim için itikadi ve ibadi bir sorumluluktur.

Şayet bunun bir çözüm olduğuna inanıyorsak kıyamete kadar bu hedeften kopamayız…

Ertelenen ve engellenen bu proje ümmete çok pahalıya mal oldu…

Evet, çözümü dışarıda değil, önce içeride arayacağız…

Duyarlılık ve sorumluluk bağlamında gerçek evrensel İslam kardeşliğini ayağa kaldıracağız…

İçi doldurulmamış, tek taraflı bir kardeşlik söylemi havada kalır, hayatta karşılığı da yoktur…

Kardeşlik hamasetini ve edebiyatını kimse yutmuyor, sadakat, samimiyet içeren bir kardeşlik özleniyor…

Evet, ya vahyin istediği şekilde kardeşleşeceğiz…

Ya da resmi ideoloji Türkleri kurtlaştırmaya, Kürtleri de mankurtlaştırmaya devam edecek!

Çözüm Türk kurtlaşmasına karşı Kürt kurtlaşması da değildir…

Faşizan mihrakların istediği etnik kutuplaşmayı kardeşlik bilinciyle bertaraf edebiliriz…

Geciktik ama vazgeçmedik… Çünkü inanıyoruz ki “iman etmedikçe cennete giremeyiz”… Birbirimizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmayız…”

Bir başkası için bu bir Kürt sorunu olabilir ama bizim için iman sorunudur…

Ramazan Kayan








Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-16-2010, 21:58   #368
Kullanıcı Adı
rizzelli
Standart
En mühim silah ve tamir aleti 'istiğfar'dır

Cennete varmasını hedeflediğimiz yolumuzun şeytan ve avanesi tarafından kesilmesine karşı devamlı uyanık kalmamız gerekmektedir.

Uyanık kalıp, zarar görmeden muzaffer olmamızın yolu ise şeytanı ve nefsi unutmamak, en mühim silah ve tamir aleti olan 'istiğfar'ı elden bırakmamak, kâlimizle 'euzubillah' demekle Cenab-ı Hakk'a sığınmak ve halimizle sünnet-i seniyye kalesine dehalet etmekten geçmektedir.
rizzelli isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-17-2010, 11:58   #369
Kullanıcı Adı
Ahmet Yasin
Standart
Bir yığın ayrıntının arasında kaybolmadan şu soruya cevap arayalım: "PKK neden ateşkes ilan etti?" Eğer doğru cevabı bulmak istiyorsak, şu soruya verilen cevapla uyumlu bir sonuca ulaşmamız lâzım: "PKK, 1 Haziran'da neden savaş ilan etti?" Cevap şöyle: PKK kendi taktik hedefleri için savaşı başlattı. Sonra büyük bir direnç ve baskı ile karşılaştı.

Nihayetinde bu baskı ve direnç karşısında diz çöktü ve teslim oldu. Çaresiz, ateşkes ilan etmek zorunda kaldı. PKK'ya ateşkes ilan ettiren irade, bu örgütün içinden yükselen bir irade değil. Dedikodusu yapılan devlet kanadıyla pazarlıklar da bu ateşkesin sebebi olamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK'ya boyun eğdirecek bir başarısı da vaki olmadı. Uluslararası aktörlerin esamesinin okunabilmesi için, diğer şartlarda bir gelişme olması lâzım. Peki o zaman kim? PKK hangi dirence boyun eğdi? Hangi irade PKK'yı ateşkese mecbur bıraktı?

Bu sorunun doğru cevabı, Kürt sorununun çözümünün anahtarını verdiği için çok önemli ve değerli. O kadar önemli ve değerli ki, barış ve huzur ancak bu doğru cevabın üzerine inşa edilebildiği takdirde hayat bulabilir.
Ateşkes üzerine yapılan tartışmaların çoğu teferruat, sorduğumuz sorunun tek doğru cevabı var: PKK'yı Kürtler dize getirdi. PKK'yı ateşkes ilan etmeye Kürtler zorladı. Kürtlerin iradesi, PKK'yı hizaya getirdi ve şiddeti sona erdirdi. PKK'nın ilan ettiği ateşkesi, Kürtlerin PKK şiddeti karşısında zaferi olarak yorumlamak en doğrusu.

