03-30-2010, 11:12 | #261 |
Kurtulmuş'un pusula talebi de uygulanabilir değil ve kendi içinde çelişkili. SP lideri şöyle diyor: "Anayasa değişikliği, bir paket olarak getirildi. Pakete, önümüzdeki günlerde ilave maddeler olabilir veya çıkartılabilir. Referanduma bir paket olarak sunmaktansa, YSK'nın düzenleyeceği bir oy pusulasında madde madde milletin oyuna sunmanın daha doğru bir yol olduğu kanaatindeyiz." Taslak paketin haberini ilk gün 'Bu inat niye?' başlığıyla duyuran Milliyet Gazetesi, bu öneriye balıklama atladı. Kurtulmuş'un teklifi uygulanma zorluğu yanında birinci kısımla çelişiyor. "Anayasa Meclisi'nin hazırlayacağı taslağın da referanduma gitmesi sağlanmalı." diyor, Numan Bey. Aynı mantıktan hareket edersek, yeniden yazılan anayasanın da tek tek pusulada gösterilmesi gerekir. Yaklaşık 200 maddeden oluşan anayasanın oy pusulasında madde madde halkın onayına sunulması fantezi ötesi bir durum olur. Numan Bey'in iyi niyetinden şüphem yok. Ama taleplerin üzerinde stratejik düşünme yapılmadığı ortada. Numan Bey'in 367 sürecinde partisine rağmen Meclis'e giren Ümmet Kandoğan'ın tecrübelerinden yararlanmasında fayda var. ANAP ve DYP'yi siyasi mevta haline getiren tavırları iyi analiz etmek lazım.
|
|
03-30-2010, 11:31 | #262 |
Üstelik statükoya demirleyen, değişime direnen CHP'ye benzemekle AK Parti'yi değişimin öncülüğü rolünde iyice yalnız bırakıyorlar. Bu anlamda ikisinin de AK Parti'den oy çalması neredeyse imkânsız. Rakipleri AK Parti değil, birbirleri. Bu kadar birbirine benzeyen iki hareketten birisi diğerini yutacak. Tıpkı ANAP ve DYP gibi.
Bu çerçevede anayasa tartışmaları MHP için gelecek seçimler öncesi son fırsat; ya anayasanın değiştirilmesine direnerek CHP'nin saflarında yer alacak, ona biraz daha yakınlaşacak, ya da sürece destek vererek CHP'ye benzemekten kurtulacaklar. Üç yıldır yazıyorum; MHP'nin AK Parti'ye alternatif olması mümkün. Çünkü, bir gün AK Parti seçmeni alternatif aradığında bunun için 'sol' veya Kemalist partilere değil, geniş anlamda 'sağ-muhafazakâr' seçeneklere bakacak. MHP 'öte taraf'a yanaşarak bu imkânı ve ihtimali ortadan kaldırıyor, kendini yanlış yerde konumlandırıyor. 'Muhafazakâr-demokrat' AK Parti'ye karşı 'milliyetçi-demokrat' bir kimlik oluşturabilen bir MHP iktidar alternatifi olabilir(di). Ama bunu ısrarla yapmıyor, tam aksine laik-otoriter-statükocu ve ulusalcı bir kimliğe savruluyor. MHP'nin yapması gereken, cumhurbaşkanı seçimi sürecinde olduğu gibi kendini büyük çoğunluğun yanında konumlandırması. Geleneksel çizgisindeki 'toplumsal çevreyi temsil eden' bir MHP Kemalist bürokrasiye, laikçi kentlilere ve statükocu CHP'ye yanaşan bir partiden siyaseten daha doğru yerde durur. Devlet Bahçeli partisini, 'baba-dede yadigârı CHP'ye benzetmekte bir beis görmeyebilir, ama Türkiye'nin iki CHP'ye ihtiyacı yok ki... |
|
03-30-2010, 12:06 | #263 |
Ekonomik krizin ve demokratik açılıma yönelik menfi kampanyanın etkisiyle kısmî oy düşüşü yaşayan AK Parti'nin 2009'un sonbaharından sonra oylarını toparladığı, yeniden yükselişe geçtiği görülüyor. Yaşanan gelişmeleri iyi değerlendiremeyen MHP ise uzun süren durgunluk eğiliminden sonra düşüş trendine girmiş durumda. Özellikle Balyoz Planı sonrasında ortaya çıkan demokratik tepki, ekonomik faktörleri geri plana itmiş, siyasi dengeyi AK Parti'nin lehine değiştirmiştir. Bu siyasi tabloda özellikle vurgulanabilecek iki önemli husus var. Birincisi MHP ve CHP arasındaki geçişkenliğin artması, ikincisi Sarıgül'ün başlattığı hareketin giderek sol ve ulusalcı bir eksene oturması. CHP'lilerin ikinci parti tercihinde MHP yüzde 13,9 oya tekabül ediyor. MHP'lilerin yüzde 19,5'i de ikinci parti