04-02-2010, 13:45 | #271 |
Şimdi devre arası/yolun yarısı...
Bugüne dek ancak tanıştık hayatla... Ben O'na kendimi tanıttım... O bana kendimi... Göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı... (Zaferlerim onlar benim... Olgunluğumun yapıtaşları...) ...Ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı... Asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım aşağı... Dönmesin diye başım... Ben istikballe arkadaşım... Can Dündar |
|
04-03-2010, 15:58 | #272 |
Ancak önerilen isimler için son kararı, mecliste oluşturulan 8 kişilik Yargı Komitesi, nitelikli çoğunlukla verecek. Değişiklikle, yargı ile siyaset arasındaki bağ güçlenecek. Yargı bağımsızlığı önlenirken, önceki sistemde olduğu gibi ehliyeti tartışmalı, demokratik meşruiyeti olmayan isimlerin cumhurbaşkanı tarafından yüksek yargıya atanması önlenecek. Yüksek mahkeme, yargıtay, danıştay gibi kurumların üyeleri bu yolla belirlenirken, 17 üyeli yüksek mahkeme başkanının yaş haddi veya başka nedenle görevden ayrılması halinde ikinci kıdemli üye başkan olacak.
Pakistan'ın geri kalmasını peş peşe yaşadıkları darbelere bağlayan Khan, değişiklikle meclisin güçlendiğini, yargının bağımsızlığının ise arttığına inanıyor. Bizim yaşadıklarımızın aksine, iktidarı ve cumhurbaşkanını anayasa değişikliğine zorlayan muhalefet olmuş. Süreçte, cumhurbaşkanı ve iktidar demokratikleşmeden yan çizmeye başlayınca, Lahor'dan iki yüz bin kişi İslamabad'a yürümeye başlamış. 'Uzun Yürüyüş' dedikleri bu tepkiye, ilginç ama asker de destek vermiş. Pakistan, birçok açıdan bizden zor durumda. Her gün 10-12 saat elektrik kesiliyor. İşsizlik yüzde 30'larda. Terörle savaşta binlerce insanını kurban veriyor, son bir yılda 4 milyar dolar para harcamış bu anlamsız savaşa. Ama iktidar ve muhalefetin demokrasi ortak paydası etrafında yaptığı mücadele ve sonunda vardığı uzlaşma, keşke bize de örnek olsa... |
|
04-04-2010, 10:02 | #273 |
Eskiden böyle problemler var mıydı? Sanki eskilerin evlilikleri çok iyi...
E.Ö: Modernizmin bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkilediği doğru. Ama sorunların artmasının bir sebebi de bireyleşme. "Kendi ayaklarının üzerinde dur, sen önemlisin, ben ben..." bombardımanı ile motive ediliyorsunuz ve evleniyorsunuz. Ve sonra birden "biz" diye bir şey çıkıyor. Bünyede biz kavramı oturmuyor. Eskilerde bireyleşme yoktu. Ama sorunsuz da değildi. Aslında ailelerin çoğunda sorun vardı. Kol kırılır yen içinde hesabı içerde kalıyordu. O evliliklerin negatifliğinin meyveleri bu nesil. Ve bu nesil sorunları dile getirmeye başladı. A.Ö: Boşanma oranlarını artıran şey kadının değişmesi. Sosyal hayata girdi, ekonomik bağımsızlığı var. Dolayısıyla kendini ezdirmiyor. Önceki jenerasyonda, kadınlar evliliği taşıyordu. Yuvayı dişi kuş yapardı. Erkek evine tutunamıyorsa kadın becerememiştir anlayışı vardı. Çocukta problem varsa sorumlu kadındı. Ama artık kadın bireyselleştiği ve özgürleştiği için erkekten de taşımasını bekliyor. Bu da sorunların gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Boşanma davasını erkeklere göre kadınlar daha çok açıyor |
|
04-04-2010, 11:46 | #274 |
Arınç'ın 'Attıkları taş başlarını yarar' sözü seçim çağrıştırıyor. Merak edilen, olağandışı gelişmelerin erken seçim doğurup doğurmayacağı... Yani anayasa değişikliği süreci Anayasa Mahkemesi yoluyla durdurulursa AK Parti 'Haydi seçime' der mi? Siyasi kulislerde sıkça sorulan bir soru bu.
