09-15-2009, 16:34 | #111 |
Her kadir gecesi, aynı zamanda birer “kader gecesi”dir...
Kendi tercihimiz ve katkımızla belirlenir kaderimiz. Kavli ve fiili dualarımız “Dualarınız olmasaydı ne ehemmiyetiniz olurdu” buyuran Rabbimiz’in nazarında “ehemmiyet” kazanmamızın ölçüsüdür. Kadir vakti, dua vaktidir bir anlamda... Bağışlanmamız için açacağımız ellerimizi böğrümüzde bırakmayacağını vaad eden Allah’ın önünde dize gelip aczimizi idrak ile dileklerimizi sıralamanın çok anlamlı, aynı zamanda da rahatlatıcı olduğunu belirtmeye bilmem gerek var mı? O bizi de, ihtiyaçlarımızı da biliyor... O’nun hazineleri hepimize yeter. • Bu gece insanların duruşuna bakın: Daha dikkatli, daha rikkatli, daha şefkatli, kısacası daha “insan” olduklarını göreceksiniz... Bu geceyi “her gece” yapmak, beşeri zaaflarımızdan kurtulmanın tek yolu gibi gözüküyor. Bir birimizin gözünü oymaktan başka türlü kurtulamayacağız! • Bu geceye korku değil, sevgi egemen... Sevgiyle açılan eller, sevgiyle yumuşayan gönüller ve sevgiyle bakan gözler... Her şey sevgi ekseninde şekilleniyor bu gece... Her şeyde bir şey görünüyor: İnsan! Müslüman yüreklerde güller açıyor bu gece: Muhammed (s.a.v) açıyor! Bu gece hürmetine şefaatini bizden esirgeme gül kokulu gülşenim! Hasretim, sevdam, Peygamberim! Yavuz Bahadıroğlu |
|
09-17-2009, 09:12 | #112 |
Batının özgürlük serüveni, kilise ve onun kurumlaştırdığı papalık ilahiyatına yönelik bir isyanı, aristokrasi ve onun sembol kurumu olan Krallığın oluşturduğu siyasallığa bir saldırı üzerine bina edilmiştir. Yani kendisini çevreleyen şartların olumsuzluğuna bir başkaldırıdır, batılı özgürlük serüveni! O yüzden batılı özgürlük serüveni, din dışı bir alanda neşvünema bulan bir karaktere sahiptir. Tersinden heva ve nefsin ağır baskısı altına alınan kişiliklerin özlerini kaybettikleri ve ortamın belirleyiciliğine teslim oldukları ortadadır. Yani özgürlük yerine korkunç bir bağımlılığın kucağına düşmektedirler ve buna özgürlük yavesi yapıştırılmaktadır.
İslam düşüncesinde ise; özgürlük ve kavramsallaştırılması; benliğin güçlendirilmesi, yani özün gürleştirilmesidir. Nefsin ve hevanın bağımlılığından kurtulmanın yegane yolunun Allah’a tam bir bağlılıkta yattığı gerçeği vardır. Tağutun inkarı ve tutkunun zindanından kurtulmanın adıdır özgürlük! O yüzden müslüman kişi; özgürlüğünü nefsinin ve tutkularının esaretinden kurtarmakla bulmaktadır. Özgürlük sorumlulukla eşdeğer halde kabul edilmektedir ve tam bir bağlılık projesi içinde anlamlandırılmaktadır. Yani yeryüzünün kendisinden kaynaklanan değerlerinden koparak gökyüzünün ilahi menşeli değerlerine yükselmededir özgürlük… Abdülaziz Tantik |
|
09-17-2009, 09:52 | #113 |
Bakın geçmişimizde devletin kurumlarını elinde tutan devlet adamlarımızın bazıları bir takım yalnış uygulamalar yapmıştır o günlerde yaşanan bir çok olumsuz şeye rağmen bu gün yeni nesil kürtler ogünler yüzünden bizim bu günümüzden hesap sormaya hakları yoktur.Ama bizlerinde o yapılan yalnışları en azından görüp kürt realitesini tanıma gayreti içerisinde olmamız inanın pkk nın elindeki oyuncağı almamıza yarıyacaktır . Çünkü yirmiş beş yıldır yaklaşık 40.000 insanın ağırlıklı olarak bölge sınırları içinde ölmesi ordaki şiddetin pkk tarafından kullanılmaya müsait olmasını düşünmemiz lazım.Bölgedeki şiddet kısırdöngüsü kürtler arasında devletin zalim kürtlerinse ise mazlum olduğunun mağdur psikolojisini doğurdu. Düşünün bu mağduriyet duygusu yüzünden kürt milliyetçiliğinin yükselmesi ile PKK'nın sanki meşruymuş gibi algılanmasına yaramıştır.Hatta bir adım ileri giderek o bölge üstünden adeta siyasal aktör olarak görev içra etmesine tabii işin boyutu zaman ilede yükselen karşı milliyetçilik neticisinde siyasal elitler arasında kullanılan malzeme haline dönüşmüştür.