Hangi Kürtler? Bizim veya onların Kürtleri değil. Kürt olmanın varoluşsal bütün sorunlarını gündelik hayatlarında her an yaşayan Kürtler. Kürt olarak var olmak ve yaşamak isteyen Kürtler. Kürt sorununun çözümünü, hayatlarının öncelikli amacı olarak gören Kürtler. Kürt sorunundan yaralı ve çözümün muhatabı olan Kürtler...
Ahmet Yasin isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-17-2010, 16:45   #370
Kullanıcı Adı
Gönülden
Standart
İyilik duygusunu vicdanlardan alanlara taşımak zorundayız… İyiliği sadece konuşan, tartışan değil, taşıyan ve yaşayan olma sorumluluğumuz var… Artık iyiliği birebir yaşamanın huzur ve huşusuna talip olmak gerekiyor… Başkasının iyilikleri ile övünmek, avunmak, kendine pay çıkarmak değil… İyilikleri hepten kurum ve kuruluşlara ihale etmek de değil…

Çünkü iyilik bizim için ne bir hobi, ne de bir nostaljidir… Biz vicdanımızı rahatlatmak için de değil… Toplumsal teveccüh, siyasal yatırım olsun diye de bu işi yapmamalıyız… Çünkü biz, Müslüman’ız…

Hesap gününe inanıyoruz… Hesabımızı nasıl kolaylaştırabiliriz? Bizim derdimiz budur…

İmani, insani ve vicdani sorumluluklarımızdan kaçamayız… Ne mazeretlere sığınabilir, ne de erteleyebiliriz…

Modern dünyanın çöllerinde yol arayanlara rehber olmak bize yakışır…

Hasta bedenlere, yorgun yüreklere Lokman olmak bize yakışır…

Çaresizlikler içerisinde çırpınan sessiz çığlıkların kapısını çalan Hızır, biz olmalıyız…

Kaç garibe umut, kaç acize müjde olduğumuzu kendimize tekrar soralım…

Haydutların, haramilerin köşeleri tuttuğu bir sistemde iyilik melekleri olmak bizden beklenir…

Modern dünyanın tüketim çılgınlığına ve hazcı sapkınlığına karşın çağın rabbanileri, ensarileri, havarileri ve dahi sahabileri biz olmalıyız…

İyiliği, erdemi, onuru, merhameti, masumiyeti, insaniyeti, muhabbeti, ülfeti, adaleti, ahlakı, kardeşliği, mertliği, dürüstlüğü, cömertliği biz taşımalı, kısacası insaniyet mektebini biz kurmalıyız…

Dalga dalga büyüyen bir iyilik hareketi yeryüzünü kuşatmalı ve bu ulvi eylemin öznesi ve öncüsü biz olmalıyız…

Kötüler masum yüreklere zakkum ekmeden, biz tuba tohumları ekmeliyiz…

Bugün yeryüzü kan gölüne, ateş topuna dönmüşse… Kirlenme, yozlaşma, çürüme, kokuşma sınır tanımıyorsa nedenini biraz da kendimizde aramalıyız.

Çünkü yeterince iyi olamadık…

Yeterince iyiliği örgütleyemedik…

Kötülüğü önleyecek bir duvar öremedik…

İyiliğin istismarını önleyemedik…

Hatta iyilikten çıkar devşirmeye yönelen ve özenenlerimiz oldu…

Unutmayalım ki yeryüzünün ıslahına talip olacak bir iyilik hareketi inşa edemezsek, kötülükler bir gün bizi de vuracaktır…

Bunun için Bir olana iman ediyorsak, birre ermek için, birlikte hareket etmek mecburiyetindeyiz…

Dünya iyilere ve iyiliğe muhtaç…

Çünkü yeryüzünde kötülük küreselleşti, sınır tanımıyor… Kötülükler yasallaştı, statükonun koruması altında… Artık kötülükler bireysel değil, toplumsallaştı, nesiller tehdit altında…

Evet, kötülüğe tavır almak bir itikadi gerekliliktir…

Biliyoruz ki; kötüler gücünü, iyilerin tepkisizliğinden alıyor…

İyiliğin taşıyıcısı, kötülüğün gidericisi olma fırsatı henüz elimizde…

Öldükten sonra da yaşamak istiyorsak, geriye ölümsüz eserler, kalıcı iyilikler bırakmamız gerekiyor…

O zaman buyurun, kendimize bir iyilik yapalım… Sorumluluk alanlarımıza dönelim…

İyiliklerimizle yüreklere yürüyebiliriz…

İyilik savaşçıları için daha yürünecek çoook yol var…



Ramazan Kayan









Gönülden isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı





2007-2023 © Akparti Forum lisanslı bir markadır tüm içerik hakları saklıdır ve izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Sitemiz bir forum sitesi olduğu için kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay olmadan anında siteye yazabilmektedir.
5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir.
5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi ve görüşlerinizi " iletişim " adresinden bize gönderirseniz, gerekli işlemler yapılacaktır.



Bulut Sunucu Hosting ve Alan adı
webmaster blog çarşamba pasta çarşamba bilgisayar tamircisi