AK Parti, normal şartlarda genel seçimleri zamanında, 2011 Temmuz'unda öngörüyor. Bunu hem Başbakan Erdoğan hem de parti sözcüleri defalarca tekrarladı. Arınç'ın, '2007 gibi olur' hatırlatması aslında başlı başına bir erken seçim sinyali taşıyor. Bu kendisine açıkça soruldu. 2011'e göre çalıştıklarını vurgulayan Arınç, 'Önümüzde yaşayacağımız siyasi olaylar bazı konuları yeniden tartışmayı gündeme getirebilir.' dedi. Yani seçim, ortaya çıkacak şartlara göre tekrar değerlendirilir. Artık bu bir ihtimal... AK Parti referandum sürecinin durdurulması halinde erken seçimi bir çıkış olarak gündeme getirebilir. Her şey anayasa değişikliğinin normal seyir izleyip izlemeyeceğine bağlı. Hukukun dışına çıkılması durumunda yol belli: Sandık, halka gitmek. Hem 2007 örneği hem de Arınç'ın mesajı erken seçime işaret ediyor. |
|
04-04-2010, 17:07 | #275 |
Dün eski bir Yargıtay üyesi, Yüksek Yargı’ya TSE’li olmayanlar giremez diyordu. TSE’li yani, Tunceli, Sivas,Erzincan menşe’li. Daha açık bir ifadeyle mezhep referanslı.
Şimdi bütün patırtı Laikliğin, Atatürkçülüğün arkasına saklanarak bu yapıyı korumak için çıkarılıyor. Demokrasi bir çoğulculuk rejimidir. Her kurumun herkese açık olduğu bir rejim.Belli mevkileri belli görüş veya inançta insanlara hasrederseniz, en hafif tabirle bölücülük yapmış olursunuz. Cumhurbaşkanlığı kale, Yargıtay kale, Danıştay, HSYK, Anayasa mahkemesi kale derseniz ortada ne devlet kalır, ne hukuk.Kimin kalesi bunlar.? Milletin içinde milletten kurtarılıp,kale haline getirilmiş yerler olur mu? Zihniyet bu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde yapılan tartışmaları hatırlayınız. Cumhurbaşkanlığı halktan soyutlanmış, yalıtılmış bir kale olarak mütalaa edilmişti.Kemalist, Laik, hatta ateist olmayan birinin Çankaya’ya oturması Kale’nin düşüşü olarak ilan edilmişti. Vatan coğrafyasında millete kapalı kaleler olmaz. Bütün kaleler milletindir çünkü. Bütün bu direnişlerin, şamatanın,gürültünün sebebi budur.Halka devleti kapatmak.Devleti küçük bir azınlığın uhdesinde tutmak. |
|
04-04-2010, 18:18 | #276 |
Gece, gaflet ve rahat uykusundan hemen uyan!
Her saniyesi elmas gibi ömrünü etme ziyan! Senden önce göçmüş binlercesi kabirde şimdi pişman. Uyan ey gönlüm, uyan!... Bitmeden sana verilen zaman. Bu uyanışla beraber, kendimle bir sözleşme yapmış ve Türkiye ile ilgili haber sitelerine sadece haftada bir gün bir saat gireceğime yemin ederek kendimi frenlemiştim. İlk etapta zor olmasına rağmen bir süre sonra bu yeni düzene alışmış, bazen bir saatin bile fazla geldiğini görmüştüm. Daha sonra aynı taktiği ömrümü tüketen diğer siteler için de uygulamıştım. Örnek olması hasebinden, çalışma ofisime astığım şu anki kişisel kontratımı sizinle paylaşmak istiyorum. Umarım internet canavarından korunarak, internet okyanusundan en iyi şekilde istifade etmenize vesile olur. Örnek bir kontrat Bu kişisel taahhüdümü hatırladığım sürece, aşağıdaki hususları yapacağıma Allah adına yemin ediyorum: Kişisel e-mail hesaplarımı, gerçekten ihtiyaç olmadığı sürece, sabah, öğlen ve akşam olmak üzere en fazla üç defa kontrol edeceğim. Üyesi olduğum sosyal paylaşım sitelerini en fazla günde bir defa kontrol edeceğim. Sırf merak için internette tarama yapmayacağım. "Faydasız ilimden Allah'a sığınırım." hadisini kendime hatırlatarak, aramak istediğim şeyin benim için faydalı olacağına kanaat getireceğim. Türkiye ile ilgili haber sitelerini ziyaret etmeyi haftada bir gün (cumartesi) bir saatle sınırlı tutacağım. Eğer zihinsel ve ruhsal gelişimime faydalı olacak haber veya makaleler varsa onları ayrıca okuyabilirim. Her gün maksimum 15 dakika İngilizce gazete haberlerine bakacağım. Eğer zihinsel ve ruhsal gelişime faydalı olacak haber veya makaleler varsa onları ayrıca okuyabilirim. Bu sözleşmenin hükmünü bilerek bozduğum her gün için 50 dolar bağışta bulunacağım. Bu sözleşme 1 Temmuz 2010 tarihine kadar geçerlidir |
|
04-04-2010, 18:35 | #277 | |
Alıntı:
Bu uygulamayı birey olarak başardığımız ölçüde kendimize daha çok şey katacağımıza gönülden inanıyorum... Teşekkürler sevgili Ukba |
||
04-06-2010, 14:29 | #278 |
Öyle Gönülden hanım
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker dün, Başbakan'ın eleştirilerine "Söylediklerimiz yargı bağımsızlığının güçlenmesi için" cevabını veriyor. İyi de "yargı bağımsızlığı" ne için? Yargı elbette bağımsız olmalı. Bunun için yargıç teminatı olmalı; yani yargıçlara kimse dokunamamalı. Beğenmediği yargıcı kimse değiştirememeli. Neden? Başka türlü adalet dağıtılamaz da ondan. Peki yargımız bağımsız mı? AB standartlarının üzerinde bağımsız olduğu konusunda herkes müttefik. Peki tarafsız mı? Hayır. O zaman bu yargı bağımsızlığı ne işe yarıyor? Yargıç tarafsız olsun diye sağladığımız bağımsızlık neye hizmet ediyor? Mevcut tabloya bakarak, bu bağımsızlığın yüksek yargı bürokrasisinin oligarşik eğilimlerine hizmet ettiği anlaşılıyor. Yargı bağımsızlığı, yüksek yargı temsilcilerine bir iktidar gücü veriyor. Türkiye geçtiğimiz hafta, dünyanın bir başka ülkesinde olsa ortalığı ayağa kaldıracak bir yargı skandalı yaşadı. Bir tek hâkim, toplumu korku ve endişeye sevk eden çok önemli bir davada 19 askeri tek bir kararla serbest bıraktı. Üç kişilik mahkeme heyeti ise bu kararı düzeltti ve yenilerini ekleyerek serbest bırakılanların tekrar tutuklanmasına karar verdi. Korkumuz, bu ülkenin güvenliğini emanet ettiğimiz askerlerin bizim canımıza ve hukukumuza kastetmeleri. Gözlerimiz fal taşı gibi açılmış, yargının tarafsız şekilde hükmünü vermesini, adaleti tesis ederek hukukumuzu korumasını bekliyoruz. Neden yüksek yargıdan tek ses çıkmıyor? Yargı bağımsız olmalı. Bu bağımsızlık zırhı yargıya, emrinde koca ordular olan generallere karşı sağlam bir koruma sağlamalı. Bizim hakkımızı, elindeki silahı suç işlemek için kullananlara karşı korumak için. Peki bu son skandalda yargı bağımsızlığı kime hizmet etti? Yanlışı, kim düzeltti, tarafsızlığı kim sağladı? Yargı reformu ve anayasa değişikliği tartışmalarında kilit kavram "yargının tarafsızlığı". Askere sivil yargı yolunu anayasa hükmü haline getiren, yani yargıya asker karşısında bağımsızlık veren 145. madde hakkında tek bir söz bile söylemeyen yüksek yargı sözcülerinin tarafsızlığına ben şahsen güvenmiyorum. Yargıtay Başkanı, anayasa ve yargı reformu hakkında |
|
04-06-2010, 15:07 | #279 |
TBMM'ye sunulan son anayasa değişikliği paketi etrafındaki tartışma Türkiye'nin fiili siyasal yapısının çıplak gözle görülmesini sağlamıştır. İlk defa, 27 Mayıs 1960'ta temelleri atılan vesayet rejiminin kısmen de olsa değişmesi talep edilmiştir. Bu değişim talebine göre alınan pozisyonlar Türkiye'deki fiili siyasi sistemin ta kendisidir. "Ret cephesinde" yerini alan partiler (CHP, MHP...) 12 Eylül rejiminin değişmesini engelleyerek cunta geleneğine sahip çıkmaktadırlar. Kürt siyasal hareketi de (BDP, PKK, Öcalan...) eğer TBMM'deki görüşmeler sürecinde "ret cephesine" fiilen katılırsa kendilerinin düzenin diğer bir aktörü olduğunu ilan etmiş olacaktır. Ne var ki hemen hatırlatmak gerekiyor, mevcut anayasa değişikliği ile ilgili süreçte ortaya çıkacak olan siyasal ayrışma, orta ve uzun vadede Türk siyasetinin, başta seçmen davranışı olmak üzere, temel belirleyicisi olacaktır. Anayasa değişikliği ile ortaya çıkacak konfigürasyon uzun yıllar Türk siyasal hayatında hatırlanacak ve ürettiği sembolik alan etkisini devam ettirecektir. Daha önemlisi, eğer 12 Eylül rejimi Meclis'te olası bir CHP-MHP-BDP/PKK 'ret cephesi' ile değişmekten kurtarılırsa sanırım Türk siyaseti hakkında bildiğimiz her şeyi yeniden düşünmek zorunda kalacağız.
|
|
04-06-2010, 17:51 | #280 |
Şimdi saat kaç?
Bu soruyu bana sormayın; çünkü şimdi saat kendime çok var ! Çünkü şimdi saat, dünü (az öncemi) çoktan geçmiş! Çünkü şimdi saatlerimin hepsi (belki) çoktan durmuş (da) kurulmayı bekliyor! |
|
Etiketler... Lütfen konu içeriği ile ilgili kelimeler ekliyelim |
bugün, bölüm, bölümler, etkileyen, hayat, hayatınızı, okuduklarınızda |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
|
|