Yani üzülerek söylüyorum darbe sürecleri olsun tek parti sürecleri ile olsun devletin kürt politikaları PKK şiddetinin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bizler şimdi karşımızda böyle bir gerçek var iken sonu gelmeyen catışmalar karşısında nasıl olurda bu mesele burda kalsın diyebiliriz, yarınlarımıza nasıl umut pompalayabiliriz. Kürtleri ve onların ihtiyaçlarını dinlemek , onları bir kısım zihniyetlerin elinden kurtarmak tan başka sizce ne caremiz var . Mümkünmüdür ki koca bölgeyi haritadan silip atmak yada baskıcı ve yok saymacı düzenlemeler ile onları sindirmek sanmıyorum gelişen bilgi ağları gelişen dünya düzenleri artık onlarında kendilerini ifade etme güçlerini artırdı. Sadece devlet politikası ile bile bastırılması güç noktaya gelindi . Belki geçmişte yaşanılan asimilasyon politikaları ile yüzgöz değiller ama ,kültürel ve bir takım sorunların hala olduğu bir gerçek . Kağıt üzerinde olmayan ama kurumlarda olan ırkcı refleksler devlet ideolojisi bu noktada bir hayli direnç gösteriyor. Her şeye rağmen umutluyum eminim güzel yarınlar bu mesele ile bizlere göz kıpracaktır. |
|
09-18-2009, 22:56 | #114 |
Şimdi ne değişti de, prangalarımızı çözüyor, resmi ideolojinin kalıplarını çatlatıyor, psikolojik savaşı göğüslüyor ve artık geri dönülmez bir yolda; ileri demokrasi, insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü deyip kararlılıkla yürüyoruz?
Çünkü her devrin, her ideolojinin, her paradigmanın bir vakt-ı merhunu var. Yani tayin edilen bir ömrü var. Bizdeki Kemalist ideolojinin de bir ömrü var. Özgürlükler genişledikçe, toplum şuurlandıkça vesayetçi sistem daralıyor, tükeniyor. Bu arada kendi dünyasında geriliyor ve Türkiye'yi de geriyor. Asker ve yargı bürokrasisinde, demokratikleşmeye karşı gösterilen direnç bunu anlatıyor. Bir yandan demokrasiye sahip çıkılıyormuş gibi yapılıp, diğer yandan siyasetin tam ortasında yer almak, her demokrasi hamlesine yargı çelmesini takmak, halkın oyuyla iktidara gelmiş bir partiyi kapatmaya çalışmak, başka ne ile izah edilebilir? Evet, şimdi ne değişti de geri dönülmez bir yolda kararlılıkla yürüyoruz? Çünkü resmi ideoloji, yani statüko psikolojik savaşı kaybetti. Bunda da en önemli etken, vesayetçi rejimin manipülasyon aracı, tetikçisi, fedaisi basının zayıflamasıdır. Dünyada hiçbir ülkede medya, bizdeki kadar yozlaşmamıştır. Faşist rejimlerde evet, medya esir alınmış, tek sesli hale getirilmiştir. Fakat bizdeki gibi bir yandan basın özgürlüğü deyip, basın meslek ilkeleri deyip, bir yandan bütün özgürlüklere; devlet politikaları ve statükonun muhafazası adına saldıran bir medya olmamıştır. 