olarak CHP'ye yöneliyor. Burada ortak duyarlılığın AK Parti karşıtlığı ve ulusalcı düşünce olduğu söylenebilir. Nitekim birçok konuda CHP ve MHP'nin benzer tutumlar takınması, bu iki partiyi ulusalcılığın sağı ve solu olarak konumlandırıyor. Son seçimlerde propaganda malzemesi olarak kullanılan bir slogan "Oy verin MHP'ye, gitsin CHP'ye" idi. Bu ilişkinin bugün itibarıyla iki parti arasındaki farklı bir yakınlaşmayı yansıttığı söylenebilir. AB, yabancı sermaye, özelleştirme gibi birçok konuda daha içe kapanmacı, daha tepkisel, daha hamasi bir yaklaşım görüyoruz ve ulusalcılık kefesinde farklı ideolojik hareketler yan yana geliyor. Türk siyasetinin yeni ekseni AK Parti'nin başı çektiği değişimci cephe ile değişime direnen ulusalcı cephe arasında oluşuyor. SP ve MHP'nin CHP ile gösterdiği yakınlaşma eğilimi bu durumu doğruluyor. Milliyetçi, Kemalist, muhafazakâr, sosyal demokrat gibi farklı özellikler, sergiledikleri politik tutumlarla aynı noktaya savrulabiliyorlar. Marksist, sosyalist, İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi, liberal ve hatta laik birçok kesim de değişim isteği ve demokratikleşme talebinde yine benzer bir noktada buluşabiliyor. Türk siyaseti geçmişin sağ-sol, merkez-çevre tanımlamalarından farklı bir eksene doğru kayıyor. AB perspektifi, değişimin, reformculuğun, çağdaşlaşmanın, dışa açılmanın, aktif dış politikanın ve her türlü açılımın ana dinamosu görünümünde. Tüm bu faktörleri siyasetinin konusu yapan AK Parti de çok farklı kesimlere ve anlayışlara şemsiye fonksiyonu görüyor, bu kesimlerin yeni siyasi mecrası ve sözcüsü haline geliyor. Hatta laik ve Kemalist grupta kendisini tanımlayan ama makul, rasyonel, gerçekçi bir anlayışla çağdaşlaşma hedeflerini ve kalkınma hamlesini bu partinin yapabileceğini düşünerek AK Parti'yi destekleyenlerin oranı küçümsenmeyecek düzeyde.
|
|
03-30-2010, 15:31 | #264 |
Organizasyonel suç
Bu durumu ceza hukukunun "Organize suç" tanımı içinde değerlendirmek elbet mümkün değildir. Siyaset sözlüklerini karıştırdığınızda karşınıza çıkan ve hukuk açısından suç oluşturmayan "Organizasyonel suç" kavramı belki bu noktada işimize yarayabilir. "Organizasyonel suç" bir kurumun veya bir şirketin yöneticilerinin, kurumlarının veya şirketlerinin rakiplerine üstün gelmesi için her yolu denemelerini ifade ediyor. Bunu bizdeki duruma uyarlarsak, statükonun değişmesini engellemek isteyen rejim muhafızlarının "Cumhuriyet ve laiklik elden gidiyor" gerekçesi ile demokrasiyi tehlike olarak sunmalarını belki ele alabiliriz. Aslında eski ile yeninin her karşılaşmasında bu tür durumlar ortaya çıkar. Ancak her yeni de eskir sonunda. Mesela ülkemizi ziyaret eden Almanya Başbakanı Merkel'in ana derdi en yeni para birimi olan "Euro"nun yeni koşullara artık uyarsız kalması değil midir? İflas etmiş Yunanistan'ın da para birimi euro olduğu için, bu ülke devalüasyon yapamamakta, kolay borçlanabilmek için faiz hadlerini yükseltememektedir. Bu da böyle bir sorunu olmayan ama o da euro kullanan Almanya'yı krize sürükleyebilmektedir. Yani içe çok fazla dönmeyelim. Dünyadaki sorunlu konular sadece bize ait değildirler. |
|
03-31-2010, 17:08 | #265 |
Ülkemizin en büyük medya grubu, izlenen ekonomi politikalarıyla iyice artmış olan gücünü epey bir süredir iktidarın sonunu getirmek amacıyla kullanıyor. Her seçim öncesinde "Göreceksiniz, sandıktan Ak Partisiz koalisyon çıkacak" hülyasına kapılıyor ve her seferinde yanılıyorlar. Cumhurbaşkanı seçimi sürecini ellerine yüzlerine bulaştırdıkları gibi, halkla birlikte attığı her adımda iktidarın karşısına dikilip demokrasi-dışı gelişmelere destek çıkarak halkın da nefretini kazanıyor grup...