28 Şubat sürecindeki onursuz, ilkesiz, utandıran duruşları, mevzilenmeleri sıralamak istemiyorum. İşte bu medya şimdi psikolojik savaşın artık güçlü bir silahı değildir. Artık alternatif bir medya var ve hırslarından bu medyaya "yandaş" sıfatını takıyorlar. Pekiyi siz yıllardır kimin yanındaydınız? Halkı korkutur, işadamlarını, rakiplerinizi sindirir ve siler, hükümetleri teslim alır, manşetlerinizle bakanlarla oynar, hükümet yıkıp, hükümet kurarken kimin, kimlerin yanındaydınız? Sizin için eski günler asla geri gelmeyecek. Evet, şimdi ne değişti de geri dönülmez bir yolda kararlılıkla yürüyoruz? Çünkü Ergenekon dosyası açıldı. Devletin içindeki bütün kirler, kirli yapılar, kanlı cinayetler, faili meçhuller, yeni senaryolar, provokasyonlar etrafa saçıldı. Öyle saçıldı ki, bunları kimse Susurluk'taki gibi halının altına süpüremez, örtbas edemez. Bu mızrak, hiçbir çuvala sığmaz. Hiçbir sihirbaz o LAW silahlarını, o suikast tabancalarını, o yüz binlerce mermiyi, el bombalarını, patlayıcıları abra kadabra deyip buharlaştıramaz. O iş de bitti. Onun da geriye dönüşü yok.... Hüseyin Gülerce |
|
09-26-2009, 14:25 | #115 |
Dün,hayat çemberinde düzensizce ürpererek dalgalanan bir zerre olduğumu hayal ettim.
Oysa bugün,kesinlikle biliyorum ki çember,benim ve hayat bütünüyle düzenli zerreler halinde benim içimde hareket ediyor... Halil Cibran |
|
09-26-2009, 22:24 | #116 |
...İhlasa ulaşma, kişinin bu konudaki gayretleri doğrultusunda ancak Allah'ın yardımı ve tevfikiyle mümkündür.
Kuran'da Hz. Musa'nın (a.s.) ihlasa ulaştırıldığı dile getirilerek, ihlasa ulaşabilmeye kulun gayretlerinin yetmeyip, bunun Allah'ın yardımı ve lütfuyla mümkün olduğuna dikkat çekilir... Allah Sevgisi Yolunda Peygamber Ahlakı-İhsan Ali Karamanlı |
|
09-28-2009, 20:53 | #117 |
Kurucu figürlerini tanımayan, onlarla aynı rüyaları paylaşamayan, onların hayallerini, heyecanlarını, coşkularını, ideallerini, çilelerini yaşayamayan, hissedemeyen, soluyamayan, yeni hayallere, rüyalara, coşkulara, ideallere dönüştüremeyen kuşaklar, kendilerini tanıyabilirler mi, dünyayı, dünyanın başka kültürlerini tanıyabilirler mi? Eğitim sistemimiz, sömürgecilerin yapamayacağı kadar tahribat yapıyor… Kültür hayatımız,medya dünyamız kendi kültürümüze, sanatımıza, düşünce dünyamıza o kadar yabancı, o kadar ilgisiz, o kadar kör ve duyarsız ki, insanın çıldırırcasına haykırası geliyor, "durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak" diye… Bizim etik, estetik ve adalet ilkeleri üzerinden insanlığa sunduğumuz görkemli ama bir o kadar da mütevazı; gittiği her yere ruh götüren, hayat bahşeden; yüzyıllarca hem zamanı, hem mekânı fetheden kurucu figürlerimizin inşa ettikleri kendi gök kubbemizi tanımadan, yaşamadan ve yaşatmadan geleceğe ne söyleyebiliriz ki biz? Geleceğimizi nasıl teminat altına alabiliriz ki? Çocuklarımızın ideallerinin, ruhlarının, rüyalarının ve hayallerinin öldürülmesini nasıl önleyebiliriz ki? Kendi hayallerini kuramayanlar, başkalarının hayallerini yaşamaktan, dolayısıyla yok olmaktan kurtulamazlar… |
|
09-29-2009, 14:00 | #118 |