Kendileri içeriden bakınca göremiyor olabilir; ancak dışarıdan bakıldığında durumları 'fareli köyün kavalcısı' masalına benziyor. Kavalcının ardında elele tutuşup hep birlikte hoş olmayan bir sona doğru yol alıyorlar... İşin ilginç yönü, kavalcı ve yakınlarının gözlerinin patronlarını da görmeyişi... Başarısızlığın nereden kaynaklandığını ve gerçek suçluyu araştırırken genellikle Aydın Doğan ve kızlarını bu tiplere imkân sağlamaktan öte bir eleştiriye tâbi tutmuyorum. Bazı saftirikler bunu kişisel hesaplarıma bağlıyor, önce bana grupta bir yerlere gelme beklentisi atfedip sonra yazdıklarımı beklentimle ilgili bir tavır olarak yansıtıyor... |
|
03-31-2010, 17:47 | #266 |
Şunu kimsenin unutmaması gerek:
Özgür düşünce, siyasetten özerk fikir üretimi, bir toplumun can damarıdır. Dengeli ve doğal gelişmenin ana rehberidir. Serbest teşebbüs adımları ve bireysel kararlardan siyasi kararlara, edebiyattan müziğe kadar; özgür düşünce, yaratıcılığın onsuz olmaz atmosferini oluşturur. Yaratıcılık ise kültürel, ekonomik ve siyasi refahın temel koşulunu... Demokrasinin anlamı da burada gizlidir. Zira, fikir üretimini, düşünceyi, özgür ve rekabetçi tartışma besler; tartışmayı mümkün kılan ise demokrasidir. Tartışmanın temel işlevi 'ötekini' dinlemek ve anlamaksa; anlamak farklı görüşler arasında etkileşime yol açıyorsa; etkileşim de zengin ve yaratıcı bir kimlik üretiyorsa... Bu, eşitlikçi, özgürlükçü ilke ve kuralların kendiliğinden oluşumu ve onun etrafında şekillenen bir toplumsal mutabakat demektir, demokrat bir zihniyet demektir... Demokrasiden beslenen ve demokrasiyi besleyen de işte bu mutabakat ve zihniyettir... Demokrasi ve demokratlık, bizde olanın tersine, her şeyden önce kendini sorgulama ve mutlak kılmama çabasıdır. Ve bu çabanın ötekilerin, bizden farklı olanların varlığıyla, talepleriyle ilişki içinde olmasıdır. Bunlar ile sahte demokratlar arasındaki fark açıktır... Özkökgiller'den uzak durmak, belki biraz Türkiye'de etik mesele böyle bir şeydir... |
|
03-31-2010, 18:05 | #267 |
Türkiye'nin yakın tarihinde hiçbir dış güç, Türk toplumuna medya kadar zarar vermemiştir. Türkiye'deki bütün darbelerin tetikçiliğini medya yapmıştır. Anadolu insanı son elli yılını, medyanın haksız ve insafsız saldırıları altında geçirmiştir. Türkiye'de medya seküler kültürün değerlerini Anadolu'ya taşımak için, yalan haber başta olmak üzere her yola başvurmuştur. Anadolu'da yabancılaşmanın silahşörlüğünü medya yapmıştır.
Anadolu'da dış güçlerin yapamadığı yıkımı medyanın öncülüğünde, iç güçler yapmıştır. Kutsal kültüre karşı seküler kültürün misyonerliğini medya yüklenmiştir. Medyanın ayağının altındaki zemin bütünüyle kayıp gitmesine rağmen, medya hala çoğunluğa karşı azınlığın sözcülüğünü yapmaktadır. Medyanın desteğiyle Türkiye'de güçsüz azınlığın görüşleri, güçlü çoğunluğun görüşleri gibi sunulmuştur. İletişim ağlarıyla, herşeyi bildiğini sanan medyanın, çok şeyi bilmediği ortaya çıktı. Türkiye'de medya çözümün değil, sorunun kaynağı oldu. Medya için iyi haber, kötü haber değil, doğru haberdir. Bir insanı öldüren medya, bütün insanlığı öldürür. Hayat haberdir, haber hayattır. |
|
04-01-2010, 17:38 | #268 |
Türkiye’de Başbakan yargılanır, Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları yargılanamaz!
Yani, seçilmiş hükümet yargıya teslim edilebilir, tayinen gelmiş üniformalı devlet, asla! Bu Türkiye’de iki devletin sembolik göstergelerindendir. Genelkurmay başkanı neden kendisinden “devlet adamı” olarak söz ediyor? Neden başbakan gibi konuşuyorsa, neden başbakan gibi bazı tavırlar sergiliyorsa, işte ondan kendini devlet adamı gibi görüyor. Üniformalı devlet, ideolojik devlet, derin veya çekirdek devlet… bin türlü koruma zırhına bürünmüştür. Sivil devlet ise, her türlü denetleme, kontrol ve yargılamaya açıktır; üstüne üstlük seçmene hesap verir. Yani, üniformalı devlet sivil devlete faiktir, üstündür. Yeni Anayasa değişiklikleri en azından bu faikiyeti ortadan kaldırırsa, doğru bir yola gireriz. Türkiye’nin tek devlet olması yolunda ciddi adım atarız. Yoksa bu ikili devlet yapısı sürer, her biri diğerinin aleyhine, içeriden veya dışarıdan her zaman sevk edilebilir ve bu çatışma Türkiye’nin geleceğini karartır, bugüne kadar olduğu gibi… |
|
04-01-2010, 17:40 | #269 |
Meğer CHP lideri ETÖ’nün Avukatlığına soyunurken müvekkilleriyle dolaylı veya doğrudan görüşmekten imtina etmemiş. Avukatlığı aşan bir ilgiyi müvekkillerinden esirgememiş. Hani neredeyse kendini müvekkilleriyle özdeşleştirmiş. Halbuki bir Avukat için en büyük tehlike kendini müvekkilleriyle özdeşleştirmesi, zamanla davanın parçası haline gelmesidir.
Bu güne kadar, darbeler tartışılırken olayın hep asker veya medya boyutu irdelenmiş, CHP boyutu ihmal edilmiştir. Bu ülkede darbeleri kışkırtan, çanak tutan,demokrasiyi hazmedemediği için bana yar olmayan başkasına da yar olmasın diyen CHP'dir.Türkiye’de darbeler CHP diye bir partimiz olduğu için kolayca yapılabilmekte, siyasi alan CHP'nin katkılarıyla aşındırılabilmektedir. Onun için darbeciliğin kaynağı önce CHP'nin içinde kurutulmalıdır. Halka dayanmayanlar, halkı bir tehdit ve tehlike gibi görürler. Halkın sesini kısmak için her türlü kirli ittifaka girerler. CHP halktan ümit kesmiş bir partidir. Türk Halkı da CHP'den ümit kesmiştir. Onun demokrasinin bir parçası değil,millet iradesinin karşısında olanların bir parçası olduğuna inanmaktadır. |
|
04-02-2010, 13:39 | #270 |
Bu sayfaya katkılarınızdan ötürü minnet gönülden.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ MEŞRU VE GEREKLİDİR Yargı bağımsızlığı kavramı üzerinden yürütülmek istenen mevzi koruma savaşı bu hakikati gizleyemez. Türkiye'de yargının, yürütmenin ve yasamanın kuşatması altına girmesi potansiyel tehlikesinden ziyade yargının yürütme ve yasamayı hukuk ve demokrasi dışı şekilde sınırlaması fiilî problemi söz konusudur. Yüksek yargının hem yargının diğer parçalarından hem de demokratik siyaset ve siyasetçilerden gayri memnun olmasının nedeni budur. Yüksek yargıda ideolojik bir kast sistemi kurulmuştur. Sözcülerinin zihniyetleri ve söylemleri hep aynıdır ve halkın iradesinin ve taleplerinin kendi irade ve talepleri adına reddedilmesini istemektedir. Yüksek yargıda büyük bir toplumsal ve demokratik meşruiyet eksikliği göze çarpmaktadır. "Türk milleti" adına karar veren yargıyı Türk milleti nasıl denetleyecektir? Hata yaptığında nasıl hesap soracaktır? Yüksek yargının bu sorulara makul, inandırıcı, dürüst cevaplar vermesi gerekir. Hükümetin anayasayı değiştirme teşebbüsünün liberal demokrasi teorisi açısından hem meşru hem de gerekli olduğu açıktır. İdeal olan, anayasanın toptan yenilenmesidir. Bu mümkün olamıyorsa, bürokratik tahakküm yapılanmasına neşter atarak bürokratik iktidar alanını demokrasi lehine daraltma ve böylece müstakbel yeni reformların önünü açma yoluna gidilmelidir. Yani, anayasa değişikliğinin dayanması gereken felsefe ve gidilecek istikamet bellidir: Birey hak ve özgürlüklerini daha kuvvetli korumak ve demokratik siyasetin sahasını bürokratik iktidar aleyhine genişletmek. |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 16 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 16 Misafir) | |
|
|