Mevlâna, Cenab-ı Hakkı delice seviyordu ve ufkunda hiç dinmeyen bir inilti vardı. Gece-gündüz. Bütün bütün masivadan tecerrüt edip kendini gönlündeki aşk-u vuslatın med-cezirlerine sarılınca tamamen bir ateş topuna dönüyordu. İçten içe ocaklar gibi yanıyor ama asla gam izhar etmiyordu. Yanmayı aşkın gereği görüyor, ah-u vah etmemeyi de vefa töresi sayıyordu. Ona göre “seviyorum” diyenler cayır cayır yanmalı ve bunu da maiyet ve kurbetin bedeli saymalıdırlar. Az yemeli, az içmeli, az uyumalı, konuşacakları zaman da sadece O’ndan söz açmalı Ve hep “hayret” yaşamalıydılar. O “sevenin nasıl uyuduğuna şaşılır; evet, sevene uyku haramdır” derdi. Bir keresinde cenab-ı Hakkın Hz. Davud’a hitaben: “ey Davut! Kendini uykuya salıp beni düşünmeyen sonra da aşk iddiasında bulunan yalan söylemiş olur” sözünü naklettikten sonra “karanlık basınca âşıklar delirmeli” demiş ve dediği gibi yapmıştı. İşte divan-ı kebir’de onun magmalar gibi köpürüp duran his ve heyecan ummanından sadece birkaç damla: “elsiz-ayaksız kalmış zavallı gönlümde O’nun aşkına direnecek güç kalmadığı için mecnun gibiyim. Her gün, her gece beni bağlayan aşk zincirinin ucunu geveleyip duruyorum. Sevgilinin hayali gelip belirince kanlar içinde kalıyorum. Ben kendimde olamadığım için O’nu gönül kanıyla boyarım diye korkuyorum. Aslında sen, her zaman aşk ateşiyle yanıp yakılan bu aşığın gecelerini perilerden sormalısın… herkes gidip uyudu; gönlünü O’na kaptırmış olan ben ise uyku nedir bilmiyorum. Bütün gece gözlerim göklerde yıldız saymakta; O’nun aşkı uykumu öyle bir alıp götürdü ki, bir daha geri geleceğini sanmıyorum…” ( ah..nerde bizde..böyle bir ... ) |
|
10-02-2009, 16:38 | #119 |
Hukuk kuralları iyi ve kötü'ye göre belirlenir; o halde, iyi olanı yapmalı, kötü olandan kaçınılmalıdır. Ama bir şeyin iyi ve kötüsü göreceli olduğundan şunu da ilave ederler: Eğer bir şey tamamıyla iyi ise bu zorunludur, yani "vacib" veya "farzdır" Eğer bir şeyde iyilik baskın ise o takdire değerdir, yani "müstahab"dır. Eğer bir şeyde iyi ve kötü birbirine eşitse veya ikisi de yoksa, bu kanun gözünde farksız, yani "mubah"tır. Eğer bir şeyde kötülük baskınsa, onu yapmak çirkin yani "mekruh" olur. Eğer birşeyde kötülük kesinlikle varsa, bu yasak yani "haram"dır. İnsanın hareket alanının kurallarının bu şekilde beş'e bölünmesi yalnız makul olmakla kalmaz, İslam kanunun vahye dayalı ve ilahi kaynaklı olmakla beraber, akla ve sağduyuya da uygun olduğunu gösterir. Bunun böyle olduğunu ortaya çıkarmak bize düşer.
İslam'ın Hukuk İlmine Katkıları , Muhammed Hamidullah |
|
10-05-2009, 17:48 | #120 |
- Neden Türkiye'ye gelmiyorsunuz ?
Ben burada kendimi çok iyi hissediyorum. Türkiye rahat, gelip rahata alışmak istemem.. - Azerbaycan zaman zaman Çeçen mücahidleri Rusya'ya teslim ediyor.. Beni burada istemeseler ve Rusya'ya teslim etmek isteseler dert etmem. Ben düşünmem Rusya düşünsün o zaman.. ( Vakit gazetesi Çeçen mücahidi Rizvan ropörtajı.. Allah yâr ve yardımcıları olsun etkileyiciydi..) |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
|
|